Arama

Sağlıklı Yaşam ve Bilgiler - Sayfa 66

Güncelleme: 20 Ocak 2015 Gösterim: 601.886 Cevap: 719
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
27 Aralık 2009       Mesaj #651
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Gözyaşı dökenler daha çabuk iyileşiyor

Gözyaşları kendi başına bir ilaç özelliği göstermektedir. Gözyaşlarının zararlı bakteri ve virüsleri öldüren bir enzimi içerdiği, uzun zamandır bilinmektedir.
Sponsorlu Bağlantılar

Bilim adamları gözyaşını, gözü mikrobik hastalıklardan koruyan, tahriş edici maddelerin tesirini ortadan kaldıran ve gözü ıslak tutan bir vücut sıvısı olarak tarif ederler.

Araştırmalar, gözyaşının, ağlama esnasında insandaki moral bozukluğunu giderdiğini ortaya çıkarmıştır. İnsan, genellikle “ağla, rahatlarsın” deyim ve tavsiyesini kullanmasına rağmen, ağlamanın ne işe yaradığını tam olarak bilememektedir.

W. Frey, ağlama sırasında insanın gözyaşı ile vücutta strese sebep olan maddeleri attığını iddia etmekte ve teorisini ispatlamak için, birtakım deliller ileri sürmektedir. Gözyaşının salgılanmasını düzenleyen salgı bezleri vücuttaki manganezi yoğunlaştırarak dışarı atarlar. İnsanda mizaç değişikliklerine sebep olduğu bilinen manganez, gözyaşında kandaki miktarından otuz kat daha fazladır.

Bilim adamlarına göre son tespitler, iki türlü gözyaşı bulunduğunu göstermiştir. Birincisi, tahriş edici maddelerin meydana getirdiği gözyaşı, ikincisi hissî/duygusal sebeplerin meydana getirdiği gözyaşıdır. Duygusal sebeplerle akan gözyaşının içeriğinin diğerinden farklı olduğu ve hissî gözyaşlarının %24 oranında daha fazla protein içerdiği gösterilmiştir.

Stres esnasında salgılanan üç madde; lösin-enkefalin (ağrı hissini düzenler), ACTH (strese cevabın başlamasına sebep olur) ve prolaktin (memelilerde süt üretimini düzenler) iki tür gözyaşında da bulunmuştur. Prolaktin, süt salgılanmasının yanında gözyaşı salgılanmasını da temin eder. Böylece, ağlamanın cinsiyete göre farklılık göstermesi ve kadınların daha çok ağlamasının sebebi anlaşılmıştır.

Kadın ve erkek arasında ağlama sıklığı açısından önemli farklar vardır. Bir aylık bir sürede kadınlar, erkeklerden 4 kat daha fazla ağladıklarını ifade etmişlerdir. Kadınların kanındaki prolaktin seviyesi erkeğinkinden % 60 daha fazladır. Kız ve erkek çocuklarda prolaktin seviyeleri ve ağlama sıklığı aynıdır. Kadınlarda 55 yaşından sonra prolaktin seviyesi düşer ve göz kuruluğu başlar. Yaşlı kadınlarda göz kuruluğu sendromuna sıkça rastlanması bundandır. Bu durumda, gözyaşı bezleri kâfi miktarda yaş salgılayamadığı için göz, yeterince ıslanıp kayganlaşamaz.

Ancak bu kadınlar, normalde göz kuruluğundan bahsetseler bile, hissî durumlarda zor da olsa yine ağlayabilmektedirler. Hatta birçok hasta, göz kuruluğundan kurtulmak için duygusal şeyleri hatırlayıp kendilerini ağlamaya zorlayarak gözlerini ıslatır. Bu tür hastalarda hissî gözyaşlarının meydana gelmediği, buna karşılık tahriş edici sebeplerle meydana gelen gözyaşının aktığı görülür.

Araştırmanın enteresan neticelerinden birisi de kadınların %85’inin, erkeklerin %73’ünün ağladıktan sonra kendilerini daha iyi hissetleriydi. Ayrıca ağlamamız lâzım geldiğinde duygularımızı bastıracak olursak fizikî ve psikolojik olarak kendimizi daha kötü hissedeceğimiz de bilim adamlarının görüşleri arasındadır. Pitsburg Hemşire Okulunda yapılan bir araştırma, sağlıklı insanların, ülserli hastalardan ve bağırsak rahatsızlığı bulunanlardan daha kolay ağlayabildiklerini gösterdi. Bundan da anlaşılıyor ki, ağlayamayanlar mide ve bağırsak hastalıkları gibi birçok hastalığa daha fazla yakalanmaktadır.

Bir belirtisi ağlayamamak olan irsî disotonomi hastalığına yakalanan çocuklar, duygusal açıdan stresli olaylara karşı da dayanıksızdırlar. Bütün bu araştırmaların neticesi olarak şu söylenebilir: Strese direnç göstermede hissî gözyaşının önemi çok büyüktür. İnsanın mânâ dünyasında olgunluğunu gösteren ağlamak, fizyolojik etkilerde de kendini gösterir. Duygusal gözyaşı, stresten kurtulmanın en belirgin ifadesidir.

Minnessota Üniversitesinden William Frey, insan gözyaşlarının gerginliğe ve strese sebep olan kimyevi maddeleri temizleyip dışarı atmak yoluyla, ruhsal sıkıntıyı gidererek insanı rahatlattığını ve ferahlattığını açıklamıştı. Eski Sovyetler Birliği Tıbbî İlimler Akademisinden bir grup araştırmacı, gözyaşlarının fizikî olarak da insanı iyileştirdiğini tesbit etmişlerdir.

Bu çalışmalarında araştırmacılar, bazı laboratuar hayvanlarının derilerinde yaralar açtılar ve sonra onları sinirlendirecek ve ağlamaya sevk edecek hareketler yaptılar. Basit bir ağlama hâdisesi neticesinde yaraların iyileşme hızının büyük bir oranda arttığını ortaya koydular. Bazı durumlarda yaraları iyileştirmek için gerekli olan zaman, 12 güne kadar düşürülebildi.

Gözyaşı guddeleri çıkarılmış olan hayvanlar üzerinde yapılan araştırmalarda ise yaraların iyileşme hızının oldukça yavaşladığı görüldü. Bilim adamları gözyaşı guddelerinin, kan dolaşım sistemine bazı kimyevî maddeler ifraz ettiğini, bu maddelerin ise vücutta iyileştirici etkiye sahip olduklarını söylemektedirler. Henüz tam bir laboratuar kontrolünden geçirilmemiş ve tam olarak tesbit edilememiş olmakla beraber, bilim adamları bu maddelerin en azından deri üzerinde faydalı bir tesirinin olduğunu kabul etmektedir.

Gözyaşları kendi başına bir ilaç özelliği göstermektedir. Gözyaşlarının zararlı bakteri ve virüsleri öldüren bir enzimi içerdiği, uzun zamandır bilinmektedir. Kalp hastalıkları, pektik ülser, kolit, deri döküntüleri ve gerilimlerin yol açtığı pek çok hastalığın kaynağı, içe dökülmüş, yani bastırılmış gözyaşları olabilir. Günümüzde, erkeklerin çalıştığı pek çok işte çalışmak zorunda kalan hanımlar, erkeklerle aynı baskılar altında kalmakta ve bunları kontrol etmeye mecbur olmaktadır; bu da çalışan kadınların çok daha stresli olmasını neticelendirmektedir.

Ağlama; dolaşım, solunum, damar ve sinir sistemini uyarır. Nabız hızlanır, kan basıncı yükselir. Yutağın kasılması boğazda bir tıkanıklık hissi uyandırırken, diyaframın kasılmasıyla da hıçkırık başlar. Şiddetli bir öksürme ile akciğerden dışarıya saatte 70 mil süratle hava atılır. Kısa süreli ağlama, iyi bir egzersizdir.

Bunun da ötesinde göz, burun ve yüzü yıkayan ılık tuzlu su, ana rahmindeki amnion sıvısına benzer. Ağlamak, gerilimi azaltarak kendimizi yenilemiş ve tazelenmiş hissetmemizi sağlar. Ağlar gibi olduğumuzda ağlamamak için çabalarsak, ense-çene ve göğüs kasları kasılır. Dolayısıyla soluğumuzu tutarız.

Bu durumda da, ağlarken olduğu gibi burun tıkanır ve burna kan toplanmaya başlar. Gözyaşları, burun kanalı ile burnun içine drene edilerek basınç düşürülmedikçe, burun tıkalı kalacaktır. Tıkanıklık halinin uzaması durumunda ise, burnun virüslere karşı olan direnci zayıflayacaktır.
Bu sebeple bazı araştırmacılar, ağlamayan kişilerin daha fazla nezle olduğuna inanırlar. Tabiidir ki bunların hiçbiri, sağlıklı olmak için her zaman ağlamak gerekir anlamına gelmez. Bazı insanlar gözyaşının getirdiği rahatlığı, duâ ederek, bazıları ise sağa sola bağırıp deşarj olarak duyabilirler.

Fakat bu yolların hiç biri ağlamak kadar tedavi edici değildir. Bebekler doğar doğmaz ağlamaya başlarlar. Bu gözyaşları hissî değildir. Ve altı hafta boyunca akıtılan gözyaşları da yine duygusal olmayacaktır. Bu göz sulanmaları, merkezî sinir sistemi olgunlaşınca gerçek gözyaşına dönüşecektir.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
27 Aralık 2009       Mesaj #652
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Yatmadan su içmek kalp krinizi önlüyor

Sponsorlu Bağlantılar
Su içmenin vücut için ne kadar hayati bir öneme sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Su, doğru zamanlarda içildiğinde, faydaları da en üst seviyeye çıkıyor.

Su içmek için doğru zamanı seçmek, suyun insan vücudundaki etkinliğini en üst seviyeye çıkaracaktır.

Uyanır uyanmaz 2 bardak su:
İç organları harekete geçirir.

Her yemekten 30 dakika önce 1 bardak su: Yiyecekleri hazmetmeye yardım eder.

Banyodan önce 1 bardak su:
Tansiyonun düşmesine yardım eder.

Uykudan önce 1 bardak su: Kalp krizini ve felci önler.

SUYUN VÜCUTTAKİ HAYATİ GÖREVLERİ

1. Beynimizin % 75'i sudur.
2. Vücut ısısını düzenler.
3. Hücrelere gıda ve oksijen taşır.
4. Solunum için oksijeni nemlendirir.
5. Yediklerimizi enerjiye çevirir.
6. Kanımızın % 83'üdür.
7. Atıkları (oksitleri) yok eder.
8. Hayati organlarımızı korur ve rahatlatır.
9. Kemiklerin % 22'sidir.
10. Gıdaları absorbe etmesinde vücuda yardım eder.
11. Adalelerin % 75'idir.
12. Eklem yerlerini rahatlatır / yastık vazifesi görür.



volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
27 Aralık 2009       Mesaj #653
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
7 soruna 7 su formülü
Düşük tansiyon sorun olmayacak

• Düşük tansiyon sorununun hakkından gelmek için kan dolaşımını hızlandırmak gerekiyor. İşte bunun için bir öneri:

• İki kovaya ihtiyacınız olacak. Birini 36-38 derece arasında suyla, diğerini ise mümkün olduğu kadar soğuk suyla doldurun. İkini kovadaki su ne kadar soğuk olursa o kadar iyi unutmayın.

• Önce 5 dakika boyunca kollarınızı tamamen sıcak kovaya sokun. Sonra 10-20 saniye soğuk suya daldırın. Bütün bu işlemi baştan sona bir kez daha tekrarlayın. Suyu kollarınızdan akıtın ama kurulamayın. Şimdi olduğunuz yerde hafif koşu yapın. Tekrar ısınana kadar hareket etmelisiniz.

Sırt ağrıları için...

• Gerginlikler, duruş bozuklukları sırt ağrılarına sebep olabiliyor. İşte bundan kurtulmak için iyi bir öneri:

• Tek başınıza da yapabilirsiniz belki ama partnerinizden yardım istemek işinizi kolaylaştıracak. Küvetin içine koyacağınız bir tabureye dik biçimde oturun ve duşu açın. Suyu sırtınıza gelecek biçimde ayarlayın.

• Sıcaklık önceleri 33 derece olabilir. Sonra yavaş yavaş artırın. 42 dereceye kadar çıkabilirsiniz. Süre, 5-10 dakika olmalı. Cildinizdeki kan dolaşımı iyice hızlanmalı. Bunu derinizin pembeleşmiş görüntüsünden anlayabilirsiniz.

• Daha sonra kurulanın ve yarım saat yatakta dinlenin. Bacaklarınızın altına yastıktan bir yükselti koyarsanız daha da rahat edersiniz. Bunu her gün tekrarlayabilirsiniz.


Soğuk algınlığı başlangıcında...

• Sesiniz gitmiş, boğazınız batıyor, gözleriniz yaşarmaya başladı. Soğukalgınlığının ilk belirtileri… Hemen ayaklarınıza sıcak su banyosu yapmalısınız.

• Çünkü büyük ihtimalle üşütmek üzeresiniz. Sıcak su hem ayaklarınıza iyi gelecek hem de virüslerin vücudunuza yerleşmesini önleyecek.

• Kovayı 33 derece sıcaklıkta suyla doldurun. Bacaklarınızı dizlerinize kadar içine daldırın. 15-20 dakika boyunca 39 derecede, daha sonra 42 derecede tutun.

• Daha sonra kurulayın ve 15-30 dakika kadar yatakta dinlenin. Bu süreci soğukalgınlığı belirtileri kaybolana dek her akşam aksatmadan uygulayın.


Regl sancısı için...

• Regl sancılarında sıcak-nemli bir bezi direkt deriye temas ettirmek dokuya ve organlarınıza iyi gelecek. Çok kolay ve kullanışlı bir tarif veriyoruz sizlere. Sekiz kez katladığınız bir keten bezi kaynar suya koyun. Daha sonra üzerine bir havlu sarın ve sıkın.

• Bu işlemi dikkatlice yapın ve kontrol edin; deriniz yanmasın. Sonra bu havlu yumağını karnınıza koyun. Üzerine yün bir bezi iyice sarın. Böylece kalabildiğiniz sürece kalın. Bu işlem diğer karın kramplarına ve ağrılara da iyi gelecek.


Regl sancısı için...

• Regl sancılarında sıcak-nemli bir bezi direkt deriye temas ettirmek dokuya ve organlarınıza iyi gelecek. Çok kolay ve kullanışlı bir tarif veriyoruz sizlere. Sekiz kez katladığınız bir keten bezi kaynar suya koyun. Daha sonra üzerine bir havlu sarın ve sıkın.

• Bu işlemi dikkatlice yapın ve kontrol edin; deriniz yanmasın. Sonra bu havlu yumağını karnınıza koyun. Üzerine yün bir bezi iyice sarın. Böylece kalabildiğiniz sürece kalın. Bu işlem diğer karın kramplarına ve ağrılara da iyi gelecek.


Sinirliyseniz fena ama çözümsüz değil!

• Bütün gününüz inanılmaz stresli geçti. O halde hemen küveti sıcak suyla doldurup girin. Sinirlilik halini gidermenin en iyi yolu sıcak suyla dolu bir küvet! Böylece damarlarınız genişleyecek, kan akışınız yoluna girecek ve bedeniniz sakinleşecek.

• Suyun dinginleştirici etkisi beyninize de iyi gelecek. Küveti dörtte üç oranında sıcak suyla doldurun. En az 10, en çok 15 dakika küvette kalın. Suyun içine damlatacağınız birkaç damla lavanta esansı daha da iyi gevşemenizi sağlayacak. Şimdi yavaşça kalkın. Ilık suyla bir kez daha duş alın ve kurulanıp en az 20 dakika karanlık bir odada uzanın.


Baş ağrısı için...

• Ağrı kesiciler mutlaka işe yarar ama yüzünüze soğuk bir duş yapmak hem yan etkisiz hem de oldukça etkili.

• Soğuk su başınızdaki gerginliği alacak. Duş başlığını öyle bir ayarlayın ki, bolca su gelsin. Eğer olmuyorsa duşun kafasını çıkarın. Hortum kısmından daha çok su gelir böylece. Şimdi omzunuza bir havlu alın ve küvete eğilin.

• Soğuk suyu önce alnınızdan sonra yüzünüzün sol tarafından akıtın. Aşağı yukarı hareketlerle sağa ve sola doğru işlemi devam ettirin. Son olarak soğuk suyla yüzünüzde 3 kez dairesel hareket yapın. Bu işlem migrene de iyi geliyor.


Uyku bozukluğu için ıslak çorap terapisi

• Yün ve keten çoraplarla ıslak çorap terapisini mutlaka deneyin.

• Bunun için dizin bir karış altında biten bir çift keten çoraba ihtiyacınız olacak. Bir çift de yünlü çoraba. Önce ketenli çoraplarınızı soğuk suya daldırın. İyice sıkın ve sıcak ayaklarınızın üzerine giyin! Bunun üzerine yünlü çorabınızı geçirin. Bu ıslak çoraplarla mümkün olabildiğince kalın.

• Sıcak suyun içine girmek ve kendinizi tamamen suya bırakmak rahatlamanın en muhteşem yolu. Bu işlem ayrıca, regl öncesi yaşanan PMS sendromuna karşı da etkili.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
27 Aralık 2009       Mesaj #654
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Mutluluk veren yiyecekler

Yiyecekler, sadece vücudumuzu değil, ruhumuzu da besler. Yaşadığınız hayal kırıklığı, kaygı, bunalım, aşırı öfke, çekingenlik gibi durumlarda iştahınız da olumsuz etkileniyor. Ama öyle yiyecekler var ki insanı mutlu ediyor, huzur veriyor. Çikolata mesela. Kalorili olmasına rağmen ruh sağlığına iyi geliyor. Günde küçük bir bitter çikolatayla mutlu olmak mümkün. Yağsız kırmızı et, kırmızı biber ve mısır ekmeği de mutluluk hormonunu harekete geçiriyor. İşte size mutlu olmak için yiyebileceğiniz gıdalar...
Hayatta kalmak için yiyeceklere ihtiyacımız var. Ancak yiyecekler sadece vücudumuzu değil, ruhumuzu da etkiliyor. Yaşadığınız hayal kırıklığı, kaygı, bunalım, aşırı öfke, çekingenlik gibi durumlarda iştahınız da olumsuz olarak etkileniyor. Howstuffworks.com isimli sitede yer alan habere göre, mutluluk ve huzur veren yiyeceklerin insan psikolojisine büyük yararı var.

  • Spagetti ve köfte: Yüksek oranda folik asit bulunan tam buğdaylı makarna, serotonin seviyesini artırmaya yardımcıdır. Köfteler ya da yağsız etle hazırlanan soslar ise büyük bir protein kaynağıdır. Bunun yanında ıspanak, brokoli ya da yeşil bir salata sunabilirsiniz. Bunların hepsi de insan psikolojisine iyi gelen gıdalardır.
  • Kırmızıbiber ve mısır ekmeği: Yağsız et, yüksek oranda B6 vitamini ile triptofan içeriyor. Kırmızıbiberi ayrıca hindiyle de yiyebilirsiniz. Bunun yanında kuru fasulyenin tüm çeşitlerinin yanında kırmızıbiber iyi gider. Fasulye selenyum sindirimi ve magnezyum seviyesinin artırılması için süper bir yiyecektir. Magnezyum eksikliğinin depresyonla bağlantısı bulunuyor. Bu yemekleri tamamlayan ise mısır ekmeğidir. Gluten içeren ekmeğin endorfin üretimini harekete geçirdiği biliniyor.
  • Yağda pişmiş yumurta ve yulaf unu: Çalışmalar, sağlıklı ve dengeli bir kahvaltının tüm gün iyi bir ruh hali, artan enerji ve gelişmiş zeka becerisi sağladığını gösteriyor. Süt ürünlerinde bulunan B vitaminlerini düşünün. Yumurta, içerdiği önemli maddelerle hüküm sürüyor. Yulaf ununda bulunan folik asit güç verir, çünkü dopamin üretiyor. Tam buğdaylı tost ya da top kekler yüksek miktardaki folat içeriğiyle yiyebileceğiniz diğer tahıl seçeneğidir.
  • Patates püresi ve hindi: Patates serotonin üretimini artırıyor. Karmaşık karbonhidratlar stresli zamanlarda sakinleşmeye yardım eder. Hindide depresyonu engelleyen ve iyi duygular hissetmenize yardımcı olan birçok besin bulunuyor. Çünkü hindi insanın uykusunu getiriyor. Daha fazla enerji sağlaması için hindiyi demir zengini ıspanakla ya da diğer yeşil yapraklı sebzelerle birlikte tüketebilirsiniz.
  • Çikolata: Çikolata kalorili olmasına rağmen, ruhsal durumunuzu düzenlemeye yardımcı sayısız faydalı besin içeriyor. Çikolataya tadını veren şeker, serotonin seviyenizi artırmaya yardım ederken, yağ içeriği moralinizi yükseltecek endorfin salgılıyor. Kafeinin harekete geçirici etkisi ve yüksek antioksidan seviyesiyle çikolata ruh durumunu olumlu etkiliyor. Günde sadece 1-2 parça bitter çikolata yemelisiniz. Bitter çikolata, sütlü çikolatadan daha fazla kalp dostudur.
  • Somon balığı ve kahverengi pirinç: Uzmanlar, sayısız vitamin ve mineral kaynağı somon balığını çok faydalı görüyor. Bu nedenle haftada en az 2 ya da 3 porsiyon somon ya da diğer balıklardan yenmesini öneriyorlar. Bilim adamları, omega 3'lerin, ruh durumunu düzenleyen beyin sinyallerini yönetmekle sorumlu olduğunu söylüyor. Fakat, omega 3 yağ asitleri, vücut tarafından üretilemiyor. Bunu balık, yumurta ve morina balığının karaciğer yağından alabiliyoruz. Kahverengi pirinç, somon balığıyla servis edilen en iyi yiyecektir. Çünkü, bol miktarda selenyum içeriyor. Selenyum eksikliği, ruhsal durumu olumsuz etkiliyor.
  • Makarna ve peynir: Süt ve peynir, yüksek miktarda beyni etkileyen B vitamini içeriyor. Araştırmalar, B2, B6 ve B1 vitaminlerinin normal seviyesinin iyi bir ruhsal durum sağladığını gösteriyor. Makarnadaki karbonhidrat, serotonin ve endorfin seyivesini artırıyor. Uzmanlar, hamur işlerinden çoklu tahıl çeşitlerine kadar karbonhidratlı gıdaların ölçülü olarak tüketilmesini öneriyor.
  • Muz dilimli dondurma: Dondurma ve muz, B vitaminleri bakımından zengindir. B vitaminleri de etkili bir depresyon engelleyicisidir. Muz aynı zamanda yüksek oranda triptofan içeriyor. Bu aminoasit, vücuda niasin üretiminde yardım ediyor. Niasin serotonin sentezi içeriyor. Muz dilimli dondurma şeker ve yağ içeriği eklenince en büyük suçludur. Ancak, light ya da yağı azaltılmış ve az şekerli dondurmayla bunu dengeleyebilirsiniz.
  • Yer elması: Yer elması da serotonin üretimini artırıyor. İnsülin düzenlenmesinden sorumlu karotenoid (karotenli maddeler) içeren yer elması, şeker hastaları için oldukça yararlı. Yer elması ayrıca ruhsal sıkıntıyı azaltan, enerji seviyesini artıran ve tansiyonu düşüren potasyum maddesi içeriyor.
  • Sebzelerle ve patatesle et: Yağsız kırmızı et mükemmel bir triptofan ve protein kaynağıdır. Bunların ikisi de ruh haliniz için önemlidir. Fırına koymadan önce etin fazla yağını keserek ayırın ya da düşük ısıda pişirin. Domateslerle birlikte, birkaç serotonin yükseltici patates ve biraz vitaminli sebzeyle ağzınıza layık, doyurucu bir yemek hazırlayabilirsiniz.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
27 Aralık 2009       Mesaj #655
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Bağışıklık sistemini güçlendirmenin 10 yolu

Bağışıklık sistemimiz mevsimsel değişimler ve stres nedeniyle kimi zaman zayıf düşer. Bu da bizi soğuk algınlığı, grip ve diğer bazı rahatsızlıklara karşı daha hassas yapar. Bağışıklık sistemimizi güçlendirerek daha sağlıklı yaşayabiliriz.


1. Alkali olun

Bağışıklık sistemi alkali ve oksijenli bir ortamda güçlenir. Çünkü pek çok bakteri ve virüs asidik ortam sever ve sağlıklı alkali ortamda yaşayamaz. Egzersiz yapın, bol miktarda su ve limon suyu için ve vücudunuzda alkali ortamı sağlamaya yarayan yeşil sebzeler yiyin.


2. Pozitif olun

Mutlu, pozitif, gün boyunca kahkaha atan ve arkadaşlarına, ailesine, çocuklarına sarılan ve hayvan besleyip seven bir insanın bağışıklık sistemi bunları yapmayan bir insanınkinden çok daha kuvvetlidir. Hayata bakış açınız nasıl? Şanslı olduğunuzu hangi sıklıkta hatırlıyorsunuz?


3. Yeşil yiyin

Sebzeler vücudun bağışıklık sistemine yardımcı olan vitaminler, mineraller ve bitkisel besinlerce zengindir. Lifli yeşillikler ve brokoli, karnabahar ve kabak gibi sebzeler ise besinler ve antioksidanlarca zengindir.


4. Sarımsağın büyüsü

Organik sarımsak harika bir besindir. Vücudumuzu mikroplardan korur; aynı zamanda da bağışıklık sistemi güçlendiricisidir. Sarımsağın kendi savunma sistemini oluşturan elementler, bizim de bağışıklık sistemimizi güçlendirir.


5. Özel besinler

Pek çok vitamin ve mineral bağışıklık sisteminde başroldedirler, özelikle de gıdalardan alınan çinko ve C vitamini. Meyvelerin çoğu ve kırmızıbiber, C vitaminin en mükemmel kaynağıdır. Çinko ise zencefil, kuru yemişler ve tohumlarda bulunur. Özellikle Brezilya cevizi, kabak ve karpuz çekirdeklerinde zengin miktarda çinko vardır. Çekirdekleriyle birlikte sıkılmış karpuz suyunu karıştırıp için; yaz için mükemmel bir serinleticidir, aynı zamanda hem alkalize eder, hem protein hem de çinko sağlar. Hepsi bir arada!


6. Çok miktarda su için

Su bütün besinleri ve atıkları vücutta kan ve lenf sıvıları yoluyla taşıyan bir çözücüdür. Günde en az 2 litre su içmek besinlerin hücrelerimize nüfuz etmesine, atıkların boşaltılmasına, sümüksü maddelerin sulanmasına, bizi hasta eden bakterilerin ve virüslerin etkisiz hale gelmesine yardımcı olur.


7. Terleyin

Vücudunuzda enfeksiyon olan bir bölgede ısının yükseldiğini fark ettiniz mi? Vücut ısımızdaki artış bağışıklık sistemimizin enfeksiyona ve hastalıklara karşı aktif olarak savaşmasının bir yoludur. Terleme ise vücudumuzda birikmiş toksinlerin deri yoluyla atılmasını sağlar. Egzersiz yaparak veya sauna, buhar banyosu veya hamam gibi terapileri düzenli olarak uygulayarak, terleme yoluyla toksinlerinizden arınır ve kendinizi daha iyi hissedersiniz.


8. Kötü alışkanlıklarınızı terk edin

Paketlenmiş ve işlenmiş hazır gıdalar, kafein, alkol ve sigara bağışıklık sistemimizi tehlikeye sokan zararlı alışkanlıklardır. Bunları bırakarak yerlerine tam gıdalar, ekinezya ve ginseng gibi bitkisel çaylar, taze meyve ve sebze suları koyun. Bu şekilde bağışıklık sisteminize ve vücudunuzun işleyişine destek verin.


9. Sık sık dinlenin ve gevşeyin

Stres ve yorgunluk bağışıklık sistemimizi zayıflatır ve bu bitkinlik bizi daha kolay hasta eder. Dinlenme ve uyku zamanlarında vücudumuz kendini toparlar ve onarır. Stres seviyenizi azaltmaya çalışın ve gevşemek için kendinize zaman ayırın. Mutlaka her gece 7-9 saat arası uyuyarak vücudunuza kendisini toparlaması ve hastalıklarla savaşması için izin verin.


10. Soğuk duş zindeleştirir

Banyodan çıkmadan önce son duşunuzu soğuk alın. Soğuk su bağışıklık hücrelerine giden lenf dolaşımını hızlandırır. Temizlenmenin ve bağışıklık sistemini güçlendirmenin zindelik veren bir yoludur.



volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
30 Aralık 2009       Mesaj #656
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Şizofreniyi fareler çözecek


Bilim adamları, şizofreniyi daha iyi anlamak ve daha etkin tedavi yöntemleri bulmak amacıyla fareleri şizofren yaptı.

ABD'nin Georgia Tıp Fakültesi'nden Dr. Mei Lin ve ekibi, farelerdeki ErbB4 genini çıkardı.

Bu genden yoksun fareler, şizofreni davranışları sergiledi. Hayvanların özellikle heyecan, endişe, huzursuzluk durumunun arttığı ve kısa süreli hafıza sorunlarının olduğu gözlendi.

Sonuçları Amerikan Bilimler Akademisinin (PNAS) dergisinde yayımlanan araştırmanın başındaki Mei Lin, çalışmalarının daha etkin tedavi yöntemlerinin bulunmasını sağlayabileceğini belirterek, çalışmanın devam ettiğini, farelerde piyasadaki şizofreni ilaçlarının etkili olup olmayacağı konusunda testler yapıldığını açıkladı.

Konuya ilişkin makale, Fransız "Le Nouvel Observateur" dergisinde de yer alıyor.

volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
30 Aralık 2009       Mesaj #657
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Yılbaşında alkol tüketirken bunlara dikkat!

Yılbaşı gecesi içki içerken dikkat edilmesi gerekiyor, yoksa bu güzel gece kabusa dönebilir.
Birçok kutlamada olduğu gibi yeni yıl kutlamalarında da lezzetli yemeklere alkollü içecekler de eşlik edebilir. Ancak bu güzel geceyi kabusa çevirmemek için, çok içmenin çok eğlenmek anlamına gelmediğinin unutulmamasını belirten Acıbadem Maslak Hastanesi Psikiyatri uzmanı Doç. Dr. Kültegin Ögel, yılbaşı gecesi içki içerken dikkat edilmesi gereken noktalar üzerine aydınlatıcı bilgiler verdi…

• Genelde insanlar, yılbaşında çok içmeye koşullanırlar. Ancak yılbaşı gecesi içki içmek zorunda olunmadığı, içmek isteniyorsa da çok içmek zorunda olunmadığı unutulmamalı.

• Alkollü içkiler, genelde ilk veya ikinci kadehten sonra “öfori” adı verilen neşeli ve keyifli olma etkisini yaratır. Bundan sonra içilen kadehler, neşeyi azaltıp, sarhoşluk, saldırganlık gibi etkilere yol açabilir. Bu nedenle çok içmenin eğlenmeyi artırmadığı hatırlanmalı.

• İçki içmeden önce düzgün bir yemekle karın doyurulmalı. Özellikle yağlı yiyecekler yemek, alkolün emilimini azaltır.

• İçilen her alkollü içkiden sonra bir bardak alkolsüz içki içilmeli. Örneğin her kadeh şaraptan sonra bir bardak su içilebilir.

• Tuzlu yiyeceklerden kaçınılmalı. Böylece fazla alkol alma ihtiyacı azaltır.

• Çok içmek kadar hızlı içmek de olumsuz etkiler oluşturur.

• Dans ederken alkollü içkilerden kaçınılmalı. Çünkü dans ederken su kaybı fazla olur. Oluşan su kaybını gidermek için alkollü içki içilirse, alkolün zararlı etkileri artar. Susuzluğun giderilmesi için alkolsüz içkiler tercih edilmeli.

• Meyve yemeye özen gösterilmeli. Meyve, ertesi gün daha iyi hissettirir.

• Kısa ama geniş bardaklar, uzun ve ince bardaklarla aynı miktarda içki içerir. Ancak bir illüzyon nedeniyle kısa bardakların daha az sıvı içerdiğini düşünülür. Bu yanılgıya düşmemeye özen gösterilmeli.

• Bir bardak kahve ya da soğuk hava, çok alkol alan kişiyi kendinize getiremez. Bunlar sadece daha uyanık olma izlenimi verir.

Ertesi gün…

Eğer yılbaşı gecesi alkol fazla kaçırıldıysa:

• Ertesi gün mide bulanıyor ve çıkarılıyorsa bu iyiye işarettir.

• Bir anda fazla miktarda su almamaya özen gösterilerek sık sık, ama az az su içilmeli. Ancak soğuk su yerine ılık su tercih edilmeli. Soda, kola gibi içecekleri de tüketilebilir.

• Ağrı kesici bir ilaç alınmalı.

• Sık sık, ama az yemek yenmeli. Yağlı yiyeceklerden kaçınılmalı. Çorba gibi yiyecekler tercih edilmeli.

• Fazla alkollü içki tüketildikten sonra alınan alkol miktarı ve kullanılan süreye bağlı olarak ortalama 8-12 saat sonra iyi hissedileceği unutulmamalı.

• “Antasid” mide ilaçları veya aspirin iyi gelebilir. Ancak “asetaminofen” içeren ağrı kesicilerin alınmamasına dikkat edilmeli. Bu ilaçlar, karaciğerde alkolle birlikte kullanıldığında problem yaratabilir.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
30 Aralık 2009       Mesaj #658
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Kışın saçınızı kurutmadan evde bile dolaşmayın

Kışın saçları kurutmadan sokağa çıkmak, ıslak saçlarla rüzgara maruz kalmak; migren, soğuk algınlığı ve yüz felci gibi ciddi sorunları beraberinde getiriyor

Kışın saçları kurutmadan sokağa çıkmak, ıslak saçlarla rüzgara maruz kalmak; migren, soğuk algınlığı ve yüz felci gibi ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Gece banyodan sonra saçları kurutmadan uyumak da ıslak saçla sokağa çıkmak kadar tehlikeli.

Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz. Dr. Abdullah Özkardeş, “Islak saçla dışarı çıkmanın zararları ve dikkat edilmesi gerekenler” hakkında bilgi verdi.

Islak Saç Migreni Tetikliyor!

Islak saç migrenin tetikleyicisi olabilir. Migren ağrıları, neredeyse 4 kadından birinde görülen, ataklar halinde ortaya çıkan, başın bir bölümünü etkileyen, zonklama ve bulantı yapabilen ağrılardır. Hastalar ataklar sırasında ışıktan, gürültüden ve kokulardan rahatsızlık duyabilirler. Her migren atağının -hasta farkında olmasa da- bir tetikleyicisi, başlatıcısı vardır. Saçı kurulamamak, ıslak saçla dolaşmak, nadir de olsa migren ağrılarını başlatabilir. Böyle bir durumu tespit eden hastalar, banyodan sonra saçlarını iyice kurutmalı, banyo sonrası nemli saçlarla gezmemelidir. Ayrıca banyo yapmakla ilgili, diğer bir ağrı türü vardır ki, bunların bir kısmı hemen tıbbi inceleme ve tedavi gerektirir (Bath related headache-BRH).

Yüz Felcine Dikkat!

Islak saçlarla, soğuk ve rüzgarlı havalarda gezmek, uykuya dalmak, klima karşısında bulunmak veya hava akımının olduğu yerlerde oturmak, yüz felci gibi ciddi sayılabilecek bir durumla da sonuçlanabilir. Yüz siniri, yüzün iki tarafında da bulunur ve yüzün mimik kaslarına kumanda eder. Yani yüz felci olan bir hasta, kaşını kaldıramaz, gözünü sıkamaz ve ağzını büzemez. Bu durum genellikle iyileşen bir süreç olsa da, ilaç tedavisi gerektirir ve iyileşme zaman alır. Yüzle ilgili fonksiyonların kaybının yanı sıra estetik bir bozulma da yaratır. Korunmak için, saçların mutlaka iyi bir şekilde kurutulması gerekir.

Sinüzit Ve Gribe De Neden Oluyor!


Islak saçın getireceği diğer önemli bir sağlık problemi de, gribal enfeksiyonlar ve sinüzitlerdir. Bunlar yine tedavi gerektiren, iş gücü kaybına neden olan hastalıklardır.

Saçlarınızı Kurutmaya Özen Gösterin!

- Saçlarınızı kurutmadan dışarı çıkmayın.
- Banyodan sonra saçlarınızı kurutma makinesi ile kurutun ve diplerinin nemli kalmasını önleyin.
- Saçlarınızı banyodan sonra evde olsanız bile mutlaka kurulayın.
- Saçlarınız ıslak olarak acil sokağa çıkmanız gerekiyorsa baş, ense ve kulaklarınızı mutlaka bir bere ve atkı ile kapatın.
- Açık alanlarda ve hava akımının yoğun olduğu yerlerde bulunmaktan kaçının.
volture - avatarı
volture
VIP "Ipıslak Balık"
30 Aralık 2009       Mesaj #659
volture - avatarı
VIP "Ipıslak Balık"
Çörek otu insülin direncini kırıyor

Çağın salgını obezite ve tip 2 diyabetin, insülin direnci ile birlikte gelişen önemli bir sorundur. Son araştırmalarda ise çörek otunun insülin direncini azalttığı gözlemlenmiştir.

Antiviral tedavi gören kişilerde çörek otunun insülin direncini azalttığının tespit edildiğini bildirildi.

Antalya Eğitim ve Araştırma Hastanesi Tıbbi Biyokimya Klinik Şefi Prof. Dr. Necat Yılmaz, çağın salgını obezite ve tip 2 diyabetin insülin direnci ile birlikte gelişen çok önemli bir sorun olduğunu, uzun süreli antiviral tedavi gören kişilerde çörek otunun insülin direncini azaltarak hastaları antiviral tedavinin yan etkilerinden koruyabildiğini belirtti.

Yaş ilerledikçe alınan fazla kaloriler ve hareketsiz yaşam tarzının kanda şekeri düzenleyen insülin hormonunun giderek etkisizleşmesine yol açtığını ifade eden Prof. Dr. Yılmaz, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Etki edebilmek için daha fazla insülin pankreas bezinden salgılanır ve kanda insülin seviyesi artarak hiperinsülinemi (şeker metabolizması bozukluğu) oluşur. Hiperinsülinemi kişinin kolay kilo almasına yol açar ve bu kişiler kilo vermekte de zorlanırlar.

Hiperinsülinemisi olan kişiler özellikle göbek çevresinde yağ tutar ve zamanla kan şekeri yükselir ve şeker hastası, yani Tip 2 diyabet geliştirirler. Hiperinsülinemiye yol açan nedenler arasında bir diğer faktör de antiviral ilaçların uzun süreli kullanımıdır. Özellikle AIDS hastalarında veya Domuz gribi gibi viral hastalıklara karşı kullanılan 'yüksek aktivitede antiretroviral tedavi' hiperinsülinemi yan etkisi yapmaktadır.”

Amerikalı bazı araştırmacıların yaptıkları bir çalışmada bu yan etkileri çörek otu kullanarak azalttıklarını ve antiviral terapinin hiperinsülinemi etkisini azalttıklarını söyleyen Prof. Dr. Yılmaz, “Can J. Physiol Pharmacol dergisinin nisan sayısında çıkan bu çalışmada, Tulane Üniversitesi'ndeki bu araştırmacılar insülin direnci gelişen kişilerin tedavilerinde çörek otunun önemini göstermişlerdir” şeklinde konuştu.

İnsülin direncinin özellikle 45 yaş civarı kilo verme sorunu olan kişilerde mutlaka ölçülmesi gerektiğini ifade eden Yılmaz, “HOMA indeksi kullanılarak kişinin insülin direncinin olup olmadığı değerlendirilir. HOMA indeksi 3.8'den büyük çıkan kişiler insülin direnci olan ve mutlaka izlenmesi ve tedavi edilmesi gereken kişilerdir” dedi.
reyan - avatarı
reyan
Ziyaretçi
5 Ocak 2010       Mesaj #660
reyan - avatarı
Ziyaretçi
Avustralyalı bilim insanları, domuz gribi de dahil her tür grip ve nezleyle savaşacak‘mucizevi’ bir pastil geliştirdi.


Milliyet Gazetesi'nde yer alan habere göre Perth kentindeki Western Australia Üniversitesi tarafından geliştirilen “Veldona” isimli pastilin içinde “alfa interferon” adı verilen ve bağışıklık sisteminin reaksiyonunu artırarak virüslere karşı etkili olan bir protein bulunuyor. Pastille bu proteinin vücuda girmesinin ardından bağışıklık sistemi vücutta virüslerin bulunduğunu sanarak karşı saldırıya geçiyor. Bu sayede grip semptomları hızla yok ediliyor. Fareler üzerinde yapılan deneylerde etkili olan pastil şimdi de insanlar üzerinde deneniyor. Bu deneylerin de başarılı olması halinde ilacın iki yıl içinde piyasaya çıkacağı belirtiliyor.

Western Australia Üniversitesi Mikrobiyoloji ve İmmünoloji Bölümü Başkanı Prof. Manfred Beilharz, pastilin gribi tamamen durdurmasa da semptomlarını önemli ölçüde azaltacağını söyledi. Prof. Beilharz, enfeksiyonun birkaç gün içinde bastırılacağını belirtti. İlacın çok ucuza mal olacağı da kaydedildi.


kaynak: ekolay.net

Benzer Konular

7 Mart 2016 / WaRrioR Sağlıklı Yaşam
7 Mart 2016 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2016 / prenses ayşe Cevaplanmış