Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 57

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.870 Cevap: 719
Pasakli_Prenses - avatarı
Pasakli_Prenses
Ziyaretçi
6 Ekim 2008       Mesaj #561
Pasakli_Prenses - avatarı
Ziyaretçi
SİNDİRİM SİSTEMİ RAHATSIZLIKLARI İÇİN DOĞAL ÇÖZÜMLER

Sponsorlu Bağlantılar
Hastalıklara yakalanmamak ve sağlıklı bir yaşam sürmek için kontrol altına alabileceğimiz en önemli etkenlerden birisi beslenme tarzımızdır. İlaçta aspirin neyse, yiyecekler içinde elmanın da o olduğunu söyleyen Londra Üniversitesi uzmanlarının hazırladıkları beslenme önerilerine uyarak çeşitli sindirim sorunlarından korunabiliriz.SİNDİRİM SORUNLARI
Arpa: İçerdiği kalsiyum ve potasyum gibi mineraller ile B vitamini vücuda direnç kazandırır. Ayrıca ABD`deki bir araştırma, 6 ay boyunca her gün arpa ürünü şeylerin yenmesinin kolesterol oranını yüzde 15 düşürdüğünü kanıtladı.
Yoğurt: Günde 150 gram yoğurt vücudun bir günlük kalsiyum ihtiyacını karşılar. Meyveli yoğurtlara 3 çay kaşığı şeker eklendiği için şeker oranları daha yüksektir. Yoğurttaki potasyum, kan basıncı ve kalp atışlarını düzenler. Midenin yiyecekleri düzenli olarak öğütmesini sağlar.
KARIN AĞRISI
Papatya çayı: Bağırsak yollarında toplanan gazı çıkartır, sindirim sistemini düzenler, mide ağrısını keser.
HEMOROİD (BASUR)
Hindistan cevizi: İçerdiği myristin adlı madde kusmayı engeller, basur tedavisinde birebirdir. (Dikkat!fazlası basur için tehlikelidir).
KARACİĞER HASTALIKLARI
Enginar: Cynarine adlı madde sayesinde en sert yiyecekleri dahi sindirimine yardımcı olur. Karaciğer hastalarının yanı sıra romatizma, artirit ve gut hastalığına yakalananlarla, hamilelere şiddetle tavsiye ederiz.
Meyan kökü: Dünya üzerinde birçok kabile yüzyıllardır ülser, artirit, bronşit ve karaciğer rahatsızlıklarına karşı meyan kökünü "doğal ilaç" olarak kullanır. Adrenalini yükseltir, insanın strese girmesini engeller, kan basıncını düşürür.
Zerdeçal: Karaciğer rahatsızlıklarının yanı sıra sindirime de yardımcı olur.
DİŞ SAĞLIĞI İÇİN
Ekmek: Şekerli yiyecek yenildiğinde içindeki asitler dişlere her 20 dakikada bir saldırır. Ekmek, dişleri korur. Gün boyunca 6 ila 11 dilim ekmek yiyin.
Meyve: (Her çeşit) Günde 2 ila 4 öğün meyve tüketin.
Sebze: (Her çeşit) Günde 3 ila 5 öğün tüketin.
Yoğurt veya beyaz peynir: Eğer yemekler arası atıştırırken diş sağlığınızı düşünüyorsanız, kalsiyum deposu olan bu iki yiyeceği tercih edin.
Muz: Yüksek miktarda karbonhidrat içerir. Zengin bir potasyum kaynağıdır. Bu mineral, kalbin düzenli olarak çalışmasını ve tansiyonun düzenli olmasını sağlar.
MİDE RAHATSIZLIKLARI
Tarçın: Mide yanmalarını ve kusma hissini alır.
Hindistan cevizi: Sütlü içeceklere eklendiği zaman mideyi gevşetici ve gazını alıcı bir etki yaratır. Mide bulantılarını önler.
Lahana: Mayalanma sırasında laktik asit üretir. Bu da sindirim sistemindeki zararlı bakterileri öldürerek sindirime yardımcı olur.
ÜLSER
Lahana: Ülseri olan kişiler için tonik, yani mideyi temizleyici etki yaratır. Yüksek oranda C vitamini içerir. Kırmızı lahana vücutta antioksidan özelliğe sahip A vitamini içerir. Kanseri önleyici etkiye sahiptir. Çiğ olarak salatalara katılması tavsiye edilir.
ÇÖLYAK HASTALIĞI
Kestane: Önemli bir enerji kaynağıdır. Kolayca sindirilebilir. Çölyak hastaları için buğday içermeyen un kaynağı olabilir. E ve B6 vitaminleri içerir. yağ oranları düşüktür.
LAKTOZ DAYANIKSIZLIĞI
Badem: Yüksek oranda kalsiyum, magnezyum, potasyum, fosfor, E vitamini, B2 vitamini, antioksidan içerir. Bu nedenle laktoz (süt şekeri) dayanıksızlığı bulunan ve günlük gıdalar yiyemeyen kişiler için badem ideal bir besin kaynağıdır.
BAĞIRSAK
Elma: Protein, vitamin ve doğal kimyasallar sayesinde sindirime yardımcı olur. Sindirimi kolaylaştırır. Bağırsak sorunları çeken kişiler için dengeleyici ve normalleştirici besin olarak nitelenirler.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:43
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
11 Ekim 2008       Mesaj #562
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Salgın Hastalıklar Uydu İle Önceden Belirlenecek

Bilimadamları oluşturdukları modelle, kolera salgınını önceden tahmin edebiliyor. Uydular, bu model için gerekli verileri sağlayacak.
Sponsorlu Bağlantılar

Maryland Üniversitesi’nden bilimadamaları, uydu görüntülerini değerlendirerek 4-6 hafta öncesinden kolera salgınını önceden haber vereceklerini umuyorlar. Bu keşif dünyada milyonlarca hayatı kurtarabilir ve diğer mevsimsel ya da iklime bağlı hastalıklar için bir örnek oluşturabilir.

Çalışmayı yürüten ekibin başı Rita Colwell on yıllar kolera üzerine çalışıyor. Colwel konuyla ilgili; ‘kıyı kesimlerde kolera salgınlarını tetikleyen koşulların önceden haber verilmesi genel sağlık için çok değerli olabilir. Eğer bunun geldiğini görebilirsek, bu bölgelere temiz su ve tıbbi yardımla gidebilir ve hayatları kurtarabiliriz.’ diyor.

Kolera, Vibrio Cholerae adlı bir bakterinin neden olduğu ölümcül bir hastalık. Kurbanları hastalık yüzünden ağır ishal geçiriyor ve bu yüzden 18 saat içinde ölebiliyor. Kirli su ya da temizlenmemiş yiyeceklerin neden olduğu hastalık, Hindistan, Bangladeş ve Afrika’daki gelişmekte olan ülkelerde sık görülüyor.

Colwel ve öğrencileri çevresel etkenlerle enfeksiyon istatistikleri arasındaki ilişkiyi bir çok farklı ülkede yaptıkları çalışmalarla gözlemlediler ve buna göre bir model oluşturdular. Bu modele göre ilk hastalık görülmeden dört-altı hafta öncesinde salgın öngörülebiliyor. Model için gerekli verilerden birçoğu uydulardan elde edilebiliyor, yakın gelecekte tüm verilerin uydulardan sağlanması bekleniyor.

Hastalığa neden olan bakterinin ‘copepod’ adı verilen bir deniz kabuklusu ile yakın ilişkisi var. Bu deniz kabukluları da enerjisinin büyük bölümünü fotosentez yaparak sağlayan planktonlarla besleniyor. Colwel ve ekibi bu besin zincirini, salgınla mücadelede avantaj olarak kullanıyor. Yüksek deniz seviyesi bu planktonları, sonrasında da kolerayı insanlara yakınlaştırıyor. Uydular şu anda, deniz saviyesindeki değişiklikleri, denzisuyu sıcaklığını ve klorofil yoğunlşmasını hesaplayabiliyor. Yakın gelecekte, ekibin hazırladığı modele göre hastalık riski ile ilişkili tuzluluk, oksijen ve diğer değişkenlerin de uydular tarafından hesaplaması bekleniyor.

Ekip, mevsime bağlı kolera salgınlarının görüldüğü, çevresel etkenlere ait verilerinin gözlemlenebildiği ama salgında toplam kaç kişinin hayatını kaybettiğinin bilinmediği Bangladeş’te bir çalışma yaptı ve modellerini bir deneyle sınadı. Kurdukları modeli kullanarak, rastgele seçtikleri bir hastaneye giren her 1000 kişiden 24’ünün koleraya nedeniyle hastaneye başvuracağını öngördüler.

Sonuçları test etmek için, hastanedeki doktorlara e-mail atarak Nisan ve Haziran ayları arasında kaç kişinin bu hastalığa yakalandıklarını sordular. Bu süre içinde hastaneye giren her 1000 kişiden 25’inin kolera şikayeti için geldiğini öğrendiler.

Colwell, geçmişe dönük yapılan hesapların teorik olarak yararlı olduğunu ancak gelecek 18 saat içinde kaç kişinin öleceği söz konusu ise bunu bir işe yaramayacağını söylüyor ama hemen ardından ekliyor; ‘önümüzdeki üç-dört yıl içinde çalışmalarımız sonucunda dört ile altı hafta öncesinden kolera salgınını haber verecek sonuçlara ulaşmayı umuyoruz.’ Colwell, kurguladıkları modelin 1991’de Peru’da olduğu gibi, beklenmeyen salgınlara da uygulanabileceğini söylüyor. Böylelikle uyduların sağladığı veriler kurdukları modelle değerlendirilerek hastalık riski önceden öngörülebilecek ve buna göre önlem alınabilecek.


Görme engellilere biyonik göz

İngiliz bilim adamları, görme engellilerin görebilmesini sağlayan dünyanın ilk gerçek biyonik gözünü tanıttı.


İngiltere'de ilk kez yapılan ‘mucize’ olarak nitelendirilen ameliyat sayesinde, ‘biyonik göz’ takılan iki görme engelli ilk defa yakınlarını görebildi. Londra’da dünyanın en büyük ve en eski göz hastanelerinden Moorfields Göz Hastanesi'nde görevli doktorlar, ilk defa gerçekleştirdikleri ‘Biyonik Göz Ameliyatı’ sayesinde 50’li yaşlarda iki görme özürlü hastanın yeniden görmesini sağladı. Tıp dünyasını sarsacağı belirtilen sistem, gözlüğe yerleştirilmiş bir kamera ve alıcıdan alınan bilginin, gözdeki elektrotlara aktarılması yoluyla çalışıyor. Şu ana kadar bu buluşun daha az gelişmiş türlerini deneyen uzmanlar, hastalarda ışık, karartı ve hareketleri görebilme duyularını tedavi edebildiği belirtildi. Görme özürlülere yeniden görme şansı tanıyan bu yeni teknoloji, bir gözlüğe takılan küçük bir kamera ve vericiden oluşuyor. Cihaz, sinyallerini kablosuz olarak göze nakledilen küçük bir elektronik alıcı ve elektrot paneline gönderiyor. Gözün arkasındaki retinaya bağlı elektrotlar ise mevcut sinirleri uyandırarak, sinyallerin optik sinir boyunca beyne ulaşmasına izin veriyor. Beyinde ışığın desenleri ve karanlık noktalar algılanıyor ardından hastaya temel görüşü veriyor.

Uygulamanın özellikle ‘maküler dejenerasyon’ ya da Retinitis Pigmentosa (Gece körlüğü) diye tanımlanan hastalıklar sonucu meydana gelen körlüklerde yararlı olacağı açıklayan uzmanlar, deneyin klinik ortamında gerçekleştirildiğini ve bir kaç yıl içerisinde Ulusal Sağlık Hizmeti’nde (NHS) uygulamaya hazır olacağını tahmin ediyor.

Geçen hafta 2 operasyon gerçekleştirdiklerini ve hastaların durumunun iyi olduğunu söyleyen Göz Cerrahı Lyndon da Cruz, bu heyecan verici yeni teknolojinin geliştirilmesinde kendilerine sunulan imkanın önemine değinerek, operasyonun ‘Argus II' adlı teknolojiyi geliştiren Amerikalı doktorların gözetiminde ve Second Sigh firmasının katkılarıyla yapıldığını belirtti.

Benzer operasyon Amerika’nın Los Angeles eyaletinde bulunan ‘Doheny Göz Enstitüsü’nde daha önce gerçekleştirmişti. Amerikalı uzmanlar, bezelye büyüklüğündeki video kameranın 3-5 yıl içerisinde bütün hastanelerde kullanılabileceğini söylüyor. 1804 yılında yapımı tamamlanan Moorfields Göz Hastanesi, dünyanın en eski ve en büyük göz hastanesi olma özelliğini taşıyor. Uluslararası üne sahip tedavi yöntemleri uygulayan hastanede yılda 23 bin hasta ameliyat ediliyor.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:43
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
11 Ekim 2008       Mesaj #563
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Körlüğe yol açan gen keşfedildi

İngiliz bilim adamları, körlüğün en yaygın nedenlerinden biriyle bağlantılı bir gen mutasyonu keşfetti. Bilim adamlarının bu keşfinin, körlük tedavisine yardımcı olması umuluyor. Keşfi yapan Southampton Üniversitesi’nden Sarah Ennis ve Andrew Lotery, “Serping1 adlı bir genin içinde yaşla bağlantılı makula dejenerasyonuyla (AMD) ilişkili 6 değişke bulduk” dedi. Bilim adamları bu buluşlarının, körlüğün tedavisine giden yolu açabilecek AMD genetiğinin anlaşılmasına yardımcı olacağını söyledi.

Retinanın merkezindeki bir bölge olan makulanın hassas hücrelerinin zarar görmesi anlamına gelen AMD yaşlandıkça ortaya çıkıyor. Hastaların yaklaşık yüzde 90’ında da AMD’nin tedavisi olmayan kuru versiyonuna rastlanıyor. AMD’nin, küçük kan damarlarının retina ile gözün arkasında oluştuğu ıslak versiyonu ise günümüzdeki ilaçlarla tedavi edilebiliyor.

TÜRKAN YILMAZER
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2008       Mesaj #564
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Kısırlığın nedeni ergenlikte yatıyor!

Ergenlik çağındaki çocuklarda görülebilecek “ergenlik gecikmesi, erken ergenlik, aşırı kıllanma, erkek çocuklarda meme büyümesi ve düzensiz adet kanamaları" gibi rahatsızlıkların ilerleyen yaşlarda kısırlığa neden olabileceği bildirildi.

Op. Dr. Osman Denizhan Özgün, ergenlik çağındaki çocuklarda görülebilecek “ergenlik gecikmesi, erken ergenlik, aşırı kıllanma, erkek çocuklarda meme büyümesi ve düzensiz adet kanamalarıö gibi rahatsızlıkların ilerleyen yaşlarda kısırlığa neden olabileceğini bildirdi. Op. Dr. Özgün, bu konuda anne ve babaların dikkatli olması gerektiğini belirterek “Her çocuğun daha ergenlik çağında, üreme sağlığı konusunda anne babalarının yönlendirmesiyle uzman doktorlar tarafından takip edilmesi gerekiyorö dedi.
Op. Dr. Osman Denizhan Özgün, kız ve erkek çocuklarda ergenliğe geçiş sırasında görülebilecek bazı sorunların; ilerleyen yaşlarda normal yollarla anne baba olabilmelerini doğrudan etkilediğini söyledi. Op Dr. Osman Denizhan Özgün, ergenlik çağındaki çocuklarda görülebilecek “ergenlik gecikmesi, erken ergenlik, aşırı kıllanma, erkekler çocuklarda meme büyümesi ve düzensiz adet kanamalarıö gibi rahatsızlıkların ilerleyen yaşlarda kısırlığa neden olabileceğini belirtti. Op. Dr. Özgün, ergenlik gecikmesinin kızlarda 13.5, erkeklerde 14 yaşında halen ergenlik bulgularının başlamaması durumu olduğunu söyleyerek “Nedeni yapısal ya da ailevi olabileceği gibi bazı doğumsal ya da hormonal hastalıklar olabilir. Mutlaka hekime başvurulmalıdır. Beslenme bozuklukları, aşırı egzersiz ve süreğen hastalıklar da ergenlik gecikmesine neden olabilirö dedi. Op. Dr. Özgün erken ergenliğin ise, kızlarda 8, erkeklerde 9 yaşından önce ergenlik bulgularının ortaya çıkması olarak tanımlanabileceğini ifade ederek şunları söyledi:
“Kızlarda genelde erken dönemde tek veya çift taraflı meme gelişimi, erkeklerde testislerde büyüme ve genital bölgede kıllanma gözlenir. Bu durumda mutlaka çocuk endokrin hekimi tarafından muayene gereklidir. Kızlarda genelde neden saptanamazken, erkeklerde çoğunlukla altta yatan bir hastalık vardır. Boy kısalığı ve psikolojik sorunlara neden olduğundan tedavisi gereklidir. Aşırı kıllanma ise, kızlarda görülür. Yapısal, ailevi ve etnik özelliklere bağlı olabileceği gibi hormonal dengesizlikler de söz konusu olabilir. Erkeklerde meme büyümesi; adölesanın erken evrelerinde sık görülür. Genellikle geçici bir hormonal düzensizlik söz konusudur. Çoğunlukla kendiliğinden düzelebilir. Düzensiz adet kanamaları ise kızlarda özellikle ilk adet görmeyi izleyen 1-3 yıl içinde sık görülür. Aşırı kanama ya da düzensizliğin uzun sürmesi kansızlık gibi sağlık sorunlarına yol açabileceğinden hekimin izlemi gereklidir.

-ADET DÜZENSİZLİKELERİ VE SANCILAR KISIRLIĞA GÖTÜREBİLİR-

Kız ve erkek çocuklarında dikkat edilmesi gereken durumlar ve önemli hastalıkların takibine ilişkin olarak da değerlendirme yapan Op. Dr. Osman Denizhan Özgün, şöyle devam etti:
“Tüberküloz, infertiliteye neden olabilir. Rahimiçi yapışıklıklara, adet düzensizliklerine ve bozulmuş rahimiçi doku hasarıyla, tekrarlayan gebelik kayıplarına ve tüplerde doku hasarıyla yapışıklıklara ve tıkanıklıklara neden olur. Ayrıca vajinal akıntılarda mutlaka rahmi ilgilendiren durumların olup olmadığının teşhisi için doktor kontrolü gerekmektedir.
Adet kanamalarının düzensizliği varsa, mutlaka doktor tarafından kontrol edilmelidir. Teşhise yönelik testler sonucunda ileriye yönelik kalıcı problemler ekarte edilmelidir. Adet kanamaları sırasında ve kanama harici aşırı ağrılar ihmal edilmemelidir. Doktor kontrolü sonucunda yumurtalığa ait kistler, tüplere ait iltihaplanmalar ekarte edilmelidir.

Özellikle kız çocuklarında yumurtalık kisti tespit edilmişse, ameliyat kararları çok dikkatli olarak verilmelidir. Yumurtalığa ait kist ameliyatları, ilerleyen dönemlerde yumurtalık rezerv problemi olarak karşımıza çıkabilir, mümkünse ilaç tedavisi veya gözlem ile takip protokolü uygulanmalıdır. Mutlak ameliyat gerekirse yapışıklıkları önlemek için kapalı ameliyat türü olan laparoskopik uygulamalar tercih edilmelidir. Ve mutlaka kısırlık üzerine çalışmalar yapan infertilite uzmanlarından görüş alınmalıdır.
-TESTİS İLTİHABINA DİKKAT-
Erkek çocuklarında da dikkat edilmesi gereken noktalara işaret eden Op. Dr. Özgün, inmemiş testis sık görülen, doğumsal bir anomali olduğunu söyledi. Görülme sıklığının doğum haftası ve doğum ağırlığı ile ilişkili olduğunu bildiren Op. Dr. Özgün, “Bin 500 gram ve altında doğan erkek çocuklarda görülme sıklığı yüzde 60-70’leri bulur. İnmemiş testisin tespiti son derece basit olup, ebeveynler tarafından bebeğin testisinin kontrolü sırasında şüphelenilen her durumda mutlaka doktora başvurulmalıdırö dedi. Özellikle testisin torbalarda hiç olmaması durumlarında mutlaka operasyon gerektiğine işaret eden Op. Dr. Özgün, “Operasyon zamanı çeşitli merkezlerde farklılık göstermekle birlikte, 12 ile 18 aylık dönem arasında yapılması önerilmektedirö diye konuştu. Orşit yani testis iltihabının da ilerleyen dönemde kısırlığa aday olabileceğini kaydeden Op. Dr. Özgün şunları söyledi:
“Bu nedenle son derece hassas davranılmalıdır ve mutlaka doktor kontrolü sağlanmalıdır. Yumurtalıkta şişme, hassasiyet ve ateş yükselmesi genellikle orşiti hatırlatır bu bulguların tespitinde derhal doktora başvurulmalıdır. Masum gözüken kabakulak enfeksiyonunun testisleri etkilemesi nadir de olsa beklenir. Etkilendiğinde de özellikle sperm sayısı, hareketi ve şekli bozulabilir, bu da ilerleyen dönemde çocuğun kısırlığa aday olmasına neden olur. Eskiden sık rastlanan bu hastalık kullanılan aşı sonucunda artık eskisi kadar sık rastlanılmamaktadır. Kabakulak aşısı mümkünse yaptırılmalıdır. Orşitin diğer nedenleri genellikle, cinsel yolla bulaşan hastalıklar da (zührevi) dahil olmak üzere bakteriyeldir. Özellik cinsellikle yeni tanışan gençlerin iyi sorgulanması ve cinsel eğitim verilerek cinsel yolla bulaşan hastalıklara sebebiyet verebilecek davranışlardan kaçınılması, orşitten korunmada etkili olacaktır. Testisi etkileyen tıbbi durumlardan biriside hidrosel yani testisin su toplaması halidir. Orşite nazaran ateş ve hassasiyet olmaması nedeniyle, genellikle ihmal edilir. Hidrosel halinde de mutlaka doktora başvurulmalıdır zira sperm yapımını bozabilir.

Bir diğer ihmal edilen husus; testise alınan darbelerdir. Bu konu ihmal edilmemelidir, testis dokusunun harabiyeti ve ilerleyen dönemde sperm yapımını etkileyen durumlar söz konusu olabilir.ö(ANKA)
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
11 Ekim 2008       Mesaj #565
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Zayıflık


Alınan enerjinin harcanandan az olması sonucunda organizmada zayıflık denen hastalık oluşur.

Vücuttaki yağ dokuları kullanılır ve daha sonra kas dokuları kullanılarak enerji sağlanır ve alınan enerji az olduğu sürece bu böyle devam eder.

NEDENLERİ:

1 - Zayıflığın oluşmasındaki esas neden iştahsızlıktır. Bunu etkileyen sebepler:

a-) Enfeksiyonel durum: tüberküloz, zaturiye vb.
b-) Troid hormonunun aşırı artışıyla iştah azalması.

2 - Doku katabolizması: Doku yıkımına bağlı olarak zayıflık görülür.

a-) Kanser türü hastalıklar doku katabolizmasını arttırır.

3 - Malabzobsiyon : Alınan besinlerin gastrointestinal sistemdeki herhangi bir patolojiden dolayı sindirilememesidir (emilim bozukluğu).

Kilinik Belirtiler : Anorektik ve kaşektik durumlar görülür.

ZAYIFLIĞIN İLİŞKİLİ OLDUĞU HASTALIKLAR

1- Diyabetes Mellitus: Diyabet insülin bağımlı ve bağımsız olarak ikiye ayrılır. İlk safhada hiper glisemi (osmatik diürez)' e bağlı zayıflık görülür. Eğer hasta kontrol altına alınmadıysa insülin yüksek olsa da kandaki glikoz kullanılamaz. Bu yüzden yağları yıkarak enerji elde etmeye çalışır. Bu sebeple oluşan doku yıkımı zayıflığın başlangıcı olur.

Yağların kullanımı sonucunda yağ metabolizması hızlandığı için kanda keton cisimcikleri artar. Keton cisimciklerinin ( aseton, b hidroksi bütirik asit, aseto asetik asit ) artması ve idrarla dışarı atılmasıyla hastada zayıflık başlangıcı saptanmalıdır.

2- Ülser:

Hasta protein, vitamin ve minerallerden, yeterli miktarda alamadığı için sindirim sistemi mukozasında atrofiler oluşur. Bu atrofilerin mide mukozasındaki oluşumuna ülser adı verilir.

3- Troidin Fazla Çalışması:

Troid hormonunun aşırı çalışması sonucunda BMH artar ve hastada zayıflama görülür.

4- İmmün Sistem Yetersizliği:

Beslenmeye bağlı olarak bağışıklık sisteminin yetersiz çalışması yüzünden organizma enfeksiyonlara dirençsiz hale gelir. Çünkü yeteli antikor oluşturulamaz. Enfeksiyonlarsa zayıflık nedenlerindendir.

5- Kanser:

Kanserli hastalarda iştahsızlığa ve doku yıkımına çokça rastlandığı için zayıflık oluşumu yüksektir. Ayrıca kullanılan ilaçların çoğu iştahsızlığı arttırıcı özellik gösterir. Bununla beraber gastrointestinal sistem, özefagus vb. kanserlerinde ise yetersiz beslenmeden dolayı aşırı zayıflık oluşur.

ZAYIFLIĞIN TEDAVİSİ

Kişinin günlük enerjisi saptandıktan sonra + 1000 kalorilik enerji eklenerek bir tedavi uygulanılır. Bu yüzden ilk önce beslenme alışkanlığı saptanır. Öğünler artırılır ve üç ara üç ana öğün olarak düzenlenir. Ara öğünlerin içeriği besin değeri yüksek yiyeceklerden oluşmalıdır.

Enerji daha çok karbonhidratların çoğaltılmasıyla sağlanmalıdır. Yağlarda yapılan artış bulantıya sebep olmaktadır.

Diyet proteini 1,5 gr\kg şeklinde ayarlanmalıdır. Proteini daha yüksek vermek mümkün olmakla beraber bazı amino asitlerin serotonini arttırmalarıyla iştahsızlık oluşur. Bu yüzden proteini daha fazla arttırmak olumsuz etki yapar.

Diyetin vitamin ve mineral içeriği zengin olmalıdır. Özellikle B grubu vitaminler yoğun verilmelidir. Bu gruptaki vitaminler iştah artışı sağlarlar.

Diyetin en önemli özelliklerinden biriside hacim yönünden az besin kalitesi yönünden zengin besinlerden oluşturulmasıdır.

Vücut nasıl kilo kaybediyor


Alınan enerji = Harcanan enerji kilo sabit
Alınan enerji > Harcanan enerji kilo artışı
Alınan enerji < Harcanan enerji kilo kaybı
Bu denklemden çıkartmamız gereken sonuç harcadığımız enerjiyi arttırmamız gerektiği.Bu da egzersizle mümkün olabilir.Günde 15 dakikayla başlayan ve arttırılan tempolu yürüyüş egzersizleri kilo veriminizi destekleyecek ve dinlenme metabolik hızını ( BMH ) düşmemesini sağlayacak.
Sık aralıklarla kilo kaybı ve kilo alımı : Kilo kaybının dinlenme metabolik hızına, Lipolitik Aktiviteye etkisi başlığından yapılan araştırmaya göre ;
Şişman kadın grubu 14 haftalık egzersiz ve zayıflama diyetine tabii tutularak beden bileşimi , oksijen tüketim gücü,dinlenme metabolik hızı ve karın yağındaki yağ aktiviteleri ölçülmüştür.Kişiler ;
1 ) Diyet + Egzersiz sık sık uygulayan
2 ) Diyet + Egzersiz sık uygulamayan
3 ) Sadece diyet uygulayan olmak üzere gruplandırılmıştır.

Bu süre sonunda 3. ve 1. Grup karşılaştırılmış kilo kaybı ve yağ kaybı yönünden 1. Grubun karşılaştırılması sonucunda kayda değer sonuçlara ulaşılamamıştır.
Bu araştırmaya göre sadece diyetle zayıflayan 3.grupta dinlenme metabolik hızında düşme saptanmıştır. Bu araştırmadan çıkan sonuç ;

1) Sık sık diyet yapmanın kilo kontrolünde etkili bir yöntem olmadığı
2) Egzersizle birlikte enerji sınırlaması yapıldığında kilo ve yağ kaybının olduğudur.

Kilo kaybetmek sadece diyet yapmakla mümkün değil bu araştırma umarım egzersiz yapmanın önemi konusunda bir fikir yandırmıştır.Masa başında , asansör kullanarak arabamızı en yakın yere park ederek pekiştirdiğimiz tembellik ve bu huyumuzun bize kazandırdığı kiloyu yürüyüş yaparak,tenis oynayarak , yüzerek en azından evimizin temizliği kendimiz yaparak sarf edeceğimiz enerji ve doğru beslenme bizi sağlık ve örüntü yönünden mükemmele ulaştıracaktır.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:43
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
11 Ekim 2008       Mesaj #566
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Daha çok balık yemeliyiz

Balık çok iyi bir protein kaynağı olmanın yanı sıra omega3 ve selenyum içeriği ile de iyi bir antioksidant, kansere karşı koruyucu, kalp ve damar sağlığı için vazgeçilmez bir besin.

Dilara Koçak

Balık sezonu başladı, bu konuda geçtiğimiz günlerde Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım, balık üretiminde dünyada 32. olduğumuzu açıkladı. Üç tarafı denizlerle çevrili ülkemiz için gerçekten bu durum çok üzücü. Balık çok iyi bir protein kaynağı olmanın yanı sıra omega3 ve selenyum içeriği ile de iyi bir antioksidant, kansere karşı koruyucu, kalp ve damar sağlığı için vazgeçilmez bir besin.
Ülkemizde genel olarak var olan protein eksikliği ve özellikle hayvansal protein tüketiminde eksiklik çocuk gelişimi, zeka geriliği ve boy kısalığı için önemli bir problem. Bu yüzden ucuz protein kaynakları sağlanması ve balık mevsiminde halkın daha fazla balık yemesi konusunda fırsat yaratılması daha sağlıklı nesiller için üzerinde durulması gereken bir konu.
2008 -2009 balık avlama sezonunu açılış konuşmasında belirtildiği üzere Türkiye’de 2003’te 627 bin ton balık üretilmiş, 2007 yılında ise tüketim 772 bin tona ulaşarak, yüzde 24 artmış. Bu rakama çiftliklerde üretilen 140 bin ton balık da dahilmiş. Bu kadar su potansiyeli olan bir ülkeye dünya 32’ncisi olmak yakışmıyor. Maalesef balık yeme alışkanlığımız yok. Dünyada kişi başına tüketilen balık miktarı yılda 15, Türkiye’de yedi kilogram. Avrupa’da ise bu rakam yaklaşık 22 kilogram olarak bildiriliyor.
Sağlığımız için vücudumuza her gün yeterli miktarda karbonhidrat, protein, yağ, vitamin, mineral ve su almamız gerekir. Karbonhidrat, protein ve yağ bize enerji yani kalori verirken, vitaminler, mineraller ve su bağışıklık sistemimizi güçlendirici etki göstererek bizi hastalıklara karşı korur. Proteinler vücutta hücrelerde meydana gelen bütün biyolojik olayların anahtar noktasıdır. Sağlıklı yetişkin bir bireyin ağırlığı oranında, kilogram başına günde ortalama 1 gram protein alması gerekli.
Çocuklar için çok önemli
Çocuklarda protein gereksinimi, erişkinlerdeki gibi sadece dokuların tamiri ve yeniden yapılanması için değil, vücudun büyümesi için de gereklidir. Bu nedenle çocuklara hayvansal kaynaklı olan iyi kaliteli protein verilmelidir. Hayvansal kaynaklı proteinler tam proteinlerdir aynı biyoyararlığı bitkisel proteinden daha yüksektir. Büyüme ve gelişim devamlılığının sağlanmasın yumurta, et, tavuk, balık, süt ve peynir biyolojik değeri yüksek proteinlerdir.
Mevsiminde balık tüketimi hem protein hem de omega 3, fosfor ve selenyum açısından da önemlidir.

OKURLARDAN SORULAR
Daha fazla sarımsak ve soğan yemeyi istiyorum ama ağız kokusu için ne yapabilirim?
Sarımsak ve soğan güçlü aroması ve keskin kokusu ile kalbinizin en iyi dostudur Soğangiller familyasının bu aromasını sağlayan madde allidisülfid, sağlık için çok faydalı bir bileşendir. Bugünkü araştırmalar, bu aromatik bileşiklerin LDL kolesterolü düşürdüğü, kan basıncını kontrol ettiği ve damarlardaki pıhtılaşmayı önlediğini doğruluyor. Bunlar ayni zamanda antioksidandırlar ki buda kanser riskini azaltır ve bağışıklık sistemini arttırır. Eğer bu kokulu yiyecekler burnunuza ve tat tomurcuklarınıza tiksindirici geliyorsa; elledikten sonra ellerinizi tuz veya limon suyu ile ovun. Eğer gözlerinizi yaşartıyorsa, onları kesmeden önce buzdolabında bekletin, aroması ağır geliyorsa, önce kaynamış su dökün ardından soğuk su dökün veya pişirin. Nefesinizi tazelemek için maydanoz veya nane veya fesleğen tercih edin. Nane çayı için ama sarımsak ve soğana mutlaka beslenmenizde yer verin.
Boyuma göre, kilom normal olmasına rağmen 30 yaş itibariyle karın bölgemde ve bel kısmında birikmeler başladı. Karın bölgemin daha kaslı olması yağlardan kurtulması ve belimin çevresinde oluşan kalınlığı nasıl bir diyetle giderebilirim?
Bölgesel zayıflama için maalesef sadece diyet ile istenen sonuca ulaşmak mümkün değildir. Biz besinlere adres göstererek hangi bölgeyi zayıflatmaları gerektiği gibi bir yönlendirme yapamayız. Vücut genetik dağılım ve yağ yakma kapasitesine göre belirli bölgelerin daha önce incelmesine kendi karar verebilir. Bu konuda en iyi destek egzersizdir.
Yağ yakımına yönelik egzersiz sizi mutsuz eden yağlı bölgeleri enerji olarak kullandığında sonuç istediğiniz gibi olacaktır. Yağ yakmak için en iyi egzersiz sabah aç karnına yapılan yürüyüşlerdir. Çünkü 8 -12 saat uykudan sonraki açlıkla kanımızdaki serbest yağ asit miktarı en yüksek seviyede olur. Sabah aç karnına yapacağınız kardiyo tarzı egzersizlerle (yürüyüş, koşu, bisiklet, yüzme) daha fazla yağ yakarsınız.

AYRICA sabah egzersiz yaptığınızda, metabolizma egzersiz sonrasında yüzde 7 -12 daha hızlı çalışmaya devam eder. Haftada en az 3 gün 40-45 dakika egzersiz yapmalısınız. Günde 2 litre kadar su içmeyi de ihmal etmeyin. Bazı çalışmalar yeşil çay ekstresinin tablet olarak kullanımı ile karın bölgesi yağlarında azalma olduğunu bildiriyor hekim veya diyet uzmanı muayenesinden geçtikten sonra kullanmayı deneyebilirsiniz.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:43
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
12 Ekim 2008       Mesaj #567
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Hasta olmamanın ipuçları

Hiç hastalığa yakalanmadan yaşamak hayal değil!
Biz ne düşünüyorsak O'yuz" diyor Dr. Drauzio Varella. Varella'ya göre ruh beden ikilisi tam bir koordinasyon içinde çalışıyor ve beynin verdiği komutları tüm hücrelere iletiyor. Hücre hafızanızı temizleyip, iyi ve güzel düşünceler yükleyerek hiç hasta olmadan yaşamak ise hayal değil. Yapmanız gereken tek şey "İyi olma sanatı"nı öğrenmek...
Dünya üzerindeki insanların çok azının iyi olma sanatını uyguladığının altını çizen Dr. Drauzio Varella "İnsan genetik şifrelerinden sıyrılmayı, kendi ve iyi olmayı öğrenebilirse, ölene kadar sağlıklı, huzurlu ve mutlu yaşayabilir" diyor. Varella'nın formülü aslında hepimizin bildiği ama günlük çark içinde fırsat bulup uygulayamadığı basit formüllerden ibaret. İşte her zaman neşeli, sağlıklı, iyilik ve mutluluk dolu bir yüreğe sahip olmak için Dr. Varella'nın önerdiği kurallar.

ÜLSER VE FITIK OLMAMAK İÇİN: DUYGULARINIZI ANLATIN
Saklanan veya baskılanan heyecan ve duygular gastrit, ülser, belfıtığı, bel ağrıları gibi hastalıklara yol açar. Zamanla duyguların bastırılması kansere dönüşür. Öyleyse sırlarımızı, hatalarımızı birileriyle paylaşmalıyız. Diyalog, konuşma, kelime çok güçlü birer ilaç ve mükemmel terapidir.

HASTANE KADERİNİZ OLMASIN OLDUĞUNUZDAN FARKLI YAŞAMAYIN
Gerçeği saklayan, rol yapan her zaman mutlu görüntüsü veren mükemmel görünmek isteyen kişi tonlarca ağırlığı biriktirmektedir. Ayağı kilden olan bronz bir heykeldir. Aldatıcı görünerek yaşamak kadar sağlık için kötü bir şey yoktur. Kaderleri ilaç, hastane ve acıdır.

KISKANÇ VE REKABETÇİ OLMAMAK İÇİN ELEŞTİRİLERİ KABULLENİN
Reddedicilik ve kendine saygı eksikliği, kendimizi kendimize yabancılaştırır. Kendimizle barışık olmak sağlık yaşamın anahtarıdır. Bunu kabul etmeyenler kıskanç, taklitçi, aşırı rekabetçi ve yıkıcı olurlar. Bu bilgelik, akıllılık ve terapidir. Çözümler bulun. Olumsuz kişiler çözüm bulamazlar ve sorunları büyütürler. Üzülmeyi, dedikoduyu ve kötümserliği tercih ederler. Karanlığı kovmak için kibrit yakmalı. Arı ufacıktır fakat varolan en tatlı şeylerden birisini üretir. Biz ne düşünüyorsak oyuz. Olumsuz düşünce, hastalığa dönüşen negatif enerji üretir.

SAĞLIĞA GÜÇ KATMAK İÇİN GÜVENİN
Güvenmeyen kişi iletişim kuramaz, açık değildir, derin ve sağlam ilişkiler geliştiremez gerçek arkadaşlıkları nasıl kurabileceğini bilemez. Güvensizlik içinizdeki inancın azlığıdır. Hayatı üzgün yaşamayın. Mizah. Kahkaha. Huzur. Mutluluk. Bunlar sağlığa güç verir ve daha uzun bir yaşam getirir. Mutlu kişi yaşadığı çevresinin geliştirir. İyi mizah bizi doktorun elinden korur. Mutluluk ve sağlık terapidir.

MİDE VE SİNİR HASTASI OLMAMAK İÇİN
Kararsız kişi güvensiz, endişe ve ıstırap içinde olur. Kararsızlık sorunları, endişeleri ve çatışmaları çoğaltır. İnsanlık tarihi kararlardan oluşur. Karar vermek, diğerlerinin kazanması için vazgeçmeyi ve avantajları kaybetmeyi kesinlikle bilmektir. Kararsız kişiler mide rahatsızlığı, sinir hastalıkları ve cilt sorunlarının kurbanıdırlar.

Fıtık boğulması, Fıtık Hastalığı
Bağırsak tıkanmasına benzer. Fakat çifte sorun çıkartır: Bir yandan fıtık torbası içinde kalan bağırsak bölümü, bükülür (böylece her türlü sindirim trafiği durur); diğer yandan da bağırsağın bu bölümünü besleyen atar ve toplardamarlar da ezilir. Bu büzülme, bağırsağın o parçasında çok çabuk boğulmaya ve doku kangrenine yol açar.

Fıtık Boğulması Tedavisi ve Yapılması gereken
Acilen çağrılan doktor gelene kadar, hastayı rahatça yerine yerleştirin. İstese bile, içecek hiçbir şey vermeyin. Çünkü kusmaları artırmaktan başka bir işe yaramaz.
Ağrıyan her fıtık, mutlaka doktora gösterilmelidir. Aksi halde acil bir durumla karşılaşılabilir.
2 DAKİKADA 'VİTİLİGO' TEDAVİSİ
Deride beyaz yama tarzı lekelerle seyreden Vitiligo hastalığı toplumda oldukça yaygın. Şimdi, bu hastalığın tedavisi çok kolaylaştı. Yüksek dozda ultraviyole ışınlarının kullanıldığı BClear yöntemiyle lekeler yok ediliyor.
Deride renk kaybına bağlı olarak beyaz yama tarzı lekelerle seyreden vitiligo hastalığında "fiber optik iletim sistemli BClear" yöntemi, Amerika, İngiltere ve İsrail'den sonra Türkiye'de de uygulanmaya başlandı. İstanbul Kozmed Dermatoloji Merkezi'nden Dr. Canan Savaş, inatçı ve sinsi bir hastalık olarak nitelendirilen vitiligo tedavilerini anlattı: "Sedef ve vitiligo hastalığının tedavisinde günümüze kadar kabin tedavisi ve lambalar şeklinde uygulanan ultraviyole ışınları, sadece sınırlı hastalarda kullanılabiliyordu. Yan etkileri sebebiyle yüksek dozlara çıkılamıyordu. Sağlıklı deriyi ışığın etkisinden koruma imkânı olmayan bu yöntem, yan etkiler göz önüne alınarak az sayıda lezyonu olan hastalarda tercih edilmiyor, genelde vücudun yüzde 20- 25'inden fazla alanda hastalığı bulunanlar tedaviye alınıyordu. BClear yönteminde ise, bu ışınlar sadece hastalıklı bölgeye uygulanabilir hâle geldi."

BClear, hedeflenmiş ışık sistemi ile sadece hastalıklı bölgeye uygulandığı için, sağlıklı bölgeler ışınların yan etkilerinden korunabiliyor. Hastalıklı alanlarda yüksek dozlara çıkılabiliyor, böylece tedavinin süresi de kısalıyor. Hastanın durumuna göre, 8 yaşından sonraki herkese uygulanabilen yöntemde, seans sayısı hastaya, vitiligonun çeşidine ve bulunduğu bölgeye göre değişiyor. Tedaviden 8-15 seans arasında cevap alınmaya başlanıyor. 10 cm 'lik bir vitiligonun lokal UVB tedavi süresi ise, sadece 1-2 dakika.

Yüzde daha başarılı
Her vitiligo tedavisinde olduğu gibi yüz bölgesi, tedaviye en iyi cevap veren bölge. Hastanın vitiligo tipi, deri rengi, hastalığın süresi başarıyı etkileyen temel kavramlar arasında yer alıyor.

Vitiligo nasıl bir hastalıktır?
Deride tebeşir veya süt beyaz renkte, yuvarlak veya oval, keskin sınırlı yama tarzında lekelerle seyreden bir hastalıktır. Nokta kadar küçük ya da avuç içi kadar büyük olabilir. Genellikle simetriktir. Vücudun herhangi bir bölümü etkilenebilir. Sık tutulan alanlar, yüz, eller, kollar, bacaklar ve genital bölgedir. Her yaşta görülebilen vitiligoya her yüz kişinin 1 -2 sinde rastlanır. Hastaların yarısında 20 yaşından önce başlar. Çocuk ve gençlerde psikolojik yükler oluşturabilir. Erken ve başarılı tedavi özellikle bu dönemde çok önemlidir. Sıkıntı, stres, ateşli hastalıklar ile çarpma ve güneş yanığı hastalığın şiddetlenmesine ya da yeni vitiligo alanlarının oluşmasına yol açabilir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:44
GÜLGECELER - avatarı
GÜLGECELER
Ziyaretçi
12 Ekim 2008       Mesaj #568
GÜLGECELER - avatarı
Ziyaretçi
Son Yılların En Çok Aranan Meyvesi


Kalp krizini önlüyor, vücut direncini artırıyor, karaciğeri güçlendiriyor ve daha fazlası...
Üvez meyvesinin kış hastalıklarına karşı vücut direncini artırıcı özelliği olduğu, bu gibi meyveleri kışın bol miktarda tüketmek gerektiği bildirildi.
Gaziosmanpaşa Üniversitesi Ziraat Fakültesi Bahçe Bitkileri Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Resul Gerçekçioğlu, AA muhabirine yaptığı açıklamada, üvez meyvesinin Kuzeybatı Anadolu, Orta Karadeniz Bölgesi ile diğer bazı bölgelerde tüketildiğini söyledi.
Üvezin, toprak ve su isteği açısından kanaatkar olup atıl tarım alanlarında alternatif ürün olarak kullanılabildiğini anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, üvezin tıpta kullanıldığını bildirdi.
Yapılan araştırmalarda üvez meyve kurusunun kaynatılıp içildiğinde ya da yenildiğinde yapraklarının kabız yapıcı etkisi bilindiğini anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, ''Taze meyvesi de bol tüketilirse müshil etkisi gösterebilir. Diğer yandan meyve ve özellikle yapraklarının şeker hastalığına iyi geldiği, kan şekerini düşürücü etkiye sahip olduğu laboratuvar testleriyle kanıtlanmıştır'' diye konuştu.
Yine üvezin yapraklarının göğüs yumuşatıcı etkiye sahip olduğunu anlatan Prof. Dr. Gerçekçioğlu, Üvez meyvesinin kanamayı durduran ve güçlendirici ilaç olarak kullanımı Hipokrat'a kadar uzanır'' dedi.

SON YILLARDA ARANAN MEYVE TÜRÜ OLDU
Üvezin şu ana kadar herhangi bir yan etkisinin olmadığını söyleyen Prof. Dr. Gerçekçioğlu, şunları kaydetti:
Kış aylarına doğru hasadı yapılan üvez özellikle son yıllarda aranan meyve türü oldu. Üretimin artırılmasında çok kaliteli sanayi ürünü ve inanılmaz bir müşterisi olan meyve haline geleceğine inanıyorum. Son yıllarda üniversitelerde bu konuda akademik çalışmalar başlamış. Bu çalışmaların yakın gelecekte yaygınlaşacağı kanısındayız. Üvezin kış hastalıklarına karşı vücut direncinin artırıcı özelliği var. Üvez gibi meyveleri kışın bol miktarda tüketmek lazım. Çünkü hiçbir yan etkisi yok, tamamen doğal.''
Prof. Dr. Gerçekçioğlu, üvez meyvesinin serin yeri ve nemli ortamları sevdiğini söyledi.

İÇERİĞİNDEKİ MADDELER
Prof. Dr. Gerçekçioğlu, bu meyve üzerinde yapılan son araştırmalarda, içeriğinde tanen (kalp krizini önleyici ve vücut direncini arttırır), sorbitan asidi (altı değerli alkol, karaciğeri güçlendirir), elma asidi, limon asidi, kehribar asidi, tartarik asit, sorbin asidi, C vitamini (antioksidant), amygdalin (bazı türlerinde az olarak rastlanır), uçucu yağlar ve renk maddesi olarak antosiyanin (bağırsak temizleyici, iltihap giderici, müshil, idrar söktürücü, kanamayı durduran ve lenf uyarıcı özelliklere sahiptir) maddeleri tespit edildiğini belirtti.

ÜVEZ
Gülgiller familyasından 5-10 metre yüksekliğinde mayıs-haziran ayında beyaz renkli çiçekler açan ve kışın yaprağını döken bir ağaç olan üvezin meyveleri, küre veya armut seklinde yeşilimsi sarı veya kırmızımsı-esmer renkli ve buruk bir lezzete sahip.
Sarbus aucuparia türü kuş üvezi olarak bilinen ve Kuzey Anadolu'da yaygın olan üvezin, sorbus domestica türünün (üvez) Karadeniz Bölgesi'nde tabii olarak yayılış gösterdiği gibi meyveleri için birçok bölgede yetiştirildiği ifade ediliyor. Üvez meyvesi, muşmula gibi olgunlaştığı zaman yeniyor.


Muzla mutluluk
Muz ve çilek yiyenlerde mutluluk ve canlılığın arttığı belirlendi. Uzmanlar, muzun kokusuyla bile mutluluk verdiğini iddia ederken, çileğin de vücuttaki salgı bezlerini çalıştırdığını söyledi.

Mutluluğun formülleri
Çilek ve muz yiyenlerde mutluluk ve canlılığın arttığı belirtiliyor. Çileğin vücutta tüm salgı bezlerini çalıştırarak vücuda gençlik ve kuvvet kazandırdığını belirten uzmanlar, muzun da kokusuyla bile mutluluk verebildiğini kaydediyor. Kendisini güçsüz ve sinirli hissedenlere muz yemelerini öneren uzmanlar, kalsiyum ve magnezyum içeren muzun strese de iyi geldiğini belirtiyor.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:44
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
4 Kasım 2008       Mesaj #569
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Hızlı yemek şişmanlatıyor


Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler


Japon araştırmacılar, yemeğini hızlı yiyenlerin şişmanlama ihtimallerinin diğerlerine nazaran 3 kat fazla olduğunu ortaya koydu.

Japon araştırmacılar, yemeğini hızlı yiyenlerin şişmanlama ihtimallerinin diğerlerine nazaran 3 kat fazla olduğunu ortaya koydu.Günümüzde "fast food" gibi beslenme tarzlarının artması ve geleneksel yemek alışkanlıklarının azalmasıyla bir sorun halini alan şişmanlığa, hızlı yemek yeme alışkanlığının katkıda bulunduğuna ilişkin araştırma kapsamında 30 ile 69 yaşları arasındaki 3 binden fazla Japona nasıl yemek yedikleri soruldu.

Sonuçları İngiliz Tıp Dergisi'nde yayımlanan araştırma, ne kadar ya da ne yendiğinin değil yeme tarzlarının obeziteye nasıl yol açtığına ışık tutuyor.Araştırmayı yapan Osaka Üniversitesi'nden Hiroyasu ve meslektaşları, soru sorulan 3 bin kişinin yarısından fazlasının hızlı yemek yeme alışkanlığı olduğunu saptadı. Hızlı yemeyenlerle karşılaştırıldığını hızlı yemek yiyen erkeklerin şişmanlama ihtimalleri yüzde 84 çıkarken, kadınlarda bu oran iki katını bulabiliyor. Yemeklerini bir çırpıda yemelerinin yanı sıra tıka basa doyana kadar yemeğe meyilli kişilerin şişmanlama ihtimalleri ise 3 katı fazla oluyor.

Uzmanlar, "hızlı yenince mideden tokluk sinyali beyne gidene kadar mide çoktan tıka basa doluyor, bu yüzden de hızlı yemek şişmanlatıyor" diyor. Uzmanlar bu nedenle eskilerin "her lokmanın 40 kez çiğnenmesi gerektiği" sözünü hatırlatıyor.


İNTERNET HABER
HerHangiBiri - avatarı
HerHangiBiri
Ziyaretçi
5 Kasım 2008       Mesaj #570
HerHangiBiri - avatarı
Ziyaretçi
Uykuyla yaşlanmayı durdurun


D0E802C16D6D5141846536CAb


Bebeklerimize ninniler söyleriz. 'Uyusun da büyüsün' diyerek sevgiyle mırıldanırız ancak bu sözlerin de boş olmadığını gayet iyi biliriz. Peki ya biz yetişkinler? Bizim için uyku daha mı az önemlidir? Kesinlikle değil! Uyku, doğanın yarattığı en değerli sağlık ve güzellik iksiridir. Uyku düzeni ve süresi, kalitesi sağlığımızın ve biyolojik yaşımızın dolaysız bir göstergesidir.

TOKSİNLER TEMİZLENİR

* Uyurken yeniden doğarız
* Uyurken, tüm organlarımız, kalbimiz, midemiz, karaciğerimiz ve kaslarımız da dahil olmak üzere her şey yavaşlayarak dinlenir, temizlenir ve yenilenir.
* Beynimiz boşalır. Rüyalarla tortuları dışarı atarız ve zihnimiz güçlenir.
* Vücudumuzdaki toksinler temizlenir ve hücrelerimiz yenilenir.
* Bu arada gün boyunca oluşan DNA hasarları onarılır.
* Uyku sırasında bağışıklık sistemimiz güçlenir ve dayanıklılığımız artar.
* Uyku hali, testesteron, östrojen ve adrenalin gibi önemli hormonların salgılanmasına yardımcı olur. Bu da bizi gençleştirir ve cinsel gücümüzü arttırır.
* Öte yandan stresten kaynaklanan aşırı kortizonu dengeler ve yine stresten kaynaklanan her türlü hasarı onarır.
* Bizi uyutan hormonlar, gün doğarken mutluluk hormonu olarak tanıdığımız seratonin'e dönüşür ve gözlerimizi umutla, neşeyle açmamızı sağlar.
* Vücut saati mucizesi: Uyku doğanın gizemlerinden biridir. Tüm canlılar için bir aydınlık-karanlık ritmi olduğunu biliyoruz. Uykuya dalışımız beynimizdeki küçücük bir bezin kimyasal uyarıları sayesinde olur. Vücut saatimiz, gündüzleri aktif olmak, geceleri dinlenmek üzere ayarlanmıştır. Hava kararırken, beyin epifizi Melatonin adı verilen ve ana görevi vücut saatini ayarlamak olan bir hormon salgılar. Melatonin gece saat 23.00 ile 03.00 arasında en üst seviyeye çıkar. İnsan gerçekten derin bir uykuya dalmışsa, diğer hormonlar faaliyete geçer ve sabah keyifli uyanmamızı, günümüzü dengeli, huzurlu, aktif ve verimli geçirmemizi sağlar.

EN İYİ BESİNDİR

* Uyku ile doğal detox: Uyumamızı sağlayan Melatonin hormonu çok güçlü bir antioksidandır. Gece boyunca vücudumuzdaki tüm hasarları onarmaya çalışır. Diğer anti-oksidanların etkisini de arttırır. Bu nedenle anti-oksidanları yatarken almamız son derece yararlıdır. Bağışıklık sistemimizin en iyi besini ise uykudur.

* Uyku bir gençlik iksiridir:Uyku sorunları olan bir insanın cildi hızla değişir, yüzü ve vücudu çöker, çeşitli hastalıklar baş gösterir ve cinsel yaşamı bozulur. Ortalama 40-50 yaşlarında beyin epifizinin faaliyeti yavaşlar. Uyku kalitesi bozulur ve bağışıklık sistemi de zayıflamaya başlar. Önlem alınmazsa, bu gerilemeyi diğer yaşlanma belirtileri ve hastalıklar takip eder. Yaşlı insanlar uyku uyuyamamaktan yakınırlar. Çünkü yaşımız ilerledikçe melatonin üretimi azalır. Esasen kanımızdaki melatonin miktarı biyolojik yaşımızı gösteren önemli bir ölçüdür.


SABAH

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış