Arama

Yeniçeriler ve Yeniçerilik Hakkında

Güncelleme: 17 Ocak 2013 Gösterim: 20.847 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
3 Haziran 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yeniçeri
Osmanlı Devleti'nde padişahın şahsına bağlı kapıkulu ocaklarının piyade sınıfı.
Eyaletlerdeki topraklı veya timarlı sipâhilerle diğer eyalet kuvvetlerinden tamamen ayrı olarak Osmanlı devlet merkezinde padişahların şahıslarına bağlı kapıkulu denilen yaya ve atlı maaşlı askerler vardı. Kapıkullarının en meşhur sınıfı “Yeniçeri Ocağı” idi.
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı Devleti, Rumeli tarafında genişlemeye başlayınca, daimî bir orduya ihtiyaç duyuldu. Savaşta esir alınan askerî şartlara uygun Hıristiyan çocukları, İslâm terbiyesiyle yetiştirilerek yeni bir askerî sınıf meydana getirildi. Bu uygulamayı ilk olarak Orhan Gazi'nin oğlu Şehzade Süleyman Paşa'nın başlattığı rivayet edilmektedir. Bu askerî sınıf, yeniçeri ocağının kurulmasına kadar, Osmanlı Devletinin tek ve muntazam ordusu olarak kaldı.
Orhan Beyin vefatından sonra yerine geçen Sultan Birinci Murad Han, Çandarlı Kara Halil’i yeniçeri ve acemi ocaklarını kurmakla vazifelendirdi. Molla Rüstem Karamânî ile birlikte bu işi başarıyla yürüten Çandarlı Kara Halil, devlet hazinesi ve devletin malî teşkilatını da kurup çeşitli düzenlemeler yaptı. Yeniçeri ocağına asker yetiştirecek ilk acemi ocağı, Gelibolu’da kuruldu. İslâm hukukunda, harpte elde edilen esir ve ganimetlerin beşte birinin beytülmâle ait olması hükmüne dayanılarak Pençik Kanunu çıkarıldı. Bu kanunla, savaşlarda elde edilen her beş esirden biri devlet hesabına ve asker ihtiyacına göre acemi oğlanı olarak alındı. Daha sonra Devşirme Kanunu çıkarılarak, pençik oğlanından başka, devşirme ismiyle, Rumeli tarafındaki Osmanlı tebaası olan Hıristiyanların çocuklarından da acemi oğlanı alınması kararlaştırıldı. Sonraki yıllarda bu kanun Anadolu’daki Hıristiyan tebaaya da uygulandı. Tespit edilen esaslara göre acemi oğlanları yetiştirildi. Muhtelif hizmetlerde bulunan acemilerin yeniçeri ocağına kayıt ve kabullerine çıkma veya kapıya çıkma adı verilirdi. Bunların kapıya çıkmaları umumiyetle sekiz yılda bir yapılırdı. Bu müddeti dolan acemi oğlanlarının isimleri, İstanbul ağası tarafından düzenlenen defterlere kaydedilir ve yeniçeri ağasına sunulurdu. (Bkz. Acemi Ocağı)
Yeniçeriliğin ilk teşkilinde orduya bin nefer alındı. Bunların her yüz kişisinin başına Yayabaşı adıyla bir kumandan tayin olundu. Ocak, 15. yüzyıl ortalarına kadar yaya bölükleri veya daha sonra cemaat adı verilen bir sınıftan ibaretken, Fatih Sultan Mehmed zamanından itibaren, “sekban bölüğü”nün de kurulmasıyla iki sınıf hâline getirildi. 16. asır başlarında ise “ağa bölükleri” denilen üçüncü bir sınıf daha teşkil edildi. Bu üç sınıf, toplam 196 ortadan meydana geliyordu. Bunun 101’i cemaatli, 61’i bölüklü, 34’ü sekban ortasıydı. Cemaat ortalarından 60, 61, 62 ve 63. ortalar İstanbul’da otururlar, padişahın merasim günlerinde maiyet askerini teşkil ederlerdi. Bunlara “solaklar” denirdi. Diğerleri hudut kalelerine taksim edilmiş olup, bu kalelerin muhafazasıyla vazifeliydiler. Bölük ortalarından 31’i İstanbul’da sancak-ı şerîfin muhafazasıyla vazifeliydiler. Sekban ortaları ise, padişahın av maiyetiydi.
Osmanlı padişahlarının, eğitimi geliştirmek için tertipledikleri muhteşem ve büyük sürek avları, sekbanlar tarafından hazırlanırdı. İstanbul civarındaki mîrî çiftliklerin muhafazası, onlara bırakılmıştı. İstanbul’da bulunan cemaat ve bölük ortaları, aynı zamanda büyük şehrin inzibat ve asayişiyle vazifeliydiler. Her semt, bir ortanın emrine verilmişti. Her semtte, kolluk denilen bir yeniçeri karakolhânesi vardı.
Her yeniçeri ortasının nişan denen bir bayrağı ve alâmeti vardı. Nişanlar, bayrak üzerine işlenirlerdi. Yeniçeri ocağının bayrağına, ocağın sünnî mezhebe mensup olduğunun işareti olarak İmâm-ı A’zam bayrağı denilirdi. Bu; beyaz ipekten, üstüne altın sırma ile bir tarafına, “İnnâ Fetahnâ leke fethan mübînâ”, diğer tarafına da, “Ve yensurekellahü nasran azîzâ” âyet-i kerîmesinin işlendiği bir sancaktı. Ordugâhta yeniçeri ağasının çadırı önüne dikilirdi. Merasimlerde yeniçeri ağasının atının önü sıra götürülürdü. Bu bayrağı taşıyan yeniçeriye Başbayrakdar denilirdi. Ocağın bir de alay bayrağı vardı ki, bu da yarısı sarı, yarısı kırmızı ipek bir bayraktı. Her yeniçeri ortasının, üzerlerinde orta nişanlarının işlenmiş olduğu uçları çatal bayrağı vardı.
Her ortanın çorbacı denilen bir kumandanı, odabaşı denilen bir kumandan muavini, Vekilharç unvanlı bir idare memuru ve bayraktarı vardı. Ortanın en kıdemlisine başeski, aşçıbaşısına usta, aşçı muavinine başkarakollukçu denilirdi.
Yeniçeriler, başlarına börk denilen beyaz keçeden bir külah giyerlerdi. Bunun arkasında ise yatırtma denilen ve omuza kadar inen bir parça yer almaktaydı. Yeniçeriler börklerini eğri, subayları düz giyerlerdi.
Ayakkabıları şehirde ökçesiz yemeni, seferde yandan kopcalı bir çeşit çizmeydi. Zabitler (subaylar) sarı, neferler kırmızı sahtiyandan ayakkabı giyerlerdi. Ocak zabitleri her türlü tören ve ordu alaylarında özel üniforma kullanırlardı.
Her yeniçeri ortasının, içinde yemeklerini pişirdikleri büyük kazanları vardı. Harpte kazanın düşman eline geçmesi, o orta için büyük felâket sayılırdı. Ortaları ile ilgili bir işi görüşecekleri zaman kazanın etrafında otururlardı. İsyan ânında kışlalardan kaldırılan kazanlar, büyük törenle ihtilâlin idare edileceği meydana götürülürdü. Kazan kaldırmak; hükümete karşı ayaklanmak, isyan etmek demekti.
İstanbul’da eski odalar ve yeni odalar adıyla iki büyük yeniçeri kışlası vardı. Eski odalar, Şehzade Camiinin karşısında, yeni odalar da Aksaray’da Etmeydanı’ndaydı. Her iki kışla da geniş bir avlunun etrafını çeviren, önü revaklı odalardan meydana gelmişti. Avlunun ortasında, Orta Camii denilen bir mescit vardı. Yeniçeri ayaklanmaları arefesinde, ilk toplantılar hep bu camilerde yapılırdı. Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra, bu kışlalar halk tarafından tahrip edildi.
Yeniçeri ocağı neferlerine ulûfe denilen maaş verilirdi. Acemi bir yeniçeri neferine, ilk devirlerde ocağa kaydı ile beraber, iki akçe yevmiye bağlanırdı. Sonraları bu beş-altı akçeye çıkarılmıştı. Gösterilen yararlıklar ve hizmetler karşılığı da ulûfeleri arttırılırdı. Yapılan bu artışlara, terakkî denirdi. Bu suretle yevmiyeleri on-on beş akçe olan yeniçeriler bulunurdu. Harplerde “serdengeçti”, yani “fedâi” yazılanlar, sağ döndükleri zaman yevmiye beş-on akçe terakkî alırlardı. Ulûfeler üç aydan üç aya, yılda dört taksitte ve dîvân-ı hümâyunda düzenlenen törenle dağıtılırdı. Taksitlere mevacib denirdi. Neferlerin ulûfesinden başka her yeniçeri ortasına ekmek, et, yağ, bulgur ve mum verilirdi. Her nefere de senede, bir kat elbise veya bedeli verilirdi.
Yeniçeri ocağının en büyük kumandanı yeniçeri ağasıydı. Yeniçeri ağaları, 16. yüzyıl başlarına kadar ocaktan yetişirlerdi. Fakat bir süre sonra bunların yolsuzlukları ve itaatsizlikleri görülünce, saraydan yetişmiş, padişahın tam güvenini kazanmış kimseler yeniçeri ağası tayin edilmeye başlandı. On sekizinci asırdan itibaren yine ocaktan tayin edildiler. Yeniçeri ağaları, Süleymâniye’de devlet malı bir konakta otururlardı. Yeniçeri ağası, ağa divanının reisiydi. Dîvân-ı hümâyûn üyesi olmamakla beraber, vezir rütbesini haiz olursa, dîvân toplantılarına katılırdı. Padişahın cuma namazına çıkışında maiyetindeki yeniçerilerle beraber selâmlıkta bulunurdu. Sefer sırasında da padişahın koruyucusu ve has askeriydiler. Aynı zamanda İstanbul’un en büyük zabıta amiriydi. Ağalık alâmeti, iki tuğ olup bayrağı beyazdı. Yeniçeri ağası, sefere çıktığında yerine sekbanbaşı bakardı. Yeniçeri ağaları terfi ettirilecekleri zaman, beylerbeyi ve kaptan paşa olurlardı.
Yeniçeri ağasının muavinine kul kethüdâsı, kethüdâ bey veya kahyâ bey adları verilirdi. Nefer sayısı 400-500 olan, padişahın av köpeklerine bakmakla vazifeli bulunan yeniçeri cemaat ortalarından 64. ortanın kumandanına zağarcıbaşı denirdi. Sekson denilen ve bazen ayı avında da kullanılan cenk köpeklerine bakan 71. ortanın kumandanına seksoncu veya samsuncubaşı adı verilirdi. Tazılara bakan, turna kuşları besleyen 68. ortanın kumandanına turnacıbaşı, 14, 49, 66 ve 67. ortaların kumandanlarına haseki ağaları denirdi. Padişahın cuma namazı alaylarında kıdemlerine göre, ikisi sağında, ikisi solunda padişahın atının yanısıra yürürlerdi. En kıdemlisine başhaseki denirdi. Beşinci bölük ortasının kumandanı ve bütün yeniçeri ocağının çavuşuna başçavuş, bölük ortalarında muayyen olmayan bir ortanın kumandanına muhzir ağa denirdi. Dîvânda yeniçeri ağasına hitaben yazılan fermanlar muhzir ağaya verilirdi. Muhzir ağadan bir rütbe aşağı olup, muayyen olmayan bir ortanın kumandanına, kethüdâ ağa denirdi. Kethüdâ bey sefere gittiğinde ona vekâlet ederdi. Yeniçeri ocağına bağlı sanatkârlarla imalathânelerin de en büyük amiriydi. 101 cemaat ortasının bütün kumandanlarının en kıdemlisine, yayabaşı ağa denirdi. Diğerlerine de yayabaşı denirdi. Vazifeleri, ocak beytülmâlciliği, seferde hazine bekçiliği, zahire tedariki, kadılara ve sancak beylerine sefer emirleri götürmek, yaralı nakletmek, kale muhafızlığı yapmaktı. Bölük ortaları kumandanlarının en kıdemlisine bölükbaşı ağa; 60, 61, 62 ve 63. cemaat ortaları kumandanlarına da solakbaşı ağaları denirdi. Cemaat ortalarından muayyen olmayan bir ortanın imamlık yapmaya ehliyetli olan kumandanına ocak imamı, bu ortaya da imam ortası denirdi. Beş vakit namazda, ağa kapısındaki camide, yeniçeri ağasına imamlık ederdi. Yeniçeri ocağının künye defterini tutan vazifeliye ocak kâtibi veya yeniçeri efendisi denirdi. Bu ağaların hepsine birden katar ağaları denilirdi. İçlerinden biri azledilince veya ölünce, alt derecede bulunanlar, derece terfî ederek boşluğu doldururdu.
Ocak disiplini sağlam olduğu devirlerde yeniçeriler, geceleri kışlalarındaki koğuşlarından başka yerde yatmazlardı. Askerlik taliminden başka bir şeyle uğraşamaz ve emekliye ayrılıncaya kadar da evlenemezlerdi. Emekliye ayrılan yeniçeriye oturak denilir ve kendisine ölünceye kadar emekli gündeliği verilirdi. Emekli olduktan sonra evlenenler öldüğü zaman, geride bıraktığı dul ve yetimlere fodla denilen maaş bağlanırdı.
Suç işleyen yeniçeri, ancak kendi ortası neferleri huzurunda ve kendi koğuşunda cezalandırılırdı. Ocaktan kovulmaya "keçe külah etmek" denilirdi. Bir yeniçeri, ortasını değiştiremezdi. Ocak disiplininin bozulduğu devirlerde, bir ortadan öbürüne geçmeye "semer devirmek" denilirdi. Suçlu yeniçeri, merasimle ihtar edilir, hapsedilir, kale hizmetiyle sürgün edilir veya keçe külah edilip, ocaktan tard edilirdi. İdama mahkûm edilen bir yeniçeri, evvelâ ocaktan tard edilir, sonra boynu vurulmak suretiyle idam edilirdi.
Bir yeniçeriye idam hükmü, ancak ağa dîvânında verilirdi. Bir odabaşı da, emrindeki yeniçerilere ancak otuz dokuz sopaya kadar dayak cezası verebilirdi. Yeniçerilerin 15. yüzyıl ortalarına kadar mevcutları 10.000, Kanunî Sultan Süleyman’ın vefatı sırasında da 12.000 dolaylarındaydı. Bu sayı, Sultan Üçüncü Mehmed Han zamanında 45.000’e kadar yükseldi. Dördüncü Murad Han zamanında ocak mevcudu tekrar düşürüldüyse de, 17. yüzyılın sonunda 80.000’i bulan ocak mevcudu, 19. yüzyılın başından itibaren 100.000’i geçmiştir.
Yeniçeri ocağı, 16. asrın sonlarına kadar, Osmanlı ordusunun talimli, mükemmel bir yaya kuvveti olup, savaşlarda vurucu güç durumundaydı. Osmanlı Devletinin asıl askerî gücünü meydana getiren timarlı sipahilerin ehemmiyetini kaybettiği 16. yüzyıl sonlarında yeniçeri ocağına, Devşirme Kanunu’na aykırı olarak, yabancı efrad alınması ve ocak mevcudunun arttırılması yoluna gidildi. Böylece talimsiz, başıboş kimselerin ocağa girmesiyle bu askerî teşkilât doğrudan siyasete katılan, devlet adamlarını tayin veya azlettiren, padişahları tahttan indiren veya tahta çıkaran bir kuvvet hâline geldi. Birinci Ahmed Han'dan îtibâren Osmanlı padişahlarının ilerleme hamleleri veya disiplinli modern ordular kurma teşebbüsleri, dahilî ve haricî düşmanlar tarafından hep yeniçeri ocağı kullanılmak suretiyle baltalandı. Düzeltilmesi için, her türlü fedakârlıkta bulunulan, ancak, yola gelmeyen ocak, Sultan İkinci Mahmud devrinde 15 Haziran 1826’da kaldırıldı. Hâdise, tarihe “Vak’a-i Hayriyye” olarak geçti.


peaceful - avatarı
peaceful
Ziyaretçi
21 Ağustos 2008       Mesaj #2
peaceful - avatarı
Ziyaretçi
YENİÇERİ OCAĞI

Sponsorlu Bağlantılar
Yeniçeri Ocağı nedir?
Yeniçeri, Hristiyan tebandan devşirilmiş askerdir. 1. Murat'ın veziri âzam Çandarlı Hayrettin Paşa'nın yardımıyla kurduğu bu sistem de, devlet kendi Hrıstiyan tebasından ve bazen eline düşen harp esirlerinden bazı çocuklara el koyuyordu. Acemi Oğlanı denilen bu çocuklar, önce bir tür köylü ailesinin yanına veriliyordu. Orada Türkçe öğreniyor, Müslüman dininin, Türk terbiyesinin icablarına göre yetiştiriliyordu. Devşirilir devşirilmez sünnet edilip, kendilerine bir müslüman adı veriliyordu. Sonra acemi oğlanların kışlalarında, askeri terbiyeleri başlıyordu. Emekli oluncaya kadar evlenmeleri, şehirde oturmaları yasaktı. Kışlalarda yaşarlardı. İstidat ve kabiliyet gösterenler subay ve general olurlardı.
Hristiyan çocuklarını, Müslüman ve Türk yapıp Hristiyanlara karşı dövüştürülmesi, Avrupalı muhayyilesini çok meşkul etmiştir.

"Çeri" Türkçe'de asker demektir. Asker kelimesi Arapçadan gelir. 1. Murat, yeni bir sınıf ihdas ettiği, kendisine babadan kalan yaya (piyade)ve atlı (süvari) yanında yeni bir asker sınfı ortaya çıkardığı için, bu zümreye "Yeniçeri" denilmiştir.
Yeniçeri Ocağı Teşkilatının ana çizgileri
Ocağın büyük bir kısmı İstanbul'daki kışlalarda yaşarlardı. Büyük merkezlerde yeniçeriler vardı. Kumandan " Yeniçeri Ağası" idi. " Orta" denilen taburlara ayrılmışlardı. Bütün ortalar birleşip ocağı meydana getirilerdi. Büyük taşra şehirlerde yeniçeri birlikleri, İstanbul'da ki belirli ortalardan alınmış er ve subaylardan müteşekkildir. Yani bunların asıl bağlı oldukları yer, İstanbul'daki ortalardır. Yeniçeri ağası, Divan-ı Hümayum üyesi, yani bakandır. Daima askerdir. Amiri sadrazamdır. Sadrazamla Yeniçeri Ağası arasında başka bir kumandan kademesi yoktur. Ocağın herşeyinden sorumlu ve bu sorumluluğun tabii neticesi olarak ocak üzerinde her türlü yetkiyi sahipti. Padişah bir numaralı yeniçeri sayılırdı.

Yeniçeri sancakları
Her ortanın kendi sembolünü taşıyan flamalar vardı. Her ortaya bir sancak verilirdi. Seferde bu sancak, o ortada kumandanın çadırının önüne torağa saplanırdı.
"Azam Bayrağı" denilen sancak ise, beyaz atlastan muazzam bir şeydi.
Seferde Yeniçeri Ağası'nın önüne dikilirdi. O İstanbul'da ise, Sekbanbaşının ortağının önüne dikilirdi. Üzerine altın sırma ile Fetih âyet-i kerimesi işlenmiştir:

"İnna fetehnâ leke mübina ve yansureke'ıllahu nasren azizâ"
Büyük sancağın beyaz olması, ocağın sünni ve sünni'liğin şampiyonu olduğunu gösteriyordu.

Yeniçeri unvanları ve sanatları
Yeniçeri generallerine, albaylarına ve daha bazı subaylara "Ağa" denilirdi. Büyük ünvandı ve mutlak "Ağalar" şeklinde kullanılırdı. Yeniçeri Generalleri ile diğer Kapıkulu Ocakları Generalleri anlaşılırdı. Hatta "Ağavat hazarâttı" denilirdi.
Yeniçerilerin bektaşi tarikani girmesi çok yaygın bir gelenekti. Ocağa "Hacı Bektaş Ocağı" denilirdi. Ocağın Hacı Bektaş Veli tarafından kurulduğu sanılır. Ancak mevlevi, havleti,nakşi melâmi olan yeniçeriler de vardır.


BrookLyn - avatarı
BrookLyn
Kayıtlı Üye
26 Ocak 2009       Mesaj #3
BrookLyn - avatarı
Kayıtlı Üye
Yeniçeri Ocağı
Osmanlı Devleti'nin as­keri örgütlenmesinde Yeniçeri Ocağı'nın önemli bir yeri vardı. Osmanlı ordusu eyaletlerden gelen tımarlı sipahilerle merkezdeki kapıkulu askerlerinden oluşurdu. Kapıkulu askerleri de atlı ve yaya olarak iki bölüme ayrılırdı. Yaya askerler Yeniçeri Ocağı adıyla örgütlenmişti. Yeniçeri Ocağı I. Murad'ın padişahlığı dö­neminin (1361-89) başında Kazasker Kara Halil Hayreddin Paşa tarafından kuruldu. Kara Halil Hayreddin savaşlarda tutsak düşen Hıristiyan gençlerin beşte birini devlet hizmeti için ayırtarak bunla­rı asker olarak yetiştirmeye başladı. Gelibolu' da kurulan Acemi Ocağı'nda yetişen bu askerlere yeni asker anlamında yeniçeri adı verildi. Yeniçeriler önceleri savaş tutsakların­dan oluşurken sonraları bu usul bırakıldı, Rumeli'nin ve Kafkasya'nın belirli bölgelerin­den her yıl belirli sayıda Hıristiyan genç toplanmaya başlandı. Devşirme denen bu sistemle alınıp Müslümanlaştırılan gençler Gelibolu ve İstanbul'daki Acemi Ocağı'nda eğitim gördükten sonra Yeniçeri Ocağı'nda asker olurlardı. Bu sistem 17. yüzyılın ortası­na kadar sürmüş, daha sonra Türklerden ve başka Müslüman kavimlerden de yeniçeri alınmaya başlanmıştır.

Yeniçeri Ocağı iç örgütlenmesi bakımından cemaat ortaları, sekbanlar ve ağa bölükleri olarak üç bölüme ayrılırdı. Cemaat ortaları ocağın ilk kurulan bölümüdür. Önceleri her 100 asker bir orta oluşturur, başlarında da yay abası denen komutan bulunurdu. Ortalar­daki asker sayısı 17.-18. yüzyıllarda artmışsa da, toplam orta sayısı her zaman 101 olarak kalmıştır. Her ortanın bir bayrağı vardı ve bazı ortalar görevlerine göre deveci, turnacı, katrancı, zemberekçi gibi adlarla da anılırdı. Sekbanlar Fatih Sultan Mehmet’in 1451'deki Karaman seferi sırasında yeniçerilerin buy­ruklarına karşı çıkması üzerine kendine bağlı askerlerden oluşturduğu bir birlik olarak or­taya çıktı. Biri atlı, 34'ü yaya olmak üzere 35 ortadan oluşan sekbanlar sonraları bir orta sayıldı ve Yeniçeri Ocağı'nın 65. ortası olarak adlandırıldı. Ağa bölükleri de II. Bayezid'in tahta çıkışı (1481) sırasında, bu kez sekbanla­rın ayaklanmaya kalkışmaları üzerine kurul­muştu. Padişaha bağlı askerlerden oluşturu­lan ağa bölüklerinin sayısı 61'di. Kanuni Sultan Süleyman döneminden (1520-66) baş­layarak padişahlar da birinci ağa bölüğünün askeri sayılmıştır.

Yeniçeriler öbür kapıkulu askerleri gibi sürekli olarak görev yaparlar ve devletten aylık alırlardı. Üç ayda bir ödenen ve ulufe denilen bu aylıktan başka her padişahın tahta çıktığında cülus bahşişi adıyla yeniçerilere para dağıtması da bir gelenekti. Yeniçerilerin büyük bölümü İstanbul'da Et meydanındaki ve Şehzade başı’ndaki kışlalarda yaşardı. Bir bölümü de sınır boylarındaki kalelerde görev­liydi. Disiplinli bir güç oldukları 15.-16. yüz­yıllarda yeniçeriler askerlikten başka bir işle uğraşmaz ve evlenemezlerdi. Ama sonraları seferlerin azalması, disiplinin bozulması, ev­lenme yasağının hafiflemesiyle başka işler yapmışlar, özellikle İstanbul'da esnafa karşı zorbaca hareketlere girişmişlerdi. Yeniçerile­rin sayılarının zaman içinde artması da devle­te ağır mali yük getirmiş, aylıkların zamanın­da ödenememesi gibi durumlar sonucunda çıkan ayaklanmalar da toplumsal düzeni bü­yük ölçüde sarsmıştır. Yeniçeri Ocağı'nın başı olan yeniçeri ağası devletin yüksek görevlilerinden saydırdı. Ge­nellikle ocaktan yetişenler arasından atanır­ken Fatih döneminde sekbanların başı olan sekban başılar dan da seçilmiş, 16. yüzyıldan sonra saray görevlilerinin yeniçeri ağası ola­rak atandıkları da görülmüştür. İstanbul'un güvenliğinin korunması, divan toplantılarında düzenin sağlanması gibi görevleri de olan yeniçeri ağası vezirliğe yükseldiğinde divana üye olarak da katılırdı. Kapıkulu askerleri padişahın özel ordusu sayıldığından yeniçeri ağası da ancak padişah sefere çıktığında onunla birlikte giderdi. Ama bu gelenek artık padişahların sefere katılmamaya başladıkları 17. yüzyılda son bulmuştur. Manevi olarak Hacı Bektaş Veli'ye bağlı sayıldıklarından yeniçerilere "Taife-i Bektaşi-yan", Yeniçeri Ocağı'na da "Hacı Bektaş Ocağı" denilirdi. Ama bu bağ, ocağın bozul­maya yüz tuttuğu 17. yüzyıldan sonra giderek zayıflamıştır.

Osmanlı Devleti birbiri ardınca yenilgilere uğradığı 18. yüzyılda orduyu yeniden düzen­leme çabalarına girişmişse de, bu çabalar her seferinde çıkarlarını, hatta varlıklarını tehli­kede gören, başta Yeniçeri Ocağı olmak üzere bütün kapıkulu ordusunun sert tepki­siyle karşılaşmıştır. 19. yüzyıl başına gelindi­ğinde hemen hemen bütün savaş yeteneğini yitirmiş bir başıbozuk topluluğu görünümün­deki Yeniçeri Ocağı, II. Mahmud'un kararlı girişimi sonunda 1826'da ortadan kaldırılmış­tır.

Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
24 Mayıs 2011       Mesaj #4
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
Yeniçeri Ocağı - Yayabaşı

Yeniçeri Ocağı'nın ilk kuruluş döneminde yeniçeri ortalarının komutanlarına verilen ad. Yayabaşıların en kıdemlisi "başyayabaşı" olarak anılırdı.


MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
26 Mayıs 2011       Mesaj #5
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
YENİÇERİ OCAĞI

Osmanlı Devleti'nin 1826 yılına kadar, daimi ücretli ordusunun (Kapıkulu Ocağı) piyade (yaya) sınıfını oluşturan bölümü.

1363 yılında I. Murat tarafından kuruldu. I. Murat, yeniçeri örgütüne yetiştirilmiş eleman sağlamak amacıyla 1363 yılında Gelibolu'da İlk Acemi Ocağı'nı kurdu. İlk kuruluşunda bu ocağa savaşlarda alınan esirler kaydediliyordu. Esirlerden "acemi oğlanı" alınması, Pençik Kanunu'na göre oluyordu. Hristiyanlardan "acemi oğlanı" alınması, yani devşirme usulü, daha sonra ortaya çıktı. Böylece Hristiyan halkın belirli yaştaki birden fazla çocuklarından birinin Acemi Ocağı'na alınmasına karar verildi. Bunu sağlamak için de devşirme kanunu çıkarıldı.

Devşirme Kanunu zamanla Pençik Kanunu ile asker alınmasının yerini aldı ve iki buçuk yüzyıl uygulandı. Acemi Ocağı, Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılmasına kadar devam etti. Acemi Ocağı, ilk kuruluşunda 3.000 kadar askeri kapsıyordu. Kanunî devrinde bu sayı 4.000'i, 16. yüzyıl sonlarında 8.000-9.000, 17. yüzyıl başlarında da 9.400'ü buldu. Asker sayısı daha sonra da 12.000'i geçti. Askerlik sürekli olduğu için Yeniçeri Ocağı efradı evlenemezdi (zamanla bu gelenek bozuldu).

Her yeniçeri ortasının bir odası vardı. İlk yeniçeri odaları Edirne'de kuruldu. İstanbul başkent olunca (1466) odalar, İstanbul'a taşındı. Yeniçerilerin kışlaları İstanbul'da iki yerdeydi: Yeni odalar Aksaray'da, eski odalar Şehzadebaşı'nda bulunuyordu. Kanunî döneminde 165 yeniçeri ortası vardı; sonraları bu sayı 196'ya çıkarıldı. Bu 196 orta üç kısma ayrılmıştı: 61 ortaya "ağa bölükleri", 101 ortaya "cemaat", 34 ortaya da "sekban bölükleri" denirdi.

Yeniçeriler padişahla birlikte sefere giderdi. Yürüyüşlerde padişahın önünde gider; konak yerlerinde, otağıhümayunun iki tarafında çadırlarını kurarak ortayı yol gibi bırakırlardı. Savaşta da ordunun merkez kısmında yer alırlardı. Yeniçeri Ocağı, ordunun küçük bir parçasıydı. 16. yüzyıl ortalarından itibaren, dünya ekonomisinde meydana gelen değişiklikler sonucu, Osmanlı hazinesinin dünya ticaretinden aldığı transit vergilerinin azalması, hatta tümüyle kesilmesi üzerine devlet, yeniçerilerin masraflarını karşılayamaz oldu, hatta yeniçeri askerlerinin ulufelerini ödeyemez duruma düştü. Bu, ocağın disiplin ve düzeninin bozulmasına neden oldu.

İstanbul'da yeniçeri ve sipahi isyanları birbirini izledi. Yeniçerilerin saraya ve padişaha ilk ve en büyük darbeleri II. Osman zamanında oldu. II. Osman, isyan eden yeniçeriler tarafından öldürüldü. III. Selim, Nizamıcedit örgütünü kurarak Yeniçeri Ocağı'nı düzeltmek istediyse de kesin bir sonuç alamadı. Bunun üzerine çıkan Kabakçı Mustafa İsyanı ile III. Selim tahttan indirildi ve Nizamıcedit kaldırıldı. 1826'da II. Mahmut Yeniçeri Ocağı'nı kaldırdı. Yeniçeri Ocağı'nın kaldırılması, tarihte "Vaka'yi Hayriye" adıyla anılır.

MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
17 Ocak 2013       Mesaj #6
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
TURNACI
MsXLabs.org & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi

Yeniçeri Ocağı'nda, padişah ava çıktığında yanında bulunmakla ve padişahın av hayvanlarına bakmakla görevli kimse. Turnacıların sayısı 17. yüzyılda 480 oldu. İstanbul dışında bir yere tayin edildiklerinde kendilerine 10.000 akçelik timar verilirdi. Ayrıca devşirme göreviyle Rumeli ve Anadolu'ya gönderilen yeniçeri zabitlerine de turnacı denilirdi.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.