Arama

Psikoloji ve Psikiyatri ile ilgili Haberler - Sayfa 8

Güncelleme: 12 Ağustos 2018 Gösterim: 64.025 Cevap: 95
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Aralık 2011       Mesaj #71
Avatarı yok
Yasaklı

Bilim insanları esnemenin, kişiler arasındaki yakınlık derecesine bağlı olarak karşıdakine geçebildiğini tesbit etti


Esnemek bulaşıcı; Ancak bilim adamları, kişiler arasındaki yakınlık derecesinin esneme hareketini taklit etmede etkili olduğunu saptadı.
Sponsorlu Bağlantılar

İtalya'daki Pisa üniversitesi bilim adamları, sonuçları PLoS One dergisinde yayımlanan araştırmada, esneyen kişiye yakınlık derecesi ne kadar ileriyse o esnediğinde karşısındakinin de esneme ihtimalinin o kadar yüksek olduğunu tesbit etti.

Bilim adamları, bir yıldan uzun bir süre, 109 yetişkini normal hayat akışları içerisinde takip etti. Avrupa, Kuzey Amerika, Asya ve Afrika'dan seçilen 56 kadın ve 53 erkek deneğin hepsinde de insanların arasındaki yakınlık derecesinin, esnerken diğerinin de esnemesinde etkili olduğu görüldü.

Esneyen akrabaysa en yoğun şekilde taklit edilirken, arkadaş ve tanıdıklarda bu durum biraz daha azaldı, hiç tanınmayan kişide zayıf olarak ortaya çıktı.

Bu bağlantının sadece empati geliştirebilenlerde bulunduğunu ifade eden bilim adamları, küçük çocuklar veya otizm hastalarında bu durumun söz konusu olmadığını belirtti.

Kaynak:AA/PLoS One (09 Aralık 2011,15:47)

Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:56
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
31 Ocak 2012       Mesaj #72
Avatarı yok
Yasaklı

Hayata Yenilmemenin Sırrı


İnsanların büyük çoğunluğu boşanmadan, işsizliğe, başarısızlıktan yakınların kaybedilmesine hayatın türlü zorlukları ile yüzleştiğinde zaman zaman depresyona girer, morali çöker. Ancak böyle bir duygusal çöküntüyü hiç yaşamayan tanımayanlar da var. Peki bu nasıl oluyor? Başlarına gelen olumsuzluklara rağmen depresyona girmemeyi başaranlar, "metanet sahibi" kabul ediliyor.
Sponsorlu Bağlantılar

Manchester Üniversitesi'nden psikolog Dr Rebecca Elliott'a göre hepimiz bir eğri üzerine serpiştirilmiş durumdayız. Elliott "Bir uçta çok hassas durumdakiler var. Çok düşük düzeyde stres karşısında, hatta hiç stres varolmayan durumlarda bile ruh sağlıkları bozulabiliyor. Diğer uçta ise feleğin tokadını yemiş, türlü olumsuz deneyimler yaşamış ancak yine de iyimser ve olumlu bir bakışı koruyabilenler var." diyor.

'Metanet' Edinilebilir Bir Şey mi?
Doktor Elliott'a göre insanların büyük bölümü ise ortalarda bir yerde... Birileri için mümkünse; 'metanet' edinilebilecek, öğrenilebilecek bir şey mi o halde? Örneğin izleri beynin kimyasında bulunabilir mi? Ya da sinir sistemindeki iletim mekanizmalarında? Doğuştan sahip değilsek, sonradan metanete kavuşabilir miyiz?

Tüm bu soruların ortak yanıtı: Bilmiyoruz. Ancak Dünya Sağlık Örgütü'ne göre dünyada 120 milyon kişi depresyondan muzdarip olduğu için, bulmak durumundayız. Hele de uzmanlara göre depresyona teslim olanların sayısı günümüzde geçmişe göre artıştayken ve depresyon gençler arasında da yayılırken...

Kadınların Depresyona Girme Oranı Erkeklerin 2 Katı

Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre yüksek gelir grubundaki ülkelerin halklarının yüzde 15'i hayatlarının bir aşamasında depresyon yaşıyor. Orta ve düşük gelir düzeyindeki ülkelerde oran yüzde 11 olurken, genelde kadınların depresyona girme oranı erkeklerin iki katı.

Dr. Bill Deakin, Rebecca Elliott ve ekipleri, İngiltere Tıbbi Araştırmalar Konseyi desteği ile bunu sağlamaya çalışıyor. Beynin işlevlerini incelediklerini anlatan Bill Deakin, bunların başında farklı ortamlara uyum sağlamamızı kolaylaştıran bilişsel esnekliğin ve beynin üzüntülü anılardansa mutlu anıları işleyip saklamaya ne ölçüde odaklandığını anlamanın geldiğini söyledi.

Manchester'da yapılan çalışmada gönüllüler önce dört kategoriden birine yerleştirildi. Bu kategoriler yüksek ve düşük stres ile depresyonlu ve depresyonsuz yaşamı eşliyordu. Sonra stres altındaki hormon düzeylerinin ölçülmesi için tükürük örnekleri alındı, beyinleri işlevsel MR denilen ve beynin hangi alanının aktif olduğunu gösteren görüntüleme sistemleri ile incelendi. Duygusal yükü yoğun resimler gösterilen deneklerden bunları ezberleyip hatırlamaları istendi.

İlk verilere göre daha metanetli olarak tanımlanabilen kişiler resimlerdeki mutlu yüzleri daha kolay hatırlarken, üzüntülü ya da korkulu yüzleri kolay tanıyamıyor. Kişinin 'metanet' düzeyi yükseldikçe, olumlu sözcük ve imgelerin belleklerinde kalıcılığı artıyor.

Uzmanlar araştırma sonuçları doğrultusunda bireylerin profilini çıkarabilmeyi umuyor. Bunun sonucunda ilk akla gelen çözüm belirlenen kilit belirteçler doğrultusunda bir sohbetle terapi yöntemi geliştirmek.

Metanet Hapı

Uzmanlar bir tür "metanet hapı" geliştirilmesi beklentileri karşısında ise temkinli. Rebecca Elliott "Bu teorik olarak mümkün olabilir ama insanlar bu tür bir ilaç almak ister mi bilmiyorum" diyor.

Yolu ne olursa olsun, insanın zorluklara karşı dayanma gücünü artıracak bir yol bulma fikri, yine de uğrunda çalışmaya değer görünüyor.

Kaynak:BBC Türkçe(31 Ocak 2012,09:48)

Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:56
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
4 Şubat 2012       Mesaj #73
Avatarı yok
Yasaklı

Önyargılı İnsanlar Düşük Zekalı Çıktı


Düşük zekalı insanlar, ırkçı ve önyargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor.
Huffington Post'un haberinde yer alan araştırma sonuçlarına göre, düşük zekalı insanlar, ırkçı ve önyargılarla beslenen ideolojileri daha kolay benimsiyor.

'Psychological Science' (Psikolojik Bilim) dergisinde yayımlanan makaledeki araştırma sonuçları, çocukluğunda I.Q. (zeka katsayısı) testlerinde düşük puan alanların, ileride önyargılı olmaya ve basmakalıp ideolojilere inanmaya daha yatkın bir tablo çizdiğini gösteriyor.

Zeka katsayısı, sonuçlarının ne kadar güvenilir olduğu senelerdir psikologlar tarafından tartışılan standardize testlerle ölçülüyor. Söz konusu araştırmaya liderlik eden Dr. Gordon Hodson, LiveScience'a verdiği röportajda, "Araştırma sonuçları bir kısır döngünün göstergesi. Zeka katsayısı düşük kişiler önyargı oluşturmaya meyilli. Bu da onları, yeniliklere karşı daha tutucu hale getiriyor. Yeniliklere direndikçe de yine önyargılara daha müsait oluyorlar" diye konuştu.

Hodson, düşük zekalı insanların "sistemi ve düzeni" destekleyen ırkçı ve önyargılarla beslenen ideolojilere daha yakın durduğunu, çünkü bunun, karmaşık dünyayı algılamada kolaylık sağladığını ifade etti.

Gerçeklik Karmaşıktır
ABD'nin Virginia Üniversitesi'nden Psikolog Brian Nosek de, Kanada'daki meslektaşının bu görüşlerini destekleyen açıklamalarda bulundu.

"Gerçeklik karmaşık ve düzensizdir" diyen Nosek, "İdeolojiler bu karmaşıklığı giderir ve daha kolay çözümler önerir. Öyleyse, bilişsel kapasitesi düşük olan insanların kolaylaştırıcı ideolojiler benimsemesine şaşırmamak gerekir" ifadesini kullandı.

Nosek, bu kişilerin hem liberal hem muhafazakar ideolojileri kendilerine daha uygun bulduğunu da ekledi. Araştırma, yayına girdikten sonra birçok tartışmayı ve eleştiriyi beraberinde getirdi.

Kaynak:Gençbilim/Psychological Science(02 Şubat 2012,23:11)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:57
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
10 Mart 2012       Mesaj #74
Avatarı yok
Yasaklı

Alkol Bağımlılığına LSD Tedavisi


Norveçli bir grup bilim adamının araştırmasına göre halüsinasyonlara neden olan LSD'nin bir dozu alkol bağımlılarının tedavisine yardımcı olabilir.

Norveç Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'nden akademisyenler, daha önce yapılmış, LSD'nin alkolikler üzerinde denendiği altı çalışma olduğunu belirledi. Araştırmacıların Psikofarmakoloji Dergisi'nde yayınlanan raporu, 1960'larda yapılan çalışmalardan elde edilen verilerin yeniden incelenmesiyle hazırlandı.

Bu çalışmalarda 500'den fazla denek üzerinde farklı testler uygulanmış. Deneklerin tamamına, alkol bağımlılığında uygulanan standart tedaviler verilirken aralarından bazılarına bir doz da LSD verilmiş. Deneylerin sonuçları, LSD verilen deneklerden yüzde 59'unun alkol kullanmayı bıraktığını gösteriyor. Bu oran standart tedavi uygulanan hastalarda yüzde 38 seviyesinde.

Araştırmacılar, alkol bağımlılığının tedavisinde LSD kullanımının çok önemli sonuçlar ortaya koyduğunu ve bu yöndeki araştırmaların ilerletilmemesinin şaşırtıcı olduğunu belirtiyorlar.

Yasalar Gevşetilmeli

Uyuşturucu maddeler konusunda geçmişte İngiltere hükümetine danışmanlık yapan Profesör David Nutt, LSD kullanılan tedavi yönteminin, muhtemelen uygulanan diğer tedavi yöntemleri kadar başarılı olduğunu belirtti ve daha fazla araştırma yapılmasına olanak sağlamak için, çalışmalarda yasadışı uyuşturucu maddelerin kullanımını sınırlayan yasaların gevşetilmesi gerektiğini söyledi.

LSD Nedir?
Tatsız ve kokusuz bir madde olan LSD çavdar ve diğer tahıllarda yetişen bir tür mantar olan, ergottan elde edilen liserjik asitten üretiliyor. LSD'nin halüsinojen olarak sınıflandırılmasının nedeni, kişinin gerçek algılarında bozulma oluşturarak, gerçek gibi gözüken ama gerçekte olmayan imajları görmesine, sesleri duymasına ve dokunsal duyumlar algılamasına yol açması.

Beyaz, tatsız, kokusuz olan LSD toz halinde veya sıvı formunun çeşitli uyuşturucu maddelere emdirilmiş haliyle de bulunabilir ve ağızdan yutarak veya dilin altına konulup emilerek kullanılır. LSD'ye tolerans hızla gelişir ve üç dört gün sürekli kullanımı takiben tolerans üst düzeye varır, bağımlılık başlar.

Joh Lennon'ın The Beatles'ın ünlü şarkısı 'Lucy in the Sky with Diamonds'ın baş harfleriyle LSD'ye gönderme yaptığı iddia edilir ancak Lennon bu teoriyi hep yalanlamıştı. Ancak Paul McCartney 2004 yılında verdiği bir röportajında şarkının açıkça LSD'yi ve etkisini anlattığını dile getirmişti.

LSD'nin etkisi bir saat içinde başlar, 2-4 saat içinde en üst düzeye varır, 8-12 saat içinde sonlanır. Fiziksel olarak titreme, yüksek tansiyon, beden ısısında artma, terleme ve görme bulanıklığına yol açar. Yüksek dozlarda kullanıcıda hissizlik, kaslarda güçsüzlük ve titreme görülür.

Kullanıcının motor becerileri ve koordinasyonu bozulur.LSD kullanımı, yüksek tansiyon ya da beden ısısının artışından kaynaklanan ölümlere neden olabilir. Yüksek dozda kullanım nedeniyle ölüm rapor edilmemiştir. Ancak LSD etkisi altındayken ya da onu takiben intihar vakaları kayıtlara geçmiştir.

Kullanıcının mantıklı düşünme becerisi ortadan kalktığı için tehlikeli davranışlar, şiddet ve kaza sonucu ölümler, cinayet ve kendini yaralama vakaları da bildirilmiştir.


Kaynak:BBC Türkçe / Psikofarmakoloji (09 Mart 2012,12:28)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:57
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
9 Nisan 2012       Mesaj #75
Avatarı yok
Yasaklı

Ölümüne Korkmak Gerçek mi? Bir İnsanı Ölümüne Korkutmak Mümkün mü?



Bundan birkaç yıl önce, Amerika'nın North Carolina eyaletinde Larry Whitfield, birinci dereceden adam öldürmekten ömür boyu hapse mahkum olmuştu. Whitfield, 79 yaşındaki Mary Parnell'in evine, başarısız bir banka soygunundan sonra saklanmak amacıyla girmişti.

Ev sahibi, hırsızı görünce öyle korktu ki kalp krizi geçirerek vefat etti. Polis, Whitfield'in Parnell'e dokunmamasına rağmen, yaşattığı korkunun ölüme yol açtığı ve bu nedenle 'birinci dereceden insan öldürmek' suçundan yargılandığını açıkladı.

Geçtiğimiz yıllarda konuyu araştıran Scientific American dergisi, Boston Kadın Hastanesi Nöroloji Bölüm Başkanı Martin A. Samuels ile 'korkudan ölüm' üzerine bir söyleşi yapmıştı. İşte o söyleşiden çıkan sonuç:

Evet, korkudan ölmek kesinlikle mümkün. Doğada bir hayvan hayati tehlike içinde bulunduğunda, sinir sistemi otomatik (istem dışı) olarak; kalbin ritmini yükseltir, kaslara daha fazla kan verir, göz bebeklerini büyütür ve sindirimi yavaşlatır... Bütün bunlar kavgayı kazanmaya veya kolay kaçmaya yardımcı olacak hareketlerdir. Bu tepkimeler ilkel insanlar için kesinlikle gerekliydi, ancak modern çağlarda 'savaş veya kaç' tepkisinin yararı çok kısıtlıdır. Sinir sistemini bu kadar yıpratan, doğal işleyişinin dışına çıkaran hareketlerde bulunmanın vücuda verdiği zararlar bir hayli fazladır. Buna,vücudu iflas ettirmek,yani ölüm de dahil...


Kaynak : CHİP / Scientific American (25 Mart 2012,20:45)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:58
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
11 Nisan 2012       Mesaj #76
Avatarı yok
Yasaklı

Akıllı Telefonla Rüya Kontrolü


Edinburgh Bilim Festivali kapsamında, rüyaların akıllı bir telefon aracılığıyla kontrol edilmesi üzerine bir araştırma başlatıldı. Uzmanlar rüyamızda ne göreceğimizi kontrol edip edemeyeceğimiz üzerine bir araştırma başlattı. Araştırmada, seslerin rüyayı yönlendirebileceği tezi sınanacak.

Bu deney için geliştirilen bir akıllı telefon uygulaması, uyuyan insanlara ormanlık bir yerde ötüşen kuşların ya da kıyıya vuran dalgaların seslerini çalacak.

Gönüllü Başvuru Bekleniyor
Edinburgh Bilim Festivali kapsamında deneyi başlatan Profesör Richard, binlerce kişinin araştırmaya katılmasını umuyor. Wiseman, bu kitlesel deney için halkın gönüllü olarak başvurmasını bekliyor.

Deneyde, uyuyan bir kişiye, uyandırılmadan 20 dakika kadar önce kaydedilmiş sesler dinletilecek. ‘Dream : ON’ adlı uygulama, uyuyan kişinin ne zaman rüya görmeye başladığını ve ne zaman rüyanın bittiğini takip edebiliyor. Bu sayede kişi rüya görmeye başlarken sesi başlatacak ve rüya bittiğinde çalar saat işlevi görerek deneği uyandıracak. Deneye katılan kişi daha sonra gördüğü rüyayı "Dream Catcher" adı verilen rüya kayıt veri tabanına bildirecek.

Tatlı Rüyalar Üretkenliği Artırır
Profesör Wiseman "İyi bir uyku ve tatlı rüyalar görmek insanın üretkenliğini artırır ve hem de bedensel ve psikolojik sağlık açısından hayati önem taşır" dedi.Wiseman buna karşılık rüyaların nasıl oluştuğu konusunda çok az fikrimiz olduğunu vurgulayarak, deneyin bunu değiştirmeyi hedeflediğini söylüyor.

Kaynak:BBC Türkçe (10 Nisan 2012,15:10)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:59
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
15 Nisan 2012       Mesaj #77
Avatarı yok
Yasaklı

Fazla İnternet Beyne Zarar


İnternette uzun süre vakit geçirmek beyin sağlığı açısından tehlikeler barındırıyor.İnternette saatlerce vakit geçirdikten sonra ağır bir yükün altından kalkmış gibi mi hissediyorsunuz? Günümüz nesli neredeyse günde 8 saatini internette gezinerek geçiriyor ve bunun sonucu yorgun bir beyin oluyor.

İnternette geçirilen zaman sadece bir kullanıcı deneyimini barındırmıyor. Örneğin internette alışveriş deneyimi de tekil bir şekilde gerçekleşmiyor. Kullanıcılar çoğu zaman internetteyken önlerinde dört ayrı sekme açık halde email’ler arasında dolaşırken, tweet atarken ya da word’de yazı yazarken bir yandan da alışveriş yapıyor.

Çok İşi Bir Arada Yapmak Keşifçi Düşünceyi Öldürüyor

ForensicPsychology.net tarafından yapılan bir araştırmaya göre bu şekilde yapılan çoklu işler stres seviyesini artırıyor ve keşifçi düşünmeyi azaltıyor. Online ortamda aynı anda birçok iş yapmak beynimizi ve zihnî durumumuzu olumlu olarak etkilemiyor. Ağır internet kullanıcılar depresyona girmeye 2.5 kat daha meyilli… Üstüne üstlük internet bağımlılığının, beyindeki beyaz maddeyi yani hafıza ve duyulara ait yeteneklerin işlemesini sağlayan transmiterleri azaltması da beyin için hayli olumsuz bir durum.

Kaynak : Ntvmsnbc / ForensicPsychology (14 Nisan 2012,16:21)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 06:59
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
27 Nisan 2012       Mesaj #78
Avatarı yok
Yasaklı

Bağımlılar Fişleniyor mu?


Sağlık Bakanlığı psikiyatri kliniklerine gönderdiği bir yazıyla alkol, uyuşturucu bağımlısı ve akıl hastalarının kimlik ve iletişim bilgilerini istiyor. Bu bilgilerin kayıt altına alınmasının gerekçesi ise, hastalara daha kolay ulaşmak olarak gösteriliyor. Uzmanlar, hastanın toplum içinde deşifre olabileceği endişesinde.

Sağlık Bakanlığı alkol, uyuşturucu bağımlısı ve akıl hastalarını kayıt altına alıyor. Bakanlık ad, soyad ikametgah ve irtibat numarası olmak üzere hastaların tüm bilgilerine erişilebilecek bir havuz oluşturacak. İstanbul Şizofreni Derneği Başkanı Gülseren Koçer, "Önemli görevlerde olan şizofreni hastaları var. Onlar deşifre edilirse görevlerini yapamaz. Çünkü toplumda önyargı çok fazla" ifadeleriyle uygulamayı eleştirdi.

Hastalar Deşifre Edilmemeli

Uzmanlar karara tepki göstererek, bu hastaların deşifre edilmemesi gerektiğini belirtiyor. Bağımlı ve akıl hastalarına ait bilgilerin tek havuzda toplanması, gizlilik korunursa olumlu sonuçlar da verebiliyor. Acil durumda veya kimsesiz hastalara sahip çıkılması açısından bu uygulamanın faydalı olabileceği belirtiliyor.

Kaynak : NTV (18 Nisan 2012,09:47)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 07:00
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
1 Mayıs 2012       Mesaj #79
Avatarı yok
Yasaklı

Değiştirmeyin, Anlamaya Çalışın!


İnsanlar arasında yaşanan birçok sorunun temelinde kişilik çatışmaları yatıyor. Çatışmaların en aza indirilmesi için ise kişilikleri değiştirmeye çalışmak yerine onları tanımak gerekiyor.Psikiyatrinin sosyal bilimler ve felsefeyle ilişkisi konularında yaptığı çalışmalarla tanınan Ankara Numune Eğitim ve Araştırma Hastanesi Psikiyatri Kliniği Şefi Prof. Dr. Erol Göka, toplumumuzda psikolojinin hafife alındığını ve psikoloji terimlerinin önemsenmediğini belirtti.

Toplum hayatında yaşanan birçok sorunun temelinde kişilik çatışmalarının yattığını ifade eden Göka, ''Ömrümüzün dörtte biri kişilik çatışmalarıyla geçiyor, bunun için mutlaka kişilikleri tanımamız gerekiyor. İşyerinde yapılan araştırmalara göre bir yöneticinin vaktinin dörtte birini işyeri geçimsizlikleri alıyor. Ailede bu oran daha yüksektir. Bunu çözmenin yolu kişilikleri tanımak ve farklı kişilikler karşısında ne yapacağımıza dair fikir geliştirmektir'' diye konuştu.

Psikolojiyle ilişkiler çok önemli olmasına rağmen bu konunun hafife alındığını dile getiren Göka, ''Psikolojiye arabamız kadar önem vermiyoruz. Ehliyet alabilmek için kursa gidiyoruz, sınavda başarılı olursak ehliyet alabiliyoruz ama evlilik için böyle bir kural yok ya da insan ilişkilerine arabamıza verdiğimiz önemin onda birini bile vermiyoruz'' dedi.

Kişilikler Değişmez
Herkesin, farklı ve değişmez kişiliği olduğunu anlatan Prof. Dr. Göka, şunları söyledi: ''Nasıl derimiz bedenimizi koruyorsa, kişiliğimiz de ruhumuzun örtüsüdür. Hepimizin farklı bedeni gibi farklı kişilikleri var. Bu farklı kişiliklere karşı nasıl davranmamız gerektiğini bilmemiz gerekir. Kişiliklerimiz farklı olduğu kadar olgunlaşmamızda farklı. Bir insanın olgunlaşmanın hangi mertebesinde olduğunu anlamamız gerekiyor.

Bazı insanlar 40 yaşına gelmiştir ama 4 yaşından bir farkı yoktur. Deve dişi gibi gözüken bazı insanlar davranışlarını kontrol etme ve kimliğini geliştirme yönüne baktığımızda çocuktan farksızdır. Buna göre de farklı kişilikler karşısında farklı davranış ilişkileri geliştirmemiz gerekir. Kişilikler değişmez, insanın bedeni, göz rengi ve parmak damgası gibidir. Dolayısıyla kimseyi değiştirmeye çalışmamak gerekir. Herkesin kendi doğrusu vardır. Karşımızdaki insandan değişiklik istiyorsak, değiştirmek istediğimiz yönünü küçültüp doğrudan onu değiştirmeye çalışmamız gerekir.''

Karanlıkta El Yordamıyla Gitmeyin
İnsanlar farkında olmasa bile yaşadıkları birçok sorunun temelinde kişilik çatışmaları olduğunu belirten Göka, şöyle devam etti: ''İnsanlar 'kocam cimri ne yapmalıyım, ben gezmekten hoşlanıyorum ama eşim evden dışarı çıkmak istemiyor, alışveriş yapmak istiyorum ama arkadaşlarım beni eleştiriyor' gibi sorunlardan dert yanabiliyor.

Bunların temeline bakarsanız hepsi kişilik çatışması. Günlük hayatımızda, evde, işyerinde ve sokakta yaşadığımız birçok sorunun temelinde kişilik çatışması var. Bu konuda en ufak bir bilgimiz olmadığı için herkes karanlıkta el yordamıyla gitmeye çalışıyor. Hâlbuki kendi kişiliğimizi ve karşımızdaki insanların kişiliğini tanımamız ve ona göre davranışlar geliştirmemiz gerekiyor.''

Kişilikler tanındıkça, insanın bu konuda ne kadar zengin olduğunun anlaşılacağını ifade eden Prof. Dr. Erol Göka, insanların insan ilişkilerine özen göstermeden ilişkilerini sürdürdüğünü fark etmesiyle sorunların çözüm bulabileceğini sözlerine ekledi.

Kaynak : Ntvmsnbc-Ajanslar (01 Mayıs 2012,11:54)
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 07:00
Avatarı yok
nötrino
Yasaklı
25 Mayıs 2012       Mesaj #80
Avatarı yok
Yasaklı

Tanımadığınız İnsanlara Gülümseyin


Bilim insanları, tanımadığımız kişilere gülümsemenin insanlar arasındaki bağı güçlendirdiğini, onları görmezden gelmenin ise anında olumsuz etkilere neden olduğunu yaptıkları deneyle kanıtladı.Society for the Study of Motivation dergisinde yayımlanan araştırmaya göre, sokakta tanımadığı insanların gülümseyerek selam verdiği kişiler, kimsenin suratına bakmadığı kişilere kıyasla kendilerini insanlara daha çok bağlı ve yakın hissediyor.

ABD’nin Indiana Üniversitesi’nde sosyal psikolog olan Eric Wesselmann, “Aforoz edilmek acı verici bir şey... Toplum içinde insanların dışlanması hoş bir şey değil” ifadesini kullandı.Bilim insanları, tanımadığı kimselerden güler yüzlü bir yaklaşım görmeyen insanların psikolojik bir acı çektiğini ancak bu acının fiziksel boyuta da genişleyebileceğine dikkat çekti. Geçmişte yapılan araştırmalar, yalnızlığın daha zayıf bir bağışıklık sistemine veya atardamarların sertleşmesine neden olduğunu göstermişti.

Laboratuvar ortamında yapılan deneyler, bir insanın kısa bir zaman için bile olsa (örneğin,önemsiz bir bilgisayar oyunu oynanacağı bir sırada ), dışlandığı zaman kendilerini kötü hissettiklerini ve bozuk bir ruh haline büründüklerini gösterdi.

Wesselmann ve meslektaşları, insanların topluma kabul edilme veya dışlanmaya yönelik ipuçlarına dikkat ettiklerini öngörerek, farkındalılığı ölçmek için bir deney yaptı. Kalabalık bir kampüsteki 239 yaya, bir deneyin içinde olduklarının farkına varmadan gözlemlendi. Araştırma ekibindeki insanlar, gözlemlenen kişilerin yanından geçerken ya gülümseyerek selam verdi, ya da denekleri görmezden geldi. Araştırmacılar, yanlarından geçen kişilerin sanki havaya bakarmış gibi tepkisiz kaldıkları deneklerin sonraki hallerine odaklandı.

Görmezden gelinen denekler, bu tecrübenin hemen ardından araştırmacıların uzattığı ankete maruz kaldı. Toplamda, yanlarından geçen insanlarla çok az etkileşimde bulunan veya onların farkına bile varmayan dört ayrı grup ankete katıldı. Katılımcılar, yanlarından geçenlerin bir araştırmada yer aldığını bilmiyordu.

Dışlanmanın Dayanılmaz Acısı
Anketin sonuçları, yanlarından geçen insanların en ufak bir sıcaklık göstermemesinin, insanları anında etkilediğini gösterdi. Suratına bir kez bile bakılmayan insanlar, gülümseme olsun olmasın tanımadıklarından selam alanlara kıyasla, kendilerini toplumdan daha uzak gördüklerini belirtti. Yanından birisinin geçip geçmediğini fark etmeyenler ise diğer iki grup arasında yer aldı.
Wesselmann, büyük şehirler, banliyöler ve kırsal alanlarda yaşayan insanların, içindeki yaşadıkları yerleşim birimi ve kültüre göre farklı selamlaşmalara sahip olduğunu belirtti. ABD’li araştırmacı, bu farklılıkların yaptıkları araştırmanın sonuçlarını etkileyebileceğini ancak “havaya bakarmış gibi görmezden gelmenin” neden olduğu etkinin her yerde aynı olduğunu belirtti.Wesselmann ve meslektaşlarının yaptığı deneyin detayları ise, Şubat ayında Psychological Science dergisinde yer aldı.

Kaynak : Ntvmsnbc / Society for The Study of Motivation
Son düzenleyen Safi; 18 Haziran 2016 07:01

Benzer Konular

23 Temmuz 2018 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
17 Haziran 2016 / _PaPiLLoN_ Psikoloji ve Psikiyatri
1 Kasım 2012 / Ziyaretçi Soru-Cevap
19 Mart 2011 / Ziyaretçi Soru-Cevap