Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 40

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.862 Cevap: 719
Mikropçuk_11 - avatarı
Mikropçuk_11
Ziyaretçi
17 Ağustos 2007       Mesaj #391
Mikropçuk_11 - avatarı
Ziyaretçi
spor�fv0ap4w

Sponsorlu Bağlantılar
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
17 Ağustos 2007       Mesaj #392
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Hayatı genç kalan ellerinizle tutun

Sponsorlu Bağlantılar
Karşı cinsin ilk neresine bakarsınız?' sorusuna verilen cevaplarda, 'eller' seçeneği, her zaman her iki cins için de ilk beş sırada yer alır. Eğer, güzel ve her şeyden önce bakımlıysalar; mutlaka, en az cömert bir dekolte veya düzgün vücut hatları kadar dişiliği vurgular ve dikkat çekerler. Yüz ve boyun gibi fazla miktarda güneş ışığına maruz kaldıkları düşünüldüğünde, sabunlar ve deterjanlar gibi kimyasallarla sürekli temasları da hesaba katılırsa, gerekli koruma sağlanmadığı takdirde; ellerin erken yaşlanmasının kaçınılmaz olduğu sonucuna varılır. Nitekim eller, 'boyun' gibi yaşı kolaylıkla ele verebilir: Derinin nemliliğini ve elastikiyetini yitirmesi dışında, ultraviyole ışınlarından gereken şekilde korunmaması durumunda melanin pigmentlerinin kümelenmeleriyle, koyu renkli güneş ve yaşlılık lekeleri oluşur. Öte yandan derialtı dokuda meydana gelen eksilmelere, bir de cilt yüzeyinde oluşan çizgiler eklendiğinde, gençlikte gururla sergilenen eller, artık saklanmaya başlanır. Elbette ki ellerin estetiğinde öncelikle koruma şart. Uygun maddelerle yıkamak, kimyasal ürünler kullanmayı gerektiren işler sırasında veya çeşitli sportif aktivitelerde mutlaka eldiven takmak, bozulan nem ve yağ dengesini yeniden sağlamak üzere besleyici ve dengeleyici nitelikte kremler kullanmak, güneşin zararlı ışınlarından korumak çok önemli. Ancak, çeşitli ölçülerde hasarın oluştuğu hallerde de artık, bir zamanlar olduğu gibi ellere hiçbir şey yapılamıyor değil. Aksine, bugün modern tıp, ellerdeki yaşlanma etkilerinin en aza indirgenmesinde pek çok soruna cevap verebiliyor... En sık kahverengi lekeler rahatsız ediyor insanları; hem de cinsiyet farkı gözetmeksizin. Ancak bunları silmek, cilde önceki homojen ve lekesiz görünümünü kazandırmak hiç de zor değil. Krioterapi, kimyasal cilt soyma işlemleri, yoğunlaştırılmış ışık ve lazer uygulamalarıyla; bir veya birkaç oturumda, ağrısız ve acısız olarak, lekesiz bir cilt yüzeyi sağlanabiliyor. Lazer ve ışık tedavilerinde, ışık enerjisini emen lekeli alan, bir hafta içinde daha da koyulaştıktan sonra, vücut tarafından uzaklaştırılıyor. Ayda bir kez olmak üzere lekelerin durumuna göre 3-6 oturumda sorun tamamen çözülebiliyor. Yüksek konsantrasyonlu kimyasal asit uygulamalarında ise lazerlerden farklı olarak, cilt soyularak lekeler siliniyor. Asit uygulanan cilt yüzeyinde oluşan kontrollü yanık sonrasında, istenmeyen kahverengi leke, soyularak kendiliğinden dökülüyor. 'Asit', 'yakma', 'cilt soyma' gibi tanımlar da kullanılsa, bunların, son derece kolaylıkla tolere edilen, acı duyulmayan uygulamalar olduğunun altını çizmek gerekiyor. Bu yöntemler arasında çok uzun zamandır kullanılan krioterapide ise soğuğun yakıcı etkisinden yararlanılıyor. Lekeler dışında, pek çok insan ellerinin eski dolgunluğunu yitirdiğinden, fazla kemikli gözüktüğünden şikayet ediyor. Bu sorunun çözümünde ise polilaktik asit (PLA) enjeksiyonlarına veya vücudun başka bir bölgesinden alınan yağın bir takım işlemlerden geçirildikten sonra ilgili alanlara enjeksiyonu anlamını taşıyan 'lipofilling' uygulamalarına başvuruluyor. Bir veya birkaç oturumda istenilen dolgunluğa ulaşılabiliyor. El derisinde meydana gelen çizgilenmelerin çözümü için ise bugün en sık başvurulan, derinin derinden nemlenmesini ve beslenmesini sağlayan mikroenjeksiyon yöntemleri. Bunlar genelde, 'hyaluronik asit' adı verilen, cildimizin önemli bir yapı taşı olan, yoğun su tutma kapasitesine sahip, göz içi ve eklem içi sıvısının da yapısına katılan, molekülü veya deri için önemli diğer proteinleri içeriyor. Haftada bir kez olmak üzere planlanan oturumlarla, beş-altı hafta sonunda, arzu edilen sağlıklı cilt görünümü sağlanabiliyor. Hep 'dert görmemesi'ni temenni ettiğimiz ellerinizin, geçen yılların etkisini de en azda hissetmeleri dileğiyle...

DR. ALİ KERİM DİLER

Haklı olmak mı, mutlu olmak mı?

Kendinize soracağınız en önemli sorulardan biri; 'Haklı mı olmak istiyorum, mutlu mu?' olmalı. Haklı olmak, doğru olduğunuzu savunmak, bir kişide yoğun zihinsel enerji tüketir. Doğru olma ihtiyacı veya başkasının yanlış olduğunu ispat ihtiyacı; başkalarını savunmaya teşvik eder ve kendinizi de savunmaya devam etmek için baskı altında hissedersiniz. Ama yine de çoğumuz, kendimizin haklı / başkasının haksız olduğunu ispat etmek için inanılmaz zaman ve enerji sarf ediyoruz. Düşünsenize, etrafınızda (kendiniz de dahil olmak üzere) pek çok kişi bir şekilde karşısındakinin görüşünün, tavrının, görüntüsünün yanlış olduğunun ispatını kendilerine vazife olarak görüyorlar. Bu şekilde hataları ortaya çıkarttıkça da takdir edileceklerini veya karşısındakine bir şey öğreteceklerini düşünüyorlar. YANLIŞ! Hiç haklı olduğunuzu ispat ettiğinizde karşınızdakinden 'Bana hatalı olduğumu, senin ne kadar haklı olduğunu gösterdin, çok teşekkür ederim' gibi bir söz duydunuz mu? Ya da sizin haklı olmanızın bedelini karşınızdakinin ödediğini... Mümkün değil! İşin gerçeği; hepimiz hatamızın gözümüze sokulmasından nefret ediyoruz. Dinlemeyi öğrenenler daha çok seviliyor. Dinlendiğini bilmek ve duyulmak; insanoğlunun en büyük isteklerinden biri. Hepimiz fikrimize saygı duyulmasını ve anlaşılmayı istiyoruz.

EGOLARIN ÇATIŞMASI
Burada söylemek istediğimiz; savunduğunuz konudan vazgeçmeniz, herkese ve her şeye boyun eğmeniz değil tabii. Ancak savunmaya çalıştığımız pek çok konunun ölüm kalım meselesi olmadığını, egolarımızın çatışması olduğunu hatırlatmak istedim. Bazen gerçekten haklı olmayı istiyoruz veya haklı olmaya ihtiyacımız var. Problem olan; egomuzun üste çıkması, kontrolü ele alması ve ilişkilerin ego çatışmasına dönüşmesi... Birisinin kendisini kötü hissetmesi pahasına kendinizi iyi hissetmeye çalışmak, tartışma sonucunda sizi zaten kötü hissettirecektir. İlk konuşacağınız kişide deneyebilirsiniz. Birisi bir konuda fikrini söylerken, 'Bence ..... daha önemli' diye lafa atlamak yerine, dinleyin. Hayatınızdaki insanlar kendilerini daha az savunacaklar ve size daha sıcak yaklaşacaklar. Fokusu kendinizden alıp, kendinizi bir başkasının yerine koyabilmek, onun problemlerinin, bakış şeklinin, endişesinin, kendinizinki kadar geçerli olduğunu anlayabilmek ve aynı anda da o insana karşı hâlâ daha yakınlık hissedebilmek... Bunun pratiğini yapmaya başladığınızda, ego çatışmasından daha tatmin edici olduğunu anlayacaksınız. Etrafımızdakilere gösterdiğimiz şefkat, bakış açımızın genişliğinin artmasını sağlar.

SABIR BULAŞICIDIR

Sizin tavrınız değişince ayna gibi karşınızdakinin de tavrı değişir. Sabırlı olmak için küçük küçük pratikler yapın. Mesela bir tartışmaya başlamadan önce 5 dakika, sabırlı olacağınızı, kendinize, kendinizi ispat ihtiyacınız olmadığını hatırlatın. Kendinizi zorlamadan 5 dakika dinleyin; vücudun yüklenmesine bilinçli olarak izin vermeyin. Bu tip küçük küçük pratiklerle aslında kapasitenizin sabırlı olmaya düşündüğünüzden çok daha fazla izin verdiğini fark edeceksiniz.

Mezuniyet öncesi kilo vermek için endişe etmeyin

Mezuniyet öncesi, “kilolarımı nasıl vereceğim” diye düşünüyorsanız, kendinizi sıkıntıya sokmadan disiplinli bir şekilde bu işin üstesinden gelebilirsiniz. Bu konuda önemli birkaç detayın olduğunu da unutmayın. İlk başta fazla kilolarınızdan arınmak ve diyet yaparken bağışıklık sistemini koruyacak şekilde bir program ayarlamak zorundayız. Çünkü hasta olursanız, metabolizma daha yavaş çalışmak zorunda kalacak, kilo verimi zorlaşacaktır. Diyet sırasında C vitamini zengini besinlerin (portakal, kivi, mandalina vb.) yanı sıra metabolizmayı hızlı çalıştırmak için protein ağırlıklı besinler (et, süt vb.) alınmalıdır. Ayrıca haftanın 2 günü öğle yemeklerinde makarna gibi karbonhidrat alımında fayda vardır. Özellikle mezuniyet gecesi giyeceğiniz kıyafete rahatlıkla sığabilmek için haftalık örnek bir beslenmeye ihtiyacınız var. Rahat bir haftaya girebilmek için Pazar gecesinden hormon salgılarının alt yapısını oluşturmak için bize yardımcı(n-3) ve (n-6) yağ asitlerini öneriyoruz. Bunun için Pazar akşamları balık yemenizi öneriyorum. Pazartesi: Hepimiz yeni bir haftanın başlangıcı olan pazartesi sendromunu yaşıyoruz. Özellikle de sınav dönemlerinde… Sabah kahvaltıda seratonin (mutluluk hormonu) düzeyini arttırmak için 1 bardak süt ile birlikte 1 tane muz veya 1 bardak süt ile birlikte 2 tatlı kaşığı pekmez tüketmek zihni ve beden aktivitelerimizi hızlandıracaktır. İşiniz ne kadar yoğun olursa olsun öğle yemeğiniz çok önemli, tabldot mönü olsa bile öğle yemeklerinde bir kase yoğurt tüketmenizde fayda var. Yoğurt uyku yapar endişesi ile tüketilmekten kaçınılan besinlerden biri belki ilk 30 dak. içerisinde bu etkisini gösterecektir. Fakat daha sonra sizi rahatlatıp derslerinize çalışırken performansınızı arttıracaktır. Öğlen ve akşam arasında uzun bir süre geçtiğinden bu sürede endorfin salgısını çikolatalı bir tatlı alabilirsiniz. (sütlü tatlı) çikolatanın seratonini arttırdığı doğru fakat formumuzu korumak adına haftada üç porsiyondan fazla tüketilmemeli. Akşam yemeği için ise artık haftaya adapte olduğunuz için sizi gelecek günlere hazırlayacak protein ağırlıklı bir beslenme uygulayabilirsiniz. Et yemeğini seçerken haftanın beş günü beyaz eti (balık,tavuk) haftanın iki günü kırmızı eti tercih etmeye dikkat edin . Salı-Çarşamba: Yoğun temponun içine girildiği dönemler kendinizi dinamik hissetmeniz önemli. Bunun için sabah bir dilim ekmekle birlikte en az 60gr peynir tüketmelisiniz. Bir bardak meyve suyu ile destekleyebilirsiniz. Öğlen öğününde sebze et yine yoğurt ile karışık bir beslenme uygulanabilir. Ara öğünde 200 gr. meyve. Haftalık tüketeceğiniz tatlı hakkınızın birini Çarşamba günü için ayırmalısınız. Seratonin salgısını arttıran önemli meyvelerden muzu bugünlerde tüketmenizde fayda var. Perşembe: Hafta sonuna yaklaşmış olmanın rahatlığını taşıyacaksınız. Dikkat etmeniz gereken performansınızı düşürmemeye çalışmak olacaktır. Yine sabah kahvaltısı çok önemli. Sabah: 1 yumurta, 60gr. beyaz peynir ve bir tatlı kaşığı bal ile enerjinizi yenileyebilirsiniz. Yumurta beyin aktivitelerinizi ve düşünsel yetileriniz sağlayacaktır. Öğle ve akşam mönüsünü seçerken sebze ağırlıklı hafif bir mönü olmasına dikkat edin. Ana öğünde 200gr. meyveli yoğurt tüketmelisiniz. Cuma: Cuma günü en az yarım kg. meyve ile balık yenilmeli , 3lt. su içmeli. Pazar günüde yine 3lt. su içmeli. Böylelikle stresten de uzaklaşabilirsiniz. Cuma akşamı balık tüketilmesinde fayda var. İçeceklerden kahve içerdiği kafeinden dolayı uyarıcı etkisi vardır. Kısa süreli rahatlık sağladığı için insanlar güne kahve ile başlamak ister fakat ilerleyen saatlerde kişide gerginliğe yol açmakta. Tüketilmek istenirse akşam yemeğinden sonra en fazla bir fincan tüketilmelidir. Kafeinin bu etkisini azaltmak için ardından 250gr. meyve tüketiriz.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
24 Ağustos 2007       Mesaj #393
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi

misir
Mısırın püskülü bile eczane gibi

ORDU (İHA) - Ordu Üniversitesi Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç.Dr. Metin Deveci, tarla bitkisi olan mısırdaki püskülün bir çok hastalığı tedavi edici özelliğe sahip olduğunu söyledi.

Yrd. Doç. Dr. Deveci, 1980 yıllarına kadar Karadeniz'de bol miktarda yetiştirilen, ancak taban arazilerde bile fındık tarımının yaygınlaşması sonucu ekim alanları oldukça azalan mısır tarımının taban arazilerde yeniden yaygınlaşmasının bölge açısından yaralı olacağını kaydetti. Mısırın insanlar tarafından gıda olarak tüketilmesi ve hayvan beslenmesinde kullanılmasının yanında, mısır püskülü tıbbi amaçlarla da kullanılabileceğini kaydeden Yrd. Doç. Dr. Deveci, "Mısır püskülünden yapılan çay, idrar
yollarına, böbrek iltihaplarına, kalp ödemlerine, romatizma ve gut hastalığına iyi gelmektedir" dedi.

Yrd. Doç. Dr. Deveci, "Mısır püskülleri, tozlaşma ve döllenme başlamadan önce kesilir ve gölgede iyice kurutulur. Kaynatılmış bir cezve suyun içerisine bir tutam mısır püskülü katılarak 5-8 dakika bekletilir ve daha sonra içilebilir. İdrar sökücü olarak kullanılmasının yanında, zayıflatma ve bedendeki yağı azaltma ilacı olarak da kullanılabilir. Mısır püskülü çayı, taş yapıcı idrar yolları hastalıklarında, kalp ödeminde ve başka ödemlerde olduğu kadar, böbrek iltihabı, mesane nezlesi, romatizma ve gut hastalığında da başarıyla kullanılabilir. Ayrıca, çocukların ve yaşlıların altını ıslatma problemlerini giderir ve böbrek sancılarının azalmasına yardımcı olur. Tüm bu rahatsızlıklarda, günde 3-4 defa mısır püskülü çayı içilebilir" ifadelerini kullandı.
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
28 Ağustos 2007       Mesaj #394
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
ZAYIF GÖRÜNMEK İÇİN DOĞRU GİYİNİN

İyi görünmenin yolu sadece zayıflamaktan geçmiyor. Doğru kıyafetlerle daha zayıf ve daha ince görünmenin püf noktaları da var. İşte modacılardan daha zayıf görünmenizi sağlayacak 6 öneri.

1. Tek renk kullanın

Gece mavisi, kahverengi ya da siyah gibi tek renk koyu renkli elbiseler giyin.. Bunun yanı sıra aynı rengin farklı tonlarını da birlikte giyebilirsiniz. Bej, deniz mavisi, mercan ya da teninize en iyi giden renklerde desenleri bulunan giysiler de olabilir. Eğer rengin sizi daha kilolu gösterdiğini düşünüyorsanız, elbise olarak sizde nasıl durduğuna da bakın.

2. Kumaşları doğru seçin

Katı, sert ve ağır hatta yapışan kumaşlardan uzak durun. En iyi seçim hafif, yumuşak ve giydiğinizde vücudunuzdan kayan kumaşlardır. Amacınız vücudunuzun genel şeklini görmek olmamalı.

3. Vücudunuza göre ayarlayın.

Geniş omuzlarınız varsa, vatka ya da herhangi bir omuz aperatı kullanmayın. Kayık ve yuvarlak yakalı giysileri tercih etmeyin. Üstünüzü daha küçük göstermek için modaya uygun V yakalı elbiseler, V yakalı üst ve etek veya bol pantolonları tercih edin. Eğer üst küçük alt büyükse, yani armut vücutluysanız, boynunuzu kalın göstermeyen, omuzlarınıza uygun sizi dik gösteren kıyafetleri arayın. Üst için yuvarlak, oyuk yaka kesimleri, alt için de düz etek ya da normal kesim pantolonları seçin.

4. Kalça ve basenler

Büyük kalça ve basenleri kamufle etmek için, rahat pileli, bel kısmı büzgülü rahat etek ve pantolonlar tercih edilebilir. Modaya uygun, düz çizgiler yan cepli ya da cepsiz modeller seçin. Basenleri küçük göstermek için beli düz yarım ya da dizden hafifçe aşağıda pantolonlar arayın. Daha uzun ve zayıf görünüm için pantolonunuz ya da eteğiniz yere değecek kadar uzun olmalı.

Basenlerinizi daha fazla kamufle etmek için etek ve pantolon giydikten sonra kalçalarınızı örtecek kadar uzun bluz ya da bluzunuzun üzerine hjafifi dantel ya da örgü tunikler giyebilirsiniz. Kalçalarınızdan aşağısının çok fazla uzun olmamasına dikkat edin.

5. Kesim ve dikişileri inceleyin

Giysilerinizde, özellikle ceketlerde kare şekilli olanları ya da sıkı saran modelleri tercih etmeyin. Bunun yerine hatları hafif belli eden modelleri tercih edin. Elbiselerin dikişleri daha ön plana çıkartılmış olabilir.

6. Ayakkabıları unutmayın

Sadece elbiselerle zayıf görüneceğinizi sanmayın. Giysilerinizi belirledikten sonra ayakkabılarınızı deneyin. Özellikle ayaklarınız genişse ince şeritli ve düz sandaletler, ufak topuklu ayakkabılar giymeyin. Bunun yerine, kısa topuklu ya da üzerinde durabiliyorsanız yüksek topuklu ayakkabılar giyin. 5 cm lik topuk ne giyerseniz giyin sizi daha ince gösterecektir. Ayak bileğinize dolanan ayakkabılardan, kare topuklardan uzak durun. Tüm bunlar sizi daha bodur ve bacaklarınızın daha kısa görünmesine neden olur.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
28 Ağustos 2007       Mesaj #395
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Bitkilerden gelen destek: Lif
Sindirim enzimlerinden etkilenmeyip, diğer besin öğeleri gibi sindirimi yapılamayan ve bitkilerde bulunan çeşitli maddelere lif (posa) denilmektedir.
Lif hiçbir vitamin, mineral, kalori sağlamaz. Aksine sindirim, sistemimizin rahat çalışmasına yardımcı olur. Kanser, kalp hastalığı, diyabet gibi hastalıklara karşı korunma sağlarken; kabızlık ve birçok bağırsak bozukluklarının engellenmesine yardımcı olur.
Lif; çözünebilen ve çözünemeyen olarak bitkilerde yer alır. Çözünemeyen liflerin tahılların kepeğinden ve kurubaklagillerden alırız. Bu tür lifler, dışkı hacmini artırarak kanserede neden olabilecek maddelerin hızla bağırsaklardan atılmasını sağlamaktadır.
Çözünen lifler ise elma, muz, turunçgiller, havuç gibi meyve sebzelerde bulunurlar ve midede suyla birleşip, jöle oluştururlar. Gıdanında mideden geçişini yavaşlattıkları için daha uzun süre tokluk hissi oluştururlar.
Teknolojinin gelişmesi sonucu tüm gıdalar rafine edilmekte, ayrıca fast-food tarzı beslenme yaygınlaştığı için lif tüketimi oldukça azalmıştır.
Günde 20-35 gram arasında lif tüketilmesi önerilmektedir. Ancak lif alımını birden artırmak şişkinlik, bulantı, hatta gaza sebep olabilir. Yan etkilerini bol su içerek önlemek mümkündür.
Günde 3 porsiyon sebze, 2 porsiyon meyve, 6 porsiyon tahıl ve kurubaklagil yenerek lif ihtiyacı karşılanabilir.
Normal sağlık koşullarında lifli besinleri sofranızdan eksik etmemeniz tavsiye edilir.
Görüldüğü gibi canlılığın temeli, besinlerin alınması, sindirilmesi, hücrelere taşınması, solunumla alınan oksijen varlığında enerjiye dönüştürülmesi, küçük parçaların birleştirilerek yeni ve yıpranan hücrelerin yapılmasına dayanır. Bu olaylarda kısaca "metabolizma" deyimiyle açıklanır. Metabolizma; gıdaların alınmasından hücrelerde kullanımına kadar geçen süreçtir.
İhtiyaç duyulan besin öğeleri, doğal olarak değişik besinlerin bünyelerinde farklı miktarlarda bulunur. Çok çeşitli olan yiyeceklerimizin bazıları enerji yönünden, bazıları protein ve bazılarıda vitamin yönünden zengindir.
Bütün besinleri bir arada yememiz mümkün değildir. Bu yüzden besinleri, besleyici değerleri ve vücudumuza sağladıkları yarar bakımından 5 grupta topluyoruz. Bir grup altına sayılan yiyecekler birbirinin yerini tutar. Günlük beslenmemizde her gün her grubtan bir yada bir çok besini ihtiyacımız kadar tüketmeliyiz. Böyle yeterli ve dengeli beslenmiş oluruz.

Besin Grupları
Nitelikleri
I.ET,BALIK,YUMURTA,KURUBAKLAGİL
Protein,B vitaminleri,Demir ve Çinkodan zengindir.
Kırmızı et
Doymuş yağ, kolesterol içerir
Beyaz et
Yağ Doymuş yağ, kolesterol azdır.
Yumurta
Yağ ve Doymuş yağ daha az, kolesterol çoktur.
Kurubaklagil
Çok az yağ içerir. Doymuş yağ ve kolestrol yoktur. potasyum, magnezyum, ve posadan zengindir.
Fındık,ceviz vs.
Doymamış yağ, E vitamini magnezyum ve potasyumdan zengindir.
II.SÜT ve SÜT ÜRÜNLERİ
Kalsiyum, B vitaminleri ve pronteinden zengindir.
Süt-Yoğurt
Yağ ve kolesterol azdır.
Yağlı peynirler
Yağ doymuş yağ, kolesterol çoktur.
Yağsız peynirler
Yağ ve kolesterol çok azdır.
III.SEBZE ve MEYVELER
C vitamini ve bazı B vitaminleri ile, A vitaminin öncüsü karot enoidler, posa ve potasyumdan zengindir.
Yeşil yapraklılar
C, E vitaminleri ve karotenoidler zengindir.
Turunçgiller, domates
C vitamininden zengindir.
Havuç, Kayısı
Karotenoidlerden zengindir.
IV.TAHIL ve TAHIL İÇEREN ÜRÜNLER
Enerji verirler, karbonhidrat kaynağıdır. Kepekli olanlar ve bulgur B vitaminlerinden zengindir. Rosalı maddeleri ve E vitamini içerir.
V.YAĞLAR ve TATLILAR
Saf besinlerdir. Enerji kaynağıdır.
Tereyağ
Doymuş yağ, kolesterol çoktur. A vitamini vardır.
Margarin
Doymuş yağ çok, kolesterol çoktur. A,D,E vitaminleri vardır.
Palmiye ve Zeytinyağı
Tekli doymamış yağ içerir. Kolesterol yoktur. E vitamini, karotenoidler içerir.
Bitkisel sıvı yağlar
Çoklu doymamış yağ içerir. Kolesterol yoktur. E vitamini bulunur.
Tatlılar
Saf karbonhidrat kaynağıdırlar. Pekmez; kalsiyum,ve potasyum bulunur.


Tabloda sıralanan ilk 4 grup temel besin öğelerini içerir. Üç ana öğünde her gruptan mevsime ve bütçeye uygun yiyecekler seçilmelidir. Özellikle mevsiminde yenilen sebze ve meyveler hem daha lezzetli, hem daha ucuz olur.
Salça, tuz ve baharatlar da tıpkı yağ ve şeker gibi yemeklerin lezzetini artıran öğelerdir. Çok az kullanıldıkları için beslenmeye fazla katkı sağlamazlar.
Yiyeceklerin seçimi kadar, pişirilme şekline, lezzetine ve kokusuna da aynı özeni göstermeliyiz. Unutmayalım ki israf edilen her yiyecek önce kendi bütçemize, sonra ülke ekonomisine zarar verebilir demektir.
Daha sonraki bölümlerimizde sağlıklı beslenme nasıl olmalı? Neleri hangi sıklıkla yemeliyiz? Yiyeceklerimizin miktarları nasıl olmalı? Sorunlarına cevap arayacağız. Kısaca yeterli ve dengeli beslenme örneklerini sunmaya çalışacağız.
Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
29 Ağustos 2007       Mesaj #396
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
GÜLMEK ALARJİYE İYİ GELİYOR


Gülmenin bağışıklık sistemini güçlendirdiği, kan dolaşımını düzelttiği biliniyordu. Ancak Japonya’da yapılan araştırma, alerjik reaksiyonları azalttığını ortaya çıkardı.

Atalarımız boşuna ‘bir kahkaha bir kalem pirzolaya eşittir’ dememiş. Gülmenin ruhsal sağlığımız üzerine iyileştirici etkileri eskiden beri biliniyor. Araştırmalara göre gülmek, bağışıklık sistemini güçlendiriyor. Kan dolaşımını düzeltiyor. Kan basıncını düşürüp kalbi kuvvetlendiriyor. Hatta çok gülen gençlerin nezle ve üst solunum yolları infeksiyonlarına daha dirençli oldukları da kanıtlanan bilgilerden…

MUTLULUK HORMONU ARTIYOR
Araştırmalar komik roman okuyan kişilerin beyinlerindeki ‘nucleus accumbens’ bölgesi aktif hale geliyor ve mutluluk duygusunu ayarlayan dopamin hormonu bu bölgede artıyor. Ancak, Japonya’da yapılan bir araştırmaya kadar gülmenin alerjik hastalıklara olan etkileri bilinmiyordu. Araştırma 21 - 58 yaşlarında ev tozu, kedi ve polenlere alerjisi olan 26 egzemalı hastada yapıldı.

HER FİLMİN ETKİSİ AYNI DEĞİL

Araştırmayla ilgili bilgi veren Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta, şunları söyledi: “Hastaların deri testleri yapılarak alerjenlere gösterdikleri reaksiyonlar ölçüldü. Sonra bu kişilere 87 dakika süren komedi videosu (Charlie Chaplin’in Modern Zamanlar) gösterildi. Hastaların testleri tekrar değerlendirildi ve alerjik reaksiyonların ileri derecede azalmış olduğu saptandı. Hava durumu videosunun ise böyle bir etkisi olmadı.”
Meme kanserine en iyi ilaç bebek

Prof. Onat, meme kanseri ile ilgili bilinmesi gereken herşeyi Milliyet’e anlattı. Onat’a göre, korunmanın en etkili yolu erken yaşta bebek sahibi olmak.
meme kanseri - Ayşegül Aydoğan
1 - 7 Nisan Kanser Haftası. Kadınlarda en çok görülen kanser türleri arasında ilk sırada yer alan meme kanserine, dünyada her 10 kadından biri yakalanıyor. İstatistikler, dünyada her 3 dakikada bir bir kadına meme kanseri teşhisi konulduğunu gösteriyor. Kadınlarda görülen kanserlerin beşte birini oluşturan meme kanseri son yıllarda artsa da tedavisinde alınan yol, teknolojik gelişmeler ve tanı olanakları hastalığı tedavi edilebilir bir hale getirdi. Öyle ki, en sık görülen kanser olmasına rağmen, diğer kanser türleriyle karşılaştırıldığında ölüm oranı artmayan ve yaşam süresinin daha uzun olduğu bir kanser türü olarak karşımıza çıkıyor.

Erken teşhis çok önemli
Yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlar, günümüzde meme kanserine karşı önemli silahlar. Ancak bunlara rağmen üzerinde durulan ve hâlâ önemini yitirmeyen en önemli nokta; erken teşhis…
Meme kanseri, erken teşhisle bugün, yüzde 95′in üzerinde başarıyla tedavi ediliyor. Böylece hastalıktan tamamen kurtulma şansı da artıyor. Meme kanseriyle ilgili merak edilenleri, İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Tıbbi Onkoloji Bilim Dalı ve Acıbadem Sağlık Grubu Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Haluk Onat’la konuştuk…

Meme kanserinin belirtileri nelerdir?
- Meme kanserinde belirtiler ortaya çıktıktan sonra hastalık epey ilerlemiş durumdadır. Önemli olan, belirtiler ortaya çıkmadan hastalığın yakalanması. Belirti olarak ele bir kitle gelmesi, onun deriye yapışması, akması gibi lezyonlar, hastalığın çok ileri olduğunu gösterir. Önemli olan daha ele gelmeden yakalanması. Bu nedenle erken teşhis çok önemli.

Erken teşhis için ne yapmalı?
- 20 yaşından sonra kadınların her ay aynanın önüne geçip memelerini kendi kendilerine muayene etmelerini öğrenmeleri lazım. Özellikle annesi, teyzesi, ablasında, daha doğrusu yakın akrabalarında ikiden fazla meme kanseri bulunanlar daha erken yaşta başlamalı. Genel olarak 30 - 35 yaşından sonra her ay muayene ve 35 yaşından itibaren her yıl bir mamografi çekilmesi gerekiyor. Bunlarda bir şey yoksa menopoza kadar tekrar bir mamografi yaptırmalarına gerek yok. Menopozdan sonra da her yıl mamografi çektirilmeli.


Elle kontrol nasıl yapılır?
Elle muayene nasıl ve ne zaman yapılmalı?
- Öncelikle doktorun göstermesi, kadının bunu öğrenmesi lazım. Aynanın karşısına çıplak olarak geçip elini beline koyup göğüslerinde bir değişiklik var mı bakması lazım. Sonra kolunu yukarı kaldırıp göğsünün üzerinde diğer eliyle hafif hareketler yapıp bir kitle gelip gelmediğine bakması lazım. Muayene dönemi önemli. En iyi muayene zamanı, adet gördükten sonraki haftadır.

Risk faktörleri nelerdir?
- Meme kanseri riski yaşla artıyor. Ayrıca ailesinde meme kanseri öyküsü olması, erken yaşta adet görmek, geç yaşta menopoza girmek, beslenme tarzı, menopozda hormon kullanımı, riski artıran faktörler. Fazla kilo, özellikle menopoz sonrasında riski 2 kat arttırıyor.

Kimleri daha çok tehdit ediyor?
- Meme kanseri üst sosyal sınıflarda daha sık görülüyor. Bu gruptakilerin daha fazla yağ ve kalori alımıyla meme kanserinin ilişkisi olabileceği düşünülüyor.


Nasıl beslenilmeli?
Ne tip beslenme meme kanseri açısından riskli?
- Araştırmalar et ve süt ürünleri gibi yüksek yağ içeren yiyeceklerin tüketilmesiyle meme kanseri riski arasında pozitif bir ilişki olduğunu gösteriyor. Diğer taraftan bitkisel gıdalarla beslenen kadınlarda meme kanseri eğilimi daha az bulunmuştur. Ayrıca günlük alkol alım miktarı artışıyla risk artışı arasında ilişki var. Günde 15 gram ve üstü alkol alımı, alkol içmeyenlere göre meme kanseri riskini yüzde 50 arttırır.

Kalıtımın rolü ne kadar?
- Görülen tüm meme kanserleri arasında rolü yüzde 15 kadar. Bu kişilerde meme kanserine neden olan gen, BRCA 1 ve BRCA 2 genleridir. Ailesinde çok sayıda meme kanseri olanlarda bu genler var mı bakılmalı. Kişi bu genleri taşıyorsa hayatı boyunca meme kanseri gelişme riski çok yüksektir ve erken yaşta ortaya çıkabilir. Bu nedenle erken yaşta takibe almak lazım.


Nasıl korunulur?
Meme kanserinden korunmanın yolları nelerdir?
- En kolay yolu genç yaşta sağlıklı doğum yapmak ve bebeği emzirmek. Bunu yapmakla meme kanseri riski önemli ölçüde azalacaktır. Bunun yanında kilo almamaya gayret edilecek, alkol alımının makul ölçülerde olmasına dikkat edilecek, egzersiz yapılacak.

Gebelik riski nasıl azaltıyor?
- Meme kanseri üzerine gebeliğin etkisi ilk doğum yaşıyla ilgili. İlk doğum yaşı 18 - 19 olanlara karşın, ilk doğum yaşı 30 ve üstünde olanların meme kanseri olma riski 4 - 5 kat artmakta. Doğum yapmamış veya 30 yaşından sonra ilk doğumunu yapmış, bebeğini emzirmemiş kadınlar açısından da risk artıyor.

Doğum kontrol hapları risk yaratır mı?
- Hormon kullanılan her türlü ilaç mutlaka bir doktor denetiminde olmalı. Doğum kontrol haplarının riski küçük oranda artırdığı saptanmıştır. Ancak uzun süreli ve genç yaşta kullanmaya başlamak riski arttırır. Özellikle annesi veya kız kardeşi meme kanseri olanlarda risk, kullanmayanlara göre 3 kat artar.


Mutlaka egzersiz yapın
Egzersizin olumlu katkısı var mı?
- Fiziksel aktivitenin meme kanseri riskini azalttığına dair çok önemli kanıtlar var. Özellikle kız çocuklarında erken yaşlardan itibaren atletizm ve balenin vücudun hormon yapımını etkileyerek adeti geciktirebileceği (yani yumurtlama sayısını azaltabileceği) ve meme kanseri riskini düşürebileceği biliniyor. Özellikle ailesinde meme kanseri olanların kızlarına spor yaptırmaları öneriliyor.

Meme kanseri son yıllarda arttı mı?
- Evet. Görülme sıklığı Batı ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de arttı. Bunun nedenlerinden biri, hastalığın tanıyla erken dönemde artık daha kolay anlaşılması. Bunun dışında kesin olmamakla birlikte sosyo ekonomik seviyedeki kişilerin beslenme tarzı, fast food yemek, düzensiz beslenme kısacası Batı tarzı beslenme üzerinde duruluyor. Örneğin Japonya’da artmıyor.

Tedavide yeni gelişmeler neler?
- Kemoterapide her gün yeni ilaçlar geliştiriliyor. Kemoterapi, tedavide hâlâ çok etkili. Hayatı uzatıyor. Tümörün durumuna göre, hormona duyarlı olup olmaması diğer risk faktörlerine göre kemoterapiyle birlikte hormonal tedavi de uygulanıyor. Hormonol tedavide de kullandığımız yeni ilaçlar var.

Bunlara dikkat!
Hem meme kanseri olmamak hem de tekrarlama ihtimalini azaltmak için ideal kiloda olmak şart.
Haftada 4 gün, 45 dakika tempolu yürüyüş yapan kadınlarda meme kanserinin ortaya çıkma riski yüzde 25 azalıyor.
Teşhis konulan hastalarda kilo risk yaratıyor. Tedavinin yan etkileri nedeniyle kilo alan hastaların bu kilolarından kurtulması şart.
Alkol önerilmiyor.
Radyoterapiye giren hastalar sigara içmeye devam ederlerse tedavinin etkisi azalıyor ve meme içinde nüks ihtimali 2,5 kat artıyor. California’da 100 bin kadın üzerinde yapılan bir araştırmada sigara içen kadınlarda meme kanserinin yüzde 30 daha sık görüldüğü saptandı. Riskiniz ne kadar?
Aile üyeleri arasında meme kanseri olan kadınlarda meme kanseri riskinin arttığı biliniyor. Bu nedenle Türkiye Meme Vakfı, özellikle ailesinde meme kanseri olan kadınların riskini belirlemek için bir test uyguluyor. Amerikan Kanser Enstitüsü tarafından hazırlanan bilgisayar ortamındaki `Meme Kanseri Risk Hesaplanması Programı’yla meme kanseri riski, yüzde olarak saptanıyor. Vakıfta, bu program desteğiyle meme kanseri riskinizi hesap ettirip, gerekli önlemleri de öğrenebilirsiniz.
‘Tedaviye en iyi yanıt veren kanser’
İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü’nden Prof. Dr. Maktav Dinçer, meme kanserinin tedavide en iyi cevap veren kanser türü olduğunu vurgulayarak şunları söyledi: “Öncelikle tarama çok önemli. Erken tanı hâlâ en sıcak konu. Tarama yapılan toplumlarda meme kanserinden ölümlerin yüzde 25 - 30 azaldığı ispatlandı. İki hafta önce yapılan Avrupa Meme Kanseri Kongresi’nde bu konu yine vurgulandı. Meme kanseri şifa şansı olan, erken yakalandığında tedavi şansı artan bir hastalık. Erken tanı dediğimiz zaman elle hissedilmeyecek kadar ufakken mamografiyle tespit edilmesini kastediyoruz. Tümörün çapı 1 santimetrenin altında oluyor. Böylece meme kanserinin nüksetmemesi ve ömrü uzatma şansı yüzde 95′in üzerinde oluyor.”
Meme kanseri tedavisinde en son gelişmeler neler?
Prof. Maktav Dinçer, meme kanseri tedavisindeki son gelişmeleri şöyle özetledi:
CERRAHİDE: Meme kanserinde cerrahi giderek minimalize oluyor. Bunun önemi yan etkileri azaltması. Eskiden meme alınıyordu, şimdi memedeki tümörü alıyoruz. Ayrıca koltuk altı boşaltılıyordu şimdi özel bir teknikle sadece memeden muhtemelen gitmiş olan metastazı barındıracak lenf bezini bulabiliyoruz. Ve 15 tane çıkarmak yerine bir veya iki tane nöbetçi dediğimiz bezler çıkarılıyor. Bu da ameliyat süresini kısaltıyor, komplikasyon olasılığını azaltıyor ve en önemlisi uzun vadede kadının kolunda olabilecek ödemi, şişliği azaltıyor. Klasik koltuk altı cerrahisi geçiren kadınlara o taraf kolunuzu kullanmayın, ağırlık taşımayın derdik. Spor yapıyorsa tenis oynuyorsa bunları yapamıyordu cerrahi sonrasında. Bunlar da yaşam kalitesini etkiliyordu. Koltuk altını koruyucu yaklaşımla hayat kalitesi yükseliyor, kolda ödem ve enfeksiyon riski kalkıyor.
İLAÇLARDA: Yeni ilaçlar ömrü uzatıp iyileşme şansını artırıyor. Artık erken dönemdeki hastalardaki başarıların yanında hastalığı nükseden hastalarda da başarılı sonuçlar alınıyor. Hastalığı metastaz yapanlarda da etkili ilaçlar yıllarca yaşamasını sağlıyor.
RADYOTERAPİDE: Cerrahi gibi radyoterapi de ufalıyor. Meme alınmadığı zaman 6 hafta radyoterapi yapıyorduk. Bunun yerine bir haftalık radyoterapi var. O da memenin tamamına değil sadece tümör yatağına ışınlanıyor. Bu, rutin uygulamaya geçmedi ama İtalya, Amerika ve İngiltere’de bazı hastaneler tedavi protokollerine alıp uygulamaya başladı. Bu da önemli bir konfor sağlayacak kadına. Başarı şansı yüksek. `Kısmi meme ışınlaması’ denen bu yöntemde hasta 30 seans yerine, 5 seans gelerek tedavisini yaptıracak.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
29 Ağustos 2007       Mesaj #397
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Hangi hastalığa hangi yiyecek?
Doğa bir eczane gibidir! Tahıl, sebze ya da meyvelerde bulunan çeşitli maddeler, vitaminler;depresyondan tansiyona birçok hastalığa iyi gelir. Urfa`nın acı pul biberinin cilde yararlı, teni güzelleştiren maddeler içerdiğini, İlaçta aspirin neyse, yiyecekler içinde elmanın da o, olduğunu söyleyen Londra Üniversitesi uzmanlarının hazırladığı doğal savaş programında hangi hastalığa karşı neler yemeniz gerektiği anlatılıyor.

GRİP
Satsuma: (Küçük portakal) İçerdiği folik asit ve C vitamini sayesinde öksürüğü ve kanlı tükürükleri keser. Ayrıca kan pıhtılaşmasına karşı en etkin doğal yiyecek olduğu için ileri yaşlarda felç ya da kalp krizi riskini de azaltır.
Tarçın: (Yemeklere girmiş olabilecek E-coli bakterisinin vücutta yayılmasını engeller. Mideyi düzene sokar. Kusmayı engeller. Hatta bal ya da limon suyuyla birlikte alındığında boğazdaki yanmaları keser.
Hardal: ( İçindeki singrin maddesi, midenin gaz çıkarmasına yardımcı olur. Sindirim sistemini düzenler, mide ağrılarını giderir. En fazla bir çay kaşığı alınmalıdır.
Nane: (İçerdiği mentol, midenin normalleşmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobuna karşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Nane çayı, baş ağrısı, grip, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir.

DEPRESYON
Avokado: ( Sindirimi çok rahat olan bu meyvayı özellikle yeni doğmuş bebeklerin ilk maması olarak tavsiye ederiz. İçerdiği E vitamini kalbe iyi gelir, yüksek potasyum da dinç tutar ve insanı depresyona sokan uyuşukluluk ve rahatlığı üzerinden atar. Vücudun kolesterol oranını ayarlar. Teninizin sürekli hücre yenilemesine neden olur. (Zayıflamak isteyenler dikkat: Yağ oranı bir çikolata kadar yüksek olan avokadoyu yememenizi öneririz.)
Çikolata: ( Sütlü çikolataları tercih edin. Çünkü içerdiği kakao yağı, magnezyum, E vitamini beynin kendisini yenilemesine ve psikolojik rahatlık sağlamasına yardımcı olur. Migreni olanlar çikolatadan uzak durmalıdır.
İstiridye: ( İçindeki demir, sperm sayısını ve insanın seks gücünü artırır. A, B12 ve C vitaminleri içerir. Beyin için en faydalı yiyecek olan istiridye, enerji verir. (Dikkat: Kolesterol oranı birçok balığın iki katıdır.)
Patates: ( Orta boy bir patates,bir insanın bir gün içinde alması gereken C vitaminini içerir. Beyindeki serotonin adlı kimyasal maddenin kendisini yenilemesini sağlar.

İDRAR YOLLARI
Nane: İdrar söktürücü özelliğe sahiptir. İçerdiği mentol, midenin normal işlevini görmesine neden olur. Vücuda giren grip mikrobunakarşı savaştığı gibi, ileri yaşlarda ülsere yakalanma riskini de azaltır. Sabahları mide bulantısını keser. Nane çayı, baş ağrısı, stres gibi hastalıkların yanı sıra mide yanmasına da bire birdir. Ancak nane çayını aç karnına değil, tok karnına içiniz.
Elma: İçindeki C vitamini ve pektin oldukça faydalıdır. Kolesterolü düşürür, sindirim sistemini düzenler ve idrar ve hacet yollarındaki sorunları giderir.
Kepekli ekmek: B3 vitamini, demir, potasyum ve folik asit içerir. Çok fazlası idrar yollarına zarar verirken, günde 2 dilim yemek iyi gelir.

ALERJİ
Kayısı: İçindeki betakarotene adlı madde hücrelere saldıran molekülleri kontrol altına alarak,kanseri önler. Bir kayısı ne kadar parlaksa, içindeki betakarotene oranı o kadar yüksektir. İçerdiği kalsiyum ve magnezyum, gırtlak yanmalarını engeller. Kuru kayısıya rengi bozulmasın diye eklenen sülfür dioksit, astım gibi alerjilere iyi gelir.

HEMOROİD (BASUR)
Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde birebirdir. (Dikkat! Ancak fazlası basur için tehlikelidir.)
KARIN AĞRISI
Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.

KARACİĞER
Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur.Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere şiddetle tavsiye ederiz.
Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı meyan kökünü "doğal ilaç" olarak kullanır. Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür.
Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur.

DİŞ
Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır. Ekmek,dişleri korur. Gün boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin.
Meyve: (Her çeşit) Günde 2 ila 4 öğün meyve tüketin.
Sebze: (Her çeşit) Günde 3 ila 5 öğün tüketin.
Yoğurt veya beyaz peynir: Eğer yemekler arası atıştırırken diş sağlığınızı düşünüyorsanız,kalsiyum deposu olan bu iki yiyeceği tercih edin.
Muz: Yüksek miktarda karbonhidrat içerir. Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar.

TANSİYON
Rezene: İçerdiği potasyum sayesinde tansiyonu düzenler. Sağlıklı kan hücreleri için gerekli olan folik asidi de bol miktarda bulundurur. Rezene çayı sindirim için iyidir.
Tahıl: Kan damarlarını gevşeten ve rahatlatan bir tür fotosentez kimyasal maddesi içeriyor. Bu sayede kanın damarlardan daha rahat geçmesini sağlıyor. Tahıl yemek sebzelere oranla vücutta daha fazla kalori yakılmasını sağlar. Kalorinin azalması tansiyonu düzenler.
Un: Yapıldığı tahılın besin değerlerini içerir. B vitaminleri, E vitamini, demir ve magnezyum açısından oldukça zengindir.
Karaciğer: Sağlıklı bir bağışıklık sistemi, cilt ve keskin gözler için gerekli olan A vitamini açısından zengindir. Küçük bir porsiyonu günlük A vitamini ve demir ile aylık B12 vitamini ihtiyacını giderir.

SİNDİRİM SORUNLARI
Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır.Ayrıca ABD`deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı.
Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Meyvalı yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar...

KİLO KAYBI
Çikolatalı puding: Bu sayede vücuttaki kan istediği protein ve mineralleri alır. İngiliz Sağlık Bakanlığı, kilo kaybı yaşayanların günde 3 kez 1 hafta boyunca puding yemesini tavsiye ediyor.
Peynir: 100 gramında 78 kalori bulunuyor.
Yumurta: Günde 2 yumurta kadınların günlük protein ihtiyacının 4`te 1`ini, erkeğin ise 5`te birini karşılar. A,D,E ve B vitaminleri içeren yumurtadaki selenyum maddesi, bebeklerde sindirim sorunlarını çözer, yetişkinleri de kansere karşı korur.
Dondurma: Günde 2 top vanilyalı dondurma yemek, insan vücudunun günlük protein ihtiyacının yüzde 20`sini karşılar.
Salam: B vitamini, demir, sodyum ve potasyum deposudur.

MENOPOZ
Nohut: Sebze hormonu "fitoöstrojen" içerir. Bunlar östrojenin vücuttaki etkilerini dengeler ve menopozun yarattığı etkilere karşı korur. Sebze proteininin en zengin kaynaklarından birisidir.
Kola: Kafein vücudun yorgunluğunu alır ve konsantrasyonu sağlar.
Üzüm: İçerdiği "elajik" asit sayesinde menopozun neden olduğu kemik erimesine karşı korur. Kandaki östrojen seviyesini yükselterek de menopoz semptomlarını en aza indirir.
Kuru erik: Sadece iki-üç adet yemek dahi vücudun ihtiyacı olan antioksidanları karşılar. İdrar yolları kaslarını rahatlatır. Bu da kolon kanserine karşı korur. Demir, A vitamini, B6 vitamini ve potasyum içerir. İçerdiği yüksek orandaki bor minerali sayesinde menopoz dönemindeki kadınlarda östrojen seviyesini dengede tutar.
Tatlı patates: Adrenal salgılayan bezleri güçlendirerek vücuda enerji sağlar. Fosfor, magnezyum, kalsiyum, C vitamini, potasyum ve folik asit içerir.

ROMATİZMA
Enginar:Vücuttaki zehiri atma etkisi sayesinde başta romatizma olmak üzere gut hastalığı ve eklem yanmasına karşı birebirdir. Folik asit ve potasyum kemikleri güçlendirir.
Domates:C vitamini boldur.
Tahıl: İçerdiği doğal kimyasallar, romatizmanın yol açtığı eklem yanmaları ve romatizmal ağrıları hafifletir.
Kekik:Timol adı verilen bir tür doğal yağ, vücuttaki diğer yağların parçalanmalarını sağlar. Kekik yağı banyoda sürüldüğü zaman romatizma ağrılarını büyük oranda azaltır.
Zencefil: Uyarıcı etkileri kan damarlarını genişletip kan dolaşımını artırarak romatizma ağrıları ve yanmaları yok eder.

SİSTİT
Kuşkonmaz:Folik asit, C ve E vitaminleri içerir. Yenilen besinlerin vücuttaki zehirli kalıntılarını atmayı sağlar. Karaciğer ve böbreklerin çalışmasını kolaylaştırır, destekler. Bu nedenle doktorlar, sistit hastalarının mutlaka kuşkonmaz yemeleri gerektiğini söylüyor.

KANSIZLIK
Hurma:Türüne göre değişse de hurmaların birçoğu yüksek oranda demir içerir. Besin değeri yüksek ve önemli bir enerji kaynağıdırlar. Doğal müshil etkisine sahiptir. Kurutulmuş olanlarına göre daha yüksek oranda su ve daha düşük kalori içerir.

İDRAR VE BÖBREK
Pancar:Böbrekleri çalıştırır. Önemli bir potasyum kaynağıdır. Vücuttaki tuz oranını dengeler. Bu sayede böbrekler ve idrar yollarının çalışmasını destekler.
Kavun: orta boy bir kavunun yarısı, günlük C vitamini ihtiyacını tamamen karşılar. A vitamini ve betakaroten içerir. Bunlar antioksidan, yani vücudu temizleyici etkiye sahiptir. Böbrekleri rahatlatır. Yüksek miktarda su ve düşük miktarda kalori içerir.

DİYABET
Kuru fasulye: Lif açısından zengin bir besindir. Bu da diyabet riskini büyük oranda azaltır.İçerdiği karbonhidratları vücudun şekere dönüştürmesi uzun sürer.
Mercimek: B vitamini, demir, kalsiyum, potasyum, fosfor ve magnezyum içerir. Çözünebilir lif içermesi sayesinde kandaki kolesterol oranını düşürür. Bu nedenle diyabet ve kalp hastaları için kaçınılmaz bir besindir.

BAŞ AĞRISI
Nane: Nane çayı baş ağrılarını dindirmek için birebirdir. İçerdiği mentol ve mentol doğal yağları sayesinde mideyi rahatlatma etkisine de sahiptir.
Biberiye:Kimyasal içerikleri sayesinde doğal bir ağrı kesici görevi görür.
Çikolata: Doğal antidepresan özelliği vardır. Çikolata magnezyum ve demir içerir. Sinirleri gevşetici özelliği sayesinde baş ağrısını dindirir.

VÜCUT SU TUTMUŞSA
Kuş üzümü: 100 gramı günlük C vitamini ihtiyacının tam 3 katını karşılar. Antibakteriyel ve yanmayı önleyici etkileri vardır. Zengin potasyum ve düşük tuz içeriği, dehidratasyonu olanlar için önemli bir doğal ilaçtır.
Kabak: 100 gram kabak günlük folik asit ihtiyacının 4`te birini karşılar. Yüksek orandaki potasyum sıvı-tuz dengesini sağlar.
Tahıl: İdrar yollarını açıcı, çalıştırıcı ve rahatlatıcı etkileri sayesinde dehidratasyonu rahatsızlığı bulunanların mutlaka yemeleri gerekir. Mideyi rahatlatıcı özelliği vardır.

EĞER MİDENİZ RAHATSIZSA

Tarçın:Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.
Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler.
Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur.

GUT (DAMLA HASTALIĞI)
Hamsi: omega-3 yağı açısından çok zengindir. Kolesterol seviyesini düşürür. Kanın pıhtılaşmasını önleyerek damar tıkanıklığı, kalp krizi ve dolayısıyla da felç geçirme riskini düşürür. Haftada en az 1 kez yemek gerekir. Kalp hastaları için bu miktar haftada 3-4 porsiyon olmalıdır.

ADET SANCISI
Muz:İçerdiği yüksek oranda B6 vitamini sayesinde kadınların adet dönemi sancılarını büyük oranda azaltır. Doğal bir ağrı kesici gibidir.
Tarçın:Koli basilinin üremesini önler. Limon çayına balla birlikte eklenerek içildiğinde hem nezlenin yol açtığı boğaz ağrılarına hem de adet dönemi sancılarına iyi gelir.

HAMİLELİK
Enginar:Bol miktarda folik asit ve potasyum içerir. Düşük yağ oranı, sindirimi kolaylaştırıcı etkisi, antioksidan özellikleri sayesinde anne adayı ve bebeğin sağlığına önemli faydaları vardır.
Böğürtlen:E vitamini içerir. Vücuttaki zararlı besin atıklarının temizlenmesini sağlar. C vitamini boldur. Cenini korur.

ÇÖLYAK HASTALIĞI
Kestane: Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri içerir. yağ oranları düşüktür.

TİROİD
Midye: omega-3 yağı açısından zengin bir besin kaynağıdır. İçerdiği selenyum minerali tiroit bezlerinin normal işleyişi için gereklidir.

FELÇ
Turunçgiller:C vitamini zengini turunçgiller içerdikleri flavonoid adlı antioksidanlar sayesinde atardamarların, kalbin zarar görmesini önlüyor. Portakal içerdiği folik asit, kalp dostu potasyum ve kalsiyum sayesinde sağlıklı alyuvar hücrelerinin çoğalmasına neden oluyor.
Hamsi:Kolesterolü düşüren ve kan pıhtılaşmasını önleyen Omega-3 bol bol var.

ASTIM
Soğan: sarımsakla birlikte enfeksiyonlarla mücadele eder. Kükürt bileşimleri atardamarların zarar görmesini önler. Soğan; kemik erimesine de iyi geliyor.

ARTİRİT
Enginar:Enginarın en büyük özelliği toksinleri temizleme yeteneğidir. Bu nedenle artirit ve romatizması olan hastalara özellikle tavsiye ediliyor. Cynarine adlı madde, karaciğer ve safra kesesinin rahatsızlanmasını engelliyor.

STRES
Mayan kökü:Antivirüs etkisi vardır. Karaciğeri korur. Adrenalin salgılanmasını dengeler. Stresle başa çıkabilmek için gerekli olan kortizol hormonunu salgılatır.

ÜLSER
Lahana:Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir.Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.

KEMİK ERİMESİ
Kayısı:Yüksek oranda kalsiyum ve magnezyum içerir.
Süt:Kalsiyum, protein, B2-A-E-D vitaminleri, folik asit, fosfor ve demir kaynağıdır. Kalsiyum, D vitamini ve fosfor ile birlikte kemikleri ve dişleri güçlendirmek için çalışır. Bunların eksikliği kemikleri eritir.

ARAÇ TUTMASI
Zencefil: Sindirime yardımcı olur. Mide bulantısını giderir. Enerjinizi artırır. Seyahatin ve otomobilde uzun süre gitmenin yol açtığı bulantı ve rahatsızlıkları azaltır.

CİLT SORUNLARI
Papatya:Bitkisel yağ ve kimyasallar içerir. Çay olarak içildiğinde sindirime yardımcı olur, karın ağrılarını dindirir. Sıcak bir banyonun ardından hazırlanacak papatya çayı torbaları, egzamanın neden olduğu kaşıntı ve yanmaları alır.

Acı pul biber: Portakaldan 3 kat daha fazla oranda C vitamini içerir. Capsantin adlı kimyasal madde zona hastalığının neden olduğu ağrıları dindirmek için yapılan kremlerde kullanılır.

Portakal suyu:Bir bardak portakal suyu günlük C vitamini ihtiyacınızın tamamını karşılar. İçindeki potasyum vücudun su dengesini korur; cildin kurumasını, kırışıklıkların meydana gelmesi önler.

Portakal yağı: susam yağıyla karıştırılarak kullanıldığında iyi bir cilt yağı elde edilir.Ayrıca;selülitli bölgelere portakal yağıyla masaj yapılması tavsiye edilir.

LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞI
Badem:Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır.

KALP
Bezelye:Haftada 10 porsiyon domatesli bezelye yemeği yiyen bir erkeğin, yemeyene oranla prostat kanserine yakalanma riski yüzde 35 daha az. B vitamini ve protein deposu olan bezelye, kalp için de çok önemli.
Kepekli Ekmek: Kalp hastalıklarıyla bağırsak kanseri için faydalıdır.Günde 12 gramdan fazlası kişiye göre zararlı olabilir.
Kiraz: 100 gramında 40 kalori bulunuyor. İçerdiği ellegic asit, vücudu kansere karşı korurken,kiraz kalp damarlarındaki normal bir kan dolaşımını sağlar. Çok kiraz yenmesi, gut hastalığına yakalanma riskini de düşürür.Günde 20 kiraz yemek 1 aspirin yerine geçiyor.
Çikolata:E vitamini, magnezyum ve demir; kalp hastalıklarına yakalanma riskini düşürür. Günde en fazla 1 çikolata yiyin.
Elma: Günde 5 adet yiyin.
Mısır Gevreği: Günde 1 tabak yeterli.
Salatalık: diyet yapanların en büyük yardımcısı olan salatalık, kolesterolü düşürür. Kalbi güçlendirir.Unutmadan ekleyelim. Salatayı soymadan yiyin. Çünkü kalbi kuvvetlendiren madde, kabuğu ile derisi arasında bulunuyor.
Yumurta:Tüm yiyecekler içinde en kaliteli proteini içerir. En önemli özelliği, kolesterol oranını düzenleyen lesitin maddesi içermesi. Tavada az yağda pişirilmiş yumurtayı tavsiye ederiz.
Sarımsak:Mutfağınızdan eksik etmeyin. En az 1000 doğal tedavide kullanan sarımsak, sindirim sisteminden, kansere, kan dolaşımından kalp hastalıklarına kadar her şeye yaralı. Ancak hamileler dikkat olmalı. Aşırı sarımsak da kalp yanmaları ve çarpıntılarına yol açar. Günde bir diş yeter.
Humus:E vitamini zengini humus, kanda kolesterol oranını da ayarlar.
Kavun:Bir kavunun yarısı insan vücudunun günlük C vitamininin ihtiyacının tamamını, A vitaminin de yüzde 15`ini karşılar. Kavun, kalp ve böbrek hastalarının diyetlerinde sıkça kullanılan bir meyvedir.
Süt:Tam bir kalsiyum, protein, folik asit, A, E ve D vitaminleriyle fosfor deposu. Çocuk ve genç ve hamilelerin günde en az yarım litre süt içmesi tavsiye ediliyor.
Şeftali:Bir şeftali, günlük C vitamini ihtiyacınızın yarısını karşılar. Sindirimi kolay olan meyvanın koyu renklilerini tercih edin. Çünkü kabuğuna renk veren betakarotene maddesi, kalp ve kansere karşı faydalıdır.
Pirinç:E ve B12 dışında tüm B vitaminleri ve potasyum içerir. Özellikle kolon ve bağırsak kanserlerine karşı faydalıdır.Kolesterolü düşürdüğünden kalbe iyi gelir.
Tuz:Vücuttaki kan dolaşımını ve sinir sistemini düzenler. Mide kanseri, kemik erimesi, kalp sorunlarına bire birdir. İngiliz Sağlık Bakanlığı, halkına günde 9 gram tuzun kafi olduğunu, aşırısının vücuda zarar vereceğini açıkladı.
Çay:Günde 2 bardak içilen çayla, 4 elma, 5 soğan, 7 portakal yemiş gibi kalp dostu antioksidan madde almış olursunuz. İngilizler, özellikle çocukların haftada en az 6 bardak sütlü çay içmesini öneriyor.
Ton Balığı: Kolesterol ve tansiyonu düzenler. Anemi hastalığına karşı D ve B12 vitamini içerir. Birçok kansere karşı vücudu içerdiği nikotinik asitle korur. Bir konserve ton balığı vücudun D vitamini ihtiyacının tamamını karşılıyor.
Hindi Eti: 125 gramı, vücudun günlük folik asit ihtiyacını karşılar. Folik asit, kan hücrelerinin yenilenmesine yardımcı olur.
Karpuz:Bir dilimiyle günlük C vitamini ihtiyacınızın %80`nini karşılarsınız. İçerdiği potasyum, kan dolaşımını sağlar.

KANSER
Kayısı:Antioksidan olan betakaroten açısından zengindir. Hücrelere ve dokulara zarar veren moleküllerin etkisini ortadan kaldırarak kansere karşı koruyucu etkisi vardır. Lifli olduğu için bağırsakları koruyucudur.
Tahıllar:Arpa, mısır, buğday, yulaf gibi tahıllar B ve E vitamini, potasyum ve kalsiyum içerir. Kanserojen maddelerin vücuttan atılması sürecini hızlandırır. Tahıl ağırlıklı bir beslenme rejimi, bağırsak kanseri riskini yarı yarıya azaltıyor.
Fasulye:Fasulye, C vitamini ve betakaroten gibi kalp hastalığı ve kanseri önleyen antioksidanlar açısından zengindir. B vitamini de seks hormonlarını kuvvetlendirir.
Pancar: demir ve folik asit açısından zengin olan pancar eski çağlardan beri kan hastalıklarının tedavisinde kullanılmaktadır. Amerikalı uzmanlar pancar suyunun sarılık tedavisinde de etkili olduğunu belirtiyor.
Lahana:Kanserli hücrelerin çoğalmasını önleyen karoten maddesi içerir.
Havuç:Tam 40 araştırma havuç tüketimi arttıkça kanser riskinin azaldığını ortaya koymuştur. Bunun temel nedeni betakaroten, C ve E vitaminleri gibi antioksidanlar açısından zengin oluşudur.
Nohut:Yağ düzeyi düşük olan ve kolesterol içermeyen nohut kalsiyum, magnezyum, fosfor, potasyum, bakır, manganez, betakaroten ve folik asit açısından zengindir. Göğüs kanserine karşı korur.
İncir: potasyum, demir ve kalsiyum içerir. Sindirim sistemine yardımcı olur. Eski çağlarda kanserli hücrelerin tedavisinde kullanılan incir, modern tıp tarafından da kansere karşı koruyucu olarak öneriliyor.
Sarımsak:Bağışıklık sistemini güçlendirdiği ve kansere, yüksek kolesterole, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarına karşı koruyucu etkisi vardır.
Fındık:Kalp krizine karşı koruyucu olan E vitamini açısından en zengin besinlerin başında gelir. Her gün yenilen bir avuç fındık kansere ve kırışıklıklara karşı koruyucudur.
Mercimek:B vitamini, demir, kalsiyum, magnezyum, fosfor ve potasyum içerir. Lifli özelliği kandaki kolesterol oranını düşürür, şeker ve kalp hastaları için yararlıdır.
Zeytinyağı:İçindeki omega yağ asitleri, kandaki kolesterol düzeyini dengede tutar. Antioksidan özelliği olan E vitamini açısından da zengindir. Bu sayede kalp krizi, felç, kanser ve erken yaşlanmaya karşı beyni koruyucu etkiye sahiptir.
Soğan:Bağışıklık sistemini güçlendirir. İçerdiği allicin ve sülfür; mide ve bağırsak kanserine karşı koruyucu etkiye sahiptir. Son araştırmalar kemik erimesine karşı, peynir ve sütten daha etkili olduğunu göstermiştir.
Şeftali:Teki bile insanın C vitamini ihtiyacının yüzde 50,sini karşılayabilir. Sindirimi kolaydır. Kansere ve kalp krizine karşı koruyucu olan betakaroten açısından da zengindir. Bir tanesinde 33 kalori vardır.
Pirinç: pirinç mükemmel bir enerji kaynağıdır. E ve B vitaminleri açısından zengindir. Bağırsak kanserine karşı koruyucu olan pirinç, kolesterolü düşürerek kalp krizi riskini de azaltır.
Çilek:Kolesterol düzeyini düşürür ve sindirim sistemini düzenler. Ellegic asit adı verilen kansersavan bir maddeyi de içerir.
Domates:Likopen açısından zengin ender bitkilerden biridir. Likopen, pankreas gibi çeşitli kanser hastalıklarını önleme konusunda hayati önemdedir. C vitamini açısından zengindir ve bağışıklık sistemini kuvvetlendirir. Lifli bir besin olması da bağırsak kanseri riskini azaltır.

GÖZ
Mısır:Zeaksantin adlı bir bitkisel bileşim içerir.Bu madde yaşa bağlı olarak gelişen görme bozukluklarını azaltır.
Ispanak:Antioksidan özelliği taşıyan A vitaminine dönüşen betakaroten içerir. Sağlıklı gözler için gereklidir. Katarakt ve diğer göz tabakalarının bozulmasına karşı lutein maddesi de içerir.Pişirdikten sonra hemen tüketin; beklemesi halinde içindeki yararlı maddeler toksik maddelere dönüşebilir.

BAĞIRSAK
Elma: protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
30 Ağustos 2007       Mesaj #398
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Kırışıklık için balıkYaşlanmanın altında yatan nedenleri araştıran uzmanlar; hücre yenilenmesini sağlayan proteinin kırışıklıklar üzerindeki etkisini keşfetti.

Hücrelerimizin yapıtaşlarının amino asitlerden oluştuğunu belirten araştırmacıların ulaştığı ilginç sonuçlar şöyle: Protein sindirilirken, amino asitlerce parçalanarak hücrelerin kendilerini yenilemelerinde kullanılır. Yeterince protein alınmazsa vücudun yaşlanma süreci hızlanır. Cilt için en yararlı protein balıkta bulunur.

Genç kalmanızı sağlayabilecek besinler arasında ilk sırayı balık alır. Her türden balık; doymuşluk oranı düşük yağla, yüksek kalitede ve kolayca sindirilen proteinlerin kaynağıdır. Deniz ürünleri besin açısından yoğundur. Dolayısıyla yüksek miktarda protein ve önemli oranlarda vitamin ile mineral içerir. Doymuş yağ ve kalori oranları da yüksek değildir.

Kızarmış balık tehlikeli!
Bilim adamları kızartılmış balığın yaşlılarda inme riskini yüzde 10-13 artırdığı uyarısında bulundu. Harvard Üniversitesi'nde yapılan araştırma, ton balığı ile haşlanan veya fırında pişirilen balıkların 65 yaş üzerindeki insanlarda inme riskini azalttığını gösterdi. 65 - 74 yaşındaki 4 bin 775 denek üzerinde 12 yılda yapılan araştırmaya göre, ayda 1-3 kez ızgara veya haşlanmış balık tüketenlerde inme riski yüzde 14 daha az görülüyor.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
1 Eylül 2007       Mesaj #399
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
oyuncak
Güvenli oyuncak nasıl olmalı?
Çocuğunuzun oyuncaklarının güvenliğini tehdit etmemesi için oyuncak seçiminde nelere dikkat etmek gerekiyor?

Refik Saydam Hıfzıssıhha Merkezi’nde (RSHM) güvenli oyuncak için analiz yapabilecek bir laboratuvar kurulacak. RSHM Başkanı Doç. Dr. Mustafa Ertek, Arupa Birliği desteğinde yürütülen "Oyuncak Güvenliği Projesi" çerçevesinde aileler, miniklerin devam ettiği ana okullarında görevli eğitimcilerle üniversitelerin çocuk gelişimi bölümlerine devam eden öğrencilerin eğitileceğini bildirdi.

Ayrıntılar web sitesinden bildirilecek
Bu proje çerçevesinde ilgili çevrelerin bilgilendirilmesi amacıyla bir web sitesi hazırlandığını belirten Ertek, eğitim için bazı materyaller de temin edildiğini söyledi. Oyuncak güvenliğinin önemine de işaret eden Ertek, bunun için bir "Oyuncak Laboratuvarı" kuracaklarını bildirdi.

Burada kullanılacak cihazlardan bazılarının alındığını kaydeden Ertek, şunları kaydetti:

"Bu laboratuvarda oyuncak güvenliği için analiz yapabileceğiz. Uzak doğudan ülkemize çok sayıda güvenilir olmayan oyuncak giriyor. Biz de kurulacak laboratuvarda piyasa denetim ve gözetim yetkisi olan kuruluşlarca gönderilen oyuncakları inceleyebileceğiz."

10 adımda oyuncak güvenliği
Ertek’in verdiği bilgiye göre, "10 adımda oyuncak güvenliği" için şunlara dikkat edilmeli:

-Oyuncak çocuğun yaşına uygun olmalı,
-Etiketinde güvenlik uyarıları bulunmalı ve bunlar mutlaka okunmalı,
-Kullanma kılavuzu olmalı ve dikkatlice incelenerek çocuğa bilgi verilmeli,
-Çocuğun oyuncağın ambalajı ve poşetiyle oynamasına izin verilmemeli. Bunlar çocuğun yüzüne yapışınca nefes almasını engelleyip boğulmasına neden olabilir,
-Büyük çocuk için alınan oyuncaklar küçük çocuk için tehlikeli olabilir. Bu nedenle oyun sırasında çocuklar gözetim altında tutulmalı,
-Çocukların bakımını üstlenen bakıcı ve aile büyükleri oyuncak güvenliğiyle ilgili bilgilendirilmeli,
-Oyuncaklar için güvenli saklama koşulları sağlanmalı,
-Oyuncaklar sık sık gözden geçirilip tehlike arz edecek şekilde kırılmış ya da bozulmuş olanlar atılmalı,
-CE (Ürünün AB teknik mevzuatına uygunluğunu belirten resmi işaret) işareti olmayan oyuncaklar satın alınmamalı,
-Güvenliği tehdit eden ürünler Sağlık Bakanlığının internet sitesindeki "Ürün güvenliği şikayet ve ihbar formu" kanalıyla bildirilmeli."
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
2 Eylül 2007       Mesaj #400
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Böbrek Nakli


Böbrek Nakli;
1. Canlı vericiden (Yakın ve uzak akraba, eş)
2. 2. Kadavradan
olmak üzere iki kaynaktan yapılır.

Transplantasyon sonrası böbrek fonksiyonlarının hemen yerine gelmesi nedeniyle tüm fizik ve psikolojik bozukluklar düzelir. Ancak, takılan böbreğin vücutca reddi (Rejeksiyon) gibi ciddi bir sorunu da vardır.
Gerekli şartlara uyulmazsa rejeksiyon, transplante böbrek için her zaman bir tehlikedir.
Genel Bilgiler
Aralarında kan bağı olanlarda yapılan böbrek nakli çok kez alıcıda iyi uyum gösterir. Alıcı ve vericinin çok iyi incelenmesi bu başarıyı artırmaktadır. Bu nedenle canlıdan yapılan nakillerin başarı oranı daha fazladır. Son yıllarda tedaviye eklenen yeni ilaçlar kadavradan yapılan nakillerin de başarı oranını artırmıştır. İlaç tedavisi ile düşmeyen tansiyon, iltihap kaynağı olan böbrekler varsa bunlar transplantasyondan 3 4 hafta önce ameliyatla çıkarılır.

BÖBREK TRANSPLANTASYONU
Son evre böbrek yetmezliğinin en uygun tedavi şekli böbrek transplantasyonudur.

Böbrek transplantasyonunda iki organ kaynağı vardır.
1. Canlı verici
2- Kadavra

Canlı Vericiler
1. Derecede akrabalar (Anne, baba, kardeş ve çocuklar)
2. 2. Derecede akrabalar (Hala, amca, dayı, teyze) ve akraba olmayan uygun vericiler (B5 gibi) dir

Kadavra Verici : Beyin ölümü olan sistemik bir enfeksiyon ve kanser vb. olmayan kişilerdir
Kadavra ve canlı vericilerde A-B-0 kan grubu uyumu ve doku ila negatif crossmatch (Rh Faktörü önemli değildir) uyumu gerekir.
Canlı vericilerde, 1 ve 2 antigen uyumsuzluğu (Mismatch) varsa vericiler kabul edilebilir.
Kadavrada ise HLA B ve DR den birer antigen uyumu ile negatif Crossmatch yeterli uyum sayılır.
Transplantasyon öncesi alıcı ve vericilerin tüm tetkikleri tamamlanıp, böbrek transplantasyonunun yapılmasına karar verildiğinde alıcı ve verici hastaneye yatırılır Ameliyattan üç gün önce alıcının bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlara başlanır ve hasta izole edilir. (Tek başına bir odaya alınır)
Ameliyatta, böbrek, hastanın kasık bölgesine takılır.
(Arter, atardamar, Ven-toplardamar) bağlantıları bölgedeki damarlara yapılır, Üreter denen idrar kan ağızlaştırılır
Ameliyat sonrası tüm yaşam süresince devam edecek bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlarla tedavi devam eder. Hasta ameliyat sonrası 2-3 hafta hastanede yatar, taburcu edildikten sonra periyodik kontrollere gelir.
BÖBREK NAKLİ YAPILAN HASTALAR İÇİN ACİL SORUNLAR KLAVUZU
Böbrek nakli olduğunuz üniteyi günün her saatinde arayabilirsiniz. Transplant koordinatörü size yapmanız gereken her şeyi açıklayacaktır.

1. Ateşiniz yükselirse
2. İlaçlarınızı karıştırır ve dozlarını unutursanız
3. Kısa zamanda aşırı kilo alırsanız (Her gün tartılmanız gereklidir. Bu vücudunuzda aşırı sıvı biriktiğini, idrarla atamadığınızı gösterir)
4. Tansiyonunuz aşırı yükselirse (150/90 ı geçerse)
5. Nefes almada zorluk, sıkışma hissi, kanlı köpüklü balgam, karın ağrısı, kusma, ishal, kanlı idrar ve idrar miktarında Azalma olması durumunda derhal ameliyat olduğunuz kliniği arayınız
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:18

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış