Ziyaretçi
Islahat fermanı
Abdülmecit tarafından Kırım savaşı'nın son yıllarında hazırlanarak sadrazam Âli Paşa tarafından BabIâli'de tüm nazırlar, yüksek dereceli memurlar, şeyhülislam, patrikler, hahambaşı ve etnik toplulukların temsilcileri önünde okunup ilan edildikten sonra Paris antlaşması sırasında yabancı devletlere sunulan yenileştirme programı (28 şubat 1856). Gülhane hattı hümayunu (1839) gibi, Islahat fermanı da OsmanlI devletinde yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin ilkelerini genel çizgileriyle programına aldığından, Tanzimat döneminin bir aşaması olarak benimsenirse de hazırlanmış biçimi başta gelmek üzere yapısı ve etkileri açısından ötekinden birçok noktada ayrılır.
Sponsorlu Bağlantılar
OsmanlI devlet adamlarının girişimiyle, siyasal düşünceler ön planda tutulmaksızın ve sadece imparatorluğun kurumlarını yenilemek amacıyla hazırlanan Gülhane hattı'nın başlattığı Tanzimat dönemi, ordunun olumlu yönde düzenlenmesi, yönetimde belirli bir eyalet bölünümünün benimsenmesi, Devlet şûrası ile vilayet meclislerinin kurulması, ceza yasasının çıkarılması, medreselerin yanı sıra Batı örneğine uygun okulların açılması, kadılıklar dışında karma mahkemelerin kurulması, ticaret yasasının kabul edilmesi gibi önemli işlerin başarılmasını sağladı. Bu başarılar imparatorluğu tam anlamıyla çağdaş bir devlet düzeyine getirmekten uzak kalmasına rağmen, Tanzimat öncesi durumuna oranla osmanlı kurumlan büyük ölçüde modernleşti. Ancak, Rusya başta olmak üzere Avrupa devletleri Tanzimat'ı imparatorluğun hıristiyan uyrukluları (reaya) için yetersiz görmekte direndiler Sürüp giden Kırım savaşı’nda anlaşma olasılıkları belirince, barış görüşmelerinde Rusya'nın Osmanlı imparatorluğu'ndaki hıristiyan uyruklular çıkarına siyasal dolaplar çevirerek Avrupa kamuoyu üzerinde olumlu etki yaratmasını engellemeyi düşünen bağlaşık devletler (İngiltere ve Fransa), Viyana'da Avusturya delegesinin de katıldığı bir toplantı düzenlediler (1 şubat 1855).
Burada barış görüşmelerine temel olacak ilkeler görüşülürken, arasına Osmanlı imparatorluğu’ndaki hıristiyan uyrukluların hak ve ayrıcalıklarının açıklanmasını isteyen bir madde de eklendi. Bu maddenin programlaşması yolunda ortaya atılan başlıca tezler:
- Osmanlı devleti sınırları içinde yaşayan hıristiyan uyruklulara tanınan hak ve ayrıcalıklar Fatih kanunnamesinde belirtildiği gibi iki bölümden oluşur. Birincisi, din özgürlüğüyle ilgili olduğundan, Babıâli bunu her zaman yenilemeye hazırdır. İkincisi, yurttaşlık haklarıyla adalet ve özgürlük konusundaki ayrıcalıkları içerir. Gülhane hattiyla müslüman ve hıristiyan uyruklular arasında eşitlik ilkesini kabul etmiş olan BabIâli, bundan öte ayrıcalıklar tanıyamaz (turk tezi).
- Paris antlaşması'na eklenecek özel bir maddeyle osmanlı hıristiyanlarının hak ve çıkarları Avrupa devletlerinin toplu güvencesi altına alınmalıdır (rus tezi).
- Tam anlamıyla bir din özgürlüğü ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır (İngiliz tezi).
- Müslümanlarla hıristiyanlar arasında toplumsal haklar, vergiler, askerlik, milli eğitim ve devlet memurluklarına atanma gibi öteden beri var olan ayrılıklar bir fermanla kaldırılmalı ve uyrukluk eşitliği tam anlamıyla getirilmelidir (fransız tezi). Rusya ile İngiltere'nin tezlerini reddeden BabIâli, Fransa'nın tezini akla yatkın bularak benimsedi. İngiltere ile Avusturya da bunu kabul ettiklerinden, bir fermana dönüştürülen fransız tezinin ilanı BabIâli'ye bırakıldı.
- Tebaa'nın can, mal, ırz ve namus dokunulmazlığı din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin devletçe korunur.
- Tebaa yasa önünde din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşittirler.
- Devlet, kişilerin ve toplulukların tasarruf hukuklarına saygı gösterir.
- Tebaa yönetsel ve askeri her tür devlet hizmetine din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kabul edilirler.
- Tebaa dinsel inançlarında ve milli eğitimlerinde tam bir özgürlüğe sahiptirler.
- Tebaa'dan din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşit oranda vergi alınır Bundan böyle iltizam yöntemi geçerli değildir.
- Mahkemelerde herkes din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşit olarak tanıklık yapar. Herhangi bir kimse mahkeme ya da mahkemeler önünde hüküm giymesinden sonra idam ya da af konusu padişah efendimizin yetkilerinde saklıdır.
- Mahkemelerde duruşmaların açık olarak yapılması ile ilamların yayımlanması zorunludur.
- Suçlu mülklerine devletçe elkonulması yöntemi kaldırılmıştır.
- işkence yapılması kesinlikle yasaklanmıştır.
- Cezaevi yöntem ve kuralları insanlık onuruna yaraşır temeller üzerine oturtulacaktır.
- Ticaret, ceza ve cinayet davaları için karma mahkemeler kurulacak, bu mahkemelerde aranacak haklar, mahkeme yöntemlerinin yeniden düzenlenmesiyle meydana gelecek ceza yasalarıyla saptanacaktır.
- Müslüman olmayan toplulukların dinsel haklan korunacak, ayrıca başka ayrıcalıklar edinmeleri konusu da incelendikten sonra karara bağlanıp gerekirse değiştirilecektir.
- Patrikhanelerin ya da müslüman olmayan dinsel kuruluşların bazı durumlarda hukuk davalarında zaten sahip bulundukları yetkiler daha genişletilmiş olarak onaylanır.
- Yukarda adı geçen kuruluşlar vilayet ve nahiye meclisleriyle Ahkâmı adliye kurulunda üye bulundurabilirler.
- Resmi yazışmalarda müslüman olmayanlar için hakaret anlamı taşıyan terim ve deyimler kullanılamaz.
- Rüşvetle iş görmek kesinlikle yasaktır.
- irtikâp ve ihtilasın kaldırılması için çıkarılan yasa şiddetle uygulanacaktır.
- Maaşların düzenli olarak dağıtımına başlanacaktır.
- Tarım ve ticaretin gelişimi için yollar yapılıp kanallar açılacaktır.
- Batı kültürüne önem verilecek; bilim, öğretmen ve sermaye olarak Avrupa’dan yararlanılmaya bakılacaktır.
- Bu hattı hümayun hükümlerinin sırası geldikçe uygulamaya konulması ve yürütülmesinden hükümet sorumludur.
Müslüman-hıristiyan eşitliği, konusunda cizyenin kaldırılması ve onun yerini hıristiyanların da askerlik yapması öngörülüyordu. Osmanlı kanunlarına göre islamiyeti kabul etmiş bir gayri müslimin yeniden din değiştirmesi yasaktı, ingilizler başta olmak üzere batılı devletlerin itirazına neden olan bu konuda Osmanlı hükümetinin verdiği garanti, fermanda "kimsenin dinini değiştirmeye zorlanamayacağı" biçiminde yer aldı. Anayasal gelişme açısından 1856 fermanı, halkın temsil edilmesi konusunda ilk önemli adımı oluşturur. Vilayet ve belediye meclislerinde müslim ve gayri müslim temsilcilere yer verilecek ve buradaki tartışmalar özgürlük içinde yapılacaktı. Adalet kurullarına gayri müslim üyeler de alınacaktı, imparatorluğun kuruluşundan beri var olan ve Fatih tarafından genişletilen gayri müslim- lerin "millet" örgütlenişleri yeniden düzenlenecekti. Kilise adamlarından oluşan ruhani meclislere halktan temsilciler katılacaktı. 1839 fermanı müslümanlar için çıkarılmış olarak nitelenebilirse, 1856 fermanını gayri müslimler için yayımlanmış bir belge sayılabilir.
Bu ferman çeşitli yönlerden eleştirilere uğradı. En büyük eleştiri, o sırada iktidarda bulunmayan Mustafa Reşit Paşa'dan geldi. Paşa, Avrupa'nın bir olup bitti ile kabul ettirdiği bu reform programının Paris antlaşması'nda anılmasıyla, reformların uluslararası bir sorun olacağını ve uzak illerde müslümanlarla gayri müslimler arasında çatışmalar çıkabileceğini ileri sürüyordu. 1856 fermanı Kilise ruhanilerini de memnun etmedi. "Millet" denilen cemaatleri üzerindeki yetkilerinin azaltılmasına şiddetle karşı çıktılar. Gayri müslim halk, sağlanan haklardan memnun olmakla birlikte askerlik hizmetinin kendilerine de yüklenmesinden hoşlanmadı. Bu yükümlülüğün uygulanması da hükümeti bir hayli uğraştırdı. Fermanın hazırlanmasını sağlayan Avrupa devletlerinin temsilcileri de tam tatmin olmuş değillerdi. Onlar da, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda gayri müslimlere daha fazla ayrıcalık istiyorlardı. Çeşitli baskılar sonucunda uygulamada 1856 fermanı genel olarak gayri müslim "millet"lerin anayasal gelişmelerinin başlangıcı oldu. Çeşitli unsurları “Osmanlılık" ideolojisi çevresinde birleştirmeyi amaçlayan ferman, tersine osmalı toplumunun dağılmasını kolaylaştıran bir belge oldu.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:45