Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 63

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.886 Cevap: 719
Sivoy - avatarı
Sivoy
Ziyaretçi
11 Mayıs 2009       Mesaj #621
Sivoy - avatarı
Ziyaretçi
İş yerinde form tutma rehberi

Sponsorlu Bağlantılar
Her gün aynı senaryoyu yaşıyorsunuz; işyerinde karnınız zil çalıyor ama sizin masanızdan kalkmaya bile vaktiniz yok. Tek yapabildiğiniz telefon açıp, doyurucu bir yemek siparişi vermek. Sonuç ise alınan kilolar... Bunun için hazırladığımız rehbere bir göz atın ve dışarıdan yemenin en sağlıklı şeklini öğrenin.
Hayatımız boyunca yaklaşık 45 bin saatimizi iş ortamında harcıyor, çoğu zaman bitmek bilmeyen işler nedeniyle de öğle tatillerinde bile yerimizden kıpırdayamıyoruz: Zaman kısıtlı olunca, guruldayan midemizi bastırmak için hemen telefona sarılıyor; lokantadan, fast food mekanlarından veya büfeden, alelacele karar verdiğimiz bir yemeği sipariş ediyoruz. İyi ama doğru mu yapıyoruz? Çünkü yapılan araştırmalara göre; sağlıklı beslenmek, başarılı bir iş hayatında anahtar rol oynuyor. Ayrıca formumuzu korumamız için de kalorisi ve yağ oranı düşük besinlere yönelmemiz gerekiyor. Çözümü zor gibi gözükebilir ama Beslenme ve Diyet Uzmanı Aylin Yılmaz'ın 8 önerisini dikkate alırsanız, gün boyunca performansınızı ve formunuzu koruyabilirsiniz. Hangi besinleri tüketmeniz, hangilerinden kaçınmanız gerektiğini gösteren 'beslenme rehberimiz' de sağlıklı beslenebilmeniz için size yol gösterecek!

İşyerinde formunuzu korumak için 8 strateji

1 - Güne kahvaltısız başlamayın
Halsiz ve yorgun bir şekilde işyerine girmek istemiyorsanız, sabahlan kahvaltı etmeden evden ayrılmayın. Unutmayın ki kahvaltı günün en önemli öğünü! Lif bakımından zengin ve yağ oranı düşük yiyeceklerden zengin bir kahvaltıyla vücudunuza gün boyu dinçlik ve dinamizm aşılayacak besin öğelerini almış olursunuz. Yapılan araştırmalara göre; düzenli olarak kahvaltı etmek; öğrenme, dikkat, verimlilik ve aynı zamanda fiziksel dayanıklılığı da artırıyor.
2- Bilgisayar karşısında yemeyin
Bitmek bilmeyen işlerimiz yüzünden çoğumuz öğle yemeğimizi bilgisayar karşısında yemek zorunda kalıyoruz. Bunun sonucunda konsantrasyon gücümüzü kaybediyor, sindirim sisteminde sorunlar yaşıyor, akşamüstü açlık krizlerine yakalanıyor ve sağlıklı beslenemediğimiz için de kilo almaya başlıyoruz. Bu yüzden işiniz ne kadar yoğun olursa olsun, öğle saatlerinde işyerinizi mutlaka terk edin ve yemek yerken stresli konuları konuşmaktan kaçının.
3- Haftalık plan yapın
Eğer ne yiyeceğinizi saat 12:00'ye 5 kala düşünmeye başladıysanız, seçim yapmak için fazla zamanınız olmadığından en kolay yolu tercih ederek fast food türü besinlerde karar kılarsınız. Siz iyisi mi, Pazar günü boş bir anınızda, tüm hafta boyunca öğle saatlerinde neler yemeniz gerektiğini planlayın. Böylelikle öğle tatillerinde daha sağlıklı ve daha az kalorili besinler tüketebilirsiniz.
4- Yeşili tercih edin
Sebze, meyve, salata ve baharatlar tabaklarımızı renklendirmekle kalmıyor, aynı zamanda hafif oldukları için kilomuzu korumamızı, vitamin ve minerallerden zengin oldukları için de sağlıklı kalmamızı sağlıyorlar. Sağlıklı bir yaşam için salata, sebze sote ve sebze çorbasından asla vazgeçmeyin.
5- Yağ miktarını ayarlayın
Sucuk, patates kızartması, Amerikan salatası... Bu tarz yağlı besinlerin vücudunuzu ne kadar yorgun düşürdüğünü mutlaka tecrübe etmiştirsiniz. Çünkü vücudumuz yağlı besinleri sindirebilmek için hafif besinlerden çok daha fazla enerjiye ihtiyaç duyuyor. Haberimizde yer alan beslenme rehberine göz atarsanız, hangi besinlerin daha az yağ ve kalori içerdiklerini görebilir, tercihinizi de bu yönde yapabilirsiniz.
6- Ekmek tüketimini kesmeyin
Çoğumuz öğle yemeğinde ekmek yemeden sadece salata ile yetinmeye çalışmak gibi önemli bir hataya düşüyoruz. Bu hatalı alışkanlığımız da akşamüstü açlık krizine girmemize, bunun sonucunda da şeker ve yağ içeren daha zararlı besinler yememize neden oluyor. Oysa öğle yemeğinde tam tahıl ekmeği veya 2-3 kaşık bulgur pilavı tüketirseniz, ihtiyacınız olan karbonhidratı alabilir, böylece kan şekeri seviyenizin akşamüzeri düşmesini önleyebilirsiniz.
7- Ara öğünlerinizi atlamayın
İş yoğunluğu veya kilo alma kaygısıyla ara öğünleri atlıyoruz. Aslında bu saatlerde yiyeceğiniz küçük bir öğün, akşam yemeğinde daha az acıkmanızı, dolayısıyla daha az yemenizi sağlıyor, Yarım simit ve peynir ya da meyve ve yoğurt, ara öğünlerde sağlıklı bir seçim olabilir. Kuru kayısı, fındık, ceviz ve badem de bu günlerde tüketeceğiniz besinlerden.
8- Su içmeyi unutmayın
Her gün mutlaka su için. Güne başlar başlamaz 2 bardak su içerek sindirim sisteminizi harekete geçirin. Her yemek veya ara öğün öncesi mutlaka 1-2 bardak su İçip, 2.5 litreyi gün içinde bitirmeye çalışın.
Beslenme rehberi
Lokantadan
Porsiyon başına Porsiyon başına
Kalori değeri yağ değeri
Bunu bırakın
Lahmacun (2 adet) 510 kcal 40 gr
Adana kebap 625 kcal 80 gr
Urfa kebap 675 kcal 78 gr
Ekmek arası köfte 395 kcal 25 gr
Kıymalı ve soslu spagetti 765 kcal 30 gr
Patates kızartması ve şnitzel 924 kcal 75 gr
Ekmek arası sucuk 415 kcal 55 gr
İskender 823 kcal 63 gr
Bunu ısmarlayın
Sebze çorbası 125 kcal 10 gr
(örneğin, patates, domates ve kabaklı)
Sebzeli pilav 280 kcal 15 gr
Domates çorbası 145 kcal 12 gr
Pilavlı tavuk şiş 500 kcal 30 gr
Ton balıklı salata 280 kcal 20 gr
Domates soslu spagetti 395 kcal 20 gr
Izgara sebze 280 kcal 15 gr
Fast-Food Restoranından
Porsiyon başına Porsiyon başına
Kalori değeri yağ değeri
Bunu bırakın
Çift dana etli, peynirli, turşulu sandviç 487 kcal 23 gr
Patates kızartması ve sosis 885 kcal 75 gr
Tavuk köftesi ve mayonezli sandviç 515 kcal 45 gr
İki adet tavukgöğsü, biber soslu sandviç 525 kcal 35 gr
Dana etli, ketçaplı, mayonezli sandviç 587 kcal 45 gr
Balık etli ve soslu sandviç 385 kcal 18 gr
Ismarlayın
Tavuk döner 385 kcal 15 gr
Peynirli, jambonlu sandviç 270 kcal 15 gr
Chicken Wrap 415 kcal 20 gr
Akdeniz salatası 235 kcal 10 gr
Sebzeli kumpir 375 kcal 15 gr
Kaşarlı pide 415 kcal 18 gr
Pastaneden
Su böreği 375 kcal 32 gr
Kıymalı poğaça (2 adet) 180 kcal 36 gr
Kıymalı börek 289 kcal 25 gr
Kıymalı patatesli, peynirli küçük pizzalar 415 kcal 28 gr
Salamlı, peynirli ve mayonezli sandviç 475 kcal 37 gr
Peynirli, jambonlu veya çikolatalı kuruasan 318 kcal 19 gr
Sosisli sandviç Karışık pizza 675 kcal 45 gr
Kuru pasta (250 gr) 325 kcal 28 gr
Bunu ısmarlayın
Peynirli ve domatesli simit 370 kcal 10 gr
Tavuklu, salatalı sandviç 330 kcal 15 gr
Kepekli, peynirli sandviç 275 kcal 8 gr
Tavuklu salata 225 kcal 15 gr
Zeytinyağlı dolma 228 kcal 15 gr
Tavuk şiş 330 kcal 15 gr
Balıklı sandviç 315 kcal 10 gr


Formsante Dergisi

Sivoy - avatarı
Sivoy
Ziyaretçi
15 Mayıs 2009       Mesaj #622
Sivoy - avatarı
Ziyaretçi
Bozuk psikoloji kıkırdak dokusunu harap ediyor

Sponsorlu Bağlantılar
Dünya Sağlık Örgütü'nün verilerine göre doktora başvuran her dört hastadan birinin yakınmalarının altında psikolojik sorunlar yatıyor. Peki, yakınmaların psikolojik mi fiziksel mi olduğunu nasıl anlarız? Yazımız bu konuda önemli ipuçları veriyor


Çeviri: Mehmet S. Adın
Frankfurt Üniversitesi Hastanesi'nden psikoterapist Anglija Stirn "İşyerinde başarısızlık korkusu ya da bir aile ferdinin yıpratıcı bakımı veya aile içi huzursuzluklar böbreklerde bile hasar meydana getirebiliyor. Bu tür psikolojik kökenli hastalıklarda son yıllarda büyük artış var" diyor. Zayıf kıkırdak dokusuna tasa, kaygılı ruh hali, üzüntü eklenince omurlar arasındaki diskler bile çökebiliyor. Hassas, duyarlı cildi olanlarda, psikolojik bir sorun, engellenemez kaşıntı krizleriyle karşı karşıya bırakabiliyor kişiyi. Dr. Anglija Stirn "Her insanın zayıf bir noktası vardır" hatırlatmasını yapıyor. Bazen tedaviyle iyileştirilmiş hastalıklar, örneğin eski bir mide sorunu psikolojik bir travma sonucunda yeniden eziyet çektirebiliyor. Çoğunlukla ağrılar gerçek bile değildir.


Ağrılar uzun süreli ve değişkense arkasında psikosomatik bir neden olabilir
Örneğin stres altındaki birinin gerginliği kaslarına yansır. Stresin sürmesi durumunda kaslardaki gerginlik doruk noktaya ulaşır ve bir süre sonra ense ve sırt ağrılarına yol açar. Buna bağlı olarak böbrek üstü bezlerinden alamı hormonlarının salınımı artar ve bağışıklık sistemini zayıflatır. Bu da ağrılara yatkınlığı arttırır. Beyin bu vücut ağrılarına karşı zamanla hassaslaşır ve küçük bir uyarıya karşı bile güçsüzleşir.


Belirtilerin izini sürün
Psikosomatik yakınmalar ile gerçek fiziksel hastalıkların ilişkisi hala birçok bilimsel araştırmanın konusu. Psikosomatik yakınmaları olanlar muayenehane, muayenehane dolaşıp sorunlarının çözümünü ararken çoğunlukla altında yatan psikolojik neden doktorlar tarafından belirlenemiyor. Yani her gün onlarca hasta gören ve hastasına sınırlı zaman ayırabilen doktorlar, aslında basit bir soruşturmayla belirlenebilecek ve çözümlenebilecek sorunun çoğu kez farkına varmıyorlar. Bu yüzden hastaların öncelikle kendi doktoru olması psikolojilerinin hangi durumlarda SOS verdiğini bilmesi gerekiyor. Örneğin inatçı, çözümsüz mide ya da sırt ağrıları olanların bir kan testinden geçmekten mi yarar sağlayacağını bilmesi gerekiyor. Belki de bu kişi kasları rahatlatıcı bir egzersiz programından, tıbbi tedaviden çok daha fazla yarar sağlayacaktır.


Vücudunuzun mu ruhunuzun mu yardıma ihtiyacı var?
Bir sağlık sorununda yakınmalarınızın psişik kökenli olup olmadığını anlamanız için basit ipuçları, sorunun çözümlenmesini de kolaylaştırır. İşte ipuçları:
• Çeşidi yakınmalar arasında bir bağlantı kurulamıyorsa psikolojik neden daha olasıdır. Örneğin cilt problemleri, uyku bozukluğu, mide ağrıları ile değişim gösteriyorsa, bunun hiçbir şekilde organik bir nedeni yoktur.
• Rahatsızlık özellikle bazı etkinlikler öncesi ortaya çıkıyor ya da ağırlaşıyorsa (sınav öncesi, çalışanlarda haftanın ilk günü vb.) altında psikolojik neden aranmalıdır.
• Psikosomatik sırt yakınmaları kendini sıklıkla bunaltıcı, devam eden baskıyla gösterir. Bu ağrılar bazı keskin hareketler ve pozisyonlarla bağlantılı değildir.
• Klasik ağrı terapilerine yanıt vermezler.
• Tipik psikosomatik mide-bağırsak yakınmalarında kabızlık, onu izleyen ishal, makatta kan, ateş ve halsizlik yoktur. Eğer bu belirtiler varsa organik bir rahatsızlık araştırılmalıdır.
• Duygusal kalp yakınmaları (psikolojik nedenli) kendini dar, havasız bir ortamda kalmış gibi bir duygu ve kalbin un neredeyse boğazda hissedilme ortaya çıkar. Organik kalp sorunları ise; sol omuzda, sol kolda ve ye kadar yayılan ağrı vardır. Bunun dışında soğuk soğuk terleme ve dolaşım bozuklukları da kalp rahatsızının işaretleridir.
• Bazı deri hastalıkları vardır ki onlarda stres, gerilim tetikleyici neden olabilir. Örneğin, neuroderma, sedef ve kontakt dermatitis bunlar arasındadır.
• Halsizlik ve kronik yorgunluk ruhun klasik SOS'leridir. Psikosomatik hastalıklar ve yeme alışkanlığının bozulması depresyonu takiben olabilir.
• Bazen rüyalardan da ruhun baskı altında olduğu işareti alınır. Deneyimler göstermiştir ki psikolojik olarak gergin olanlar ya daha az rüya görüyorlar ya iç görmüyorlar.
• Ağrılar uzun süreli, değişken ve nereden kaynaklandığı belirlenemiyorsa arkasında psikosomatik bir nedenin olduğu tahmin edilmelidir. Organik kökenli ağrılarda ani, giderek artan, vücudun belli noktalarını hedef alan ağrılar söz konusudur.
• Genel olarak; eğer belirtiler için bir hastalık nedeni bulmak zor ise psikolojik durumları ve sosyal faktörleri göz ide bulundurmak akıllıca olur.


Stres ve korku organizmayı da bozar
Sıklıkla insan açık olarak psikolojik ve organik neden arasında kesin bir çizgi çekemiyor. Çünkü elle tutulur hastalıkların çoğunda duygular büyük rol oynar. Stres ve korku ise organik hastalıkların nedenlerini güçlendirir. Bir dişli gibi iç yaşantımızı, vücutsal tepkilerimizi kavrar ve birbirine karıştırır" diyor psikosomatik tıp ve psikoterapi uzmanı Dr. Irmgard Pfaffinger. Bunun için Columbia'daki Ohio Eyaleti Medikal Merkizi'nde yapılan bir araştırma gerginlik ve stresin alerjiyi azdırdığını belirtiyor. Muayenede test edilen kişilerden bir bölümünün rahat bir şekilde dergi okuması, diğer bölümünün 10 dakika süren bir konferans vermesi isteniyor. Denekler bu eylemlerinin hemen ardından teste alınıyorlar. Konferans veren deneklerde alerjik belirtilerin iki kat fazla olduğu görülüyor. Dr. Pfaffinger, alerjik reaksiyonları olanları uyarıyor ve diyor ki: “çözüm pahalı bir tedavi değildir sıklıkla özel hayatın yüklerinden kurtulmaya çalışmak, stresi iyi yönetmek, sorunu ortadan kaldırmaya yeter.”


Ağrıyla nasıl baş edilir?
Birçok yöntemle psikosomatik sorunlar giderilebilir. Örneğin kendi kendine stres giderme ve kas dinlendirme vücuttaki ve ruhtaki gerilimleri giderir. Biyolojik geri bildirim hastanın iç dünyasıyla vücut fonksiyonları arasındaki bağlantıyı öğrenmesine yardım eder. Hafif güç harcayarak sürekli yapılan sporlar vücudun kendine güvenini yeniler ve ağrıyı kovma gücünü arttırır.


Grup terapisi iyi gelebilir
Grup terapisi de sorunun çözümünde yardımcı olur. Berlinli psikoterapi uzmanı Ralf Raffael Brentano, "Gaip terapilerine katılan hastalar diğer hastaların rahatsızlıklarıyla nasıl savaştıklarını görürler; bu hastaları güçlendirir" diyor.
Beslenme Diyet Dergisi
Sivoy - avatarı
Sivoy
Ziyaretçi
19 Mayıs 2009       Mesaj #623
Sivoy - avatarı
Ziyaretçi
Ağız kokusunu önler, stresi azaltır

Diş etlerini güçlendirir, ağız kokusunu giderir. Damar tıkanıklığını önler...

Türkiye'nin önemli çilek üretim merkezleri arasında yer alan Aydın'da çilek üreticilerinin yüzü, erik rekoltesinin düşük olması nedeniyle gülüyor.

Sultanhisar Ziraat Odası Başkanı Erdinç Çeliksoy, bölgede çilek üretiminin her yıl Temmuz aylarında fide dikimiyle başladığını, Sultanhisar, Atça ve Salavatlı beldesinde yaklaşık bin dönümü kapalı alan olmak üzere 5 bin dönüm alanda çilek ekildiğini söyledi.

Aydın bölgesinde ilk olarak Sultanhisar'da 1978 yılında çilek üretiminin başladığını kaydeden Çeliksoy, fidan, damlama, işçilik maliyetinin bir dönümde yaklaşık 4-5 bin lira civarında olduğunu anlattı. Dünyada son 3 yılda yaşanan küresel ısınma ve bölgedeki kuraklık nedeniyle fiyatlarda istikrarsızlık olduğunu ve çilek üreticilerinin son 3 yıldır zor günler yaşadığını belirten Erdinç Çeliksoy, şunları söyledi:

“Çilek hasadına Nisan ayı başında başladık. Bu yıl havaların yağışlı geçmesi çileğin kalitesinin ve rekoltenin yüksek olmasına yol açtı. İhracatçı firmalar bu yıl çileğe daha çok ilgi gösterdi. İç piyasada İstanbul, Ankara, Bursa, Adapazarı gibi illerden büyük tüccarların malı talep etmesinden dolayı çilek fiyatı geçen yılın üzerinde seyretti. İç piyasada 1,50 lira, ihracat olarak 1,80 - 2,00 lira aralığında fiyatlar oluşmasına neden oldu. Geçen yıl ortalama fiyatlar bir lira civarındaydı. Bu fiyatların daha yukarı gideceğine dair bilgiler alıyoruz. Bölgede yaklaşık bin dönüm sera var ve buradan 20 bin ton çilek rekoltesi beklemekteyiz, bunun da bölgemize maddi getirisi yaklaşık 30-40 milyon liradır.”

İRAN VE IRAK'A AYDIN ÇİLEĞİ GİDİYOR

Çeliksoy, çileğin irili küçüklü ve bekleme ömrüne göre değişen 4-5 çeşidinin üretildiğini, bu ürünlerden uzun süreli bekleyebilenlerin başta Rusya olmak üzere yol ömrü uzun olduğu için Moldova, Ukrayna, Polonya ve İran ve Irak'a gönderildiğini kaydetti.

Çilek hasadının Haziran ayı sonunda bitmesinin beklendiğini ve bu sezon çok başarılı bir ürün elde ettiklerini bildiren Çeliksoy, şöyle devam etti:

“Bu yıl erik pek olmadı, sofralarda yerini bulmadı. Çilek de kaliteli ve bol olduğu için sofralarda tek başına kaldı. Önceki yıllarda çilek, eriğin yanında alternatif ürün oluyordu, bu yıl tam tersi bir durum oldu. Ama bu sene eriğin az olmasından dolayı çilek şu anda alternatif ürün pozisyonuna düştü. Eriğin az olması bizim çileğin önünü açmış durumdadır.”

“TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK ÇİLEK ÜRETİCİSİ”

Çeliksoy, çileğin tanıtımı için yoğun çaba sarfettiklerini, bölgede bir beldede 40, bir beldede 8 yıldır festivaller düzenlendiğini ifade ederek, şöyle devam etti:

“Son beş yıldır düzenlenen festivaller uluslararası konuma geldi. Ziraat Odası olarak biz de fuarlara katılıyoruz. Şu anda Türkiye'de yetiştirilen çileğin en kalitesi Atça ve Sultanhisar'dadır. Bu konuda iddialıyız. Bu bölgede en teknik çilek yetiştiriciliğini biz yapıyoruz. Ege Bölgesi'nin değil, Türkiye'nin en büyük çilek üreticisi olduğumuzu iddialı şekilde söylüyoruz. Çileğimizi Rusya, Moldova, Romanya, Irak ve İran'a satıyoruz. Yurt dışı pazarı olarak 10 ülkede yerimiz var. Biz festival yaparken çileği sattığımız ülkelerden para alıyoruz. O insanları onore etmemiz gerekir. Bu festivaller yapılırken bizim çileği sattığımız ülkelerden temsilciler, sanatçılar, gazeteciler gelsin istiyoruz.”

Çileğin faydaları

Yaz aylarının vazgeçilmez meyvesi çileğin faydaları saymakla bitmiyor. Rengi kokusu ve tadı ile en sevilen meyvelerden biri olan çileğin faydaları da epeyce çok. Çilekte bol miktarda fosfor ve demir bulunuyor. Bunun yanında B, C ve K vitamini açısından da bir hayli zengin.

Şimdi maddeler halinde çileğin faydalarını sıralıyorum ;

· Vücuda kuvvet verir, damar tıkanıklığını önler ve kolesterolü düşürür.

· Çok iyi bir antioksidan olması sebebiyle bağışıklık sistemini güçlendirir.

· Kansere karşı koruyucu özelliği vardır ve sindirim sisteminin düzenli çalışmasını sağlar.

· Bağırsak kurtlarının dökülmesini yardımcı olur, kanız temizler, vücuttan zararlı maddeleri uzaklaştırır.

· Diş etlerini güçlendirir, ağız kokusunu giderir.

· Sakinleştirici etkiye sahiptir, stresi azaltır, tansiyonu düşürür, ateşi düşürür.

· Romatizma ve karaciğer rahatsızlıklarına iyi gelir.

· Cildi nemlendirip taze bir görünüm kazandırır, güzellik katar cilde.

· Vücutta biriken zehirli maddeleri dışarı atar, damar sertliği ve böbrekteki kum taş gibi rahatsızlıkları önler ve zamanla bunların geçmesini sağlar.

Samanyoluhaber..
Rockn - avatarı
Rockn
Ziyaretçi
5 Haziran 2009       Mesaj #624
Rockn - avatarı
Ziyaretçi
Stres ve gerilimin kendisi vücutta ağrıya genellikle yol açmıyor ama kişinin ağrı eşiğini düşürerek kişiyi ağrıya duyarlı hale getiriyor. Dolayısıyla stres altında çalışan ya da yaşayan kişiler ufacık sorunları bile ağrı olarak algılayabiliyor.

Günümüzde ofis çalışanlarının en büyük sorunlarından birisini boyun ağrıları oluşturuyor. Stres ve gerilim boyun ağrılarına yol açmıyor ancak kişinin ağrı eşiğini düşürdüğü için en küçük sorunun bile ağrı olarak algılanmasına neden oluyor.
Anadolu Sağlık Ataşehir Tıp Merkezi Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Uzmanı Doç. Dr. Tolga Aydoğ boyun ağrılarının nedenleri ve çözüm önerileri ile ilgili bilgi verdi.
Stres ve gerilimin kendisi vücutta ağrıya genellikle yol açmıyor ama kişinin ağrı eşiğini düşürerek kişiyi ağrıya duyarlı hale getiriyor. Dolayısıyla stres altında çalışan ya da yaşayan kişiler ufacık sorunları bile ağrı olarak algılayabiliyor. Bunun yanı sıra halk arasında kulunç ya da kas romatizması olarak da bilinen “miyofascial ağrı sendromu” ve kronik kas ağrılarıyla kendini gösteren “fibromiyalji” gibi hastalıkların oluşmasına zemin hazırlayabiliyor.
Doç. Dr. Tolga Aydoğ boyun ağrısının beş nedenini şöyle sıralıyor:
-Romatizmal hastalıklar
-Kırık çıkık kas zorlanmaları gibi travmaya bağlı oluşan sorunlar
-Bölgesel boyun hastalıkları
-Kemik hastalıkları
-Kas sinir hastalıkları
Boyun ağrılarından kurtulmak mümkün
Egzersiz ve yüzmenin boyun ağrısına karşı çok yararlı olduğuna dikkat çeken Doç. Dr. Tolga Aydoğ diğer yapılabileceklerle ilgili şunları söyledi:
“Boyun ağrısını gidermek için günlük egzersizler çok yararlıdır. Ancak egzersiz planı yapmadan önce ilk olarak ağrıya yol açan nedenin çok net bir şekilde ortaya konması gerekir. Eğer egzersiz yapmaya engel yoksa boyun sırt ve omuz çevresi kaslarını kuvvetlendirmek ve germek biz fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanlarının önerdiği temel egzersizlerdir. Herkese standart egzersiz formu vermek yerine kişiye özel egzersiz planı yapmak doğru olur. Bu konuda fiziksel tıp ve rehabilitasyon uzmanı ve fizyoterapistlerden destek alınmalıdır.
Boyun ağrılarından korunmak ve akut dönemini atlattıktan sonra bir daha boyun ağrısı çekmemek için hekimler sıklıkla yüzme önerirler. Buna karşın yapılan çalışmalar kişilerin keyif alarak yaptığı her türlü egzersizin boyun ağrısı da dahil tüm ağrıların oluşmasını önlemede ve kontrolünde etkili olduğunu göstermektedir. Kafa dışarıda serbest stil yüzmenin boyun ağrılarını azaltmak yerine artırabildiği bilinmektedir. O yüzden iyi yüzme bilmeyen bir kişi serbest stil yüzmek yerine sırt üstü yüzmeyi tercih etmelidir.”
Ofiste çalışırken pratik öneriler
-Sırtınızı koltuğa tam dayayın
-Bel ve sırtınızı uygun koltuk veya yastıklarla destekleyin
-Bilgisayar ekranının tam karşınızda olmasına dikkat edin
-Bilgisayarın orta kısmını mutlaka göz hizasında tutun. Eğer diz üstü bilgisayar kullanıyorsanız bilgisayar yükselticisi kullanın ya da diz üstü bilgisayarı ara kablo ile masa üzerinde bulunan sabit ekrana aktarın.
-Ekran karşısında sürekli çalışmak yerine zaman zaman ara verin. Arada koltuktan kalkın gerekirse boyun ve sırt egzersizleri yapın.
Uyurken dikkat edilmesi gerekenler
-Uyurken boynunuzun olabildiğince normal pozisyonda durmasına dikkat edin.
-Yan yatışlarda kulak ile omuz arasındaki mesafeyi dolduran kalınlıkta bir yastık boynu normale en yakın pozisyona getirir. Bu kalınlıktaki bir yastık sırt üstü yatışta da boynun ileri derecede arkaya gitmesine ve de öne bükülmesine olanak tanımayarak boynu en iyi şekilde destekler.
-Yüzüstü yatmaktan kaçının
Ne zaman hangi hekime başvurmalı?
Eğer boyun ağrıları çeken kişide
-Ateş terleme halsizlik kilo kaybı gibi şikayetler varsa
-Ağrı kol veya bacaklara yayılıyorsa
-Kol ve bacaklarda kuvvetsizlik varsa
-İdrar büyük abdest kaçırıyorsa
-Herhangi bir travma geçirdiyse
-Ağrı öksürme ve hapşırma ile artıyorsa mutlaka bir fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanına başvurmalıdır.
Rockn - avatarı
Rockn
Ziyaretçi
5 Haziran 2009       Mesaj #625
Rockn - avatarı
Ziyaretçi
Dişler yüzünüzü en iyi tamamlayan hatta cinselliğinizi bile tanımlayan en önemli şeylerden biridir ve diş deyip geçmemek gerekir...
Gülümsemenizin A’sı

Dişlerin diş eti ile olan ilişkisi (Kırmızı-beyaz ilişkisi)

Kısa ön dişlerinizin üstündeki diş etinizin gülümserken tamamen ortaya çıkması pek de isteyeceğiniz bir görüntü değildir. Ön iki kesici diş diş eti ile birleştiği yerin hemen üstünden başlar ve dudak hattı köpek dişlerinin diş eti ile birleştiği yere paralel bir kavis çizer. Bu kavis daha yukarıdan geçer ise buna “Yüksek dudak hattı” denir. Tedavisi için diş etine manikür (Gingivektomi) yapılması gerekir. Bu basit uygulamayla diş etlerinizin görünmesini engellemiş olursunuz.

Kavisin aşağıdan geçtiği durumlarda ön dişlerin %75–100’ü gözükmez. Buna da “Düşük dudak hattı” denilir. Dr. Güzin Kırsaçlıoğlu: “Özellikle 30–40 yaş sonrasında üst ve alt dudakların elastikiyetinin giderek azalması sonucunda üst dişlerin daha az alt dişlerin daha çok gözükmesi de bu gruba girer. Dişlerinizin daha görünür hale gelmesi için l.....te uygulamalarını yaptırmanız yani dişlerinizin ön yüzeylerini kabartmanız uç kısımlarına ekleme yaptırarak daha görünür hale gelmesini sağlamanız zamanla kaybettiğiniz dokunun yerine konulmasını sağlayarak üst dudağınızın tekrar dolgun dişlerinizi destekleyen görünüme kavuşturur.” diyor.

Bu uygulama yüzünüze daha genç ve güleç bir ifade verir. Beyniniz aynı filmlerde izlediğiniz robotların beyni gibi çalışır. Bir kişiye bakarken onun hakkında size ilk bilgiyi veren yeri yüzleridir. Yüz görüntüsünü en çok etkileyen yer ağız yani dişlerdir.

Gülümsemenizin B’si

Dişlerinizin formları ve renkleridir. Özellikle ön ve yan kesici dişlerinizin formu ve rengi cinsiyetiniz ve yaşınız hakkında karşınızdaki kişiye fikir verir. Genç insanların dişleri daha beyaz ve parlaktır çünkü dişe parlaklık veren mine tabakası daha fazladır. Zamanla mine tabakanız aşınır incelir altında bulunan daha sarı ve mat olan tabaka belirginleşir. Hatta dişiniz yıpranarak uçlarında kırıklar ve çatlaklar oluşur.

Daha genç görünümlü dişlere sahip olmak istiyorsanız mineden zengin görünümlü dişler yaptırmalısınız. Yıpranmış kırılmış dişlerinizin görüntüsünü l.....larla düzelttirebilirsiniz.

Dişleriniz cinselliğiniz hakkında da fikir verir

Erkeklerin dişleri daha köşeli formdadır. Kadınlarınki ise yuvarlaktır. Yan kesici dişlerin yapısının köşeli olması erkeklerde belirgindir. Erkeklerde bir diğer belirgin görüntü de köpek dişlerinin sivri olmasıdır. Kadınlarda tam tersi biraz daha düz ve ön dişe oranla daha küçüktür. Mine boyutunda yapılan törpülemelerle dişlerin formları yüzünüze daha uygun hale getirilebilir. Buna “Countring” işlemi deniliyor. Bu işlemi yaptırmadan önce doktorunuz diş yüzeyinde törpüleme yapılacak yerleri asetatlı kalemlerle boyayıp fikrinizi alabilir.

Diş rengi

Bazen dişlerinizi fırçalasanız da sarı görünüme sahip olursunuz. Bebeklik ve çocukluk döneminizde kullandığınız antibiotiklerin tesiri ile dişlerinizde sarı hatta kahverengi lekeler oluşur. Bu tip lekelenmelere sahip olmanız “Dişlerini fırçalamıyor musun?” gibi sorularla sık sık karşılaşmanıza sebep olur. Halbuki bu renklenmeler fırçalansa da geçmemektedir.

Dişlerinizin rengi koyu olduğunda ya da bu tip lekelenmelerinizde “18 yaşını geçmiş tüm bireylerde” beyazlatma (Bleaching) işlemi yapılır. 1990’lı yıllarda Amerika’da ağız antisepsisinde kullanılan carbomid peroksitin diş ana rengini ağartıcı özelliği tesadüfen keşfedilmiş ve bundan sonra bu jel geliştirilerek kişiye özel plaklarla gerek evde kendi kendine uygulanarak gerekse muayeneler de özel ışık cihazlarıyla kullanılarak beyazlatmalar yapılmış başarılı olunmuş ve estetik diş hekimliğinin de vazgeçilmez bir tedavi yöntemi haline gelmiştir.

Beyazlatma işlemi artık günümüzde muayenehanelerin vazgeçilmez tedavi yöntemidir ancak dikkat edilmesi gereken hususlar da bulunmaktadır bir hekimin denetimi olmadan rast gele market ya da eczanelerden satın aldığınız ağartıcıların kullanımı dişinize zarar verebilir.


Gülümsemenizin C’si

Dişlerin birbirlerine olan konumları yani dizilimidir. Üst ve alt dişlerinizin çenedeki sıralanışı yüzünüze uygun olmalıdır. Çenenizin büyük dişlerinizin de küçük olduğu durumda dişleriniz aralıklı olur. Bu aralıklardan ağız içinizdeki karanlık yansıdığından dişleriniz olduğundan daha sarı gözükür. Bu tür dişler süt dişlerine benzediğinden ve süt dişlerinin de yapısı aralıklı olduğundan yüzünüze çocuksu bir ifade verir. Bu aralıklar adhesive (Yapıştırma) tekniklerinin geliştiği günümüzde kompozit malzemelerinin de gelişmesiyle kompozit l.....larla çok kısa sürede kapatılır. Ağzın içindeki karanlığın yansıması kesildiğinden dişleriniz daha beyaz ve muntazam gözükürler. Porselenden hazırlanan l.....ların aralık kapamada kullanılması da kullanılan diğer yöntemlerden biridir.

Sadece ön iki diş arasında aralığın olduğu 10–12 yaş arası çocuğunuzun dudağı kaldırıp dudak kasının bağlantısına bakmanız gerekir. Bu bağlantının iki ön dişin arasında olduğu durumda iki ön diş aralık kalır. Kasa yapılacak küçük bir müdahale ile aralığın oluşmadan kapanması sağlanır.

Çenenizin küçük dişlerinizin de büyük olduğu durumlarda ise dişlerde çapraşıklık oluşur. Çapraşıklıklar gıdanın kolay tutunmasını taş ve çürük oluşumuna sebep olur. Tedavisi ortodontik tedavi yani tel takılmasıdır. Eskiden sadece çocuklara yapıldığı düşünülen ortodontik tedavinin artık erişkinlere de yapıldığı herkes tarafından bilinmektedir. Bu yüzden ortodontik tedavide kullanılan tellerin estetik olanları üretilmektedir yani dişe yapışan küçük küçük metallerin yerini günümüzde diş renginde hatta şeffaf olanları almıştır. Çapraşıklık tedavisinde kronlar ve l.....lar da hekim tercihine göre kullanılmaktadır. İçinde metal olan porselenlerin yerini süratli bir şekilde metal içermeyen porselenler almaktadır.

Zirkonyum kronlar metal içeren porselenlere oranla daha estetik ve aynı zamanda dayanıklıdır. Kaplamalar ışık geçirgenliği olmadığından ve içlerinde metal yapılar olduğundan diş etine bakan kısımlarında metal yansıması sebebiyle mor görünüme sahip olmaktaydılar. Şimdi bu mor görüntüler metal desteksiz kaplamaların sayesinde tamamen ortadan kalkmış bulunmaktadır.

Gülüşünüz

• Karşıdan dişlerinize baktığınızda dişleriniz perspektife göre arkada kalırken açık rengi ile gülümseme sırasında öne çıkar.

• Dişlerinizin uç kısımları alt dudağınıza paralel ise pozitif gülüş olarak tanımlanır.

• Köpek dişlerinin uzun ön dişlerin kısa olduğu gülüş ise negatif gülüştür. Negatif gülüş hattına sahip bir bireyde dişe yapılan küçük ilave ve törpülemelerle daha pozitif gülümseme sağlamak mümkündür.
Rockn - avatarı
Rockn
Ziyaretçi
5 Haziran 2009       Mesaj #626
Rockn - avatarı
Ziyaretçi
Fazladan 1 kilo bakın neye zarar veriyor!



Bir an önce diyet yapın...


“Osteoartrit” dünyada en yaygın görülen eklem hastalığı olarak biliniyor. Bu hastalık nedeniyle eklem kıkırdağında bozulma ve kayıp oluşuyor. Eklemde yıpranan kıkırdağın yerine yeni kemik oluşumu görülüyor. Bu da ağrı ve hareket kısıtlılığına neden oluyor.

Prof. Dr. Reyhan Çeliker hastalığın en sık yük taşıyan eklemlerde yani diz ve kalçada görüldüğünü kadınlarda daha sık oluştuğunu genellikle 50 yaş üzerinde belirti verdiğini ve 65 yaşın üstündeki kişilerde sıklığının giderek arttığını belirtiyor. Genç insanlarda da genetik faktörlere bağlı olarak erken dönemde ortaya çıkabildiğini söylüyor.

Osteoartrit diz ve kalçanın yanısıra boyun ve bel omurlarında el ve ayak eklemlerinde de görülebiliyor. Ağrı başlangıçta hareketle artıp istirahatle azalırken hastalık ilerledikçe istirahat ağrıları ve gece ağrıları başlıyor. Diz ekleminde ise yürürken merdiven inip çıkarken ve çömelirken zorluk yaşanıyor. Gençlerde daha çok dizin ön bölümünde diz kapağı arkasında aşınma oluyor. Geç dönemde ise şekil bozuklukları ve fonksiyon kaybı ortaya çıkıyor. Ortalama yaşam süresinin uzaması obezitenin artması ve hareketsiz yaşam biçiminin yaygınlaşması ile osteoartrit sıklığının arttığını ifade ediyor.

Nedenleri Neler?

  • Yaşlanma
  • Aşırı kilo alımı
  • Çarpma ve düşmeler
  • Eklemlerde yapısal bozukluk olması
  • Spor yaralanmaları
  • Genetik özellikler
  • Çevresel ve mesleki faktörler
  • Ağır taşımak eklemlerin aşırı kullanımı ve çok ayakta durmak risk faktörü oluşturuyor

Hastalığın tanısında iyi bir fizik muayene ve sorunlu eklemin röntgeninin çekilmesi yeterli oluyor. Ancak Prof. Dr. Reyhan Çeliker röntgen bulguları ile yakınmaların ve muayene bulgularının her zaman birbiri ile paralel olmadığını bu nedenle mutlaka bir arada değerlendirilmesi gerektiğini vurguluyor. Ayrıca dizde menisküs dokusu veya bağ gibi yapılarda da sorun olduğundan şüpheleniliyorsa manyetik rezonans (MR) gibi daha ilerli incelemeler yapılmasının yararlı olabileceğini belirtiyor.

Kilo Vermek En Önemli Koruyucu Yöntem

Diz ve kalça eklemlerindeki fazladan yükü ve bunun sonucunda oluşacak hasarı önlemede atılacak en önemli adım kilo vermek. Çünkü vücuda fazladan alınan her bir kilo diz üzerinde her adımda 4 kiloluk yüklenmeye neden oluyor. Bu nedenle beslenme uzmanı gözetiminde kilo verilmesi gerekiyor. Hastalığın tedavisinde kilo vermenin başlı başına bir çözüm yarattığına değinen Prof. Çeliker “Bu konuda yapılmış bilimsel çalışmalarla kilo vermenin yük taşıyan eklemleri belirgin olarak rahatlattığına ilişkin sonuçlar elde edilmiştir” diyor.

Kilo vermenin dışında fizik tedavi ve rehabilitasyon uzmanlarının gözetiminde eklemleri korumak amacıyla kas kuvvetlendirme egzersizlerinin yapılması önem taşıyor. Bu amaçla tercih edilen egzersizler eklem hareketi olmaksızın ve ekleme yük bindirmeden kas gücünü arttıran egzersizlerdir. Tolore edebilen hastalara ağırlık çalışmaları veriliyor. Kuvvetlendirme yanı sıra eklem hareket açıklığını korumak ve dayanıklılığı arttırmak amacıyla da egzersizler öneriliyor. Yüzme ve su içi egzersizler bu hasta grubu için özellikle önerilen aktivitelerdir ayrıca düz zeminde düşük tempolu yürüyüşlerden de yararlanılabilir.

Prof. Çeliker osteoartriti olan hastalara eklemlerini koruyucu önlemleri ve hastalıkla başa çıkma yöntemlerini öğretmenin önemini vurguluyor. Bu koruyucu önlemler çömelmekten kaçınılması merdiven inip çıkmanın azaltılması yürüyüşün düz yolda yapılması yokuş inip çıkmaktan kaçınılması alçak sandalyelere veya yere oturulmaması dizüstü veya bağdaş kurarak oturulmaması uzun süre hareketsiz ayakta durulmaması tuvalet ve banyoda desteklerden yararlanılması uygun ayakkabı seçilmesi olarak özetlenebilir. Uygun ayakkabı seçiminde topuk yüksekliği önemlidir. İdeal topuk 3-4 cm olmalıdır. Yüksek topuklu ayakkabılar olduğu kadar babet tarzı dümdüz ayakkabıların da eklemler için zararlı olduğu söylenebilir. Bu tip ayakkabılar vücudun ağırlık merkezinde değişmeye bağlı olarak kaslarda bağlarda ve eklemlerde aşırı yüklenmeye neden olurlar. Ayak eklemleri olduğu kadar diz kalça ve belde de sorunlara yol açabilirler. Yürüyüş sırasında şok abzorbe eden spor ayakkabılar kullanılmalıdır.

Eklem İçine İlaç Veriliyor

Hastalığın tedavisinde çeşitli ilaçlar kullanılıyor. Prof. Dr. Reyhan Çeliker basit ağrı kesicilerden başladıklarını bunların yeterli olmadığı durumlarda steroid olmayan antiinflamatuar ilaçlara ve gerekirse daha güçlü ağrı kesicilere geçilebildiğini ancak tüm ilaç tedavilerinin mutlaka eklem koruyucu öneriler ile birlikte verilmesi gerektiğini ifade ediyor. Bunların dışında osteoartrit tedavisinde dışardan uygulanan kremler jeller hafif ve orta derecede ağrısı olanlarda kullanılabiliyor. Bir diğer tedavi seçeneği ise eklem içine ilaç verilmesidir. Bu yöntemde iğneyle eklemin kayganlığını artıracak ilaçlar sorunlu ekleme dışardan enjekte ediliyor. Bir hafta arayla üç kez enjeksiyon yapılıyor ve bir yıl kadar iyileşme sağlanıyor. Bir sene sonra gerekirse tekrarlanabiliyor. Alevli dönemler kortizon enjeksiyonları ile kontrol altına alınabiliyor.

Prof. Çeliker tedavi seçimi konusunda şu uyarılarda bulunuyor:

“Tedavi planı mutlaka kişiye özel yapılmalıdır. Birçok tedavi seçeneği vardır ve hastanın durumuna göre en uygun tedavi belirlenmelidir. Yaşlı hastalarda mide sorunu olanlarda ülser veya kanama geçiren hastalarda kanı sulandıran ilaç kullananlarda tedavi seçiminde daha dikkatli olmamız gerekiyor. İlaç kullanımı tercih edilmeyen hastalarda fizik tedaviden yararlanıyoruz. Bu tedavilere yanıt alınamayan şiddetli ağrısı olan ve günlük yaşam aktivitelerinde ileri kısıtlaması olanlarda ise cerrahi tedavi gündeme geliyor.”
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:52
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
16 Haziran 2009       Mesaj #627
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Sıcak havada çiğ köfteye dikkat!



fft17 mf284956



Köşe başlarında satılan çiğ köftelerin, havaların ısınmasıyla birlikte sağlık risklerini de beraberinde getirdiği bildirildi.
Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. İsmail Balık, AA muhabirine yaptığı açıklamada, son zamanlarda özellikle köşe başlarındaki tezgahlar üzerinde yapılan satışların, çiğ köfte tüketimini artırdığını belirterek, bunun havaların ısınmasıyla bir çok sağlık riskini de beraberinde getirdiğini söyledi.
Ellerin vücutta en fazla bakteri barındıran organ olduğunu, çiğ köftenin de uzun süre elde yoğrularak hazırlandığını ifade eden Balık, bu besinlere el, burun ve saçtan zararlı bakterilerin geçmesinin dizanteri, kanlı ishal, tifo ve besin zehirlenmeleri gibi hastalıklara yol açtığına dikkati çekti.
Bu tür çiğ köftelerin, içinde etin de bulunması nedeniyle bağırsak parazitleri, toksoplazmoz ve bruselloz gibi çok ciddi seyir gösteren hastalıklara sebep olabileceği uyarısını dile getiren Balık, bu besinlerde kaynağı belirsiz etlerin kullanılması halinde ise daha ciddi sağlık sorunlarıyla karşılaşılabileceğini bildirdi. Balık, "Bundan 5 yıl önce İzmir’de domuz etinden yapılan çiğ köfteden bulaşan trişinoz hastalığına yakalanan vatandaşlarımızı unutmamak gerekir" dedi.
Çiğ köftenin çok tüketildiği yerlerde bağırsak parazitlerinin yaygın olarak görülmesinin olayın ciddiyetini ortaya koyduğunu belirten Balık, şu önerileri dile getirdi:
-Çiğ köfte ister etli ister etsiz hazırlansın, mideyi tahriş edicidir. Ama bu besin mutlaka tüketilmek isteniyorsa hijyen kuralları asla göz ardı
edilmemelidir.

-Tek kullanımlık eldivenler ve burnu kapatacak maske takılmalı, saçları tümüyle kapatacak bone kullanılmalıdır.
-Çiğ köfte hazırlanacak malzeme temiz olmalı, yeşillikler çok iyi yıkanmalı, hatta en ideali sirkeli suda bekletilmelidir.




Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:53
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
9 Temmuz 2009       Mesaj #628
reyan - avatarı
Ziyaretçi
KAŞINTI NEDİR?
Kaşıntı kaşınma arzusu uyaran bir duygudur. Kaşıntı kişiyi oldukça rahatsız edebilir. Şiddetli olduğunda uykusuzluğa, gerginliğe ve depresyona neden olabilir. Kaşıntının gerçek nedeni bilinmemektedir. Derideki sinirler etkilenerek, histamin adlı bir kimyasal salgılanınca, beyinde kaşıntı duyusunu oluşturur. Kaşıntı bazen bir cilt hastalığı ile birlikte olabilirken, bazen de bir iç hastalığının belirtisi olabilir. İç organ hastalığı bulunmayan diğer kaşıntılı hastalarda kaşıntının nedeni psikolojik olabilir.

KİMLERDE KAŞINTI VARDIR?
Kaşıntının çok belirgin rahatsızlık verdiği bir çok deri rahatsızlığı vardır. Örneğin kurdeşen, su çiceği ve egzema da kaşıntı vardır. Bazı deri hastalıklarında ise döküntü olmadan kaşıntı olabilir. Yaşlılarda görülen kuru deriye bağlı kaşıntı bunun bir örneğidir. Bu kaşıntı özellikle kışın atar ve deride başka bir bulgu yoktur. Kaşıntının nedeni genellikle kuru cilt olmakla birlikte bazen kaşıntının nedeni bir iç hastalığı da olabilir. Derinin uyuz gibi bazı parazitik hastalıklarında da oldukça kaşıntı mevcuttur. Dermatoloji uzmanları bu hastalıklara muayene ile kolaylıkla tanı koyabilirler. Eğer bir bende kaşıntı var ise bu benin kansere dönüştüğünün bir belirtisi olabilir. Bu durumda tanı koyabilmek için biyopsi yapmak gerekebilir.
Kaşıntıya neden olabilecek bir çok iç hastalığı vardır. En sık rastlanılan böbrek yetmezliğine bağlı kaşıntıdır. Hepatit C yi de içeren karaciğer rahatsızlıkları, guatr ( tiroid bezinin fazla veya az hormon salgılaması) da kaşıntı nedenleri arasındadır. Demir eksikliği, polistemia vera ve multibl myeloma gibi kan hastalıklarında da kaşıntı olur. Ara sıra lenfomalarda da kaşınyı görülebilir. İnme gibi nörolojik tablolarda da kaşıntı olabilir.

KAŞINTI NASIL TEDAVİ EDİLİR?
Doktorunuz öncelikle kaşıntının nedenini araştırır. Dikkatli bir cilt muayenesi, kan testleri, gerekirse biyopsi yapar. Eğer kaşıntı egzema veya kurdeşen denen bir cilt hastalığından kaynaklanıyorsa bu hastalıkların tedavisi kaşıntıyı giderir. Eğer hastalık bir iç hastalığından kaynaklanıyorsa kaşıntı giderici haplar ve ultraviyole tedavisi kullanılır. Kaşıntının bir çok nedeni olmasına rağmen bir çok tedavisinde temel bir kaç uygulama vardır. İlk olarak sıcak banyo ve duş yasaklanmalıdır. Hafif ve ince kıyafetler ve serin bir ortam kaşıntınıyı azaltır. Sabunlar derinizi kuruturlar, bu nedenle hassas ciltler için olan uygun sabunları kullanınız. Banyoda iyi durulanınız, sabun artığı kalmamasına dikkat ediniz. Banyodan çıktıktan 2-3 dakika içinde nemlendirici uygulayınız. Su çiçeği ve böcek ısırıklarına bağlı su kabarcıklı hastalıklarda kalamin içeren losyonlar iyi gelebilir. Kaşıntı oldukça rahatsızlık verebilen bir durum olabilmekle beraber genelde tedaviye iyi cevap verir.
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
9 Temmuz 2009       Mesaj #629
reyan - avatarı
Ziyaretçi
DEMİR EKSİKLİĞİNE BAĞLI KANSIZLIK
Ülkemizde üreme çağındaki kadınların önemli bir kısmında demir eksikliğine bağlı kansızlık vardır. Bu kansızlık türü tanısı, önlenmesi ve tedavisi en kolay olan ve çoğu durumda aşırı adet kanamasına bağlı olarak meydana gelen bir durumdur. ,

Kansızlık Nedir?
Kan, içerdiği hücreler ve maddelerle kalpten tüm organlara pompalanan ve organların oksijen ve besin maddesi ihtiyaçlarını karşılayan bir sıvıdır. Düzenli olarak aldığımız sıvı ve besin maddeleri kana geçerek organlara dağıtılır. Soluduğumuz havada bulunan oksijen akciğerlerden kana geçerek kalbe buradan da organlara ulaştırılır.
Kanda oksijen taşıyan hücrelere alyuvarlar adı verilir ve bu hücreler en iyi şekilde işleyebilmeleri için düzenli olarak üretilmelidirler. Yaşlanan hücreler dalak tarafından devre dışı bırakılır ve kemik iliğinde yeni hücreler üretilerek kana verilir.
Alyuvarların oksijen taşıyabilmeleri için hücrelerin içinde hemoglobin adı verilen proteine bağlı demir adı verilen bir madde bulunur. Esasen doğada bir metal olarak bulunan bu madde vücutta üretilemediğinden besinlerle alınması zorunlu bir maddedir.
Besinlerle alınan demir sindirim sisteminden kana geçtiğinde bazı taşıyıcılar tarafından alınır ve alyuvarların yapım yeri olan kemik iliğine götürülür. İhtiyaç fazlası ise çeşitli organlarda depolanır. Günlük ihtiyaç besinlerle karşılanamadığında bu depolardan faydalanılır.
Demir depoları sonsuz bir kaynak değildir. Günlük alım yetersiz olduğunda veya ihtiyaç fazla olduğunda depolar tükenir ve alyuvarların üretimi aksamaya başlar.

Üretim aksaması ilk başlarda vücudun alığı çeşitli önlemlerle giderilmeye çalışılır. Önlemler yetersiz kaldığında "kansızlık" yani demir eksikliğine bağlı olarak alyuvarların yetersiz üretilmesinden kaynaklanan durum vücutta çeşitli belirtiler vermeye başlar.

Demir Eksikliğine Bağlı Kansızlık Ne Gibi Belirtiler Verir?
Cildin sağlıklı rengini veren cilt altında bulunan kılcal damarlardır. Kansızlık durumunda cilt rengi kansızlığın şiddetiyle orantılı olarak soluklaşır.
Kan hacmi azaldığında kalp organlara yeterli kanı ulaştırabilmek için daha fazla devir yapmak zorundadır. Bu nedenle kansızlık durumunda nabız daha hızlı atar, kalbin bu aşırı çalışması arada sırada düzensiz atmasına yani çarpıntıların ortaya çıkmasına neden olabilir. Kalp bu aşırı aktivite esnasında "yorulmaktadır". Bu aşırı aktivite ileri durumlarda kalbin büyümesine ve çok ileri durumlarda yetersiz kalmasına neden olabilir.
Kalbin yaptığı daha fazla devir, akciğerlerin de gerektiğinden daha fazla çalışmasına neden olur. Bu nedenle kansızlık durumunda nefes darlığı gibi belirtiler ortaya çıkabilir.
Her ne kadar kalp ve akciğerler dokunun ihtiyacını karşılamak için normalden fazla yorulsalar da vücudun oksijen ihtiyacı çok iyi bir şekilde karşılanamamaktadır. Bunun sonucu olarak kansızlığı olan kişilerde halsizlik, güçsüzlük gibi belirtilere sık rastlanır.
Vücut ısısının kontrolünde kanın işlevleri son derece önemlidir. Kanı az olan kişiler bu nedenle daha çok üşürler.
Yukarıdaki belirtilerin dışında demir eksikliği olan kişilerde görülebilen diğer belirtiler arasında en önemlileri ağız kenarında oluşan çatlaklar, tırnakların kolay kırılması sayılabilir. İleri derecede demir eksikliğinde toprak, buz, kireç, nişasta gibi maddeler yenebilmektedir.

Tanı Nasıl Konur?
Demir eksikliğine bağlı kansızlığın tanısı oldukça kolaydır. Yapılan bir kan sayımında hemoglobin ve hematokrit adı verilen değerlerin normalin altına inmiş olması ve alyuvarların ortalama büyüklüklerinin azalmış olduğunun gözlenmesi demir eksikliği anemisi tanısının konması için yeterlidir. Bazı durumlarda ve özellikle de kansız olması için bir nedeni olmayan kişilerde kansızlığın nedenini ve kaynağını araştırmak için daha ileri incelemelere başvurulması gerekebilir.

Tedavi
Kansızlık kalbin gereksiz yere çalışmasına ve dokuların oksijen ihtiyacının tam olarak karşılanamamasına neden olan bir durum olduğundan mutlaka tedavi edilmesi gereken bir durumdur.
Demir eksikliğine bağlı kansızlığın tedavisinde en temel amaç "akan musluğu durdurmaktır". Özellikle üreme çağındaki kadınlarda çeşitli nedenlere bağlı olarak ortaya çıkan aşırı adet kanamaları tedavi edildiğinde kansızlık da kısa zamanda düzelecektir. Adet kanamalarının azaltılmasına ek olarak boşalmış demir depolarının doldurulması amacıyla çoğu durumda ağızdan alınan tablet veya şuruplarda, bazı durumlarda enjeksiyon yoluyla yapılan demir takviyesi kansızlığın düzeltilmesini daha da hızlandırır.

Önleme
Ülkemizde üreme çağındaki kadınlarımızın önemli bir sağlık sorunu olan kansızlığın önlenmesinde gebelik döneminde artan demir ihtiyacını karşılamak için doktor tarafından önerilen demir ilaçlarının düzenli olarak kullanılması son derece önemlidir. İhtiyaç karşılanmadığında demir depoları hızla boşaldığından gebelikte kansızlığa bağlı sorun yaşanması olasılığının artması yanında doğum sonrasında kansızlık belirtileri ortaya çıkacak ve her yeni gebelikte durum kötüleşecektir.
Demir içeriği yüksek olan maddelerin düzenli olarak alınması (koyu yapraklı sebzeler) etkili olan diğer bir yoldur.
Çay, demir emilimnini engelleyen maddeler içerir. Bu nedenle yemek sonrası çay içme ve genel olarak çok çay içme alışkanlığının terk edilmesi önemlidir.
Sedef 21 - avatarı
Sedef 21
Ziyaretçi
5 Ağustos 2009       Mesaj #630
Sedef 21 - avatarı
Ziyaretçi
Stres altındakiler sigarayı fazla içiyor




Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler


Tevfik AKAN/ERZURUM, (DHA)

spacer

ATATÜRK Üniversitesi Tıp Fakültesi Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim görevlisi Doç. Dr. Hasan Kaynar, stres altındaki insanların daha fazla sigara tükettiğine dikkat çekerek, “Günlük 17 milyon paket sigara tüketiliyor. Hedef, sigara içen sayısını azaltmak” dedi.

Sağlık Bakanlığı'nın 19 Temmuz’da ülke genelinde başlatacağı ‘Dumansız hava sahası’, en çok şoför, polis, gazeteci, öğretmen ve doktorları etkileyecek. Erzurum Ticaret ve Sanayi Odası (ETSO) konferans salonunda sigaranın zararlarını anlatan Atatürk Üniversitesi Tıp Fakültesi Aziziye Araştırma Hastanesi Göğüs Hastalıkları Anabilim Dalı Öğretim üyesi Doç. Dr. Hasan Kaynar, yapılan araştırmaya göre eğitimli insanların yüksek oranda sigara içtiğine dikkat çekti. Doç. Dr. Kaynar, “Sigara bağımlılığının eğitimle veya cehalatle alakası yok. Meslek grupları arasında en fazla sigarayı yüzde 74’lük oranla uzun yol şoförleri içiyor. Onları yüzde 64.7 oranla polisler, yüzde 63.9’la gazeteciler, yüzde 50.8’le öğretmenler ve yüzde 43.9’le doktorlar, yüzde 27.1’le milletvekilleri izliyor. Türkiye’de bir günde 17 milyon paket sigara satılıyor. Yılda sigaraya 11.2 milyar dolar harcıyoruz. Bu da Sağlık Bakanlığı bütçesinin dört katına denk geliyor. Dünyada her yıl 4 milyon insan sigaraya bağlı hastalıklar nedeniyle ölüyor. Önümüzdeki 20 yıl içinde bu rakamın 10 milyonu bulması tahmin ediliyor. Amaç, yasakla birlikte sigara içen sayısını azaltmak” diye konuştu.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2016 19:53

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış