Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 42

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.857 Cevap: 719
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
15 Eylül 2007       Mesaj #411
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Uzun yaşamın püf noktaları

Uzun yaşamın en önemli ayaklarından birini beslenme tarzı ve yedikleriniz oluşturur. Ne yediğiniz ve nasıl pişirdiğiniz, yaşlanmayı durdurmada önem taşır. Beslenme burada kritk bir önem taşır. Dr. Hasan İnsel, Milliyet'e beslenmeyle ilgili önemli kuralları hatırlattı.
Sponsorlu Bağlantılar

Katı yağlarla yaptığınız yemeklerde zeytinyağı, kanola yağı, ayçiçek yağı ve mısırözü yağını deneyin.

Tam yağlı süt yerine önce yarım yağlı, birkaç gün sonra yağsız süt içmeyi deneyin, göreceksiniz alışacaksınız.

Çorbaları yağsız yapın. Çorba yağlı veya et suyu ile yapılmışsa buzdolabında soğutun. Donan yağı üste çıkar, bunu kaşıkla alıp atın.

Etlerin yağını, tavuğun derisini pişirmeden önce çıkartın. Kırmızı et yerine balık ve tavuk gibi etleri tercih edin. Haftada en az birkaç kez balık yiyin

Yeni yiyecekler yaratın. Domates, domates suyu, hardal, biber gibi karışımlardan yağsız ve şekersiz soslar yapmaya alışın. Diyet sütle sebze püresi karıştırıp soslar yapın.

Şeker kullanımını önce yarıya, sonraları dörtte bire indirin. Bazı tatlıların şekerini azaltın, tadını vanilya veya tarçınla verin.

Bir bütün yumurta yerine iki yumurtanın sarısı çıkartılmış aklarını deneyin. Üç yumurtalı omleti bir tam yumurta ve dört yumurta akı ile yapın.

Alıştığınız yiyeceklerin yerine başka yiyecekleri koymayı deneyin. Beyaz pilav yerine esmer pilav veya bulgur pilavı yapın. Esmer pirinç ve bulgur liften zengindir.

Lokantalarda yemeğinizi beklerken önümüze konan sıcacık ekmeklerin iştah kabartıcı kokularına karşı koyun ve yemeyin.

Günün stresi nedeniyle ''akşam yeme sendromu'' na girmeyin. Evde devamlı atıştırmak yerine oyalanacak işler bulun.

Otururken veya uzanırken bir şey yememeye alışın. Masaya oturmadan yemek yememeyi benimseyin. Yerken televizyon seyretmeyin, gazete, kitap okumayın.

Lokmalarınızı iyi çiğneyerek yavaş yemeye alışın. Lokma arasında 30 saniye kadar zaman geçirmeye çalışın. Yemekte rahatlatıcı bir müzik dinleyin.

Tabaktaki yemeğinizin renklerini görün, kokusunu duyun, her lokmanın tadını alın.

Yediklerinizin içinde görünmeyen gizli yağlar olduğunu unutmayın. Bir hamburgerin, kekin içinde bol miktarda yağ vardır.

Lokantada yemeğe başlamadan önce mönüyü inceleyip plan yapın. Size uyan yemekler bulamadıysanız, istediğiniz küçük değişikliklerle yemeğinizi sipariş edin.

Günde 30 - 35 gram kadar lif yiyin. Ne kadar fazla sebze, meyve ve işlenmemiş tahıl yerseniz o kadar fazla lif almış olursunuz. Eğer lifli yemeye alışık değilseniz, miktarını yavaş yavaş artırın yoksa hazım sorunu yaşarsınız.

Yeterince lifli gıda yememekle bağlantılı bulunmuş olan hastalıklar şunlardır: Kabızlık, apandisit, bağırsak kanseri, spastik kolit, mide fıtığı, bacak varisleri, hemoroid, koroner damar hastalığı, yüksek kan basıncı, safra kesesi taşları, diabet, obezite, ülseratif kolit.

Yulaf ezmesi, kuru fasulye, elma, havuç, greyfrut, mercimek, yeşil biber, kuşkonmaz, tatlı patates çok lifli gıdalardır. Kabukları soyulmadan yenen tüm meyve sebzeler, buğday, fındık, fıstıklar iyi birer lif kaynağıdır.

Bol antioksidan almak için en canlı ve koyu renkli meyve ve sebzeleri seçin. En canlı renkli portakal, ıspanak ve marullar bol beta karoten ve lutein, en kırmızı üzümler, en kırmızı ve sarı soğanlar bol quersetin içerirler.

Mikrodalga fırında pişirilen brokolideki C vitamininin yüzde 15’i yok olurken, suyla kaynatmada yüzde 50’si yok olur. Buharda pişirmeyle yüzde 50’den azı kaybolur.

En iyi antioksidan yağ, zeytinyağıdır. Gençliğinizi korur ve hastalıklardan uzak tutar. Zeytinyağı kötü kolesterolün (LDL) okside olmasını ve damar duvarına girmesini önler, iyi (HDL) kolesterolü artırır. Böylece sizi kalp damar hastalıklarından ve inmeden uzak tutar. Zeytinyağı kansere karşı da korur.

Avokado, tekli doymamış yağdan zengindir, kötü (LDL) kolesterolü düşürerek, kalp hastalığı riskini azaltır. Cildinizi yumuşak, saçlarınızı parlak yapar.

Ispanak tüm koyu yeşil yapraklı sebzeler gibi kalsiyum, folik asit ve K vitamininden zengindir. Kalsiyum kemikleri sağlamlaştırır; folik asit kalp hastalıklarından korur; K vitamini de kan pıhtılaşması için gereklidir.

Bir kivi, bir portakaldan daha çok C vitamini içerir. Kaslarımızın kasılmasında rol oynayan potasyum bakımından da zengindir.

Brokoli bol beta karoten, sülforaphan ve C vitamini içerir. Bir araştırma sülforaphanın, mide ülseri ve kanserine yol açan Helikobakter Pylori’yi yok ettiğini gösterdi.

Keten tohumu yağı, kansere ve kalp hastalıklarına karşı koruyucu maddeler içerir.

Yağsız süt ürünleri protein ve kalsiyumdan zengin, doymuş yağdan fakirdir. Kemik, kas ve dişlerin yapısını sağlamlaştırıp tansiyon kontrolünde etkili potasyum içerir.

Demir, ciğer, yumurta sarısı, kırmızı et, nohut, mercimek, yeşil yapraklı sebzelerde ve balıkta bolca bulunur. Eksikliğinde kansızlık ve bağışıklık sistemi bozuklukları oluşur.

Etleri kızartma, ızgara, füme, barbekü yaparak pişirme sırasında içinde heterosiklik aminler oluşur. Bunlar karsinojendir ve kazıyarak uzaklaştırmak mümkün değildir.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:19
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
16 Eylül 2007       Mesaj #412
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
3 vitamin hayat kurtarıyor

Bilim adamları tarafından açıklanan 3 araştırma vitaminlerin mucizevi özelliklerini ortaya koydu. Buna göre C vitamini kanser riskini azaltıyor, D vitamini ömrü uzatıyor, E vitamini ise kadınlarda damar tıkanıklıklarını önlüyor. İşte sonuçlar:
Sponsorlu Bağlantılar

C vitamini:
ABD’de Johns Hopkins Üniversitesi’nin yaptığı araştırmaya göre, C vitamini ve diğer antioksidanlar, ’HİF-1’adı verilen proteini nötralize ederek, bazı kanserli tümörlerin gelişimini engelliyor. Kanser hücrelerinin yaşamlarını sürdürebilmeleri HİF-1 adı verilen proteine bağlı bulunuyor.

D vitamini:
Fransa ve İtalya’da yapılan araştırmalar ise düzenli D vitamini alanların, almayanlara oranla daha uzun yaşayabileceklerini belirledi. 60 bin hasta üzerinde yapılan araştırmada, düzenli D vitamini alanlarda ölüm riskinin yüzde 7 oranında azaldığı tespit edildi. Bu vitamin aynı zamanda sağlıklı dişler, kemikler, sinir hücreleri ve bağışıklık sisteminin düzenlenmesinde de önemli rol oynuyor.

E vitamini:
E vitamininin, damar tıkanıklığı vakası tespit edilen kadınların yüzde 21’inin üzerinde olumlu etkisi tespit edildi. Uzmanlar kesin olmamakla beraber E vitamini ve damar tıkanıklıkları arasında bağlantı bulunabileceğini fakat bunun için daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyorlar.

Dark-Line - avatarı
Dark-Line
Ziyaretçi
19 Eylül 2007       Mesaj #413
Dark-Line - avatarı
Ziyaretçi
Nabzını 6'yla Çarp Sağlığını Bul

Kan Yağları Hesaplamasından, Bel Çevresi Ölçümüne, Kalp Hızı Hesaplamasından Çocukların İleride Sahip Olacağı Boyun, Muhtemel Sonucunu Veren Hesaplamaya Kadar Kadar Çeşitli Formülleri Derledik.

Kan yağları hesaplamasından, bel çevresi ölçümüne, kalp hızı hesaplamasından çocukların ileride sahip olacağı boyun, muhtemel sonucunu veren hesaplamaya kadar kadar çeşitli formülleri derledik.

Sağlığımızın göstergesi olan pek çok kriter var. Bir kan testiyle ortaya çıkan kolesterol, trigiliserit gibi kan yağlarımızla, tansiyon değerlerimiz, özellikle kalp sağlığı ve riskleri açısından, 'haberci' olarak kabul ediliyor. Son yıllarda bel çevresinin de kalp riskini belirleyen önemli ölçülerden biri olduğunun ortaya çıkmasıyla, farklı ölçüm kriterleri de telaffuz edilir oldu.

Beden kitle indeksi (BKİ):

Sağlığımızla ilgili formüllerin son yıllarda belki de en popüler olanı, bu nedenle de en çok bilineni şüphesiz, BKİ olarak kısaltılan beden kitle indeksi.

Beden kitle indeksi (Body Mass Index-BMI) tıbbın üzerinde anlaştığı ve en yaygın kullandığı vücut ağırlığı değerlendirme ölçüsü. Bu nedenle de hemen her yerde karşımıza çıkmasına alıştık.

BKİ, vücut ağırlığının, boyun karesine bölünmesiyle bulunuyor. Eğer çıkan sonuç, 19’un altındaysa zayıf, 19 - 25 arasında ise normal, 25 - 30 arasında kilolu, 30’un üstünde ise şişman (obez) sayılıyorsunuz.

Dr. Özgen Doğan’dan kan yağları hesaplaması:

Toplam kolesterolü hesaplamanın basit formülünü Dr. Özgen Doğan şöyle tarif ediyor; ''Trigliserid değerinizi 5’e bölüyorsunuz. Buna HDL ve LDL’yi ekliyorsunuz. Bu toplam kolesterolü gösteriyor.''

Ancak Dr. Özgen Doğan, bu formülün herkeste istenilen doğru sonucu vermeyebileceğini de belirterek şu uyarıyı yapıyor:

"Diyelim ki HDL’si 100 olanlar var. Benim eşimin 98 örneğin. LDL ve trigliseridi de 100. Yani normal. Böylece total kolesterolü 220 olur. Bu hastaya 'Kolesterolün yüksek aman dikkat et’ denir. Aslında değerleri harika. Niye yüksek çıkıyor? Çünkü iyi kolesterolü (HDL) yüksek. Bir başka örnekte kişinin HDL’si 25, LDL’si 145, trigliserid 150 diyelim. Total kolesterolü 200 oluyor. Ona da deniyor ki 'Kolesterolün normal’. Halbuki iki tane problemi var; birincisi HDL’si çok düşük, ikincisi LDL’si çok yüksek. Onun için bu değerlerin ayrı ayrı değerlendirilmesi gerekiyor."

Kalp hızı hesaplaması:

Spora başladığınız ilk dönemlerde kalp hızınızı hesaplamak için 220 sayısından yaşınızı çıkarıp 0,5’le çarpmanız gerekiyor. Örneğin 50 yaşındaysanız 220’den 50’yi çıkardığınızda 170 kalır. 0,5’le çarptığınızda 85 çıkar.

İlk dönemlerde 0,5 - 0,75 değerlerini uygulamayı öneren Dr. Özgen Doğan, "Üstüne çıkarsanız egzersiz seviyenizi azaltın. Fiziksel olarak daha iyi olduğunuzda 0,5 yerine 0,85’i kullanın" uyarısında bulunuyor.

İkinci bir yöntem olarak da el bileği veya boynunuzdan kolayca nabzınızı ölçebilirsiniz. Bunun için 15 saniye saymanız gerekiyor. Bulduğunuz rakamı 4’le çarparsanız dakikadaki kalp hızınızı bulursunuz.

Dr. Erdoğan Aygar’dan kalbi koruma formülü:

Kardiyologların üzerinde fikir birliği ederek ortaya koydukları bir denklem var. "T.L.C. + A2BS" olarak özetlenen bu denklem, her ne kadar bir matematik formülünü andırsa da açılımı şu;

Teropatik (tedavi), life style (yaşam tarzı) changing (değişikliği) TLC ve Aspirin, Ace inhibitörü (tansiyon ilacı), Beta bloker (tansiyon ve ritm bozukluğu ilacı) ve Statinler’in (kolesterol düşürücü ilaçlar) baş harflerinin kısaltılması olarak ifade edilen A2BS.

Dr. Erdoğan Aygar, A2BS olarak adlandırılan dört ilacın bir arada kullanımını, trafik kazalarından ölümleri azaltan ABS fren sistemine benzetiyor.

Prof. Dr. Mehmet Öz’ün bel çevresi formülü:

Yine son yıllarda sık sık karşımıza çıkan formüllerden biri de bel çevresi. Kalp hastalıkları riskini belirleyen parametrelerin arasına girmesiyle önemi artan bel çevresindeki yani karın organlarının çevresindeki yaş dokusunun artması, diyabete, obeziteye, damar sertliğine yol açıyor.

Hatta bazı araştırmalar, prostatla ilgili şikâyetlerin de bu tip yağlanmaya bağlı olduğunu gösteriyor. Bu nedenle de doktorlar artık kilodan çok bel çevresinin ölçmenin anlamlı olduğunu düşünüyor. Erkeklerde 94, kadınlarda ise 80 santimetrenin, son bilgilere göre üst sınırlar olması gerekiyor.

"Bel çevresindeki her 1,5 santimetre fazlalık, yarım kilo yaÇ demektir" diyen Prof. Dr. Mehmet Öz de bel çevresine yönelik kendine has formülünü şöyle özetliyor;

"Boyunuzu ikiye bölün. Eğer bel çevreniz, çıkan rakamdan fazla ise tehlikedesiniz. Bel çevreniz mutlaka bu rakamın altında olması, ideali yarısı olması gerekir."

Prof. Dr. Feyza Darendeliler’den çocuklar için boy hesaplaması:

Prof. Dr. Feyza Darendeliler, anne ve babanın boyuna göre basit bir hesaplama yöntemiyle çocuklarının ileride ne kadar uzayabileceğiyle ilgili ipucu veriyor. İşte Prof. Darendeliler’in formülü;

• Kız çocuk için; Annenin ve babanın boyunun toplamından 13 çıkarın. Çıkan sonucu ikiye bölün. Ortaya çıkan sayı, çocuğun muhtemel olması gereken boy uzunluğunu verir.

• Erkek çocuk için; Annenin ve babanın boyunun toplamına 13 ekleyin. Çıkan sonucu ikiye bölün. 3 saat önce..[1004772]
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:20
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
19 Eylül 2007       Mesaj #414
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
GRİP AŞISI
İstanbul Üniversitesi Kardiyoloji Enstitüsü Girişimsel Kardiyoloji Sorumlusu ve İstanbul Özel Hizmet Hastanesi Girişimsel Kardiyoloji Bölüm Başkanı Prof. Dr. Tevfik Gürmen, kış döneminde kalp hastalıklarının ve kalp krizi oranlarının arttığına dikkat çekerek, grip aşısı yaptırmanın kalp krizini önlemede etkili bir yol olduğunu söyledi.

- Kış döneminde kalp krizi riskini tetikleyen en önemli faktörler nelerdir?

Kalp krizinden ölümler kış aylarında artmaktadır. Soğuk havada artan enerji ihtiyacı nedeniyle aşırı yağlı yemek ve az hareket, kilo alımına neden olur. Kışın ortaya çıkan hava kirliliği, sigara içilen kapalı mekanlarda bulunma da kalp krizi riskini büyük ölçüde artırır.

Soğuk havada aşırı efor

Çok soğuk havalarda aşırı efor yapmak da kalp hastaları için tehlikelidir. Soğuk havanın damar büzücü etkisi ile zorlanma birleştiğinde kalp krizi ve ani ölüm riski ortaya çıkabilmektedir.

Üst solunum yolu enfeksiyonlarının etkisi

Kalp krizi geçiren hastaların birçoğunun kriz öncesinde bir üst solunum yolu enfeksiyonu geçirmiş oldukları dikkat çekmektedir. Gerçekten de literatür gözden geçirildiğinde hastaların yüzde 35’inde kalp krizi öncesi grip öyküsü bulunmaktadır. Yeni çalışmalar, grip virüsünün neden olduğu biyokimyasal ve hücresel değişikliklerin kalp damarlarındaki “aterom” plaklarında yangıya yol açarak damarda ani tıkanma sonucu kalp krizine neden olabildiğini göstermektedir. Kış döneminde grip dışında zatürre de, kalp yetmezliği ve kalp hastalarını tehdit etmektedir. Kalp hastaları için ölüm riski taşıyan bu hastalık, solunum yolu ve damar hastalıklarına bağlı ölümlere neden olmaktadır.

- Grip aşısı kalp krizini önleyebilir mi?

Araştırmalar grip aşısının özellikle koroner hastalığı olanlarda kalp krizi riskini önemli ölçüde azalttığını göstermektedir. FLUVACS isimli çalışmada kalp krizi nedeniyle veya anjiyoplasti (balon) / stent işlemi için hastaneye yatırılmış hastalarda grip aşısı uygulamasının kalp nedenli 1 yıllık ölüm oranını yüzde 8’den yüzde 2’ye düşürdüğü bulunmuştur. Bu araştırma grip aşısı endüstrisinin desteği olmadan bağımsız araştırmacılar tarafından yapılmıştır. Bu nedenle Amerikan kalp dernekleri tüm koroner hastalarında yıllık grip aşısı uygulamasını şiddetle önermektedir. 2004 yılının eylül ayında Bill Clinton by-pass ameliyatı olduğunda doktorları eski başkanın grip aşısı olduğundan emin olmadan taburcu etmemişlerdir.

- Aşı ne zaman yapılmalı ?

İdeal olanı, grip mevsimi öncesi yapılmasıdır. Eylül-kasım ayları arasında uygulanması tercih edilmekle birlikte kış aylarında da yapılabilir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:20
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
23 Eylül 2007       Mesaj #415
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Hayat kurtaran öneriler


Kanal D’de Müge Anlı’nın sunduğu “Dobra Dobra” adlı programa katılan İstanbul Üniversitesi Onkoloji Enstitüsü Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, kansere karşı nasıl beslenilmesi gerektiği yolunda çarpıcı açıklamalarda bulundu. İşte Prof. Dr. Topuz’dan kanserden korunma reçeteleri...

Kolon kanserine deve dikeni sütü
“Kolon kanserlerine gelince, kolon kanseri yapan nedir? Bir kere kabızlık en önemli faktör. Onun için bağırsaklarımızı muhakka yumuşak tutalım. Kırmızı etten kaçalım. Mesela dandelion denilen bir bir madde vardır. Türkiye’de henüz yok . Sonra taysıl dediğimiz deve dikeninin sütünden elde edilen bir madde vardır ki aşağı yukarı 30-40 yıldır Alman tıbbında 3-4 bin senedir dünya tıbbında vardır karaciğer kanserini korur. Kolon kanseri riski olanların günde bir gram calsium 100 mg aspirin alması lazım. Hasta olanların ise yoğurt yemesi lazım sürekli olarak. ”

Sucuk, salam ve sosisten sakının
“Beyaz un, beyaz şeker, konserve, sucuk, salam, sosis, hazır meyve suları, margarin; bunlar genellikle kanserojen maddelerdir. Soya yağı ve keten tohumu meme kanseri olan ve sektörleri pozitif olan hastalara vermeyin. Ancak soya yağı, soya sütü, keten tohumu çocuğumuz küçük ve kansere meyili varsa o zaman korur. Bakın ne kadar çelişkili.”

Kanser olan süt içmesin
“Büyüme hormonu sütle de vücuda geçiyor. Bu sütü çocuklar için söylemiyorum kanserli hastalara verdiğimiz zaman kanserde insülin seviyesini yani kanserojen maddeyi de yükseltiyor. Kanser hastaları neler yapmalı? Bir kere kilo almamalılar. Spor yapmalılar. Yağlı gıdalardan kaçmalılar. Hormonlu gıdalar almalılar. Doğum kontrol hapı da almalılar. ”

Doğum kontrol hapına dikkat!
“Kadınlar eğer memesinde fibrokist, ailesinde kanser varsa menopoza girdiği zaman kesinlikle hormon almamalı ve muhakkak çok sık meme kontrolleri yaptırmalı. Doğum kontrol hapını bir seneden fazla kullanmayın. Bir sene dinlenin. Çünkü over (yumurtalık) kanserini korur meme kanserini artırır.”

Yoğurdu evinizde yapın, keçi peyniri yiyin. Cevizi de unutmayın!
“Yoğurdun üzerindeki yeşil su mideye zararlıdır. Brokoli, karnabahar, lahana, kırmızı lahana, kıvırcık salata, semiz otu, kırmızı turp salatası, kereviz, yeşil kabak ama bunlar mevsiminde yiyeceksiniz, turfanda değil... Ayrıca bunlar kemoterapi esnasında yenmeli. En makbul gıda, en ucuz gıdadır. Şimdi soğan ve sarımsağa gelelim. Ceviz çok faydalı, günde 4-5 acıbadem yenmeli. Kavrulmamış kayısı çekirdeğini 5 taneden fazla yemeyin, içinde bir madde vardır 15 tane yerseniz diger tarafa gidersiniz. 3 kara üzüm, kara erik, kara kayısı ama tazesini yiyeceksiniz. Kışın ise güneşte kurumuş gül kurusu makbuldur. Yoğurdu evde yapacaksınız. Katkısız olacak. Probiyotikten yapın ve soğuk sütün içine atın. Keçi peyniri ve çökelek de çok faydalıdır, özellikle karaciğer kanserine...

Süte bir bardak limon dökün, kesilsin ve içinde kalan peynirimsi kısmı dökün, suyunudan bardak bardak için...
Şile Ağva ve Kilyos’ta kendiniz toplayın böğürtlenleri. Kendisini yerseniz elledit asit var böğürtlenin hem yaprağında hem meyvesinde, hem kökünde. Ama meyvesi bir ay sürdüğü için yaprağını veriyoruz. Böğürtleni bu mevsimde yani simdi alın toplayın, bunun şurubunu yapın. Çorba kaşığıyla, kolon kanserine büyük şifadır.

Kırmızı et olarak kuzu yiyin
“Genelilkle beyaz eti tavsiye ediyoruz. Balık tavuk hindi ve arkasından haftada bir kez kırmızı et veriyoruz. Ama lütfen kırmızı ette kuzu etini tercih ediniz. Çünkü genellikle zavallı kuzular hiçbir şekilde zehirlenmemiştir. Niye kırmızı et zararlı diyoruz. bakın hayvanlar genellikle otluyorlar. Etraftan inteksit (zehirlenmiş) dediğimiz otları yiyorlar o da doğrudan doğruya adalesine gidiyor Ayrıca biz bunlara growth factors yani büyüme hormonu veriyoruz. Bir de kırmızı etin öz yapısında kansorejen madde var. Zavallı kuzunun daha otlamadan gırtlağını kesiyoruz. Ne hormon veriyoruz ne bir şey”

Kız çocuklarınıza asla turfanda yedirmeyin
“20 yaşına kadar bu diyet yapılırsa yüzde 60 kurtulur. 20 yaşından sonra ise yüzde 20 korur. En çok kadınlarda görülen meme kanseri; kız çocuklarını hormonal beslenmelerden uzak tutmak lazım. Tüm gıdalarımızda hormon var. 15 Eylül’den 1 Ekim’e kadar domatesinizi salçanızı yapın. Sakın turfanda yemeyin. Karnabahar varken brokoli yemeyin. Brüksel lahanası değil, oturun 400 liralık lahana yiyin. Lahana brokoli semizotu karnabahar meme kanserinin en büyük düşmanları. 12 yaşında erken bluğ, meme kanseri için çok önemli bir potansiyeldir, meme kanserini arttırır. Haftada 3 kez yada daha fazla fast-food yiyen gençlerde beyin kanseri enf kanseri ve kan kanseri 3 kat fazladır. Haftada 1 kere yesinler.

En faydalısı kanola yağı
“Fındık yağı, kanola yağı, zeytin yağını tavsiye ediyorum. Kanola yağı dünyada çok yaygın Türkiye’ye de yeni girdi ve en ucuz en kaliteli bitki yağıdır. Kanola ve zeytin yağı, keten tohumu ve soya yağı vermeliyiz çocuklara. Kadınlara kansere yakalanmadan önce vermeliyiz ama kadın kansere yakalandıysa bunları vermeyiniz çünkü kanseri azdırır. İlk başta korur sonra azdırır. Kemoterapide trombosit düşürdüğü iddia edilir. Isırgan yaprağı ısırgan kökünün çayı prostat kanserine faydalıdır Yeşil çay prostat, meme, kolon ve mide kanserlerine karşı korur ancak iki kupa içeceksiniz. Şöyle birleştiriyorum hastalarıma; bir yeşil çay iki böğürtlen yaprağı üç limon kabuğu dört ısırgan yaprağını karıştırın.
evo - avatarı
evo
VIP kirlenmek güseldir : )
24 Eylül 2007       Mesaj #416
evo - avatarı
VIP kirlenmek güseldir : )
KINA İÇİN DERMATOLOG UYARISI

kina y

MERSİN
- Kınanın egzama ve kalıcı beyaz lekeler gibi çeşitli deri hastalıklarına yol açabileceği, bu nedenle saça ya da vücudun herhangi bir yerine kına yakmadan önce deri ve alerji testi yaptırılması gerektiği bildirildi.
Mersin Üniversitesi (MEÜ) Dermatoloji Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ümit Türsen, bir nevi geçici dövme olan kınanın özellikle kırsal kesimde saç boyası olarak, bazı yörelerde de ayak mantarı gibi iltihaplı hastalıkların bile tedavisinde kullanıldığını söyledi.
Halk arasında ''zararsız'' olduğu sanılan kınanın bazı cilt yapıları için uygun olmadığını belirten Türsen, ''kınanın içeriğindeki para-fenilen diamin, tiuram ve azoik gibi boyalar temas egzamasına yol açabilir, bu nedenle de alerjik bünyeli, kuru derili ve atopik egzaması olanlara uygulanmaması gerekir'' dedi.
Kına uygulanan bölgelerde kalıcı beyaz lekeler gibi bir takım cilt sağlığı hastalıkları oluşabileceğine işaret eden Türsen, şöyle devam etti:
''Kına uygulamaları sonrasında ömür boyu sürebilen alerjik temas egzamaları oluşabiliyor. Bu nedenle kına uygulaması öncesinde kişilere alerji olup olunmadığını öğrenmeleri için deri testi yapılması gerekir''
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
24 Eylül 2007       Mesaj #417
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Yaşlanmanın etkileri azaltılabilir
Günümüzde gelişen tıpla birlikte insan ömrünün uzaması, insanların ciltlerine ilgilerini çoğalttı. Hiç kimse, özellikle de kadınlar daha uzun bir yaşamı, kırışık, pörsümüş, sarkmış, cansız ve solgun bir ciltle sürdürmeyi kabul etmiyor.

Yaşlanmanın etkilerini azaltan anti- aging programı (yaşlanmayı geciktirme yöntemleri), dengeli beslenme ve kişiye uygun diyet-egzersiz programlarının yanı sıra yapılan hormon testlerinin ardından eksik hormonların dışarıdan verilmesini de kapsıyor.
Modern yaşamın dayattığı günümüz koşulları, değişen beslenme alışkanlıkları, insan sağlığını olumsuz yönde etkiliyor. Gelişen teknoloji bir yandan insan ömrünü uzatırken, bir yandan da insanoğlunu hareketsizliğe yöneltiyor.
Bu koşullarda sağlıklı yaşamak ve yaşlanmak mümkün mü?

ERKEN YAŞLANMAYA YOL AÇAN ÖNEMLİ FAKTÖRLER
Stres, düzensiz uyku, fast-food ağırlıklı dengesiz beslenme, egzersiz yapmama, şişmanlık ve sigara olarak sıralanabilir.

UZUN YAŞAMIN SIRRI
1. Biyolojik yaş ölçümü: H-Scan adlı cihaz, kişinin biyolojik yaşını, yani organlarının yaşını tespit ediyor. Cihazla 12 vücut fonksiyonu incelenebiliyor.
2. Testler: Kemik yoğunluğu ölçümü, kan tahlilleri, ultrasonografik inceleme, damar durum teşhisi, EKG ölçümü, cilt analizleri yapılıyor. Riskler belirleniyor, özellikle yaşlılığa bağlı hastalıklar büyük ölçüde önlenebiliyor.
3. Detaylı hormon analizi: Özellikle kadınlık hormonu, erkeklik hormonu, büyüme hormonu, kortizol, ensülin, melatonin hormonları ve beyinde serotonin gibi, önemli işlevlerin yerine getirilmesini sağlayan maddeler inceleniyor.
4. Hormon, vitamin ve mineral takviyeleri: Kişinin durumuna göre hormon, vitamin ve mineral takviyesi yapılıyor. Antioksidatif kapasite de artırılıyor. Bazı kişilerde ise takviye yapılmadan, sadece yaşam tarzı ve beslenme alışkanlıkları düzenlenerek de vücudun büyüme hormonu salgılaması sağlanıyor.
5. Genetik testler: Herkese hormon verilmiyor. Riskli olan insanlar, bir ‘genetik testi’ ile belirleniyor. Çünkü hormon takviyesine ihtiyacı olan insanların genlerinde birtakım mutasyonlar, farklılıklar oluyor. Bu tespit edildikten sonra hormon veriliyor.
6. Sağlıklı yaşam biçimi: Tıbbi testlere ek olarak, kişinin sağlıklı bir yaşam tarzı benimsemesi amaçlanıyor. Uzmanlar, stres yönetimini, kilo kontrolünü, toksinlerden arınmayı, fiziksel olarak yenilenmeyi, düzenli egzersiz yapmanın ve dengeli beslenmenin önemini kişiye doğanın içinde, yaşayarak öğretiyorlar. Özellikle de sağlıklı bir yaşam biçiminin nasıl korunacağı öğretiliyor.
7. Tıbbi kozmetik ve güzellik programları: Bu programlar kişiye özel hazırlanarak, içten olduğu gibi, kişilerin dıştan da genç görünmelerini sağlıyor.

YAŞLANMANIN ETKİLERİNİ AZALTMAK MÜMKÜN
Yaşlanmanın etkilerini azaltıp, yaşam kalitesini yükseltmek ve daha uzun yaşamak mümkün. Bunlar bilimsel olarak kanıtlanmış ve uzun süredir tüm dünyada uygulanan yöntemler. İlk bakışta vereceğimiz öneriler size “tanıdık” gelebilir; dengeli beslenme, kilo kontrolü, egzersiz. Ama bunlar da yetmiyor.
Vücudun deforme olmasının, kiloların artmasının, cildin elastikiyetini kaybetmesinin ve diğer yaşlanma belirtilerinin nedeni, bazı hormonların azalması. Anti-aging (geriye yaşlanma, yaşlanmanın etkilerini azaltma) programı, dengeli beslenme ve kişiye uygun diyet-egzersiz programlarının yanı sıra yapılan hormon testlerinin ardından eksik hormonların dışarıdan verilmesini de kapsıyor. Düzenli cilt bakımı, peeling ve gerekirse cerrahi müdahalenin de önerildiği program aslında bir yaşam biçimi. Ne kadar erken yaşta uygulamaya başlarsanız o kadar iyi sonuç alıyorsunuz.
Anti-Aging beslenmede dikkat edilmesi gerekenler:
1. Hücrelerin, serbest radikallerin zararlı etkilerinden korunması için hergün 5 - 9 porsiyon sebze ve meyve tüketmek gerekiyor.
2. Konserve besinler değil, taze veya donmuş olanlar tercih edilmeli.
3. Sebzeleri mümkün olduğunca çiğ veya az pişmiş olarak tüketmek gerekiyor. Çiğ ve taze sebzelerin sahip olduğu antioksidant özellik pişirmeyle yok oluyor. Az pişirme beta karoten emilimini de artırıyor.
4. Hayvani yağlar yerine, zeytinyağı, ayçiçekyağı, kanola yağı, soya yağı gibi sıvı yağları tercih etmek gerekiyor.
5. Kurufasulye, nohut, bakla, bezelye, mercimek, yeşil fasulye, soya ve yulafta bol miktarda bulunan saponinler, antioksidant etki göstererek hücrelerdeki DNA mutasyonlarını önleyerek antikanserojen etki gösteriyorlar. Bu yüzden kurubaklagilleri sıklıkla tüketmek gerekiyor.
6. Zeytinyağı en iyi antioksidant yağ. Bol E vitamini içeriyor, gençlik sağlıyor ve hastalıklardan uzak tutuyor. Ayrıca, kötü kolesterolün (LDL) okside olmasını ve damar duvarına girmesini önleyerek, iyi kolesterolü (HDL) artırıyor. Böylece, damar sertliği, kalp-damar sistemi hastalıkları, kalp krizi ve inmeden uzak durmanızı sağlıyor.
7. Avokado, kötü kolesterolü düşürerek, kalp hastalığı riskini azaltıyor.
8. Yağsız süt ürünleri (light süt, light yoğurt, light peynir), protein ve kalsiyumdan zengin, doymuş yağdan fakir besinler. Kemik, diş ve kasların yapısını sağlamlaştırıyor, yüksek kan basıncının kontrolünde yardımcı olan potasyum içeriyor.
9. Demir, kırmızı kan hücrelerimizde oksijen taşıyan hemoglobin ve kaslarımızdaki myoglobin proteinlerinin yapısında yer alıyor. En çok bulunduğu besinler, ciğer, yumurta sarısı, kırmızı etler, nohut, mercimek, balık, istiridye, yeşil yapraklı sebzeler. Eksikliğinde, kansızlık ve bağışıklık sisteminde bozukluklar oluşuyor. Ancak, demir fazlalığı vücutta aynen paslanma benzeri oksitlenme yaparak, damar sertliğine ve tüm vücut hücrelerinin erken yaşlanmasına, yağlanmasına neden oluyor. Bu yüzden demir preperatları doktor kontrolünde almak gerekiyor.
10. Yüksek ısıda pişirilen, kızartılan etlerin içinde kanserojen etki yapan heterosiklik aminler oluşuyor. Önlemek için fırınlama, buharda veya mikrodalgada pişirmek gerekiyor.
11. Beyza unlu gıdalar, beyaz ekmek, pirinç, patates ve tüm şeker katkılı gıdaların glisemik indeksi yüksek. Bu da erken yaşlanmaya sebep oluyor. Beyaz pirinç yerine, posa bakımından zengin esmer pirinç veya bulgur pilavı tercih etmek iyi bir çözüm.
12. Lif, bitkisel gıdaların iskeletini oluşturduğundan, ne kadar fazla sebze, meyve ve işlenmemiş tahıl yenirse o kadar fazla lif alınmış oluyor. Günde 30 - 35 gram kadar lif almak vücut için yararlı.

CİLT YAŞLANMASINI ÖNLEYEN ÇÖZÜMLER
Günümüzde gelişen tıpla birlikte insan ömrünün uzaması, insanların ciltlerine ilgilerini çoğalttı. Hiç kimse, özellikle de kadınlar daha uzun bir yaşamı, kırışık, pörsümüş, sarkmış, cansız ve solgun bir ciltle sürdürmeyi kabul etmemekte.
İşte bu nedenle “Anti-aging Skin Care” (cilt yaşlanmasını geciktirici tıbbi bakım) günümüzün ışıltılı bir alanı ve büyüyen bir pazarı haline geldi. Kozmetik ürünlerle sağlanan “geçici saklamalar” yerini, “Cosmopharmacutical” (kozmofarmasötik) ürünlerle yapılan koruyucu ve tedavi edici “kalıcı başarılara” bıraktı. C vitamini, Keenzim Q 10, Alfa-Lipoik Asit, Likopen ve Proantosiyanidinler gibi güçlü antioksidanlardan artık bilinçli ve yoğun bir şekilde yararlanmaktayız.

VİTAMİNLER VE MİNERALLER
Cilt yaşlanmasının izyopatolojisi, şimdi anti-aging tıbbıyla ilgilenenlerin ve dermatologların daha yoğun bir ilgi alanı. Antioksidan etkili vitamin-mineraller, bitkisel ve besinsel desteklerin cilt yaşlanmasını önlemede ve kırışıklıkları tedavi etmede kullanılması büyük başarılar sağlamakta. Bakır peptitleri, Furfuyl Adenine (kinetin ve kineraz), Dimetil Aminoetanol (DMAE), Alfa ve Beta Hidroksi Asitler, Retinol ve Retin-A, bu alanda gelecek vaat eden ürünler...

BİLİMSEL DANIŞMANLIKLA GÜZELLEŞİN
Kozmofarmasötikallerden bazıları cilt yaşlanmasını ve kırışıklıkları önlemekte (likopen, alfa-lipoik asit), diğer bazıları oluşmuş kırışıklıkları da bir ölçüde giderebilmekte (C vitamini), diğer bir kısmı ise cildi güçlendirmekte ve yenilemektedir (Retin A, furfuyl adenin)...
Kozmofarmasötikallerden yararlanmak istiyorsanız, konuyla ilgili bir uzman doktordan, mümkünse bir dermatoloji uzmanından yardım almalısınız. Bu ürünler çoğu kez son derece pahalıdır. Cildinize en uygun bakım ve tedavi ürünlerini seçerken cildinizi gençleştirip rahatlatmanız bir yana, ona zarar bile verebilirsiniz. Eğer amacınız sadece kalbinizi ya da cüzdanınızı rahatlatmak değil, cildinizde genç, parlak, ışıltılı ve dingin bir görünüm ve rahatlığı sağlamak ise, bilimsel bir danışmanlık almayı daha da önemsemelisiniz.

LİKOPEN, CİLDİ GENÇLEŞTİRİYOR
Likopen’in yakın bir gelecekte kadınlar için de vazgeçilmez bir doğal ürün haline geleceği anlaşılıyor. Likopen, hücreleri serbest radikal hasarından korumasının yanı sıra, hücreler arasındaki bağları güçlendirmekte ve hücre metabolizmasını geliştirmektedir. Yağda çözünen, yağ miktarı fazla doku ve organlarda etkinliği artan likopenin yağ içeriği oldukça fazla bir organ olan ciltte de antioksidan-koruyucu etki gösterdiği saptanmıştır. Likopen muhtemelen cilt hücreleri arasındaki bağları da kuvvetlendirmektedir. Diğer bir yararlı etkisi ultra viyole ışınlarına karşı koruma sağlamasıdır. Bütün bu nedenlerle cildinizi korumak ve yaşlanmasını geciktirmek içih likopen zengini besinlerden, ticari kullanıma sunulan besin desteği, tablet ve kapsüllerden veya likopen katkılı cilt ürünlerinden yararlanabilirsiniz.
Günde en az 100 gr pişmiş domates tüketin
Maksimum yararlanma için günde en az 100 gr kadar pişmiş domates tüketmeniz önerilmektedir. Likopen cilt bakımı, kırışıklıkların geciktirilmesi ve azaltılması için kullanılacaksa, diyetle alınan miktar çoğu kez yeterli olmaz. Likopen tüm vücuda yayılmakta, cilt dokusuna pek az kısmı ulaşabilmektedir. Likopen ihtiva eden cilt bakım ürünü ticari olarak piyasada satılmaktadır. Bu ürünler genellikle çok pahalıdır. Ama asıl problem, likopenin oksijenle süratle reaksiyona girerek etkisinin azalmasıdır.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
26 Eylül 2007       Mesaj #418
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
En ideal uyku süresi 7 saat

Günde 7 saatten az ya da çok uyumanın kalp ve damar hastalıkları riskini iki katına çıkardığı belirlendi. İngiltere'deki Warwick Üniversitesi ve University College London tarafından yapılan araştırmada yaklaşık 10 bin kişinin uyku düzeni ve ölüm oranları karşılaştırıldı.

Araştırmada, düzenli olarak 7 saat uyumanın sağlık açısından en faydalısı olduğu, bu düzeni değiştirmeninse hastalıklara yol açabileceği ortaya çıktı.
7 saat yerine 5 saat uyuyanlarda ölümcül kalp-damar hastalıkları riskinin iki katına çıktığı, herhangi bir nedenden ölüm ihtimalininse 1.7 kat fazla olduğu belirlendi.

Yetersiz uykunun kilo alma, yüksek tansiyon ve ikinci tip diyabet gibi birçok soruna yol açabileceği belirtildi. 7 saat yerine 8 saat veya daha fazla uyumanın da ölüm riskini iki kat artırdığı tespit edildi. Araştırmacılardan Profesör Francesco Cappuccio, uykunun fizyolojik olarak yenilenme sağladığını belirtti.
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
27 Eylül 2007       Mesaj #419
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Deliksiz uykunun sırrı

Serotonin ve melatonin hormonları sayesinde ise deliksiz bir uykuya kavuşursunuz. Aşağıdaki listeden 1 veya 2 adedi geçmeyecek şekilde dilediğiniz seçimi yapmakta özgürsünüz!

Ancak öyle her bulduğunuzu yiyeceksiniz gibi bir yanlışa kapılmadan dalın… Yaklaşık 200 kalori civarındaki bazı sihirli yiyecekler ile hem sindirim sisteminizi yormamış olursunuz, hem de kaslarınızı gevşetip, sakinleşirsiniz.

1: Muz
Açık olarak söylemek gerekirse sarı bir poşet içindeki uyku hapları olarak adlandırabiliriz. Seratonin ve melatonin dışında aynı zamanda magnezyum içeren bu meyve, kaslarınızı gevşetip sizi rahatlatır.

2: Papatya Çayı
Sizi yatağa huzurlu bir şekilde yatıracak bir çaydan bahsediyoruz. Sakinleştirici özelliği sayesinde papatya çayı , kaygılı ve sinirli bir bünyenin en iyi panzehiridir.

3: Ilık Süt
Evet çok duyduğunuzu biliyoruz…Fakat bu bir mit değil, gerçektir. Süt içeriğinde bulunan ve tripsin etkisiyle serbestlenen ve organizma için gerekli bir aminoasit olan triptofan sayesinde beyniniz yatışır ve daha sağlıklı bir uykuya dalarsınız. Elbette ki sıcak sütün yıllardır duyduğumuz birçok iyileştirici özelliği sayesinde psikolojik bir etkileşim de duyabilirsiniz.

4: Bal
Bitki çayınızın veya ılık sütünüzün içine atacağınız bir çay kaşığı kadar balın etkileri hiç de göründüğü kadar küçük değildir. İçeriğindeki şeker her ne kadar vücudu hareketlendirmeye niyetlense de, az miktarda glikoz oreksine dur işareti yapar. Oreksin son zamanlarda keşfedilmiş ve beyni hareketlinderen bir nörotransmiterdir.

5: Patates
Az miktarda fırında pişirlmiş patatesin iyi bir gece uykusuna yardımcı olabileceğini pek sık duymadığınızı biliyoruz. Midenizi yormayacağı gibi, içeriğindeki tripofan sayesinde asit seviyesini düşürür. Etkiyi daha da artırmak için sütle birlikte püre kıvamına getirip yiyebilirsiniz.

6: Yulaf Unu
Yulaf içeriğindeki melatonin sayesinde iyi bir uykunun en iyi ilaçlarındandır. Bir miktar Akçaağaç şerbetiyle karıştırsanız hem de lezzeti ile sizi büyüleyecektir.

7: Badem
Bir avuç kalp dostu bu yemişlerden yediğiniz takdirde, sizi tatlı bir şekerlemeye götüren yolculukta en büyük yardımcınızı bulmuş olacaksınız. Hem tripofan içeriği hem de uygun ölçüde içerdiği kalsiyum sayesinde kaslarınızın rahatlamasına yarar.

8: Keten Tohumu
Hayat bazen ters gittiğinde ve siz de kendinizi kötü hissettiğinizde, 2 kaşık keten tohumunun sizlere yardımcı olabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Süt veya yoğurt içine katabileceğiniz keten tohumu, omega 3 yağ asitleri açısından zengindir ve doğal bir moral verici etkisi bulunmaktadır.

9: Kepek Ekmeği
Bal kattığınız çayınız ile birlikte yiyeceğiniz bir ince dilim kepek ekmeği, vücuttaki insülinin biraz serbest kalmasına ve tripofan ile seratonininize ‘’uyku vakti’’ mesajını yollamasını sağlamaktadır.

10: Hindi
Yılbaşını unutun. Güzel bir uykunun 2-3 saat öncesi, bir ince dilim kepek ekmeği üzerine koyacağınız küçük bir parça haşlanmış hindi eti yararlı olacaktır. İçeriğindeki tripofan sayesinde midenizde çok miktarda protein olmadığı zamanlarda bile sizi rahatlatır.
kambis - avatarı
kambis
Ziyaretçi
28 Eylül 2007       Mesaj #420
kambis - avatarı
Ziyaretçi
Kafein ve Parasetamol Birlikte Alındığında Zehirleyebilir


Çeviren: Gülşah Balaban
editor@realage.com.tr

Araştırmacılar, yüksek dozda kafein ve parasetamolün birlikte alınması halinde, karaciğerin zarar görebileceği yönünde uyarıyorlar.

Washington Üniversitesi’nde yürütülen çalışmada, bu karışımın sonucunda karaciğeri zehirleyen bir enzimin ortaya çıktığı açıklandı.

Uzmanlar, parasetamol ve kafein bileşiminin neden olduğu bu toksik etkinin, aynı zamanda hem kafein hem de parasetamol içeren güçlü ağrı kesicilerin alınması sonucunda da ortaya çıkabileceğini belirtiyorlar. Bu ağrı kesicilerin, migren, mentsrual rahatsızlıklar ve diğer bazı durumların tedavisinde kullanıldığı bildirildi.

Tıbbi kimya profesörü araştırmacı Sid Nelson açıklıyor: “Kafein, toksik bir metabolitin oluşmasını sağlayan enzimle etkileşime girebilir, bu durumda karaciğer zarar görür.”

Yapılan çalışmada, parasetamol ve kafeinin etkilerinin E. Koli bakterileri üzerindeki etkilerinin araştırıldığı belirtildi. Bu bakterilerin, insanlarda karaciğerdekine benzer bir enzim üreterek, bu tür ilaçların yol açtığı zehirin etkisini yok ettikleri açıklandı.

Nelson, zehir etkisinin çok yüksek dozda kafein alınması sonucu ortaya çıktığını belirtiyor.

Normalde insanların bu derece kafein tüketmediklerini söyleyen Nelson ekliyor: “Buradaki söz konusu doz, bir fincan kahvenin içerdiği kafeinin 10 katıdır.”

Araştırmacılar, ayrıca alkol ve parasetamolün birarada alınmasının da aynı toksik etkiye neden olduğunu belirtiyorlar.

Bazı kişilerin bu toksik etkileşime karşı daha hassas olabileceğini söyleyen Nelson, özellikle antiepileptik ilaçlar kullanan hastaların bu riski taşıdığına dikkat çekiyor. Nelson, bu ilaçların NAPQI üreten enzim seviyesini artırdığını belirtiyor.

Araştırmacılar, aşırı alkol tüketiminin de NAPQI üretimini artırdığını, ve buna bağlı olarak toksik etkileşim riskinin de arttığını bildiriyorlar. Ayrıca, migren, artrit, ve diğer bazı hastalıkların tedavisinde kullanılan parasetamol ve kafein içeren ilaçların da, bu riski artırdığı belirtiliyor.

Chemical Research in Toxicology’nin 15 Ekim sayısında bu çalışmaya yer verilmesi bekleniyor.


27.09.2007 12:53:00


Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış