Arama

Osmanlı Kurumları - Vezir

Güncelleme: 19 Haziran 2011 Gösterim: 13.883 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
9 Nisan 2010       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Vezir

Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı Devletinde askerî ve idârî sâhalarda geniş selâhiyetlere sâhip en üst derecedeki memurlara verilen ünvân.

Vezir kelimesi, lügatta “yardımcı” mânâsına gelmekte olup, devlet başkanı olan pâdişâhın hemen hemen bütün işlerini yüklenen ve hükümdârlıkla ilgili meselelerde görüş ve tedbiriyle ona yardımcı olan kimsedir. Vezirlerde, doğruluk, sabır, metânet ve yücelik gibi dört haslet bulunurdu.

Vezir ünvânı ilk defâ Abbâsî Devletinde, daha sonraları da çeşitli İslâm devletlerinde kullanılmaya başlandı. Büyük Selçuklu, İlhanlı, Anadolu Selçukluları ve Osmanlılar da bu ünvânı kullandılar.

Osmanlılarda vezirlik müessesesi ilk defâ, Orhan Gâzi zamânında (1324-1362) kurulan dîvân teşkîlâtının başına vezir ünvânıyla bir zâtın getirilmesiyle teşekkül etti. İlk vezir ulemâ sınıfından gelmiş olan Alâaddîn Paşa olup, bunu yine aynı sınıftan Ahmed Paşa bin Mahmûd, Hacı Paşa ve Sinâneddîn Yûsuf Paşa tâkip ettiler. Yûsuf Paşa, Orhan Gâzinin son ve Murâd-ı Hüdâvendigâr’ın ilk vezîriydi. Onun vefâtından sonra Sultan Murâd, Çandarlı Kara Halîl’i vezârete getirmiştir.

Orhan Gâzi zamânında tek vezir olup, dîvân; vezir, kâdı ve hükümdâr olmak üzere üç kişiden teşekkül ediyordu. Devletin büyümesi ve işlerin artması üzerine, vezirleri de arttırmak îcâb etti. Böylece sayıları artan vezirlerden biri vezîriâzam ismiyle baş vezir tâyin edildi. Kânûnî Sultan Süleymân Han (1520-1566) zamânından îtibâren vezîriâzam yerine sadrâzam ünvânı kullanılmaya başlandı.

Vezirlik rütbesine yükselebilmek için mükemmel hizmet etme, iktidâr ve ehliyet sâhibi olma özellikleri aranırdı. Mîr-i mîrân da denilen bir beylerbeyinin vezir olabilmesi için, sancakbeyliğiyle eyâletlerde uzun müddet hizmet ettikten sonra Rumeli beylerbeyi olması lâzımdı. Ancak oradan vezirliğe geçebilirdi.

Kânûnî Sultan Süleymân zamânının sonuna kadar merkezdeki vezir adedi dörtten yukarı çıkmamıştı. Bundan sonra artarak yediye kadar çıktı. Sonradan vezir adedi daha da artınca, kubbe vezirliğinden hâriç olarak bâzı mühim eyâletlere (Bağdat, Budin, Yemen gibi) vâli olarak vezirler gönderildi. Daha sonra bu da kâfi gelmediğinden eyâletler parçalandı ve birkaç sancak birleştirilip bir vezire verildi.

Vezirliğe tâyin edilenler evvelâ pâdişâh huzûrunda ve sonra da sadrâzam tarafından kabullerinde hil’at giyerlerdi. Bundan sonra vezir tâyin edilen zâtın vezâret menşûr veya berâtı reîsülküttâb; nişân-ı hümâyûn takımı da nişancı tarafından alınarak konağına götürülürdü. Bu hizmetlerinden dolayı yeni vezir; reis efendiye, nişancı, mîr-i âlem ve çavuşbaşıya kânûnen muayyen ve münâsip hediyeler verirdi.

Kubbe vezirleri dîvân toplantıları sırasında vezîriâzamın sağında otururlardı. Dîvân-ı hümâyûnda işler çok olduğu zaman kubbe vezirleri vezîriâzamın izniyle tuğra çekerek nişancıya yardım ederlerdi.

Kubbe vezirleri zaman zaman serasker veya serdâr ünvâniyle sefere memur edilirlerdi. Böyle durumda maiyetine kapıkulu askerinden münâsip miktarda yeniçeri, cebeci, topçu ve süvârî askeri verilirdi. Ayrıca mâlî işlerini görmek üzere bir defterdâr veya defterdâr makâmında bir hazîne kâtibi bulunur ve kendi tezkirecisi de reîsülküttâb vazîfesi görürdü.
Serdâr vezir hareketinden îtibâren dîvân kurar, dâvâ dinlerdi. Maiyetindeki vazîfe sâhipleriyle gideceği mıntıkalardaki azl ve tâyin husûsunda selâhiyeti vardı. Dönüşünde yaptığı işler hakkında dîvân-ı hümâyûna bilgi verirdi.

Yine vezirler bir vazîfeyle taşraya çıktıklarında, eyâletine gidinceye kadar yol üzerinde dâvâlara bakmak ve karar almak selâhiyetine sâhiptiler. Aynı durum İstanbul’a dönen vezirler için de geçerliydi. Ancak, kendisi bir vezîrin eyâletine uğrarsa orada dâvânın hâllini ona havâle ederdi.

Vezirler gelir bakımından büyük imkânlara sâhip olup, bunların başlıca gelir kaynaklarını kendilerine tahsis edilen haslar teşkil ederdi. Fâtih Kânunnâmesi’ne göre; bir vezîrin haslarının yıllık geliri 1.200.000 akçeydi. Bunlar diğer Türk İslâm devletlerinde olduğu gibi ganîmetlerden de pay alırlardı. Vezir, kendi hasının her beş bin akçelik geliri için sefere bir cebelü asker götürmeye mecburdu.

Yaşı îtibâriyle hizmet yapamayacak bir dereceye gelen veyâhut uzun tecrübelerle idârî ve askerî aczi anlaşılan bir vezir, tekâüd edilerek kendisine geçinebilecek kadar tekâüd hasları veya bir mahallin mukâtaasından veya başka bir yerden muayyen bir para verilirdi.

Vezirler hakkında şikâyet olur ve hakkındaki şüpheler sâbit olursa, kendisinden vezirlik alâmetleri ve rütbeleri alınarak belli bir mahalde ikâmete mecbûr tutulurlardı. Eğer halka zulüm ettikleri duyulursa, muhâkeme edilerek cezâlandırılırlardı.

Kalabalık maiyetlere sâhip olan vezirlerin emirleri altında en az üç yüz kişi bulunurdu. Kapı halkı denilen bu maiyetin kalabalığı vezîrin derecesini gösteren bir ölçüydü.
Her vezîrin dokuz kat mehterhânesi vardı. Fakat bu mehterhânede pâdişâhlık alâmeti olan kös bulunmazdı.




asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
9 Nisan 2010       Mesaj #2
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Osmanlilarin ilk dönemlerinde divanda sadece bir vezir bulunuyordu. O da ilmiye sinifina mensuptu. Daha sonra vezir sayisi artinca birinci vezire "Vezir-i a'zam" denildi. Bundan baska "Sadr-i âlî", "Sâhib-i devlet", "Zât-i asefî" ve "Vekil-i mutlak" gibi tabirler de kullanilmis ise de bunlar asil el-kabtan degillerdir.
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanli Devleti'nde ilk vezir, Haci Kemaleddin oglu Alaeddin Pasa'dir. Bu zat, ilmiye sinifina mensup oldugu gibi ayni zamanda taninmis ahi reislerindendi. Osmanli tarihçilerinin büyük bir kismi, bu zat ile Sehzâde Alaeddin'i birbirine karistirir. Alaeddin Pasa'dan sonra bu makama sira ile Ahmed Pasa, Haci Pasa ve Sinaneddin
Yusuf Pasa gelmislerdi. Çandarli Halil Hayreddin Pasa ise Sinaneddin Yusuf Pasa'dan sonra vezirlige getirilmisti. Onun ölümü üzerine vezir olan ve bu makamda onbir yil kadar kalan Çandarlizâde Ali Pasa zamaninda, Timurtas Pasa'ya da vezirlik verilince Çandarlizâde Ali Pasa vezir-i a'zam diye anilmaya baslandi.
Çandarli Halil Hayreddin Pasa'dan önceki vezirler orduya komuta etmiyorlardi. Bu görevi, askerî sinifa mensub olanlar yürütüyordu. Fakat Hayreddin Pasa'nin Rumeli fetihlerinde komutanligi vezirlikle birlestirip mühim muvaffakiyetler kazanmasi, idarî ve askerî islerin bir elde toplanmasina sebep olmustu. Bundan sonra gelen birinci vezirler hep ayni sekilde hareket etmislerdi.
Daha sonraki tarihlerde vezirlerin sayisi artmis ve XVI. asir ortalarina yakin zamana kadar vezirlik, sadece Istanbul'da bulunan mahdud kimselere münhasir iken Kanunî devri vezirlerinden Çoban Mustafa Pasa ile Hain Ahmed Pasa, önemine binaen vezirlikle Misir valiligine tayin edilmislerdi. Daha sonraki tarihlerde Budin, Yemen ve Bagdad eyaletlerine de vali olarak vezirler gönderilmisti.
Vezir-i azam, padisahtan sonra devletin en büyük reisi ve hükümdarin mutlak vekili oldugundan, sözü ve yazisi padisahin iradesi ve fermani demekti. Çandarli hanedaninin düsüsüne kadar bütün islerde birinci merci vezir-i azamdi. Çelebi Mehmed zamanindaki Amasyali Bayezid Pasa'nin vezir-i azamligi bir tarafa birakilacak olursa Çandarli ailesinin bir silsile halinde kadiaskerlikten gelmek suretiyle yetmis seneden fazla bir müddet kesintisiz o mevkii isgal etmeleri ve hükümdarlarin itimadlarini kazanmalari bütün Türk devlet adamlarinin bir ailenin etrafinda toplanmalarina sebep olmustu. Hatta Segedin muahedesinin akdi üzerine saltanati oglu Mehmed'e birakan Ikinci Murad, karsi tarafin bu firsati ganimet bilip antlasmayi bozmasi üzerine, anormal bir hal alan olaylar karsisinda tekrar hükümdar olup idareyi eline almak istedigi zaman, Vezir-i azam Çandarlizâde Halil Pasa'nin tesebbüsüyle ikinci defa hükümdarlik makamina getirilmisti.
Icabinda padisah adina divana riyaset (baskanlik) eden vezir veya vezir-i azamlar, hükümdarin mutlak vekili idiler. Pâdisahin elips seklindeki altin bir mührü, bunun alameti olarak yanlarinda bulunurdu. Vezir, devlet islerinde bütün selahiyet ve mesuliyetlere sahip oldugu gibi bütün azil ve tayin isleri de onun reyi ile olurdu. Bu dönemlerde, hükümdarlarca hiç bir taleplerinin reddedilmemesi adet haline gelmisti.
Kendisinden önceki töre, örf ve gelenekleri yazili bir metin haline getiren Fâtih Sultan Mehmed'in kanunnâmesinde vezir-i âzamla ilgili olarak söyle denilmektedir:
"Bilgil ki vüzerâ ve ümerânin vezir-i azam basidir, cümlenin ulusudur. Cümle umurun vekil-i mutlakidir. Ve malimin vekili defterdarindir ve ol, vezir-i azam nâziridir. Ve oturmada ve durmada ve mertebede vezir-i azam cümleden mukaddemdir."
Tevkiî Abdurrahman Pasa kanunnâmesinde de vezir-i azam hakkinda su ifadeler kullanilmaktadir:
"Evvela sadr-i azam olanlar cümleyi tasaddur edüp amme-i mesalih-i din ve devlet ve kâffe-i nizâm-i ahval-i saltanat ve tenfiz- i hudud ve kisas ve haps ve nefy ve enva-i ta'zir ve siyâset ve istimai da'va ve icray-i ahkâm-i seriat ve def-i mezâlim ve tedbir-i memleket ve tevcih-i eyâlet ve emâret ve ulûfe ve zeamet ve timar ve tevliyet ve hitabet ve imâmet ve kitâbet ve cem'i cihet ve taklid-i kaza ve nasb-i müvella ve tefviz ve tevkil ve tayin ve tahsil ve umur-i cumhur ve tevcihat-i gayr-i mahsur ve'l-hasil cemi-imenâsib-i seyfiyye ve ilmiyenin tevcih ve azli ve cemi-i kadaya-iser'iyye ve örfiyenin istima ve icrasi için bizzat cenab-i padisahîden vekil-i mutlak ve memâlik-i mahruse-i Osmanî ve taht-i hükümet-i sultanîde olan cemi-i nâsin üzerine hakim-i sahib­i ferman oldugu muhakkaktir.
Sair vüzera ve vülat ve amme-i ulemâ ve kudat ve mesayih ve sâdat ve a'yan ve ekâbir ve tavaif-i asâkir ve reâya ve berâya ve ehl-i cihât ve ashab-i ticarat kebir ve sagir ve gani ve fakir ve kavi ve zayif ve vadi" ve serif ve muhassalan havas ve avam kâffe-i enâm cemian sadr-i a'zam olanlarin kelamini bizzat sevketlû ve mehâbetlû ve seadetlû padisah zillullah hazretlerinin mübarek lisan-i seriflerinden sadir olmus ferman-i vâcibu'l-iz'an bilüp emrine imtisâl ve kendüye ta'zim ve tavkir ve iclâl etmeye me'murlerdir."
Kanunnâme metinlerinde görüldügü gibi vezir-i a'zamlar, vekil-i mutlak olarak büyük ve genis yetkilere sahip olan kimselerdi. Herkes onun emirlerine itaat etmekle yükümlü görünmektedir. Çünkü o, padisahi temsil etmekteydi. Vezir-i a'zam (Kanunî döneminden itibaren) sadr-i a'zamlar, padisahin yüzük seklindeki tugrali altin mührünü tasirlardi. Vezir-i a'zamlarin, diger vezirlerden farklari "mühr-i hümâyun" denilen bu mühür ile olup hükümdarlik selâhiyetinin icrasina ve padisahin kendisini vekil ettigine dair bir delil oldugu için onlar bu mührü örülmüs bir kese içinde koyunlarinda tasirlardi. Vezir-i azamin azlinde veya ölümü halinde "mühr-i hümâyun" ikinci veya üçüncü vezire verilirdi.
Mühr-i hümâyun ya divana gönderilmek veya vezir-i a'zam olacak kimsenin huzura kabul edilmesi suretiyle verilirdi.
Osmanli Devleti'nde XVI. asrin ilk yarilarina kadar yalniz devlet merkezinde bulunup divan-i hümâyuna memur "kubbe veziri" veya "kubbenisîn" denilen vezirler vardi. Bunlarin sayilari pek fazla degildi. Kubbe vezirleri divanda kidem sirasina göre otururlardi.
Fâtih Sultan Mehmed'den itibaren hükümdarlar Divan-i Hümâyun toplantilarina katilmayi terk edip, riyaseti sadrazama biraktiktan ve XVI. asrin ikinci yansinda bu toplantilar haftada dört güne inhisar edildikten sonra hükümdarlar, arz odasinda sadrazamin verdigi izahati dinleyerek müzakerelerden haberdar olurdu. Bir müddet sonra devlet isleri Pasakapisi'nda görülmeye baslanmis ve Divan-i Hümâyun XVIII. asirdan sonra elçi kabulü ve ulûfe tevziine tahsis edilmisti. Sadrazamlarin hükümdarlarla görüsmeleri ise XVI. asirdan itibaren gittikçe azalmisti. Bunlar, devlet islerini "telhîs" veya "takrîr" adli vesIkalarla ve ekleri ile birlikte hükümdara arz ederlerdi. Böylelikle telhîsler, kanun, nizam, tevcih, usûl ve âdet ile tayin edilmis olan ve hükümdarin tasdikine ihtiyaç gösteren hususlara ait sadrazamin arzi mahiyetinde idiler. Sadrazam kendi fikrini de beyan ettikten sonra ilgili konu hakkinda padisahin fikrini sorardi. Telhislerin hazirlanmasi Reisü'l-küttabin görevi olup, hazirlandiktan sonra genellikle padisahi yormamak ve merami açikça ifade etmek üzere sade bir ifade ve iri nesihle yazilarak saraya gönderilirdi. Padisahin "manzurum oldu", "verilsin", "verdim", "tedarik edesin", "zamani degildir", "berhüdar olasin", "olmaz" gibi hatt-i hümâyunu ile isaret etmesinden sonra sadrazam onu isleme koyardi. Sadrazamlarin diger devlet ricaline ve idarecilere olan tahriratina ise "buyruldu" denirdi. Osmanli Devleti'nin ilgasina kadar sadrazamlarin ya re'sen veya bir muamele dolayisiyle mektubî kaleminden yazilan kagitlara "buyruldi-i sâmi" ismi verilmektedir. Bu buyruldunun divanî yazi ile yazilmasi ve bas tarafina da sadrazamin ismini havi sadaret mührünün basilmasi usûldendi.

MsXLabs.org & OT

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
_Yağmur_ - avatarı
_Yağmur_
VIP VIP Üye
19 Haziran 2011       Mesaj #3
_Yağmur_ - avatarı
VIP VIP Üye
VEZİR

Osmanlılarda sivil ve askerî yetkileri olan ve paşa unvanı taşıyan en yüksek aşamalı görevli. Sözlük anlamı "yardımcı" demektir.

Vezir unvanı ilk kez Abbasîlerde kullanılmaya başlandı. Osmanlılarda başlangıçta yalnız bir vezir bulunurken, II. Murat döneminde vezir sayısı ikiye çıktı, zamanla daha da çoğaldı. Vezirlerin, "has" derecesinde yüksek toprak dirlikleri vardı. 18. yüzyıldan itibaren bu dirlikler kaldırıldı, vezirlere yerel gelirlerden ödenek bağlandı.

Bir vezir emekli olunca, kendisine "arpalık" adıyla, genellikle yılda 600.000 akçelik emeklilik geliri bağlanırdı. Vezirler bir suçtan dolayı görevlerinden alınınca, unvanlarını da kaybeder ve "kapıcıbaşılık" rütbesiyle bir yerde oturmaya memur edilirdi. İdamı gerektirecek bir suçu işlerse vezirliği dolayısıyla hakaret görmez ve idamı sırasında saygılı davranılırdı. Vezirlerin kalabalık maiyetine "kapı halkı" denirdi. Vezirlik Osmanlı saltanatıyla birlikte tarihe karıştı.


MsXLabs & Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi
"İnşallah"derse Yakaran..."İnşa" eder YARADAN.

Benzer Konular

26 Mayıs 2011 / virtuecat Osmanlı İmparatorluğu
22 Şubat 2012 / asla_asla_deme Osmanlı İmparatorluğu
15 Mayıs 2012 / Misafir Taslak Konular
21 Ağustos 2009 / Misafir Taslak Konular