Le Corbusier
Asıl adı Charles-Edouard Jeanneret’dir. Saat kadranı ustası bir baba ve müzisyen bir annenin oğlu olan Jeanneret çocukluğunu İsviçre’nin Fransa sınırındaki La Chaux-de-Fonds’da kır yaşamıyla iç içe geçirmiş, en büyük uğraşı hiç bırakmadığı resim olmuştur. On üç yaşında babasının izinde saat işlemeciliğini öğrenmek üzere La Chaux-de-Fonds’daki Dekoratif Sanatlar Okuluna girmiş, öğretmeni Charles L’Eplattenier’nin denetiminde sanat tarihi ve doğa bilimleri derslerini izlemiştir. Okuldaki eğitimi boyunca L’Eplattenier’nin etkisiyle Arts and Crafts hareketine ilgi duymuş, Kübist çizgiler taşıyan bir cep saati tasarımıyla Torino’da uluslar arası bir ödül kazanarak okulundan mezun olmuştur. Jeanneret ile yakından ilgilenen L’Eplattenier öğrencisini mimarlığa yönlendirmiş; Jeanneret’nin 1905’te yaptığı Fallet Villası öğretmeninin etkisiyle ‘Jugendstil’ çizgileri taşıyan bir yapı olmuştur. Gene öğretmeninin önerisiyle Viyana’ya Hoffmann’ın yanına giden Jeanneret, bir süre çalıştıktan sonra Jugendstil akımına ilgisini kaybederek Viyana’dan ayrılmıştır. 1907’de Lyon’da tanıştığı T. Garnier’nin ütopik sosyalist eğilimleri ve mimarlığa yaklaşımı Jeanneret’yi etkilemiş, aynı yıl Toscana’nın Galluzo kasabasında kaldığı pansiyon evi de meslek yaşamı için önemli olmuştur. Bu evin L’Eplattenier ve Garnier’den kaynaklanan ütopik sosyalist düşüncelerin sosyofiziksel bir modeli olarak nitelendirdiği komün yaşamı için çok uygun olduğunu düşünmüş ve özellikle toplu konut çalışmalarında bu modelden esinlenmiştir. Jeanneret, 1908’de Paris’te Perret’nin yanında çalışmaya başlamış, bu kentte geçirdiği 14 ay boyunca Peret’den betonarmenin ilkelerini öğrenirken Paris’in hareketli kültürel yaşamından da yararlanmıştır. 1910’da betonarme bilgisini geliştirmek için Almanya’ya gitmiş, orada Wrkbund üyeleriyle ilişki kurmuştur. Berlin’de Behrens’in yanında bir süre çalıştıktan sonra mimarlık eğitiminin en önemli devresi olarak nitelendirdiği ve aralıklarla dört yıl süren doğu gezisine çıkmış, Antik Yunan mimarlığı, Balkanlarda ve Anadolu’da gördüğü yerel mimarlık ve Osmanlı Mimarlığı, Jeanneret için önemli bir esin kaynağı olmuştur.
1915’te çocukluk arkadaşı İsviçreli mühendis Max du Bois’yla birlikte 1935’e değin tasarladığı evlerin strüktürel temelini oluşturacak ‘Hennebique’ çerçevesinin yeni yorumu olan Domino Evi ve kolonlar (pilotiler) üstüne kaldırılmış Pilotis Villası üstüne çalışmıştır. 1916’da art arda dar ve geniş bölümlerden oluşan simetrik ızgara planlarıyla Palladio’nun villalarını anımsatan Schwob ve Turquie Villaları gibi tasarımlarında saray-ev temasını işlemiştir. Cephelerde oran denetimini sağlamak için altın orana göre düzenleyici doğru parçaları (regulating lines) kullanmış, ilerki çalışmalarında bu saray-ev temasını iki ayrı sosyokültürel anlatımda geliştirmiştir. İlki tek başına yapılmış Palladio üslubunda bir villa, öbürü de barok sarayları anımsatan planıyla Falanster’e ideolojik atıfta bulunan toplu konut çalışmalarıdır. 1916’da yeniden Paris’e giden Jeanneret ressam Ozenfant’la tanışmış ve onunla birlikte Yeni Platoncu felsefeyi temel alan plastik anlatımın resmi Salon resminden mimarlığa her biçimini kapsayan pürizmin makine estetiği kuramını ortayı atmış, gene Ozenfant’la birlikte düşüncelerini L’Esprit Nouveau (Yeni Ruh) dergisinde savunmuştur. Bu yazılarını kargaya benzeyen anlamına gelen “Le Corbusier” takma adıyla imzalayan Jeanneret sonraları hep bu adı kullanmış ve bu adla tanınmıştır. 1922’de yeğeni Pierre Jeanneret’yle (1896-1967) İkinci Dünya Savaşı’na değin birlikte çalışmaya başlamış, aynı yıl seri üretilen bin konut tipi olan Domino Evi ve Pilottis Villası projelerini Citroban Evi ve Çağdaş Kent çalışmaları içinde geliştirmiştir. Per iki proje de 1922’de Güz Salonu’nda sergilenmiştir. Basit bir küp olan Citroban Evi, Le Corbusier’in ‘Yeni Bir Mimarlığın Beş İlkesi” diye adlandırdığı; yapının kolonlarla yerden kaldırılması, çatıda bahçe teras, betonarme iskelet sisteminin sağladığı plan esnekliği, yatay bant pencere ve cephede serbestlik gibi özellikleri anlatması bakımından önem kazanmıştır. Le Corbusier aynı anlayışla Mayer Villası’nı, 1925’teki Paris Dekoratif Sanatlar Sergisi’ndeki Esprit Nouveau Pavyonu’nu 1927’de Stein / De Monzie Villası’nı ve 1929’da Savoye Villası’nı gerçekleştirmiştir. Bu arada bütün Avrupa’dan gelen modernist öncülere 1927 Stuttgart Sergisi için tasarlanan Weissenhofsiedlung adlı toplu konut yerleşmesine de konut tasarımlarıyla katılmıştır.
Avrupalı çağdaşları, Gropius ve Mies van der Rohe’nin tersine Le Corbusier mimarlığın kentsel yönüne ağırlık vermeye çalışmış, yaptığı çok sayıda kent planlama çalışmasında mimarlık anlayışına paralel, tutarlı bir yol izlemiştir. 1922’de Amerikan gökdelenlerinin etkisiyle merkezinde 24 tane 60 katlı haç planlı büro binasının ve 10-12 katlı konut bloklarının bulunduğu ve bu merkezin yeşil bir alanla çevrelendiği “Üç Milyonluk Çağdaş Kent” tasarımını yapmıştır. 1925’te Paris için yaptığı Plan Voisin eski yapılarının yıkılmasıyla açılacak alanda, gökdelenlerin ve geniş yeşil alanların yer aldığı yoğun bir yapılaşmayı öneren bir çalışmadır. Her iki planlamada da taşıt trafiği kolonlar üstünde yerden yükseltilmiştir. 1930’daki Işıyan Kent planlamasında Le Corbusier’in makine çağı kenti anlayışının değiştiği görülmektedir. Bu tasarımında Le Corbusier, merkezi bir kent planlamasından, her bir işlevin birbirine paralel ayrı bölgelere yerleştirildiği bir planlamaya yönelmiştir. 1930’larda yaptığı Rio de Janeiro ve Cezayir kent planlarında pürist geometrik-soyutlamadan uzaklaşmış, doğal veriyere dayanan ve bu dönemdeki resimlerine paralel pragmatik bir anlayışla daha serbest çizgiler kullanmıştır. Resimlerinde de figüratif kompozisyonlara yer vermiş, ilk kez kadın figürünü bu dönemde betimlemiştir. Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri’nin kuruluş çalışmalarına da katılan Le Corbusier topluluğun en aktif üyesi olmuş, bir çok ülkede konferanslar vermiş, danışmanlık yapmıştır. Hemen her yapıtıyla mimarlığı bir yenilik getiren Le Corbusier, iskelet yapım sisteminin sağladığı olanaklardan yararlanarak Paris’te Üniversite Sitesi’ndeki İsviçre Öğrenci Yurdu’nda (1930-1932) Perde duvar, Rio de Janeiro’da Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı Binası’nda da (1936-1945) güneş kırıcılar kullanmıştır. 1940’larda bürosundaki iş yoğunluğunun azalması, Le Corbusier’yi yoğun kuramsal çalışmalara yöneltmiş; mimar 1942’nin sonlarına doğru ASCORAL (Assembly of Constructorsfor Architectural Revival) adlı birliği kurmuştur. Binlik, ayda iki kez düzenlediği toplantılarda konut tasarımı, konstrüksiyon, endüstrileşme, standardizasyon, çevre gibi konularda çalışmalar yapmış ve görüşler üretmiştir. İzleyen yıllarda Le Corbusier irrasyonel, heykelsi ve hareketli bir mimarlığı yönelmiş Unite d’Habitation (1942-1952, Marsilya) bu yeni anlayışın yeni örneklerinden bir olmuş, Paris’teki betonarme tonozlu Jaoul Evleri de (1954-1956) bu üslubu sürdürmüştür. Unite d’Habitation (Konut Birimi) doğrusal bir düzen içinde yer alan iki katlı konut birimleri iki yönden güneş alabilmekte, alışveriş, yemek ve temizlik gibi hizmetler yapı içinde sağlanmaktadır. Kesintisiz bir arazi kullanımı elde etmek için ayaklar üstünde yükseltilen yapının boyutları Le Corbusier’nin 'modulor' adını verdiği oran sistemine göre düzenlenmiştir. Bu oran sisteminde belinin yerden yüksekliği 1.13 metre olan, elini yukarıya kaldırdığında yüksekliği 2.26 metreye varan, 1.83 boyundaki insan ölçü olarak kabul edilmiştir. Le Corbusier, prefabrikasyon ve endüstriyel yapım teknikleri için bir rehber olarak nitelendirdiği Modulor’u 1947’de açıklamış, bir yıl sonra da yayımlamıştır. Bu dönemdeki en önemli yapısı silo benzeri kuleleri, mantar başını andıran kalın beton örtüsü ve düzensiz küçük açıklıklarıyla Ronchamp Şapeli’dir. (Notre-Dame-du-Haut Kilisesi, 1950-1954)
Le Corbusier, 1948’de İzmir Belediyesi’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelmiş, İzmir imar planı için bir çalışma yapmış, ancak önerileri uygulanmamıştır. 1951-1956 arasında Hindistan’da Chandigarh’da simgesel özelliği güçlü resim yapılar tasarlayan, 1958’deki Brüksel Dünya Sergisi’nde hiperbolit paraboloit kullandığı Philips Pavyonu’nu gerçekleştiren Le Corbusier, aynı yıllarda Ahmedabad’da Şodan Villası gibi brüt beton konutlar yapmış, 1957’de Tokyo’da Batı Sanatı Ulusal Müzesi’ni ve Harvard Üniversitesi’ne bağlı Carpenter Görsel Sanatlar Müzesi’ni gerçekleştirmiştir. Le Corbusier’nin son yapıtları Yat Klübü (1963-1965, Chandigarh), Zürich Sergi Pavyonu (1963-1967) ve Venedik’teki Merkez Hastanesi’dir (1964-1965). Uygulamaları kadar yayınlarıyla da etkili olan Le Corbusier’nin kitapları arasında, klasik bir yapıt olarak kabul edilen Vers une architecture’ün (1923, Mimarlığa Doğru) yanı sıra Urbanisme (1925, Şehircilik), La Ville Radieuse (1937, Işıyan Kent), La Charte d’Athenes (1943, Atina Şartı), Propos d’ubanisme (1946, Şehircilik Söyleşileri), Les Trois etablissements humains (1945, Üç İnsan Yerleşimi), Le Modulor (1948) ve Mein Werk (1960,Yapıtlarım) sayılabilir. 1968’de İsveçli koleksiyoncu Raoul La Roche için Paris’te yaptığı evde (1923) adına bir vakıf kurulmuştur.
Uygulamaları ve düşünceleriyle mimarlığa yeni bir tanım getirerek Modern mimarlığın öncüsü olan Le Corbusier, kent planlama, resim ve heykelle de ilgilenmiş çok yönlü bir sanatçıdır.Sponsorlu BağlantılarLe Corbusier 1887, İsviçre - 1965, Fransa
İsviçre kökenli Fransız mimar ve kent plancı.
Asıl adı Charles-Edouard Jeanneret’dir. Saat kadranı ustası bir baba ve müzisyen bir annenin oğlu olan Jeanneret çocukluğunu İsviçre’nin Fransa sınırındaki La Chaux-de-Fonds’da kır yaşamıyla iç içe geçirmiş, en büyük uğraşı hiç bırakmadığı resim olmuştur. On üç yaşında babasının izinde saat işlemeciliğini öğrenmek üzere La Chaux-de-Fonds’daki Dekoratif Sanatlar Okuluna girmiş, öğretmeni Charles L’Eplattenier’nin denetiminde sanat tarihi ve doğa bilimleri derslerini izlemiştir. Okuldaki eğitimi boyunca L’Eplattenier’nin etkisiyle Arts and Crafts hareketine ilgi duymuş, Kübist çizgiler taşıyan bir cep saati tasarımıyla Torino’da uluslar arası bir ödül kazanarak okulundan mezun olmuştur. Jeanneret ile yakından ilgilenen L’Eplattenier öğrencisini mimarlığa yönlendirmiş; Jeanneret’nin 1905’te yaptığı Fallet Villası öğretmeninin etkisiyle ‘Jugendstil’ çizgileri taşıyan bir yapı olmuştur. Gene öğretmeninin önerisiyle Viyana’ya Hoffmann’ın yanına giden Jeanneret, bir süre çalıştıktan sonra Jugendstil akımına ilgisini kaybederek Viyana’dan ayrılmıştır. 1907’de Lyon’da tanıştığı T. Garnier’nin ütopik sosyalist eğilimleri ve mimarlığa yaklaşımı Jeanneret’yi etkilemiş, aynı yıl Toscana’nın Galluzo kasabasında kaldığı pansiyon evi de meslek yaşamı için önemli olmuştur. Bu evin L’Eplattenier ve Garnier’den kaynaklanan ütopik sosyalist düşüncelerin sosyofiziksel bir modeli olarak nitelendirdiği komün yaşamı için çok uygun olduğunu düşünmüş ve özellikle toplu konut çalışmalarında bu modelden esinlenmiştir. Jeanneret, 1908’de Paris’te Perret’nin yanında çalışmaya başlamış, bu kentte geçirdiği 14 ay boyunca Peret’den betonarmenin ilkelerini öğrenirken Paris’in hareketli kültürel yaşamından da yararlanmıştır. 1910’da betonarme bilgisini geliştirmek için Almanya’ya gitmiş, orada Wrkbund üyeleriyle ilişki kurmuştur. Berlin’de Behrens’in yanında bir süre çalıştıktan sonra mimarlık eğitiminin en önemli devresi olarak nitelendirdiği ve aralıklarla dört yıl süren doğu gezisine çıkmış, Antik Yunan mimarlığı, Balkanlarda ve Anadolu’da gördüğü yerel mimarlık ve Osmanlı Mimarlığı, Jeanneret için önemli bir esin kaynağı olmuştur.
1915’te çocukluk arkadaşı İsviçreli mühendis Max du Bois’yla birlikte 1935’e değin tasarladığı evlerin strüktürel temelini oluşturacak ‘Hennebique’ çerçevesinin yeni yorumu olan Domino Evi ve kolonlar (pilotiler) üstüne kaldırılmış Pilotis Villası üstüne çalışmıştır. 1916’da art arda dar ve geniş bölümlerden oluşan simetrik ızgara planlarıyla Palladio’nun villalarını anımsatan Schwob ve Turquie Villaları gibi tasarımlarında saray-ev temasını işlemiştir. Cephelerde oran denetimini sağlamak için altın orana göre düzenleyici doğru parçaları (regulating lines) kullanmış, ilerki çalışmalarında bu saray-ev temasını iki ayrı sosyokültürel anlatımda geliştirmiştir. İlki tek başına yapılmış Palladio üslubunda bir villa, öbürü de barok sarayları anımsatan planıyla Falanster’e ideolojik atıfta bulunan toplu konut çalışmalarıdır. 1916’da yeniden Paris’e giden Jeanneret ressam Ozenfant’la tanışmış ve onunla birlikte Yeni Platoncu felsefeyi temel alan plastik anlatımın resmi Salon resminden mimarlığa her biçimini kapsayan pürizmin makine estetiği kuramını ortayı atmış, gene Ozenfant’la birlikte düşüncelerini L’Esprit Nouveau (Yeni Ruh) dergisinde savunmuştur. Bu yazılarını kargaya benzeyen anlamına gelen “Le Corbusier” takma adıyla imzalayan Jeanneret sonraları hep bu adı kullanmış ve bu adla tanınmıştır. 1922’de yeğeni Pierre Jeanneret’yle (1896-1967) İkinci Dünya Savaşı’na değin birlikte çalışmaya başlamış, aynı yıl seri üretilen bin konut tipi olan Domino Evi ve Pilottis Villası projelerini Citroban Evi ve Çağdaş Kent çalışmaları içinde geliştirmiştir. Per iki proje de 1922’de Güz Salonu’nda sergilenmiştir. Basit bir küp olan Citroban Evi, Le Corbusier’in ‘Yeni Bir Mimarlığın Beş İlkesi” diye adlandırdığı; yapının kolonlarla yerden kaldırılması, çatıda bahçe teras, betonarme iskelet sisteminin sağladığı plan esnekliği, yatay bant pencere ve cephede serbestlik gibi özellikleri anlatması bakımından önem kazanmıştır. Le Corbusier aynı anlayışla Mayer Villası’nı, 1925’teki Paris Dekoratif Sanatlar Sergisi’ndeki Esprit Nouveau Pavyonu’nu 1927’de Stein / De Monzie Villası’nı ve 1929’da Savoye Villası’nı gerçekleştirmiştir. Bu arada bütün Avrupa’dan gelen modernist öncülere 1927 Stuttgart Sergisi için tasarlanan Weissenhofsiedlung adlı toplu konut yerleşmesine de konut tasarımlarıyla katılmıştır.
Avrupalı çağdaşları, Gropius ve Mies van der Rohe’nin tersine Le Corbusier mimarlığın kentsel yönüne ağırlık vermeye çalışmış, yaptığı çok sayıda kent planlama çalışmasında mimarlık anlayışına paralel, tutarlı bir yol izlemiştir. 1922’de Amerikan gökdelenlerinin etkisiyle merkezinde 24 tane 60 katlı haç planlı büro binasının ve 10-12 katlı konut bloklarının bulunduğu ve bu merkezin yeşil bir alanla çevrelendiği “Üç Milyonluk Çağdaş Kent” tasarımını yapmıştır. 1925’te Paris için yaptığı Plan Voisin eski yapılarının yıkılmasıyla açılacak alanda, gökdelenlerin ve geniş yeşil alanların yer aldığı yoğun bir yapılaşmayı öneren bir çalışmadır. Her iki planlamada da taşıt trafiği kolonlar üstünde yerden yükseltilmiştir. 1930’daki Işıyan Kent planlamasında Le Corbusier’in makine çağı kenti anlayışının değiştiği görülmektedir. Bu tasarımında Le Corbusier, merkezi bir kent planlamasından, her bir işlevin birbirine paralel ayrı bölgelere yerleştirildiği bir planlamaya yönelmiştir. 1930’larda yaptığı Rio de Janeiro ve Cezayir kent planlarında pürist geometrik-soyutlamadan uzaklaşmış, doğal veriyere dayanan ve bu dönemdeki resimlerine paralel pragmatik bir anlayışla daha serbest çizgiler kullanmıştır. Resimlerinde de figüratif kompozisyonlara yer vermiş, ilk kez kadın figürünü bu dönemde betimlemiştir. Uluslararası Modern Mimarlık Kongreleri’nin kuruluş çalışmalarına da katılan Le Corbusier topluluğun en aktif üyesi olmuş, bir çok ülkede konferanslar vermiş, danışmanlık yapmıştır. Hemen her yapıtıyla mimarlığı bir yenilik getiren Le Corbusier, iskelet yapım sisteminin sağladığı olanaklardan yararlanarak Paris’te Üniversite Sitesi’ndeki İsviçre Öğrenci Yurdu’nda (1930-1932) Perde duvar, Rio de Janeiro’da Milli Eğitim ve Sağlık Bakanlığı Binası’nda da (1936-1945) güneş kırıcılar kullanmıştır. 1940’larda bürosundaki iş yoğunluğunun azalması, Le Corbusier’yi yoğun kuramsal çalışmalara yöneltmiş; mimar 1942’nin sonlarına doğru ASCORAL (Assembly of Constructorsfor Architectural Revival) adlı birliği kurmuştur. Binlik, ayda iki kez düzenlediği toplantılarda konut tasarımı, konstrüksiyon, endüstrileşme, standardizasyon, çevre gibi konularda çalışmalar yapmış ve görüşler üretmiştir. İzleyen yıllarda Le Corbusier irrasyonel, heykelsi ve hareketli bir mimarlığı yönelmiş Unite d’Habitation (1942-1952, Marsilya) bu yeni anlayışın yeni örneklerinden bir olmuş, Paris’teki betonarme tonozlu Jaoul Evleri de (1954-1956) bu üslubu sürdürmüştür. Unite d’Habitation (Konut Birimi) doğrusal bir düzen içinde yer alan iki katlı konut birimleri iki yönden güneş alabilmekte, alışveriş, yemek ve temizlik gibi hizmetler yapı içinde sağlanmaktadır. Kesintisiz bir arazi kullanımı elde etmek için ayaklar üstünde yükseltilen yapının boyutları Le Corbusier’nin 'modulor' adını verdiği oran sistemine göre düzenlenmiştir. Bu oran sisteminde belinin yerden yüksekliği 1.13 metre olan, elini yukarıya kaldırdığında yüksekliği 2.26 metreye varan, 1.83 boyundaki insan ölçü olarak kabul edilmiştir. Le Corbusier, prefabrikasyon ve endüstriyel yapım teknikleri için bir rehber olarak nitelendirdiği Modulor’u 1947’de açıklamış, bir yıl sonra da yayımlamıştır. Bu dönemdeki en önemli yapısı silo benzeri kuleleri, mantar başını andıran kalın beton örtüsü ve düzensiz küçük açıklıklarıyla Ronchamp Şapeli’dir. (Notre-Dame-du-Haut Kilisesi, 1950-1954)
Le Corbusier, 1948’de İzmir Belediyesi’nin daveti üzerine Türkiye’ye gelmiş, İzmir imar planı için bir çalışma yapmış, ancak önerileri uygulanmamıştır. 1951-1956 arasında Hindistan’da Chandigarh’da simgesel özelliği güçlü resim yapılar tasarlayan, 1958’deki Brüksel Dünya Sergisi’nde hiperbolit paraboloit kullandığı Philips Pavyonu’nu gerçekleştiren Le Corbusier, aynı yıllarda Ahmedabad’da Şodan Villası gibi brüt beton konutlar yapmış, 1957’de Tokyo’da Batı Sanatı Ulusal Müzesi’ni ve Harvard Üniversitesi’ne bağlı Carpenter Görsel Sanatlar Müzesi’ni gerçekleştirmiştir. Le Corbusier’nin son yapıtları Yat Klübü (1963-1965, Chandigarh), Zürich Sergi Pavyonu (1963-1967) ve Venedik’teki Merkez Hastanesi’dir (1964-1965). Uygulamaları kadar yayınlarıyla da etkili olan Le Corbusier’nin kitapları arasında, klasik bir yapıt olarak kabul edilen Vers une architecture’ün (1923, Mimarlığa Doğru) yanı sıra Urbanisme (1925, Şehircilik), La Ville Radieuse (1937, Işıyan Kent), La Charte d’Athenes (1943, Atina Şartı), Propos d’ubanisme (1946, Şehircilik Söyleşileri), Les Trois etablissements humains (1945, Üç İnsan Yerleşimi), Le Modulor (1948) ve Mein Werk (1960,Yapıtlarım) sayılabilir. 1968’de İsveçli koleksiyoncu Raoul La Roche için Paris’te yaptığı evde (1923) adına bir vakıf kurulmuştur.
Biyografi Konusu: Le Corbusier nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!