Arama

Psikoloji ve Psikiyatri ile ilgili Haberler - Sayfa 6

Güncelleme: 12 Ağustos 2018 Gösterim: 64.033 Cevap: 95
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
19 Aralık 2008       Mesaj #51
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi

Genlerde kızgınlığa sebep olan hormon bulundu

Ad:  5.jpg
Gösterim: 173
Boyut:  9.6 KB
Bilim adamları ergenlik andaki genlerin öfkeli, aksi ve kaba tavırlar takınmasında sebep olan hormonu keşfetti.Cambridge Üniversitesi tarafından yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, Nrokinin B adlı peptit ergenlik döneminde devreye giriyor ve büyüme andakilerde görülen pişmanlık, endişe ve öfke duygularına sebep olan hormonsal dalgalanmaya sebep oluyor. Herald Sun'da yer alan bilgilere göre, henüz ergenliğe adım atmam çocukların bulunduğu bazı Türk ailelerin DNA'lar incelendi ve elde edilen bulgular sayesinde Nrokinin B'nin ergenlerde görülen garip davranışlardan sorumlu olduğu belirlendi.

Sponsorlu Bağlantılar
Yapılan bir başka araştırma tam gelişmemiş ergen beyninin yapılan hareketin başkalarını nasıl etkileyeceğini tam kavrayamadığını ve ergenlerin empati kurmakta zorlandığını ortaya koymuştu. Büyüme andakilerde girilen aksilik ve karamsarlığın arkasında biyolojik etkenlerin olduğu öne sürülmüştü.


Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:42
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
20 Aralık 2008       Mesaj #52
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi

Yüksek IQ alkolik yapıyor


Dünyaca ünlü birçok başarılı isimin ortak noktası olan alkol IQ ile doğru orantılı..

Sponsorlu Bağlantılar
Ünlü korku hikayeleri yazarı Edgar Allen Poe, romancı Ernest Hemingway, Beethoven, Van Gogh, Picasso… Tarihe damgasını vuran bütün bu ünlü isimlerin ortak noktası dahice işlere imza atmış ve bir fark yaratarak insanlığı etkilemiş olmaları. Ama bir ortak özellikleri daha var, hepsinin içkiyle de fazlasıyla haşır neşir, hatta alkolik olması. Belki sıra dışı, uyumsuz ya da mutsuz oldukları için içiyorlardı; belki de fazla zeki oldukları için! Geçen ay bilim ve sağlık dergisi American Journal of Public Health’te (Amerikan Halk Sağlığı Dergisi) yayınlanan bir araştırma yüksek zeka ile alkol tüketimi arasında sağlam bir bağ olduğunu ortaya koydu. Buna göre insanlarda IQ ne kadar yüksek olursa alkole eğilim ve alkol tüketimi de o kadar fazla oluyor. Yani zeki insanlar daha çok içiyor!

ZEKA ARTTIKÇA İÇKİ DE ARTIYOR
İskoçya’daki Glasgow Üniversitesi’nde Dr. G. David Batty önderliğinde yapılan araştırma hayli kapsamlı. Zira Dr. Batty ve ekibi 1970 yılında doğan 8 bin 710 erkek ve kız çocuğunu takibe aldı. Bu çocuklara 10 yaşına geldiklerinde bir IQ testi uygulanarak zihinsel yetenekleri belirlendi. 30 yaşına geldiklerindeyse zekanın insanların sağlığına nasıl bir etkisi olduğunu anlamak amacıyla bilim adamları bu 8 bin 170 kişiyi yeniden değerlendirdi. Elde edilen sonuçlar ise şöyleydi: Bu grup içinde IQ’su diğerlerine göre daha yüksek olanlar 30 yaşında daha az sigara içen, daha sağlıklı beslenen ve daha çok spor yapan kişiler olmuşlardı. Ancak yüksek IQ ile bağlantılı olarak ortaya çıkan bir olumsuz veri de vardı. Araştırma 10 yaşında iken IQ testinde zeki olarak öne çıkan çocukların 30’lu yaşlara eriştiklerinde alkol kullanmaya daha yatkın olduklarını ortaya koyuyordu.

Araştırmalarını bu yönde yoğunlaştıran Dr. Batty zeka ile alkol bağlantısı konusunda çok daha ilginç sonuçlara ulaştı. Buna göre IQ’su yüksek olanlar diğerlerinden daha çok ve daha sık alkol tüketiyor, çok daha fazla alkol bağımlılığı geliştiriyor, alkolle ilgili sağlık sorunlarını daha çok yaşıyor. Daha çarpıcı olan ise zeka ne kadar artarsa alkol kullanımının da o derece artması! Zira araştırmada hemen her gün içki içtiğini söyleyenler grupta en yüksek zeka katsayısına sahip olanlar, hiç alkol kullanmadığını söyleyenler ise grupta en düşük IQ seviyesine sahip olanlar. Araştırmacılar IQ seviyesindeki her 15 puanlık artışta erkeklerde alkol kullanımının 1,17 kat, kadınlarda ise 1,38 kat arttığını da ekliyor.

Dr. Batty bu rakamlar ışığında zeki kadınlarda alkol kullanmaya yatkınlık oranının erkeklere göre daha yüksek olduğuna da dikkat çekiyor. Uzmanlar zeki insanların daha çok içmesini daha karmaşık ve stresli işlerde çalışmaları ve yüksek zekaları yüzünden topluma uyum sağlamakta zorlanmaları gibi sebeplerle açıklıyor. Bütün bunlara erkek egemen dünyada kadın olma zorluğu da eklenirse, neden zeki kadınların rahatlamak için erkeklerden daha çok içkiye ihtiyaç duyduklarını anlamak da pek zor olmayacaktır.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:42
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
26 Aralık 2008       Mesaj #53
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi

Para beyin dostu çıktı

Ad:  6.jpg
Gösterim: 174
Boyut:  8.7 KB
Yapılan araştırma paranın insan beyni üzerindeki etkisini ortaya çıkardı. Sonuç çok ilginç.

Çizgi-roman kahramanlarının gözlerindeki dolar işaretleri gerçek oldu. ABD’de yapılan bir araştırma, insan beyninin parayı düşününce ‘parladığını’ ortaya çıkardı.

California Üniversitesi bilim adamları tarafından yapılan araştırma, ‘para’ ile ilgili düşüncelerin beynin ışık ve cisimleri algılayan bölgelerini harekete geçirdiğini ortaya çıkardı.

Bilim adamlarınca gönüllü deneklere yeşil ve kırmızı gibi değişik renklerdeki hedeflerden birini seçmeleri istenirken, cisimlere 10 sent ve 10 dolar gibi değişik para değerleri verildi. 10 dolarlık hedefleri seçerek para kazananların ikinci turda da aynı cisimleri öncelikli olarak algıladıkları ve bu esnada beynin ‘görselleri’ algılayıcı bölgesinde hareketlilik olduğu anlaşıldı.
Deney sırasında beyin aktivitelerini taramak için kullanılan mönitörde beynin karar mekanizması olarak kullanılan kısmının parlamaya başladığı da gözlemlendi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:43
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
10 Şubat 2009       Mesaj #54
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

Ritalin ilacına dikkat


ABD'de yapılan bir araştırma, dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğuna (ADHD) karşı yaygın bir kullanımı olan Ritalin isimli ilacın, okul çağı öncesi çocuklarda kullanılmaması gerektiğine dikkat çekti. ABD hükümeti tarafından yürütülen çalışma, uyarıcı ilacın ciddi seviyede ADHD sorunu olan çocuklarda faydalı olduğunu ancak altı yaşından küçük çocuklarda yan etki doğurabileceğini, bu nedenle Ritalin kullanan küçük çocukların gözlem altında tutulmasının şart olduğuna dikkat çekiyor.

Tavandaki vantilatörden sallanma, kaydıraktan atlama, ateşle oynama gibi davranışların da dahil olduğu, ciddi seviyede dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu gösteren çocukların üzerinde yapılan çalışmanın sonucunda, çocukların yüzde 40'ında yan etkiler görülürken, yüzde 11'i kilo kaybı, büyümenin yavaşlaması, asabiyet ve uykusuzluk gibi problemler yüzünden çalışmadan çıkarıldı. Araştırmacılar, ilacın düşük dozda kullanımının verdiği faydanın, küçük çocuklar için yarattığı riskten yüksek olduğunu düşünüyor.
Balıklı Rum Hastanesi Anatolia Klinikleri Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi Bölüm Başkanı Uzm. Dr. Gökhan Odabaşıoğlu, Ritalin'in özellikle dikkat eksikliğinde, ihtiyaç duyulduğu takdirde kullanılması gerektiğini açıkladı ve şu sözlerle devam etti: "Ritalin, düzgün bir şekilde kullanılırsa faydalıdır. İlacın iştahsızlık, uykusuzluk gibi etkileri görülebilir. Ancak ADHD sorunu olan çocuklarda dikkatli bir şekilde kullanıldığında faydalı olduğunu da unutmamak gerekir." Türkiye'deki çocuk nüfusunun yüzde 5 ila 7'si arasındaki bir oranda hiperaktiviteye rastlandığını söyleyen Odabaşıoğlu, Ritalin'in altı yaş öncesi çocuklarda kullanılması konusuna ise soru işaretleriyle bakılması gerektiğini vurguladı. Odabaşıoğlu, ilacın Türkiye'de kullanımının, hiperaktif çocuk sayısıyla kıyaslandığında, ihtiyacın altında olduğunu ve birçok hiperaktif çocuğun ihtiyacı olduğu halde kullanamadığını belirtti.

Yeditepe Üniversitesi Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ABD Dalı Başkanı Prof. Dr. Bengi Semerci ise Ritalin ve 'methylphenidate' içeren diğer ilaçların, altı yaş altındaki çocuklarda, iştah azalması ve büyüme üzerinde olumsuz etki yaratması nedeniyle, çok mecbur kalınmadıkça kullanılmadığını açıkladı.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:43
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
6 Ocak 2010       Mesaj #55
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"

Evlenmek akıl ve ruh sağlığına iyi geliyor


Yeni Zelandalı bilim adamlarının yaptığı araştırma sonuçlarına göre, evliliğin ruh sağlığına iyi geliyor.

Yeni Zelanda'daki Otaga Üniversitesi psikologlarından Kate Scott, 15 ülkede 34 bin 500 kişinin katılımıyla yapılan araştırma sonuşlarını açıklarken, bu uluslararası çalışmanın evlilik ilişkisinin anksiyete ve depresyon risklerinin azaltılmasına katkı sağladığı sonucunu ortaya koyduğunu bildirdi.

Scott, “Çalışmamızın ortaya koyduğu şey, evlilik ilişkisinin erkeklerde olduğu kadar kadınlarda da ruh sağlığına çok olumlu getirileri olduğudur, bir birlikteliğin sona erdiğinde çekilen acılar ise insanları ruhsal bozukluklara çok daha dayanıksız hale getiriyor” dedi.

Araştırmanın, ayrılmak, boşanmak ya da dul kalmanın erkeklerde depresyon gibi ruhsal sorun risklerini artırdığını, benzer durumda kalan kadınlarda da aşırı ilaç ve alkol kullanımında artış gözlendiğini gösterdiğini belirten Scott, “Evlilik akıl sağlığı bakımından erkekler için olduğu kadar kadınlar için de yararlı” diye konuştu.

Scott, daha önceleri evlilik birlikteliğinin ruh sağlığı bakımından erkekler için kadınlarda olduğundan daha yararlı olduğunun düşünüldüğünü de belirtti.

Araştırma ayrıca erkeklerin ilk evliliklerinde kadınlardan daha az depresyon riskine maruz kaldığını da ortaya koyuyor. Bu da kadınların ilk evliliklerinde geleneksel eş kalıbına girmeye daha eğilimli olmalarıyla açıklanıyor.

Araştırmaya göre, evliliğin özellikle kadınlar için başka faydaları da var, örneğin aşırı alkol ya da ilaç kullanımını azaltıyor. Bu da kadınların hamilelikte alkol tüketimini ciddi ölçüde azaltmaları ve bunu çocukların ergenlik dönemine kadar kadar sürdüyor olmalarıyla açıklanıyor.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:44
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
14 Ocak 2010       Mesaj #56
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"

Antidepresanların neden işe yaramadığı anlaşıldı


Prozac, Zoloft gibi oldukça yaygın kullanılan bazı antidepresanlar dahil, bu amaçla kullanılan birçok ilacın, kullanıcıların yaklaşık yarısında etkili olmamasının nedeni anlaşıldı.

Antidepresanlar, beynin orta kesiminde diplerde bulunan bir bölgede raphe nöronları (beyin hücreleri) tarafından üretilen ve mutluluk veren, ''seratonin'' adlı kimyasalın üretimini çoğaltıyor.

Ancak, New York Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesinde, genetik yapıları değiştirilmiş farelerle yapılan deneylerde, beyindeki seratonin reseptörlerinin belirli bir çeşidinden çok fazla olması halinde, antidepresanlara olumlu tepki verilmediği görüldü.

Araştırmacı Rene Hen, ''Bu reseptörler, seratonin üretici nöronların aktivitesini etkisizleştiriyor. Bunların sayısı arttıkça, etkisizleştirilen nöronlar da artıyor'' dedi.

Çalışma, Neuron adlı tıp dergisinde yayımlandı. Araştırmanın, doktorlara, belirli bir hastanın, antidepresanlara tepki verip vermeyeceğini anlamalarını sağlayacağı kaydedildi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:44
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
15 Ocak 2010       Mesaj #57
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"

Avatar filmi intihara sürüklüyor


Üç boyut mucizesi "Avatar" filminde yer alan ütopik dünyanın güzelliği özellikle gençleri depresyona sokuyor.
Üç boyut mucizesi "Avatar" filminde yer alan ütopik dünyanın güzelliği özellikle gençleri depresyona sokuyor. İzlediklerini gerçek hayatlarına tercih eden gençlerden, intiharı bile düşünenler var.

Filmin hayranları tarafından açılan site ve forumlar yaşadıkları depresyonla baş etmeye çalışanlar için konu başlıkları açtı. Bu forumlardan biri olan “Avatar Forums”un bu konuda açtığı başlığa bugüne kadar binden fazla mesaj geldi.

Forumdaki mesajlar, hasılat rekorları kıran filmin özellikle 20 yaş altı gençlerde üstesinden gelinmesi çok zor hisler yarattığını ortaya koydu.

FİLMDEKİ DÜNYADA YAŞAMAK İSTİYORLAR

Elequin adındaki bir kullanıcı mesajında şunları söylüyor: “Elimden geldiğince internette Avatar hakkında daha fazla şey bulmaya çalışıyorum. İzlediğimin sadece bir film olduğunu veNa’vi ırkının yaşadığı gibi bir dünyada yaşayamayacak olmayı kabullenemiyorum.”

Mike adlı bir başka kullanıcı ise “Naviblue” adlı siteye yazdığı mesajda, filmi izledikten sonra intihar düşüncesinden sıyrılamadığını belirtiyor. “Avatar’ı izlediğimden beri depresyondayım. Na’vi ırkınıveyaşadıkları harika dünyayı gördükten sonra onlardan biri olmak istiyorum. Filmde izlediklerimi ne zaman hatırlasam tüylerim diken diken oluyor ve gözyaşlarımı engelleyemiyorum. Eğer Avatar gibi bir dünyada doğacağımı bilseydim intihar ederdim.”

James Cameron’un gişelerde milyarlarca dolar hasılat yapan Avatar filmi, "Pandora" gezegeninde bulunan çok değerli bir minerali elde etmek isteyen insanların, gezegende yaşayan barışçıl "Na’vi" ırkı ile olan savaşını konu alıyor.

Forumlara mesaj yazan birçok izleyici, insan ırkına olan nefretlerini belirtirken, "Na’vi" ırkına ve yaşadıkları dünyaya olan hayranlığı vurguluyor.

İsveç’te yaşayan 17 yaşındaki Ivar Hill adlı bir gencin Avatar forumuna attığı mesaj, filmin yarattığı hisleri çok güzel özetliyor: “Avatar’ı izlediğimin ertesi sabahı, dünya bana çok renksiz geldi. Gri bir dünyaya uyandım. Tüm hayatım, yaptığım ve uğruna çaba harcadığım her şey benim için değerini yitirdi. Her şey çok anlamsız geliyor. Artık en ufak bir şey yapmak için bile sebep görmüyorum. Ölen bir dünyada yaşıyorum."

HERKESTE AYNI ETKİYİ YARATMIYOR
New York’taki Louis Armstrong Müzik ve Tıp Merkezi psikiyatrisi Dr. Stephen Quentzel, “Görsel hayat gerçek hayat değildir. Ama Avatar görsel anlamda yapılabilecek bir filmin zirve noktasını oluşturuyor” dedi ve filmin kalitesiyle ön plana çıktığını ifade etti.

"Avatar Forums"un idarecisi Philippe Baghdassarian ise filmden dolayı depresyona girmediğini ancak tam aksine mutluluk duyduğunu belirtti ve şunları söyledi: “İnsanların depresyona girmesi dünyada olmayan güzelliklerigörmelerinden kaynaklanıyor olabilir. Birçok kişi sahip olduğumuzdan çok daha farklı bir gezegende yaşayabileceğimizi düşünmüş olmalı” dedi.
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:45
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
13 Şubat 2010       Mesaj #58
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"

Mutluluğun rengi bulundu


İnsanın ruh sağlığı ile renkler arasındaki ilişkiyi araştıran bilim adamları, duyguların da rengi olduğunu ortaya koydular.

Depresyondaki insanların donuk, kendini iyi hissedenlerin ise sıcak renkleri tercih ettiğine işaret eden bilim adamları, bunun, çocukların ve iletişim sorunu yaşayanların hastalıklarının teşhisine yardımcı olabileceğini belirttiler.

İtalyan La Repubblica gazetesinde yayımlanan habere göre, İngiltere’deki Manchester Üniversitesinden bir grup bilim adamı, sağlıklı 105 ve depresyondaki 108 yetişkinin her birinden, kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert, mor, kahverengi, siyah, beyaz ve grinin 38 tonunun bulunduğu renk tablosundan ruhsal durumlarına en uygun olan rengi seçmelerini istediler. Araştırmacılar, depresyondakilerin grinin, sağlıklı katılımcıların ise sarının tonlarını tercih ettiklerini gözlemlediler.

Araştırmanın ikinci bölümünde ise sağlıklı 204 gönüllüden renkleri pozitif, negatif ve nötr olarak ayırmalarını ve en sevdikleri renkleri seçmelerini isteyen bilim adamları, katılımcıların sadece yüzde 10’unun, ruhsal durumlarını temsil etmesi için griye yöneldiklerini belirttiler.

Araştırma sonuçlarının, beynin, insanın ruh haliyle renkleri hemen eşleştirdiğini ve bu şekilde dış dünyayla iletişim kurduğunu gösterdiğini kaydeden bilim adamları, bu ilişkinin sürekli dile getirildiğini, ancak şimdiye kadar bu konuda yapılmış tam ve gerçek bir araştırmanın mevcut olmadığını vurguladılar.

Araştırma ekibinin başındaki Peter Whorwell, şu anda asabi bağırsak sendromu görülen ve dolayısıyla da oldukça sıkıntılı olan hastalar üzerinde çalışmakta olduğunu belirterek, “Renk çarkının, bu hastaların psikolojik tedavilere verdikleri yanıtı görmemize yardımcı olmasını umuyorum” dedi. Kelimelerin yetersiz kaldığı ve sözsüz ifade yöntemlerinin daha etkili olduğu durumların olduğunu ifade eden Whorwell, bu gibi durumlarda renklerden faydalanılabileceğini söyledi.
(Milliyet)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:45
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
14 Ağustos 2010       Mesaj #59
Avatarı yok
Yasaklı

Depresyon Bunama Riskini Artırıyor


ABD'de yapılan iki araştırma sonucuna göre, depresyon geçiren kişinin demansa yakalanma (bunama) olasılığı daha fazla

Ancak bilimadamları, bu iki hastalık arasında bağlantı olsa da doğrudan bir ilişkiden sözedilemeyeceğini vurguluyor.

Massachusetts Üniversitesi'nden Dr. Jane Saczynski tarafından yapılan ilk araştırmada, 949 yaşlı 17 yıl boyunca takip edildi ve bu zaman zarfında bu kişilerden 164'ü bunamaya yakalandı. Depresyon geçirenlerin yüzde 22'sinde bunama da görüldüğü, bunayanların yüzde 17'sinin ise daha önce depresyon geçirmediği belirlendi.

ABD'de 1239 kişi arasında yapılan diğer araştırmada ise, araştırmaya katılanların geçirdikleri depresyon sayısıyla bunama arasındaki ilişkiye bakıldı. Bunun sonucunda, bir kişi ne kadar çok depresyon geçirirse bunama riskinin o kadar fazla olduğu saptandı.

Araştırma sonucunda, iki veya daha fazla depresyon geçirenlerde bunama riskinin neredeyse iki kat arttığı belirlendi.

İlk araştırmayı yapan Saczynski, "Depresyonun doğrudan bunamaya yol açıp açmadığı kesin olarak bilinmese de, depresyonun bunama riskini artırabildiği bazı durumlar var" dedi.

Daha Fazla Araştırmaya İhtiyaç Var
Saczynski, bir kişi depresyona girdiğinde beyin dokusunda oluşan yangının bunamaya yol açabildiğini, beyinde depresyonla birlikte artan bazı proteinlerin de bunama riskini artırabildiğini kaydetti.
Bilimadamları, iki hastalık arasında kesin bir bağlantı kurmak için daha fazla araştırmaya ihtiyaç olduğunun da altını çizdi.
Araştırma, American Journal of Neurology dergisinde yayınlandı.

Kaynak:Ntvmsnbc-Ajanslar
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:45
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
29 Ekim 2010       Mesaj #60
Avatarı yok
Yasaklı

Amerikalı bir araştırmacı, rüyaları elektronik olarak kaydedip yorumlayan bir cihaz üzerinde çalıştığını açıkladı


Amerikalı bilimcilerin üzerinde çalıştığı cihaz, beyinsel aktivitelerin elektronik görüntüleriyle rüyaları eşleştirerek ne görüldüğünü anlamaya çalışacak.

Nature bilim dergisine açıklama yapan Dr. Moran Cerf, ekibiyle birlikte geliştirdikleri sistemin beyin aktivitelerini kaydettiğini ve özel yazılımla bunları yorumlayabildiğini belirtti. Sistemi daha da geliştirerek “insanların gördüğü düşleri okumayı” planladıklarını söyleyen Cerf, amacın neden ve nasıl düş görüldüğünü anlamak olduğunu belirtti.

Düşler, uzun süredir psikolog ve psikiyatrlar tarafından bilinçaltı faaliyetlerin anlaşılması çalışmalarında veri olarak kullanılıyor. Bu veriler toplanırken de tek yol hastaya gördüğü düşleri anlatmasını istemek.

Dr. Cerf ve ekibinin geliştirdiği cihaz işe yararsa, bu rüyaların görüldüğü esnada beyinde meydana gelen aktiviteler kaydedilecek ve özel yazılımlarla rüyalar simüle edilebilecek. Beyinde her bir kavram ve nesneye “nöron tashihi” olduğu iddiasında da bulunan Dr. Cerf’e göre bu teori doğru çıkarsa, kişi örneğin Marilyn Monroe’yu düşlediğinde beynindeki “bağlantılı nöron” aydınlanarak bu bilgiyi kendilerine iletecek.

Düşleri okuyan, doğruluğu yüksek tam teşekküllü bir cihazın geliştirilmesine daha yıllar olduğunu söyleyen Cerf, “Bunu başarırsak beynin henüz az bildiğimiz işleyişine ve nöronların görevlerine ilişkin çok önemli bilgiler elde etmiş olacağız. Yoksa amacımız insanların rüyalarını bilmek değil” dedi.

Kaynak:Ntvmsnbc-Nature
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:46

Benzer Konular

23 Temmuz 2018 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
17 Haziran 2016 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
1 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap