Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 48

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.870 Cevap: 719
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
19 Ocak 2008       Mesaj #471
nünü - avatarı
Ziyaretçi
NE ZAMAN SU İÇMELİYİZ?

Sponsorlu Bağlantılar
Su olmadan sağlıklı bir hayat düşünülemez. Uzmanlar ise suyun soluduğumuz hava kadar gerekli olduğu ve yaşamın kaynağı olduğu konusunda hem fikirler. Peki, sağlıklı bir yaşam için ne kadar su içmeliyiz? İşte Türkiye'de tamamlayıcı tıp denilince ilk akla gelen isimlerden bir olan Dr.Hüseyin Nazlıkul'un bu konu hakkındaki yazısı:

1) Yeni güne su içerek başlayın. Bu bir bardak su böbreklerinizi boşaltmanıza ve detoks sisteminizin gün boyu çalışmasına yardımcı olacaktır.

2) Kahvaltıdan bir saat öncesine kadar yavaş yavaş ama kısa aralıklarla içilen suyun birçok kronik hastalıklarda tedavi edici özelliği olduğu açıklanmaktadır.

3) Günde en az sekiz bardak su için, mümkün olursa sağlıklı alkali su için, içtiğiniz su ne kadar temiz ve sağlıklı olursa bedeniniz suyu o derecede faydalı kullanır.

4) Canınız bir şeyler atıştırmak istediğinde bir şeyler atıştırmaktansa onun yerine bir bardak su için ve biraz bekleyin. Göreceksiniz ki bedeniniz sizden yemek değil su istiyormuş!

5) Vücudunuzun size ne söylediğini anlamaya çalışın, başınız veya mideniz ağrıyorsa veya bitkinseniz veya kendinizi iyi hissetmiyorsanız ilaç almadan önce bir bardak su için ve neticeye göre hareket edin.

6) Baş ağrısı çekiyorsanız ilaca saldırmayın. Sadece su yeterli gelmemişse o zaman suda bir magnesium tablet eritin ve için. Ağrı kesici kullanmadan da baş ağrılarınızın geçtiğini şaşkınlıkla keşfedeceksiniz.

7) Yemek yerken kesinlikle su ve sulu içecekler içmeyin, suyu yemekten yarım saat önce ve sonra için.


8) Yediğimiz yiyeceklerle de su alırız. Çünkü onların içinde de su vardır. Organik olarak üretilen ürünleri tercih ederseniz yiyeceklerle beraber aldığınız suyun kalitesi de iyi olur.

9) Su her yiyecekte aynı kalite ve özellikte bulunmaz, bu durum bedenimizde bulunan sular içinde geçerlidir. İçimizdeki su bizim ruh halimize göre sürekli kendi kendini değiştirme gücünü içinde barındırır.

10) Stresli ya da endişeli olduğunuzda bir bardak su için. Su vücut sıvınızı ve elektrolit dengesini düzenleyerek sakinleşmenize yardımcı olacaktır. Farkında mısınız? Sinirlenince ya da heyecanlanınca dudaklarınız kurur ve yapışmaya başlar. Bu, bedenin doğal olarak o anda su ihtiyacını size göstermesidir.

11) Akılıca yemek yiyin. Kalori, karbonhidrat ve yağları çok fazla hesaplamanıza gerek yoktur. Sadece asidik ve hijyenik olamayan yiyecekleri yemeyin.

12) Karaciğerinizin yediğiniz yiyecek ve içeceklerdeki bakteri, virüs, ve kimyasalları temizlemek zorunda olduğunu unutmayın! Bol, temiz ve kaliteli alkali su içerek karaciğerinize asli görevini yapabilmesi için yardımcı olun.

13) Hazır yiyeceklerden, fast-food'lardan, gazlı içeceklerden, katkı maddeleri içeren her tür hazır gıdadan uzak durun. Tabii burada asıl suçlu olan food'dan ( yemek ) çok işin fast ( hızlı ) kısmıdır. Çünkü hızlı yemek pek çok rahatsızlığın kaynağıdır.

14) Yediğiniz yemeklerden keyif almaya çalışın, iyi çiğneyin ve yemek esnasında gazete okumayı ve TV izlemeyi bırakın. Yediklerinizi iyice inceleyin, onlarla bir diyalog içinde olun.

15) Fazla çay, kahve, alkollü içecek içmeyin. Bu tür içecekler diüretik olduklarından, vücudunuzda su kaybına neden olurlar. Şayet mecbur kalırsanız bunlardan fazla içtiğinizde dengelemek için bol miktarda su ya da mümkünse alkali su için.

Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
20 Ocak 2008       Mesaj #472
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Süt için, kilo verin!

Sponsorlu Bağlantılar
Son araştırmalar yeterli kalsiyum alımının, kalori yakılmasına yardımcı olduğunu ve yağ hücrelerinin çalışmasını önlediğini gösteriyor. 18 Ocak 2008 Cuma

Dilara Koçak Beslenme bilimi, yaşam süresi, sağlıklı bir ömür, hastalıklara karşı korunmanın yolları, daha sağlıklı nesilleri için besinlerin önemi, hastalıkları iyileştirmede beslenmenin önemi, gıda sanayini geliştirme, besin zenginleştirme gibi birçok konuda sürekli yenileniyor her gün pekçok araştırma sonucu yayınlanıyor. Bugün bunlardan bazılarını özellikle günlük hayata uygulanması kolay olanları sizlerle paylaşmak istedim.
Süt ve kilo ilişkisiYeni çalışmalar süt içmenin kemiklerinizi güçlendirmekten daha fazlasını yapabileceğini söylüyor. Gerçekte kalsiyum, vücutta kalori yakılmasına yardımcı olabilir ve yağ hücrelerinin yağ yapmasını önleyebilir. Kalsiyum alımı ve kilo kontrolü ilişkisi üzerine birçok çalışma yapmıştır. Sonuçlar gösteriyor ki fazla kalsiyum tüketen kişilerin, az tüketenlere göre vücut ağırlığı daha azdır ve daha az kilo kazanımları olmuştur. Sağlık açısından en yararlısı günde 1000 miligram kalsiyum tüketmektir. En iyi kaynakları; günlük süt ürünleri peynir, ayran, süt kefir, yeşil yapraklı sebzeler, balık kıkırdakları, kalsiyumla zenginleştirilmiş yiyeceklerdir.
Erkekler ve osteoporozOsteoporoz genellikle kadın hastalığı olarak bilinir ancak erkeklerde de görülebilir. Oregon Üniversitesinin istatistiklerine göre, 50 yaşlarındaki her sekiz erkekten biri kalça çatlağıyla karşılaşıyor. Bunun da nedeni, osteoporoz. Bu tehlike, kemikleri kırılana kadar erkekler tarafından fark edilmiyor. Hem erkekler hem de kadınlar için osteoporozu engelleme, çocuklukta başlar.
Günlük süt ürünleri kalsiyumun en iyi kaynaklarıdır. Ayrıca kalsiyumla zenginleştirilmiş ürünler ve tabletler ile fiziksel aktivite de güçlü kemikler sahip olmanıza yardımcı olacaktır. Düzenli fiziksel aktivite, yürümek, dans ve tenis kemik oluşumunuza yardımcı olacaktır.
Salata yardımcı mıdır?Kilo kontrolü ve kilo koruma stratejisi konusunda yapılan çalışmalara göre, düzenli bir fiziksel aktiviteyle beraber porsiyon miktarının azaltılması kalori alımını düşürüyor. Penisylvania Üniversitesinin araştırmalarına göre salatayı yemekten önce tüketmenin kişinin yediği miktara etkisi var. 42 kadın üzerinde yapılan çalışma sonuçlarına göre salatayı ilk yemek olarak fazlaca tüketen kadınlar tüketmeyenlerle kıyaslandığında, ilk yemek olarak tüketenlerin yemek alımlarında yüzde 12 azalma olduğu gözlemlendi. Araştırma sonuçlarına göre yemekten önceki düşük kalorili salata kilo kontrolünde etkili bir stratejidir.
Kahvaltıyı önemseyin
Kahvaltıyı atlamak, gün içindeki enerji seviyenizi olumsuz etkileyebilir. Kahvaltı atlamayla ilgili yapılmış 47 araştırmanın incelenmesi sonucunda kahvaltı eden çocukların etmeyen akranlarından daha iyi bir beslenme profili olduğu, kahvaltı eden kişilerin gün içinde daha fazla kalori tüketmelerine rağmen daha nadir fazla kilolu olduğu, kahvaltı yapmanın hafıza gibi bilişsel fonksiyonlar, sınav sonuçları ve okula katılımı iyi yönde etkilediği bulundu. Sağlıklı bir kahvaltının yüksek lifli ve besin değeri yüksek tam tahılları, meyve ve süt ürünü içermesi gerekir. Balık gerçekten beyin yemeği mi? Balık tüketmek kişiyi daha zeki yapar diye duymuşuzdur hep büyüklerimizden. Artık araştırmalar bu söylemi doğruluyor. Bu konuda bir ruh sağlığı merkezinde yaşları 65 ile 94 olan alzheimer hastalığı gelişen 800 kadın ve erkekte çalışma yapıldı. Araştırmacılar haftada en azından bir porsiyon balık tüketen kişiler ile hiç tüketmeyenlerle kıyasladığında, tüketenlerde alzheimer gelişiminin daha az olduğu gözlemlediler. Bu çalışma diğer çalışmalarda bulunmuş olan omega 3 yağ asitlerinin beyin hücreleri üzerindeki pozitif etkisini destekliyor. Omega 3 DHA, beyin hücre membranlarını sağlıklı tutması ve beyin hücreleri arasındaki bağlantıyı sağlaması yönünden biliniyor. Beslenmenize daha çok balık yağı ekleyerek beyninizi ve kalbinizi koruyabilirsiniz.


Akpunktur ile kansere çare!

Gazi Üniversitesi (GÜ) Akupunktur Kurs Koordinatörü ve Akupunktur ve Alternatif Tıp Derneği Başkanı Prof. Dr. Cemal Çevik, akupunkturun vücutta bulunan kanser hücreleriyle savaşan hücrelerin sayısını ve etkinliğini arttırdığını söyledi.
18 Ocak 2008 Cuma

1. Ulusal SPA ve Wellness Kongresine katılan Prof. Dr. Çevik, "alternatif değil, tamamlayıcı tıp" olarak adlandırdığı akupunktur tedavisinden yararlanmak isteyenlerin sayısının her geçen yıl arttığını söyledi. Hastaların yüzde 50sinin akupunktura kilo vermek için yöneldiğini ifade eden Prof. Dr. Çevik, "Oysa akupunktur, kanser ağrılarını ve kemoterapinin yan etkilerini azaltmaktan, menapoz tedavisine, ağrılardan, psikiyatrik rahatsızlıklara, uyku bozukluğundan, sigara, alkol bağımlılığı, kısırlık ve alerji tedavilerine kadar 300e yakınrahatsızlığın tedavisinde tek başına ya da tamamlayıcı olarak kullanılabiliyor" dedi. Bütün bunlara rağmen, akupunkturun öneminin henüz yeterince anlaşılamadığını ifade eden Prof. Dr. Cemal Çevik, yöntemden sadece maddi durumu iyi olanların yararlanabildiğini vurguladı. Akupunkturun iyileştirici etkisiyle ilaç kullanımının da azaldığını dile getiren Prof. Dr. Çevik, bunun ekonomiye büyük katkı sağlayacağını belirterek, söz konusu tedavi yönteminin sosyal güvenlik şemsiyesinden yararlananların ücretsiz kullanabileceği hale getirilmesi gerektiğini kaydetti. Kanser ağrılarını azaltıyorAkupunkturun kanser ağrılarını azaltmada da kullanıldığını anlatan Prof. Dr. Çevik, Avrupa ülkelerinde kanser tedavisi sırasında bilinen yöntemlerin, akupunkturla eş zamanlı kullanıldığına dikkati çekti. Kemoterapinin neden olduğu bulantı gibi yan etkilerin de akupunkturla azaltıldığını söyleyen Prof. Dr. Çevik, ayrıca akupunkturun tek başına kanseri iyileştirici etkisinin bulunduğunu anlattı. Prof. Dr. Çevik, "Bunun iddialı bir söz gibi algılanmasını istemem. Ancak akupunkturun vücutta bulunan kanser hücreleriyle savaşan hücrelerin sayısını ve etkinliğini artırdığı biliniyor" dedi. Prof. Dr. Çevik, akupunkturun menapoz döneminde, uyku düzensizliklerinde, migrende, bel ve sırt ağrılarında da kullanıldığını ve başarı oranının hastalık türüne bağlı olarak, ortalama yüzde 70 düzeyinde olduğunu anlattı. 700 uzman doktor kurs aldıTürkiyede 4 üniversitede akupunktur polikliniği ve 700e yakın uzmanın bulunduğunu söyleyen Prof. Dr. Çevik, 2005-2007 yılları arasında Gazi Üniversitesi Akupunktur Polikliniğine 856 hastanın başvurduğunu, bunların yüzde 75ini de kadınların oluşturduğunu belirtti. Hastaların yüzde 50sinin de kilo vermek üzere akupunkturu tercih ettiklerini, bunu ağrının takip ettiğini söyleyen Prof. Dr. Çevik, "Ayrıca diğer tedavi yöntemlerinden yanıt alamayan hastalar da geliyor. Sonuçta bizim hastalarımız zor hastalar. Pek çok yöntemi denedikten sonra geliyorlar" diye konuştu. Prof. Dr. Çevik, tedaviden yararlanmak isteyenlerin çoğunluğunu 30-39 yaş grubundaki hastaların oluşturduğunu da söyledi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:27
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
20 Ocak 2008       Mesaj #473
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Tarçınlı Salep Ve Faydaları

Kış günlerinin vazgeçilmezi salep tam bir vitamin deposu...
Tamamıyla doğal olarak toplanan ve kilosu aktarlarda 120 YTL'ye satılan salep mide dostu olarak tanımlanırken, tarçınla tüketiminin ise üst solunum yolları ve bronşite iyi geldiği bildirildi.
Çukurova İniversitesi (Çİ) Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü Öğretim İyesi Prof. Dr. Menşure Özgüven, orkidenin salep elde edilebilen türlerinin Türkiye'de sadece bir kaç ilde yetiştiğini ve dağlardan doğal olarak toplandığını söyledi.
Salebin içecek olarak kullanılmasının yanı sıra bileşiminde bulunan nişasta ve diğer kıvam artırıcılar dolayısıyla dondurma yapımında da değerlendirildiğini belirten Özgüven, salebin normal metotlarla bahçelerde yetiştirilmesinin ise çok zor olduğunu söyledi.
Salebin, az bulunduğu için aktarlardaki fiyatının 120 YTL'ye kadar çıktığını anımsatan Özgüven, ''Salep sadece içimizi ısıtan, lezzetli bir içecek değil aynı zamanda çok sayıda yararı var.
Yetişme dönemi olan bu aylarda bolca salep tüketilmeli'' dedi. Salebin halk arasında yapışkan olarak bilinen müsilaj özelliğinin, sağlık açısından çok sayıda faydası olduğunu ifade eden Özgüven, şunları söyledi:
''Salebin müsilaj özelliği dokular üzerine yumuşatıcı etki yapar, bir nevi dokunun üzerine katman oluşturuyor, koruyor ve rahatlık veriyor. Özellikle mide rahatsızlıklarında etkili olan salep, hazmı kolaylaştırarak mideyi rahatlatıyor. Bunun yanı sıra tarçınla tüketiminde ise özellikle üst solunum yollarında etkili oluyor. Öksürük ve bronşiti tedavi ediyor.''
-''BİLİNÇSİZ TOPLAMA, NESLİNİ BİTİRİYOR''-
Salebin, yer orkidelerinin toprak altında bulunan yumrularından elde edildiğini belirten Özgüven, bilinçsiz toplamanın salep neslini tehlikeye soktuğunu söyledi.
Salep elde edilen orkidelerde bir kaç yumru bulunduğunu belirten Özgüven, ''Çok toplayınca, yumruları, yani üreme organları ortadan kalkıyor, nesli tüketiyor. Bir bitkinin altında 2 -3 tane yumru vardır, bunlardan biri alınırsa bitki önümüzdeki yıl da çoğalır ancak, hepsi alındığı takdirde o bitki bir daha ürün vermez'' dedi.
Toplanan yumruların yıkanıp, kurutulmasının ardından dövülerek toz haline getirildiğini ve salep elde edildiğini belirten Özgüven, 6-10 gram salebin ise bir kilo süte kıvam verebildiğini sözlerine ekledi.
Bugün Gazetesinden alıntıdır
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
20 Ocak 2008       Mesaj #474
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Lösemide mucize gelişme

Aynur TATERSALL/LONDRA, (DHA)

İNGİLTERE'nin Kent bölgesinde yaşayan 5 yaşındaki tek yumurta ikizleri Olivia ve İsabella Murphy üzerinde yapılan kan testleri sonucu, lösemi (kan kanseri) hastalığına neden olan hücrenin tespit edildiği belirtildi.

İkisinin de kemik iliğinde lösemi kök hücreleri saptanmış olmasına rağmen, ikizlerden İsabella’nın sağlıklı bir şekilde hayatını sürdürürken, sadece Olivia’nın hastalığa yakalanması bilim adamlarını şaşırtmıştı. Bu farkılıklardan yola çıkarak uzun süre araştırma yapan İngiliz bilim adamları sonunda lösemi hastalığına sebep olan hücreyi tespit etti.

İkizleri üzerinde yapılan araştırmalar sonunda aralarında tespit edilen farklılıklar lösemi hastalığına çarede ilk ışığı yaktı. Elde edilen sonuçlar kemoterapi tedavi yönteminin tamamen ortadan kalkıp hastalığın sadece ilaçla tedavi edilebilecek olması anlamına geliyor.

Bugün milyonlarca Lösemili çocuk için umut olan bu buluş hakkında konuşan İngiltere Kanser Araştırmaları Enstitüsü'nden Prof. Dr. Mel Greaves Olivia ve İsabella üzerinde yaptılan araştırmanın bu hastalığa yakalanan lösemili çoçular için tıp aleminde büyük bir bulgu olduğunu söyledi.
nünü - avatarı
nünü
Ziyaretçi
21 Ocak 2008       Mesaj #475
nünü - avatarı
Ziyaretçi
İnsanı yorgun düşüren 11 enerji düşmanı

Bilim adamları, kronik yorgunluk ile tüm bu etkenler arasında şaşılacak bağlantılar olduğunu tespit ettiler.

1- Derin uykuda bizi rahatsız edenler:
Gürültü stres yaratır ve stres tansiyonu yükseltir. Sonuçta sürekli halsiz ve uykulu oluruz. Bunun için size önerimiz, yatak odanızdan saat gibi ses çıkarabilecek tüm eşyaları kaldırmanız olacaktır.

2- Kahve ve çay: 6 fincandan sonrası zarar:
Kafein uyarıcı etki yapar, yani beyne daha fazla enerji emri verir. Günde 3 fincan kadar çay veya kahve içersek, bu canlandırıcı özellikten iyi şekilde faydalanırız. Fakat miktar ikiye katlanırsa, kafein ve tein, vücudumuzdaki demiri emer. Bu durumda beyin ve kalbe yeterli oranda oksijen gitmez. Sonuçta kendimizi çok yorgun hissederiz.

3- Karbonhidrat uyku hapı etkisi yapar:
Tüm karbonhidratlar, aç karnına yenildiği zaman ağırlık yapar. Siz siz olun, aç karnına bu besinleri tüketmemeye özen gösterin.

4- Su eksilirse dikkatiniz de dağılır:
Her gün yaklaşık 8 bardak su içmemiz gerekiyor, yoksa hissedilir bir biçimde enerji boşluğuna düşeriz. En iyisi, her saat başı içine biraz limon suyu sıkılmış bir bardak su içmektir.

5- Cep telefonu hipnozdan beter:
20 dakikadan uzun telefon görüşmelerinin uyku hipnozu gibi bir etki yaptığı ortaya çıktı. Dolayısıyla, uzun süreli ve sık olarak telefonla konuşmak bizi yorar.

6- Duş alacağımıza yatağa geri dönelim daha iyi:
Suyun sıcaklığı vücut sıcaklığının çok üzerindeyse bünyemiz uyku getiren hormonları fazlasıyla salgılamaya başlar. Akşamları iyi uyumak için sıcakla, sabahları enerji depolamak için ılık suyla yıkanın!

7- Bazı besinlere karşı dayanıksız olabilirsiniz:
Her şeyi doğru yaptığınız halde zinde değilseniz, "çölyak" hastası olabilirsiniz. Bu bünyenizin tahıl nişastalarını işleyememesi anlamına gelir. Baş ağrısı ve yorgunluktan şikayet eden bu kişilerin buğday, arpa gibi tahıllardan uzak durması gerrekir.

8- Kola bünyeyi aside boğar:
Az harekete bir de aşırı kola, çay ve et tüketimi eklenirse, bünyede aşırı asit meydana gelir. Sonuçta da dolaşım bozuklukları, migren, bağışıklık sisteminin zayıflaması gibi rahatsızlıklar yaşanır.

9- Gürültü de yorar:
Uzun süreli gürültüye maruz kalan insanların enerjisi tükeniyor. Bağıra çağıra konuşan insanların arasında olmak bile insanı yormaya yetiyor.

10- Floresan ışığı kronik esnemeye neden olur:
Floresan ışık, öğrenme ve konsantrasyon yetimizi yüzde 60 oranında düşürür. Gün içinde saatlerce bu ışığa maruz kalan birinin bağışıklık sisteminin zayıfladığı ispatlandı. Bu da kronik yorgunluğa neden olabilir.

11- Küften uzak durmalı:
Bulunduğunuz ortam yeterince havalanmıyorsa küf oluşabilir. Bünye, küfe tıpkı mikroplarda olduğu gibi karşılık verir, bununla mücadele eder. Bu da açıklanamayan sürekli yorgunluğa neden olabilir. Bol su mide yüzeyinde kan akımına direkt olarak emilen birkaç maddeden biridir.
Yapılan araştırmalara göre sıcak su içmek vücut için çok yararlı. Sıcak su, çay veya su bazlı içeceklere benzemeyen şekilde, bol su mide yüzeyinde kan akımına
direkt olarak emilen birkaç maddeden biridir.
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
29 Ocak 2008       Mesaj #476
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Unutkanlığa son verin!

Unutkanlığın çok çeşitli nedenleri olsa da, belki de sizin tek ihtiyacınız dinlenmek.

29 Ocak 2008 Salı

Kişi, yaşadığı hayatın temposundan yorulduğunda, stresli anlarında, depresyon halinde unutkanlık sorunları yaşayabilir.
Belirtiler kişiden kişiye farklılık gösterse de en sık rastlananlar, isim ve kelimeleri unutmak, eşyaların konulduğu yerin unutulması, yakın geçmişe yönelik deneyimlerin hatırlanmaması gibi yakınmalardır. Bunların ardında her zaman ciddi bir hastalık bulunmayabilir.
Hafızanın gereksiz bir çok bilgiyle kirletilmesi, gereksiz ve önemsiz şeylerin hafızaya alınması, bir işi öğrenirken birden fazla işle uğraşmak, dikkat eksikliği ve endişe gibi dikkati yoğunlaştırmayı güçleştiren etkenler, yapılan işe gereken önemin verilmemesi, dağınık çalışma düzeni gibi faktörler de hafızayı etkiler.
Gerçekten önemli bir hastalığın söz konusu olması ihtimaline karşı, uzman denetiminde gereken tetkiklerin yapılmasında fayda vardır. En sık rastlanan hafıza rahatsızlıklarından Alzheimer hastalığında olduğu gibi diğer hastalıklarda da erken tanı, uygun tedavi ve eğitimler, hastalığın yıkıcı etkilerinin yavaşlatılmasını sağayabilir.
İstenmeyen hafıza problemleriyle karşılaşmamak için yapabileceğiniz en uygun şey hafızanızı güçlendirmektir. Aşağıdakileri yapmanız, faydalı olacaktır: Düzenli ve dengeli bir yaşam sürdürün
Yeterli ve dengeli beslenin
İyi uyuyun
Alkolü azaltın
Sigara kullanmayın
Temiz havada yürüyüş yapın
Sosyal ilişkilerinizi artırın
Düzenli kan basıncına sahip olmaya özen gösterin
Kolay hatırlamak için öneriler:


Zihninizi zorlayın
Dikkatinizi verin
Her şeyi hatırlamaya çalışmayın
Mineral ve vitamin desteği alın
Kahve ve sigarayı azaltın
Yapılacak işler listesi hazırlayın
Stresten uzaklaşın
Hobilerinize zaman ayırın
Hafızayı güçleştiren ilaçlara dikkat edin
Hafif egzersiz yapın
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:28
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
30 Ocak 2008       Mesaj #477
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Melatonin


Melatonin denilen hormon beyinde ve sadece 23.00 ile 05.00 saatleri arasında salgılanan bir hormondur.

Hormonun temel görevi vücudun biyolojik saatini koruyup ritmini ayarlamak, Jetlag denilen hadisenin sebebi de bu hormon.


Hormon diğer aktioksidan tesirlerini de güçlendiriyor, kanserli hücrelere karsı koruma sağlıyor, üreme sistemiyle bağlantısından tutun da yorgunluk, isteksizlik gibi durumların nedenlerini de oluşturabiliyor.


Su anda bu hormon yaşlanmayı geciktirici etkisinden dolayı da üzerinde önemle durulan bir hormon. İşin can alıcı noktalarından birisi hormonun çocuklar üzerindeki tesiridir. Avrupa da lösemili ve kanserli çocuk sayılarının artmasından ötürü yapılan araştırmalar sonucunda ailelerden istenen bir husus da çocukların kesinlikle karanlık ortamlarda yatırılmaları.


Çünkü melatoninin güçlü salgılanmasının kansere karşı koruyucu etkisi olduğu biliniyor. Ancak, bu hormon ışığa duyarlı.


Deneylerde uyuyan kişinin hormon salgısı izlenirken ışık açıldığında hormonun azaldığı, karanlıkta yoğun olarak salgılandığı tespit edilmiş bilimsel bir gerçek.

Lütfen karanlıkta yatın ve Çocuklarınız uyurken ışığı kapatın...

Unutmayın körlerde kanser olma oranı sıfıra yakındır.
Demir YumruK - avatarı
Demir YumruK
Ziyaretçi
1 Şubat 2008       Mesaj #478
Demir YumruK - avatarı
Ziyaretçi
Acısız güzellik olur!

Yüksek topuklar diz ağrısından eklem iltihabına kadar çeşitli sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Seksi ayakkabılardan vazgeçmiyorsanız en azından rahat olanlarını tercih edin.

1 Şubat 2008 Cuma

İngilterenin çok satan dergilerinden Readers Digestte rastladım bu fotoğrafa-grafiğe. Anlaşılan seksi ayakkabılar sağlığa zararlı olabiliyor. Eğer yüksek topuklardan vazgeçmek sizin için bir seçenek değilse, o zaman en azından rahat olanlarını tercih edin. Uzmanlar kadınlara yüksek topuklu ayakkabılar giymemesini öğütlüyor ama ille de giyecekseniz en azından şu ipuçlarına dikkat etmenizde fayda var: Ayakkabının burnunun ayağınızın şeklinde olmasına özen gösterin; daha dar olmamalı. Ayrıca başparmağınızla burun arasında bir santimetrelik boşluk olmalı. Ayakkabının içinde ne kadar tabanlık varsa o kadar iyi. Taban çukurunu saran sıkı bir bant ayağın öne doğru kaymasını engelleyerek daha iyi destek sağlar. Bağcıklı ayakkabılar ayağı iyi kavrar ve kan dolaşımını engellemeyecek şekilde ayarlanabilir.Ne kadar yüksek bir topuk sizi tatmin eder? İki-iki buçuk santimetreden yüksek topuklu ayakkabıları mümkünse tercih etmeyin.İnce topuklar pek sağlıklı değil. Kalın topuklu ayakkabıları tercih etmenizde fayda var.
Aynı ayakkabıyı iki gün üst üste giymeyin. En az bir gün dinlendirin. Bel
Omuriliğinizin eğim derecesi arttığında bel ağrıları yaşayabilirsiniz. Leğen Kemiği
Leğen kemiğini eğme sonucunda leğen kemiği kasları zayıflayabilir. Diz
Dizlere yüklenmenin sonucunda diz ağrıları çekebilirsiniz, hatta kimi durumlarda eklem iltihabı ortaya çıkabilir.
Baldır
Ayaklarınızın ucuna basarak yürümeniz sonucunda baldır kaslarınız kısalabilir. Bilek
İnce topuklu ayakkabılarla salınırken bilekleriniz burkulabilir. Ayak
Dengenizi öne doğru ittikçe ayak parmaklarınızın kökünde kemikler çıkabilir. Saçınızı bahara hazırlayın Şimdiden önümüzdeki ilkbahar ve yaz modasının nasıl olacağını biliyoruz. Belki soğuk günlerde yazlık giysiler pek umurunuzda değil. Ancak en azından moda saçları merak ediyor olabilirsiniz. Uzun bir süre sonra değil, şunun şurasında iki ay sonra bu moda kapımızı çalacak. İlkbahar-yaz koleksiyonlarının sergilendiği podyumlarda soğuk sarılardan mantar kahverengisine doğal renklerde saçlar dikkat çekti. Koyu kakao rengi esmerler tercih edebilir. Sarışınlar ise mercan ve bej gölgeli vizon rengini deneyebilir. Saçınızı farklı tarzlarda örebilirsiniz. Süslü topuzlardan dağınık şekilde toplanan saçlara ve düzgün at kuyruklarına kadar farklı modelleri deneyebilirsiniz.


Siz de bağımlı olabilirsiniz! Her gün ya da iki üç günde bir ağrı kesici ilaç kullandığı için ağrı kesici bağımlısı olanların oranı hiç de az değil. Ağrı kesici bağımlılığından kurtulmak için arınma tedavisi şart.

1 Şubat 2008 Cuma

Ayşegül Aydoğan Atakan


Aşırı ağrı kesici kullanımına bağlı gelişen ''ağrı kesici bağımlılığı'' aynı eroin ya da alkol bağımlılığı gibi kişinin kendi kendine vazgeçemediği, tedavi gerektiren bir sorun. Ağrı kesici almadıklarında yoksunluk belirtisi çeken ağrı kesici bağımlıları, bu nedenle mecburen tekrar ağrı kesici almak zorunda kalıyorlar.
Anadolu Sağlık Merkezi nöroloji uzmanı Prof. Dr. Mustafa Ertaş, ağrı kesici bağımlılığı hakkında sorularımızı yanıtladı. Ağrı kesici bağımlılığı kimlerde görülür? Aşırı ağrı kesici kullanımına bağlı başağrıları, migrenli kişilerde ortaya çıkabilen bir başağrısı. Yani önce kişide migren olması gerek. Migreni olanlar migren için veya başka bir nedenle, örneğin romatizması için veya vücudunun herhangi bir yerindeki bir ağrı için, sık, örneğin, ayda 10 - 15 gün ağrı kesici veya migren atak durdurucu ilaç kullanırsa migren sıklaşıyor ve ''aşırı ağrı kesici kullanımına bağlı başağrıları'' ortaya çıkıyor. Her migren hastasının potansiyel olarak taşıdığı bir özellik bu. Bu bağımlılık kişide ne kadar sürede ve neden gelişir?Migrenli insanların özelliği sadece baş ağrıları değil. Örneğin çoğunluğunda koku duyusu çok gelişmiştir, kokuları hemen farkederler ve ağır kokular, parfüm gibi, hemen rahatsız edebilir. Bunun gibi bir özellik olarak da, ağrı kesicileri sık kullanınca migrenlilerin beyinlerinde ağrıya karşı koymada gerekli yapılarda bir yıkım gelişiyor ve artık olur olmaz her şey migreni tetikleyebiliyor. Bağımlılık oluşunca migrenlinin ağrısının şekli de değişiyor. Çoğunlukla şiddetli migren ağrısı çeken bir kişi bağımlılık geliştiğinde daha az şiddetli, fakat başında daha yaygın ve sürekli bir baş ağrısından yakınır hale gelebiliyor ya da migren ağrıları değişmeden devam edebiliyor. Aşırı ağrı kesici kullanımı nedir? Tanı kriterlerimize göre kişinin 3 aydır ayda en az 15 gün başağrısı çekiyor ve ağrı kesicileri ayda en az 10 gün kullanıyor olması gerek. Ama bu, bağımlılığın 3 ayda geliştiği anlamına gelmiyor. Bağımlılık haftalar içinde bile gelişebilir. Ülkemizde de, Avrupa ülkeleri veya Amerikada da, ortalama 100 kişiden (migreni olan olmayan herkes içinde) 2si, her gün ağrı kesici kullandığı için başağrısı çekiyor, yani ağrı kesici bağımlısı. Yaptığımız bir değerlendirmede bağımlılık, eğitim düzeyi düştükçe artıyordu. Belki bu, sık ağrı kesici kullanımının sakıncalarından haberdar olmamakla, uyarıları yeterince dinlememek ya da dikkate almamakla ilgili olabilir. Bu kişilerin toplumda ve özel hayatlarında yaşadıkları sorunlar neler?Aşırı ağrı kesici kullanımına bağlı sürekli başağrısı çeken, yani bağımlı kişiler yalnızca ağrı yaşamıyorlar, unutkanlık, dikkat eksikliği, enerji eksikliği, yorgunluk, depresif durum, çarpıntı, baş dönmesi gibi şikâyetleri de oluyor. Tipik bir bağımlı gibi, ağrı kesici almadıklarında kriz geçiriyorlar ve bu kriz başağrısı şeklinde oluyor. En fazla bir iki gün dayanıyorlar ağrı kesicisizliğe. En sık hangi grup ilaçlar kullanılıyor?En çok alınan ağrı kesici grubunu romatizma ilaçları veya basit ağrı kesiciler oluşturmakla birlikte en hızlı bağımlılık yapan ilaçlar ergotamin içeren ilaçlar ve triptan grubu ilaçlar olmakta. Ergotamin bağımlılığında bundan daha uzun sürede kurtulunurken triptan grubu ilaçlarla bağımlılıktan kurtulmak daha çabuk oluyor. Bu bağımlılığın yol açtığı riskler neler?Ağrı kesici aşırı kullanımının riskleri de yüksek. Örneğin ergotamin grubu ilaçların kalp damarları dahil tüm damarlar üzerine uzun süreli daraltıcı etkileri var ve sık kullanıldıklarında bu ilaçlar çevre sinirlerde beslenme bozuklukları ve sonucunda nöropatilere yol açabiliyorlar. El, ayaklarda üşümeler, karıncalanma, uyuşmalar şeklinde sonuçlanabiliyor. Veya bu damar sorunları kalp krizine ve ölüme kadar götürebiliyor. Antiromatizmal ilaçlar aşırı kullanıldığında ise mide problemleri kaçınılmaz olabiliyor. Tedavisi nasıl yapılıyor?Bu hastalar iki üç hafta yoğun geçen temizlenme, arınma tedavisiyle iki ayda bu sorundan kurtuluyorlar. Hatta bazen birkaç haftada kurtulabiliyorlar. Bu tedavi olmadan hastaların kurtulması mümkün değil. Yani tipik bir bağımlılık tedavisi yapılıyor.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:29
_PaPiLLoN_ - avatarı
_PaPiLLoN_
Ziyaretçi
2 Şubat 2008       Mesaj #479
_PaPiLLoN_ - avatarı
Ziyaretçi
Bel ağrısına 40 çözüm

Yanlış oturmak, ani hareketler ve hareketsizlik gibi pek çok faktör, bel ağrılarına neden olabiliyor. Eğer siz de bel ağrısından şikayet ediyorsanız, bu yazımıza bir göz atın. İşte bel ağrısından kurtulmanın 40 altın kuralı...

1- Herhangi bir ağırlık taşımanız gerekirse, yükü vücudunuza asimetrik olarak paylaştırdıktan sonra taşıyın. Cisimleri bir yerden başka bir yere taşırken, belinizin dik pozisyonda olmasına dikkat edin.

2- Ağır bir yükü kaldırmayı denemeyin. Kaldırmak zorundaysanız başkalarından yardım isteyin.

3- Hafif bile olsa bir yerden cismi alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın, belden eğilmeyin. Yükü belinizle değil, bacaklarınızla kaldırın.

4- Bir eşyayı taşırken gövdenize yakın tutun.

3- Hafif bile olsa bir yerden cismi alırken dizlerinizi kırın ve çömelerek alın, belden eğilmeyin. Yükü belinizle değil, bacaklarınızla kaldırın.

4- Bir eşyayı taşırken gövdenize yakın tutun. Taşınacak eşya vücudunuza ne kadar yakın olursa, omurganıza binen yük o kadar azalacaktır.

5- İki kişiyseniz ve bir eşyayı iki ucundan tutarak taşımanız gerekiyorsa, birbirinize haber vermeksizin eşyanın ucunu sakın bırakmayın.

6- Ağır bir yükü belinizden daha yükseğe kaldırmayın. Hele bu yükü başınızdan yukarı kaldırmayı denemeniz tam bir felaket olabilir.

7- Ayaktayken belinizi sağa veya sola doğru rotasyon yaptırıp eğilerek yerden bir şey almayın.

8- Yük elinizdeyken dönmeniz gerekiyorsa, belinizle değil ayaklarınızın yerini değiştirerek dönün.

9- Ağır bir cismi bir yerden bir yere çekerek ve ya iterek tek başınıza götürmeyin.

10- Sandalye ve ya koltukta otururken dik pozisyonda olmaya gayret edin ve bunu alışkanlık haline getirin. Bu esnada diz eklemlerinizin kalça eklemlerinden daha yüksekte bulunmasında, ayak tabanlarının yere temas ederken düz konumda olmasında ve yere rahatça basmasında yarar var.

11- Yumuşak, alçak ve derin koltuklarda oturmayın. Stabil olmayan bozuk koltukların ve yumuşak iskemlelerin belinizi tehdit ettiğini unutmayın.

12- Sandalyede otururken ayaklarınızın altına bir basamak çekerseniz daha rahat ederseniz.

13- Abdest alırken, dişlerinizi fırçalarken ya da elinizi, yüzünüzü yıkarken lavaboya doğru eğilmeyin.

14- Her gün en az 15 dakika yürüyün. Yürüme mesafesini giderek arttırın.

15- Bir defa bel rahatsızlığı geçirmiş ve iyileşmişseniz, uzman doktorunuzun önerdiği egzersizleri aksatmadan yapın, çünkü düzenli egzersiz yapanlarda ağrının tekrarlaması daha seyrek görülür.

16- Sağlıklı olsanız bile her gün kaslarınızı güçlendirici egzersizler yapın.

17- Egzersizleri altında sunta ve ya tahta bulunan halı ya da battaniye gibi sert bir zemin üzerinde yapın.

18- Spor veya egzersiz yaparken ani ve zorlayıcı hareketlerden kaçının. Spora başlamadan önce mutlaka ısınma hareketleri yapın.

19- Egzersiz sonrasında şiddetli ve 15 dakikadan fazla süren bir rahatsızlık ortaya çıkarsa mutlaka bir uzman doktora danışın.

20- Günlük yaşamınızda ani hareketlerden sakının.

21- Her gün beyaz peynir ya da bir kase yoğur yemeyi veya bir bardak az yağlı süt içmeyi alışkanlık haline getirin. Güneş ışınlarından yararlanın.

22- Vücut ağırlığınızı sürekli kontrol altında tutun. Alınan her fazla kilonun vücudunuz ve beliniz için ilave bir yük olduğunu unutmayın.

23- Uzman bir hekime danışmadan bel korsesi kullanmayın. Çelik balenli korselerin uzun vadede bel ve karın adalelerini zayıf bırakacağını unutmayın.

24- Kesin teşhis konulup bel ağrınızın nedeni anlaşılmadan, belinizi asla çektirmeyin. Bunun bazen felce kadar giden sonuçlara yol açtığını unutmayın.

25- Üzüntü ve stresin bel sağlığınızı da olumsuz yönde etkilediğini bilerek, ruh sağlığınıza özen gösterin. Ailevi, sosyal veya iş hayatınızla ilgili problemlerinizi çözmek için gerekirse ilgili doktor ve şahıslardan yardım isteyerek köklü bir çözüme gidin.

26- Yüksek topuklu veya topuksuz ayakkabı giymeyin. Ayakkabılarınızın topuklarının yüksekliği normal, ökçeleri yumuşak olsun.

27- Sandalye ya da koltukta otururken, bir cismi hafif dahi olsa öne doğru eğilerek yerden almayın.

28- Daha önce bel rahatsızlığı geçirdiyseniz, güreş, boks, judo, futbol, basketbol gibi mücadele gerektiren ve halter, jimnastik, golf, tenis gibi zorlayıcı sporlardan uzak durun. Bunların yerine yürüme yada yüzme gibi sporları tercih edin.

29- Raflardan kitap veya herhangi bir eşyayı alırken önce ayağınızın altına yükseltici bir şey koyun ve eşyanın hizasına yükseldikten sonra onu alın.

30- Otomobil kullanırken koltuğunuz sert olsun, arkaya dayandığınızda koltuk belinizi desteklesin. Uzun yola çıkarken belinizi ince bir yastıkla destekleyin.

31- Otomobile bindiğinizde, koltuğunuzu pedallara yakın olacak şekilde ayarlayın. Dizlerinizin, kalçanızın biraz yukarıda durmasını sağlayın. Aksi halde beliniz rahat etmez.

32- Uzun süre araç kullanmayın, kullanmak durumunda kalırsanız sık sık mola vermeyi ve bu esnada biraz yürümeyi tercih edin.

33- Yatağınız sert olsun. es ederken düz konuYattığınız zaman vücudunuz yatağa gömülmesin. Vücudu değişik şekillere sokan, stabil olmayan, yumuşak veya çöküntülü yataklar sağlıklı değildir. Altında sunta ile tahta olan yatakları ve üzerine yatıldığında omurganın fizyolojik kıvrımlarına uyum gösterebilen kaliteli ortopedik yatakları tercih edin.

34- Bilgisayar karşısında saatlerce hareketsiz veya uygun olmayan pozisyonlarda kalmak beli rahatsız eder. Bilgisayarda çalışırken başınız dik, beliniz ve kalçanızın arka kısmı destekli, köprücük kemikleriniz yere paralel durumda olmalı. Gözleriniz, ekranın üst hizasına yakın konumda ve ekranı tam karşıdan görebilecek pozisyonda bulunmalı. Kollarınız rahat, ön kol ve bilekleriniz aynı çizgi üzerinde yere paralel olmalı. Ayaklarınızı da bir destek üzerine koymanız daha iyi olur.

35- Daha önce bel rahatsızlığı izleri altında sunta ve ya tahta bulunan halı ya da battaniye gibi geçirdiyseniz, zıplama hareketi yapmayın ve yüksek bir yerden asla atlamayın.

36- Yürürken veya ayakta dururken vücudunuzun dik bir pozisyonda olmasına özen gösterin. Ağırlığınızı her iki bacağınıza eşit olarak paylaştırın. Ayakta dururken omuz ve kalçanızın aynı hizada olmasına dikkat edin. Doğru duruşta çene içeri çekilmiş, baş dik, sırt ve bel düzdür. Bu duruşta kulaktan yere indirilen dik çizgi, omuz ve kalçanın ortasından, ayak bileğinin önünden geçer. Ayakta dururken sırt kambur, bel çukur, karın öne sarkık, göğüs yassılaşmış ve çene öne çıkmış olursa bu duruş yanlıştır. Böyle bir pozisyon bele rahatsızlık verir ve iç organlar basınç altında kalır.

37- Tarlada, inşaatta, işyerinde, evde çalışırken veya kar kürerken beliniz aniden ağrımaya başladıysa, geri kalan işi bitirmek üzere gayret sarf etmeyip hemen istirahata çekilin. Sert bir zeminde sırt üstü uzanıp, dizlerimizi hafifçe bükerek bacaklarınızı yukarıya doğru toplamış vaziyette 15-30 dakikalık istirahat oldukça rahatlatıcı olur. Eğer bu süre sonunda durumunuzda iyiye gidiş yoksa, mutlaka doktorunuza başvurun. Hastalığınız esnasında istirahat süresinin uzun mu yoksa kısa mı olacağını önceden kestirebilmek çok zordur. Manyetik rezonans görüntüleme metodu uzman doktora bu konuda fikir verir.

38- Bel rahatsızlığı geçirdiyseniz, uçak yolculuğu sırasında ayağınızı rahatça uzatabileceğiniz bir yeri tercih edin. Uzun süreli yolculuklarda koltuğunuzu hafifçe arkaya yatırın ve belinizi ince bir yastıkla destekleyin. Yolculuk esnasında sürekli oturmayın, ara sıra ayağa kalkarak biraz yürüyün. Yolculuk bitiminde valizlerinizi tekerlekli arabaya koyarak taşıyın.

39- İş yerinde devamlı oturarak çalışıyorsanız, bu durumun beliniz için sakıncalı olduğunu bilin ve mutlaka ara sıra kısa da olsa yürüyüşler yapın. Çünkü oturur pozisyondayken belinize binen yük, ayakta olduğunuzdan belirgin şekilde daha fazladır. Yapılan araştırmalarda, günlük mesaisinin büyük bir kısmını oturarak geçirenlerde bel fıtığına yakalanma riskinin, ayaktakilere oranla daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Oturarak çalışırken belinizi ince bir yastıkla desteklemenizde yarar vardır.

40- Tek bir çeşit bel fıtığı olmadığı gibi, tek bir çeşit bel fıtığı tedavisi de yoktures ederken düz konu. Bazı bel fıtığı tedavisi için yalnızca ilaç ve istirahat yeterli olur. Bazıları ise fiziki tedavi ve bazı geleneksel tedavi türleriyle iyileşir. Bazı bel fıtıkları da mutlaka cerrahi girişim gerektirir. Bu nedenle, elindeki tek bir tedavi çeşidiyle tüm bel fıtığı hastalarını iyileştirdiğini söyleyen şahıslara inanmayın, sağlığınızı uzman doktorlara emanet edin
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
2 Şubat 2008       Mesaj #480
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Tiroide dikkat

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler

Tiroit bezi fonksiyonlarındaki aksaklıkların hamilelik sürecinde fark edilmemesinin, düşük riskine, doğacak çocukta zeka geriliğine neden olabileceği ve kimi durumlarda anne adayının hayatını tehlikeye sokabileceği belirtildi.

Ankara Üniversitesi (AÜ) Tıp Fakültesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Anabilim Dalı Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu, hamileliğin kimi anne adayları için rutin kontroller ve hekim desteğiyle tehlikesiz ve huzurlu bir şekilde atlatılacak bir dönem, kronik rahatsızlıkları olan anne adayları ve doğacak bebek içinse temkinli yaklaşılması gereken bir süreç olduğunu söyledi.

Özellikle tiroit bezi fonksiyonlarındaki aksaklıkların hamilelik sürecinde fark edilmemesinin hem anne adayı hem bebek açısından ciddi sağlık problemlerine yol açabileceği uyarısında bulunan Şatıroğlu, tedavi edilmeyen tiroit hastalıklarının doğacak çocukta zeka geriliğine neden olabileceğine dikkati çekti. Şatıroğlu, “Hamilelik sürecinde yaşanan tiroit hastalıkları, bebekte zeka geriliğine, düşüğe ve anne karnında ölüme neden olabilir hatta anne adayının hayatını riske sokabilir” dedi.

“HİPOTİROİDİ, BEBEĞİN GELİŞİMİNİ ETKİLİYOR”

Şatıroğlu, hamilelik sürecinde tedavi edilmeyen “hipotiroidi” nin (yetersiz tiroit salgılama), doğacak bebekte ciddi komplikasyonlara neden olabileceğini söyledi.

Bebeğin, hamileliğin birinci yarısında sağlıklı gelişebilmesi için anneden plasenta yolu ile tiroit hormonu alması gerektiğini ifade eden Şatıroğlu, annedeki tiroit azlığı sebebiyle bebeğin ihtiyaç duyduğu tiroidi alamadığını belirtti.

Şatıroğlu, hamileliğin ikinci 3 aylık döneminde bebeğin beyin gelişiminin başladığını belirterek, “Bu nedenle ikinci 3 aylık dönemde oluşan hipotiroidi, çocuğun beyninde geri dönüşümsüz bozukluklara neden olur. Gebeliğin ikinci yarısında annedeki tiroit hormon azlığı çocuğun IQ'sunun normale göre düşük olmasına, tedavi edilmeyen hamilelerde ise çocuğun IQ'sunun normalden çok daha düşük olmasına yol açar. Tedavi edilen vakalarda ise çocuğun IQ'su normaldir” dedi.

“HİPERTİROİDİ, DÜŞÜK RİSKİNİ ARTIRIYOR”

Hamile bir kadında tiroit hormonlarının aşırı düzeyde üretilmesinin “hipertiroidi” olarak adlandırıldığını belirten Şatıroğlu, her bin gebeliğin 1-2'sinde hipertiroidinin görülebildiğini söyledi.

Şatıroğlu, hastalık hamileliğin erken evresinde ortaya çıkarsa bebeğin anne karnında ölümü, düşük ya da bebekte gelişme geriliğinin görülebileceğine işaret ederek, “Hastalık, hamileliğin son aylarında ortaya çıkarsa bebekten ziyade annenin hayatı tehlikeye girer” diye konuştu.

Şatıroğlu, bu hastalığı taşıyan kadınların adet periyotlarının da düzensiz olabileceğini ve gebe kalmada sıkıntı yaşayabileceklerini söyledi. Hipertiroidi hastası olan anne adaylarına uygulanabilecek tedavi yöntemlerinin zor olduğunu belirten Şatıroğlu, şunları kaydetti:

“Bu tür hastalara genellikle ameliyat yapılmaz. Bunun nedeni yüksek tiroit hormonları varlığında anestezi vermenin çok riskli olmasıdır. Ayrıca bu hastalarda radyoaktif iyot (RAI) tedavisi de kesinlikle uygulanmaz. Kullanılabilen tiroit karşıtı ilaçlar ise çok etkili olmaz ve de bebek üzerine zararlı etkileri olur. Zehirli guatrı hafif düzeyde olan hamilelerde pasif takip yani ilaçsız yakın takip yapılabilir ve gerektiğinde ilaçla müdahale edilebilir.”

Şatıroğlu, çarpıntı, terleme, kilo kaybı ve boğazda şişliğin hipertiroidinin en önemli belirtileri olduğunu ifade ederek, anne adaylarının bu gibi durumlarda vakit kaybetmeden doktora gitmeleri gerektiğini söyledi.

“TİROİT TESTLERİ YAPILMALI”

Hamilelik öncesi tiroit fonksiyonlarının kontrolünün yapılması gerektiğini vurgulayan Şatıroğlu, doğuma yakın dönemde tiroit fonksiyon testlerinden serbest T3, serbest T4 ve TSH'la birlikte tiroit antikorları denilen Anti TPO ve Anti Tg değerlerine bakılması gerektiğini söyledi.

Şatıroğlu, tiroit sorunuyla karşılaşan g****** ihtiyaç duyduğu tiroidi ilaç tedavisi ile karşılayabileceğini belirterek, doğum sonrasında da annenin kontrollere devam etmesi ve tedaviyi sürdürmesi gerektiğini dile getirdi.

Normal yollarla çocuklarının olmadığı gerekçesiyle tüp bebek merkezlerine başvuran hastaların ilk olarak tiroit fonksiyonlarının gözden geçirildiğini ifade eden Şatıroğlu, “Tüp bebek tedavisinde başarı oranını yükseltmek için anne adayının tiroit fonksiyonlarını normal değerlerde tutmak önemli. Bozuk tiroit fonksiyonu tüp bebek tedavisini başarısızlıkla sonuçlandırabilir” uyarısında bulundu.

Şatıroğlu, tiroit rahatsızlığı olan anne adaylarının hamile kalmaya karar vermeden önce mutlaka tedavi sürecinden geçmesi gerektiğini sözlerine ekledi.

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış