Kimi şehirler bizim için çok önemli. Gördüğümüz, bildiğimiz yerler olmasalar da önemli. O şehirler kalbimizin bir yerlerinde, daha dün görmüşcesine, sokaklarında az önce yürümüşcesine canlı hatıralarıyla yaşamakta.
Bazı şehirler bizim için herhangi bir şehir olmanın ötesinde anlamlar taşır. Fahr-i Kainat Efendimiz’in izlerini bağrında saklayan Mekke ve Medine, nice alimlerimizin şenlendirdiği Kûfe, medeniyet incimiz Kurtuba, fethi ve fatihi Allah Rasulü’nün mübarek sözleriyle övülmüş İstanbul ve daha niceleri…
Bu şehirlere duyduğumuz sevgi, onların doğal güzelliklerinden ya da zenginliklerinden kaynaklanmıyor. Bu topraklara, üzerlerinde yaşamış olan büyük şahsiyetlerimiz önem kazandırıyor. Yapmış oldukları büyük hizmetlerle hayatımızda silinmez izler bırakan bu zatlara verdiğimiz önemi, onların yaşadığı, eserlerini bıraktığı veya kabirlerinin olduğu şehirlere de gösteriyoruz.
Maneviyat Yıldızlarının Beldesi
Geçen yazımızda sözünü ettiğimiz Semerkand bu şehirlerden biriydi. Çünkü üzerinde bizim için hem zahir, hem batın bütün ilimlerde yol gösterici büyük alimler, mutasavvıflar yaşamıştı. Hizmetleri bütün dünyaya oradan yayılmıştı. Bugün bile yolumuzu, onların bıraktığı eserler aydınlatıyor. Aydınlatmaya da devam edecek.
Buhara da, Semerand gibi yetiştirdiği büyük zatlarla yıldızlaşan şehirlerimizden biri. Birçok alim ve mutasavvıfın bıraktığı cami, medrese ve dergâh gibi eserler bugün de kültürümüzün bir parçası olarak yerli yerinde duruyor.
İsmini hepimizin bildiği birçok büyüğümüzün isimlerinde görülen “Buharî” eki de, bu şehrin büyük insanlarca bereketlendirilmiş olduğunun bir kanıtı. Buharî, yani Buharalı. Meşhur hadis alimimiz İmam Buharî rh.a. ve Nakşibendî tasavvuf kolunun kurucusu Muhammed Bahaeddin Buharî k.s., ilk akla gelen iki isim. Erbabı bilir, Buharî takısı taşıyan isimlerden uzunca bir liste yapmak mümkün. Ayrıca, Buhara da yaşamış ve vefat etmiş, ancak Buhara’lı olmayan niceleri de var.
Türkmen İllerinde Bir İslam Beldesi
Buhara’nın İslâm’la tanışması, Ubeydullah b. Ziyad komutasndaki slâm ordularının 674’de ehri kuşatmasıyla başlıyor. Kuşatmanın zaferle sonuçlanıp müslümanların şehri ele geçirmesiyle Hak Din’i bağrına basan Buhara, kısa zamanda İslâm dünyasının önde gelen merkezlerinden biri oldu. O günden sonra da, Buhara’yı müslüman Türkler’in kurduğu kimi devletlerin başkenti ya da önemli şehirlerinden biri olarak görüyoruz. Sâmânoğulları, Harzemşahlılar ve Selçuklular, Buhara’yı hem maddi, hem de kültür olarak zenginleştiren devletlerden sadece üçü.
Bir dönem Moğolların hakimiyetinde de kalıp yağmalanan Buhara, 16. yüzyıldan 1868’deki Rus işgaline kadar Buhara Hanlığı’na bakentlik yaptı. Bugün de Özbekistan Cumhuriyeti’nin önemli şehirlerinden biri.
Ama biz, tıpkı geçmişte olduğu gibi bugün de Buhara’yı bir devletin ya da milletin şehri olmaktan çok, Hacegân’ın şehri olarak biliyor ve seviyoruz. Hacegân, “hâceler” yani hocalar. Ama bu hocaların nasıl hocalar oldukları, büyük tasavvuf kollarının künyelerindeki isimlerde kendini belli eder.
Gönül Fatihleri: Hacegan
Bu hocalar, Maveraünnehir’de faaliyet gösterip slâm’n köklemesinde önemli rolleri olan maneviyat pîrleridir. Büyük mutasavvıf alimlerden Hâce Abdulhalik Gucdevanî k.s. Hazretleri’nin ilkeleri üzerine kurulu ilmiyye sınıfında eğitimini alan hacegân, fıkıh, tefsir, tasavvuf, hadis gibi İslâmî ilimlerde üstad olup, ilimlerini Semerkand ve Buhara gibi merkezlerden bütün İslâm dünyasına yaymışlardır.
Bu büyük zatlardan bazılarını -ruhaniyetlerinden de feyzyâb olmak için- burada zikredelim: Hâce Ahmed Yesevî, Hâce Yusuf Hemedanî, Hâce Baba Semmasî, Hâce Muhammed Bahaeddîn Nakşibend, Hâce Alaaddin Attar, Hâce Abdülhalik Gücdevanî, Hâce Muhammed Parisâ, Hâce Mevlâna Nizameddin Hamus, Hâce Mevlâna Saadettin Kagarî, Hâce Mevlâna Camî, Hâce Seyyid Kâsm Tebrizî, Hâce Ubeydullah Ahrar, Hâce Ahmed Semerkandî. Cenab-ı Mevlâ cümlesinin sırlarını takdis eylesin. İsimler nasıl da aşina değil mi?
Bu mürid-i kâmillerin yetiştirdiği sufiler dünyann dört bir yanına dağıldılar, insanlara Allah, Peygamber ve Ehl-i Beyt sevgisini, Ehl-i Sünnet yolunu öğrettiler. Orta Asya’dan yola çıkıp, Anadolu üzerinden Avrupa içlerine dek uzanan İslâm fütuhatının manevi önderleri oldular. Asya’dan Avrupa’ya kadar kurulan bütün müslüman Türk devletlerinin hükümdarlarna, komutanlarna rehberlik ettiler.
‘Vefatlarından Sonra Bile Hizmet Ettiler’
Bu ilim ve irfan erleri, göç yolları üzerindeki Hint ve ran kaynakl çeitli felsefi akmlarn etkisinde kalan toplumların Kur’an çizgisinden ayrılmamaları için mücadele verdiler. Hükümdarlar da iktidar kavgasndan, talandan, yamaclktan uzak tutmada önemli roller üstlendiler. Hükümdarların çoğu da bu zatlara gereken saygı ve hürmeti göstermekte kusur etmediler. Tavsiyelerine kulak verip, birçok başarıya bu sayede imza attılar.
Hükümdarların hacegân sufilerine verdikleri önemi şu hadisede görmek mümkün: Büyük Selçuklu Sultan Melikah’n olu Sultan Sencer, kendisine nasihat etmesi için bir adamn hâcegânn büyüklerinden Yusuf Hemedanî k.s.’ye gönderir. Sultann adam şeyhin kapsnda günlerce bekler. Bir cevap alamaz. Günler sonra adam huzuruna çaran şeyh kendisine unlar söyler: “Uzun süredir buradasnz. Bizde dine uygun ne gördüyseniz bir kada yaznz, halimizi hükümdarnza anlatnz. Bu, nasihat olarak kendisine yeter.”
Hacegânın işaret ettiği yol, kalbî bir muhabbetle Hakk’a yönelme yoluydu. Gittikleri her yerde insanlar bu yola yönlendirmeyi, iyiyi, güzeli yaşatmayı kendilerine meslek edinmilerdi.
Seyyid Emir Külâl k.s. Hazretleri bir sohbetinde bu zatlar için der ki: “Bunlar ricâl’ü’l-gayb denilen velilerdir. Bunlar öyle zatlardr ki, vefatlarndan önce ve sonra Allahu Tealâ’nn dinine hizmet ederler.”
Evet, hâcegân, slâm’n yaşanması ve yaylmasnda büyük vazifeler icra eylediler. Onlar ordularn ulaamad en ücra köşelere ulaştılar. Silah kullanmadılar ama tesirleri silahlı ordulardan daha fazla oldu. Onlar aynı muhabbetle gönülleri aydınlatmaya bugün de devam ediyorlar.
Buhara bir şehir, sadece bir şehir. Ama yetiştirdiği nice zatların feyzi bereketiyle kalbimizi sımsıcak kılan bir şehir. Sevimli, sevgili şehir. Bağrındaki Allah dostları orayı şereflendirdiği sürece de öyle kalacak. Yani kıyamete kadar müminlerin sevgili beldelerinden biri olacak.