Arama

Islahat Fermanı

Güncelleme: 21 Şubat 2017 Gösterim: 33.282 Cevap: 7
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Islahat fermanı

Ad:  Islahat Fermanı1.jpg
Gösterim: 2137
Boyut:  121.9 KB

Abdülmecit tarafından Kırım savaşı'nın son yıllarında hazırlanarak sadrazam Âli Paşa tarafından BabIâli'de tüm nazırlar, yüksek dereceli memurlar, şeyhülislam, patrikler, hahambaşı ve etnik toplulukların temsilcileri önünde okunup ilan edildikten sonra Paris antlaşması sırasında yabancı devletlere sunulan yenileştirme programı (28 şubat 1856). Gülhane hattı hümayunu (1839) gibi, Islahat fermanı da OsmanlI devletinde yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin ilkelerini genel çizgileriyle programına aldığından, Tanzimat döneminin bir aşaması olarak benimsenirse de hazırlanmış biçimi başta gelmek üzere yapısı ve etkileri açısından ötekinden birçok noktada ayrılır.
Sponsorlu Bağlantılar

OsmanlI devlet adamlarının girişimiyle, siyasal düşünceler ön planda tutulmaksızın ve sadece imparatorluğun kurumlarını yenilemek amacıyla hazırlanan Gülhane hattı'nın başlattığı Tanzimat dönemi, ordunun olumlu yönde düzenlenmesi, yönetimde belirli bir eyalet bölünümünün benimsenmesi, Devlet şûrası ile vilayet meclislerinin kurulması, ceza yasasının çıkarılması, medreselerin yanı sıra Batı örneğine uygun okulların açılması, kadılıklar dışında karma mahkemelerin kurulması, ticaret yasasının kabul edilmesi gibi önemli işlerin başarılmasını sağladı. Bu başarılar imparatorluğu tam anlamıyla çağdaş bir devlet düzeyine getirmekten uzak kalmasına rağmen, Tanzimat öncesi durumuna oranla osmanlı kurumlan büyük ölçüde modernleşti. Ancak, Rusya başta olmak üzere Avrupa devletleri Tanzimat'ı imparatorluğun hıristiyan uyrukluları (reaya) için yetersiz görmekte direndiler Sürüp giden Kırım savaşı’nda anlaşma olasılıkları belirince, barış görüşmelerinde Rusya'nın Osmanlı imparatorluğu'ndaki hıristiyan uyruklular çıkarına siyasal dolaplar çevirerek Avrupa kamuoyu üzerinde olumlu etki yaratmasını engellemeyi düşünen bağlaşık devletler (İngiltere ve Fransa), Viyana'da Avusturya delegesinin de katıldığı bir toplantı düzenlediler (1 şubat 1855).

Burada barış görüşmelerine temel olacak ilkeler görüşülürken, arasına Osmanlı imparatorluğu’ndaki hıristiyan uyrukluların hak ve ayrıcalıklarının açıklanmasını isteyen bir madde de eklendi. Bu maddenin programlaşması yolunda ortaya atılan başlıca tezler:
  1. Osmanlı devleti sınırları içinde yaşayan hıristiyan uyruklulara tanınan hak ve ayrıcalıklar Fatih kanunnamesinde belirtildiği gibi iki bölümden oluşur. Birincisi, din özgürlüğüyle ilgili olduğundan, Babıâli bunu her zaman yenilemeye hazırdır. İkincisi, yurttaşlık haklarıyla adalet ve özgürlük konusundaki ayrıcalıkları içerir. Gülhane hattiyla müslüman ve hıristiyan uyruklular arasında eşitlik ilkesini kabul etmiş olan BabIâli, bundan öte ayrıcalıklar tanıyamaz (turk tezi).
  2. Paris antlaşması'na eklenecek özel bir maddeyle osmanlı hıristiyanlarının hak ve çıkarları Avrupa devletlerinin toplu güvencesi altına alınmalıdır (rus tezi).
  3. Tam anlamıyla bir din özgürlüğü ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır (İngiliz tezi).
  4. Müslümanlarla hıristiyanlar arasında toplumsal haklar, vergiler, askerlik, milli eğitim ve devlet memurluklarına atanma gibi öteden beri var olan ayrılıklar bir fermanla kaldırılmalı ve uyrukluk eşitliği tam anlamıyla getirilmelidir (fransız tezi). Rusya ile İngiltere'nin tezlerini reddeden BabIâli, Fransa'nın tezini akla yatkın bularak benimsedi. İngiltere ile Avusturya da bunu kabul ettiklerinden, bir fermana dönüştürülen fransız tezinin ilanı BabIâli'ye bırakıldı.
Sadrazam, Şeyhülislam, Hariciye nazırı ve Avrupa devletleri elçileri tarafından hazırlanan Islahat fermanı, Gülhane hattı’nda yer alan ilkeleri yineleme dışında bunlara yenilerini de ekleyerek şu maddelerden oluşuyordu:
  1. Tebaa'nın can, mal, ırz ve namus dokunulmazlığı din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin devletçe korunur.
  2. Tebaa yasa önünde din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşittirler.
  3. Devlet, kişilerin ve toplulukların tasarruf hukuklarına saygı gösterir.
  4. Tebaa yönetsel ve askeri her tür devlet hizmetine din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin kabul edilirler.
  5. Tebaa dinsel inançlarında ve milli eğitimlerinde tam bir özgürlüğe sahiptirler.
  6. Tebaa'dan din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşit oranda vergi alınır Bundan böyle iltizam yöntemi geçerli değildir.
  7. Mahkemelerde herkes din ve mezhep ayrımı gözetilmeksizin eşit olarak tanıklık yapar. Herhangi bir kimse mahkeme ya da mahkemeler önünde hüküm giymesinden sonra idam ya da af konusu padişah efendimizin yetkilerinde saklıdır.
  8. Mahkemelerde duruşmaların açık olarak yapılması ile ilamların yayımlanması zorunludur.
  9. Suçlu mülklerine devletçe elkonulması yöntemi kaldırılmıştır.
  10. işkence yapılması kesinlikle yasaklanmıştır.
  11. Cezaevi yöntem ve kuralları insanlık onuruna yaraşır temeller üzerine oturtulacaktır.
  12. Ticaret, ceza ve cinayet davaları için karma mahkemeler kurulacak, bu mahkemelerde aranacak haklar, mahkeme yöntemlerinin yeniden düzenlenmesiyle meydana gelecek ceza yasalarıyla saptanacaktır.
  13. Müslüman olmayan toplulukların dinsel haklan korunacak, ayrıca başka ayrıcalıklar edinmeleri konusu da incelendikten sonra karara bağlanıp gerekirse değiştirilecektir.
  14. Patrikhanelerin ya da müslüman olmayan dinsel kuruluşların bazı durumlarda hukuk davalarında zaten sahip bulundukları yetkiler daha genişletilmiş olarak onaylanır.
  15. Yukarda adı geçen kuruluşlar vilayet ve nahiye meclisleriyle Ahkâmı adliye kurulunda üye bulundurabilirler.
  16. Resmi yazışmalarda müslüman olmayanlar için hakaret anlamı taşıyan terim ve deyimler kullanılamaz.
  17. Rüşvetle iş görmek kesinlikle yasaktır.
  18. irtikâp ve ihtilasın kaldırılması için çıkarılan yasa şiddetle uygulanacaktır.
  19. Maaşların düzenli olarak dağıtımına başlanacaktır.
  20. Tarım ve ticaretin gelişimi için yollar yapılıp kanallar açılacaktır.
  21. Batı kültürüne önem verilecek; bilim, öğretmen ve sermaye olarak Avrupa’dan yararlanılmaya bakılacaktır.
  22. Bu hattı hümayun hükümlerinin sırası geldikçe uygulamaya konulması ve yürütülmesinden hükümet sorumludur.
Bu maddelerden de anlaşılacağı üzere, Gülhane hattı'nda olduğu gibi Islahat fermanı'nda da başlıca düşünce, tüm yurttaşları din ve ırk ayrımı gözetmeksizin kaynaştırmak ve devletin geleceğiyle ilgili bir osmanlı toplumu yaratmaktı. Bu amaca ulaşmak için müslümanlarla hıristiyanları ayıran özellikleri kaldırmayı ön planda tutan Islahat fermanı din, vergi, askerlik, devlet memurluklarına geçme gibi pürüzleri çözümlemeye yöneldi. Bu ferman, 1839 fermanı gibi anayasa benzeri bir nitelik taşımaktan çok, ondaki vaatleri gerçekleştirmeye yarayacak somut reformları içerir.

Müslüman-hıristiyan eşitliği, konusunda cizyenin kaldırılması ve onun yerini hıristiyanların da askerlik yapması öngörülüyordu. Osmanlı kanunlarına göre islamiyeti kabul etmiş bir gayri müslimin yeniden din değiştirmesi yasaktı, ingilizler başta olmak üzere batılı devletlerin itirazına neden olan bu konuda Osmanlı hükümetinin verdiği garanti, fermanda "kimsenin dinini değiştirmeye zorlanamayacağı" biçiminde yer aldı. Anayasal gelişme açısından 1856 fermanı, halkın temsil edilmesi konusunda ilk önemli adımı oluşturur. Vilayet ve belediye meclislerinde müslim ve gayri müslim temsilcilere yer verilecek ve buradaki tartışmalar özgürlük içinde yapılacaktı. Adalet kurullarına gayri müslim üyeler de alınacaktı, imparatorluğun kuruluşundan beri var olan ve Fatih tarafından genişletilen gayri müslim- lerin "millet" örgütlenişleri yeniden düzenlenecekti. Kilise adamlarından oluşan ruhani meclislere halktan temsilciler katılacaktı. 1839 fermanı müslümanlar için çıkarılmış olarak nitelenebilirse, 1856 fermanını gayri müslimler için yayımlanmış bir belge sayılabilir.

Bu ferman çeşitli yönlerden eleştirilere uğradı. En büyük eleştiri, o sırada iktidarda bulunmayan Mustafa Reşit Paşa'dan geldi. Paşa, Avrupa'nın bir olup bitti ile kabul ettirdiği bu reform programının Paris antlaşması'nda anılmasıyla, reformların uluslararası bir sorun olacağını ve uzak illerde müslümanlarla gayri müslimler arasında çatışmalar çıkabileceğini ileri sürüyordu. 1856 fermanı Kilise ruhanilerini de memnun etmedi. "Millet" denilen cemaatleri üzerindeki yetkilerinin azaltılmasına şiddetle karşı çıktılar. Gayri müslim halk, sağlanan haklardan memnun olmakla birlikte askerlik hizmetinin kendilerine de yüklenmesinden hoşlanmadı. Bu yükümlülüğün uygulanması da hükümeti bir hayli uğraştırdı. Fermanın hazırlanmasını sağlayan Avrupa devletlerinin temsilcileri de tam tatmin olmuş değillerdi. Onlar da, kendi ekonomik çıkarları doğrultusunda gayri müslimlere daha fazla ayrıcalık istiyorlardı. Çeşitli baskılar sonucunda uygulamada 1856 fermanı genel olarak gayri müslim "millet"lerin anayasal gelişmelerinin başlangıcı oldu. Çeşitli unsurları “Osmanlılık" ideolojisi çevresinde birleştirmeyi amaçlayan ferman, tersine osmalı toplumunun dağılmasını kolaylaştıran bir belge oldu.


Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:45
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2007       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Islahat Fermanı2.jpg
Gösterim: 1602
Boyut:  96.5 KB
Islahat Fermanı

1. Hazırlanışı


Sponsorlu Bağlantılar
Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Andlaşmasının imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856’da Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Andlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi. Kitaplarda Islahat Fermanının “dış baskı” sonucu çıkarıldığının yazılması âdettir. Kırım Harbinde, İngiltere, Fransa ve Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’ya karşı desteklemişti. 1856 Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı. Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecid tarafından ısdar edilmiştir.

2. Hükümleri


Islahat Fermanı Tanzimat Fermanından daha kapsamlıdır.
  • Islahat Fermanı Tanzimat Fermanının tanıdığı hak ve özgürlükleri, benimsediği esasları bir “kerre dahi tekit ve teyit kıl”mıştır.
  • Gayrimüslim tebaaya eskiden beri tanınmış hakların aynen sürdüğü belirtiliyordu (... tebea-i gayr-i müslime cemaatlerine ecdad-îzamım taraflarından verilmiş ve sinîn-i âhirede îta ve ihsan kılınmış olan bilcümle imtiyazat ve muafiyet-i ruhaniye bu kere dahi takrir ve ibka kılınıp..”).
  • Gayrimüslim tebaanın ihtiyaçları “patrikhanelerde teşkil olunacak meclisler marifetiyle” Bâb-ı Âliye “arz ve ifade” edilecekti.
  • Patriklerin seçim usûlü (usûl-i intihabileri) ıslah olunacaktı.
  • Gayrimüslim din adamlarına devlet maaş bağlayacaktı (“...patriklere ve cemaat başlarına varidat-ı muayyene tahsis ve rühban-ı sairenin dahi rütbe ve mansıplarına göre kendilerine bervech-i hakkaniyet maaşlar tayin olunup...”)
  • Hıristiyan rahiplerinin menkul ve gayrimenkul mallarına müdahalede bulunulmayacaktı.
  • Gayrimüslimler kendi işlerini görebilmeleri için her cemaat birer meclis seçecekti. (“... gayr-i müslime cemaatlerinin milletçe olan maslahatlarının idaresi her bir cemaatin ruhban ve avamı beyninde müntehap azadan mürekkep bir meclisin hüsn-i muhafazasına havale kılınması...”).
  • Gayrimüslimlerin ibadet yerlerinin, okul, hastane ve mezarlıklarının tamirlerine engel olunmayacak; yenilerinin yapılmasına izin verilecekti.
  • “Bir mezhebe tâbi olanların adedi ne miktar olursa olsun ol mezhebin kemal-i serbesti ile icra olunmasını temin için” lazım olan tedbirlerin alınması öngörülüyordu. Yani ibadet özgürlüğü tanınıyordu.
  • Mezhep, dil ve cinsiyet bakımından eşitlik ilkesi kabul ediliyordu (“... mezhep ve lisan veyahut cinsiyet cihetleriyle sünuf-ı tebaa-i saltanat-ı seniyyemden bir sınıfın âher sınıftan aşağı tutulmaması...”). Din ve mezhep yüzünden kimsenin aşağılanmaması da isteniyordu.
  • Din ve mezhep değiştirmek için kimsenin zorlanmaması (“...tebdil-i din ü mezhep etmek üzere kimse icbar olunmaması...”) ilkesi benimseniyordu. Keza, İslâm dininden çıkmanın idam ile cezalandırılmayacağı belirtiliyordu. Bunlarla “inanç özgürlüğü”nün kabul edildiğini söyleyebiliriz.
  • Devlet memurluğuna girişte din farkı gözetilmemesi (tebea-i Devlet-i aliyyemim cümlesi herhangi bir milletten olursa olsun devletin hizmet ve memuriyetlerine kabul olunacakları...”) ilkesi benimsenmişti. Bu ilkeyle gayrimüslimlerin memurluğa girişi konusundaki “siyasal hakları” tanınmıştı.
  • Gayrimüslimler de devletin askerî ve mülkî okullarına kabul edileceklerdi (“... saltanat-ı seniyyem tebaasında bulunanların... cümlesi bilâfark ve temyiz Devlet-i aliyyemin mekatib-i askeriyye ve mülkiyyesine kabul olunması...”).
  • .Ticaret ve ceza davalarında eğer taraflardan biri Müslüman ve biri gayrimüslim veya bir yan gayrimüslim tebaa, diğer yan yabancı ise, yargılama karma mahkemelerce ve alenî olarak yapılacaktır (“...ehl-i İslâm ve Hıristiyan vesair tebaa-yi gayr-i müslime miyanesinde veyahut tebaa-i İseviyye vesair teba-i gayr-i müslimeden mezahib-i muhtelifeye tâbi olanların birbiri beyninde ticaret veyahut cinayata müteallik zuhura gelecek cemi devaî muhtelit divanlara havale olunup...”). Ancak, iki gayrimüslimin arasındaki davaya ise taraflar isterlerse kendi patrikhaneleri bakabilecekti. Mahkemelerde şahitlik hususunda Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında eşitlik esası kabul ediliyordu.
  • İşkence ve eziyet ve bunlara benzer muamelelerin yapılması yasaklanıyor, bunları emreden amirlerin ve yapan memurların cezalandırılması öngörülüyordu (“... mücazat-ı cismaniye ve eziyet ve işkence müşabih kaffe-i muamele dahi kamilen lağv ve iptal kılınması ve bunun hilafına vukubulacak harekat şediden men ve zecrolunacağından maada bunun icrasını emreden memurin ile bilfiil icra eyleyen kesanın dahi ceza kanunnamesi iktizasınca tekdir ve tedip olunması...”). Keza, hapishane şartlarının iyileştirilmesi (“... usûl-i hapsiyyenin mümkün mertebe müddet-i kaile zarfında ıslahına mübaşeret edilmesi...”) isteniyordu.
  • Askerlik hizmetine gayrimüslim tebaanın da kabulü (tebaa-ı gayrimüslime dahi ehali-i İslâm misillü hisse-i askeriyye itası”) esası benimsenmişti. Ancak askerlik hizmetine gitmek istemeyenler için “bedel vermek ve nakden akçe ita etmek” usûlü de kabul ediliyordu.
  • Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında vergiler açısından da eşitlik sağlanıyordu. Vergi alımında din ayrımı yapılmayacağı ilân ediliyordu (“... tebaa-i saltanat-i seniyemin kâffesi üzerine tarh olunacak vergi ve tekalif sınıf ve mezheplerine bakılmayacak bir surette ahz olunması...”). İltizam usûlünün kaldırılarak vergilerin doğrudan alınması öngörülüyordu.
  • Yabancılara Osmanlı toprakları üzerinde mülk edinme hakkı (“... ecnebiyyeye dahi tasarruf-ı emlak müsaadesinin itâ olunması...”) tanınıyordu.
  • Gayrimüslimler de eyalet meclislerine girebilecek ve Meclis-i Vâlâ’da temsil edilebilecekti. Böylece gayrimüslimlerin siyasal temsil hakları o zamanın koşulları ölçüsünde kabul ediliyordu.
Yukarıdaki ilkelerden de açıkça anlaşılacağı üzere, Islahat Fermanının ana hedefi, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi, askerlik, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar kaldırılıyordu. Din bakımından ayrımcılık kaldırılıyor, dini dolayısıyla kimsenin aşağılanmaması öngörülüyor, din değiştirme hakkı kabul ediliyor, İslâm’dan çıkmanın ölüm cezasıyla cezalandırılması usûlüne son veriliyordu. Vergi bakımından olan eşitsizlikler de kaldırılıyordu. Keza askerlik bakımından da eşitlik sağlanıyordu. Tanzimata kadar Hristiyan tebaa askere alınmazdı. Islahat Fermanı gayrimüslimlerin de askerlik hizmeti yapmaları prensibini açıkça kabul etmiştir. Ancak askerlik hizmetini yapmak istemeyenler için ise “bedel-i nakdi” formülü bulunmuştur. Bu bir derece haraç vergisinin devamı demekti; ama böylece artık Müslümanların da bedel-i nakdi vererek askere gitmeme hakları tanınmış oluyordu. Mahkemelerde gayrimüslimler aleyhine olan eşitsizlikler kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerin, Rumlar hariç, devlet memurluklarına geçme hakları yoktu. Islahat Fermanı bu eşitsizliği de gidermiştir. Gerek askerlik, gerek memurluk, bunları hazırlayan okullarla ilgili olduğundan gayrimüslimlerin de askerî ve mülkî okullara girebilmesi esası kabul edilmiştir. Gayrimüslimlere eyalet meclislerinde ve Meclis-i Vâlâda temsil hakkı verilerek onların siyasal hakları da tanınmıştır.

3. Hukukî Biçimi


Islahat fermanının hukukî biçimi Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani hukukî biçimi bakımından Islahat Fermanı da bir “ferman”dır. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.

4. Anayasal Niteliği


Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.
Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır.

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:42
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
1 Kasım 2008       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
(18 Şubat 1856), Os­manlı Devleti'nde Tanzimat'la başlayan, özel­likle hukuk ve yönetim alanındaki değişiklik­lere yeni bir yön veren önemli bir belgedir.

Islahat Fermanı'nın doğuşuna yol açan ge­lişmelerin tarihi oldukça geriye gider. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasından sonra Os­manlı topraklarında yaşayan Ortodoks Hıristiyanlar'ın koruyuculuğunu üstlenmeye çaba­layan Rusya'nın bu yoldaki müdahaleleri za­man zaman siyasal ve askeri çatışmalara yol açıyordu. Rusya'nın bu girişimlerinin Osman­lı Devleti'ni parçalayabileceğini düşünen İn­giltere ve Fransa gibi güçlü devletler de kendi çıkarları bakımından bunu önlemeye çalışıyorlardı. Bu devletler bir yandan da Osmanlı Devleti'ni reformlar yapmaya zorluyorlardı. 1839'da Tanzimat Fermanı'nın ilanıyla başla­yan dönemde yapılan reformlar onlara göre başarılı sonuçlar doğurmamıştı. Bu gerekçey­le bir süre sonra Rusya, Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışınca 1853'te Kırım Savaşı çıktı. İngiltere ile Fransa da Osmanlı Devleti'nin yanında fiilen savaşa katıldı. Rusya'nın yenil­gisi kesinleşince İngiltere ve Fransa dış müda­j. haleleri önlemek için Osmanlı Devleti'nden özellikle Hıristiyan uyruklara yönelik yeni dü­zenlemeler yapmasını istediler. Bu düzenle­meler, yapılacak barış antlaşmasında da yer alacak, böylece devletlerarası bir sözleşme ni­teliği de kazanacaktı. Islahat Fermanı işte bu gelişmeler sonunda ortaya çıktı.

İngiltere ve Fransa'nın İstanbul elçileriyle Sadrazam Ali Paşa'nın birlikte hazırladıkları Islahat Fermanı 18 Şubat 1856'da Babıâli'de yüksek devlet görevlileri önünde okunarak ilan edildi. Islahat Fermanı, Tanzimat Fermanı'yla getirilen yenilikleri bir kez daha yineli­yor, bunlara ek olarak birçok yeni ilke ortaya koyuyordu. Müslüman-Hıristiyan ayrımını kaldırıyor, Hıristiyanların da devlet yöneti­mine Müslümanlar'la eşit koşullarda katılma­larını ve askerlik yapmalarını öngörüyor, ver­gi konusunda da farklı uygulamaları kaldırı­yordu. Mahkemelerde Hıristiyanların da ta­nıklık yapmaları kabul ediliyor, resmi yazış­malarda Hıristiyanlar'dan söz edilirken küçük düşürücü ifadeler kullanılması yasaklanıyor­du. Ayrıca devlet yönetiminde yeni düzenle­meler öngörülüyor, bir çeşit vergilendirme yöntemi olan iltizam kaldırılıyor, vergilerin doğrudan alınması sistemi getiriliyordu. Yar­gılamaların açık olarak yapılması, işkencenin kaldırılması, ticaret, ceza ve cinayet mahke­meleri kurulması, çağdaş yargılama ilkelerine uyulması benimseniyordu. Suçlu görülenlerin mallarına el konulması demek olan müsadere usulü de kaldırılıyordu. Fermanda devletin her yıl için gelirini ve giderini gösteren bir bütçesi olması, mali sistemin yeniden düzen­lenmesi, bankalar kurularak mali kaynakların güçlendirilmesi, devletin yol, köprü, su kanalı gibi bayındırlık hizmetlerine önem vererek ti­caret ve tarımın gelişmesine katkıda bulun­ması, bunları yapmak için de Avrupa'daki bi­limsel ve teknik gelişmelerle Avrupa serma­yesinden yararlanılması gereği vurgulanıyordu.

Tanzimat Fermanı'na göre daha kapsamlı olan ve daha somut maddeler içeren Islahat Fermanı'ndaki ilkeler 30 Mart 1856'da imza­lanan Paris Antlaşmasında yer aldı. Bu ilke­lerin bir bölümü zamanla yazılı hukuk kural­ları durumuna gelerek uygulamaya konuldu. Bir bölümü ise hiç uygulanamadı. Hıristiyan­lar'a tanınan yeni haklar bazı bölgelerde Müs­lümanlar'ın sert tepkisiyle karşılaştı. Bu yö­nüyle Islahat Fermanı Rusya'nın Osmanlı Devleti'nin içişlerine karışmasını önleyemedi­ği gibi İngiltere ile Fransa'nın da karışması için hukuksal bir temel sağladı.

MsxLabs & TemelBritannica

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:42
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
21 Kasım 2008       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Islahat Fermanı
Âli Paşa'nın sadrazamlığı sırasında Abdülmecit'in yayımladığı ünlü ferman (28 Şubat 1856).

1839 Gülhane Hattıhümayunu (Tanzimat Fermanı) ile girişilen ıslahata ek birtakım ıslahat (iyileştirme) önlemlerini öngörüyordu. Bu nedenle fermana "Tanzimatı Hayriye" de dendi. Bütün devlet adamları ve azınlıkların önderleri önünde Babıâli'de okundu. Gülhane Hattı, İngilizler ile imzalanan ticaret antlaşmasını (1838) izlemiş, 1856 fermanı ise Paris Antlaşması'ndan altı hafta önce ilân edilmişti. Her iki fermanda da ağırlıklı konular, azınlık haklarıyla ilgiliydi. Islahat Fermanı ise azınlık haklarını daha da genişletiyor, Rum, Ermeni, Yahudi din ve cemaat önderleri önünde okunarak güvence veriyordu. Bu niteliği ile özellikle bu ferman Batı emperyalizminin Osmanlı Devleti'ni sömürgeliştirme sürecinde bir başka adımı oluşturuyordu.

Rus Çarlığı, Kırım Savaşı'na bahane olarak Osmanlı uyruğundaki Hristiyan haklarını ileri sürmüştü. Osmanlı uyruğundaki Müslüman olmayan azınlıkların sözcülüğünü ve koruyuculuğunu Rusya'ya kaptırmak istemeyen İngilizler ile Fransızlar bu konudaki ortak tutumu belirlemek için Viyana'da bir konferans düzenlediler. Bu konferansta Rusya, Hristiyan uyruğun haklarının Avrupa devletlerinin güvencesi altına alınmasını, İngilizler din özgürlüğü ile hukuk eşitliği sağlanmasını, Fransızlar ise Hristiyan uyruk ile Müslüman halkın her bakımdan eşitliğini savunuyordu. Osmanlı İmparatorluğu Fransız tezini kabul etti ve Paris Antlaşması'na yetiştirmek için acele fermanlaştırdı. Kısaca 1856 Tanzimat Fermanı Fransız tezinin bir programıdır. Bu konuda 1839 Tanzimat Fermanı'na 20 madde ekleniyordu. Bu maddeler, Hristiyanlar ile Müslümanların yasa önünde eşitliği, devlet hizmetlerine ve askerliğe Hristiyanların da katılması, din eğitiminde herkese özgürlük, Hristiyanlardan da Müslümanlar kadar vergi alınması, iltizam usulünün kaldırılması vb. azınlık hak ve özgürlüklerini içeriyordu.

MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:44
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
7 Nisan 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Tanzimat fermani yeterli bulunmayarak, gayr-i müslimlere daha fazla haklarin verilmesi için 1856'da yayinlanan ferman. Gül hâne Hatt-i hümâyûnu gibi, imparatorlukta yapilmasi kararlastirilan yeni bir düzenin program ve prensiplerini içine alir. Bu ferman esâs olarak Tanzîmât hükümlerini tekrarlayan, onlari açiklayan ve genisleten bir fermandir.

Rusya, Avrupa siyâsetinde te' sirli bir rol oynamaya basladiktan sonra, Osmanli Devleti'ni tasfiye ederek sicak denizlere inmegi ana siyâseti kabul etmisti. Bu gayesine erisebilmek için devletlerarasi münâsebetlerin ortaya çikardigi imkânlara göre; ya Osmanli topraklarini Rus imparatorluguna katacak, bu olmazsa ayni topraklari alâkali Avrupa devletleriyle paylasacak, bu da olmazsa, Osmanli arazisi üzerinde muhtar veya müstakil devletler kurulmasini saglayip, bunlari yeri geldikçe kontrolü altina alacakti. Ilk iki yol imkânsiz göründügü için Rusya bilhassa üçüncü yolu seçip, faaliyetlerini yogunlastirdi. Bu gayenin tahakkuku için Osmanli Devleti içerisindeki Ortodoks tebeayi himaye etme ve imtiyazlarini çogaltmak isteklerinde bulundu. Diger taraftan, Rusya'nin sicak denizlere inmesini, bilhassa Akdeniz'e inerek Hindistan yolunda tehlike teskil etmesini istemeyen Ingiltere de Ruslara karsi çikiyor ve Osmanli Devleti'ni destekler görünüyordu. Böylece bir taraftan Ruslara mâni olurken, diger taraftan Osmanli Devleti'ni Ruslarla mesgul ederek Hindistan'da serbestçe hareket ediyordu. Fransa ise; Avrupa siyâsetinde Rusya ve ingiltere'den geri kalmak istemiyor, Rusya'nin Akdeniz'e inmesinin Fransizlarin buradaki ticâretine sekte vuracagini düsünüyordu. Bu maksatla Osmanli Devleti'ni Ruslara karsi destekliyordu. Diger taraftan da Osmanli Devleti içindeki Katoliklerin hâmiligine tâlib oluyordu. Iste bu siyâsî atmosferde 1854 senesinde çikan Osmanli Rus harbinde, Avrupa devletleri Osmanli kuvvetlerinin yaninda yer aldilar.

Ingiltere, Fransa ve Avusturya daha Nisan 1855'de Viyana'da Kirim savasi sonrasinda yapilacak andlasmanin esaslarini görüserek bâzi kararlar almislar ve 16 Aralik 1855'de bir andlasmaya varmislardi. Bu kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla çara bildirildi. Bu kararlarin dördüncü maddesi; "Osmanli memleketlerinde bulunan hiristiyan tebeanin haklari, pâdisâhin istiklâl ve hâkimiyetine asla dokunulmamak sartiyla tasdîk olunacak, pâdisâh bu hususta Rusya'nin muvafakatini îcâb ettiren bir taahhütte bulunacak" idi. Bu maddede de görüldügü üzere Osmanli ordusunun kazandigi zafer bile, gayr-i müslimlere imtiyaz sebebi oluyordu. Rusya, kurulacak Avusturya, Fransa, ingiltere ittifaki tehlikesi karsisinda bu kararlari kabul etti. Osmanli hükümeti, kendi hiristiyan tebeasi ile ilgili maddenin devletin iç islerine karisma anlamina gelecegini bildirerek, 16 Aralik tarihli kararlar arasinda yer almamasina çalisti ise de basarili olamadi. Neticede bu maddenin programlastirilmasi için su tezler ortaya atildi. Rus tezi: "Osmanli Devleti sinirlari içinde yasayan hiristiyanlarin hak ve imtiyazlari Avrupa devletlerinin müsterek garantileri altina alinmalidir." ingiliz tezi: "Tam ölçüde bir din serbestligi ve hukuk esitligi saglanmalidir." Fransiz tezi: "Müslüman tebea ile hiristiyan tebea arasinda cemiyet, haklar, vergiler, millî egitim ve devlet me' murluklarina geçme bakimindan sürüp gelen farklar, bir ferman ile kaldirilarak Gülhâne hattinda isaret edilen tebea esitligi tam manâsiyla gelistirilmelidir." Bâb-i âlî, Rusya'nin teklifini, hükümranlik haklarina müdâhale, ingiliz teklifini de islâmiyet'i küçültücü gördügü için, Fransiz teklifini kabul etti. Ayrica yapilacak Paris konferansinda Ruslarin gayr-i müslimler konusunda bir istekleri ile karsilasmak istemiyordu. Fransiz tezinin kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi Bâb-i âli'ye birakildi.

Alî Pasa hükümeti tarafindan îlân edilen bu fermanin hazirlanmasinda Ingiliz ve Fransiz elçileri de bulunmustu. Bu sekilde hazirlanan ferman, Paris konferansindan önce, 28 Subat 1856'da Bâb-i âli'de Islâhat hatt-i hümâyûnu adiyla devlet erkâni, seyhülislâm, patrikler, hamambasi ve cemâatlerin ileri gelenleri önünde okunarak îlân edildi. Otuz bes maddeden meydana gelen fermanin getirdigi önemli hususlar özetle sunlardi:
  1. Tanzimat fermani ile degisik din ve mezheplerdeki bütün tebeaya verilen te'minât, bu fermanla yenilendiginden, bunlarin uygulamasi için gerekli tedbirler alinacaktir.
  2. Müslümanlar ile müslüman olmayanlar kânun önünde esit olacaklardir.
  3. Patrikhanelerde yeni meclisler kurulacak ve bu meclislerin verecekleri kararlar Bâb-i âlî tarafindan onaylandiktan sonra yürürlüge girecektir.
  4. Patrikler kayd-i hayat sartiyla bu makama seçileceklerdir.
  5. Cemâatlerin ruhanî reislerine verdikleri cevâiz ve avâidât tamâmiyle kaldirilarak hepsi maasa baglanacaktir.
  6. Sehir ve kasabalarda bulunan azinliklara ait kilise, manastir, mezarlik, okul ve hastahâne gibi yerlerin tamir veya yeniden yapilmasina izin verilecektir.
  7. Hiç kimse din degistirmeye zorlanmayacaktir.
  8. Devlet hizmetlerine, askerlik görevine ve okullara bütün tebea esit olarak kabul edilecektir.
  9. Irk, din, dil, farki gözetilmeyecek ve hiç bir mezheb digerine üstün sayilmayacaktir.
  10. Bütün toplumlar okul açabilecektir.
  11. Hangi uyruktan olursa olsun her vatandasin esit ve serbest sekilde ticâret ve ekonomik girisimlerde bulunmasi saglanacaktir.
  12. Müslümanlar ile gayr-i müslimler arasindaki dâvalari görmek üzere, karisik mahkemeler kurulacaktir.
  13. Yabanci devlet ile yapilacak andlasmalar geregince yabancilar da Osmanli Devleti sinirlan içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.
  14. Her cemâatin ruhanî reisiyle, devlet tarafindan bir sene müddetle tâyin edilecek birer me' muru, bütün tebeayi ilgilendiren mes'elelerde Meclis-i vâlâyi ah kâm-i adliye müzâkerelerine istirak ettirilecektir.
Islâhat fermani da, maddelerinden anlasilacagi üzere Tanzimat fermani gibi Osmanli imparatorlugu içerisindeki gayr-i müslimleri, özellikle hiristiyanlari müslümanlarla ayni haklara kavusturmayi esas almistir. Bu iki fermanin görünürdeki gayeleri, bütün Osmanli toplumunu; irk, din ve dil ayrimi gözetmeden kaynastirmayi saglamak idiyse de tatbiki aksi oldu. Bu ferman, gayr-i müslimlerle müslümanlari kaynastirmak söyle dursun, çesitli gayr-i müslim unsurlarin hattâ ayni mezhepten olan çesitli irklarin bile birbirleriyle bir arada yasamalarini saglayamadi.

Bu ferman, konu olarak, sâdece müslüman olmayan uyrugun ayricaliklarini genisletmistir. Nitekim Tanzimat'in ve arkasindan 1856 Islâhat fermaninin getirdigi yeni haklarla, Osmanli tebeasi içindeki gayr-i müslimlerin durumu müslümanlara nazaran çok daha iyi bir duruma geldi. Avrupa'nin himaye siyâseti sayesinde büyük ekonomik güce sâhib olan azinliklar, yavas yavas siyâsî haklara da kavusuyorlardi. Artik resmen millet terimiyle tanimlanan dînî cemâatlerin gelisme ve genisleme imkânlari artmis bulunuyordu. Öte yandan Avrupa devletlerinin, Osmanli hükümetini böyle bir fermani îlâna mecbur birakmasi, kendilerine siyâsî, ekonomik, hukukî ve kültür alanlarinda yeni çikarlar saglamayi hedef aliyordu. Ingiltere, Kirim savasi ile Ruslarin sicak denizlere inmesini önlemis, Fransa da Akdeniz ticâretini emniyete almis, ayrica Katoliklerin hâmiligini üzerine almisti. Rusya ise savasta kaybettigini bu fermanla masa basinda kazanmisti. Ayrica Alî Pasa'nin bu fermani Pâris and lasmasi maddeleri içinde yer almasini istemesi, batili devletlerin iç islerimize müdâhalesine imkân verdi.

Islâhat fermani, Gülhâne Hatt-i hümâyûnu gibi sessizlikle karsilanmamis ve çesitli yönlerden elestirilmistir. En büyük elestiriyi Fransiz elçisi; "Devlet-i âliyyenin bu kadar fedâkârlik edecegini me' mûl etmez idik (ummazdik). Can ning (Ingiliz elçisi) ne dediyse vükelâyi devlet-i âliyye (Osmanli devlet adamlari) kabul etti. Eger biraz dayanilmis olsaydi, ben bâzi mertebe kendilerine yardim ederdim" diyerek olmamasi gereken bir gafleti dile getirmistir. Cevdet Pasa da; "Bu Islâhat fermanindan dolayi rnillet-i islâmiyye dilgîr (gönlü kirik) olarak vükelâyi hâzirayi fasi ve mezemmet (kötüler) oldular" diyerek fermanin nasil karsilandigini ifâde etmektedir. Hâriciye nâzin Fuâd Pasa ise aksine bu belgenin andlasmaya konulmasi ile yabanci müdâhalenin önlenecegini savunmustur.

Islâhat fermaninda gayr-i müslim vatandaslarin lehine oldugu kadar, onlari tedirgin eden hükümler de bulunmakta idi. Askerlik mükellefiyeti, Fâtih devrinden beri bahsedilen dînî imtiyazlarla muafiyetlerin yeni sartlar dâhilinde tedkîki, papazlarin öteden beri cemâatlerinden almakta olduklari haraç ve keyfî aidatin ilgâsiyla ayliga baglanmalari ve bütün ruhanî reislerin sadâkat yeminiyle mükellef tutulmasi gibi esaslar, onlara çok agir gelen hükümler idi. Bu yüzden müslümanlar kadar gayr-i müslimlerde (Tanzimat fermaninda oldugu gibi) Islâhat fermaninin aleyhinde bulunmuslardir. Devlet içerisinde bu sekilde karsilanan Islâhat fermani, uygulamada da bir çok güçlüklerle karsilasti. Bunlar, Osmanli Devleti'nin yapisi, Avrupa'nin siyâset, cemiyet ve ekonomi alaninda geçirdigi gelisme ve Paris andlasmasina imza koyan devletlerin islerine karismalarindan doguyordu. Bu sebeble de bâzi hükümleri kagit üzerinde kaldi.

Mustafa Resîd Pasa tarafindan hazirlanan Tanzîmât fermani ile onun yetistirmesi Alî Pasa tarafindan hazirlanan Islâhat fermani arasindaki fark, hazirlik safhasinda kendisini gösterir. Tanzîmât fermani hazirlanirken açik bir yabanci te'siri
görülmezken, Islâhat fermani Alî Pasa ile istanbul'daki Fransiz ve Ingiliz elçileri arasinda kararlastirilmistir. Gülhâne hatt-i hümâyûnu, yayinlandiktan sonra yabanci elçilere sâdece bilgi edinmeleri için bildirildigi hâlde, Islâhat fermani Paris konferansina katilan devletlere, Paris andlasmasinin bir maddesinde isaret edilmek için gönderilmisti. Bu durum, Osmanli Devleti'nin iç ve dis siyâsetinde bir yabanci müdâhalesine yer vermisti.

Bâzi bati tarzi kuruluslarin ülkeye girmesi ile cemiyetteki kurulus ve anlayis farklilasmasi, islâmi müesseselerin yaninda bati taklitçisi bir anlayis ve bati taklidi kuruluslarin te'sisine sebeb olmustur. Tanzimat ve Islâhat fermanlari devletin çöküsünü engellemesinde hiç bir müsbet te'siri olmamis, aksine ülkedeki tebea ve cemiyetler arasinda yeni ve daha büyük problemlerin çikmasina zemin hazirlamistir.

Meselâ Suriye'de büyük bir galeyan basladi. Arkasindan 1858'de Cidde'de müslümanlar ile hiristiyanlar arasinda çatisma çikti. Fransiz ve ingiliz konsolostan öldürüldü. Bunun üzerine ingiliz ve Fransiz donanmalari Osmanli Devleti'ne sormadan sehri bombaladilar. Faillerden on kisiyi yakalayarak idam ettiler. Cidde bir Osmanli topragi idi. Bagimsiz bir devletin topraklarinda islenen bir suçun failini ancak o devletin cezalandirmasi milletlerarasi bir kaide, teamül oldugu hâlde, batili devletlerin buna aldirdiklari bile yoktu. Nihayet, Lübnan'da dabüyük bir isyan patlak verdi. Uzun mücâdelelerden sonra 9 Haziran 1861'de "Lübnan Nizâmnâmesi" imzalandi. Buna göre; hiristiyan bir valinin baskanliginda Lübnan muhtar eyâlet hâline getirildi. Böylece Islâhat fermani batili devletlerin istedigi, meyveleri vermeye basladi.

MsXLabs.org & OT

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:47
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
15 Nisan 2010       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Tanzimat Fermanının devamı olan Islahat Fermanı, Kırım Savaşı'nın son günlerinde Avrupa devletlerinin isteği ile hazırlandı.
Osmanlı devleti bu ferman ile;
Kırım Savaşı sonrası imzalanacak olan antlaşmada aleyhlerine karar çıkmasını engel-lemek ve Avrupa devletlerinin iç işlerine karışmasını, azınlık eylemlerini ve ayrılma isteklerini ortadan kaldırmak amacını taşıyordu.
Islahat Fermanı maddeleri:
  1. Gayri Müslimlere tam bir din ve mezhep hürriyeti tanınması
  2. Müslüman olmayanları küçük düşürücü sözlerin yasaklanması
  3. Her çeşit devlet memurluğuna, okullara, askeri hizmetlere Müslüman olama-yanların da alınması
  4. Azınlıkların il meclisine üye olabilmeleri
  5. Azınlıkların mal mülk edinme banka ve şirket kurma hakkına sahip olması
  6. Azınlıkların askerlik hizmetlerini bedelli yapabilmeleri
  7. Cizye, haraç ve iltizamın kaldırılması
  8. Azınlık ve Müslümanların kanun önünde eşit olması, işkencenin yasaklanması, dayağın kaldırılması ve hapishanelerin ıslah edilmesi.
Islahat Fermanı, Tanzimat ile başlayan Müslüman ve Hıristiyan eşitliğini sağlamaya yöneliktir. Azınlıklar Müslümanlardan daha çok hak elde etmiş, Osmanlıların egemenlik hakları zedelenmiştir. Ferman azınlıkları memnun etmemiş ayrılma isteklerinden vazgeçmemişlerdir. Azınlık hakları Müslümanların tepkilerine neden olmuş Avrupa devletleri söz vermelerine rağmen Osmanlının iç işlerine karışmaktan geri kalmamışlardır.

1839- 1876 dönemi
Osmanlı tarihinde Tanzimat (Düzenleme) dönemi olarak adlandırılır. Tanzimat Dönemi Islahatları Osmanlılarda ıslahat derinlere iniyor.

Mali alanda:
Mali alanda yapılan ıslahat bir ihtilal boyutunu buluyordu. Nitekim bu yüzden de yürümedi. Tanzimat'tan üç ay sonra çıkarılan bir kanunla vergi toplama işlerinin valilerin ve mültezimlerin elinden alınarak sancağa gönderilecek maaşlı maliye memurlarına verileceği açıklandı. Valiler yalnızca askerlik ve asayiş işleri ile meşgul olacaklardı.

Halkı, soyup soğana çeviren iltizamın kalkması adeta bir ihtilaldi. İltizamın kalkmasıyla birlikte vali, ayan, memurların kanun dışı gelir kaynakları kesilmiştir. M. Reşit bu uygulamayı dikkatle izliyor, eski alışkanlıkları yok etmeye çalışıyordu. Ancak başarılı olamadı ve eski usullerin devamından çıkarı olanlar vergilerin toplanmasını engellediler. M. Reşit'in buna karşı çıkardığı bir çeşit kağıt para olan devlet bonoları da bir işe yaramayınca M. Reşit azledildi. Onun yerine saray-ordu-ilmiye ittifakından güç alan devlet adamları duruma egemen oldular. Vergi memurlukları kaldırıldı. Eski düzene dönüldü. İltizam, zaman zaman kaldırılma söylemlerine rağmen Cumhuriyete kadar sürdürüldü.

Yönetim alanında:
Mahalli meclisler kuruluyordu. Seçim yoluyla olmasa da halktan kişilerin yönetime girmesi, Osmanlılarda demokratik süreç ve kurumlaşma açısından önemlidir. Reşit paşa ıslahatına gösterilen tepkiye rağmen, mahalli meclisler zaman zaman zayıflamakla birlikte varlığını korudu. (1858) Kanunnamesi ile de biraz daha önem kazandı. Devlet görevlilerinin iş sahiplerinden para, bahşiş veya rüşvet yerine devletten maaş almaları ilkesinde bazı dönüşler olduysa da ilke yayılmaya devam etti. Bu aslında M. Reşit'e duyulan tepkiye rağmen Avrupa kamuoyunun gözünden düşmek korkusuyla herkesin Tanzimat ıslahatçılığını benimser görünmesinin bir sonucuydu.

Hukuk alanında:
Hukuk alanında yapılanlara 1840'da Ceza Kanunnamesi çıktı. Fransız hukukundan esinlenilen bu kanunnamede bütün Osmanlı uyruklarının yasa önünde eşitliği vurgulanıyordu. 1850'de Ticaret Kanunnamesi yürürlüğe girdi ve karma ticaret mahkemeleri kuruldu.Yabancılar mahkeme heyetine katılabiliyordu. Bu durum tepkilere neden olmuştur. Anlaşılan Avrupa ile ticaretin yürümesi için bu tedbirler gerekli gözükmekteydi.

Askerlik alanında:
Askerlik alanında, ordunun adı değiştirildi. Asakir-i Nizamiye-i Şahane oldu. Valilerin ordu ile doğrudan ilişkisine son verildi. 1843'te çıkartılan bir kanunla askerlik süresi 5 yıl oldu. 7 yıl redif (yedeklik) süresi belirlendi. Askerlik gönüllü ya da kurayla oldu. Her aileden en çok bir kişi askere alınacak, tek çocuklu ailelerden asker alınmayacaktı.

Askeri ve sivil eğitim alanında:
Harbiye 1834'te kurulmasına rağmen 1845'ten sonra Harbiye ve İdadi diye ikiye ayrılmasından sonra ciddi bir eğitime kavuşturulabilmişti. 1845'te ordu merkezlerinde birer Askeri İdadi açıldı. 1849'da Askeri Baytar Mektebi açıldı.
Sivil alanda ise eğitimle ilgili meclisler açılırken rüştiyelerdeki eğitim geliştirilerek daha fazla Rüştiye Mektebi açıldı. 1848'de rüştiyelere daha fazla öğretmen yetiştirmek üzere Dar'ül muallimin kuruldu. 1858'de İstanbul'da ilk kez bir kız rüştiyesi açıldı. 1859'da ülkeye idareci yetiştirmek üzere Mekteb-i Mülkiye kuruldu. Şuna da işaret edelim ki, eğitimdeki bu ıslahatın motoru önemli ölçüde gayrimüslimlerin ya da Mehmet Ali Paşanın eğitimde kaydettiği ilerlemelerdi.

MsXLabs.org & OT

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:49
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Daisy-BT - avatarı
Daisy-BT
Ziyaretçi
22 Haziran 2010       Mesaj #7
Daisy-BT - avatarı
Ziyaretçi
Islahat Fermanı:
(1856)
  • Kırım savaşı sonunda müttefiklerimiz olan İngiliz ve Fransızlar hıristiyan halk için ıslahat istemeye başlamıştı.
  • Osmanlı Devleti barış antlaşma­sında Hıristiyanlar için bir madde bulunmasını önlemek için Gülhane Hatt - ı hümayununa ben­zer bir ıslahat fermanı yayınladı.
  • Bu fermanın bir örneği Paris Konferansı'na gönderildi.
Islahat Fermanına Göre :
  • Bütün halkın mal, can, namus ve ırzının korunması.
  • Bütün halkın kanun önünde eşit sayılması.
  • Memurluklara, askeri hizmetlere, okullara müslüman olmayan­larında alınması.
  • Vergilerde halka eşitlik sağlanması. İltizam usulünün kaldırılması.
  • Mahkemelerin açık olması. Karma(herkese)ait mahkemelerin kurulması.
  • Hıristiyanlara tam bir inanç serbestliği tanınması.
  • Patrikhanelerin ıslah edilmesi.
  • Resmi yazılarda Hıristiyanlar için hakaret edici tabirler kullanıl­maması.
  • Rüşvetin kaldırılması.
Islahat Femanı'nın Önemi:
  • Hıristiyan halka haklar tanınma­sına rağmen Avrupalı devletler Hıristiyanlara istediği sözlerini geçirme hakkına sahip oldular.
  • Tanzimat ve Islahat Fermanları ile Avrupalılar Osmanlı içindeki azınlıklara etken oldular.

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:49
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
15 Aralık 2015       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Islahat Fermanı
Kırım Savaşının son yıllarında, Batılıların etkisiyle Sadrazam Âlî Paşa tarafından, gayrimüslimlere daha fazla hakların verilmesi için hazırlanıp, 1856’da yayınlanan ferman. Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu (Tanzimat Fermanı) gibi, imparatorlukta yapılması kararlaştırılan yeni bir düzenin prensiplerini ve programını içine alır. Bu ferman, esas olarak, Tanzimat hükümlerini tekrarlayan, onları açıklayan ve genişleten bir fermandır.

Kırım Savaşı'nı doğuran olaylar, Osmanlı Devleti içindeki Hıristiyan ahalinin imtiyazları (hakları) meselesine de bağlı olduğundan, barışı düzenleyen Paris Kongresi'nde bu mesele de ele alındı. Nitekim İngiltere, Fransa ve Avusturya, daha Nisan 1855’te, Viyana’da, Kırım Savaşı sonrasında yapılacak antlaşmanın esaslarını görüşerek bazı kararlar almışlar ve 16 Aralık 1855’te bir antlaşmaya varmışlardı. Bu kararlar dört madde olup, Avusturya imparatorunun ültimatomuyla Çar'a bildirildi. Bu kararların dördüncü maddesi; “Osmanlı memleketlerinde bulunan Hıristiyan tebaanın hakları, padişahın istiklâl ve hakimiyetine asla dokunulmamak şartıyla tasdik olunacak, padişah bu hususta Rusya’nın muvafakatini gerektiren bir taahhütte bulunacak” idi. Bu maddede de görüldüğü üzere Osmanlı ordusunun kazandığı zafer bile, gayrimüslimlere imtiyaz sebebi oluyordu. Rusya, kurulacak Avusturya, Fransa, İngiltere ittifakı tehlikesi karşısında, bu kararları kabul etti. Osmanlı hükümeti, kendi Hıristiyan tebaası ile ilgili maddenin, devletin iç işlerine karışma anlamına geleceğini bildirerek, 16 Aralık tarihli kararlar arasında yer almamasına çalıştıysa da başarılı olamadı. Neticede, bu maddenin programlaştırılması için şu tezler ortaya atıldı:
Rus tezi:
“Osmanlı Devleti sınırları içinde yaşayan Hıristiyanların hak ve imtiyazları, Avrupa devletlerinin müşterek garantileri altına alınmalıdır.”
İngiliz tezi:
“Tam ölçüde bir din serbestliği ve hukuk eşitliği sağlanmalıdır.”
Fransız tezi:
“Müslüman tebaa ile Hıristiyan tebaa arasında cemiyet, haklar, vergiler, millî eğitim ve devlet memurluklarına geçme bakımından sürüp gelen farklar, bir ferman ile kaldırılarak Gülhane Hattı’nda (Tanzimat Fermanı) işâret edilen tebaa eşitliği tam manasıyla geliştirilmelidir.”
Bâbıâlî, Rusya’nın teklifini, hükümranlık haklarına müdahale, İngiliz teklifini de İslâmiyet'i küçültücü gördüğü için, Fransız teklifini kabul etti. Ayrıca, yapılacak Paris Konferansı'nda Rusların, gayrimüslimler konusunda bir istekleri ile karşılaşmak istemiyor du. Fransız tezinin kabulü üzerine, bunun bir ferman hâline getirilmesi, Bâbıâlî’ye bırakıldı.
Âlî Paşa hükümeti tarafından ilan edilen bu fermanın hazırlanmasında, İngiliz ve Fransız elçileri de bulunmuştu. Bu şekilde hazırlanan ferman, Paris Konferansından önce, 28 Şubat 1856’da Bâbıâlî’de Islahat Hatt-ı Hümâyûnu adıyla, devlet erkânı, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaatlerin ileri gelenleri önünde okunarak ilan edildi. Otuz beş maddeden meydana gelen fermanın getirdiği önemli hususlar, özetle şunlardı:
  1. Tanzimat fermanı ile, değişik din ve mezheplerdeki bütün tebaaya verilen teminat, bu fermanla yenilendiğinden, bunların uygulaması için gerekli tedbirler alınacaktır.
  2. Müslümanlar ile Müslüman olmayanlar kanun önünde eşit olacaklardır.
  3. Patrikhanelerde yeni meclisler kurulacak ve bu meclislerin verecekleri kararlar, Bâbıâlî tarafından onaylandıktan sonra yürürlüğe girecektir.
  4. Patrikler, kayd-ı hayat şartıyla bu makama seçileceklerdir.
  5. Cemaatlerin, ruhanî reislerine verdikleri cevâiz (bahşişler, hediyeler) ve aidatlar, tamamıyla kaldırılarak hepsi maaşa bağlanacaktır.
  6. Şehir ve kasabalarda bulunan, azınlıklara ait kilise, manastır, mezarlık, okul ve hastane gibi yerlerin, tamir ve yeniden yapılmasına izin verilecektir.
  7. Hiç kimse, din değiştirmeye zorlanmayacaktır.
  8. Devlet hizmetlerine, askerlik görevine ve okullara, bütün tebaa, eşit olarak kabul edilecektir.
  9. Irk, din, dil farkı gözetilmeyecek ve hiçbir mezhep, diğerine üstün sayılmayacaktır.
  10. Bütün toplumlar, okul açabilecektir.
  11. Hangi uyruktan olursa olsun her vatandaşın eşit ve serbest şekilde ticarî ve ekonomik girişimlerde bulunması sağlanacaktır.
  12. Müslümanlar ile gayrimüslimler arasındaki davaları görmek üzere, karışık mahkemeler kurulacaktır.
  13. Yabancı devlet ile yapılacak antlaşmalar gereğince, yabancılar da Osmanlı Devleti sınırları içerisinde mülk sahibi olabileceklerdir.
  14. Her cemaatin ruhanî reisiyle, devlet tarafından bir sene müddetle tayin edilecek birer memuru, bütün tebaayı ilgilendiren meselelerde Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye müzakerelerine iştirak ettirilecektir.
Islahat Fermanı da, maddelerinden anlaşılacağı üzere, Tanzimat Fermanı gibi, Osmanlı İmparatorluğu içerisindeki gayrimüslimleri, özellikle Hıristiyanları, Müslümanlarla aynı haklara kavuşturmayı esas almıştır. Bu iki fermanın görünürdeki gayeleri, bütün Osmanlı toplumunu; ırk, din ve dil ayrımı gözetmeden kaynaştırmayı sağlamak idiyse de tatbiki aksi oldu. Bu ferman, gayrimüslimlerle Müslümanları kaynaştırmak şöyle dursun, çeşitli gayrimüslim unsurların, hattâ aynı mezhepten olan çeşitli ırkların bile birbirleriyle bir arada yaşamalarını sağlayamadı.

Bu ferman, konu olarak, sadece Müslüman olmayan uyruğun ayrıcalıklarını genişletmiştir. Nitekim, Tanzimat'ın ve arkasından 1856 Islahat Fermanı’nın getirdiği yeni haklarla, Osmanlı tebaası içindeki gayrimüslimlerin durumu, Müslümanlara nazaran çok daha iyi bir duruma geldi. Avrupa’nın himaye siyaseti sayesinde, büyük ekonomik güce ve siyasî haklara da kavuşuyorlardı. Artık resmen millet terimiyle tanımlanan dinî cemaatlerin, gelişme ve genişleme imkânları artmış bulunuyordu. Öte yandan Avrupa devletlerinin, Osmanlı hükümetini böyle bir fermanı ilana mecbur bırakması, kendilerine siyasî, ekonomik, hukukî ve kültürel alanlarda, yeni çıkarlar sağlamayı hedef alıyordu. İngiltere, Kırım Savaşı ile Rusların sıcak denizlere inmesini önlemiş, Fransa da Akdeniz ticaretini emniyete almış, ayrıca Katoliklerin hâmiliğini üzerine almıştı. Rusya ise, savaşta kaybettiğini bu fermanla masa başında kazanmıştı. Ayrıca, Âlî Paşa'nın, bu fermanın Paris Antlaşması maddeleri içinde yer almasını istemesi, batılı devletlerin, iç işlerimize müdahalesine imkân verdi.

Islahat Fermanı, Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu gibi, sessizlikle karşılanmamış ve çeşitli yönlerden eleştirilmiştir. En büyük eleştiriyi Fransız elçisi; “Devlet-i âliyyenin bu kadar fedakârlık edeceğini me’mûl etmez idik (ummazdık). Canning (İngiliz elçisi) ne dediyse vükelâ-yı devlet-i âliyye (Osmanlı devlet adamları) kabul etti. Eğer biraz dayanılmış olsaydı, ben bazı mertebe kendilerine yardım ederdim” diyerek, olmaması gereken bir gafleti dile getirmiştir. Cevdet Paşa da; “Bu Islahat Fermanı’ndan dolayı millet-i İslâmiyye dilgîr (gönlü yaralı) olarak vükelâyı hâzırayı fasl ve mezemmet eder (kötüler) oldular” diyerek, fermanın nasıl karşılandığını ifade etmektedir. Hariciye Nazırı Fuad Paşa ise, aksine, bu belgenin anlaşmaya konulması ile yabancı müdahalenin önleneceğini savunmuştur.

Islahat Fermanı’nda gayrimüslim vatandaşların lehine olduğu kadar, onları tedirgin eden hükümler de bulunmaktaydı. Askerlik mükellefiyeti, Fatih devrinden beri bahşedilen dinî imtiyazlarla muafiyetlerin yeni şartlar dahilinde tetkiki, papazların öteden beri cemaatlerinden almakta oldukları haraç ve keyfî aidatın ilgasıyla aylığa bağlanmaları ve bütün ruhanî reislerin, sadakat yeminiyle mükellef tutulması gibi esaslar, onlara çok ağır gelen hükümlerdi. Bu yüzden, Müslümanlar kadar gayrimüslimler de (Tanzimat Fermanı’nda olduğu gibi) Islahat Fermanı'nın aleyhinde bulunmuşlardır. Devlet içerisinde bu şekilde karşılanan Islahat Fermanı, uygulamada da birçok güçlüklerle karşılaştı. Bunlar, Osmanlı Devletinin yapısı, Avrupa’nın siyaset, cemiyet ve ekonomi alanında geçirdiği gelişme ve Paris Antlaşmasına imza koyan devletlerin, işlerine karışmalarından doğuyordu. Bu sebeple de, bazı hükümleri kâğıt üzerinde kaldı.

Mustafa Reşid Paşa tarafından hazırlanan Tanzimat Fermanı ile, onun yetiştirmesi Âlî Paşa tarafından hazırlanan Islahat Fermanı arasındaki fark, hazırlık safhasında kendisini gösterir. Tanzimat Fermanı hazırlanırken, açık bir yabancı tesiri görülmezken, Islahat Fermanı, Âlî Paşa ile İstanbul’daki Fransız ve İngiliz elçileri arasında kararlaştırılmıştır. Gülhâne Hatt-ı Hümâyûnu, yayınlandıktan sonra, yabancı elçilere sadece bilgi edinmeleri için bildirildiği halde, Islahat Fermanı, Paris Konferansına katılan devletlere, Paris Antlaşmasının bir maddesinde işaret edilmek için gönderilmişti. Bu durum, Osmanlı Devletinin iç ve dış siyasetinde, bir yabancı müdahalesine yer vermişti.

Bazı batı tarzı kuruluşların ülkeye girmesi ile, cemiyetteki kuruluş ve anlayış farklılaşması, İslâmî müesseselerin yanında batı taklitçisi bir anlayış ve batı taklidi kuruluşların tesisine sebep olmuştur. Tanzimat ve Islahat Fermanları, devletin çöküşünü engelleme yolunda hiçbir fayda sağlamamış, aksine, ülkedeki tebaa ve cemiyetler arasında, yeni ve daha büyük problemlerin çıkmasına zemin hazırlamıştır.

Meselâ, Suriye’de büyük bir galeyan başladı. Arkasından 1858’de, Cidde’de, Müslümanlar ile Hıristiyanlar arasında çatışma çıktı. Fransız ve İngiliz konsolosları öldürüldü. Bunun üzerine, İngiliz ve Fransız donanmaları, Osmanlı Devletine sormadan, şehri bombaladılar. Faillerden on kişiyi yakalayarak idam ettiler. Cidde, bir Osmanlı toprağı idi. Bağımsız bir devletin topraklarında işlenen bir suçun failini, ancak o devletin cezalandırması, milletlerarası bir kaide, teamül olduğu halde, batılı devletlerin buna aldırdıkları bile yoktu. Nihayet, Lübnan’da da büyük bir isyan patlak verdi. Uzun mücadelelerden sonra, 9 Haziran 1861’de, Lübnan Nizamnamesi imzalandı. Buna göre; Hıristiyan bir valinin başkanlığında, Lübnan, muhtar eyalet hâline getirildi. Böylece, Islahat Fermanı, batılı devletlerin istediği şekilde meyveler vermeye başladı.

Son düzenleyen Safi; 21 Şubat 2017 21:56

Benzer Konular

1 Şubat 2010 / Misafir Cevaplanmış
26 Mayıs 2014 / Misafir Soru-Cevap
15 Şubat 2014 / Misafir Cevaplanmış
21 Şubat 2017 / DERUNİ X-Sözlük
15 Ağustos 2015 / Misafir Cevaplanmış