Arama

Çanakkale Destanı (Çanakkale Zaferi - Çanakkale Savaşı) - Sayfa 3

Güncelleme: 26 Ağustos 2022 Gösterim: 620.905 Cevap: 31
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
23 Mart 2006       Mesaj #21
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NIN ARDINDA BIRAKTIKLARI...


Ad:  Çanakkale Destanı13.jpg
Gösterim: 2430
Boyut:  59.9 KB

Sponsorlu Bağlantılar
MİLLÎ PARK-1973 yılında ihdâs edilmiştir. Parkın kara sınırlarını Gelibolu Yarımadasının Saroz körfezindeki Kabatepe limanı ile Çanakkale Boğazında yer alan Akbaş iskelesi arasında çizilecek bir hat oluşturur. Sedd-ül bahir köyü çevresindeki Teke ve Hisarlık burunları, Ertuğrul, Morto, İkiz koyları, Alçıtepe, Kerevizdere, Zığındere ile Kuzeydoğu'da yer alan Arı burnu, Conkbayırı, Kocaçimen, Kanlısırt, Anafartalar ve Suvla koyları Millî Park sınırları içindedir. ÇANAKKALE ŞEHİTLER ÂBİDESİ, Morto koyunda, Hisarlık Tepesi üzerinde tüm şehitlerimizin hâtırâsına dikilmiştir.

ÇAMBURNU ANITI- Eceabat - Sedd-ül bahir yolunun 2nci km.sinde yer alır. Anıt, Balkan ve Çanakkale Şehitleri adına 1962 yılında yaptırılmıştır. Anıtın boyu 2.5 m. dir. Çevresi demir motiflerle süslenmiştir. Anıtın bir yüzünde, "Burada Balkan ve Çanakkale Harplerinde şehit düşen binlerce kahramanlar yatar" yazısı, diğer yüzünde de "DUR YOLCU" şiirinin bir kıtası yer alır.

HAVUZLAR ŞEHİTLİĞİ- Kerevizdere savaşlarında yaralanıp bu yerde vefat eden 2 subay ile 8 erin hâtırâsına 1961 yılında dikilmiştir.

ZIĞINDERE SARGI YERİ ANITI- Alçıtepe köyünün Kuzeybatı'sındadır. 1947 yılında yapılmıştır. 25inci ve 26ncı Piyâde Alayları'nda şehit düşen bütün personel ve 2nci Tümen Kurmay Başkanı Kurmay Yüzbaşı Kemâl Beğ ile Zığındere'deki ilk yardım istasyonunda tedâvî görmekte iken düşmanın açtığı ateş esnâsında şehit olan askerlerimizin hâtırâsına inşâ edilmiştir.

İLK ŞEHİTLER ANITI (CEPHÂNELİK ŞEHİTLİĞİ)
- Sedd-ül bahir köyündedir. Çanakkale Savaşları'nın ilk şehitleri olan 5 Subay ve 81 er adına 1986 yılında dikilmiştir.

YAHYA ÇAVUŞ ANITI- Sedd-ül bahir köyünün karşısında, Ertuğrul koyuna hâkim tepecik üzerinde yer alır. Anıt, 25 Nisan 1915 günü çıkartma yapan İngiliz kuvvetlerine kahramanca karşı koyan ve büyük kayıplar verdiren Yahya Çavuş ve takımı adına 1993 yılında yaptırılmıştır.

SON OK ANITI- Alçıtepe köyünün yanındadır. Mülga' 7. Tümen Komutanlığı'nca 10.000 şehidimizin hâtırâsına 1948 yılında inşâ olunmuştur.

NÛRİ YAMUT ANITI-
26 Haziran - 12 Temmuz 1915 târîhleri arasında yapılan Zığındere savaşlannda şehit düşen 10.000 kahramanımızın adına yaptırılmıştır. Alçıtepe köyünün 2,5 km. Batı'sındadır.

MEHMET ÇAVUŞ ANITI- Düşmanın hiçbir zaman ele geçiremediği ve bu nedenle "Cesâret tepesi" diye adlanan tepede bulunmaktadır. Silâhı kırıldığından düşmana. taşla ve yumrukla hücûm eden Mehmet Çavuş'un hâtırâsına izâfeten, Mehmet Çavuş Anıtı olarak adlandırılmıştır.

57. PİYÂDE ALAYI ŞEHİTLİĞİ- Çanakkale Savaşları sırasında kahramanlıkları destanlaşan ve bütünü şehit olan 57. Piyâde Alayı Şehitleri hâtırâsına 1994 yılında yapılmıştır.

CONKBAYIRI MEHMETÇİK ANITI- Conkbayırı'ndaki savaşta hayatını kaybeden Türk askerleri adına dikilmiştir. Çanakkale Savaşları'nın odak noktası olan ve düşmana ilk sillenin indirildiği Mehmetçik Parkı içersinde yapılan Anıt, tepeyi tümüyle kaplayacak tarzda ve kademeli olarak yükselen beş panelden oluşmaktadır. Bu beş panel, Tanrı'ya duâ eden bir insanın beş parmağını sembolize etmektedir. 6-10 Ağustos târîhleri arasında yapılan Sarıbayır savaşlarında Yeni Zelandalılar Conkbayırı'nın en uç noktasını ele geçirmeye çalıştılar. Fakat Mustafa Kemâl'in başında bulunduğu güçlü savunma karşısında başarısızlığa uğradılar. Ne Liman Von Sanders ve ne de bir başka komutanın göremediğini, o inanılmaz askerî dehâsı ile Mustafa Kemâl görmüş ve Conkbayırı ile Sarıbayır'ın bütün Güney yarımadanın anahtarı olacağını anlamıştı. Mustafa Kemâl, "Size taarruzu değil, ölmeyi emrediyorum..." emrini, işte bu Conkbayırı'nda vermiştir.

KABATEPE TANITMA MERKEZİ-
Çanakkale Savaşları sonrası harp sâhasında bulunan silâh, mermi, giyim, vb. malzemeler ile savaşların çeşitli sahnelerini gösteren fotoğrafların sergilendiği bir müzedir.

ÇAMYAYLA ATATÜRK EVİ- Çanakkale Savaşları sırasında Mustafa Kemâl'in 19. Tümen Karargâhı olarak kullandığı ve bir odasında ikâmet ettiği ev, 1973 yılında müze hâline getirilmiştir. Müzede Mustafa Kemâl'in şahsî eşyâları, sivil ve askerî kıyâfetleri ile fotoğrafları sergilenmektedir.

HASAN-MEVSUF ŞEHİTLİĞİ- Çanakkale deniz savaşları esnâsında inanılmaz cesâreti ile ün yapan Dardanos bataryası, Çanakkale'ye 12 km. uzaklıktadır. 18 Mart 1915 deniz savaşında şehit düşen Batarya Komutanı Üsteğmen Hasan ve Gözetleme Subayı Teğmen Mevsuf'un hâtırâlarına izâfeten şehitliğe ve içindeki küçük anıta Hasan-Mevsuf Şehitliği adı verilmiştir. 1990 yılında Çanakkale Valiliği'nce restore edilmiş ve çevre düzenlemesi yapılmıştır.

ÇANAKKALE SAVAŞLARI'NIN KRONOLOJİSİ

  • 3 Kasım 1914- İngiliz abluka filosunun boğazın dış istihkâmlarını topa tutması...
  • 13 Aralık 1914- Mes'ûdiye zırhlımızın Sarısığlar koyunda demir üzerinde torpillenerek batırılması...
  • 19 Şubat 1915- Düşman gemilerinin Sedd-ül bahir ve Kum Kale'ye taarruzu... Sedd-ül bahir ve Kum Kale'nin tahrîbi...
  • 26 Şubat 1915- Tahrîbin ikmâli için düşman filolarından Sedd-ül bahir ve Kum Kale'ye müfrezelerin ihracı...
  • 4 Mart 1915- Sedd-ül bahir ve Kum Kale tahrîbâtını tamamlayan düşman müfrezelerinin Türk taaruzu karşışında karadan çekilmeleri...
  • 7/8 Mart 1915- Düşman gemileri bataryalarının sâhillerimizi yeniden dövmesi...
  • 10/11 Mart 1915-(Gece) Boğaza hücûm eden bir düşman filosunun zâyiâta uğratılarak püskürtülmesi...
  • 17/18 Mart 1915-(Gece) Nusret mayın gemisinin Karanlık limanın yukarı kısmına 20 torpillik mayın hattı döşemesi...
  • 18 Mart 1915-(Sabah, saat: 11) İngiliz ve Fransız'ların 16 (18 ) harp gemisi ile Çanakkale Boğazı'na taarruzu...
  • 18 Mart 1915-(Saat: 14) Çanakkale'nin ateşler içinde kalması...
  • 18 Mart 1915-(Saat: 17:45) Fransız Bouvet zırhlısının bir torpile çarparak batması...
  • 18 Mart 1915-(Saat: 17:45'ten sonra) Bouvet zırhlısının yerini almaya gelen İngiliz Irresistible gemisinin de aynı âkibete uğraması...
  • 18 Mart 1915-(Saat: 17:45'ten sonra ) Irresistible gemisinin yardımına gelen İngiliz Ocean gemisinin de aynı âkibete uğraması... İngiliz Inflexible zırhlısının ağır sûrette yaralanması... Fransız Suffren ve Gaulois zırhlılarının top mermisi isâbeti ile büyük hasâra uğramaları...
  • 24 Mart 1915- Yeni teşkîl edilen 80.000 kişilik 5. Ordu'nun (5inci Ordû-yı Hümâyûn) Alman Mareşal Liman von Sanders Paşa'nın emrine verilmesi... Ordunun Bolayır berzahı civarındaki 5. Fırka kumandanlığına Alman Miralay van Sanderstern'in, ve 7. Fırka kumandanlığına Remzi Beğ'in, Gelibolu yarımadası üzerindeki 9. Fırka kumandanlığına kaymakam Sami Beğ'in, Bigalı'da ordu ihtiyâtı olan 19. Fırka kumandanlığına Kaymakam Mustafa Kemâl Beğ'in, 2. Fırka kumandanlığına Kaymakam Refet Beğ'in getirilmesi...
  • 25 Nisan 1915- (Güney cebhesi, Anadolu yakası) 3 Fransız müstemleke taburunun Anadolu kıyısında Kum Kale'ye çıkması...
  • 25 Nisan 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Sedd-ül bahir kıyılarındaki ihrâc ile bir Fransız fırkasının Morto limanı kıyısına, iki İngiliz fırkasının da Teke burnunun iki tarafına çıkmaları...
  • 25 Nisan 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşmanın Batı'da Zığın dere civârına 2 tabur çıkartması...
  • 25 Nisan 1915-(Sabah,Saat 04:20), (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) 12.000 kişilik Avustralya fırkasının ilk kademesinin (1.500 kişi) Arı burnu'nun hemen Güney'indeki koya çıkarılması... Anzak'ların ileri harekâta başlamaları ve Kemal Yeri mevki'ine kadar ilerlemeleri...
  • 25 Nisan 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) 9. Fırka, 27. Alay'ın yetişmesi ile, düşmanın ileri harekâtının geciktirilmesi...
  • 25 Nisan 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı-Burnu) 19. Fırka kumandanı Kaymakam Mustafa Kemâl Beğ'in, fırkasının büyük kısmını Bigalı'da ihtiyâtta bırakarak fırkanın 57nci Alayı ile birlikte düşmandan önce Conk Bayırı'na gelmesi...
  • 25 Nisan 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) 57nci Alay'ın Koca Çimen tepesi istikâmetinde hemen mukâbil harekete geçip düşmanı durdurması ve alayın cebheye tam intikâli...
  • 26 Nisan 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşman'ın ilk umûmî taarruza geçmesi... Umûmî taarruzun püskürtülmesi...
  • 26 Nisan 1915- (Güney cebhesi, Anadolu yakası) Anadolu kıyısına çıkan Fransız kuvvetlerinin bozulması...
  • 26 Nisan 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) Anzak umûmî taarruzu...
  • 26/27 Nisan 1915- (Gece), (Güney cebhesi, Anadolu yakası) Anadolu kıyısında Kum Kale 'ye çıkan ve burada bozulan kuvvetlerin Paşaeli sâhiline çıkarılmış olan esâs kuvvetlere iltihâkı...
  • 27 Nisan 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) Bir cebel bataryasının korumasındaki yaklaşık 4500 kahraman Türk'ün Avustralya fırkasına karşı taarruzu...
  • 28 Nisan 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Birinci Kirte savaşı... 3.000 telefât verdirilen düşmanın tard edilmesi...
  • 28 Nisan 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) Anzak'ların mukâbil taarruzları...
  • 1/2 Mayıs 1915-(Gece), (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşmanı denize dökmek için yapılan ilk mukâbil Türk taarruzu...
  • 2 Mayıs 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) Karşılıklı Türk ve Anzak taarruzları...
  • 3/4 Mayıs 1915-(Gece), (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşmanı denize dökmek için gerçekleştirilen ikinci mukâbil Türk taarruzu...
  • 6 Mayıs 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) İkinci Kirte savaşı... İngiliz-Fransız umûmî taarruzları...
  • 9 Mayıs 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) İngiliz-Fransız umûmî taarruzlarının kırılması...
  • 11 Mayıs 1915- Hârbîye Nâzırı ve Başkumandan vekîli Enver Paşa'nın cebhe teftîşine gelişi...
  • 12/13 Mayıs 1915- (Gece) Mukâvemet-i Millîye muhribimizin boğazdan çıkarak, İngiliz Goliath zırhlısını torpil ile batırması...
  • 15 Mayıs 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Türk kuvvetleri mukâbil taarruzu...
  • 18/19 Mayıs 1915- (Gece), (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Arı burnu) Türk kuvvetlerinin ağır toplarla dövülmeyen düşman mevzi'lerine taarruza başlaması... Anzak kuvvetlerinin, denize dökülmemek için, şiddetli savunması...
  • 22 Mayıs 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Fransız'ların sol cenâhımıza taarruzları... Bu taarruzların Türk kuvvetlerince kırılması...
  • 25 Mayıs 1915- Alman denizaltılarının İngiliz Triumph harp gemisini batırmaları...
  • 27 Mayıs 1915- Alman denizaltılarının İngiliz Majestic harp gemisini batırmaları...
  • 4 Haziran 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Üçüncü Kirte savaşı...Düşmanın 65.000 kişilik takviyeli 5 fırka ile 25.000 kişilik 37 Türk taburunun üzerine gelmesi...
  • 5 Haziran 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşman taarruzlarının devâmı ve durdurulması...
  • 28 Haziran 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Zığındere savaşı... İngiliz'ine Zığındere'ye taarruzu...
  • 5 Temmuz 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Zığındere savaşının düşman taarruzlarının kırılmasıyla sonuçlanması...
  • 12/13 Temmuz 1915- (Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Kereviz dere savaşı... Fransız'ların yeni bir taarruzu... Bu taarruzun da başarısızlığa uğratılması...
  • 13 Temmuz 1915- Ramazan Ayı'nın başlaması...
  • 6 Ağustos 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) Düşmanın yeni bir umûmî taarruza başlaması...
  • 6 Ağustos 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası) Kuzey cebhesinin daha Kuzey'inde üçüncü bir cebhe aşılması... Anafartalar cebhesi...
  • 6 Ağustos 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) 17.800 kişi ile takviye edilen İngiliz ordusunun Anzak cebhesinin güney ucunda (Kanlı Sırt) taarruza başlaması...
  • 6/7 Ağustos 1915-(Gece), (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) İngiliz taarruzunun, hedefi Koca Çimen olmak üzere, daha kuzeye sirâyet etmesi... 9. İngiliz kolordusunun Anafartalar kıyısında (Suvla limanı ve civârı) ihrâca başlaması... 20 tabur (13.000 kişi) 24 toptan oluşan İngiliz birlikleri üç noktadan karaya çıkması...
  • 7 Ağustos 1915- (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) İngiliz kuvvetlerinin mecmuunun 26.750 kişiyi bulması...İngiliz'lerin bütün kuvvetleriyle taarruza kalkmaları...Bütünü 2,5 tabur olan Türk kuvvetlerinin muntazam bir şekilde adım adım güneydeki Ismail-oğlu tepesi ile kuzeydeki Kireç Tepe'ye çekilmeleri... Bolayır civârındaki 2 fırkamızın, cebrî yürüyüşle, cebheye yetişmesi...
  • 8/9 Ağustos 1915- (Gece) Mustafa Kemâl Beğ'in, bütün Anafartalar grubu kumandanlığına tâyin edilmesi...
  • 9 Ağustos 1915- Istanbul'dan Çanakkale'ye asker ve malzeme götüren Barbaros zırhlımızın, Marmara Denizi'ne sızan düşman denizaltıları tarafından batırılması...
  • 9 Ağustos 1915-(Akşam), (Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) İngiliz'lerin Koca Çimen taarruzunun, Miralay Mustafa Kemâl Beğ'in kumandasındaki kuvvetler ile, Conk bayırında durdurulması... Miralay Mustafa Kemâl Beğ'in bizzat cebheye gelmesi...
  • 10 Ağustos 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) Türk ordusunun, topçu desteği olmaksızın iki yandan yaptığı süngü hücûmları ile düşmanı geriye atması...
  • 11 Ağustos 1915- Ramazan Bayramı arefesi...
  • 12 Ağustos 1915- Ramazan Bayramı...
  • 12 Ağustos 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) Yeni ihrâc edilen 54üncü düşman fırkasının yaptığı taarruzun akâmete uğraması...Bu fırkanın 1inci Alay'ının Türk'ler tarafından esîr edilmesi...
  • 14 Ağustos 1915-(Güney cebhesi, Paşaeli yakası, Sedd-ül bahir) 6 Ağustos 1915 günü başlayan umûmî düşman taarruzunun akâmete uğratılması...
  • 21-22 Ağustos 1915-(Kuzey cebhesi, Paşaeli yakası, Anafartalar) General Hamilton'un yönetiminde yapılan takviyeli taarruzun da akâmete uğraması...
  • 19/20 Aralık 1915- (Gece) Düşmanların Anafartalar cebhesinden mağlûb ve perîşan olarak çekilip gitmeleri...
  • 19/20 Aralık 1915- (Gece) Düşmanların Arı burnu cebhesinden mağlûb ve perîşan olarak çekilip gitmeleri...
  • 8/9 Ocak 1916-(Gece) Düşmanların Sedd-ül bahir cebhesinden mağlûb ve perîşan olarak çekilip gitmeleri...

Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:06
arwen - avatarı
arwen
Ziyaretçi
25 Mart 2006       Mesaj #22
arwen - avatarı
Ziyaretçi

" SAVAŞTAN ÖNCEKİ DURUM"

Ad:  Çanakkale Destanı12.jpg
Gösterim: 805
Boyut:  60.1 KB
MEMLEKETİN GENEL DURUMU
1914'lü yıllarda Osmanlı, Avrupalıların deyimiyle Doğunun " Hasta Adam" yorgun ve halsizdi. 1. Dünya Savaşı'na girecek durumda değildi. Daha yeni çıktığı Balkan Savaşının yaralarını saracak zaman bile bulamamıştı. 1911 Trablusgarp ve 1913 Balkan muharebeleri yenilgileri Osmanlı'nın adeta belini bükmüş ve kendisine gelmesi çok zor olan bir süreç içerisine girmesine neden olmuştur.
Sponsorlu Bağlantılar

Genç Türklerin iktidara geldiği 5 yıl içinde büyük toprak kayıplarına uğramıştı.örneğin; " Bulgaristan bağımsızlaşmış, Selanik, Girit, Ege Adaları Yunanistan'a kaptırılmıştı. İtalya Trablusgarb'ı ve Oniki Ada'yı ele geçirmiş; İngiltere Mısır üzerine protektora ilanının ardından Kıbrıs'ı ilhak etmişti. "

En değerli ordularını bozgunda kaybetmiş; kucak dolusu paralar ödenerek dışarıdan satın alınmış silah top cephane ne varsa onlarda ekim ve kasım ayının çamurlu, yolsuz Rumeli topraklarında düşmana terkedilmişti. Koca imparatorluk çağın, sanayi devriminin, bilim ve teknolojinin çok gerilerinde kalmış: zengin Avrupalıların kapitülasyon denen ekonomik ve mali boyunduruğu altında ezikti.

Ülkede ne sanayi denebilecek bir tesis, ne de tam anlamıyla yapılan bir tarım vardı. Gaz yağından iğnesine, silahından mermisine her şey için dışa bağımlı olan memlekete ne düzgün bir yol,ne bir liman, ne de fabrika vardı. İhmale uğramış insanları fakir ve okutulmamış, devlet yönetimi çürümüş hazinesi tamtakır olmuştu.Çürümüş ,hazinesi tamtakır olmuştur " Bir yıl öncesinden beri Alman askeri Türk ordusunda geniş ıslahat yapmış fakat Balkanlar'daki yenilgiler büyük zarar getirmişti."(2)

Bir çok bölgelerde asker aylardan beri maaşını alamamış, orduda moral kalmamıştı. Donanmada mutsuz ve demode bir haldeydi. Çanakkale'deki Garnizon perişandı. Silahları ise çağdışı idi

HÜKÜMETİN GENEL DURUMU
Siyasal durum ise tam bir karmaşa idi. " İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan Genç Türkler, 1909'da padişahı tahtan indirerek pek çok çevrede özellikle aydın çevrede tam bir destek kazanmıştı" (3) Ama 5 yıllık savaş ve iç bunalımlar gereğinden de fazlaydı. İmparatorluğun derme-çatma hükümeti bir başka hükümeti iş başına getirerek kuvvetlenmek, durumu düzeltmek imkanı kaçırmış; Genç Türklerin enerjileri kendi başlarını kurtarmanın umutsuz ve yalın mücadelesinde tükenmişti.

Artık ne demokratik seçimlerden, ne özgürlükten, ne bütün ırkların eşitliğinden ne de hilal altında birleşmeden bahseden yoktu.
Mali yönden hükümet iflas etmiş: ahlak yönünden eski zorbalık ve irtikap günlerine geri dönülmüştü.
  • Alan Moorehead, Çanakkale Geçilmez, " Gallipoli" Milliyet, yay. İstanbul-1972, s. 11
  • Fikret Günesen, Çanakkale Savaşları, Kastaş yay, İstanbul 1986, s.
  • Alan Moorehead , a.g.e,s.12
  • Alan Moorehead,a.g.e,s.12; S. Bilbaşar, Çanakkale 1915,2. baskı,s.2;
Yusuf Hikmet Bayür, Türk inkılabı Tarihi, CIII,(1914-1918 Genel Savaşı), Kısım IV, TTK, Ankara-1991, s. 314

"Bağdat ve Kudüs gibi dış eyaletlerde mahalli idareler korkutucu bir durumdaydı.Her an herhangi bir aşiretin bağımsızlığını ilan etmesi mümkündü."

Durum böyle olunca yani istikrarsız politikalar ardı arkasına uygulamaya devam edince İttihat ve Terakki yönetimi de gittikçe halkın gözünden düşmektedir. Çünkü politik durum tam bir keşmekeşti. İttihat ve Terakki'nin iktidara gelişi ile Sultan Abdülhamit'in tahtan indirilmesi önceleri dünyanın her yerinde olduğu gibi memleket içindeki çıkarcı çevrelerde iyimserlikle karşılanmıştır. Ancak aradan geçen beş yıl zarfında olup bitenler İttihat ve Terakki'ye oldukça sarsmıştır.

" Jön Türkler'in mücadeleleri politik bir kavga haline gelmiştir. Artık ilk günlerin parlak sözlerinden, serbest seçimlerden, daha öncede belirttiğimiz gibi imparatorluğu meydana getiren çeşitli din ve milliyetteki unsurların eşitliğinden bahseden yoktu" (5)

Kısacası cemiyet dehası kendisini yitirmişti.
Çanakkale deyince aklımıza Dünya’da bir ilk olan Çanakkale Savaşı gelir. Çanakkale Savaşı’nın ruhu ve özü; vatan, millet, din ve bayrak sevgisidir. Çanakkale Savaşı’nda vatanı, milleti, dini ve bayrağı için iki yüz elli bin askerimiz şehit oldu.

Çanakkale Savaşı Dünya’da eşi olmayan bir savaştır. Çanakkale Savaşı’mız büyük bir insanlık örneğidir. Bu hiçbir savaşta olmamıştır. Örneğin; bir Türk askerinin vurulan bir Yunan askerinin yarasını sarması gibi..

Ama keşke savaşlar hiç olmasa. Her ne kadar insanlık olursa olsun savaş vahşettir. Suçsuz insanlar küçük ve masum çocuklar ölür. Bir toprağa bomba düştüğünde o toprakta senelerce bitki yetişmez. O zaman ihtiyacımız olan bir tek şey var: O şey de barış, kardeşlik, dostluk, sevgidir. Niçin savaş olsun? Niçin masum insanlar küçük çocuklar ölsün. Niçin kendi Dünyamız’ı yok ediyoruz? Savaşlarda doğal güzellikler de yok oluyor. Çocuklar psikolojik yönden etkileniyor. Size soruyorum… Bu güne kadar savaşın faydasını gören olmuş mudur? Vereceğiniz cevap tabiki “hayır”.

Ancak Dünya Tarihi’nde bir ilk olan Çanakkale Savaşı büyük bir insanlık örneğidir. Örneğin; Türk siperlerinin önünde vurulmuş olan bir askere, savaş esnasında iki tarafta ateş ettiği zaman bir Türk askeri o askeri kucaklayıp düşman siperine götürüp ait olduğu bölüğe veriyor. Zaten Türkler’in tarih boyunca herkese insanca davrandığı bilinir. Çanakkale Savaşı da bir insanlık örneğidir.

Ama keşke savaşlar olmasaydı. Neyimize lazım top, tüfek, silah… Keşke savaşlar olmasa, masum insanlar ölmese, çocuklar ölmese, doğal güzellikler yok olmasaydı. Dediğim gibi bir bombanın düştüğü yerde kim bilir kaç yıl, hatta kaç yüzyıl bitki yetişmeyecek. O zaman ihtiyacımız olan şeyler; barış sevgi, kardeşlik, dostluktur. Savaşlar olmasın, insanlar ölmesin. Sadece ve sadece barış ve sevgi olsun.

ÇANAKKALE İLE GENEL BİLGİLER...
Çanakkale Savaşı Dünya'da eşi olmayan bir savaştır. Savaşta metrekareye 6000 kurşun düşmüş, kurşunlar havada çarpışmıştır.14 ay 14 gün sürdü. Dünya'da ilk defa havada,karada ve denizde savaş oldu.{Bir savaşta üçüde oldu} Ayrıca Dünya'da ilk kez savaşa ölü toplama molası verildi. O kadar dar alanda o kadar çok ,nsan ölüyor ki savaşa mola vermek zorunda kalıyolar ve 8 saat ateşkes imzalıyorl. Herkes kendi ölüsünü toplasın diye. Tabi ayrı ayrı mezarlara koymanın imkanı yok toplu mezarlara gomüyorlar.

Düşmanın bu savaşta asıl amacı Çanakkale değildi. Çanakkale Boğazını kullanıyordu, İstanbul'a varabilmek için. İstanbul o zaman devletin başkenti başkent alınınca devlette otomatik olarak teslim alınacaktı.

ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI:
Çanakkale Deniz Savaşı'mızın 2 ayağı vardır.
Birinci Ayağı; düşman toplarını bize çevirmiş saldırmaya hazır bekliyor. Bölük komutanıda son emirleri vermiş. Tabi biraz da moral. Düşman saldırıya geçtiğinde bu paşanın verdiği emirle döşenen mayınlara çarpan düşman gemileri büyük bir yenilgiye uğradı

İkinci Ayağı; Seyit Onbaşı savaş esnasında boğazdan geçen gemileri durdurmak için 276 kiloluk topu kaldırarak Çanakkale Savaşı'nın seyrini değiştirmiştir.Bu Çanakkale Deniz Savaşı'mızın ikinci ayağıdır...

KARADA YAPILAN SAVAŞ
üşman karadan saldırıya geçmek için uygun bir yer bulup işareti oraya koymuştu ama rüzgarın bunları sürüklemesi sonucu yanlıs yerden karaya çıkarak yenilgye uğramışlardır.{İki askerimizin görüp yerlerini değiştirdiğide söyleniyor.}Düşmanın diğer yaptığı saldırılarda da başarısız oldular. Yahya Çavuş emrindeki 3 bölükle düşmanı büyül bir bozguna uğrattılar. Diğer yardımlar gelene kadar...

HAVADAN YAPILAN SAVAŞ: Düşman havadanda yaptığı saldırılarda da başarısız oldu...
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:06
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
13 Nisan 2006       Mesaj #23
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

DÜNYA SAVAŞI'NA GİDEN YILLARDA AVRUPA'NIN ve OSMANLI DEVLETİ'NİN GENEL GÖRÜNÜMÜ


Bu çalışmada sizlere I. Dünya Savaşı başlangıcında Çanakkale Cephesi'nin açılma nedenleri ve İtilaf Devletlerinin Çanakkale Cephesi'nden önce kendi aralarında yaptıkları gizli paylaşımlar ele alınacaktır.
Ad:  Çanakkale Destanı11.jpg
Gösterim: 1028
Boyut:  57.5 KB

I. Dünya Savaşı bilindiği üzere güçlü devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından meydana gelmiştir. Başta İngiltere, Rusya, Fransa, Almanya gibi devletler sömürge yarışına girmişler, bu amaçla da Osmanlı Devleti'nin zayıf durumundan yararlanmak istemişlerdir. İngiltere,Fransa ve Rusya birleşerek Osmanlı Devleti'ni daha savaş başlangıcında kendi aralarında bir takım parçalara ayırmışlardır. Buna karşılık Almanya da Osmanlı devletini kendi yanına çekerek hem kendi emellerini gerçekleştirmek, hem de kendine iyi bir müttefik bulma çabasına girmiştir. Bütün bu sebepler ve devletler arası gerginlikler Osmanlı'yı da savaşa girmeye zorunlu hale getirmiştir. İngilizler ve Fransızlar savaş sırasında zor durumda bulunan Rusya'ya yardım ulaştırmak amacıyla Çanakkale boğazını hedef tutmuşlar, Çanakkale Cephesi'nin açılmasına neden olmuşlardır. Ancak sonunu bilemeyecekleri bir başarının kurbanı olmuşlardır. Çanakkale savaşları Türk Tarihine altın harflerle yazılmıştır.

Avrupa'da Bloklaşmalar Ve Cepheleşmenin Temel Nedeni: Sömürge Yarışı.


Üçlü Bağlaşma (İttifak) ve Üçlü Anlaşma (İtilaf)


İtalya ve Almanya'nın siyasal birliklerine kavuşup, güçlü birer devlet haline gelmeleri, Avrupa'da devletlerarası dengeyi temelinden sarsmıştı. Her iki devlet de birliklerini elde etmek için Avusturya'ya savaş açmışlardı. Fransa ise Almanya karşısında büyük bir yenilgiye uğramıştı. Birliklerini sağlayan devletler, durumlarını ve üstünlüklerini sürdürmek amacıyla kendilerine destek arama gereğini duymuşlardır. Yenilenler ve özellikle Fransa, kaybettiklerini yeniden elde edebilmek için bir " öç alma" siyaseti gütmeye başlamıştı. İşte bu karşıt eğilimler ve yeniden hızlanan sömürgecilik yarışı, çok geçmeden Avrupa'da devletlerin iki bloka ayrılması sonucunu doğurmuştu.

Üçlü Bağlaşma (İttifak)


Bloklaşmanın kökeninde Alman-Fransız anlaşmazlığı yatmaktaydı. Alsace-Lorraine 'i geri almak amacını güden Fransa izleyeceği yolu öç alma diye adlandırmıştı. Özellikle 1886'da savaş bakanı olan General Boulanger buna yönelmiş ve Almanya'yı yenebilmek için müttefikler aramaya koyulmuştu. Öte yandan Alman Başbakanı Otto Von Bismarck Fransa'nın siyasetine karşı Almanya ile işbirliği yapabilecek devletlere yönelmişti.

Almanya'da siyasal birliğin sağlanmasında büyük etken olan Germenlik anlayışı ve ruhu ileride Almanların üstün ırk olduğu iddiasını doğurmuştu.
Fransız -Alman anlaşmazlığına var olan korumanın ötesinde daha da genişlemek savaşmak eğilimleri de eklenince devletler arasında birlikler ve bloklaşmalar yeni bir döneme girmiş oluyordu. Bu konuda da ilk önce davranan Bismarck Almanyası oldu. Alman başbakanı Fransa'yı dize getirdiğinin hemen ertesinde, yenilenin öç almaya çalışacağını düşündüğünden yeni imparatorluğa müttefikler aramaya koyulmuştu. O öngördüğü ittifakı 2 aşamada gerçekleştirecektir. Önce Napoleon Bonaparte Fransa'sına karşı savaşan eski bağlaşıkları yanına çekmeye çalışacak, bundan umduğu sonucu alamayınca Rusya'yı dışlayıp İtalya ile birleşecektir. Böylece orta Avrupa'da güçlü bir birlik doğacaktır.

Üç İmparator Birliği (1872)


Alman imparatorluğunun ilanından sonra ilk anlaşma Rusya ve Avusturya ile yapıldı. Bismarck'ın çabaları sonucunda Alman, Rus ve Avusturya-Macaristan imparatorlukları Berlin'de toplanarak bir anlaşmaya vardılar. Üç imparator anlaşması (ligi) denen ve yazılı olmayan bu anlaşmaya göre Avrupa'da Status-Quo (varolan durum) korunacaktı. Bu özellikle Fransız-Alman sınırı için önemliydi. Ayrıca ihtilalci hareketlere karşı işbirliği yapılması kararlaştırılmıştı. Barış tehlikeye düştüğünde imparatorlar aralarında danışıp, ona göre hareket edeceklerdi. Üç imparator biriliği Osmanlı İmparatorluğu'nu ilgilendiren doğu sorunundaki anlaşmazlıkları birlikte çözeceklerdi. Daha sonra Rusya bu birlikten çekilmiştir. Birliğin bozulmasına sebep olan olay, Osmanlı İmparatorluğu üzerindeki çıkar çatışmalarıdır.

Almanya-Avusturya Savunma Birliği (1879)


Rusya'nın üç imparator birliğinden çekilmesinden sonra iki devlet kendi aralarında yeni bir anlaşma yapmıştır. Almanya Fransa'ya karşı güvence bulmuş, Avusturya-Macaristan da Rusya'ya karşı yalnız kalmamıştı. Bu anlaşmaya göre; Rusya Avusturya'ya saldıracak olursa Almanya ona yardım edecekti. Bir Almanya-Fransa savaşında Avusturya yalnız kalacaktı. Ancak Rusya Fransa'ya yardım edecek olursa Avusturya da Almanya'nın yanında olacaktı.

Üç İmparator Birliği'nin Yenilenmesi (1881)


Almanya Berlin Kongresi ile Doğu sorununa da ağırlığını koyunca Rusya, yeniden Almanya'ya yaklaşmak gereğini duymuştu. Böylece 1881'de Üç İmparator anlaşması yenilenmişti. Bu kez yazılı olarak yapılan anlaşma "3" yıl için öngörülmüştü. Bir Alman-Fransız savaşında Rusya ile Avusturya-Macaristan yalnız kalacaklardı. Osmanlı İmparatorluğu boğazlarda bir başka devlete ayrıcalık tanıyacak olursa, Rusya da boğazlar bölgesinde harekete geçmede serbest olacaktı. Böyle olduğu halde Balkanlarda çok geçmeden yeni bir Rusya-Avusturya yarışması baş göstermişti. 1885'de Bulgaristan olayları yüzünden bir bunalım başlayınca da Rusya, süresi gecen anlaşmayı yenilemişti.

Üç Bağlaşma: Almanya, Avusturya - Macaristan, İtalya (1882)


Üç devleti bir araya getiren son olay Osmanlı İmparatorluğu'na bağlı bir ülkenin ele geçirilmesi sorunu olmuştur.
1882 Mayısında Almanya - Avusturya - Macaristan ve İtalya arasında yapılan anlaşmaya göre:
  • Taraflar birbirine yönelik ittifaklara girmeyecekler.
  • Fransa, İtalya'ya saldıracak olursa öteki iki devlet ona yardım edecek.
  • Fransa, Almanya'ya saldıracak olursa İtalya ona yardım edecek ama Avusturya tarafsız kalacaktı.
  • Taraflardan biri, kendisinin bir suçu olmadan başka iki ya da daha çok büyük devletle savaşacak olursa, öteki iki müttefik de savaşa gireceklerdi.

Üçlü Anlaşma (İtilaf) Fransa - İngiltere - Rusya (1881 - 1907)


Üçlü bağlaşmanın gerçekleştirilmesiyle Almanya'dan öç almak isteyen Fransa ittifak karşısında tek başına kalmak tehlikesiyle karşılaştı.Bundan kurtulmak için kendisine müttefikler bulabilmek çabasını yoğunlaştırmıştı. Ancak 1907'de son biçimini alan bu anlaşma Üçlü Anlaşma (Entente) adını aldı.

Fransa ile İngiltere, Avrupa'da olduğu gibi, sömürgecilik alanında da birbirleriyle çekişiyordu. Rusya ile de Akdeniz ve Osmanlı İmparatorluğu'na ilişkin siyasette öteden beri bir anlaşma sağlanamamıştı. Kırım Savaşı'nda olduğu gibi 1877-78 savaşı da İngiltere ve Fransa'yı Rusya ile karşı karşıya getirmişti. İngiltere ile Rusya arasında ise bir başka anlaşmazlık alanı Asya idi. Hindistan'a egemen olan İngiltere, kuzeye Afganistan'a doğru çıkmaya çalışırken, Sibirya'yı ve Orta Asya'yı ele geçiren Rusya ise Afganistan üzerinden güneye, Hindistan'a inme siyasetini güdüyordu. Bütün bu nedenlerle Üçlü Anlaşma çok güç ve geç gerçekleşebildi.

Fransa-Rusya Bağlaşması (1891 - 1894)


Almanya'nın İtalya'nın Trablusgarp'a yerleşmesini kabullenmesi Fransa ile Rusya'yı birbirlerine yaklaştırdı. İki taraf da bir anlaşma yapmak istediklerini 1891'de açıklamışlardı. Ertesi yıl da Genel Kurmay Başkanları arasında Üçlü bağlaşma devletlerinin saldırılarına karşı bir askeri sözleşme imzalanmıştı. Ancak bununla ilgili hükümler, hükümetlerce 1894'te onaylanmıştı.

Fransa - İngiltere Dostluk Anlaşması (1904)


Fransa aralarındaki anlaşmazlıklara son vererek İngiltere ile dost olma çabasına düşmüştür. Sonunda 1904'te adına samimi anlaşma (Entante Cordiate) denilen bir iş ve görüş birliğine varılmıştı. Buna göre Avrupa'da bir çatışma, bir savaş olursa İngiltere Fransa'yı bir dost olarak yalnızca siyasal yönden destekleyecek, doğrudan doğruya savaşa girmeyecekti. Bunun dışında, Fransa Mısır'ı İngiltere'ye bırakıyor, bunun karşılığında Fas'ı ele geçirme hakkını kazanıyordu. Böylece "dostluk" gene bir Osmanlı ülkesi Mısır üzerinde pazarlık yapılarak gerçekleşmiştir.

Rusya-İngiltere Anlaşması (1907)


İngiltere ve Rusya'nın aralarındaki anlaşmazlıkları gidermeye yönelmelerinde Japonya'nın Rusya'yı yenip bir güç olarak ortaya çıkması büyük ölçüde etken olmuştu. Estonya'daki Tallin (Reval) kentinde bir araya gelen taraflar, sömürgeler ve özellikle Afganistan ve İran konusundaki görüş ayrılıklarına son veren bir anlaşma imzalamışlardı. (30 Ağustos 1907)

Bununla :

  • İngiltere Türkistan, Rusya da Hindistan üzerindeki iddialarından vazgeçiyorlardı. Tibet, Çin toprağı olarak kabul ediliyordu.
  • İran taraflar arasında "2" etkenlik (nüfuz) bölgesine ayrılıyordu. Kuzey İran Rusya'nın, Güney ve Güneybatı İran ise İngiltere bölgesi olacaktı. Ülkenin orta bölgeleri ise yansız sayılacaktı.
  • İngiltere Afganistan'da üstünlüğünü koruyacaktı, ancak Statusquo'yu korumayı ve Rusya aleyhine bir durum yaratmamayı da vaat ediyordu.
Rusya ile İngiltere arasındaki bu anlaşma ile Üçlü Anlaşma tamamlanmış oluyordu. Böylece Avrupa devletleri "2" bloğa ayrılmışlardı. Yani bir denge sağlanmıştı. "Üçlü İttifak" ve "Üçlü İtilaf" devletleri giderek silahlanıyorlardı. Bu rakip devletler arasında herhangi bir vesile ile geniş çapta bir savaşın çıkması bekleniyordu.
Bu genel tablo içerisinde 1. Cihan Harbini hazırlayan diğer nedenler de şunlardır.

I. Dünya Harbi arifesinde daha önce de bahsettiğimiz gibi Almanya'nın kudreti İngiltere'ninkine çok yaklaşmıştı. Münakaşasız bir biçimde dünyanın 1, kara kuvvetlerine sahip Almanya , İngiltere'ninkinden sonra gelen bir donanmaya, İngiltere'yi hafifçe geçmeye başlayan bir sanayiye sahipti. Almanya ile İngiltere ve Fransa arasındaki mesafe tehlikeli bir şekilde açılmıştı.

Milliyetçilik hareketleri, 19,yy. içinde etkili olduğu gibi 20.yy.. ilk çeyreğinde de ilişkilerin temelini teşkil etmiştir. İtalya ve Alman milli birliklerinin kuruluşu Avrupa dengesine yeni bir biçim vermekle birlikte Balkanlardaki milli duyguları kamçılamış, Balkanlar 1870'den sonra Avrupa diplomasisinin başlıca müdahale alanı olmuştur. I. Dünya Savaşı öncesinde Milliyetçilik, bütün dünyada milli toplumların yalnız cankurtaran simidi değil, ideallerinin gerçekleşmesine de imkan veren bir akım olmuştur.
Fransa ihtilalinin bir diğer etkisi de, siyasi anlamda değerlendirilen özgürlük (liberalizm) hareketlerinin devlet sınırlarını da aşarak milletler arası diplomatik ilişkilere konu olması ile belirmiştir.

Sanayileşmenin 19, y.y içinde kazanmış olduğu yeni hız ve bunun sonucu olarak gelişen ve genişleyen sömürgecilik, diplomatik münasebetlerin alanı,Avrupa'nın dar sınırlarından çıkarak yeni kıtalara,Afrika ve Uzakdoğu'ya yayılır. Ayrıca büyük devletlerin çıkar çatışmaları ,karşılıklı siyasi rekabete ve uyuşmazlıklara sebep olmuştur.
1904-1914 devresinde bloklar arasında çatışmalar sürdü. İtilaf devletleri, bu çatışmalar sırasında ,İtalya'nın bu ittifaka zayıf bağlarla girmiş olduğunu fark ettiler ve savaşa başladığında ,çeşitli vaatlerle bu devleti yanlarına çekmeyi başardılar.

Savaş, sömürgeci devletler arasında çıkmıştı ama,sömürgeci bir güç olmayan,bilakis, emperyalizmin boy hedefi haline gelmiş olan Osmanlı Devleti de bu savaşa sürüklendi.

Savaş öncesi Osmanlı Asya'sının bölüşülmesi ve Rus Bölgesi


Bu bölüşme işinde ilk adım Doğu ve Kuzey-Doğu Anadolu ile ilgili 29 kanun-u Sani 1329 (8 Şubat 1914 ) günlü Osmanlı-Rus antlaşması ve onunla sonuçlanan uzun tartışmalardır.
Buna göre büyük devletlerce seçilecek yabancı genel müfettişten biri o zamanki Erzurum, Trabzon ve Sivas öbürü de Van Bitlis, Harput ve Diyarbakır vilayetlerinde yönetimi, adaleti, polis ve jandarmayı ve bir ölçüde de orduyu denetleyebilecek ve kullanabilecekti.

Rus bölgesi halkı askerliği yersel olarak yapacağı ve yemen gibi uzak yerlere yapılacak seferler için ayrılacak birlikler bu bölgeden de alınabileceği için Rusya bu yolla tüm Osmanlı devletini de bir bakıma denetleyebilecekti. Antlaşma Rusya ile yapıldığı için, Rus hükümetine Zimren (Örtülü) bile olmayan biçimde o koca bölgenin bütün işlerine koşmak yetkisi vermekteydi. Anılan bölge Erzurum, Erzincan, Ağrı (Karaköse) Rize, Trabzon, Giresun, Ordu, Gümüşhane, Sivas, Tokat, Amasya, Van, Hakkari (Çölemerik) ,Bingöl (Çapakçur), Siirt, Bitlis, Maraş, Elazığ, Tunceli, Malatya, Adıyaman, Diyarbakır ve Mardin vilayetlerimizi yani 23 vilayeti içine almaktaydı. Bu bölgenin Sürmene dolaylarından güneye kadar inen bir şeridine Fransız ekonomik çıkarları, Mardin ile Diyarbakır bölgesine de Bağdat demiryoluyla ilişkileri dolayısıyla Alman ekonomik çıkarları girmekteydi.

Bunlar dışında kalan Rusya'nın payı hem siyasal, hem ekonomik bakımdan Rus sayılabilir,çünkü orada Rusya'nın istediği dışında demiryolu yapılmayacaktı.

Fransız Bölgesi


Orta Asya'nın Türk kısmında iki Fransız bölgesi vardı; Bunlardan biri Karadeniz Ereğilisi - Bolu -Yozgat - Sivas - Diyarbakır - Ergani - Pekeriç - Trabzon şematik çizgisiyle Karadeniz kıyıları arasında kalan bölgedir. Bunun bir kolu Bitlis ve Van'a kadar uzanmaktadır.

Farnsız bölgesinin ekonomik bakımdan Rus siyasal bölgesine girdiği yerler.

Ana ikinci Fransız bölgesi bu devletin uyruklarınca yapılıp işletilen ;
İzmir-Manisa-Afyonkarahisar b) Manisa-Soma-Bandırma c) Bursa-Mudanya demir yollarını besleyen bölge.
Üçüncü Fransız bölgesi Suriye ve Lübnan'ı içine almaktadır. Ancak Palestin'in bir kısmıyla Mısır'a ait yerlerin bazıları için kesin sınır çizilememişti. Yani oralar da Fransızlarla İngilizlerle anlaşmazlık çıkabilirdi.

İngiliz Bölgesi


Bu bölge Osmanlı Asyasının Türk kısmında İzmir-Aydın-Afyonkarahisar demiryolunun ekonomik alanıyla Eğridir,Beyşehir,Burdur, göllerine değin uzanmaktadır.
Bu duruma göre İzmir, Fransız ve İngiltere için ortak bir liman olacak demektir.

Osmanlının Arap kısmındaki İngiliz bölgesi 31.arz dairesinin güneyindeki bölgedir ve hemen bütün Arabistan yarımadasını içine almaktadır. Fırat ve Dicle ırmaklarında öteden beri gemi işletme hakları bulunduğundan bugünkü Irak'ın Basra'nın kuzeyinde bulunan kısmında demir yolları ile Bağdat ve Basra limanları Almanların ırmaklarda gemi işletilmesi ve sulama işleri İngilizlerindir. Petrol %70 İngilizlerindir.

Alman Bölgesi


İzmit Adapazarı çizgisinin güneyinden musul vilayeti sınırına değin uzanmakta olup Eskişehir , Kütahya, Afyonkarahisar, Konya,Kayseri, Adana, Mersin, İskenderun,Maraş, Gaziantep ve Urfa'yı içine almakta olduğu gibi ekonomik bakımdan yukarıda görüldüğü gibi Rus ve İngiliz bölgeleri içine de girmektedir.

İtalyan Bölgesi


Kıyıda Marmaris,Fethiye,Antalya ve Alanya'yı içine almakta ve içeride kızıl kaya ve Akseki'ye kadar uzanmaktadır.

Avusturya Macaristan bölgesi


Anamur'la Silifke'yi içine alan ufak bir parçadır. Bu devlet sömürgeci olmamakla birlikte bu genel paylaşmaya katılamamak onuruna dokunduğundan o da çok ufak bir bölge elde etmiştir. Orası alman payı olacakken onun onaylamasıyla Avusturya - Macaristan verilmiştir.

Bu paylaşmanın genel anlamı ve özellikleri :


Balkan savaşlarından önce Osmanlı ülkesinde imtiyazlar almak için büyük devletler arasında bir çok gerginlikler ve karşıtlıklar olurdu. Çünkü alınan her imtiyaz onu alan ortaklığın bağlı olduğu devletlerce o bölgeye atılmış bir kanca gibiydi ve ona orada bir şekilde hak sağlamış sayılırdı.

Almanların Haydarpaşa limanı imtiyazını almaları İstanbul'da gözü olan Rusya'yı Bağdat demiryolu imtiyazını elde etmeleri de Irak'ı Hindistan'ın kapısı sayan İngiltere'yi kuşkulandırıp kızdırmıştı. Bir takım sızlanmalara yol açmıştı.

Balkan savaşlarından ezik bir durumda çıkmış olan Osmanlı Devleti'nin her an dağılması olasılığı var sayıldığından büyük devletler bir takım anlaşmalarla bölgelerini kabataslak bir biçimde olsa da bir birlerine tanıtmak istemişlerdi. Doğal olarak Alman - Rus ve Alman İngiltere bölgelerinde var olan pürüzleri de yeni görüşmeleri ve bir takım tavizler gerektirecek şekildeydi, ancak işin büyük kısmı çözümlenmişti.

Çok kez Bab-ı Ali'de de tanınan bu anlaşmaların özleri büyük devletin bölgesinde öbür büyük devletlerden hiçbirinin yeniden demiryolu, liman ve benzeri bayındırlık işleri yapmaya kalkışmayacağı ve kendi uyruklarını bu yolda desteklemeyeceğiydi. Görünürde bu bölüşme Osmanlı'nın da yararına olarak rahat bir ekonomik çalışma alanı elde etmek amacını güdüyor ise de gelecekteki siyasal paylaşmanın temellerini atmaktı.

Doğu ve orta Anadolu'daki Rus payında bu amaç pek açıkça görüldüğünden işbaşındaki ittihat ve terakki hükümeti Rusya ile imzalanan 8 şubat 1914 günü anlaşmanın niteliğini ve esaslarını hem meclislerden hem de halktan gizlemişti. Öbür paylardaki tehlike amacının gizlenmesi ise daha kolaydı çünkü o bölgede Osmanlı yönetimini yıkan ve hatta yaralayan bir yön açıkça görülmüyordu. Ancak işin gerçek niteliği diplomat ve devlet adamlarının yazılarından anlaşılır.

Paylaşma Anlaşmaları Yapanlar ne Diyor?


İngiliz alman bölgelerinin Irak'la ilgili kısmını saptamak için İngiltere hükümetiyle görüşmelerde bulunmuş olan alman büyükelçisi Prens Lihnovski şunları yazmaktadır.
" Bağdat anlaşması denilen anlaşmayı müzakere ediyordum. Gerçektende bu anlaşma ile güdülen amaç Küçük Asya'yı nüfuz bölgelerine ayırmaktır. Fakat sultanın haklarına saygı göstermiş olmak için bu deyimin kullanılmamasına son derece dikkat etmem gerekiyordu..."

Fransız - Alman müzakerelerinin Berlin'de cereyan etmiş olanlarını yöneltmiş olan Fransız Büyük elçisi Dül Kambon 25 eylül 1915'te kendi Dış İşleri bakanına yazdığı özel bir mektupta şöyle der:
" ....Londra'da, Paris'te, Berlin2de yapılan bütün bu müza k e relerden çıkacak sonuç şudur.;
Türkiye'nin ekonomik bakımdan bir dereceye kadar güçlenmesi , ki bizim için son derece yararlıdır.
Büyük devletlerin küçük Asya'da gelecekteki paylarının ve bugünkü nüfuz bölgelerinin hep bir arada ve pek kesin olarak saptanması...

Paylaşma İçinde Türklük Bakımından En Tehlikeli Devletler


Bunlar hiç şüphesiz Rusya, Almanya ve İtalya idi. Çünkü bunların nüfuzları biteviye çoğalmakta olup dışarıya taşmaktaydı.
Bu paylaşımların bir özelliği vardı. Öbür paylaşmacıların bölgelerinde yalnız ekonomik hakları olacak, siyasi ve yönetimsel etkileri olmayacaktı. Rusya ise orta ve doğu Anadolu halkında Osmanlı ile yönetim, baysallık, askerlik ve yargı işlerini de içine alan ayrıca bir anlaşma imzaladığından bunun uygulanış biçimine biteviye karışmakta kendini yetkili görecek ve Osmanlının güçsüzlüğü dolayısıyla bu işi alabildiğine ileri götürecekti. Buna göre kesin paylaşma işi ortaya çıkınca kendi payına esasen siyasal yönden geniş ölçüde el koymuş, yabancı genel müfettişleri seçilmiş ve birine de işe başlatmış olan Rusya'nın henüz öyle bir duruma gelmemiş olan öbür büyük devletlerden, kesin ve edimsel bir paylaşmaya karar verilince daha fazlasını yani yeni bir şey istenince daha fazlasını yeni yeni bir şeyler istemesi onun bilinen hırsı dolayısıyla doğal sayılabilirdi.

İstanbul ve boğazlar sorurunda Rusya'ya karşı daima İngilizlerle Fransızlar dikilmiş olmakla birlikte onların başarılı karşı koymalarında Avusturya Macaristan İmparatorluğu desteği çok etkili olmuştu. Kırım seferinde (1854 - 1855) Ayastefanos Anlaşması yerine Berlin anlaşmasının geçirilmesinde (1878) Trablusgarp savaşı sırasında Rusya'nın savaş gemilerinin boğazlardan geçirmek hakkını elde etmek isteğinde (1911) Avusturya'nın açıkça ve edimsel biçimde veya örtülü olarak denizci devletlerin yanında olması Rus'un yenilgisinde yahut ta gerilemesinde büyük etki yaratmıştır. Çünkü Rusya denizden Ormanlıyı destekleyen devlet yada devletler karşısında yandan ve balkanlara inince arkadan Avusturya'nın tehdidi altında bulunmuştu. Buna göre önce Avusturya - Macaristan'ı çökertmek gerekiyordu.

Rusya'nın Sırbistan'ı bu yola itmiş olması da onun genel tutumundan anlaşılmaktadır. Rus dış işleri bakanı Sozonof'un Belgrat'taki elçisine çektiği tel de bu durumu açıkça gözler önüne sermiştir. Sozonof 'un Petrograt'da ki ( bugünkü Leningrat) sırp elçisine onun hükümetine çekmiş olduğu 25 mayıs 1913 günlü tele göre de aynı kışkırtmalarda bulunmuştur. Bu telde "Sozonof bana yeniden dedi ki ; Biz ilerisi için çalışmalıyız ve Avusturya'dan toprak alsalıyız"

Esasen bu işin heveslisi olan Sırpların Sozonof'un öğuütlediği yolda çalışadurmaları Sırp komitecilerin de daha gayrete gelmeleri doğaldı. Bu kışkırtmaların bir bakıma sonucu savaşın sebebine hazıl olan olayı doğurmuştu.

Böylelikle birçoklarınca umulduğu gibi genel savaş çıkmasaydı bu paylaşma tasarılarının uygulanması yoluna gidilecekti.

19,yy içerisinde yukarıda da bahsettiğimiz gibi Osm. İmp. nun çeşitli alanları büyük devletlyer arasındaki mücadelelere konu olmuştur .

Bu mücadeleleri genel olarak 4 kısma ayırabiliriz.
  • Boğazlar üzerinde İngiliz- Rus mücadelesi
  • Balkanlar üzerinde Avusturya - Rusya mücadelesi
  • Mısır üzerinde İngiliz-Fransız mücadelesi
  • Osm. İmparatorluğunun orta doğu topraklarında İngiliz-Alman mücadelesi

Boğazlar Üzerindeki İngiliz Rus Mücadelesi


Rusya'nın Türk boğazlarını ele geçirerek Akdeniz'e inmek istemesini, İngiltere, Hindistan'la bağlantısını sağlayan imp. yolunun güvenliği bakımından endişe ile karşılamış ve bunu her vasıta ile önlemeye çalışmıştır. Rusya açısından ise mesele şuydu: 15,yy'ın sonunda kurulan Rus Çarlığı başlangıçta tamamen bir kara devleti idi, ve denizde bağlantısı yoktu. Rus çarlığının denize ulaşabilmesi için iki istikamette topraklarını genişletmesi gerekiyordu Biri Baltık denizi , diğeri ise Karadeniz'di. Lakin her iki istikamette de önüne engeller çıktı. Baltık denizine çıkmamasında İsveç ve Karadeniz'e ulaşmamasında da Osm. Devletine bağlı Kırım Hanlığı yanı Osm. Devletiydi.

1699 Karlofça Anlaşması ile Azak kalesini alan Rusya ilk defe olarak Karadeniz kıyılarına ayak basıyordu. İsveç ile yaptığı savaş sonunda 1721'de imzalanan Ngstid barışı ile de Rusya Baltık kıyılarına çıktı. Bundan sonra Rusya bütün 18,yy boyunca hem Kafkaslar, hem de balkanlar doğrultusunda olmak üzere Karadeniz de kıyılarını genişletmiş olan ve Balkanlarda Osm.-Rus sınırı 1792 Yaş anlaşması ile Tuna'nın kollarında Purut Nehri olmuştur. Böylece bütün Karadeniz kıyılarını ele geçirmiş olan Rusya'nın 19, yy içindeki çabaları İstanbul ve Çanakkale boğazlarının ele geçirilmesine hiç değilse bu boğazların kendisine açık olması amacına yönelmiştir.

Bununla beraber Rusya'nın bu boğazlar politikasına paralel olarak yürüttüğü diğer bir politika balkanlar politika olmuştur. Çünkü Rusya balkanları ele geçirdiği ve Osm devletini balkanlardan çıkarıp balkan yarımadasına hakim olduğu taktirde Ege denizi ve Akdeniz'e çıkabileceği gibi Boğazlar üzerinde bir baskı imkanı elde edecekti. Boğazlar Osmanlı Devletinin elindeydi ve egemen bir devlet olarak da Osmanlı Devleti boğazları istediği devletin savaş gemilerine ve açmaya ve kapatmaya yetkili idi. Osmanlı Devletinin bu yetkisi İngiltere için zaman zaman hoşlanmadığı durumlar çıkarmıştır. Mesela Napolyon'un Mısır'ı işgali üzerine Rusya 1798'de Osmanlı Devleti ile yaptığı ittifak anlaşması ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan serbestçe geçmesi hakkını elde etmiş ve 1805'te yapılan ikinci bir anlaşma ile de bu hak devam ettirilmiş ayrıca Rusya boğazları başka bir devlete karşı Osmanlı devleti ile birlikte savunacaktı.

Mehmet Ali isyanında Osmanlı Devletinin sıkışık durumundan istifade ederek Rusya'nın Osmanlı devletiyle imzaladığı 1833 Hünkar İskelesi Anlaşması ise gerçekte bir ittifak anlaşması olarak aynı zamanda Rusya'ya yönelecek bir saldırıya karşı Osmanlı Devleti 'nin boğazları kapamasını da öngörmektedir. Fakat diğer Avrupa devletleri bu anlaşmanın boğazları Rusya'ya açtığı inancında olmuşlardır.

Bu anlaşmalar İngiltere'nin hoşuna gitmemiştir. Bu sebepten bu tarihten sonra İngiltere barış zamanından başka devletlerin savaş gemilerinin boğazlardan geçmesi meselesini Osmanlı Devleti'nin yetkisinden çıkarıp bunu milletlerarası bir statüye bağlamak istemiştir. İngiltere bunu 1841 Boğazlar Sözleşmesi ile muvaffak olmuştur. Bütün Avrupa devletlerinin imzaladığı sözleşmeye göre; barış zamanında hiçbir yabancı devletin savaş gemileri boğazlardan geçmeyecekti. Yani Boğazların kapalılığı ilkesi kabul ediliyordu. Osmanlı devleti savaşa girerse boğazları istediğine açar ve kapatabilirdi. Bu suretle İngiltere 1841 boğazlar sözleşmesi ile Rus savaş gemilerinin boğazlardan geçerek Akdeniz'e çıkmasını önlemiş olmaktaydı. Boğazların bu statüsü 1923 Lozan Boğazlar sözleşmesine kadar devam edecekti.

Balkanlar Üzerindeki Avusturya - Rusya Mücadelesi


Rusya'nın 1870ler den beri Pancerman bloğuna karşı takibe başladığı Panislavizm politikası dolayısıyla balkanlardan kuzey-güney doğrultusunda inmeye çalışması balkan yarımadasında bir Avusturya - Rusya mücadelesini ortaya atmakla beraber öte yandan Avusturya - Macaristan'ın Bosna Hersek topraklarını alarak Adriyatik denizine çıkmak istemesi 19.yy. sonlarına doğru kendisini yine Adriyatik denizine Bosna Hersek üzerinden çıkmak isteyen Sırbistan'da çok şiddteli bir çatışmanın içine sokuştur. Bu çatışma o kadar şiddetli olmuştur ki 1,Dünya Savaşı neredeyse 1914 yılında değil 1908 ylyında çıkacaktı. 20 Fahir Armanoğlu a.g.e. s.

Mısır Üzerindeki İngiliz - Fransız Mücadelesi


Üçlü itilafın ikinci halkasını teşkil eden 1904 İngiliz Fransız anlaşmasını ve bu anlaşmadan önce iki devletin içinde bulunduğu çatışma ve mücadelelerini açıklarken bu mücadeleyi ve yeteri kadar belirtmiştik. 1904 İngiliz Fransız anlaşması bu iki devletin Mısır üzerindeki mücadelesini sona erdirmekle kalmamış 1904'den sonra ve özellikle 1, Dünya Savaşından sonra bu iki devlet Orta Doğu bölgesinde bir sömürgecilik işbirliğine girmişler ve bu işbirliği 1960lara kadar devam etmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunun Orta - Doğu Toprakları Üzerindeki İngiltere - Almanya Mücadelesi


Bu mücadele uzun ömürlü olamayıp Osmanlı devleti toprakları üzerinde en kısa ömürlü büyük devletler mücadelesidir.

BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI VE ÇANAKKALE CEPHESİ


28 Haziran 1914 de Avusturya veliahdı Arşidük François Ferdinand Sarajevo'da bosnalı bir öğrenci tarafından katledildi. 6 Ağustosta Fransa,İngiltere, Rusya, Sırbistan, Belçika, Almanya ve Macaristan dört yıldan fazla sürecek sekiz milyondan fazla insanın hayatına mal olacak ve dünyayı alt üst edecek bir savaşa girmiş bulunuyordu .
Önem bakımından birbirinden bu derce farklı iki olay arasında bir sebep sonuç ilişkisi kurmak zor geliyor. Hal bu ki bu beş hafta boyunca olaylar birbirine sıkı sıkıya zincirlenmiştir.
Savaşa bu ismin verilmesi bütün dünyanın katılmış olmasından değil "dünyanın merkezi" olarak görülen Avrupa da cereyan etmiş olmasındandır. Bu savaş aynı zamanda avrupa merkezli dünya siyasetinin de sonunun başlangıcı olmuştur .

Osmanlı İmparatorluğunun Harbe Girişi


28 Haziran1914 te Avusturya veliahdına yapılan suikast 1, Dünya savaşının başlamasına sebep olmuş, İngilizler ellerinde bulundurdukları gemilerin teslimini geciktirmeye başlamışlar ve bir ay sonra savaşın başlamasıyla gemilere el koyduklarını ve vermeyeceklerini açıkladılar. Yavuz ve Midilli deki alman askerlerinin parti parti Türk denizcileriyle değiştirilmekte olduğu söylenerek müttefik devletler oyalanırken bunlara hiç dokunulmuyor, inadına alman denizcilerden bir irtibat subayı Türk savaş gemilerine görevlendiriliyordu.
Rusya olsun, İngiltere olsun, Yavuz ve Midilli'nin boğazlar dışına çıkmasını kabul etmeyeceklerini ve bunları düşman gemisine sayarak batıracaklarını resmen bildirmişlerdi. Karadeniz'de İstanbul boğazı açıklarında Rus donanması vardı ve Yavuzla Midillinin geldikleri günden beri İngiltere ve Fransız savaş gemileri de Çanakkale boğazı açıklarında bekleyip duruyorlardı. Yani Karadeniz olsun Ege olsun Osmanlı donanmasına adeta kapanmıştır. Ve her iki boğazın ağzı karşı taraf donanması tarafında ablukaya alınmış gibiydi. Bu sıralarda Almanya ile Osmanlı şöyle bir anlaşmaya varır; Anlaşma ve Bağlaşma...

Osmanlı imparatorluğu bu dünya savaşına katılanlar arasında ilk sırayı almıştı. Saray Bosna suikastını izleyen günlerde bile cemal paşa aracılığıyla Fransa ile anlaşmaya çalışan hükümet bu girişimlerden bir sonuç alamayınca Almanya'ya karşı olan eğilim daha güçlenmişti. Başta sadrazam ve dışişleri bakanı Sait Halim , Harbiye bakanı Enver, İçişleri bakanı Talat ve Mebuslar başkanı Halil Menteşe zaten Almanya yanlısı olarak tanınıyorlardı. Avusturya Sırbistan'a karşı savaşa hazırlanırken Osmanlı hükümetine üçlü bağlaşmaya katılmasını önermişti. Bunun üzerine Almanya ve Avusturya'ya başvurarak anlaşmaya girmek istediğini bildirmişti. (22 temmuz) Görüşmelere başlayabilmek için Sultan Reşat'tan alınan 25 Temmuz yazısında " Rusya'nın olası bir saldırısına karşı Almanya ile bir savunma işbirliğine gireceklerini belirtmiştir. Bu Osmanlı hükümetini Almanya ile ittifaka yönelten son etkenin Rus tehdidi olduğunu göstermektedir.

Karşılıklı olan eğilimlerin etkisiyle Almanya'nın Rusya'ya savaş ilan etmesinden sonra İstanbul daki alman elçisi Baron Von Wangenheim ile Sadrazam Hakim paşa arasında gizli bir ittifak anlaşması imzalanmıştı. (2 Ağustos 1914) bu anlaşmaya göre:
  • İki devlet Avusturya ile Sırbistan arasında çıkan bir anlaşmazlıkta tam bir tarafsızlık gösterecekti.
  • Rusya'nın aldığı askeri tedbirler sonucu Avusturya ile Rusya savaşa tutuşur ve Almanya'da Avusturya nın yardımına gitmek zorunda kalırsa Osmanlı devleti de savaşa katılacaktı
  • Osmanlı devleti tehdit altında kalırsa Almanya Osmanlı devletini silahla savunacaktı
  • İttifak 1918 yılı sonuna kadar devam edecek ve taraflardan biri feshetmezse 5 yıl için yeniden geçerli olacaktı.
  • Savaş Halinde Osmanlı kuvvetlerini alman askeri heyeti yönetecek.
Osmanlı hükümeti 2 ağustos 1914 günü "silahlı Tarafsızlığını" ilan etti ve ertesi günü 3 Ağustos 'da seferberliğe başladı. İstanbul'daki yabancı elçilikler ve istihbarat kaynakları bazı kuşkulara rağmen durumu anlayamamışlar ve bu anlaşmayı öğrenememişlerdir.

Dışarıda savaş tüm şiddetiyle sürüyordu ekim ayı geldiğinde Ruslar ve İngilizler seferberliklerini tamamladıkları ve cepheye daha fazla kuvvet yığmaya başladıkları gözlenmekteydi. Yani harbin 3, ayında Almanların Fransa cephesinde büyük ümitlerle başladığı yıldırım taarruzu Paris yakınlarında tıkanıp kalmış, doğu da ise sonuç vermeyen ileri gerili hareketlerle zafer ümidi dahi kaybolmuş gibiydi.

İşte gizli müttefik Osmanlı imparatorluğunu savaşa sokacak zaman gelmişti. Ve böylece ekim 1914'te Almanların Osmanlı yönetimi üzerindeki baskıları artmıştı. Türkler verilen sözü yerine getirecek bir an önce savaşa katılmalıydı. Müttefikler de Osmanlı yönetiminin her geçen gün biraz daha Almanya safına kaydığı görülüyordu. İki alman gemisinin gelişinden sonra bu kayma daha da hızlanmıştı.

İngiltere de yapımı biten zırhlıların Türkiye'ye verilmeyişinin de farkındaydılar. Böylece Osmanlı devleti ekim 1914'te savaşa girmiştir.Osmanlının savaşa katıldığı sırada esasen karşı yan boğazları açmamız için baskıda bulunmaya başlamışlardı. Onlar ve bütün dünya bu savaşın aşırı çapta uzayacağını ve insanlığın buna dayanamayacağı ve en çok bir yılda biteceği inancındaydılar. Bu inancın gerçekleşmeyeceği 1915 yazında anlaşılmış, ve bunun üzerine boğazlar birinci derece önem kazanmıştır. Hatta 1914 sonlarında İngiltere de Çanakkale saldırısı düşkünlüğü sırada esasa amaç Rusya ile kolay bağlantı kurmak olmayıp Osmanlıyı en cana alacak noktasından tehdit ederek onun Mısır'a kuvvet göndermesini ve daha sonra Sarıkamış vuruşmaları sırasında Rusya'ya aşırı baskı yapmasını önlemekti. Bu son devlette bağlantı kurmanın bir ölüm kalım sorunu olduğu 1915 yazında kavranabilmişti.

Osmanlı devletinin cephe durumu ve 1915 yılı gerek Almanya gerekse Osmanlı devleti savaşa katılırken Rusya ile İngiltere imparatorluğu içindeki Müslümanları ayaklandırmanın bu iki devlete büyük zorluklar çıkaracağını ümit etmişlerdi. Halifelik sıfatı ile Osmanlı padişahı Müslümanlık aleminin dinsel lideri olması dolayısıyla Cihat-ı Mukaddes ilan edeceği bütün Müslümanlığın Hıristiyanlara karşı ayaklanacağı sanılıyordu. Şeyhülislam 23 kasım 1914'te Cihad-ı Mukaddes ilan ederek kırım, Türkistan, Hindistan, Afganistan ve Afrika Müslümanlarını İngiltere Fransa ve Rusya ya karşı savaşa davet etti . Osmanlı devleti Almanlarla birlikte savaş planları yaptı.

Buna göre;
  1. Doğu Anadolu ve Kafkasya üzerinden Rusya ya bir darbe vurmak
  2. İngiltere nin ona imparatorluk yolunu kesmek için Süveyş kanalına ve mısır la karşı hareket geçmek. Bu cephede trablusgarp ve sudan Müslümanlarına güvenilmekteydi.
  3. Ege ve Akdeniz de İngiliz ve Fransız donanmaları egemen olduğundan Çanakkale'yi korumak için Trakyada kuvvet bırakılması
Bu Türk alman planına karşılık İngiltere de Osmanlı devletini hassas noktalardan vurmak için ilk önce güney ırak ta ve ondan sonra Çanakkale cephesi açılmıştır. Osmanlı devleti daha savaş başında 4 cephede savaşmak zorunda kaldı.

ÇANAKKALE CEPHESİ


Cephenin Açılma Nedenleri :
Çanakkale savaşları hem itilaf hem de ittifak devletleri açısından önemli bir yere sahip olmuştur.

1914 senesi Kasımından sonra Fransa da askeri harekatın kilitlendiğini düşünen İngiltere düşmanın güçlü cephesiyle savaşarak vakit kaybetmektense zayıf olan yerlerinde yeni cepheler açarak çökertmeyi uygun buluyordu. Bu tanıma en uygun yer ise şüphesiz Çanakkale boğazı ve İstanbul dur.

İtilaf devletleri Çanakkale cephesini açmakla neyi hedefliyordu?

Bunun cevabı birbirine bağlı stratejik hesapları da ortaya koyar. Bu cephenin İngiltere için yararı daha çok Rusya dan dolayı idi. Ruslar İngiltere ve Fransızların Çanakkale'de savaşıp boğazları açmak istiyordu. Boğazların zorlanması nedenleri ise şöyledir.
  • Boğazların açılması sağlanırsa Rusya ile bağlantı kurulabilecek, böylelikle her türlü yardım ve savaş araç gereçleri gönderilebilecekti.
  • Trakya ele geçirilince Almanya'nın balkanlardaki üstün durumu güneyden gelecek güçler karşısında tehlikeye girebilecekti.
  • İtalya ve Romanya gibi müttefik devletlere eğilim gösteren fakat o zamana kadar tarafsız kalmış devletlerin itilaf devletleri yanında savaşa girmeleri sağlanabilecekti.
  • Kuvvetlerin bir bölümü Çanakkale'yi çekmek sorunda kalacak olan Osmanlı devletinin Kafkaslarda Rusya üzerindeki baskısı hafifleyecekti.
İpin çekileceği en kestirme yer boğazlardı. Üstelik boğazlar devletin kalbi olan İstanbul'u kapsıyordu. Churchill "Sıkacaksın Boğazını" diyordu. "bir sıkımlık canı var. Göreceksiniz donanmamız Çanakkale'n geçip Marmara ya girdiği haberi bile yeterli hem inanınız bana" diyordu. Churchill bunun için öyle büyük kuvvetlere de gerek yok birkaç tümen asker ve Akdeniz donanmamız bu iş için yeter." Aslında Churchill Türk boğazlarına birden saldırmayı hatırlamış değildi. Avrupa da savaşın başladığının 2, haftası 19 ağustosta yunan başbakanı Venizelos İngilizlere onların saffında Çanakkale'ye taarruz edebileceğini bildirmiş, ve saldırı için ayrıntılı bir plan sunmuştu. Belki de büyük Britanya'nın hem denizde hem karada işleyen imkanlarına elverişli bir harekat alanı açmak olacaktı.

Çanakkale cephesinin açılmasına sebep olan diğer hususları ise şöyle sıralamak mümkündür.
  • Türkiye'nin Süveyş kanalı ve dolayısıyla Hint denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek.
  • İstanbul'u zapt ederek Müslüman dünyasını etki altına almak ve halifenin ilan ettiği Cihad-ı Mukaddesi tesirsiz kılarak İslam dayanışmasını çökertmek.
  • Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları büyük taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale ye çekerek Avrupa cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak.
  • Boğazlar ve İstanbul müttefiklerin eline geçerse Osmanlı devleti için barışı kabullenmekten başka çare kaymaz ve bu suretle Osmanlı imparatorluğunun açmış olduğu ve Müttefiklerin açtığı bütün cepheler tasfiye edilmiş olurdu.
Churchill eğer harekatta başarılı olur ve boğazlara İstanbul ve Ruslar dan önce ele geçirirse barış masasına çok daha avantajlı olarak oturur ve Ruslar'ın boğazları alması bu sayede önlenebilirdi.

Denizlere egemen olan İngiltere ve Fransa bütün acının kaynaklarından yaralanabilecek durumdaydılar. Almanya ve Avusturya abluka altında olmakla birlikte alman sanayisi mucizeler yaratabilecek durumdaydı. Almanya'nın tek umudu bir yandan Osmanlıya boğazları kapattırarak Rusya yı yarı kötürüm bırakmak ve 1915 yazında ona yüklenerek onu yutmaktı. Bu olmayınca ona türlü araçlar kullanarak gizlice İstanbul'u peşkeş çekip İngiltere ve Fransa dan ayırmaktı. Bu konular başarılı olamayınca kıyasıya savaşıldı.
Lloyd George ve Milloran'ın Türkleri boğazı kapatmakla savaşı iki yıl uzattıkları yolundaki sözleri onların gerçekleştiremedikleri tasarıya dayanır.
Aralık 1914 Türk ordularının giriştiği Sarıkamış harekatından telaşa kapılan Rus Çarı Nicolai İngiltere ye başvurarak Türkiye ye başvurarak Türkiye'ye karşı karadan veya denizden bir cephe açmalarını istemiştir.

İşte bu gibi düşünceler çerçevesinde İngiliz Horla kabinesi Churchill'in baskısıyla Çanakkale cephesinin açılmasına karar verdi. Ne yazık ki gerçekleşmesi işi o kadar hafiflik ve anlayışsızlıkla ele alındı ki en feci acınacak ve çok pahalıya mal olmuş bir sunuca ulaştı.

I. Dünya Savaşı'nın en önemli cephelerinden biri olan Çanakkale cephesi İtilaf devletlerine umduğunu verememiş, onları hayal kırıklığına uğratmıştır. Osmanlıyı kendi çaplarında bölüp yutmayı planlayan sömürgeci devletler bu savaşta büyük bir yara almışlardır.

Hedef tuttukları bir çok yere ulaşmalarında önemli bir yere sahip olan Çanakkale Boğazı düşman kuvvetlerine dar gelmiştir. Kolay lokma sanılan Osmanlı Devletinin o kadar da kolay teslim olamayacağı anlaşılmıştır. Osmanlı Devleti 1, Dünya Savaşından yenik çıkmış olmasına rağmen, İtilaf Devletlerinin ilerideki planlarına birazcık da olsa set çekmiştir. Ancak tüm çabalara rağmen düşman kuvvetler Osmanlı ve diğer yerler üzerindeki çıkarcı ve sömürgeci düşüncelerden vazgeçmemiştir.

Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki Çanakkale savaşları Türk ve Dünya Tarihinde hiç de küçümsenmeyecek bir yere sahiptir. Bu savaştaki Türk'ün iman gücü ve yenilmezliği ileride çok daha büyük başarılarda kendini göstermiştir.


kaynakça
ALTINTAŞ, Ahmet : Belgelerle Çanakkale Savaşları,İstanbul 1997, s.16 -17
ARMAOĞLU, Fahir : 20, Yüzyıl Siyasi Tarihi (1914 - 1980)
ARTUÇ, İbrahim : 1915 Çanakkale Savaşı (Kastaş Yayınları)
BAYUR, Yusuf Hikmet : 20, Yüzyılda Türklüğün Tarih ve Acun Siyasası Üzerindeki Etkileri Anakara 1974 s.
GÜZEL, Abdurrahman : Avustralya Resmi Tarihinde Gelibolu Çanakkale, Çanakkale 1996 s.3-4-5
LESTIEN, George Roger Care : İki Dünya Savaşı ( 1914 - 1918) ( 1939 - 1945) İstanbul 1966 s.7-56
TANÖR, Bülent : Kurtuluş ( Türkiye 1918 - 1923) İstanbul 1997 s.23
TURAN, Şerafettin : Türk Devrim Tarihi 1, Kitap İmparatorluğun Çöküşünden Ulusal Direnişe Ankara 1991 S.21-23-24-25-26-38
YILMAZ,Mustafa -Temuçin Faik Ertan-Yusuf Sarınay- Adil Dağıstan-Derviş Kılıçkaya Ayten Sezer- Oğuz Aytepe- Ayşe Aktaş : Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi, Ankara, 1998 s.48 -49
: Çanakkale Savaşları Sebep ve Sonuçları Uluslararası Sempozyumu Ç.14-17 Mart 1990 Türk Tarih Kurumu Yay. Ankara 1993 Pelin MERT
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:07
TheGrudge - avatarı
TheGrudge
Ziyaretçi
10 Eylül 2006       Mesaj #24
TheGrudge - avatarı
Ziyaretçi

18 Mart Çanakkale Zaferi

Ad:  Çanakkale Destanı10.jpg
Gösterim: 927
Boyut:  57.4 KB

Tarihteki ve Ulusal Yaşantımızdaki Yeri
Turhan OLCAYTU E.Tümgeneral

3 Kasım 1914 ve 18 Mart 1915 tarihleri arasında Çanakkale Boğazı'nda cereyan eden bir seri deniz savaşlarıyla Gelibolu Yarımadası'nda 25 Nisan 1915 - 8/9 Ocak 1916 tarihleri arasında yapılan kara savaşları, Türk tarihinin en şerefli sayfalarını dolduran birer zafer destanıdır.

Çanakkale Zaferini, büyük Türk Ulusuna, Atatürk gibi dahi bir lider hediye etmiştir. Türk bağımsızlık savaşının temelleri, Çanakkale'nin sularında, Conkbayırı'nda ve Anafartalar'da atılmış, bu zaferler Türk Kurtuluş Savaşına maya çalmıştır.

Türk Ulusu; İstanbul'u kurtaran Anafartalar kahramanı Mustafa Kemal Paşayı Çanakkale'den tanımış; 19 Mayıs 1919'da O, Samsun'a çıktığı gün Suriye ve Filistin cephelerinden terhis olarak Anadolu'ya dönen Türk halkı, "bu benim kahraman komutanımdı" diyerek O'nun etrafında kenetlenip İstiklal Savaşı'na katılmıştır.

Türk Ulusu ve dünya O'nu böylece tanırken, O da Conkbayırı'nın, Kocaçimen'in, kan deryası can pazarında ulusunun ve Türk askerinin asıl cevherini yakından tanıyarak daha sonra girişeceği Bağımsızlık Savaşını kesin zaferle sonuçlandıracağı kanaatini daha o zamandan edinmiştir. 18 Mart zaferi kazanılmasaydı, düşman donanması, daha 1915'in Mart ayında İstanbul'a girerek Osmanlı İmparatorluğu'nu çökertebilecekti.

Çanakkale Boğazı'nı denizden aşıp İstanbul'a giremeyen İtilaf Devletleri, 25 Nisan 1915'ten başlayarak 8-9 Ocak 1916'ya kadar süren Çanakkale kara savaşlarında Mustafa Kemal tarafından durdurulamasaydı, Birinci Dünya Savaşında Çarlık Rusyası en kısa yoldan müttefiklerinin yardımlarına kavuşacağı için yıkılmayacak, muhtemelen Ekim 1917 Bolşevik İhtilali de olmayabilecekti. Bu durumda Almanya'nın yenilgisi hızlanacak ve 1. Dünya Savaşı belki de 1915'te sona erecekti. Çanakkale Zaferi; harbin 4 yıl sürmesine, üç imparatorluğun (Osmanlı, Çarlık ve Avusturya/Macaristan İmparatorlukları) tarih sahnesinden silinmesine neden olmuştur. Gelibolu Yarımadası'nda düşmana kesin darbeler vurarak onları yenilgiye uğratan Alb. Mustafa Kemal'in Anafartalar tepesinde yaktığı zafer meşalesi, Kurtuluş savaşımızın da yolunu aydınlatmıştır.

Böylece 18 Mart deniz zaferimizi taçlandıran 25 Nisandan sonraki kara savaşlarında, Mustafa Kemal'in etkin liderliği sayesinde kazanılan zaferlerin, ulusal tarihimize ve dünya tarihine yön veren etkin rolünü yukarda belirtilen noktalarda toplamak mümkündür.

18 MART 1915 ÇANAKKALE DENİZ SAVAŞI VE ÖNCESİ
Boğaz savunması, girişten itibaren "Dış-Orta-İç Tabyalar" olmak üzere üç savunma grubu halinde tertiplenmişti. Boğaz kıyıları boyunca 20 tabyamızda, çoğunluğu kısa menzilli ve eski model, 170 adet top mevzilendirilmişti. İtilaf Devletlerinin savaş gemilerinde çoğunluğu büyük çaplı uzun menzilli 247 adet en modern toplar bulunmaktaydı.

İtilaf Devletlerinin Akdeniz Başkomutanı Amiral Carden, Boğazı geçerek İstanbul'a girmek için üç aşamalı saldırı planı yapmıştı. İstanbul'a bir ay içinde ulaşacağını hesaplamıştı. Plan gereğince, 3 Kasım 1914 günü 7 zırhlı ile Boğaza bir keşif taarruzu yaptı. Girişteki tabyalarımız zarar gördü. İkinci saldırıyı 19-25 Şubat 1915 tarihleri arasında 7 gün süreyle devam ettirdi. Türk topçusunun atış menzili dışından yapılan bombardımanlar etkili oldu. 19 topumuz ve Boğaz girişindeki tabyalarımız kullanılamaz hale geldi. 26 Şubat günü düşman donanması Boğaza girdi orta kesimdeki tabyalar 8 saat süreyle kesintisiz bombardımana tabi tutulup sarsıldı. Bu başarılar üzerine Amiral Carden, Londra'ya çektiği bir telgrafta, 14 gün içerisinde İstanbul'a ulaşabileceğini müjdeliyordu. Amiral, hazırlıklarını tamamlamaktaydı. Son darbe 18 Martta indirilecekti. Ne var ki, kağıt üzerinde yapılan bu savaş planında, Türk'ün kahramanlığı ve savaş azmi hesaba katılmadığı için evdeki hesap çarşıya uymayacaktı.

18 MART 1915 GÜNÜ SAVAŞI
18 Mart günü, bundan 85 yıl önce, Çanakkale'de ufukları ümit ve zafer neşesi kaplayan bir gün daha doğdu. İtilaf Donanması 18 savaş gemisiyle saat 10.00'da boğazı yarıp geçmek üzere girmeye başladılar. İlk ateşi TRIUMPH zırhlısı, Çanakkale'ye 12 Km. mesafedeyken saat 11.15'te açtı. Savunma planımıza göre, gemiler topçularımızın ateş menziline girinceye kadar pusuda bekleyecek ve baskın tarzında ateş açılacaktı. Nitekim böyle yapıldı. Düşman; yaklaştıkça, topçularımızın giderek yoğunlaşan isabetli atışlarıyla karşılaşıyordu. Saat 12.00'ye geldiğinde orta kesimdeki 3 tabyamız ağır hasar almış, ama ayakta kalan diğer topçularımızın hedefini şaşmayan mermileri AGAMENNON zırhlısının çelik yeleğini parçalamış, INFLEXIBLE zırhlısının komuta köprüsü uçurulmuş ve bu arada düşman donanması Çanakkale'ye 7 Km. kadar sokulmayı başarmıştı. Savaşın en şiddetli anları yaşanıyordu. Türk topçuları Boğazı cehenneme çeviriyor, düşman zırhlıları da kıyı şeridindeki mevzilerimizi hallaç pamuğu gibi atıyor, kıran kırana bir savaş oluyordu.

Bu sırada Fransız GAULOIS zırhlısı aldığı ağır yaralarla saf dışı kalmış, BOUVET zırhlısı yırtılan çelik gömleğini yenilemek üzere geriye kaçarken, bir gece önce Dz. Yzb. Hakkı'nın NUSRET mayın gemisiyle boğaza döşediği mayınlara çarparak 639 personeli ile birlikte karanlık limanın sularına gömülerek kayboluyordu. BOUVET'in imdadına koşan SUFFREN ve GAULOIS da aynı akıbete uğramıştır. Saat 15.00'te IRRESISTIBLE ve onu takiben 16.00'da INFLEXIBLE ve 10 dakika sonra OCEAN zırhlıları, tam ileri atılacaklarken onların da ayakları Yzb. Hakkı'nın tuzağına takılarak batarken, INFLEXIBLE güçlükle kurtularak römorkör yedeğinde İmroz'a dönüyordu. Böylece 6 saatte 3 büyük zırhlısını kaybeden, bir bu kadarı da ağır hasara uğrayan gemilerini acıyla seyreden Amiral De ROBECK, kalanları kurtarabilme telaşıyla saat 17.30'da boynu bükük çekilme emrini veriyordu.

ÇANAKKALE ZAFERİ
Çanakkale Savaşı yalnız bizim tarihimizin değil yakın dünya tarihinin en önemli savaşlarından biridir. Çanakkale Boğazı'nı savaş gemileriyle zorlayarak aşma, böylece İstanbul'a kavuşma isteği Avrupa büyük devletlerinin öteden beri özlemidir.

1914 yılında I. Dünya Savaşı'nın başlamasıyla İtilaf devletleri bu isteklerini gerçekleştirme fırsatının doğduğuna inandılar. Bu inançla İngiltere ve Fransa işbirliği yaparak 3 Kasım 1914 günü alacakaranlıkta Bozcaada'dan Boğaz'ın ağzına doğru yaklaştılar. Buradan istihkamlarımıza doğru ateş açtılar, İngilizler Seddülbahir ve Ertuğrul tabyalarını, Fransızlar da Anadolu yakasında Kumkale ve Orhaniye tabyalarını havan topu ile dövdüler. Cephaneliğimize isabet eden top mermisiyle on bir ton barut havaya uçtu, subay ve erlerimiz şehit düştü, İngiliz Donanma Komutanı Amiral Carden Çanakkale önlerinde gösteriler yaptı, düşman denizaltıları boğazı geçmeye kalktılar.

24 Kasım 1914 günü bir Fransız denizaltısı Boğaz sularında görüldü. bu denizaltıyı gören topçularımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladı. 2 Aralık günü İngiliz denizaltısı da bir deneme yaptı. Derinden engelleri aşarak Boğaz'a girdi. Yediyüzelli metre ilerde bulunan Mesudiye zırhlısına torpil atarak bu gemimizi batırdı. Zırhlımızda bulunan subaylardan on'u ve erlerimizden yirmi dördü şehit düştü.

19 Şubat 1915 günü düşman savaş gemileri öğleye kadar uzun menzilli bir bombardımana girişti. Boğaz'a iyice sokuldular. Tabyalarımız akşama doğru düşman savaş gemilerine karşılık verdi. Ertuğrul ve Orhaniye tabyalarından atılan ateş karşısında düşman oldukça bocaladı.

İtilaf devletleri gemileri diledikleri gibi ilerleyemiyor, amaçlarına ulaşamıyordu. Lodos fırtınasını başarısızlıklarının nedeni olarak görüyorlardı. Havalar düzelince yeni saldırılar düzenlendi. Yine sonuç alınamayınca düşman gemilerine komuta eden Amiral Carden görevden alındı. Yerine 17 Mart 1915 günü Robeck atandı. Yeni komutan 18 Mart 1915 günü donan­mayla Boğaz'a saldıracağını, yakında İstanbul'da olacağını Londra'ya bildirdi.

Bu arada Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanı Albay Cevat Çobanlı 17/18 Mart gecesi boğaz'a mayın hattı döşenmesi emrini verdi. Aldığı emir gereği Binbaşı Nazmi Bey Nusret Mayın gemisi ile o gece yirmi altı mayın, Boğaz'a on birinci hat olarak döşendi. Boğaz'daki mayın sayısı on bir hat olarak 400'ü aşmıştı.

18 Mart 1915: İngiliz ve Fransız savaş gemilerinden oluşan, o dönemin en büyük deniz gücü, üç filo olarak sabahleyin Çanakkale Boğazı'na girdi. Bu donanmanın ilk grubunu oluşturan filoda, İngilizlerin Queen Elizabeth zırhlısı ile İnflexible, Lord Nelson ve Agamemnon savaş gemileri bulunuyordu.

İkinci grupta İngiliz Kalyon Kaptanı komutasında Ocean, İrresistible, Wengeance Majestic gibi savaş gemileri yer almıştı. Üçüncü filo ise Prince, Bouvet, Suffren gibi Fransız savaş gemilerinden oluşuyordu.

İngilizler ve Fransızlar zayıf Türk savunmasını kolayca susturarak Boğaz'ı kolayca geçebileceklerim umuyorlardı. Bu umut ve güvenle 18 Mart 1915 günü düşman savaş gemileri şiddetli bir ateşe başladılar. Rumeli Mecidiyesiyle merkez bataryaları şiddetli bir ateşe tutuldu. Boğazdaki düşman gemileri Hamidiye istihkamlarına yüklendi. Bunu gören Dardanos bataryaları ateşi üzerlerine çekmeye çalıştı. Az sonra, tüm gemiler, Dardanos'a saldırdı. Dardanos tabyamız saldırılara şiddetle karşı koydu. Bu arada Mesudiye tabyası da ateşe başlamıştı. Mesudiye üzerine ateş açılınca Hamidiye onun yardımına koştu. Bu arada kıyı bataryalarımız düşman üstüne ateş yağdırmaya başladılar. Bunalan düşman kaçmak isterken topçu atışlarıyla karşılaşıyordu. Düşman gemilerine göz açtırılmıyordu. Karşılıklı bu korkunç bombardıman bir saat kadar sürdü. Bu karşılıklı bombardımanı bir yabancı yazar şöyle anlatıyor:
«İnsan manzarayı gözlerinin önünde canlandırabilir. Kaleler, toz duman bulutları içinde kaybolmuşlarda Yıkıntıların arasından arada bir alevler yükseliyordu. Gemiler, çevrelerinde fışkıran sayısız su sütun­ları arasında yavaş yavaş hareket ediyorlar, bazen duman ve serpintiler arasında iyice görünmez oluyorlardı. Tepelerden ateş eden havan toplarının alevleri görülüyor, ağır toplar yer sarsıntıları gibi gümbürdüyordu.»
Bombardıman sırasında Türk tabya ve bataryaları büyük zarar görmüştü. Amiral Robeck Fransız gemilerini geri çekerek İngiliz savaş gemilerini ileri sürdü. Tam bu sırada müthiş patlamalar oldu. Bouvet ve Suffren savaş gemileri mayına çarparak sarsıldılar, manevra kabiliyetini kaybettiler. Bir gece önce Nusret mayın gemisinin döşediği mayınlar görevlerini yapmışlardı. Boğazın berrak sulan üzerinde bir dev gibi yatan Bouvet ve Suffren'e tarihi Hamidiye bataryamızın keskin nişancıları ateş açtılar. Çanakkale Geçilmez kitabının yazarı Alan Moorehead olayı şöyle anlatıyor.
«Saat 13.45'de Suffren'in az gerisindeki Bouvet müthiş bir patla­mayla sarsıldı. Güverteden göğe kesif bir duman yükseldi. Gittikçe hızlanarak yana yattı, devrilip gözden kayboldu. Olayı görenlerden birinin ifadesine göre «Bir tabak, suda nasıl kayıp giderse o da öylece kayıp gitti.»
Türk tabyaları, Boğaz'ı geçmeye çalışan düşman gemilerine durmadan ateş ettiler. Bu arada düşman Boğazdaki mayınları temizlemek için mayın tarayıcılarını boğaza soktu. Tabyalarımız mayın tarayıcılarına ateş açtılar. Açılan ateş yağmur gibi yağmaya başlayınca düşmanlar panik içinde kaçtılar. Bu arada düşman savaş gemilerinden İnflexible, İrressitible büyük hasar gördü. Batanlar oldu. Daha sonra Queen Elisabeth ve Agamemnon yaralandı. İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nı denizden aşamadılar. Büyük kayıplar vererek: Çanakkale Boğazı'nın geçilemeyeceğini öğrendiler.

İtilaf devletleri Çanakkale Boğazı'nın savaş gemileri ile aşamayınca bu kez çıkarma yapmayı planladılar. Artık Çanakkale kara savaşları başlı­yordu. Kara savaşında düşmanın nereden çıkarma yapabileceği tartışıldı. Mustafa Kemal Kabatepe ve Seddülbahir'den, Alman komutan Von Sanders ise Bolayır ve Anadolu yakasından çıkarma yapılabileceği görüşündeydi. Alman komutanı Von Sanders'in görüşü ağır bastı, ve askerler o yöreye yerleştirildi.
Düşman güçleri 25 Nisan 1918 sabahı Mustafa Kemal'in düşündüğü noktadan saldırdı. 19. Tümen Komutanı Mustafa Kemal Kocaçimen'de Conkbayır'da, savaştı. Cephanesi biten askerlere:

— Süngü tak emrini verdi. Daha sonra ;
— «Ben size taarruz emretmiyorum. Ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve başka komutanlar geçebilir» dedi. Tarihin bu en büyük siper savaşı başlamıştı. Siperler arası uzaklık sekiz on metre kadardı. Türk siperlerinden hiçbir asker ayrılmıyordu. Şehit düşenlerin yeri hemen dolduruluyordu. Her adım başına bir mermi düşüyor; toprak adeta tüterek kaynıyordu. Düşman dalgalar halinde Conkbayır'a doğru ilerliyordu. Bu arada Mustafa Kemal, Anafartalar Grup Komutanlığına atandı. Anafartalar Savaşı'nda düşmanın attığı şarapnel misketi Mustafa Kemal'in göğsüne isabet etti. Ancak cebindeki saate çarptığından bir şey olmadı.

Kısa sürede Türk ordusu her yerde büyük başarılar kazandı. Düşman şaşkına döndü, bozguna uğradı. Çanakkale kara savaşlarının en önemli cepheleri; Kumkale, Beşike, Bolayır, Seddülbahir, Anbumu, Kabatepe, Conkbayırı ve Anafartalar'dır. 19 - 20 Aralıkta Anafartalar ve Arıburnu cephesi, 8 - 9 Ocak'ta Seddülbahir düşmanlar tarafından boşaltıldı. Böylece 1915 baharında parlak umutlarla karaya ayak basan birleşik düşman ordusu 1916 kışında bozguna uğrayarak çekip gitti.

Çanakkale savaşlarında 250 binin üzerinde askerimiz şehit düştü. Düşman kayıpları ise bu rakamın üstündedir.
Çanakkale savaşlarının unutulmaz kahramanı, Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal'in başarısı ilerde başlayacak Ulusal Kurtuluş Savaşı'mızın kaynağı oldu.

Bağımsızlığımızı savunmak, yurt topraklarımızı korumak için yapılan savaşlar kutsaldır. Çanakkale, Ulusal Kurtuluş Savaşımız kutsal destan savaşlara birer örnektir.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:07
DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
30 Ocak 2007       Mesaj #25
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi

BÜTÜN TÜRK'LERİN BİLMESİ GEREKEN BİR DESTAN...


Ad:  Çanakkale Destanı9.jpg
Gösterim: 773
Boyut:  51.7 KB

Her ne kadar, teşebbüsün muvaffak olabilmesi için, deniz ve kara kuvvetlerinin birlikte hareket etmesi ve darbenin bir baskın şeklinde olması gerektiğini ileri sürenler olmuşsa da, Çanakkale seferine, donanmanın boğazı zorlaması ile başlanmış, bunda muvaffak olunamayınca, tahkîmâtı karadan düşürmeye teşebbüs edilmiş, yakın Balkan harbinin intibâlarına dayanılarak, Türk'lerin ciddî bir mukâvemette bulunamayacakları farz olunmuştu. Bu tahmînlerin ne kadar yanlış olduğu çabuk meydana çıktı ve İngiliz'lerin "Gelibolu seferi" dedikleri Çanakkale Savaşları, 1915 yılında, buraya sevk edilen i'tilâf kuvvetlerinin sür'atle yıpranarak, geri çekilmeleri ile sona erdi.

1914-1918 'de Türkiye'nin de merkezî devletler yanında harbe girmesi üzerine, bir yandan Rus'lara yardım etmek, diğer yandan Garp cebhesinin üzerindeki Alman baskısını azaltmak maksadı ile İngiliz devlet adamları, donanmanın yardımı ile, Osmanlı İmparatorluğu'nu, en zayıf bir yerinden vurmayı düşündüler. Yakın Doğu'nun hassas noktası olan Istanbul 'u zabt etmek üzere, Çanakkale boğazı zorlanacak olursa, yalnız Rus'ların karşılaştıkları güçlükler azaltılmakla kalmayıp, Rusya ile doğrudan doğruya temâsa gelineceği, Süveyş kanalı ve Mısır üzerindeki tehdîtlerin ortadan kalkacağı, tereddütlü bir siyâset uygulayan eden Balkan devletlerinin i'tilâf cebhesine katılacağı ve bu suretle, bir çıkmaza girmiş gibi görünen harbin gidişi üzerinde büyük bir te'sîr oluşacağı fikri hâkim oldu.

Savunma düzenlemesi...


İki sâhili tepelerden oluşan dar ve dolambaçlı boğaz, savunmaya pek elverişli bulunduğundan, iyi tabya edilmiş toplar, bol cephâne ve sağlam piyâde mevzi'leri sâyesinde, hemen hemen ele geçirilmez bir hâle getirilebilirdi. Fakat 1914 Ağustosu'nda boğazın tahkîmâtı, kuvvetli bir donanmanın tecâvüzüne dayanamayacak kadar zayıf görünüyordu. Dış savunma denilen tahkîmât, Sedd-ül bahir ve Kum Kale'ye konmuş 20 toptan ibâret olup, bunlardan yalnız dördünün son menzili 14.800 m., diğerlerininki ancak 7.500 m. idi. Ara savunma mevzi'leri bu sırada hemen tamâmiyle boştu. Elde mevcût bütün toplar, boğazın en dar kısmı olan iç savunma tertîbâtında toplanmıştı. 15-35,5 cm. çapında bulunan 78 toptan yalnız 18'inin son menzili 14.800-16.900 m. arasında idi. Cephâne son derece kıt olduğu gibi, silâhların kifâyetsizliği, kat'î savaşın boğazın içinde yapılmasını zarûrî kılıyordu. Bu bakımdan 1914 yılında, Ağustos ile Kasım ayları arasında, bâzı düzenlemeler yapıldı. Ara savunma sâhasına bataryalar yerleştirildi ve boğazın aşağı kısmı mayın (sâbit torpil) hatları ile kapatıldı.

Boğazın denizden zorlanması...


Harb îlânından bir kaç gün sonra (3 Kasım 1914) İngiliz abluka filosu, boğazın dış istihkâmlarını topa tuttu. Bombardıman kısa sürmekle beraber, Sedd-ül bahir istihkâmları alt-üst olmuştu. Sonradan tabyalar tâmîr edildi ise de, bunların kuvvetli bir donanmaya karşı koyamayacağı anlaşıldığından, kuvvetleri arttırılmadı. Diğer yandan, mayın hatlarının varlığına rağmen, düşman deniz altı gemileri boğaza sokulabiliyor (13 Aralık 1914'te, 1876 İngiliz yapımı Mes'ûdiye zırhlımız Sarısığlar koyunda demirli hâlde iken torpillenerek batırılmıştır. Gemi kumandanı Beşiktaşlı Ârif Nebî Beğ, 10 subay ve 27 er şehit olmuşlardır.) ve hattâ Marmara'ya girerek, gemileri batırmak sûretiyle, Istanbul'dan Çanakkale'ye asker ve levâzım nakline engel oluyorlardı.

Nihâyet Amiral Carden kumandasında bir müttefik filosu Cevad Paşa'nın kumandası altında bulunan Çanakkale istihkâmlarına karşı harekete me'mûr edildi. Harb plânı ilk safhada dış istihkâmların düşürülmesini hedefliyordu. Taarruz 19 Şubat 1915'te başladı. Dış tabyalar, top ateşi ile tahrîb edildi. 26 Şubat ile 4 Mart arasında Sedd-ül bahir ve Kum Kale'ye filodan düşman müfrezeleri çıkarılarak, tahrîb işi tamamlandı. Büyük bir deniz hücûmu, Carden 'in yerine gelmiş olan Amiral J. M. de Robeck kumandasındaki İngiliz ve Fransız harp gemileri tarafından 18 Mart 1915'te yapıldı. Düşmanın gâyesi boğazın orta kısmındaki tabyalar ile mayın tarlalarını koruyan bataryaları susturmaktı. Bundan sonra mayın tarayıcılar donanmaya yol açacaklar, harp gemileri de boğaza girerek, iç istihkâmları yakın mesâfeden tahrîb edecek ve buradaki torpiller de temizlendikten sonra, Marmara'ya geçmek imkânı elde edilmiş olacaktı. Plânlarının esâsı, savaş gemilerinin torpilden temizlenmiş sâhada kullanılması idi. Bunun için boğazın aşağı kısmını dikkatle taramışlardı. Fakat 17/18 Mart gecesi Nusret mayın gemisi, Mayın Kumandanı Yeniköy'lü Hâfız Nazmî Beğ ve Süvârî Tophâne'li kolağası Hakkı Beğ'in kumandasında, boğaza giren donanmanın dönüş manevrası yaptığı Karanlık Liman'ın yukarı kısmına elde kalan son 20 torpilden oluşan bir mayın hattı döşemişti. 16 harp gemisi (18 büyük zırhlı, bir çok muhib ve denizaltı ), 18 Mart sabahı saat 11'de üç filo hâlinde boğaza girip, tabyalara karşı şiddetle ateş açtı.

İngiliz filolarına Amiral Robeck, Fransız filosuna ise Amiral Guépratte kumanda etmekte idiler. Düşmanın 316 (506 ) topuna Türk'ler 93 (150 ) topla karşılık veriyorlardı. Karadan yapılan karşılık zayıf kalıyordu. Saat 14'te Çanakkale ateşler içinde kalmış, tabyalar ile telefon irtibâtı kesilmiş, topların bir kısmı tahrîb edilmiş, bâzıları toprağa gömülmüş ve kamaları sıkışmış olduğundan, ateş çok zayıflamış bulunuyordu ki, öncülük etmiş bulunan Fransız gemileri, nöbet değiştirmek üzere, manevra yaparlarken, Bouvet zırhlısı, bir torpile çarparak 600 mürettebâtıyla birlikte battı. Yerlerini almaya gelen İngiliz gemilerinden Irresistible, iki saat sonra aynı âkıbete uğradı. Onun yardımına koşan Ocean suların dibine gömüldü ve Inflexible zırhlısı da ağır sûrette yaralandı. Bundan başka, Fransız'ların Suffren ve Gaulois zırhlıları da, top mermisi isâbeti ile, büyük hasâra uğramışlardı. Bunun üzerine düşman donanması geri çekilmeye mecbûr kaldı. Bu suretle Cevad Paşa emrinde Çanakkale istihkâmları müttefik donanmasına karşı tam bir galebe kazanmış oldu. Onların ağır zâyiatına karşılık (2000 küsûr), Türk'lerin kaybı, bir cephânelik, bir ağır top, 25 şehit (3 subay, 22 er) ve 61 yaralı (2 subay, 59 er) dan ibâret idi. (Bizim zâyiâtımız 44 şehit, 70 yaralı ve 8 toptan ibârettir. 22 şehit ve 74 yaralıdan da bahsedilir. 8 toptan 6'sı sonradan tâmir edilmiştir. ) 18 Mart hücûmunun uğradığı bu âkıbet, karadan yardım görmedikçe donanmanın boğazı geçemeyeceğini meydana çıkarmış oldu. Bundan sonra boğaz bir daha denizden zorlanmadı ve deniz hücûmu ile karaya çıkış arasında 5 hafta geçmesi de, Türk'lere vakit kazandırdı.

Kara savaşlarına hazırlık...


Deniz hücûmunda uğradıkları başarısızlık i'tilâf devletlerini karadan taarruza geçmeye sevketti. Bunun üzerine, Akdeniz müttefik kuvvetleri baş kumandanlığına tâyin edilen Sir Ian Hamilton'un emrine verilmiş 75.000 kişilik bir ordu adalara yığılmaya başladı (umûmî karargâh Limni adasında Mondros limanı ). Bu ordu, Arı burnu cebhesine çıkartılacak Avusturalya Yeni Zelanda kolordusundan (General Birdwood), Sedd-ül bahir kesimine çıkartılacak İngiliz (General Hunter Weston) ve Fransız (General d'Amade, sonra General Gouraud ve onun yaralanmasını tâkiben General Bailloud) kuvvetlerinden oluşuyordu. Bunlara karşı takrîben 80.000 kişilik Türk kuvveti. 5. Ordu (5inci Ordû-yı Hümâyûn) adı altında toplanarak, 24 Mart'ta Alman Mareşali Liman von Sanders Paşa'nın (Limon Paşa) emrine verildi. Bu kuvvetlerin kumandanları şu zâtlar idi: Bolayır berzâhı civârındaki 5. ve 7. Fırkaların kumandanları Miralay van Sanderstern ve Remzi Beğ, Gelibolu yarım adası üzerindeki 9. Fırka kumandanı Kaymakam Sami Beğ; 19. Fırka (ordu ihtiyâtı olmak üzere, Bigalı civârında) kumandanı Kaymakam Mustafa Kemâl Beğ; 2. Fırka kumandanı Kaymakam Re'fet Beğ. Liman von Sanders bu kuvvetleri, her tarafa dağıtmak yerine, îcâbında derhâl harekete geçecek şekilde, toplu bulundurdu ve sâhile ancak ileri karakollar yerleştirdi.

İ'tilâf seferî hey'eti baş kumandanlığı, i'tinâlı bir tetkikten sonra, iki cebhe üzerinden harekete geçmeye karar vermişti. 29. İngiliz Fırkası ve Fransız kuvvetleri yarım adanın güney ucunda 4 yerde karaya çıkacak, ilk hedef olarak, Alçı Tepe'yi alacak ve sonra Kilitbahir üzerine yürüyecekti. Kaba Tepe kuzeyine çıkartılacak Avustralya-Yeni Zelanda kuvvetleri de boğazın dar kısmına doğru kat'î bir hamle yapacaklardı. Bu kuvvetler çıkartılırlarken Beşike Limanı'nda ve Bolayır berzâhında şaşırtma hareketleri yapılacak ve Fransız kuvvetleri tarafından da Kum Kale civarında bir oyalama muhârebesi verilecekti.

Kıyıda savaşlar...


Çıkartma hareketleri: 25 Nisan 1915 sabahı erkenden başladı. Anadolu kıyısında Kum Kale'ye çıkarılan 3 Fransız müstemleke taburu oradaki bölük tarafından karşılandı. Fransız'lar, Kum Kale'yi ele geçirdiler ise de, Yenişehir'e doğru ilerleyemediler, gittikçe artan tazyik karşısında, 26/27 Nisan gecesi burayı terk edip, çekildiler ve karşı sâhile çıkarılmış bulunan esâs kuvvetlere katıldılar. Buradaki iki günlük çarpışmalarda Fransız'ların 780'i (778 *) telef olurken Türk'ler 1.750 şehit verdiler.

Sedd-ül bahir kıyılarındaki çıkartma, sâhili delik deşik ettiği hâlde, Türk'lerin mâneviyatını sarsamayan şiddetli bir topçu ateşinden sonra, yapıldı. İlk gün Morto limanı kıyısına çıkan Fransız kuvvetleri ile Teke burnunun iki tarafına çıkarılan İngiliz müfrezeleri, oldukları yerden ileri gidemediler. Sedd-ül bahir'e gelen İngilizler, kale harâbeleri arasında gizlenen bir iki ağır makinalı tüfekle donatılmış Türk kuvvetleri tarafından karşılandılar ve akşama kadar 300 zâyiat verdikleri hâlde, bir adım ilerleyemediler. Batı'da Zığın-Dere civârına çıkarılan 2 tabur, acele yetişen Türk kuvvetlerinin baskısı ile, burayı terke mecbûr oldu. Arı burnu'nun hemen Güney'indeki koya çıkan düşman kolordusuna (Australian and New Zeeland Army Corps ) ilk harfleri ile, İngilizler tarafından ANZAC (Anzak) denilmiş ve bu cebheye de kendilerince aynı ad verilmiştir. İşte bu Anzak'lar 25 Nisan sabahı saat 04:20'de ilk kâfile olarak 1500 kişiyi karaya çıkardılar. Bu cebhedeki gözetleme postalarımız geri çekilmeye mecbûr kaldıklarından her ne kadar 27. Alay'ın yetişmesi ile, düşmanın ileri hareketi bir az geciktirilmiş ise de, vazîyet endîşe verici idi. Çünkü düşmanın 2500 kişilik öncü kuvveti, ardından da asıl kuvvetinin 4000 kişisi de karaya çıkmıştı. Bu kuvvete karşılık Türk birliği sâdece bir taburdan ibâretti. Bu tabur düşmanı oyalayarak mümkün olduğunca ağır geri çekilmeye başlamıştı. İşte o arada 19. Fırka kumandanı Kaymakam Mustafa Kemâl Beğ, taarruzu haber alınca, asıl tehlikenin nerede olduğunu derhâl kavradı. Emir beklemeksizin, ihtiyâtta bulunmasına rağmen, fırkasının yine de büyük kısmını Bigalı'da ihtiyâtta bırakarak, fırkanın 57nci Alayı ile birlikte düşmandan önce Conk Bayırı'na geldi. Koca-Çimen tepesi istikâmetinde hemen mukâbil harekete geçti ve düşmanı durdurdu. Bu davranış 57nci Alay'ın cebheye tam intikâli için gereken zamânı kazandırmıştı.

Çıkartmadan sonraki savaşlar...


Düşman 25 Nisan'da güney cebhesi olan Sedd-ül bahir'e biri Fransız, ikisi İngiliz olmak üzere 3 fırka ile (40.000 kişi) çıktı. Bu çıkartmayı 6 zırhlı, 4 kruvazör ve pek çok sayıda muhrib denizden top atışı ile desteklediler. Bu destek ile fırkalar 5 noktadan (Zığındere, Tekeburnu, Tekekoyu, Ertuğrulkoyu, Morto limanı) karaya çıktılar. Güney cebhesindeki Türk kuvvetleri 26ncı Alay'ın sâdece iki taburu, bir jandarma taburu, bir istihkâm bölüğü (toplam ve yaklaşık 3.000 kişi) ile 24 toptan ibâretti. Makinalı tüfeğimiz hiç yoktu. Bu kuvvet düşmanın insan yüklü birkaç şalopesini batırdı ve Ertuğrulkoyu'na yapılan ilk ihrâcı önledi. Düşmanın karaya çıkışından sonra ilk saftaki bölüğümüz en az 8-10 tabur düşmanla saatlerce boğuştuktan sonra geri çekildi. 26ncı Alay kumandanı Kaymakam Kadri Beğ ve onun bir avuç askeri o gün dillere destan bir kahramanlıkla düşmanı durdurmayı başardılar.

Güney (Sedd-ül bahir) cebhesinde düşman ilk defa 26 Nisanda taarruza geçti ve zayıf kalmış ve yıpranmış olan savunma kuvvetlerimiz ilkin geri çekilmeye mecbûr oldu ise de, sonra bir karşı taarruz ile düşmanı püskürttü. 26 Nisan taarruzunda düşmanın 35-40 taburluk kuvvetine karşılık Türk'lerin sâdece 9 taburu vardı. 1 Mayıs'a kadar buraya gelen takviyelerle Türk kuvvetleri 19 tabura yükselmişti. Türk kuvvetleri 1/2 ve 3/4 Mayıs geceleri düşmanı denize dökmek üzere, karşı taarruzlar yaptılarsa da, geçen süre içinde takviye edilen ve donanmasının büyük yardımından faydalanan düşman, esâs mevzi'lerinden çıkartılamadı. Bunu 6 Mayısta başlayan ve 9 Mayısta sona eren İngiliz-Fransız taarruzları tâkib etti. Savunma durumumuz hiç elverişli değildi. Topçu kuvveti pek az olduğu gibi, tahkîm mâlzemesinin eksikliği esâslı savunma mevzi'leri hazırlamaya engel oluyordu. Geceleyin yapılan siperler, gündüzün donanma ateşi ile yıkılıyordu. Türk askeri açık arâzîde ve üç taraftan donanma ateşi altında, emsâlsiz bir savunma savaşı yaptı ve 3 gün süren taarruz, hedefine varamadan kırıldı. 15 Mayıs'ta ise Türk kuvvetleri bir karşı taarruz ile mühim bir tepeyi ele geçirdiler. 22 Mayıs'ta Fransız'lar sol cenâhımıza hücûm ettilerse de bu taarruz da kırıldı. Bu hücûmun bilançosu 2000 küsûr düşman telefâtına karşılık 43 şehit ve 427 yaralıdır. Düşman 4 ve 5 Haziran taarruzlarında takviyeli 5 fırka ile (65.000 kişi) 37 taburluk (25.000 kişi) Türk'lerin üzerlerine geldiler. Bu taarruzda 12.000 (düşman telefâtı 7.500, Türk kaybı 9.000 şehit *) şehit verdikse de taarruzu kırmayı başardık. İngiliz'lerle çarpıştığımız ve 28 Haziran'da başlayıp 5 Temmuz'da biten Zığındere savaşlarında da düşman taarruzları akâmete uğratıldı. Bu süre içinde de Türkler 14.000 zâyiât verdiler. 12/13 Temmuz günlerinde Kerevizdere mevki'inde 2 Fransız ve 1 İngiliz fırkasının savletleri de kırılarak başarısızlığa uğratıldı. Bu vuruşmada düşmanın 3.840 telefâtına karşılık Türkler 9.822 zâyiât verdiler. Düşman 6 Ağustos'ta başlayıp, 8 gün süren diğer bir taarruzundan da sonuç alamadı. Bundan sonra Güney cebhesinde siper savaşları devâm etti. Cebhenin Doğu kısmında bulunan Fransız kuvvetleri Kereviz Dere'yi aşamadıkları gibi, bunların solundaki İngiliz kuvvetleri, seferin sonuna kadar, Alçı Tepe'ye ve sâhilden 4 km. içerideki Kirte köyüne bile varamadılar. Güney cebhesi, Vehib Paşa'nın (Es'ad Paşa'nın kardeşi) kumandası altında idi. Bu cebheye bir müddet Weber Paşa da kumanda etmiştir. Bu Güney grubu savaşları aralıksız 236 gün sürmüştür.

Kuzey cebhesinde (ki bu cebhede evvelce Es'ad Paşa, daha sonra Ali Rıza Beğ 'Paşa' kumandanlık etmiştir) karaya çıkan kolordunun ilk kademesi, 25 Nisan sabahı, harp târîhimizde Kemal Yeri adı ile anılan mevki'e kadar ilerlemiş ve ertesi gün taarruza geçmişti. 27 Nisan'da bir cebel bataryasının korumasındaki yaklaşık 4500 kişilik Türk kuvvetleri 12.000 kişilik Avustralya fırkasına, karşı taarruz yapmıştı. 28 Nisan'da düşmanın mukâbelesi tâkip etmişti. İki taraf da, bu kanlı savaşlarda bir kaç yüz metre ilerlemekten başka bir şey yapamadılar. 2 Mayıs'ta karşılıklı yapılan taarruzlar da bir netice vermedi. Kumandanlık önce Arı burnu'ndaki düşmanı tamâmen etkisiz hâle getirdikten sonra ağırlığı güney cebhesine kaydırma karârı aldı. Mareşal von Sanders Istanbul'dan yeni gelen 2nci Fırka ile 42.000 mevcutlu bir Türk kuvvetini 18/19 Mayıs gecesinde taarruza sevketti ise de, dar sâhil şeridi üzerinde tutunan Anzak kuvvetleri, denize dökülmemek için, şiddetli bir savunma yaptılar. Bu taarruzda Türk zâyiatı 10.000'i (3.000 şehit, 6.000 yaralı *) aşıyordu. Bundan sonra bu cebhede de siper muhârebeleri devâm etti. Düşman başkumandanlığı, bir netîce alabilmek için, büyük takviyeler getirtip, bunların bir kısmını Arı burnu cebhesine çıkararak, yarımadanın kilit noktası olan Koca Çimen tepesine taarruz etti; diğer kısmını da Türk'leri arkadan çevirmek maksadı ile daha kuzeyde Suvla limanı sâhillerine çıkardı. Bu arada Güney cebhesinde başarılı olamayacaklarını anlayan İngiliz'ler ve Fransız'lar, birliklerinin ağırlıklarını Anafartalar'a nakletmişler ve üçüncü bir cebhe açmışlardı. Böylece gizlice 17.800 kişi ile takviye edilen İngiliz ordusu, 6 Ağustos'ta, Anzak cebhesinin Güney ucunda (Kanlı Sırt) taarruza başladı; Taarruz, 6/7 Ağustos gecesi, hedefi Koca Çimen olmak üzere, daha Kuzey'e yayıldı. Aynı gece, General Stopford emrine verilmiş olan 9. İngiliz kolordusunun Anafartalar kıyısında (Suvla limanı ve civârı) ihrâca başladığı haberi geldi. 4 gün süren Koca Çimen taarruzu, Miralay Mustafa Kemâl Beğ'in kumandasındaki kuvvetler ile, Conk bayırında durduruldu ve 9 Ağustos akşamı bizzat bu cebheye gelen kumandan, ertesi sabah, topçu desteği olmaksızın iki yandan yaptırdığı süngü hücûmu ile düşmanı geriye attı. Bu savaşta İngiliz'lerin 12.000 telefâtına karşılık biz 18.000 şehit verdik. Anafartalar önünde açılan yeni cebheye gelince, 6 Ağustos gecesi 20 tabur (13.000 kişi) 24 toptan oluşan İngiliz birlikleri üç noktadan karaya çıktılar. 7 Ağustos günü İngiliz kuvvetlerinin toplamı 26.750 kişiyi bulmuştu. Buna karşılık burayı tutan 2,5 taburluk Türk kuvveti, düzenli bir şekilde adım adım güneyde Ismailoğlu tepesi ile kuzeyde Kireç Tepe'ye çekilmiş ve Bolayır civârındaki 2 fırkamız da, cebrî yürüyüşle, cebheye yetişmişti. Düşman kuvvetleri, karşıdaki tepeleri tutmak üzere, derhâl harekete geçecekleri yerde, sâhile yapışıp kalmışlardı. 8/9 Ağustos gecesi Mustafa Kemâl Beğ, bütün Anafartalar grubu kumandanlığına tâyin edildi ve ertesi sabah yaptığı karşı taarruz ile, düşmanı olduğu yere mıhladı. 12 Ağustos'ta yeni ihrâc edilen 54üncü düşman fırkasının yaptığı taarruz da bir sunuç vermedi. Üstelik fırkanın 1inci Alay'ı da esîr edildi. 21-22 Ağustos'ta General Hamilton'un yönetiminde yapılan takviyeli taarruzda da başarılı olunamadı. Bu taarruzda 7.500 İngiliz telefâtına karşılık Türk'ler 3.300 şehit verdiler. Bundan sonra çıkarma kuvvetlerinin bütün hücûmları neticesiz kaldı. General Stopford azledildi. Artık Anafartalar cebhesinde de siper savaşları sürüp gitti. Düşman kuvvetleri, kıyıdan itibâren, en fazla 4 km. ilerleyebilmişlerdi. Arı burnu'nda ise, düşmanın ileri siperleri kıyıdan ancak 1 km. içeride idi. Anafartalar cebhesi kumandanlığında bir aralık vekâleten Fevzi Paşa (Mareşal Fevzi Çakmak) da bulunmuştur. Bu kuzey grubu savaşları aralıksız 136 gün sürmüştür.

Son safhalar ve düşmanın çekiImesi...


Çanakkale savaşlarının son safhası, bâzen birbirinin çok yakınında, hemen hemen oldukları yerlere mıhlanmış siperlerde karşı karşıya duran kuvvetler arasında yapılan mevzi' çarpışmaları şeklinde oldu. Her iki taraf da büyük mahrûmîyet ve meşakkatler içinde ve kahramanca dövüştüler. Ekim ayı ortalarında i'tilâf kuvvetleri başkumandanlığına getirilen Sir Charles Monro tahliye fikrinde idi. Kasım ayında cebheyi ziyârete gelen İngiltere harbiye nâzırı Lord Kitchener de bundan başka bir çâre bulunmadığı hükmüne vardı. Tahliye işi, çıkartma işine göre, başarıyla ve kayıpsız uygulandı.1915 bahârında parlak ümitlerle ayak bastıkları, fakat elîm başarısızlıklara uğradıkları Gelibolu yarımadası üzerindeki düşman kuvvetleri, 19/20 Aralık 1915 gecesi Anafartalar ve Arı burnu cebhesinden, 8/9 Ocak 1916 gecesi de Sedd-ül bahir'den çekilip gittiler.

Deniz hareketleri...


Savaşların devâmı sırasında kayda değer bâzı deniz hareketleri olmuştur. 12/13 Mayıs gecesi Yüzbaşı Ayasofyalı Ahmed Beğ'in idâre ettiği Mukâvemet-i Millîye muhribi boğazdan çıkıp, Goliath İngiliz zırhlısını torpil ile batırarak, bu geminin cebhenin Güney yanına ateş etmesini önlemişti. Akdeniz 'e giren Alman denizaltı gemilerinin 25 Mayısta Triumph ve 27 Mayıs'ta Majestic (her ikisi İngilizlere âittir) harp gemilerini batırması, i'tilâf donanmasının Mondros limanına kapanıp kalmasına sebeb oldu. Böylece harp gemilerinin askerî hareketlere yardımı da azalmış oldu. Yine sefer sırasında, 8 düşman denizaltı gemisi tahrîb edildi. Almanlar, Çanakkale seferine, teknisyen ve mütehassıs olarak, 500-600 kişi ve denizaltıları ile Balkan yolu açıldıktan sonra da, silâh ve cephâne göndererek yardım ettiler.

Sonuç...


Çanakkale seferinde i'tilâf devletlerinin uğradıkları başarısızlığın sebepleri araştırılırken, harekâtın iyi hesaplanarak hazırlanmamış olması, kara ve deniz kuvvetlerinin istedikleri kadar cephâne bulamaması, kumandanların çoğunun tecrübesizliği ve bir kısım kuvvetlerin görgüsüzlüğü, taarruzun baskın özelliğini kaybetmiş bulunması, arâzînin tanınmaması v.b. ileri sürülmekte ise de, en ağır basan sebeb, şübhesiz ki, Türk askerinin savunma alanındaki emsâlsiz kâbilîyeti ve Türk kuvvetlerinin pek mükemmel idâre edilmiş bulunması olmuştur. Düşmanlar yakın târîhteki hâdiselere bakarak, Türk'lerin ciddî bir direniş gösteremeyeceklerini zannetmişler ve bu, kendileri için, yanlış ve tehlikeli bir hesâb olmuştur. Seferin devâmı boyunca Türk'ler, mevzi' tutmak husûsunda, fevkalâde cesâret göstererek, düşmanlarının haklı takdîrini kazandılar ve bütün savaş süresince değerli ve mert bir hasım olduklarını isbât ettiler. Türk askerlerinin gösterdiği başarının anlamını iyi anlamak için, kendilerinin çok zayıf bir topçu ile desteklendiklerini, cephânelerinin az ve kötü olduğunu ve Balkan yolunun kapalı bulunması yüzünden, Almanya'dan gelecek mâlzeme yardımından da, harbin son safhalarına kadar, yararlanamadıklarını hatırlamak yerinde olur. Türkiye hizmetinde bulunan L. von Sanders (Fünf Jahre Türkei, s. 97 v.d.) "İstîlâ ordusunun gerisinde bütün Dünyâ kaynakları açık bulunduğu hâlde, Türk'ler harp mâlzemesi bulabilmek için İngiliz'lerden ganîmet almayı bekliyorlardı. Kum torbaları çok azdı. Kıt'alara bu maksatla çuval gönderildiği zaman, askerler bunu elbiselerini yamamak için kullanıyorlardı" demektedir. General C. F. Aspinall-Oglander (Büyük Harbin Târîhi - Çanakkale, II, 471; 'Türkçe'ye tercümesi, M. Hulûsî, Istanbul, 1940') von Sanders 'in çabuk karar vermek, cesâret ve soğuk kanlılık göstermek sûretiyle savaşların mukadderâtı üzerindeki müsbet rolünü anlatırken, o zaman bir fırka kumandanlığında bulunan Mustafa Kemâl'den de bahsederek, 25 Nisan'da Anzak kuvvetlerinin hedeflerini zabta muvaffak olmayışının, 9 Ağustos'ta Anafartalar cebhesine çıkartılan kuvvetlerin durdurulmasının, Conk bayırında parlak bir taarruzla Avustralya-Yeni Zelanda kuvvetlerinin kat'î olarak önlenmesinin doğrudan doğruya bu kumandanın eseri olduğunu söyler.

İ'tilâf devletleri Çanakkale'ye evvelâ nisbeten küçük kuvvetler göndermişler, sonra bunların miktarını hemen hemen 500.000'e kadar arttırmışlardır (400.000 İngiliz, 79.000 Fransız ). İngiliz'lerin zâyiâtı 205.000 (115.000 ölü, yaralı, esir ve kayıp; 90.000 memlekete gönderilen hasta), Fransız'larınki ise, 47.000'dir. Türk'lerin zâyiâtı, şehit, yaralı ve hasta olmak üzere, 252.300'e bâliğ olmuştur.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:08
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
19 Mart 2009       Mesaj #26
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Seddülbahir Cephesi

Ad:  22.JPG
Gösterim: 773
Boyut:  16.4 KB

Seddülbahir Cephesi, Çanakkale Savaşı'nın bir parçası olan Seddülbahir Çıkarması, 25 Nisan 1915 tarihinde Seddülbahir bölgesine beş ayrı noktadan yapılmıştır. Her iki tarafın da ağır kayıpları ile sonuçlanan saldırılar yapılmıştır. Sonuç olarak Haziran ayının sonlarında Osmanlı güçleri ilerlemeyi durdurmuş ve çıkarma başarısız olmuştur, daha sonra bu bölgede savaşın sonuna kadar kısıtlı ve etkisiz siper çatışmaları devam etmiştir.

Savaş öncesi


Gelibolu Harekatı için General Sır Ian Hamilton emrine verilen kuvvetler, 75 bin kişilik bir kuvvettir. Bu kuvveti oluşturan unsurlar şu şekildedir.
  • Azak Kolordusu 25.700
  • 29. İngiliz Tümeni 17.000
  • 1. Fransız Tümeni 16.700
  • 1. İngiliz Deniz Piyade Tümeni 10.800
  • Anzak Tugayı 4.800
General Hamilton ve Müttefik yüksek komutanlığı çıkartmayı, yarımadanın güney ucunda yapmayı kararlaştırmıştır. Ancak 75 bin kişilik bu kuvvetin Seddülbahir Cephesi'ndeki dar kumsallara çıkartılma olanağı yoktu. Bu yüzden Anzak Kolordusu için başka bir çıkartma sahası belirlenmişti. Bu saha, Kabatepe ile Arıburnu arasındaki sahildir. Dolayısıyla Seddülbahir Cephesi'ne çıkartılan kuvvetler, General Hamilton emrindeki Anzak Kolordusu dışındaki unsurlardı.

Türk savunma düzeni


Gelibolu Yarımadası ve Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasının savunmasından sorumlu 5. Ordu Komutanı Mareşal Liman Von Sanders, emrindeki kolordulardan 3. Kolordu’yu Gelibolu Yarımadası’nda, 15. Kolordu’yu ise Çanakkale Boğazı’nın Anadolu yakasında tertiplenmiştir. 3. Kolordu’nun 5. ve 7. Tümenleri Saros Körfezi kıyılarında, (yarımadanın en dar kesiminde) 9. Tümen’ini ise Gelibolu Yarımadası’nın en güney bölgesinde konuşlandırmıştı. 5. Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen ise Gelibolu Yarımadasının orta kesiminde tutulmaktadır.

Gelibolu yarımadası’nın güney kesimi, Albay Halil Sami Bey komutasındaki 9. Tümen’in görev bölgesidir. Bu bölüm, Yarımadanın kuzey-batı sahilindeki -Arıburnu’nun kuzeyindeki- Azmakdere’den başlayıp güney-doğudaki morto Koyu’nun doğusundaki Eskihisarlık sırtlarına uzanıyordu. Burada Çanakkale Müstahkem Mevkii Komutanlığı’nın Rumeli yakasındaki topçu kanadına dayanıyordu. 9. Tümen’in sorumlu olduğu kıyı şeridi yaklaşık 35 km. uzunluktadır.

9. Tümen Komutanı Albay Halil Sami Bey, Mareşal Liman Von Sanders’in talimatı gereği birliklerinin ağırlıklı bölümünü derinlikte tutmaktadır. Sorumluluk bölgesinin kuzey kesimine ayrılan birlik, Yarbay Şefik Bey'in komutasındaki 27. Alay'dır. Alay'ın ikinci taburu Azmaktepe - Çamtepe arasındaki 12 km.lik kıyı şeridine yayılmıştır. Alay'in diğer iki taburu ise Eceabat batısındaki zeytinliklerde, ihtiyat olarak tutulmaktadır. Alay'ın dört tüfekli bir ağır makineli tüfek bölüğü bulunmaktadır. 2. Tabur, üç bölüğünü kıyılara yerleştirmiş bir bölüğünü de Kabatepe'nin 1,5 km. doğusuna ihtiyata almıştı. Alay komutanının Kabatepe'ye özel bir önem verdiği ortadadır. Öncelikle bu tepenin hemen kuzeyinde 1 km. genişlikte, çıkarma için çok uygun bir kumsal bulunmaktadır. Bu kumsala yapılacak çıkarma, tehlikeli derinlikte yelpaze gibi açılma olanaklarına sahipti. İlk adımda Topçular sırtı - Palamutluk sırtı'na yerleşen düşman kuvvetleri buradan, Kocaçimen Tepesi, Maltepe, Kilitbahir, Alçıtepe batısı gibi değişik yönlerde geliştirilebilirdi.

Tümenin Binbaşı Kadri Bey komutasındaki 26. Alay’ını Seddülbahir bölgesinde konuşlanmıştır. Görev alanı Çamtepe'den Kerevizdere'ye kadar uzanan, yarım daire şeklinde, Yarımada'nın burun kesimiydi. 9. Tümen’in 26. Alay’ı Seddülbahir bölgesindedir. Alay’ın 1. Taburu Kumtepe bölgesinde, Binbaşı Mahmut Sabri Bey komutasındaki 3. Taburu’nun 10. Bölüğü Ertuğrul Koyu’nda, 12. Bölüğü ise Teke Koyu’nda mevzi almıştır.

Tümenin diğer alayı olan 25. Alay geride bulunmaktadır.
Ancak Müttefikler, Seddülbahir bölgesinde bir tümen kadar Türk kuvveti olduğunu kabul etmektedirler. Çıkartma öncesinde yapılan gözlemler esasen bölgedeki Türk kuvvetleri hakkında hemen hemen hiçbir bilgi sağlamamıştı. Mareşal Liman Von Sanders’in, gündüzleri kıtaların ortalıkta görünmemesi yönündeki emrine kesin olarak uyulmuştu. Çıkartma sonrasında sorgulanan Türk esirleri de bölgedeki birliğin 9. Türk Tümeni olduğu bilgisini vermişlerdir.

Müttefik çıkartma planı


General Hamilton Seddülbahir Cephesi çıkartmaları için Seddülbahir bölgesinde beş ayrı kumsal belirlemişti. Bu bölgedeki kumsalların dar olması nedeniyle beş ayrı noktadan çıkartma yapmak zorunlu olmuştur.
  • Sığırini (Morto) koyu – Hisarlık Burnu
  • Ertuğrul Koyu
  • Teke Koyu
  • İkiz Koyu
  • Zığındere Koyu
General Sır Ian Hamilton’un savaş planında, Seddülbahir kumsallarına çıkartma yapan birliklerin Alçıtepe’yi ele geçirerek Kilitbahir platosuna ilerlemesi öngörülmüştür. Buradaki top bataryalarının susturulmasıyla Çanakkale Boğazı’nın girişi Birleşik Donanma'ya açılmış olacaktı. Seddülbahir bölgesindeki beş kumsala ilk dalga olarak (örtü kuvveti) 7 tabur çıkartılacak, 29. İngiliz Tümeni’nin diğer 5 taburu da hemen ardından ikinci dalga olarak karaya çıkacaktır. General d’Amade komutasındaki Fransız Tümeni’nin ise çıkartmanın ilk günü akşamı sahile inmesi planlanmıştır. Çıkartma planına göre saat 05:00’de başlayan hazırlık ateşi ardından saat 05:30’da örtü kuvveti karaya çıkmaya başlayacaktır. Bu işlem saat 07:00 dolaylarında tamamlanacak, ikinci dalga çıkartmaya başlanacaktır. 29. İngiliz Tümeni’nin savaşçı unsurları saat 08:30 dolaylarında karaya çıkmış olacaktır.
Beş çıkartma kumsalından merkezdeki üçü (İkiz Koyu, Teke Koyu ve Ertuğrul Koyu), ana çıkartma bölgesi olarak düşünülmüştür. Bu kumsallara, 29. İngiliz Tümeni’nin General S.H. Hare komutasındaki 86. Tugayı, asıl örtü kuvveti olarak çıkacaktır. Bu koyların her iki yanındaki Zığındere ve Hisarlık çıkartmaları, merkezdeki saha darlığı nedeniyle gerekli görülmüştür. Bu koylardaki çıkartma unsurları, merkez bölümün kendi hizalarına kadar ilerleyene kadar konumlarını koruyacaklar, bundan sonra ileri harekata katılacaklardır.

Çıkartmalar


Zığındere Koyu çıkartması


İngiliz 29. Tümeni'ne bağlı iki tabur ve bir bölükten oluşan örtü kuvvetlerince gerçekleştirilen çıkartma, baskın tarzında, hiçbir hazırlık ateşi açılmadan başlatılmıştır. Kumsal, bir amfibi harekata elverişli olmadığı için, bölgede çıkartmayı karşılayacak bir Türk kuvveti bulunmamaktaydı. Çıkartmanın öğrenilmesinden sonra bölgeye intikal eden Türk birliklerinin gece boyu süren inatçı taarruzları sonucunda, 26 Nisan 1915 sabahı,siperm üretimine başlanmıştır ve Müttefik kuvvetler sahili tahliye etmişlerdir.

Pınariçi Koyu çıkartması


Seddülbahir'in batı kıyısında kalan küçük bir koydur. İngilizler bu küçük koydaki kumsala
Y kumsalı adını vermiştir. Kıyı burada yüksek ve çok diktir. Bu yüzden buraya bir çıkarma yapılacağı düşünülmemiş, bu küçük koy ve kumsal tutulmamıştır. Bu sürpriz çıkarma Genaral Hamilton'nun fikriyle plana eklenmiştir.

İkiz Koyu çıkartması


İkiz Koyu’nu Türk 2. Taburu’nun 6. Bölüğü savunmaktadır. Taburun diğer bölükleri derinlikte ihtiyatta tutulmaktadır. Geniş bir alana yayılmış olan 6. Bölük’ün çıkartma kumsalında (kumsal, 180 m. genişliğinde bir sahildir) bir manga gücünde unsuru bulunmaktadır. Birleşik Donanma’nın ateşinin ardından saat 06:00’da başlayan çıkartmayı ateşle karşılayıp geri çekilmişlerdir. Saat 07:30 dolaylarında ikinci dalgayı oluşturan iki İngiliz taburu çıkartılmıştır. Çıkartmanın ilk saatlerinde İngiliz birlikleri hiç kayıp vermemişler, sahilin hemen gerisindeki alçak tepeyi kontrol altına almışlardı.

Saat 08:15 de 26. Alay’dan Ertuğrul ya da Teke Koyu için 3. Tabur emrine gönderilen Türk 7. Bölük’ü İkiz Koyu’ndaki çıkartmayı görmüş ve bölük komutanının inisiyatifiyle taarruza geçmiştir. Bu taarruzun yarattığı şaşkınlık ve belirsizlik durumu, İngiliz taburlarının koyun merkez bölümünde ileri harekatlarını gün boyu durdurmalarına yol açmıştır. Ancak çıkartma sahasının güney kesiminde kayda değer bir Türk direnişi yoktur.

İngiliz 29. Tümen Komutanı General Hunter Weston, Ertuğrul Koyu ve Teke Koyu’na çıkartılması planlanmış olan dört taburlu 88. Tugay’ı, çok daha zayıf direnç görülen İkizkoyu’na kaydırmıştır. İkiz Koyu’nun güney kesiminde ileri çıkan İngiliz taburları saat 11:00 dolaylarında Karacaoğlan Tepesini ele geçirmişlerdir. Karacaoğlan Tepesi’nin düşmesi, Teke Koyu’nu savunan 12. Alay’ın sağ kanadını, dolayısıyla 3. Tabur’un kuzey kanadını tehdit etmektedir. 3. Türk Taburu, sağ kanadını geri alarak savunmayı sürdürmüştür.

Teke Koyu çıkartması


Teke Koyu, 300 m.den biraz daha uzun bir kumsaldır. İngiliz çıkarma planına göre bu sahile ilk kademede bir tabur çıkarılacaktı. Sahil, ikinci kademede çıkarılacak olan bir alay kadar kuvvetle takviye edilecek ve bu kuvveler yakındaki Karacaoğlantepe ve özellikle Aytepe'yi işgal ederek Ertuğrul Koyu'na sarkacaktı.

Bu kumsalı 3. Türk Taburu'nun 12. Bölük'ü savunmaktadır. Hazırlık ateşi ardından kumsala çıkartılan bir İngiliz taburuna yönelen savunma ateşi, diğer koylardaki kadar etkili olmamıştı. Çıkartma örtü kuvvetleri komutanı General Hare'nin sahilin etrafına topladığı askerlerle sahilin daha az korunan yan tarafına çıkmasıyla Türk direnişi geri çekilmek zorunda kalmıştır. İlk hat Türk siperlerinin düşmesi sırasında General Hare, ağır biçimde yaralanmıştı. Geri hatta çekilerek direnmeyi sürdüren Türk piyadesi, bu kumsaldaki İngiliz ileri hareketini durdurmuştur.

Ertuğrul Koyu çıkartması


General Sır Ian Hamilton birincil öncelikli gördüğü Ertuğrul Koyundaki çıkartmada ilginç bir yöntem denemiştir. Mevcut çıkartma araçlarının kapasitesi üstünde asker çıkarabilmek için River Clyde adlı kömür nakliye gemisi kumsalda karaya oturtulacak, gemide iki tabur gücünde, yaklaşık iki bin mevcutlu bir İngiliz birliği önceden hazırlanmış dubalardan sahile çıkartılacaktır.

İki saate yakın bir süre hazırlık ateşinde donanma, 4.650 top mermisi kullanmıştır. Hazırlık ateşi ardından İngiliz 29. Tümeni’ne bağlı taburun İrlandalı askerlerini taşıyan filikalar ve River Clyde sahile yaklaşmaya başlamıştır. River Clyde, karaya vurduğunda filikalar da sahile 20 m. kadar yaklaşmışlardı. O ana kadar beklemiş olan Türk piyadesi bir anda filikalara ateş açmıştır. Bu ateş kasırgasında bazı filikalar, içlerindeki herkesin ölmüş olması sonucu akıntıya kapıldılar.

River Clyde’da köprülerin kurulmasıyla kapaklar açılmış ve İngiliz askerleri bu köprü üzerinden koşarak kıyıya çıkmaya başlamıştır. Ancak Türk tarafının ateşi bu yöne çevirmesiyle hiçbiri sahile ulaşamamıştı. Aşırı kayıp ve çıkan kargaşalık nedeniyle askerin tahliyesi durdurulmuş, bu iş akşam karanlığının çökmesine ertelenmiştir. Saat 09:30 dolaylarında Ertuğrul Koyu’ndaki ilk dalga çıkartma tümüyle durmuştur. Sahilde 200 kadar askeri kalmış olan İrlanda Taburu’nun kayıpları yüzde yetmiş dolaylarındadır. Hemen hemen tüm subayları vurulmuştur.

Bir İngiliz pilotu, Ertuğrul Koyu boyunca denizin, 50 m. açığa kadar kan kırmızısına dönüştüğünü rapor etmiştir.

Hisarlık Koyu çıkartması


Bu bölgede bir İngiliz taburu saat 06:30 dolaylarında, 45 dk. süren hazırlık ateşi ardından sahile çıkmıştır. Otuz kişilik bir Türk savunma unsuru, bir süre sahili sabitlemeyi başarmıştır. Ancak kanat açığından ilerleyen bir İngiliz bölüğü yüzünden geri çekilmek zorunda kalmışlardır. Takviye olarak gönderilen Türk 2. Tabur’unun 8. Bölük’ü derhal taarruza geçmiştir ve İngiliz birliklerinin ilerlemesi durdurulmuştur.

Diğer çıkartma koylarında olduğu gibi burada da çıkartmanın ilk dalgasının yoğun ateş karşısında sahile takılıp kalması ardından İngiliz deniz topçusunun yoğun ateşi Türk mevzilerine yönelmiştir.

25 Nisan akşamı


Seddülbahir bölgesine ilk çıkan birlik İngiliz 9. Tümeni’dir. Ardından 1. Fransız Tümeni, 1. İngiliz Deniz Piyade Tümeni ve 1. Hint Tugayı çıkartmaya katılacaklardır. Bu ikinci kademede çıkartma yapacak birliklerden 1. Fransız Tümeni, Seddülbahir bölgesinde çıkartma başladığı sırada Beşige bölgesindeki yanıltıcı manevralarda görev almıştır. Öğleye doğru sis bastırmasından yararlanarak Seddülbahir açıklarına intikal etmiş ancak 25 Nisan 1915 akşamına kadar sahillerde yeterli derinlik elde edilemediği için gemilerde bekletilmiştir. 1. İngiliz Deniz Piyade Tümeni ise Saros Körfezi’ndeki yanıltma manevraları ardından bölgeye intikal etmiş, ancak 28 Eylül 1915 sabahı sahile çıkmaya başlamıştır.
Keza donanmanın diğer bölgelerde yanıltıcı hazırlık ateşiyle görevlendirilen unsurları da, çıkartmanın ikinci günü bölgeye intikal etmiştir. Böylece Seddülbahir bölgesinde, donanmanın yüzde sekseni görev almıştır.

Çıkartmanın ilk günü Seddülbahir Cephesi’ni tutan Türk kuvveti, Albay Halil Sami Bey’in 9. Tümen'inin iki taburlu 26. Alay’ı idi. Ancak Anzak Kolordusunun örtü kuvvetlerinin karaya çıkmaya başladığı Arıburnu bölgesi de 9. Tümen'in görev bölgesidir. Albay Halil Sami Bey, ihtiyatta tuttuğu 27. Alay'ın iki taburunu Arıburnu bölgesine göndermek zorundaydı. Emrindeki 9. Tümen’in ihtiyattaki 25. Alay’ını Seddülbahir cephesine sevk etmiştir. Bu Alay’ın 3. Tabur’u Zığındere Koyu’nda taarruza geçmişti, diğer iki taburu ise 25 Nisan akşamı bölgeye ulaşabilmişlerdir. Böylece 25 Nisan akşamı Seddülbahir Cephesi’nde 12 İngiliz taburuna karşı 5 Türk taburu mevzi almıştır. Ancak çıkartmanın başladığı sabah saatlerinden itibaren bölgede çatışmalara katılmış bulunan iki tabur, mevcutlarının yarısını kaybetmişti, bu yüzden Seddülbahir Cephesi'ndeki Türk kuvvetleri dört tabur gücünde bir kuvvettir.

Cepheye ulaşan takviyelerle Türk tarafı üç bölgede gece taarruzuna kalkışmıştır. Hisarlık, artık birleşmiş olan Ertuğrul Koyu-Teke Koyu-İkiz Koyu ve Zığındere. İlk iki bölgede Türk tarafı istediği sonuca ulaşamamıştır. Ama Zığındere’deki taarruz daha başarılı gelişmiştir ve çıkartmanın ertesi günü Müttefikler, donanma ateşinin desteğinde Zığındere’yi tahliye etmişlerdir.

Çıkartmanın ilk günü akşamında Müttefik kuvvetler Seddülbahir Cephesi'nde çıkartma yapılan beş kumsalda köprübaşı oluşturmayı başarmışlardır. Bu kumsallardan Zığındere'deki köprübaşı, gece boyunca sürecek olan Türk karşı taarruzları sonucu ertesi gün tahliye edilecektir. Diğer dört kumsaldaki köprübaşları son derece dar bir alanda kalmıştır ve General Sır Ian Hamilton'un planladığı Fransız Tümeni'ni karaya çıkartma işi, sahildeki dar alan nedeniyle gerçekleşememiş, tümen gece boyu gemilerde bekletilmek zorunda kalmıştır. İngiliz 29. Tümeni, sahilde yerleşmiştir, çıkartma harekatı başarılıdır. Ancak ilk günün hedefi bu değildi. General Hamilton, çıkartmanın ilk gününde, savunmadaki Türk kuvvetlerinin atılarak Alçıtepe yükseltisinin ele geçirilmesini planlamıştı. Öte yandan İngiliz birlikleri hiç hesapta olmayan bir direnmeyle karşılaşmışlar, özellikle subay kayıpları nedeniyle yıkıma uğramışlardır. Dar bir sahil kesiminde tıkanıp kalınması, gece yapılan Türk taarruzları, çıkartma birliklerinin sahildeki durumu açısından son derece kritik bir durum yaratmıştır. Müttefik kuvvetler açısından sahildeki durumun izleyen günde korunabileceği bir hayli kuşkuludur.

Türk tarafı ise aynı şekilde kritik bir durumdadır. Takviye kuvvetlerin gecikeceği ortadadır. Ateş hattındaki Türk subayları açısından tüm sorun takviye edilmeleridir. Takviye edilirlerse İngiliz birliklerini kıyılardan atmalarının kesin olduğu düşüncesindedirler. Bir Türk subayının yazılı mesajı şöyledir. "Yüzbaşım, ya takviye kıtalar gönderir düşmanı denize dökersiniz, yahut ki, bu yeri boşaltırız. Çünkü bu gece daha çok asker çıkartacakları muhakkaktır. Yaralıları nakletmek için doktor gönderiniz. Aman yüzbaşım, Allah aşkına bana takviye kuvveti gönderiniz. Çünkü, karaya yüzlerle asker döküyorlar. Çabuk, nelerle karşılaşacağız yüzbaşım, bilemem". Bu bir yakarıştır, umutsuzluk değildir.

26 Nisan muharebeleri


Çıkartmanın ikinci günü olan 26 Nisan günü Ertuğrul Koyu’nda River Clyde’den sahile çıkan Hampshire Taburu sabahın erken saatlerinde taarruza başlamıştır. Seddülbahir Köyü’nün yıkıntıları arasında dört saat kadar süren sokak çatışmalarında Hampshire Taburu karşısında kırk kadar Türk askeri vardır. Birçoğu yıkıntılar arasında gizlenmiş, İngiliz askerleri ilerledikten sonra ortaya çıkıp ateş açmışlardır.

Seddülbahir Köyü’nün işgali ardından İngiliz birlikleri koya hakim tepelere saldırmışlar, bu tepeleri ele geçirmişlerdir. Bu tepenin elden çıkması üzerine Türk birlikleri saat 14:30 da 3 km. gerideki Alçıtepe – Kirte Köyü hattına çekilmeye başlamışlardır. Gün içindeki taarruz ve Türk tarafının karşı taarruzları karşısında İngiliz askerleri keşif görevi yapamayacak denli yorgundurlar. Gece cepheden 1,5 km. kadar ilerleyen keşif birlikleri her ne kadar Türk birliklerine rastlamamışlarsa da Türklerin cepheyi geriye çektikleri saptanamamıştır. Hem çekilmenin saptanamamış olmasından hem de birliklerin aşırı derecede yorgun durumda olmasından İngiliz birlikleri çekilen Türk birliklerini yakın takibe geçmemiştir.
Karadaki İngiliz askerleri ve komutanları, geceleyin bir Türk taarruz olacağını beklemektedirler. Tüm geceyi son derece gergin bir halde geçirdiler. Ancak Türkler, gece taarruzuna girişmediler. Gün içindeki kayıplar sonucu 26 Nisan gecesi, Arıburnu Cephesi’nde olduğu gibi sakin geçti. Seddülbahir Cephesi’ndeki Müttefik kuvvetlerinin 26 Nisan gecesi aldıkları emir, siper kazarak savunma düzeni almak, Türk taarruzlarını püskürtmek ve kesinlikle geri çekilmemektir. İzleyen günde karaya taze kuvvetler çıkarılacak (Fransız tugayları) ve ileri harekata ancak bu durumda devam edilecektir.

27 Nisan 1915 muharebeleri


İngiliz 29. Tümen Komutanı General Hunter Weston, 27 Nisan sabahı Alçıtepe yönünde taarruza karar vermişti. Ancak 26 Nisan akşamı, Fransız Doğu Seferi Tugay'ının cepheye intikalinin ancak öğlene doğru sağlanabileceğini öğrenince taarruzu öğlene ertelemeyi uygun bulmuştu. 27 Nisan sabahı ise söz konusu birliklerin karaya çıkışının gecikeceği ortaya çıkmıştır. Bu nedenle harekat, 28 Nisan 1915 sabahına ertelenmiştir.

General Hunter Weston, 27 Nisan için, ertelenen Alçıtepe taarruzu yerine sol kanadını ve merkez bölümünü ileri çıkartacak bir kısmi taarruza karar verdi. Amaç hem bir sonraki gün girişilecek taarruz için daha uygun bir pozisyon yaratmak hem de Hisarlık bölgesindeki çıkartma kuvvetleriyle temas kurmaktır. Türk kuvvetlerinin zaten tahliye etmiş oldukları bu bölgedeki ileri harekat, saat 16:00’da başlamıştı. Harekat sırasında kayda değer bir çatışma olmamıştır. Bazı Türk askerlerinin ölü gibi yattıkları, İngiliz birlikleri ilerleyip geçince ateş açtıkları kayıtlara geçmiştir. İngiliz birliklerinden bazılarının savaş ceridelerinde bu askerlerin ölümü umursamadıkları, ölmeden önce bir hayli düşman öldürmeyi amaçladıkları yazmaktadır. Harekat sonunda (saat 17:30) sahilden içerlere doğru ilerlenmiş ve Zığındere - Hisarlık hattı birleşmiştir.

İngiliz ve Fransızlar, 27 Nisan gece yarısına kadar yeni cephe hattından siperler kazmışlardı. Türk tarafı bir gece taarruzuna girişmedi. Gece boyu İngiliz ve Fransız siperlerine tek tük ateş açılmıştır. Müttefikler, büyük miktarda cephane harcamakla bu ateşlere karşılık verdiler.

Birinci Kirte Muharebesi


Seddülbahir bölgesine çıkan Müttefik kuvvetlerce, Alçıtepe yükseltisinin ele geçirilmesi amacıyla girişilen genel taarruzdur. 28 Nisan 1915 sabahı İngiliz ve Fransız birliklerince girişilen taarruz, ilerleme kaydetmişti. Saat 15:00 dolaylarında cepheye intikal eden 7. Türk Tümeni'nin 19. Alay'ının iki taburu, alay komutanı Yarbay Sabri Bey komutasında karşı taarruza geçmiş ve İngiliz ve Fransız birliklerinin taarruz çıkış hatlarına çekilmesine neden olmuştur.

1 Mayıs 1915 Türk taarruzları


Mareşal Liman Von Sanders, müttefiklerin başarısız İkinci Kerevizdere Taarruzu’ndan hemen sonra, yeni takviyeler almalarından önce taarruz etmeyi planlamaktadır. Gerçekten de İngiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener de Mısır’daki 42. İngiliz Tümeni ile Gurkalardan oluşan bir Hint Tugayının Çanakkale Cephesine hareket etmesi emrini vermiştir. Ayrıca Fransa’dan bir tümen yola çıkmak için hazırlanmaktadır. Liman Von Sanders, sadece Seddülbahir Cephesi’nde değil, aynı zamanda Arıburnu Cephesi’nde de taarruza karar vermiştir.

Arıburnu Cephesi’nde 1 Mayıs taarruzları sabahın erken saatlerinde başlamıştı. Seddülbahir Cephesi’nde ise gece taarruzu olarak uygulanmıştır. Taarruzun Seddülbahir Cephesi’nde gece saatlerine alınmasında amaç, Birleşik Donanma’nın destek atışından sakınmaktır. Arıburnu Cephesi’de donanma ateşi karşıdan gelirken Seddülbahir Cephesi’nde üç yandan gelmektedir.

Taarruz Albay Halil Sami Bey’in 9. Tümeni ile Saros bölgesinden intikal etmiş olan Albay Remzi Bey komutasındaki 7. Tümen tarafından gerçekleştirilecektir. Harekata Mareşal Liman Von Sanders’in 29 Nisan günü Seddülbahir Cephesi Komutanlığı’na getirdiği Albay Von Sodenstern komuta edecektir. Türk kuvvetleri 19 taburda 16 bin savaşçı, Müttefik kuvvetler ise 30 taburda 32 bin kişidir. Türk taarruzu 3 makineli tüfek bölüğü ve 10 topçu bataryasıyla desteklenecektir. İngiliz ve Fransızların ise Seddülbahir Cephesi’nde karaya çıkarılmış 30 makineli tüfek bölüğü ve 23 topçu bataryası (donanma topları hariç) bulunmaktadır.

Albay Von Sodenstern, tüm askerlere okunması talimatıyla yayınladığı emrinde şöyle demektedir. “Düşmana süngü ile saldırılacak…” “…sahilde filikaları yakmak…”, ister istemez üçbin yıl önce Boğazın karşı yakasındaki Troya Savaşı’nı anımsatmaktadır. Troyalılar ve müttefikleri, Akha çıkartma sahiline saldırırken öncelikli amaçları gemileri yakmaktı.
Gece saat 22:00 de başlayan süngü hücumu, yer yer Türk kuvvetlerinin İngiliz-Fransız mevzilerine girmesini sağlamıştır fakat sabah saatlerine kadar süren çatışmalar Türk kuvvetleri açısından sonuç getirmemiştir. 1 Mayıs gecesi taarruzlarında İngilizler 17 subay ve 641 erat, Fransızlar ise 58 subay ve 2.064 erat kaybetmişlerdir. Toplam Müttefik kaybı 75 subay ve 2.705 olmak üzere 2.780 kişidir.

Türk kuvvetleri mevzilerine çekilirken, 2 Mayıs 1915 sabahı saat 06:00 da İngiliz-Fransız cephesi bir karşı taarruza girişmiştir. Öğlen saatlerine kadar süren karşı taarruz da sonuçsuz kalmıştır.

Gerçekte General Sır Ian Hamilton Seddülbahir Cephesi’nde bir taarruz emri vermişti. 1 Mayıs gecesi gerçekleşen beklenmedik Türk taarruzu nedeniyle planını ertelememiş, karşı taarruzun uygulanmasına karar vermiştir. Ancak Türk taarruzları ve karşı taarruz sırasında uğranılan kayıpları dikkate alarak harekata, halen yolda olan 2. Fransız Tümeni’nin karaya çıkmasından sonra gerçekleştirilmesine gerek görmüştü. Ayrıca General Sır Ian Hamilton, Arıburnu Cephesi’nden en seçkinlerinden iki tugayın Seddülbahir Cephesi’ne aktarılması emri vermişti. Anzak kolordusu Komutanı General William Birdwood, Arcadian nakliye gemisindeki Hamilton’un Genel Karargah’ında, bir süre için kendi cephesinde taarruza geçmemesi yönünde uyarılmıştır. Çıkartma bölgesinin dar ve sıkışık olması nedeniyle karaya çıkartılamayan, gemilerde bekletilen beş top bataryası da Ertuğrul Koyu’na nakledilecektir.

Öte taraftan Türkler beklemek niyetinde değillerdir. İstanbul’dan gönderilen Albay Mehmet Şükrü Bey’in komutasındaki 15. Tümen’in gün sonuna doğru Seddülbahir Cephesi’ne ulaşacağı bilinmektedir. Mareşal Liman Von Sanders, bir tümen gücündeki bu takviyeyle taarruzu yenilemeye karar verdi. Bu kez 7., 9. ve 15. Tümenler taarruz edecektir. Seddülbahir Cephesi Komutanı Albay Von Sodenstern’in üç tümeni yönetebilecek bir karargah kadrosu henüz yoktur. Zaten Alman Ordusu'ndaki son görevi, bir tabur komutanlığı idi. Yine de 2 Mayıs gecesi saat 22:00 dolaylarında Türk tümenleri süngü hücumuna geçtiler. Taarruz başladığında 15. Tümen’in ileri unsurları ancak cepheye ulaşmışlardı. Dokuz saattir 25 km. yol yürüyüp gelmişlerdir ve gecenin karanlığında, tanımadıkları bir arazide taarruza katılacaklardır. 15. Tümen’in ateş hattına ilk ulaşan bölüğünün subayları, Ordu komutanının emirleri gereği kısa ve sert emirleri sıraladılar ve bölük taarruza katıldı. Tümenin diğer unsurlarının cepheye ulaşması sabah saatlerin bulmuştur ve onlar da derhal parça parça savaşa sürülmüşlerdir. Sabahın ilk saatlerinde yıpranan Türk kuvvetleri mevzilerine geri çekilmişlerdi. Onbirbin mevcutlu 15. Tümen’in bir gece içindeki kayıpları, mevcutlarının yüzde kırkıdır.

Bu başarısız taarruzun hemen ertesi günü Mareşal Liman Von Sanders, Albay Sodenstern'i görevden alarak yerine General Weber'i (Weber Paşa) atamıştır. Aynı zamanda Sanders, 5. Ordu teşkilatlanmasını yeniden düzenlemiştir. Buna göre dört grup komutanlığı oluşturulmuştur.
  • Kuzey Grup Komutanlığı. Komutanı 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa,
  • Güney Grup Komutanlığı. Komutanı General Weber,
  • Saros Grup Komutanlığı.
  • Anadolu Grup Komutanlığı.

İkinci Kirte Muharebesi


General Ian Hamilton, Türk kuvvetlerinin son muharebelerde ağır kayıplar verdiğini, fakat kısa zamanda yeni takviye birliklerini cepheye sevk edeceklerini bilmektedir. Seddülbahir Cephesi’ne ulaşan son takviyeleri kullanarak Kirte Köyü ve Alçıtepe yönünde yeniden taarruza geçmeye karar vermiştir. 6 Mayıs 1915 günü başlayan ve üç gün boyunca süren çatışmalarda, Müttefik kuvvetler taarruz planlarının gerisinde kalmışlardır.

İkinci Kirte Muharebesi'nin başarsızlığı ardından General Sır Ian Hamilton'un emriyle General Hunter Weston, 10 Mayıs 1915 günü birliklerine bir emir yayınlamıştır. Bu emirde genel bir taarruza geçmek yerine sürekli olarak ileriye doğru siper kazmak ve geceleri yapılacak kısa ileri hareketler emredilmektedir. Böylece Müttefik siperleri, Türk ilk hat siperlerine tüm cephe boyunca 200 metreden daha yakın bir mesafeye getirilecektir. Hamilton, bir sonraki taarruzun başarısı için bunu gerekli görmektedir.
Bu emrin yayınlanmasının hemen ardından Zığınsırtı mevzilerini tutmakla görevli Hint Tümeni Komutanı General H.V. Cox, İkinci Kirte Muharebesi sırasında işgal edilemeyen Türk siperlerinin ele geçirilmesi için bir plan önermişti. Bu plan, Zığınsırtı sahilinden bir gece yürüyüşü ile Türk siperlerinin kuşatılmasını esas almaktadır. 12 Mayıs 1915 gecesi Hint Tümeni'nin Gurka bölüğü Zığın sahilinden kuzeye doğru harekete geçmiştir. Sabaha karşı bu ileri harekatın sağa doğru uzatılması için iki bölük daha bölgeye akmıştır. Türk siperleri, kuşatıldıklarını anlayınca geri hatta çekilmek zorunda kaldılar. Bu harekat sonucu, ciddi bir çatışma olmadan Zığınsırtı'ndaki Müttefik hatları 450 metre ileri atılmış oldu.

Üçüncü Kirte Muharebesi


Müttefik kuvvetlerin Alçıtepe yükseltisini ele geçirmek amacıyla giriştikleri üçüncü genel taarruzdur. 4 Haziran - 6 Haziran 1915 tarihlerinde süren çatışmalarda Müttefik kuvvetler belirli bir ilerleme sağlamışlardır. Ancak taktik hedef olan Kirte Köyü ve onun hemen gerisindeki Alçıtepe yükseltisine ulaşamamışlardır.

Birinci Kerevizdere Muharebesi


Seddülbahir Cephesi'ndeki üç genel taarruzda da taktik hedefe ulaşılamaması, General Sır Ian Hamilton'un farklı bir taarruz planı izlemesine yol açmıştır. Bu taarruz planı, cephe boyunca genel bir taarruzu değil, dar bir cepheden taarruz edilmesini öngörmektedir. Hareket planı, önce cephenin kanatlarındaki tepelerdeki Türk mevzilerinin ele geçirilmesi, ardından da cephenin merkez bölümünde taarruza geçilmesi şeklindedir. Bu taarruzların tek bir operasyonun aşamaları olarak değil, bağımsız operasyonlar olarak uygulanmasına karar verildi.Cephe komutanlarının ilk taarruz için seçtiği bölge, Fransız birliklerinin bulunduğu, cephenin sağ kanadındaki Kerevizdere bölgesidir.

Taarruz, 18 Haziran 1915 sabahı, üç gün boyunca sürdürülen donanma ateşiyle başlamıştır. 21 Haziran 1915 sabahı başlayan Fransız taarruzları, ertesi günün sonunda harekatın taktik hedefi olan 83 rakımlı tepenin ele geçirilmesiyle sonlanmıştır.

Genel bir taarruz yerine sınırlı hedeflere yönelik bu taarruz planı, son derece yoğun kara ve deniz topçusu ateşiyle desteklenmişti. Sonuç, Müttefikler açısından harekatın taktik hedefine ulaşılması olmuştur. General Sır Ian Hamilton, bu başarının ardından planın diğer iki operasyonunu da uygulamaya koymaya karar vermiştir.

Zığındere Muharebesi


Birinci Kerevizdere Muharebesindeki kısmi başarı, planın ikinci operasyonu olarak düşünülen harekata geçilmesini teşvik etmiştir. Taarruz, Zığındere'nin her iki yanındaki sırtlar üzerinden yapılacaktır. 26 Haziran 1915 günü başlatılan topçu ateşi, iki gün boyunca Türk siperlerini dövmüştür. 28 Haziran 1915 sabahı başlayan çatışmalar 5 Temmuz 1915 tarihine kadar karşılıklı taarruzlarla sürmüştür. Türk tarafının ağır kayıplarına karşın Müttefik kuvvetler Zığındere'nin ancak bir tarafındaki hedeflere ulaşabilmişlerdir.

İkinci Kerevizdere Muharebesi


İlk iki operasyon olan Birinci Kerevizdere ve Zığındere harekatlarının, kısmi de olsa başarı sağlaması üzerine General Sır Ian Hamilton, cephenin merkez bölümünden taarruz ederek merkez bölümü kanatlarla aynı hatta getirmeye karar vermiştir. İki gün boyunca süren çatışmalarda Müttefik kuvvetler ancak birkaç ön hat siperini ele geçirdiler. Cephenin sol tarafında çok dar bir alanda taarruz öncesi belirlenen hedeflere ulaşılmıştı, İngiliz cephesinin büyük bir bölümünde ise ulaşılamadı. Fransız bölümünde ise belirlenen hedeflere ulaşılmıştır.

Kirte Bağları Muharebesı


Seddülbahir Cephesi'nde sonuç elde edilememesi üzerine General Sır Ian Hamilton, Arıburnu Cephesi'nde bir taarruza ve Suvla kıyılarında yeni takviyelerle bir çıkartmaya karar vermişti. Suvla Çıkartması, üçüncü cephe olacaktır. Bir yanıltma operasyonu olarak da Seddülbahir bölgesinde bir taarruz planlanmıştı. 6 Ağustos 1915 günü başlayan taarruz, küçük bir bağın ele geçirilmesi dışında bir sonuç getirmemiştir. General Hamilton, Seddülbahir bölgesinde herhangi bir taarruza geçilmemesi için emir vermişti. Tahliyeye kadar bu bölgede kayda değer bir çatışma olmamıştır.

Tahliye


Anafartalar Cephesi'nde 10 Aralık 1915 tarihinde başlanılan tahliyenin hiç kayba uğranmadan 20 Aralık 1915'de tamamlanması ardından Seddülbahir Cephesi'nin tahliyesi hazırlıklarına başlanmıştır. Anafartalar Cephesi'ndeki gibi büyük bir ustalıkla sürdürülen tahliye işlemleri 9 Ocak 1916 sabahı, saat 03:20’de tamamlanmıştır. Otuzaltıbin asker, dörtbin nakliye hayvanı –gemilere alınamayan yüzlerce at, kuzeyde olduğu gibi, öldürülmüştü- 127 top ve ikibin ton ikmal malzemesinden taşınabilenler, gemilere yüklenmişti. Taşınamayan malzeme ise yine kuzeyde olduğu gibi sahilde büyük yığınlar halinde ateşe verilmişti.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 03:40
Quo vadis?
Keten Prenses - avatarı
Keten Prenses
Kayıtlı Üye
16 Nisan 2009       Mesaj #27
Keten Prenses - avatarı
Kayıtlı Üye

Çanakkale Savaşının Bilinmeyen Yönleri


  • Çanakkale Savaşı 1915-1916 yılları arasında I. Dünya Savaşının en kanlı muharebelerinin yaşandığı Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında yapılan deniz ve kara savaşlarıdır. Bu savaşla İtilaf Devletleri; Osmanlı Devleti’nin başkenti konumundaki İstanbul’u alarak boğazların kontrolünü ele geçirmek, Rusya’yla güvenli bir yol açmak hedeflenmekteydi.
  • Çanakkale Savaşları, Birinci Dünya Savaşı içinde, tarihin en kanlı bölümü olarak bilinir. Türk’ün sayısız zafer, şan ve şerefle dolu tarihinin en parlak sayfasıdır. Mehmetçiğin devleştiği, türkün yeniden savaş meydanlarında hak ettiği ününe kavuştuğu bu savaş Osmanlının genç ve okumuş nüfusunun kaybettiği bir savaş olmuştur. Bu savaşın bilinen yönlerinden ziyade bilinmeyen yönleri de bir hayli fazla işte bunlardan bir kaçı;
  • Zamanının güneş batmayan imparatorluğu olarak bilinen ingiltere’nin; tarihin belkide en büyük donanması, en teknolojik silahlarıyla donatılmış ordusuyla, osmanlıyı küçümseyerek giriştiği bu savaşta mehmetçiğin iman dolu göğsünde hezimete uğradığını ve ingiltere’nin tarihinde en büyük savaş yenilgisini aldığını,
  • Çanakkale türküsünün savaştan daha önce söylenmeye başlandığını, sonraki yıllarda da geliştirilerek bütün Türkiye’ye yayıldığını,
  • Mustafa Kemal’in Anafartalar’da kalbinin üstüne isabet eden şarapnel parçası nedeniyle yaralandığını, şarapnalin isabet ettiği yerde bulunan cep saatinin ölümünü engellediğini bu yaranın aylarca kapanmadığını, Mustafa KEMAL’in askerin morali bozulmasın diye bu olayın tek şahidine sus emri verdiğini, daha sonra Liman Paşa’ya parçalanan saatini hatıra olarak verdiğini,
  • Savaş istatistiklerine göre bir m2’ye 6000 mermi düştüğünü, bu oranın dünya savaş tarihinin en yüksek oranı olduğunu,
  • Savaş alanında havada çarpışarak yapışmış bir çok merminin bulunduğunu, havada iki merminin çarpışma ihtimalinin 600 milyonda bir olduğunu,
  • Edremitli Seyit Onbaşının, Topun ağzına mermi süren vinçin arıza yapması nedeniyle mermiyi topa sürmek için araç ve gercim yok ama iman gibi serhaddim var dercesine “Bismillah” çekerek üç tane 275 kiloluk mermiyi tek başına arka arkaya kaldırarak yatağa sürdüğünü ve ateşlediğini, bu işlemi yapabilmesi için her defasına üç basamaklı metal bir merdivenden çıkması gerektiğini, üçüncü atışta İngilizlerin “Ocean” zırhlısının dümenini parçaladığını, dümeni kırılan “Ocean”ın sarhoş bir serseri gibi mayınlara sürüklendiğini bir mayına çarparak havaya uçtuğunu ve yirmi dakika içinde battığını
  • Cumhuriyet kurulduktan çok sonra Mustafa KEMAL’in Edremit’i ziyareti sırasında Seyit Onbaşıyı sorduğunu ve Kaymakam dahil kimsenin bilmediğini Kaymakamın Seyit Onbaşı’yı Mustafa KEMAL’in huzuruna çıkarmadan önce kılığını beğenmeyip, tıraş ettirip takım elbise giydirdiğini, bu olayın Mustafa KEMAL’i derinden yaraladığını Kaymakam dahil orada bulunan herkesi azarladığını Seyit Onbaşının ölene kadar sefalet içinde yaşadığını
  • Avustralyalı bir albayın memleketine gönderdiği yolladığı mektupta; “Türkler çok dürüst savaşçılar. Kahramanlık ve cesaretleri tartışılmaz. İşkence, zulüm ve dumdum kurşunu konusundaki tüm iddialar yalandır. Geçen gün, yanlışlıkla atılan bir şarapnel ile Kızılhaç katırlarından birisini öldürdüler. Anında özür dilediler. Daha önce de yaralılarımızla ilgilendiler. Onları, kıyıya bırakıp bize haber verdiler. Burada hiçbirimizin, Türklere karşı büyük bir düşmanlık beslediğini sanmıyorum…” dediğini (böyle yüzlerce mektup var bu sadece birisi)
  • Çanakkale’de bazı kadın Türk kadın savaşçılarının da, Mehmetçik ile birlikte çarpıştıklarını,
  • Winston Churchill’in 1930’da “”Revue de Paris” dergisinde;”Birinci Dünya Harbi’nde bu kadar insanın ölmesine harbin ağır masraflara mal olmasına, denizlerde 5,000 tane ticaret ve savaş gemisinin batmasına başlıca neden, Türkler tarafından bir gece önce atılan ve incecik bir çelik halat ucunda sallanan 26 adet mayındır.” dediğini,
  • GELİBOLU Yarımadası Tarihi Milli Parkı’nda ‘Uzun Devreli Gelişme Planı’ kapsamında Çanakkale Savaşları’nda görev alan 149 komutandan ancak 71’inin fotoğrafının bulunabildiği bu sebeple bu komutanlardan sadece 71’inin rölyeflerinin yapılabildiğini,
  • Dogfight, yani İt Dalaşı teriminin çanakkale savaşlarınının da yaşandığı 1. Dünya Savaşı esnasında ortaya çıktığını, Bunun sebebinin pilotların beklenmedik manevralar yapmak için zaman zaman uçakların motorlarını havada kapamaları ve tekrar çalıştırdıkları zaman köpek havlamasına benzer bir ses çıkmasından kaynaklandığını,
  • Türk subay ve komutanları, Alman Komutanların zehirli gaz kullanma tekliflerini “mertçe ve adil” bulmayıp, savaş kurallarına da aykırı olacağı gerekçesiyle onaylamadığını,ve zehirli gazı, savaşın son gününe kadar kullanılmadığını.
Ad:  Çanakkale Destanı8.jpg
Gösterim: 694
Boyut:  24.6 KB
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:09
Quo vadis?
The Unique - avatarı
The Unique
Kayıtlı Üye
23 Haziran 2010       Mesaj #28
The Unique - avatarı
Kayıtlı Üye
ÇANAKKALE ZAFERİ :
  • I. Dünya savaşının uzamasına neden olmuştur.
  • Buradaki savaşlarda yarım milyona yakın insan ölmüştür. (Savaşa katılan tüm devlet­lerden ve İngilizlerin sömür­gesi olan Anzaklardan )
  • Rusya'da karışıklığın çıkmasına neden olmuştur. (Bu olay Bolşeviklerin örgütlenmesine etken oldu ve 1917'de ihtilal çıktı.
  • Rusya yıkıldı yerine S.S.C.B. kuruldu.)
  • Almanya'nın, Osmanlı Devleti'ni, savaşa sokmasındaki neden kendi askeri gücünü rahatlatmak, yeni cepheler açmaktı
  • Almanya Osmanlı devletinin İslamcı (Cihad) yanından yararlanmak istemiştir.
1915 - 1916 yıllarında Osmanlı Devleti.
  • Almanya'nın desteği ile İngilizler'e karşı I. ve II. Kanal Harekâtını düzenlediyse de başarı elde edemedi.
— İngilizler Kuzey Irak; 1918'de de Musul, Suriye ve Yafa'yı ele geçirdi. (Petrol bölgeleri ve sömürge yolları İngilizlerin eline geçmiş oldu.)

Alman donanması tarafından Baltık Denizi'nde gemileri batırılan A.B.D. 1917 sonlarında İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girdi.

Bu Durum ;
  • I. Dünya savaşının sona ermesine etken oldu.
  • I. Dünya savaşının İtilaf Devletleri'nce kazanılmasına neden oldu.
Mustafa Kemal I. Dünya Savaşında Süveyş ve Kafkasya cephelerinde savaşmamıştır.
Osmanlı Devleti'nin yenildiği cepheler de Süveyş ve Kafkasya Cepheleridir.
Avusturya - Macaristan ve Rusya'nın I. Dünya Savaşında birbirlerine karşı savaşmalarının nedeni; Slav kökenli topluluk­ları kendilerine çekmektir.(Panislavizm propagandası)

Brest - Litovvsk Antlaşması ile;
S.S.C.B. savaştan çekilmiş, Ruslar'ın 1878 Berlin Antlaşma ile Osmanlı'lardan aldığı Kars, Ardahan, Batum'u S.S.C.B.
Osmanlı'lara geri vermiştir. (S.S.C.B. güney sınırlarını güvence altına almıştır, S.S.C.B. Almanya ile de anlaşmış, Batı sınırlarını da güvence altına almıştır. İtilaf Devletlerinin yanında savaşa girdi.

1. Dünya Savaşı sonunda; İtilaf Devletleri savaşı kazanmış ve yendikleri devletlerle ayrı ayrı antlaşma imzalamışlardır.

Bunlar :

  • Almanya ile -> Versay Antlaşması
  • Avusturya - Macaristan ile -> Sen Jerman Antlaşması.
Not : Seçeneklerde sadece Avusturya verilirse yine Sen Jerman Antlaşmasıçerlidir.)
  • Bulgaristan ile -> Nöyyi Antlaşması — Macaristan ile -» Triyanon Antlaşması.
  • Osmanlı Devleti ile —» Sevr Antlaşması (İtilaf devletleri, Osmanlı Devleti ile 30 Ekim 1918'de silahları bıraktıran Mondros Ateşkes Antlaşma-sı'nı imzaladı. Paris Konferan­sına dayalı olarak da yıkımı getiren 10 Ağustos 1920'de Sevr Antlaşması'nı imzaladı.)
İtilaf Devletleri'nin Osmanlı Devleti ile iki antlaşma yapmasının nedeni; Osmanlı Devleti'ni kendi aralarında paylaşamadıkları içindir.)

1. Dünya Savaşı sonrası S.S.C.B. ile Almanya arasında Polonya Devleti kuruldu.
Avusturya - Macaristan İmpara­torluğu I. Dünya Savaşı'ndan sonra parçalandı.
Yerine ;

  • Avusturya
  • Macaristan
  • Çekoslovakya
  • Yugoslavya devletleri kuruldu.
  • Almanya I. Dünya Savaşı'ndan sonra Cumhuriyet yönetimine geçti.
  • İtalya 1921'den sonra Musolini ile Faşizm yönetimine geçti.
  • Osmanlı İmparatorluğu yıkıldı. Yerine Türkiye Cumhuriyeti kuruldu. (29 Ekim 1929)
  • Araplar I. ve II. Dünya savaşından sonra bağımsız­lıklarını kazandılar.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 03:22
Bir bildiğim varsa hiç bir şey bilmediğimdir. (:
perlina - avatarı
perlina
Ziyaretçi
24 Mart 2015       Mesaj #29
perlina - avatarı
Ziyaretçi
Gazze'ye ölüm yağdıranlann dedeleri 1915'te 'Katır Birliği' kurup bizimle de savaşmışlardı Gazze'ye bugün ateş ve ölüm yağdıranların büyük dedeleri, Birinci Dünya Savaşı'nda bize karşı da savaşmışlardı. İşte, tarihimizin pek hatırlanmayan bir sayfası: İngilizler'in 1915'te Çanakkale Cephesi'ne gönderdikleri "Ester Bölüğü" yahut "Yahudi Katır Birliği" denen ve Yahudi gönüllülerden meydana gelen tuhaf ordunun hikâyesi...
Ad:  Çanakkale Destanı7.jpg
Gösterim: 988
Boyut:  57.2 KB


YAHUDİLER İNGİLİZ AJANIDIR


Gazze'de olup bitenler artık insanlık dışı boyutlara ulaşıp sadece bizden değil dünyanın dört bir tarafından İsrail'e tepkiler yağarken tarihimizin pek hatırlanmayan bir sayfasını, bir Yahudi ordusunun 20. yüzyılda Türkiye'ye karşı savaştığını hatırlatmak istedim... İşte 1915'te kurulan, "Yahudi Katır Bölüğü" diye bilinen ve Çanakkale Cephesinde bize karşı savaşmış olan birliğin hikâyesi: Sultan Abdülhamid'in devrilmesinin ardından, Filistin'e yerleşmiş olan göçmen Yahudilerin bazıları gizliden gizliye silah edinmeye ve İngilizler lehine casusluk yapmaya başlamışlardı.

YAHUDİ KOMİTESİ TOPLANDI


Aaron Aaronson adlı bir Yahudi'nin yönetiminde kurulan NILI (Netzah Yisrael lo Yeshaker) isimli istihbarat örgütü, İngilizlere bilgi yağdırıyordu. Türk yöneticilerinin örgüte karşı takındığı tavır olduça sert oldu; birçok Yahudi yakalanıp öldürüldü veya Mısır'ın İskenderiye şehrine göçe zorlandı ve Telaviv şehri Yahudiler'den arındırıldı. Yahudiler İskenderiye'ye taşındı. 1914 Aralık'mda, İskenderiye'deki kamplarda dörtte üçü Rus Yahudisi olan yaklaşık 12 bin göçmen toplanmıştı. 3 Mart 1915 akşamı, Cabbari Kampında Ze'ev Jabotinsky ve Joseph Trumpeldor isimli Musevilerin liderliğinde sekiz kişilik bir Yahudi komitesi toplandı ve bir "Yahudi Lejyonu" planı hazırladılar. Plan, beş kabul, iki red ve bir de çekimser oyla kabul edildi. Jabotinsky'nin 12 Mart'ta ahırdan bozma bir salonda toplanan 200 Yahudi'ye yaptığı duygulu konuşmanın ardından da bir defterden yırtılmış kâğıda İbranice yazılan yedi satırlık kararı bu defa 180 kişi imzaladı. Jabotinsky ile Trumpeldor daha sonra 1000 kişilik bir gönüllü listesi hazırlayıp Mısır'daki İngiliz birliklerinin kumandanı General Sir John Maxwell'e başvurdular. Devreye tam o sırada John H. Patterson adında bir İngiliz yarbay girdi, gönüllüleri cephelerde Türkler'e karşı kullanılacak bir ulaştırma birliği kurma konusunda ikna etti ve "Yahudi Katır Bölüğü" adını alan birlik Mısır'da, 23 Mart 1915'te, Yarbay Patterson'un komutasında göreve başladı.

ULAŞTIRMA BİRLİĞİ OLDU


Birlik 737 Yahudi asker, beş İngiliz ve sekiz de Yahudi subaydan oluşuyordu. Mensupların 562'si 17 Nisan 1915'te gemilere bindirilerek Gelibolu'ya gönderildiler 25 Nisan'da yarımadaya ayak bastılar. Askerlerin yakalarında sarı renkli Davut yıldızı motifli bir arma vardı. Bir kısmı Seddülbahir'e, diğerleri de Arıburnu'na çıkartılmıştı. Seddülbahir deki grup savaş boyunca tek ulaştırma birliği oldu ve Yahudiler yoğun ateş altında cephelere su, cephane, yiyecek ve diğer ihtiyaçları ulaştırdılar. İşin daha tuhaf tarafı, Yahudi askerlere İngilizler'in Süveyş Kanalı'ndaki çarpışmalarda Türkler'den ele geçirilen tüfeklerin verilmiş olmasıydı.

FİLİSTİN'DE GÖREV ALDI


Çanakkale'ye gönderilen Yahudiler'den 15'i öldü, 25'i yaralandı ve katır kaybı da 47 oldu. Ama, Mısır'daki mülteci kampının zor şartlarından kurtulmak için birliğe yazılmış olanlar ile Siyonist Yahudiler arasında çatışmalar çıkması üzerine Katır Birliği'nin görevine 26 Mayıs 1916'da son verildi, birliğin ismi daha sonra "Yahudi Lejyonu" yapıldı, muharip bir güç hâline getirildi ve General Allenby'nin bize karşı başlattığı Filistin harekâtında görev aldı. "Yahudi Katır Birliği" hakkındaki bu bilgileri, Çanakkale Savaşları konusundaki önde gelen araştırmacılardan olan Yetkin İşçen'in daha önce yayınlamış olduğu bir araştırmadan naklettim... Katırlı Yahudiler meselesini merak ederseniz yabancı yayınları tarayın, dünya kadar çalışma bulursunuz.

Murat Bardakçı
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 15 Kasım 2016 05:09
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
14 Kasım 2016       Mesaj #30
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye

Çanakkale Savaşları

Ad:  Çanakkale savaşı.jpg
Gösterim: 2445
Boyut:  43.2 KB

I. Dünya Savaşı’nda, Osmanlı Devleti’nin Çanakkale Boğazını ele geçirmeye ve İstanbul’u işgal etmeye yönelik İngiliz-Fransız ortak harekâtına karşı yürüttüğü savunma savaşları (Şubat 1915-Ocak 1916).

Ingiliz yetkililerce 1904-11 arasında aynı amaçla ortaya atılan çeşitli planlar hem kara, hem de deniz kuvvetlerinin tepkisiyle karşılaşmıştı. Kasım 1914’te, Osmanlı Devleti ile itilaf Devletleri arasında savaş patlak verince, konu yeniden incelendi ve harekâtın bazı tehlikeler içermekle birlikte yapılabileceği sonucuna varıldı.

İngiliz hükümeti, Rus orduları başkomutanı Grandük Nikolay’ın başvurusu üzerine, Kafkas cephesinde Rus ordusu üzerindeki baskıyı hafifletmek için Osmanlı Devleti’ne karşı bir gövde gösterisine girişmeyi kabul etti (2 Ocak 1915). O sırada deniz kuvvetleri bakanı olan Winston Churchill’in hararetle desteklediği birleşik deniz ve kara harekâtı için uygun yer olarak da Çanakkale Boğazı seçildi. 28 Ocak’ta, konuyla ilgili olarak toplanan Çanakkale Komisyonu donanmanın açık deniz harekâtında yararlı olamayacak kadar yaşlı savaş gemileriyle yapılacak bir deniz harekâtıyla boğazın ele geçirilmesine karar verdi. Donanmanın boğazdan geçmesi için Çanakkale kıyılarının da tutulması gerektiği düşüncesiyle, 16 Şubat’ta kararda değişiklik yapılarak kara çıkarması için de hazırlıklara başlandı. Bu amaçla Mısır’da General Sirlan Hamilton komutasında, Fransızların da küçük bir birlikle katıldığı, büyük bir askeri kuvvet toplandı. Savaş gemilerinin 16 Şubat’ta başlattığı ama kötü hava koşulları nedeniyle 25 Şubat’a değin ara Verdiği bombardımanın ardından, deniz erlerinden oluşan tahrip birlikleri hemen hiç direniş görmeksizin karaya çıktı; tabyaları tahrip etti. Ama kötü hava koşulları harekâtı yeniden engelledi. 18 Mart’ta İtilaf donanmasının boğazı denizden geçme girişimi Türk deniz ve kara savunması karşısında başarısızlığa uğradı. Üç savaş gemisinin batması, üçünün de hasara uğraması üzerine kara kuvvetlerinin yardımı olmaksızın donanmanın ilerleye- meyeceği kararına varılarak boğazı denizden zorlama girişiminden vazgeçildi.

Mısır’dan gelen İtilaf kara birlikleri Limni Adası açıklarında toplandıktan sonra, Çanakkale Boğazına doğru yola çıktı. Çıkarma harekâtı, 25 Nisan 1915 günü sabahın erken saatlerinde, İngiliz kara ve deniz birliklerinin güneyde Seddülbahir’e, Anzak (Avustralya ve Yeni Zelanda) birliklerinin kuzeyde Arıburnu’na karşı giriştiği saldırılarla, Gelibolu Yarımadasının iki ayrı yerinde başladı. Bir Fransız tugayı da Anadolu kıyısındaki Kumkale’de karaya çıktı, ama tutunamadı ve geri çekildi. Öteki kıyılarda ise güçlükle bazı küçük mevziler elde edilebildi. Arıburnu kıyılarındaki Anzaklar Mustafa Kemal komutasındaki Türk kuvvetlerinin savunması karşısında yerlerine çakıldı. İngiliz ve dominyon birlikleriyle yapılan takviyelere karşın, önemli bir ilerleme sağlanamadı. 6 Ağustos’ta batı kıyısındaki Suvla Koyunda bir başka çıkarma harekâtına girişildi. Başlangıçta elde edilen bazı başarılara karşın, Türk savunma kuvvetleri aşılamadı (bak. Anafartalar Savaşları).

Mayıs 1915’te, harekât konusundaki görüş ayrılıklarından dolayı, deniz kuvvetleri bakanlığı kurmay heyeti birinci lordu Amiral Lord Fisher görevinden ayrıldı. Eylül 1915’te daha fazla takviye kuvvet olmaksızın kesin sonuç alınamayacağı ortaya çıktı. İngiliz hükümeti Hamilton’ı geri çağırarak yerine Korgeneral Sir Charles Monro’yu gönderdi. Monro’nun askeri kuvvetlerin geri çekilmesi ve girişiminden vazgeçilmesi önerisi, Kasım 1915’te yarımadayı gezen Savaş Bakanı Lord Kitchener tarafından da onaylandı. Geri çekilme harekâtı aşamalı olarak gerçekleştirildi ve 9 Ocak 1916 günü erken saatlerde tamamlandı.

Çanakkale Savaşları’na toplam 16 İngiliz, Avustralya, Yeni Zelanda, Hindistan ve Fransız tümeni katıldı. İngiliz Uluslar Topluluğu’nun kayıpları 213.980, Türklerin kayıp sayısı ise 190 bindi. Harekât, Osmanlı Devleti’ni Kafkas cephesindeki bazı birliklerini çekmeye zorlaması dışında, İtilaf Devletleri için bir başarı sağlamadı. Ayrıca önemli siyasal sonuçlara yol açtı. Bütün dünyada itilaf Devletleri’nin askeri alanda beceriksiz olduğu izlenimi doğdu. İtilaf Devletleri’nin Boğazları ele geçirememesi, askeri yardım alamayan ve Karadeniz kıyısındaki limanlarına bağlı deniz ticareti işlemez hale gelen Çarlık Rusyası’nın çökmesinde rol oynadı. Geri çekilme kararının verilmesinden önce, İngiltere’de Asquith’in başkanlığındaki Liberal hükümetin yerini bir koalisyon hükümeti aldı. Harekâtın baş savunucusu olan Winston Churchill hükümetten ayrılarak bir piyade taburuna komuta etmek üzere Fransa’ya gitti. Çanakkale Savaşları Başbakan Asquith’in istifasını ve Aralık 1916’da yerini David Lloyd George’a bırakmasını hızlandırdı.

MsXLabs.org & Ana Britannica
Son düzenleyen _Yağmur_; 7 Aralık 2016 14:23
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

25 Mart 2014 / Misafir Soru-Cevap
20 Kasım 2008 / Ziyaretçi Cevaplanmış
22 Mart 2011 / kavala Soru-Cevap
17 Mart 2014 / emsalsiz_mezar Soru-Cevap
19 Nisan 2010 / The Unique Eğitim Bilimleri