Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 29

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.879 Cevap: 719
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
13 Aralık 2006       Mesaj #281
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
EGZERSİZ, AKCİĞER KANSERİ RİSKİNİ AZALTABİLİR

Sponsorlu Bağlantılar
PHILADELPHIA - Egzersizin, sigara tiryakilerinin akciğer kanserine yakalanma riskini azaltabileceği bildirildi.
ABD'de yapılan bir araştırma, fiziksel aktivite yapan sigara tiryakisinin, hareketsiz bir tiryakiye göre akciğer kanserine yakalanma riskinin yüzde 35 oranında daha düşük olduğunu gösterdi.
Cancer Epidemiology Biomarkers & Prevention dergisinde yayınlanan araştırma kapsamında, Iowa Kadın Sağlığı Çalışmasının, 1986 yılında yaklaşık 42 bin yaşlı kadının katılımıyla başlattığı projenin incelendiği belirtildi.
Kadınların 1986 yılından itibaren sigara kullanımı ve fiziksel aktiviteyi içeren sağlık anketlerini doldurdukları, 2002 yılının sonunda bu kadınların 36 bin 410'undan 777'sinin akciğer kanserine yakalandığı görüldü.
Akciğer kanserine yakalanan kadınlardan 125'inin sigara içmediği, 177'sinin eski tiryaki ve 475'inin sigara tiryakisi olduğu belirtildi.
Tiryakiler arasında akciğer kanserine en fazla yakalanan grup, 324 kişiyle hareketsizler olarak tespit edilirken, fiziksel aktivite yapan tiryakiler arasında akciğer kanserine yakalanan kişilerin sayısı 151'de kaldı.
Eski tiryakilerde de fiziksel aktivite yapanlardan kansere yakalananların sayısı 85 iken, hareketsiz eski tiryakilerde bu sayı 95'e çıktı.
Akciğer kanseri riskini en fazla azaltan fiziksel aktiviteler, haftanın dört gününden fazla hafif ya da haftanın iki veya daha fazla günü kuvvetli idman olarak belirlendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 18:02
angel00 - avatarı
angel00
Ziyaretçi
13 Aralık 2006       Mesaj #282
angel00 - avatarı
Ziyaretçi
Nikotinsiz Sigara Bırakma İlacı Çıktı!...

Sponsorlu Bağlantılar
Varenicline adlı ilaç nikotinin etkisini taklit ederek hem sigara içme arzusunu azaltıyor hem de yoksunluktan kaynaklanan sıkıntıları hafifletiyor.

Uzmanlar özellikle de İngiltere’de 2007 Temmuz ayından itibaren kamusal alanlarda sigara içme yasağının yürürlüğe girmesiyle bu hapa büyük talep olacağını tahmin ediyorlar.

İlaç hakkındaki son değerlendirmeyi ulusal düzeyde ilaçları değerlendiren bir kurum 2007 Temmuz’una kadar tamamlayacak.

Sigara alışkanlığına karşı ulusal düzeyde bir kampanya yürüten kısa adıyla ASH adlı bir vakıf, Sağlık Bakanlığı ile birlikte doktorlara yeni ilacın tanıtımı ve etkileri konusunda geçici bir kılavuz hazırladı.

En belirgin yan etkisi mide bulantısı

İlacın şimdiye kadar yapılan iki denemesinde, bu alanda daha önce çıkmış başka bir ilaç olan Buproprion’dan daha etkili olduğu görülmüş. Ancak, yeni bir ilaç olduğu için, tiryakiler Varenicline’i ancak ulusal sağlık hizmetleri çerçevesinde ve reçeteyle alabilecekler ve aksi bir tesirini görürlerse bildirmeleri istenecek. Üç ay kadar alınması gereken ilacın şu ana kadar saptanan en belirgin yan etkisi mide bulantısı.

Nikotini taklit ediyor

Pfizer ilaç şirketi tarafından üretilen Varenicline’i şimdiye kadarki ilaçlardan ayıran özelliği beyinde nikotinden etkilenen bölgeleri hem etkileyip, hem de etkisiz hale getirmesi. Bunu bir yandan nikotini taklit ederek nikotin alma ihtiyacını azaltmak suretiyle yapıyor, diğer yandan da nikotinin beyni etkilemesini engelleyerek arzularına yenik düşüp sigara içenlerin aldığı zevki çok azaltıyor.

Yapılan denemelere katılanlar bu ilacı 12 ay müddetle kullanmış. İlacı kullananların yüzde 44’ünün sigarayı bırakmayı başardığı görülmüş.

Kendisi de eski bir bağımlı olan ve ilacın geliştirilmesine katkıda bulunan Dr. Jotham Coe Varenicline’in nikotin bağımlılığına karşı bir tür kalkan oluşturduğunu söylüyor.




Düzenli uyku ömrü uzatıyor

ABD’de fareler üzerinde yapılan bir araştırma, doğal uyku döngüsünün sürekli değişmesinin yaşlı farelerin erken ölümüne neden olduğunu ortaya koydu.

Araştırmacılar, insanlarda uçak yolculuklarında ya da sürekli gece çalışma sonrası ortaya çıkan etkiyi belirlemek için farklı yaşlarda yüzden fazla farenin uyku düzenini bozdu.

Bunun için araştırmacılar, her birinde 30 yaşlı ve 9 genç farenin bulunduğu 3 grubu teste tabi tuttu.

Birinci grup 8 hafta boyunca haftada bir kez, ışık verilerek ya da karanlıkta bırakılarak 6 saat daha erken, ikinci grup 6 saat daha geç uyandırıldı. Üçüncü gruptaki farelerinse uyku saatleri değiştirilmedi.

Genç farelerin durumdan etkilenmediği, ancak 6 saat geç uyandırılan yaşlı farelerin yüzde 68’inin, erken uyandırılanlarınsa yüzde 47’sinin hayatta kalabildiği görüldü.

Uyku saatleri değiştirilmeyen yaşlı farelerinse yüzde 83’ü hayatta kaldı. Işık durumu 4 saatte bir değiştirildiğindeyse daha fazla fare öldü.

Virjinya Üniversitesinden Biyoloji profesörleri Gene Block ve Alec Davidson ile arkadaşları, bu araştırmanın zaman farkı ve ölüm arasındaki bağlantıyı belirlemek konusunda kılavuz olabileceğini vurguladı.
Son düzenleyen angel00; 13 Aralık 2006 23:34 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi
AriThmetiCs - avatarı
AriThmetiCs
Ziyaretçi
18 Aralık 2006       Mesaj #283
AriThmetiCs - avatarı
Ziyaretçi
ABD Teksas Üniversitesi, sağlıklı gençleşmenin formülünü açıkladı. Bu formüle göre akranlarınızdan yıllarca daha genç görünebilirsiniz. İşte en önemli 8 püf nokta:

1. Sigara içiyorsanız hemen bırakın ve pasif içici olmayın.

2. Stresinizi azaltmaya çalışın. Sağlam sosyal ilişkiler kurarak daha genç kalabilirsiniz.

3. Kan basıncınızı izlemeyi sakın unutmayın. Düşük kan basıncına sahip bir kişi, yüksek kan basıncına sahip bir kişiden en az 25 yaş daha genç kalma şansına sahip.

4. Az miktarda olsa, mutlaka egzersiz yapın. Bu sizi ortalama 5 yıl geriye taşır.

5. Diş ipi kullanın. Çünkü, diş ipi kullanmak gerçek yaşınızdan tam 7 yıl daha genç gösterir.

6. Lifli gıda tüketmek çok önemli. Günlük 25 gram lif tüketen birinin gerçek yaşı 2.5 yıl daha geridedir.

7. Tedavi ve bakım standartlarını yüksek tutan kişiler, bunu yapmayanlara göre 10 ilâ 14 yaş daha genç kalır.

8. Kendinizi güldürmek için mutlaka çaba harcayın. Neşeli olmak, bağışıklık sisteminizi destekler ve gerçek yaşınızı 8 yıla kadar geriye taşır.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
18 Aralık 2006       Mesaj #284
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
MUTLU ANNENİN SÜTÜ BOL OLUYOR

ADANA - Volkan Kaşık - Emziren annelerin ruhsal yönden desteklenmesi, huzurlu bir ortam sağlanması ve mutlu edilmesinin, sütünü de artırdığı bildirildi.
Çukurova Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Acil Tıp Birimi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Hayri Levent Yılmaz, bebeklerin sağlıklı gelişmesi, büyümesi ve hastalıklardan en iyi şekilde korunması için mutlaka anne sütü verilmesi gerektiği bildirdi.
Yılmaz, geceleri emmek isteyen bebeği biberonla beslemek yerine annenin emzirmesi gerektiğini vurgulayarak, bu durumun hem bebeğin psikolojik dengesinin sarsılmaması hem de annenin süt veriminin artması açısından son derece önemli olduğunu söyledi.
Yılmaz, annelere sütlerini artırmak için şu önerilerde bulundu:
'''Sütünüzün gelmesini beklemeden ve kesinlikle şekerli su vermeden bebeğinizi doğar doğmaz ilk yarım saat içinde mutlaka emzirmelisiniz. Bebek dünyaya geldiği andan itibaren istedikçe emzirilmelidir. Yeni doğan bebekler genellikle 8-10 öğün emmek isterler. Öğün sayısı daha sonra giderek azalır. Sık emzirme bol süt gelmesini sağladığı gibi, göğüslerin şişmesini ve ağrı duyulmasını da önler."
Yılmaz, annenin bebeğini emzirdiği dönemde kendi beslenmesine de önem göstermesi gerektiğini belirterek, ''Süt veren anneler bol sıvı tüketmeli" dedi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 18:02
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2006       Mesaj #285
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kalp ve dolaşım sistemi
Genetik özelliklerin yanı sıra, hareketsiz bir yaşam, yağlı besinlere göre ayarlanmış bir beslenme düzeni, hem kalp, hem de damar sistemi için zararlı. Kalp ya da dolaşımla ilgili hastalıklar açısından risk altında olup olmadığınızı testi çözerek öğrenebilirsiniz. Risk faktörleri
1- Erkeklerde 45, kadınlarda 55 yaş üzeri olmak. (1)

2- Son iki yıldır damar tansiyonunuz:

Normal. (0)

Yüksek (165/95mmHg üzeri). (1)

Çok yüksek (180/105mmHg üzeri). (2)

3- Kolesterol seviyenizi biliyor musunuz?

LDL kolesterolü 100 cc'de 180 mg'den yüksek mi ya da HDL kolesterolü 100 cc'de 30 mg'ın altında mı? (2)

4- Ne kadar sigara içiyorsunuz?

30 sigaranın altında. (1)

Günde 30 sigaranın üzerinde. (2)

5- Eskiden günde 30 sigaranın üzerinde içerken sonra bıraktınız:

10 yıldan az bir süredir içmiyorsunuz. (1)

10 yılı aşkın süredir içmiyorsunuz. (2)

6- Normal vücut ağırlığınızı ölçün. Gerçek kilonuz normal kilonuzu aşıyor.

5-10 kilogram (0)

11-15 kilogram (1)

16 kilogram ve üzeri (2)

7- İş gereği oturuyorsunuz. Bu nedenle çok fazla hareket etmiyorsunuz. (1)

8- Diyabet hastasısınız. İnsülin kullanıyor veya ilaç alıyorsunuz. (1)

9- Doğrudan akrabalarınız 65 yaş öncesi enfarktüs, 70 yaş öncesi spazm geçirdi. (2)

10- İlaç alıyorsunuz, hala sigara içiyorsunuz ve bunların dışında yüksek tansiyonunuz var.

30-40 yaş arası (1)

40 yaş üzeri (2)

11- Stresli, sürekli koşturduğunuz bir işiniz var. (1)

12- Sürekli şikayetiniz...

Kalp çevresinde ağrı. (0)

Kalp çevresinde ağrı ve bunun dışında yanma hissi. (2)

13- Göğüs ağrılarının gelişi...

Sakinken. (1)

Gerilimli bir anda, gitgide artarak. (2)

Soğuk havada. (2)

Ağır bir yemekten sonra. (2)

14- Ağrılar daha çok göğüs kafesinin solundan...

Sırta vuruyor. (2)

Sol kola vuruyor. (1)

Her iki kola da vuruyor. (2)

Çene kemiğine vuruyor. (1)

15- Göğüs ağrılarının süresi...

Bir dakikadan az. (1)

1-10 dakika arası. (2)

10 dakikadan çok. (1)

Farklı saat ve günlerde oluyor. (0)

16- Göğüs ağrılarının değişimi...

Nefes alıp vermeye bağlı. (0)

Göğüs kafesinin hareketine bağlı olarak çıkıyor. (0)

Göğsün pozisyonunu değiştirdikçe oluyor. (0)

17- Soluksuz kalıyorsunuz:

Normal olarak yürürken. (2)

Merdiven ya da yokuş çıkarken. (1)

18- Yürürken bacaklarınıza öyle bir ağrı vuruyor ki, durmak durumunda kalıyorsunuz. (2)

19- Geçmişte...

Bacak, kol ve yüzde geçici felç görüldü, sonra geçti. (2)

Vücudun aynı bölgelerinde karıncalanma vardı. (1)

Bir gözde, bir saniye ya da birkaç dakika süren geçici görme kaybı. (2)

SONUÇ Yüksek risk
Testin ilk bölümünde (1-11) 6 puanın üzerinde puan aldıysanız, kalp ve dolaşım sistemiyle ilgili bir hastalığa yakalanma riskiniz bir hayli yüksek. Aşırı kilo, hipertansiyon, kanda yağ oranının yüksek olması, sigara gibi risk faktörlerini artıran unsurlardan bir an önce kurtulmalısınız.
Testin ikinci bölümünde (12-19) puan toplamınız 6'yı aşıyorsa kalp ve dolaşım sisteminizde bazı sorunlar olduğu kesin. Zaman yitirmeden aile hekiminize başvurun. Çünkü ihmal ederseniz, yakın zamanda kalp hastalıklarından birinin esiri haline gelebilirsiniz.
Orta risk
Birinci bölümde puanınız 6'nın altındaysa, kalp ve dolaşım sistemiyle ilgili hastalıklara yakalanma riskiniz düşük demektir. Ancak ikinci bölmde puanınız yine 6'nın altındaysa risk faktörlerini mutlaka kontrol altında tutmanızda yarar var.

Dikkat! Burada verilen testlerin hepsini tamamladıktan sonra, sağlığınız konusunda güvence almış gibi hissedebilirsiniz kendinizi. Ancak bunun sizin garantiniz olmadığını da unutmamalısınız. Bu yüzden, her ne kadar bu size dünyanın en sevimsiz işi gibi gelse de, düzenli olarak belli kontrolleri yaptırmanızda fayda var. Birçok hastalık, son ana kadar belirti vermeden gelişir. Ve artık müdahale etmek istediğinizdeyse çok geç kalmış olabilirsiniz. Son pişmanlık yerine, şimdiden önlem almak en doğrusu
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Aralık 2006       Mesaj #286
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Hastalıksız bir kış için 6 kural
- Baklagilleri ihmal etmeyin: Kuru fasulye, nohut, mercimek, barbunya gibi türleriyle iyi birer protein kaynağı olan baklagiller, et veya kıyma eklenmeden de tüketilebilecek bir besin grubudur. Haşlama olarak sebze yemeklerinize ve salatalarınıza da ilave edebilirsiniz. Haftada 2-3 kez tüketilmelidir.
2- Gribe karşı C vitamini: Vücut direncinin azalmasıyla baş gösteren gripten korunmak için kuşburnu, maydanoz, kırmızı ve yeşil sivri biber, roka, kivi, portakal, mandalina ve limon gibi C vitamini yönünden zengin meyve ve sebzeler daha fazla tüketilmelidir.
3- Bağışıklık için sebze tüketin: Sebze ve meyveler, önemli vitamin ve mineral kaynağı olmalarının yanı sıra antioksidan özellik gösterirler. Toksinlerin uzaklaştırılmasında önemli rol üstlenen A, C, E vitaminlerinin kaynaklarıdır. Özellikle koyu yeşil, sarı, turuncu, kırmızı ve mor sebze ve meyveler beslenme düzeninde sıklıkla yer almalıdır. Her gün en az 5-6 porsiyon sebze ve meyve tüketilmelidir.
4- Kahve yerine kuşburnu: Soğuk kış günlerinde çay, kahve, kola, kakao gibi kafein içeren içecekler yerine C vitamini yönünden zengin olan kuşburnu çayı gibi bitki çayları, yeşil çay, rezene, melisa, papatya ve ısırgan otu çayı gibi rahatlatıcı ve bağışıklık sistemini güçlendirici bitki çayları tercih edilmelidir. Su tüketimine de yaz dönemindeki kadar önem verin, 2.5-3 litre suvı tüketin.
5- Sıvıyağ kullanın: Kış aylarında fazla miktarda yağ tüketimi, kilo artışlarına neden olur, vücudun bağışıklık sistemini olumsuz etkileyerek hastalıklara yakalanma riskini artırır ve hastalık süresini uzatır. Bu nedenle tereyağı ve margarinlerden kaçınılmalı, sıvı yağlar kullanılmalı.
6- Güneş ve süt ürünleri şart: Kış mevsiminde güneş, yüzünü daha az gösterdiğinden, güneşten alınan UV ışınları ile deride sentezlenen D vitamininden bu mevsimde yoksun kalınır. Özellikle kemik ve diş gelişimi için önemli olan kalsiyumun vücutta kullanılmasını, depolanmasını sağlayan D vitamini gereksinimini karşılamak için güneş ışınlarından yararlanılabildiği ölçüde yararlanılmalı, süt ve süt ürünleri, balık gibi diğer D vitamini kaynakları da tüketilmelidir.


Sebze çorbası
Malzemeler: Bir orta boy lahananın 4'te biri, 2 adet kabak, 1 adet kereviz (sapıyla), 1 pırasa, 1 paket brokoli, 4 adet domates, 1 yemek kaşığı sıvıyağ ve baharat.
Hazırlanışı: Malzemeleri bir tencerenin içine doğrayın. Yağı, dilediğiniz baharatları, 5-6 bardak suyu ekleyerek pişirin. Piştikten sonra limon ve pul biber de eklenebilir.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
24 Aralık 2006       Mesaj #287
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KULAK KİREÇLENMESİ İŞİTME KAYBI NEDENİ

GAZİANTEP - Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi (KSÜ) Tıp Fakültesi Kulak Burun Boğaz (KBB) Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Erdoğan Okur, kulak kireçlenmesi olarak da bilinen otosklerozun, tedavi edilmediği zaman kalıcı işitme kaybına neden olabildiğini söyledi.
Okur, kulak kireçlenmesinin nedeninin tam olarak bilinmediğini ancak genetik faktörlerin ve kızamık gibi viral enfeksiyonların hastalığın oluşumunda etkili olabileceğinin düşünüldüğünü belirtti.
Hastalığın belirtilerinin orta kulak ile iç kulak arasındaki üzengi kemikçiğinin tabanıyla etrafındaki zar ve kemik kapsülün değişik aşamalardan geçerek kireçlenmesiyle, kemikçiğin hareketinin engellemesi sonucu ortaya çıktığını ifade eden Okur, "Hastalığın en önemli belirtileri işitme kaybı ve kulak çınlaması. Kulak kireçlenmesinin nedeni tam olarak bilinmiyor ve hastalığın belirtileri, kadınlarda daha fazla olmak üzere 20-40 yaş grubunda görülüyor. Hastalık tek kulağı ya da iki kulağı birden etkileyebiliyor. Ayrıca hamilelik sırasında işitme kaybının oranı artabiliyor'' dedi.
Hastalığın ilerleyen dönemlerinde işitme kaybı tedavisi için ameliyat gerektiğini belirten Okur, ''Hastaların hafif de olsa işitme kayıplarını önemseyip doktora başvurması çok önemli. Ayrıca işitme kaybı başka hastalıkların da habercisi olabilir'' diye konuştu.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 18:02
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
25 Aralık 2006       Mesaj #288
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
ASTIMA KARŞI BALIK VE HUBUBAT

KONYA - Hollanda'da yapılan bir araştırmada tam tane hububat ürünleri ile balığın astım riskini yüzde 66'ya varan oranlarda azalttığı belirlendi.
İstanbul Teknik Üniversitesi Gıda Mühendisliği Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hikmet Boyacıoğlu, Hollanda'da bulunan Ulusal Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü'nde, batı toplumlarında astım hastalığının yaygınlaşmasındaki artışla ilgili bir araştırma yapıldığını söyledi.
Araştırmacıların, çalışmalarında beslenme üzerinde durduğunu vurgulayan Boyacıoğlu, "Çocukluk Döneminde Alerji ve Astım Uluslararası Çalışması'na (ISAAC-2) kayıtlı 8 ve 13 yaş arasındaki çocuklarda astımla gıda tüketimini inceledi. Araştırmacılar, astım veya hırıltılı nefes ile turunçgil meyveleri, sebzeler ve süt ürünlerinin tüketimi arasında belirgin bir ilişki bulamaz iken balık ve tam tane hububat ürünleri tüketimiyle bir bağlantıya ulaştılar" diye konuştu.
mavistanbul - avatarı
mavistanbul
Ziyaretçi
25 Aralık 2006       Mesaj #289
mavistanbul - avatarı
Ziyaretçi
Her işimizde olduğu gibi egzersizinde kurallarına uygun ve doğru bir şekilde yapılması gerekir. Öncelikle herkesin egzersiz gereksiniminin bir diğerinden farklı olduğunun kavranması gerekir.

Her birey farklıdır ve her birey için farklı öncelikler söz konusu olabilir. Bireyin yaşı, kondisyon düzeyi, sağlık durumu gibi çok çeşitli değişkenler egzersiz programının içeriğini etkilemektedir. Özellikle belli bir yaş üzerinde egzersiz yaparken veya egzersize yeni başlayanların dikkatli olması gerekir.
Ailesinde kalp hastalığı hikayesi bulunan, sigara içen, kolesterol, tansiyon, şeker problemi olan, fazla kilo veya stresli bir yaşam tarzı bulunan bireyler bu sayılanlardan biri veya bir kaçına sahipse muhakkak bir spor hekimi kontrolünden geçtikten sonra spora başlamalarında fayda bulunmaktadır. Günümüzde en sık gözlenen hastalıklar olan kalp-damar rahatsızlıkları (tüm ölüm nedenlerin %50’si) çok erken yaşlarda başlamakla beraber, özellikle erkekler için 35, kadınlar için 40 yaşından sonra önemli bir risk oluşturmaktadır. Özellikle egzersiz esnasında nefes darlığı, göğüs ağrısı gibi şikayetleri olanların muhakkak bir check-up’ tan geçmesi gerekir.

Hangi Egzersiz, Ne Sıklıkta, Hangi Yoğunlukta ve Ne Kadar?
Egzersizin bahsettiğimiz hastalıklardan korunma, kondisyonun gelişimi ve kilo verilmesi gibi faydalarından yararlanılabilmesi için bilinçli yapılması gerekir. Büyük kas gruplarını kullanıldığı yürüyüş, bisiklet, jogging, koşu, yüzme, tenis gibi sportif aktiviteler sağlık için daha faydalı bulunur. İspatlamış herhangi bir sağlık problemi bulunmayan bireyler bu sporları ideal olarak her gün, ama haftada en az 3-4 gün yapmalıdırlar. Bu konudaki en iyi davranış egzersizin yemek yemek, dişleri fırçalamak gibi bir yaşam alışkanlığı halini almasıdır.
Egzersizin süresi en az yarım saat, ideal olarak 45 dakika sürmesi gereklidir ve efor süresince egzersiz herhangi bir kesintiye uğramamalıdır. Örneğin tempolu yürüyüşlerde 20 dakika kadar egzersize devam ettikten sonra bir 10 dakika soluklanma veya vitrin bakma gibi verilen aralar egzersizin etkinliğini sıfıra indirir. Çünkü vücudumuz egzersize başladıktan ortalama 20 dakika sonra enerji kaynağı olarak yağlar yanmaya başlar ve eğer egzersiz 30-45 dakika kesintisiz sürerse, egzersizden sonra bile 1 ila 4 saat yağlar yanmaya devam eder.
Egzersiz yapılırken dikkat edilmesi gereken en kritik nokta yapılan eforun şiddeti, yani yoğunluğudur. İdeal olarak spor hekiminizin size yaptığı ergospirometrik efor testi sonucu egzersiz nabzı belirlenebilir. Her birey için bu egzersiz nabzı değişir ve bu limitler aşılmamalıdır. Bir hekim tavsiyesi alma imkanı yok ise eforunuzun yoğunluğu; siz egzersiz yaparken ıslık çalmanızın veya yanınızdaki ile konuşmanızın mümkün olacağı bir egzersiz şiddetinde olması gerekir. Tabii egzersiz yoğunluğu çok hafifte olmamalıdır ve egzersiz esnasında tatlı şekilde bir ter atmanız gerekir.
Kaliteli ve üretken bir yaşam sürmek ve hastalıklardan korunmak için spora ideal olarak çocukluk yıllarında başlamak gerekir. Ancak spora başlamak için hiçbir zaman geç kalmış sayılmayız. 70 yaşında eklem sertliği ve kemik erimesi olan, hiç egzersiz yapmamış ev hanımlarına bile ilaç tedavisinin yanında tedavi olarak egzersiz yapılması önerilir.


Alıntı.
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
26 Aralık 2006       Mesaj #290
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Balla Yara Tedavisi
İltihaplı yaralarda iki bin yıl önce kullanılan bal ve yaralardaki ölü dokuları temizlemek için beş bin yıl önce başvurulan kurt sineğinin kurtları, modern tıpta yerlerini aldı.

İnsanoğlunun binlerce yıl önce yara tedavisinde kullandığı geleneksel yöntemler, modern tıpta yeniden yara bakım malzemeleri haline geldi. Bundan iki bin yıl önce insanların yaralardaki iltihabı kullanmak için sürdüğü bal ve beş bin yıl önce ölü dokuları temizlemek için başvurdukları kurt sineğinin kurtları, artık tedavi amacıyla hekimler tarafından kullanılıyor. Bunlarla birlikte deniz yosunu da yara tedavisinde pansuman maddesi olarak yerini aldı.



İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Sualtı Hekimliği ve Hiperbarik Tıp Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Şamil Aktaş, balın yarada antibakteriyel, koku giderici ve iyileştirici etkisi olduğunu söyledi.

Balı iltihaplı yaranın tedavisi için kullandığını belirten Aktaş, ''Bal ucuz bir pansuman yöntemi, yarada mikrop üremesini engelliyor'' dedi.

İltihaplı yaraya şeker de sürülebileceğini ancak şekerde mikroorganizmaların üreyebileceğini ve bunun risk oluşturacağını anlatan Aktaş, balda yoğunluğu nedeniyle mikrop üreyemediğini anlattı.

Aktaş, balın, temiz ve basit yaralarda da kapatıcı etkisi olduğunu ve bu nedenle yaraya sürülebileceğini kaydetti.



-KURTLARDAN CERRAHİ MÜDAHALE-



Prof. Dr. Şamil Aktaş, doğada ölü dokuları yiyen ve canlı dokuları sevmeyen kurt sineğinin kurtlarının da yara tedavisinde kullanıldığını söyledi. Bu kurtların, yaralardaki ölü dokuları yok ettiğini ifade eden Aktaş, ''Kurt sineğinin kurtları, ölü dokuların temizlenmesinde bıçağın bile yapamayacağı milimetrik cerrahi müdahale yapıyor'' dedi.

Bu kurtların hijyenik ortamda üretilmesinin önemine dikkat çeken Aktaş, bu üretiminin Türkiye'de deneysel olarak GATA ve Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde gerçekleştiğini ve tedaviyi uygulamak istediklerinde bu merkezlerden kurtları temin ettiklerini anlattı. Aktaş, bir İngiliz firmasının ürettiği kurtların da ithal edilerek kullanıldığını kaydetti.



-DENİZ YOSUNU PANSUMAN MALZEMESİ-



Yara Bakımı Derneği Başkanı Doç. Dr. Bülent Erdoğan da Türkiye'de 200 bini diyabetten kaynaklanmak üzere 800 bin kronik yara hastası olduğunu söyledi. Erdoğan, bu hastalarının tedavisinde cerrahi ve modern yara bakım malzemelerinin yanı sıra deniz yosunu, bal ve kurtçukların kullanıldığını söyledi.

Modern tıpta deniz yosununun pansuman maddesi olarak kullanıldığını ifade eden Erdoğan, balın yara bakımdaki önemine dikkat çekti. Balla hazırlanan modern yara bakım malzemeleri bulunduğunu ifade eden Erdoğan, bununla birlikte Yeni Zelanda'daki bir çalıdan elde edilen balın da pansuman maddesi olarak ''tıbbi bal'' adıyla ithal edildiğini söyledi.

Balın yara tedavisinde antibiyotik etkisi yaptığını belirten Erdoğan, balın, kapatıcı özelliğiyle mide ülserlerinin tedavisi için de kullanıldığını kaydetti.

Mutlu Olmak Hastalıktan Koruyor
Kış mevsiminde soğuk algınlığı gibi hastalıklardan korunmanın en iyi yolunun “müspet yaradılışa sahip olmak” olduğu belirtildi.

Araştırmacılar, bu tür hastalıklara karşı direncin objektif (mutlu olmanın bağışıklık sistemini güçlendirmesi) ve sübjektif (müspet yaradılışta olanların burun akması, boğaz ağrısı gibi rahatsızlıkları dert etmemesi) nedenleri olduğunu belirttiler.

Araştırmayı kaleme alan Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Dr. Sheldon Cohen, “Müspet yaradılıştaki kişilerin bağışıklık sistemlerinin virüslere karşı verdiği cevap farklı olabilir” dedi.

193 yetişkin üzerinde yapılan araştırmada, deneklere soğuk algınlığı benzeri semptomlara yol açan virüsler içeren burun damlaları verildi.

Araştırma sonucunda, “mutlu deneklerin” soğuk algınlığı kapma olasılığının düşük olduğunu, hastalığı kapanlarda da semptomların daha az şiddetli olduğu görüldü.


Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış