Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 26

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.870 Cevap: 719
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Eylül 2006       Mesaj #251
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
BESİNLERİN BEYİN FONKSİYONLARI ÜZERİNDE ETKİLERİ

Sponsorlu Bağlantılar

Beynimiz vücudumuzun küçük bir bölümünü oluştursa da, yiyeceklerle alınan enerjinin yüzde yirmisini harcar. Belirli yiyecekler algılama yeteneğimizi arttırır, daha verimli yapar, daha hızlı düşünmemizi ve dikkatimizi daha iyi vermemizi sağlar.
BELLEK
HAVUÇ: Hatırlama yeteneğimizi arttırır, çünkü havuç beyin metabolizmasını canlandırır. Bir şey ezberlerken bir ufak tabak sıvı yağlı havuç salatası yiyin.
ANANAS: Tiyatro sanatçılarının ve müzisyenlerin ihtiyacı olan bir meyvedir. Örneğin uzun bir metin ezberleyebilmek için fazla miktarda C vitaminine ihtiyaç vardır. Ayrıca önemli bir eser halinde element olan mangan içerir.
AVOKADO: Kısa süreli bellek içindir (Örneğin alışveriş listesini yaparken). Fazla miktarda yağ asidi içerir. Yarım avokado yeterlidir.
MUTLULUK
KIRMIZI BİBER: Ne kadar acı olursa o kadar iyidir. Aroma maddeleri vücudun kendi mutluluk hormonu endorphinin salgılanmasını hareketlendirir. En iyisi çiğ yenmeli.
ÇİLEK: Stresi giderir. Lifli maddesi mutluluk verir. Dozu en az 150 gram.
MUZ: Sırrı serotonin. Bu maddeye beynimizin mutlu olması için ihtiyacı vardır.
ÖĞRENME
LAHANA: Sinirliliği giderir (tiroit bezlerinin aktivitesini yavaşlattığı için). Daha stressiz öğrenilir (örneğin sınav öncesi).
LİMON: C vitamininden dolayı canlandırır, algılama yeteneğini artırır. Dil öğrenme kursundan önce 1 bardak limon suyu için.
YABAN MERSİNİ: Uzun süreli bir öğrenmede ideal bir meyvedir. Beynin kanla daha iyi beslenmesini sağlar.
DİKKAT VERME
KARİDES: Beyin besinidir. Vücuda önemli omega 3 yağ asitleri sağlar. Dikkat verme süresini daha uzatır.
SOĞAN: Aşırı yıpranmaya, fiziksel yorgunluğa karşı. Kanı sulandırır, beyin oksijeni daha iyi alır.
CEVİZ, FINDIK, FISTIK: Konferanslarda, konserlerde, uzun araba yolculuklarında, sinirleri kuvvetlendirirken, beyindeki haber alma maddelerinin oluşumunu hareketlendirirler.
YARATICILIK
ZENCEFİL: İçerdiği maddeler beynin yeni fikirler üretmesini sağlar. Kan sulandığı için vücutta daha serbest akar, beyin oksijenle beslenir.
KİMYON: İnsanın aklına birden bir fikir getirtir. İçerdiği uçucu yağlar bütün sinir sistemini uyarır, ancak yaratıcı düşünce şartıyla. Aniden bir fikre, bir buluşa ihtiyacı olan kimyon çayı içmelidir (bir fincana iki tatlı kaşığı dolusu kimyonla).
STRESE KARŞI
Gerginsek ne yaparız? Bir fincan kahve veya bir kola içeriz. Bu da yetmezse çikolata ve hamburger yeriz. Böylece daha fazla strese gireriz. Besleyici maddelerin eksikliği, çok miktarda kafein ve şeker sinirleri iyice bozar, dahası vücudun savunma sistemini, direncini zayıflatır. Doğru bir beslenme stresli zamanların üstesinden gelmemizde bize yardımcı olacaktır. Bunun için de yanlış alışkanlıklarımızı değiştirmemiz gerekecektir.
  1. Kahvaltı etmeden dışarı çıkmayın. Sabahları enerji depomuz boştur, beynin akaryakıtı yoktur. Bu yüzden yataktan kalkınca biraz hassas, alıngan, sinirli ve dikkatsiz olmamıza şaşırmamalı. Okul çocukları ile yapılan bir araştırmada iyi bir kahvaltı edenlerin daha verimli oldukları ortaya çıkmıştır. Kahvaltıda karbonhidrat ile protein doğru bir karışımdır. Örneğin kepek veya çavdar ekmeği ile peynir veya yulaf ezmesi ile meyve veya yoğurt.
  2. Kahveyi azaltın. Sabahları bir iki fincan kahve uyku sersemliğinizi gidermede yardımcı olur. Fazlası ise sadece kalp çarpıntısına ve huzursuzluğa, daha sonraları da uykusuzluğa yol açmakla kalmayıp hassas insanlarda korkuya ve endişeye de neden olur. Kolalı içkiler de kafein içerir.
  3. Çikolata yerine meyve yiyin. Arada bir yenen çikolataya bir diyeceğimiz yok. Fakat fazla miktarda şeker kan şekerini altüst eder. Şeker miktarı önce artar, sonra hemen düşer. Sonuçta yorgunluk ve tatlılara karşı istek ortaya çıkar. Buna karşılık meyve veya kepek, çavdar ürünleri organizma tarafından daha yavaş enerjiye dönüştürülür, kan şekerinin dengesi bozulmaz.
  4. Sık sık bir şeyler atıştırın. Büyük porsiyonlu ve yağlı yemekler hemen hemen uyku ilacı etkisi yapar. Fazla yağ ayrıca bağışıklık sistemini zayıflatır. Fakat günde bir çok defa yenen birkaç lokmalık bir şey enerjiyi aynı düzeyde tutar.
  5. Alkolün olumsuz etkisi. Çok fazla alkol acısını ertesi sabah sadece baş ağrısı ile değil, unutkan ve dikkatsiz olmakla çıkarır.

SİNİR BESİNLERİ
Önemli anti-stres maddeleri mineral olarak kalsiyum (süt ürünlerinde, yeşil sebzelerde) ve magnezyumdur (kepek, çavdar, baklagiller, bal kabağı ve ayçiçeği çekirdeği). B vitaminleri grubu aynı zamanda sinir vitaminleri olarak adlandırılır. B vitaminleri ette, balıkta, kepek çavdar ürünlerinde ve koyu yeşil sebzelerde bulunur. Şunu da aklınızdan çıkarmamalısınız; stres vitaminlere ve minerallere olan ihtiyacı arttırır. Bunun stratejisi şudur: bol miktarda antioksidan vitaminler, yani C, E, beta-karotin vitaminleri ve selen. Pratik olarak bunun anlamı: Günde beş kere ufak porsiyonlar halinde meyve veya sebze, her gün zeytinyağı soslu salata ve yulaf ezmesi veya kepek ya da çavdar ekmeği yemektir. Selen kepek ve çavdarın dışında balıkta da bulunur
ahmetseydi - avatarı
ahmetseydi
VIP Je Taime
16 Eylül 2006       Mesaj #252
ahmetseydi - avatarı
VIP Je Taime
ABD'de yayınlanan Newsday dergisi tırnak cilası ya da oje yapımında kullanılan üç maddenin kansere yol açtığı ve doğum kusurlarına neden olduğu öne sürdü.

Sponsorlu Bağlantılar

Oje ve tırnak cilası yapımında kullanılan formaldehyde, toluene ve dibutyl phthalate DBP maddeler, oje imalatciları ile çevre ve sağlık örgütlerini karşı karşıya getirdi.

Dünya’nın önde gelen çevre ve sağlık örgütleri, yaptıkları araştırmada oje ve tırnak cilası yapımında kullanılan formaldehyde, toluene ve dibutyl phthalate DBP maddelerinin kansere yol açtığı ve doğum kusurlarına neden olduğu gerekçesiyle derhal yasaklanmasını istediler.

Aralarında Göğüs Kanseri Vakfı, Güvenli Kozmetik Kampanyası ve Dünya’da Kadının Sesi gibi önde gelen çevre ve sağlık örgütleri,oje imalatı yapan firmalara karşı kampanya başlattılar.

Konuya ilişkin bir açıklama yapan San Fransisko Göğüs Kanseri Vakfı yetkilileri, oje ve tırnak cilası yapiminda kullanilan phthalate DBP maddesinin vucuda ilaçtan daha farklı bir yoldan girdiğini, iç salgı bezlerine zarar vererek, üreme organlarının gelişmesine engel olduğunu söylüyorlar.

Göğüs Vakfı yetkilileri, phthalate DBP maddesinin kadınlarda göğüs kanseri riskini arttırdığını da önemle belirtiyorlar.

Çevre ve sağlık örgütlerinin baskıları oje imalatı yapan firmalara geri adım attırdı...
Oje üreticileri, kansere neden olan maddeleri içeren ürünlerini mağaza vitrinlerinden indirme kararı aldıklarını ve yeniden formüle edilmiş kansere neden olan maddeleri içermeyen yeni ürünlerin yakında mağaza vitrinlerinde yer alacağını söylüyorlar.

Öte yandan, Avrupa Birliği AB yetkilileri de, oje ve tırnak cilası yapımında kullanılan formaldehyde, toluene ve dibutyl phthalate DBP isimli maddelerin kanser ve doğum kusurlarına neden olduğu yönündeki bilgileri doğruluyorlar.

AB yetkilileri, formaldehyde, toluene ve dibutyl phthalate DBP maddelerinin kullanımının bir sure önce alınan bir karar doğrultusunda yasaklandığını söylüyorlar.

ѕнσω мυѕт gσ ση ツ
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
16 Eylül 2006       Mesaj #253
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
Sağlık makaleleri



Havuzlardaki klor saçlara zararlı


Uzmanlar, güneşin yaydığı ultraviyole ışınları ile deniz suyundaki tuz ve havuzdaki klorun, saçın en büyük düşmanı olduğunu belirtiyorlar.

İnternet'ten derlenen bilgilere göre uzmanlar, bayanların saç rengini açmak için kullandıkları kimyasal madde olan 'oryal'in, tüm kadınlar tarafından endişe duyularak kullanıldığını, oysa havuz suyundaki klorun bundan çok daha tehlikeli olduğu vurgulandı. Havuz suyunda bulunan klorun mayoların bile rengini soldurduğuna, saçlarda da renk değişimine, kuruluğa, kırılmalara ve genel yıpranmaya neden olduğunu belirten uzmanlar, buna rağmen kadınların yüzde 99'unun havuza girerken saçlarını
koruyacak bir bone kullanmadıklarına dikkati çekiyorlar.

Deniz suyundaki tuz ve güneşteki ultraviyole ışınlarının da tıpkı havuz suyu gibi saça zarar verdiğine işaret eden uzmanlar, tuz ve klorun saça çok çabuk nüfuz ettiği için yıpranmayı da hızlandırdığını belirterek, özellikle uzun süre suda kalınıp, çıktıktan sonra da saçlar duru suyla iyice yıkanmalı yoksa telafisi güç sorunların ortaya çıkabileceği bildiriyorlar.

Öncelikle havuz ya da denizde saçların mutlaka bone ile korunması, sudan çıktıktan hemen sonra da saçın bol duru suyla yıkanması, ayrıca, fön çekerken ya da çektirirken makinenin sıcaklık derecesinin yükseltilmemesi öneriliyor. Fönün sıcak ayarı ne kadar yüksek olursa saçtaki yıpranmanın da o kadar hızlı olacağına işaret eden uzmanlar, yaz - kış saçların 36 dereceden yüksek ısıdaki su ile yıkanmaması ve yıkandıktan sonra da uzun süre ıslak bırakılmaması gerektiğine dikkat çekiyorlar.




YaĞ Severlerİn Dİkkatİne


Margarin ve Tereyağı arasındaki farkı biliyor musunuz?

Lütfen sonuna kadar okuyun…. Çok ilginç.

· Her ikisi de hemen hemen aynı kaloriye sahiptir.

· Tereyağı çok az daha fazla doymuş yağ oranına sahiptir. 8 grama 5 gram.

· Harvard Tıp Fakültesinin çalışmasına gore tereyağı ile karşılaştırılınca margarin yemek kadınlarda kalp hastalığına yakalanma olasılığını %53 artırıyor.

· Tereyağı yemek yiyeceklerdeki diğer besin öğelerinin emilimini artırıyor. Tereyağının besinsel değeri yüksek olmasına rağmen margarinin çok düşüktür. Çünkü katkılıdır.

· Tereyağı margarinden çok daha lezzetlidir ve diğer yiyeceklerdeki tadları zenginleştirir. Tereyağı yüzyıllardır bilindiği halde margarin 100 yıldan az bir süredir yapılmaktadır.

Ve şimdi margarine gelelim…


· Yağ asitleri çok yüksektir…
· Koroner kalp hastalığı riskini üçe katlar…
· Toplam kolesterolü ve LDL’yi yükseltir. (Kötü kolesterol)
· HDL’yi düşürür. (iyi kolesterol)
· Kanser riskini beş katına çıkarır…
· Anne sütünün kalitesini düşürür…
· Bağışıklık sistemini zayıflatır…
· İnsülin tepkisini düşürür.

İŞTE EN İLGİNÇ KISMI!


· Margarin plastikten yalnızca 1 molekül farklıdır.

İşte bu gerçek beni hayatım boyunca bir daha margarin ve diğer hidrojene yiyecekleri yemekten alıkoymuştur .. (Hidrojene demek moleküler yapısına hidrojen eklenmiş demektir.) Kendiniz de deneyebilirsiniz: Bir paket margarine alın ve gölge bir yere koyun. İki gün içinde şunları gözlemleyeceksiniz. Üzerinde bir tane bile sinek yok! (Bu size birşeyler anlatmalı.)
Çürümemiş ve kötü kokmamıştır. Çünkü hiçbir besin değeri yoktur ve üzerinde hiçbir şey gelişmez. Hatta mikro organizmalar bile yerleşmez. Neden? Çünkü nerdeyse plastiktir. Evdeki plastik kablonuzu eritip de tostunuza surer misiniz?




Ağız kanseri erkekleri tehdit ediyor


Ağız kanserlerinin çoğunluğunun 45 yaşın üzerinde ortaya çıktığı ve erkeklerde oluşma olasılığının kadınlara oranla iki kat fazla olduğu bildirildi.

Türk Dişhekimleri Birliği'nden (TDB) alınan bilgiye göre, ağız kanserlerinin oluştuğu bölgeler sıklıkla dil, ağız tabanı, dil köküne yakın yumuşak damak alanları, dudaklar ve dişetleri. Ağız kanserleri erken dönemde teşhis edilerek tedavi sağlanmazsa yayılarak sürekli ağrı, fonksiyon kaybı, tedavi sonrası düzeltilmesi mümkün olmayan yüz ve ağız deformiteleri, hatta ölümlere neden olabiliyor.
TDB, dişhekimine düzenli aralıklarla gidilmesinin ağız kanserlerinin erken dönemde tespit edilmesi açısından çok önemli olduğunun altını çizerek, "Ağız kanserlerinin kesin nedeni tam olarak bilinmez. Bununla beraber, tütün ürünleri, alkol ve besinlerdeki bazı maddeler ve fazla güneş ışığına maruz kalınması gibi faktörlerin ağız kanseri riskini arttırdığı öne sürülüyor. Uzmanlar genetik yatkınlığı da ağız kanserleri için risk faktörleri arasında gösteriyor" değerlendirmesini yaptı.


AĞIZ KANSERİNİN MUHTEMEL BELİRTİLERİ:

- Ağız içinde veya etrafında beyaz veya kırmızı renkli alanlar
- Ağız içinde hassas, tahriş olmuş, kabarık veya kalınlaşmış alanların olması
- Ağızda veya boğazda tekrarlayan kanamalar
- Seste boğukluk veya boğazda yutulamayan cisim hissi
- Çiğneme ve yutma güçlüğü
- Dil ve çene hareketlerinde zorlanma
- Dil veya ağızın diğer bölgelerinde his kaybı, uyuşukluk
- Alt veya üst çenede meydana gelen şişlikler ve bunun sonucu mevcut protez uyumunun bozulması
- Ağız kanseri lezyonları başlangıç döneminde ağrısızdır, kanser ilerleyerek sağlıklı ağız dokularında harabiyet oluşturdukça ağrı şikayeti de başlar. Kişinin kendinin ağız
kanserini farketmesi güç olabilir. Bu nedenle düzenli dişhekimine gidilmesi son derece önemlidir.




Saç dökülmesinin nedenleri ve tedavisi


Memorial Hastanesi Medikal Estetik ve Zayıflama Merkezi'nde görevli Opr.Dr.Kemal Uğurlu saç dökülmesi ve tedavi yöntemleri hakkında bilgi verdi.
Estetik görünümde çok önemli bir yer tutan saçın kaybı kişide yaşlanma duygusu yaratmakta, vücudundan birşeylerin eksildiği düşüncesi insanlari mutsuz etmektedir. Erkeklerde daha sık olmasına rağmen kadınlarda da görülmekte ve psikolojik etkisi çok daha fazla olmaktadır.

SAÇ DÖKÜLMESİNİN NEDENLERİ

Saç dökülmeleri kansızlık, beslenme bozuklukları, vitamin eksiklikleri, ağır hastalıklar, hormonal düzensizlikler ve bazı ilaç kullanımlarından sonra görülebilirse de genelde bir nedene bağlanamaz. Ailesel yatkınlık, stres, mantar enfeksiyonları ve kalitesiz bakım ürünlerinin kullanılması dökülmeyi etkileyerek arttırabilmektedir.
Saç dökülme alanları erkeklerde başınn ön, üst ve tepe kısmında görülür ve degişik genişlikte olabilir. Çoğu kişide ileri yaşlara kadar başın her iki yanında ve ensede dökülmeyen alanlar kalır.
Kadınlarda ise yaygın seyrelme tarzında dökülmeye daha sık rastlanır bölgesel dökülme nadir olarak görülür.
Saç dökülmesi otuzlu yaşlara doğru başlar ve elli yaşın üstünde erkek nüfusunun hemen hemen yarısında görülür. Başlama yaşı nekadar erken olursa dökülme o kadar fazla ve genis alanda olur.

DÖKÜLMEYİ DURDURAN YADA YENİDEN SAÇ ÇIKARTAN TEDAVİ VAR MIDIR ?

Vücudun diger hücreleri gibi saç hücrelerininde genetik olarak şifrelenmis bir ömrü vardır. Dökülen saçların ömürlerinin kısa olarak planlandıgı düşünülür. Bazı ilaçlarla bu dökülmeye başlayan saçların hücrelerinin ömrü uzatılmaya çalısılmaktadır. Ancak bu ilaçlar kullanıldığı dönemde kısmen etkili olmakta ilacın kesilmesi ile eski dökülme durumuna geri dönülmektedir. Uzun zaman önce saçın dökülmüş olduğu bölgelerde etkili olan bir ilaç ise henüz bulunamamıştır.

SAÇ EKİMİ

Günümüzde teknolojinin gelişmesi ile birlikte estetik cerrahinin tüm bölümleri gibi saç ekim tekniğide çok gelişmiş ve mükemmel sonuçlar alınır hale gelinmiştir. Eskiden içerisinde 5-6 saç hücresi bulunan dokularla (makro greftlerle) yapılan saç ekimleri doğal olmayan görünüm yaratmaktaydı. Günümüzde saç ekimi artık mikro greft tekniği olarak bilinen 1-2 kıl hücresinin ekimi şeklinde yapılmaktadır.
Saç ekiminde en önemli kriter saç ekimi yapılacak alanla, saçın alındığı alan arasındaki orandır. Tüm saçın 3 de 1 ve daha az oranındaki dökülmelerinde saç ekimi ile elde edilecek estetik sonuçlar çok iyidir. Daha geniş alanlardaki dökülmelerde alanın genişliğine bağlı olarak estetik başarı düsmekte, ekim sonrası elde edilen saç yoğunluğu biraz daha az olmaktadır. Başarıyı etkileyen önemli bir diğer etkende ekibin tecrübesidir. Saçın ekim yönü, açısı, yoğunluğu ve hücrelerin efektif dağılımı estetik görünümü çok etkiler.




Koyu renk ekmek ye, sağlığını koru


ABD'li bilim adamları, koyu renkli ekmek yemenin kalp sağlığını koruduğunu ortaya çıkardı.
Seattle kentindeki Kardiyovasküler Sağlık Araştırma Birimi'nde görevli Dr. Dariush Mozaffarian başkanlığındaki araştırma ekibi, 70 yaşın üzerinde olan ve hayatı boyunca hiç kalp-damar rahatsızlığı geçirmemiş üç bin 588 kişi üzerinde yaklaşık dokuz yıl süren bir araştırma yaptı. İnternetteki ailem.com sitesinde yer alan yazıda, bu konudaki araştırmanın sonuçlarının ilginç bir gerçeği ortaya çıkardığı belirtildi. Araştırmanın sonuçlarına göre, kalp ve damar hastalıkları riskinin günde 6,3 gram tahıl lifi tüketen kişilerde, günde 1,7 gramdan az tahıl lifi tüketen kişilere göre yüzde 21 oranında daha düşük olduğu saptandı. Dr. Mozaffarian öncülüğündeki bilim adamları, yemek yerken daha çok koyu renkli ekmeğin tercih edilmesi gerektiğine dikkat çekerken, sebze ve meyve liflerinin ise herhangi bir olumlu etkisinin tespit edilmediğine işaret ettiler.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Eylül 2006       Mesaj #254
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Sağlık Bakanlığı Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi(KKKA) Bilimsel Kurulu'ndan yapılan açıklamada, son 4 yılda 815 vaka ve 43 ölüm hadisesi meydana geldiğini kaydedildi.

Türkiye'de hastalığın ilk kez Kelkit Vadisi ve çevresinde yer alan illerde görüldüğü kaydedilen açıklamada, "Hastalık ülkemizde bugüne kadar başta Kelkit Vadisi civarı ağırlıklı olmak üzere, 22 ilde görülmüştür. Yıllara göre vaka sayıları; 2002-2003 yılı, 150 vaka, 6 ölüm, 2004 yılı, 249 vaka,13 ölüm, 2005 yılı, 266 vaka, 13 ölüm ve 2006 yılı ilk altı ayı itibariyle 150 vaka ve 11 ölüm olayı şeklinde gerçekleşmiştir. Toplamda ise 815 vaka ve 43 ölüm hadisesi olmuştur. Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi vakalarındaki ölüm hızı dünyada genel olarak yüzde 30'lar ve üzerindedir. Ülkemizde ise bu oran yüzde 5'ler civarındadır. Virüsün, küçük odaklar seklinde yaban hayvanları ile kene arasında devamlılığını sağladığına inanılmaktadır. Hastalık, yaban hayatı ile insanların iç içe olduğu bölgelerde kene sayısının artısına bağlı olarak çıkmaktadır. Yaban hayvanlarıyla evcil hayvanların karsılaşmaları veya gece gündüz farkı da olsa aynı veya yakın alanları kullanmalarıyla evcil hayvanlara kene geçişi olmakta ve virüs için yeni çoğalma alanları oluşmaktadır. Evcil hayvanlara yapışmak suretiyle beslenen enfekte kenelerin yumurtalarıyla otlaklar ile hayvanların yaşadığı diğer alanlar da riskli alanlar haline gelebilmektedir. Virüsler hayvanlarda genellikle belirti veren bir hastalığa yol açmamaktadır. Hasta insanların kanlarıyla kontrolsüz temas ile insandan insana hastalığın geçebilmesi de söz konusudur. Hastalık ani başlayan ateş, baş ağrısı, kırıklık, halsizlik, kas ağrıları, belirgin iştahsızlıkla baslar. İshal ve kusma da görülebilir. Bazı olgularda vücudun değişik bölgelerinde kanamalar (burun kanaması, dişeti kanaması, iç organ kanaması ve cilt altı kanaması vb.) görülür ve hastalık ağır seyredebilir" denildi.

Açıklamada ayrıca, kişisel tedbir olarak alınması gereken önlemler şu şekilde sıralandı:

"Kene riski olan yerlerde bulunulduğunda, vücudu tamamen örtecek giysiler giyilmelidir. Kenelerin vücuda girebileceği olası açıklıkların kapatılması önemlidir. (Pantolon paçalarının çorap içine konulması, çizme giyilmesi vb.) Kenelerin bulunduğu alanlara gidilirken vücudun açıkta kalan alanlarına ve elbiselere cilde sürülebilen böcek kovucu maddelerin (repellent) uygulanması, korunma için etkili olmaktadır. Dış elbiselere, yıkamaya da dayanıklı olan, etki süresi uzun kene öldürücü ilaçlar sürülmesi etkili bir korunma aracı olabilir. Eve gelindiğinde vücut kene yönünden kontrol edilmeli, kene varsa bir cımbızla, kenenin deriye yapıştığı yerden tutulup sağa sola oynatılarak çivi çıkarır gibi çıkarılmalıdır. Yine risk altındaki kişilerin, sık aralıklarla kene yönünden vücut muayenelerini yapmaları önemlidir. Kene vücuttan ne kadar kısa sürede çıkarılırsa hastalık riski de o kadar azalmaktadır. Keneyi vücuttan uzaklaştırmak için sağlık kurulusuna başvurmaya gerek bulunmamaktadır. Vücuttan kene uzaklaştırmak usulünce yapıldığı takdirde kolayca ve risksiz yapılabilecek bir işlemdir. Vücut üzerindeki keneler öldürülmemeli ve patlatılmamalıdır. Keneleri vücuttan uzaklaştırmak amacıyla üzerlerine sigara basmak veya kolonya ve gazyağı dökmek gibi yöntemlere başvurulmamalıdır. İnsanların veya hayvanların kanlarına korunmasız temas yapılmamalıdır."

Bilim Kurulu açıklamasında kene sayısının azaltılmasına yönelik tedbirler ise şu şekilde açıklandı:
"İlaçlama çalışmaları, çiftlik hayvanlarına yönelik kene mücadelesi ile hayvan barınaklarının ilaçlanması uygun olmakla birlikte, geniş çevre ilaçlamaları faydalı bulunmamaktadır."
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
26 Eylül 2006       Mesaj #255
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KANSERLİ MEME AMELİYATINDA TRAVMAYI ÖNLEYİCİ YÖNTEM

Dokuz Eylül Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Barutçu, kanserli memenin alındığı (mastektomi) seansta, yeni memenin yapılmasının (rekonstrüksiyon) çok avantajlı olduğunu, böylece hastanın, kadın imajının önemli parçalarından biri olan memesini kaybetmiş olmanın sarsıntısını yaşamadığını söyledi.

İSTANBUL'A UYDU DESTEKLİ AMBULANS HİZMETİ

İstanbul İl Özel İdaresinin desteğiyle Kadıköy'de yeni bir ''112 İl Ambulans Servisi Komuta Kontrol Merkezi'' kurulacağı bildirildi. Kadıköy'de kurulacak modern merkez sayesinde 112'ye gelen çağrının yerinin anında tespit edileceği belirtilerek, böylece servisi gereksiz yere meşgul edenlerin önüne geçileceği kaydedildi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:52
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
7 Ekim 2006       Mesaj #256
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
AĞRILI YÜZ İFADELERİ ANNE KARNINDA BAŞLIYOR
ANTALYA - Akdeniz Üniversitesi (AÜ) Anesteziyoloji ve Reanimasyon Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilge Karslı, ağrının anne karnında başladığını belirterek, ''Son yıllarda yapılan araştırmalarda, bebeğin anne karnında ağrılı yüz ifadeleri gösterdiği ortaya çıktı'' dedi.
Karslı, tıp fakültesi bünyesinde algoloji (ağrı) polikliniği kurulduğunu belirterek, burada uzman ve deneyimli hekimlerin görev yaptığını söyledi. Subjektif bir kavram olan ağrının ayırt edilmesinde en önemli noktanın hastanın ifadesi olduğuna işaret eden Karslı, ağrının teşhisinde hastanın geçmiş deneyimlerinin çok önemli yer tuttuğunu kaydetti. Ağrıyı teşhis etmek için hastanın ifadesinden sonra fizik muayenesi yapıldığını anlatan Karslı, gerek görülmesi halinde laboratuvar testleri istendiğini bildirdi.
Hastaların en fazla kronik, akut, baş ve boyun ağrıları ile kansere bağlı ağrılar, nöropatik ağrılar ve zona ağrıları nedeniyle polikliniğe başvurduklarını kaydeden Karslı, şunları söyledi:
''Kronik ağrıların ilk aşamasında basit ağrı kesiciler kullanılmakta, ağrı şiddetinde azalma olmaması halinde morfin türevi ilaçları denenmekte, bundan da sonuç alınmaması halinde girişimsel tedaviler uygulanmaktadır.''
Ağrının her yaşta olabileceğine dikkati çeken Doç. Dr. Karslı, son yıllarda yapılan araştırmalarda, bebeğin anne karnında ağrılı yüz ifadeleri gösterdiğinin ortaya çıktığını bildirdi. Çocukların üç yaşından sonra ağrısını çeşitlendirdiğini kaydeden Karslı, ''Çocuklarda en sık karşılaştığımız ağrılar, baş ağrıları ve kanser ağrılarıdır. Her ağrı ciddiye alınmalıdır'' dedi.


KUŞ GRİBİ SALGININA KARŞI TATBİKAT

ANKARA - Sağlık Bakanlığınca, olası bir kuş gribi salgınına karşı tatbikat yapılacak.
Ulusal Pandemi Planı'nın bir bölümü olan İnfluenza Pandemi Plan Tatbikatı, 9-15 Ekim tarihleri arasında 2 grup şeklinde gerçekleştirilecek.
40 ilin sağlık müdürlüklerinden ilgililerin yer alacağı birinci grubun tatbikatı 9-11 Ekim, 41 ilin sağlık müdürlüklerinden ilgililerin yer alacağı ikinci grubun tatbikatı ise 13-15 Ekim tarihleri arasında yapılacak. İkinci grubun tatbikatını Sağlık Bakanı Recep Akdağ'ın da izlemesi bekleniyor.
Tatbikatta il sağlık müdürlüklerinden yetkililer, il pandemi (küresel grip salgını) planlaması sorumluları, hastanelerde pandemi planlamasının sorumluları, il pandemi izleme kurullarında görev yapan uzmanlarla hudut kapılarında görev yapan hekim ve yöneticiler görev alacak.
Tatbikatta ilgili bakanlıklar, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri, sendikalar ve uluslararası kuruluşlarla diplomatik temsilciliklerden görevlilerin de hazır bulunması bekleniyor.
Sağlık Bakanlığı yetkilileri, dünyada beklenen küresel grip salgını dolayısıyla, ülkelerin ulusal pandemi hazırlık planlarını yaptığını ve genel stratejilerini belirlediklerini bildirdiler.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:53
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
10 Ekim 2006       Mesaj #257
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KUŞ GRİBİ KORKUSU AŞI SATIŞINI KATLADI
ADANA - Tarım ve Köyişleri Bakanlığı ile Sağlık Bakanlığının Influenza A H5N1 (Kuş Gribi) uyarısının ardından kış aylarının da yaklaşması ile grip aşısı satışının 5 kat arttığı bildirildi.
4. Bölge Adana Eczacı Odası Başkanı Burhanettin Bulut, AA muhabirine yaptığı açıklamada, grip aşısını sadece risk grubundakilere önerdiklerini anımsattı.
Aşının bakanlıklar tarafından yaygınlaştırılması yolunda çalışmalar yapıldığını anlatan Bulut, Türkiye'nin kuş gribi riski taşıyan bölgede yer almasının da psikolojik olarak grip endişesini artırdığını kaydetti.
Bulut, bu etkinin geçen yıla oranla bu yıl grip aşısı satışını 5 kat artırdığını ifade ederek, ''Bir karmaşa var. Grip aşısının, kuş gribine etkisi olmaz. Buna karşın vatandaşlar aşıya yoğun talepte bulunuyor. Talebi karşılamakta güçlük çekiyoruz'' dedi.
Burhanettin Bulut, grip aşısına bu kadar çok talebin gelmesini de doğru bulmadıklarını ifade ederek, şöyle konuştu:
''Halkın panik bir şekilde grip aşısı vurulma isteği tamamen doğru bilinçlendirilmediklerinin bir göstergesi. Sağlık Bakanlığı ile İl Sağlık Müdürlüklerinin kısa sürede açıklama yaparak toplumu bilgilendirmesi gerekiyor. Grip aşısının fiyatı 16,5 YTL. Tamamı ithal ediliyor. Eğer herkes bu aşıdan olursa büyük bir savurganlık söz konusu olacak. Dolayısıyla kaynaklarımız gereksiz yere heba edilecek. yaşanan olumsuzluğun en kısa sürede giderilmesini bekliyoruz.''


a.a.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:59
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
13 Ekim 2006       Mesaj #258
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
ALZHEIMER İLAÇLARI İŞE YARAMIYORMUŞ

WASHINGTON - Alzheimer hastalarına yazılan belli başlı ilaçların işe yaramadığı ortaya çıktı.
California Üniversitesi uzmanlarınca yapılan araştırmaya göre; saldırganlık, heyecan ve halüsinasyon eğilimlerini kontrol amacıyla Alzheimer hastalarının çoğuna verilen üç "anti-psikotik" ilacın yan etkileri çok fazla. Bu yüzden hastalar, ilaçları bırakmak zorunda kalıyor.
Dr. Lon Schneider başkanlığındaki ekibin yürüttüğü klinik çalışma, "zyprexa", "seroquel" ve "risperdal" adlı ilaçların pek işe yaramadığını 421 hasta arasında yapılan araştırmayla gösterdi.
New England tıp dergisinde yayımlanan araştırma, ilaçların ilk uzun süreli plasebo karşılaştırması olduğu için merakla bekleniyordu.
Dr. Schneider, "İlaçlar belli ölçüde yarar sağlıyor, ancak bu yarar, hastaların ilaçları bırakmasına yol açan ciddi yan etkiler yüzünden ortadan kalkıyor" ifadesini kullandı.
Uyku hali, kilo alma ve psikotik semptomların ağırlaşması, ilaçların yan etkileri olarak sayıldı.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:59
kamyon - avatarı
kamyon
Kayıtlı Üye
14 Ekim 2006       Mesaj #259
kamyon - avatarı
Kayıtlı Üye
NAR SUYU good



Kalbi koruyan, damar tıkanıklığını önleyen nar, kansere karşı da etkili

Florida'da, 6-9 Mart tarihleri arasında yapılan Amerikan Kardiyoloji Koleji
toplantısına katılan, Columbia Üniversitesi New York Presbyterian Hastanesi
kardiyologlarından Doç. Dr. Özgen Doğan, yapılan son araştırmaların, nar
suyunun damar tıkanıklığını önleyici özelliğini ortaya çıkardığını
belirtti.
Nar suyunu tablet haline getirme çalışmalarının gündemde olduğunu
vurgulayan Doğan, şu bilgileri verdi: "Hayvan deneylerinde, nar suyuyla
beslenme sonrasında damar plakları ve tıkanıklıkları yüzde 44 geriledi.
İnsanlar üzerinde yapılan bir araştırma ise 2 hafta boyunca günde 50 ml nar
suyunun, tansiyonu artıran enzimi yüzde 36 düşürdüğünü gösterdi. Bu sayede
tansiyon yüzde 5 düşürüldü." 10 bardak yeşil çay yerine geçiyor.
Narda, kansere karşı koruyucu antioksidanlar bulunuyor. Nar suyundaki
antioksidan miktarı, kırmızı şarap, yeşil çay, kızılcık ve portakal suyuna
göre 3 kat daha fazla.
1 bardak nar suyu, 2 kadeh kırmızı şarap, 10 bardak yeşil çay ve 4 bardak
kızılcık suyu ile aynı seviyede antioksidan madde içeriyor. Narda ayrıca C
vitamini, demir ve potasyum var.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
26 Ekim 2006       Mesaj #260
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
GEBELİKTE DEMİRİN ÖNEMİ

HATAY - Mustafa Kemal Üniversitesi (MKÜ) Tayfur Ata Sökmen Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Ali Ulvi Hakverdi, ülkemizde gebelikte görülen aneminin (kan sayımında düşüklük) yüzde 95'inin demir eksikliğine bağlı olduğunu söyledi.
Prof. Dr. Hakverdi, yapılan değişik araştırmalarda, anemi görülme sıklığının gebelerde yüzde 23 ile yüzde 88 arasında değiştiğini, demir eksikliğine bağlı aneminin dünyada 2 milyarın üzerinde kadını olumsuz etkilediğini belirtti.
Dünya Sağlık Örgütünün verilerine göre, gelişmekte olan ülkelerde gebe kadınların yüzde 58'inin anemi olduğunu ifade eden Hakverdi, ülkemizde ise gebelikte görülen anemilerin yüzde 95'e yakınının demir eksikliğinden kaynaklandığını bildirdi.
Hakverdi, gebelikte kan hastalıklarının teşhislerinin konması ve tedavi sonuçlarının değerlendirilmesinin de güç olduğuna dikkati çekerek, ''Çünkü, gebe kadında önemli fizyolojik değişiklikler yaşanıyor. Hemoglobin değerinin 11 gramın altında olması teşhis için yeterli. Ancak, gebeliğin 3. ve 6. ayları arasında bu ölçüm en az 10.5 gr olmalıdır'' dedi.
Aneminin özellikle gelişmekte olan ülkelerde görülmekle birlikte sosyokültürel ve ekonomik durumu düşük, beslenme yetersizliği olan gebelerde daha sık rastlandığını vurgulayan Hakverdi, kadınlarda demir depolarının yetersiz olduğunu, bu nedenle gebeliğin 3'ncü ayından sonra demir kullanımının desteklenmesi gerektiğini söyledi.

a.a
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 17:59

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış