Arama

Alvaro Siza

Güncelleme: 1 Nisan 2009 Gösterim: 8.365 Cevap: 0
ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
1 Nisan 2009       Mesaj #1
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Alvaro Siza
MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Alvaro Siza, yaşayan en önemli Portekizli mimar. 1933 yılında doğdu, ilk binasını 1954 yılında tamamladı. Siza’nın ödül kazanan projeleri, konut yerleşim projeleri, yüzme havuzu, özel konutlar, banka, ofis binaları, restronlar, mağazalar ve sanat galerileri gibi geniş bir yelpazede yer alıyor. En bilinen projesi Oporto’daki Serralves Müzesi.
Ad:  Alvaro_Siza.gif
Gösterim: 1632
Boyut:  68.0 KB
Alvaro Siza (Joaquim Melo Alvaro Siza Vieira, d. 1933) ömrünün büyük bir kesimini genel geçer akımlara ters sürdürmüş bir mimar. Beğenilmesi de, sevilmesi de kendisini iyi tanımayı gerektiren bir insan. Ne zamanının moda olan tutumlarını benimsemiş, ne de hayatını herkesin üzerine atladığı genel-geçer değerlerin savunucusu olarak sürdürmüş bir kişi. Önemi tutarlılığından, savunduğu değerlerin kalıcılığından kaynaklanmakta. Bunların bir çoğunda da inada varan bir sebat söz konusu. Eğitimini iyice özümleyip derinliğine benimsediği Modernizm, onun için bir mimari dışavurum süreci değil. Daha çok, gereçlere, yapıya, işleve, doğaya yönelik ağırlıkla ahlaki bir tutum. Tüm meslek yaşamı boyunca da bu tutumunu ödünsüz sürdüre gelmiş.

O, Portekiz toplumunun bir bireyi olarak, Salazar’ın, hoşgörüsüz ve acı dolu, baskı yönetimi altında köktenci bir solcu olarak savaşımını yürütmüş, inandığı değerleri savunmayı yeğlemiş, bir mimar olarak ta Post-Modernizm salgınının gevşek ahlaki değerlerinin egemen olduğu bir ortamda -bir bakıma katı- Modernist olmak direncini göstermiş güçlü bir kişilik. İnandıklarından hiç ödün vermemesi onu en güçlü yapan yönü. Siyasal tutumunda da, mimarlığında da hep baskılara ve ezilmelere karşı koyan, bildiğinden sapmayan tutarlı bir kişilik olarak saygınlık kazandı. Düşünsel ve siyasal savaşımını, bir sanatçı, bir mimar olarak da mesleki değerlerini hep aynı ahlaki bütünsellik içinde koruya geldi.

Onun tek başına sürdürdüğü tutarlı çabasını izleyen, uluslararası mimarlık ortamı, onu 1992 yılında Pritzker Ödülü ile taçlandırılana dek çabasını yalın bir dürüstlükle sürdüren yerel bir mimar olarak kaldı.
Ancak bu ödül sonrası Siza, öncelikle kendi ülkesinde ciddiye alınır oldu ve şimdiki özel, saygın konumuna kavuştu. Bu tabii ki, hemen her alanda olduğu gibi geçerliliğin kanıtlanmasını imrenilen dış odaklara bırakma tutumunun kırıcı bir örneği. Siza’dan Pritzker Ödülü’nden sonra söz edilmeye başlandı, çalışmaları da ancak böylece topluma ve mesleğe mal olabildi.

1950’li yılların ortalarında başlayan mimarlık çabasını, Salazar düzeni çöküp de ülke demokrasiye kavuşana değin, ne türlü baskı ve hoşgörüsüzlükler içinde sürdürdüğünü herhalde en iyi kendisi bilir. Ama ben, daha çok yakın zamanlarda (1980’lerin başlarında) bile adı söz konusu olduğunda bir takım kişilerin onun siyasal tercihini mimarlığına önkoşul koyup, kulaklardan “fiskos”larla sanki solcu olmak bir sapkınlıkmış gibi, utanmadan adını listelerden düşürdüklerini üzülerek izlemiştim.
Yapılarından etkilenip, beğendiğim Siza ile kişisel ilişkim Ağa Han Mimarlık Ödülü jürisinde üyelik yaptığı dönemle, onu çağırdığımız çağrılı bir yarışma etkileşimiyle ve yayınları ile sınırlı.
Biraz yaşayageldiği baskı döneminin ve özel konumunun sonucu, biraz da kişiliğinden kaynaklansa gerek, çok az konuşan ama düşüncelerini hiçbir sulandırıcı ortama sokmadan açıkça, kısa ve net olarak belirten bir kişi. Savlarının arkasında hep egemen olan toplumsal bir boyut olmakla birlikte, genellikle mimarlık düşüncelerini mimarlık söylemi içinde anlatan duru bir düşünür. Kişisel dışavurumu ve kendini sunuşunda ise, en iyi örneklerini Frank Gehry ve Charles Moore gibi büyük ustalarda izlediğim alçakgönüllü ve sıradan olabilme özelliği var.

Modern düşüncenin kalıcı değerlerine, doğal çevrenin niteliklerine olan tutkusu tüm mimarisinin en belirleyici öğeleri. Basit, duru ve direkt bir mimar. Söyleminde olmadığı gibi mimarisinde de hiç “yağ” yok. Burada “yağ” sözcüğü hem gereksiz dolgu malzemesi olarak, hem de “yağlama” kapsamında geçerli.
Modern Akım’ın içinde ikincil yöresel söylemi geliştiren, Alvar Aalto, Arne Jacobsen ve Luis Barragan’ı hem Modern hem de Finli, İskandinav, Meksikalı yapan büyü Siza’da yok. Çünkü, Siza insanlığın evrensel değerlerine kendini adamış bir kişi. O, iyi mimarlığın her yerde aynı olacağına inanıyor. Aradaki fark yalnız doğal çevre ve öznel bağlam. Dolayısıyla onun için doğanın etkin verileri en önemli girdiler. Ama, Portekiz’in ya da İberya’nın ekinsel varlığı onun için asal biçimlendirici olacak denli önemli değil. Yapıları varoldukları doğal ortamla yakından ilintili ve anlamlı ama “Portekiz kimliği” ayrıntısında değil. Kısacası Portekiz doğumlu, hep Porto’da yaşamış, özellikle (1992’ye değin) kendi ülkesinde inşa etmiş evrensel bir mimar.

Doğal veriler onun mimarisinin en etkin biçimlendiricileri. Eğimler, kayalar, toprak parçaları, deniz, su onun için doğrudan özümsenen ve mimari karşıtlıkla varolan yorum konuları. 1959’da uyguladığı, ancak uzun süre unutulup yok sayıldıktan sonra 1992’de onarılıp yeniden açılan Boa Nova Lokantası, Leça de Palmeira, doğa içinde varoluşun en öncül ve güçlü yorumu. Kayalıklar üzerinde hafif açısal kırılmalarla yumuşatılmış kitle, katı ve kaba beton duvarlarla tanımlanmakta, ahşap kalıbı aynen yansıtan kaba dokusuna karşın beyaza boyanmış duvarlar kayalarla zıtlaşmanın mimari bütünlüğünü yaratırken, sanki yapı orada yüzyıllardır varolmuş izlenimini sağlıyor. Aynı yıllarda (1961) yine aynı yörede yaptığı Yüzme Havuzu okyanusa inen kayalarla kıyının arakesitinde “Okyanus mu havuz? Yoksa, havuz mu Okyanus?” ikilemini birleştiriyor. Özel tanımlanmış brüt beton mimari yapıt ile sonsuz okyanusun birlikteliğini vurguluyor. Biri tepede, öteki kıyıda bu iki uygulama Siza’nın doğa ile iç içe ama kimliğini, kişiliğini kollamış mimarinin arı örnekleri olarak belirmekte. Ne denli erken olursa olsun bu uygulamalar olgun bir mimarinin müjdesi.

Sonraki yıllarda bu doğal etkileşim hep var, ama yapı temelli olmaktan çok, doğal çevre tasarımı kaynaklı. Nedense Siza’nın soyut dışavurumlara yönelik mimari tasarımı tüm istemlerine karşın doğa ile o denli bütünleşmiyor. Evora’daki Konut Grubu (Subsidised Housing, Quinta de Malagueira, Evora) sıra ev mantığı içinde çeşitlilik ve zenginlik arayan, Akdeniz mimarlığının duruluğu ve ölçülülüğü içinde bir çözüm. Genelinde yaya yolları ve su kanallarının doğa içindeki yerleşimi, yapıların tekil yabancı konumlanmaları ile farklı. Geniş çevrenin düzenlenmesi de Siza’ca yorumlanmış, onun şiirselliğini yansıtan bir uygulama. Siza, burada Avrupa Modern Mimarlığı’nı ödün vermeden ve hiç “bahanesiz” kendi toplumuna sunarken, ‘Modernizm’in her türlü soyutlayıcı ve yabancılaştırıcı özelliklerini dışlamayı amaçladığını” öne sürmekte. Bunun ne denli gerçekleştiğini -eğer gerçekleşmişse tabii- saptamak herhalde artık toplumbilimcilere kalıyor.

Kentsel ortamda oluşturduğu yapılar genellikle ödünsüz bir Modernizm’in yorumları. Portekiz gibi, Atlas Okyanusu’nun bittiği yerde, karanın sıcak renklerle bezene gelmiş mimarlığı ile kucaklaştığı bir ortamda renklerin varlığını neredeyse tümüyle yadsıyıp Akdeniz’in sonsuz, bazen yorucu ve neredeyse bıktırıcı beyazlığına bırakmış bir tutumu var. Setúbal Eğitim Enstitüsü ve Porto Mimarlık Okulu bu tutumun en belirgin örnekleri. Tekdüze ve tek renkli, çember kesitli kolonlar, düz döşemeler ve duvarlardan oluşan mekanların belirleyici nitelemeleri ışığın yer yer özellikli ve odaklanmış kullanılmasıyla özellik kazanan ve mekan tanımlayıcılarına verilen açısal özellikler, ilk nesil Modernistler (Le Corbusier, André Lurçat) ile oradan çıkış yapan konstrüktivistlerin (Konstantin Melnikov gibi) yapı sözlüğüne derin göndermeler yapmakta.

Siza’yı çağdaş mimarlık çabası içine oturttuğumuzda doğal çevre yorumları, duru ve yer yer kaba, ama kesinlikle som ve güçlü biçimselliği içinde Tadao Ando’yu anıştırır. Toplumsal konularda duyarlılığı ve sayısı az da olsa konut türü toplumsal içerikli yapılarında ise Giancarlo de Carlo’nun siyasal düşünce çizgisini ve toplumsal kaygılarını paylaşır ve aynı doğrultuda yer alır.

Bizim mimarlarımızla karşılaştırdığımızda, Siza’daki ödünsüz “Modernizm” tutkusu ile Doğan Tekeli-Sami Sisa ikilisinin, bu tutku ile Akdeniz’i birleştirme çabası ile (ki bu Le Corbusier’de de vardı), Cengiz Bektaş’ın tadı var. Bizimkilerin daha iyi olduğu mimari yorumlar ise azımsanmayacak denli çok. Evrensel mimarlık adına Pritzker Ödülü’ne layık görülen: Alvaro Siza.

Siza'nın oluşturduğu uygulama birikimi etkileyici ve çalışmalarının her biri düşünce dolu. Hala daha kalıcı, etkin ürünlerini ve anıtsal yorumlarını yaratması için bir mimar olarak henüz genç sayılır. Belki de henüz ancak olgunluk çağında ve kimliğini yansıtması için daha çok zamanı var. Üstelik de bir çok yeni işi ve dünyanın bir çok yöresine yayılmış özgün projeleri var. Eminim, hakkında on yıl sonra yazılacaklar çok farklı olacak.

Serpentine Galleri 2005 (Serpentine Gallery Pavilion 2005), Portekizli Pritzker ödülü mimar Alvaro Siza ve uzun süredir birlikte çalıştığı mimar Eduardo Souto Moura tarafından tasarlandı.
Ad:  800px-2005_Serpentine_Gallery_Alvaro_Siza_and_Souto_Moura.jpg
Gösterim: 1101
Boyut:  131.3 KB


Tüm Zamanların Mimarı Olarak Alvaro Siza
Alvaro Siza mimarlığı, belki kendini ilk bakışta ele veren bir yol izlemez, ya da kendine hayran bırakmaz. Çünkü kullandığı dil, genellikle ne ilk defa karşımıza çıkan yepyeni bir teknolojiden yararlanmaktadır, ne de şehrin en çarpıcı mimari yapısı niteliğindedir. Aksine, karşımıza çıkan dil, bize fazla açılmayan, çevresinde bir hegemonya yaratmayı ve benmerkezci bir tavır takınmayı değil, alçakgönüllülüğü prensip edinmiştir. Mimarlık serüveninde zor olarak nitelendirilebilecek bu yolu tercih eden Siza, böylece stil ve kategorizasyon tartışmalarından da bir bakıma uzaklaşmış olur. Bazen mimari virtüözitesini kurban etmek pahasına oluşturduğu bu prensip, Siza’nın sofistike prestij yapılarında birinci tercih olma şansını azaltırken, mimarlığın daha çok hizmet adına önem taşıdığı yolda, onu “global mimar” kimliğiyle var etmeyi başarır.

Bu sayede 1970 ve 1980 yılları arasında Siza, Avrupa’da özellikle Almanya ve Hollanda’da yaşayan -çoğu Türk olmak üzere- göçmen aileler için yapılan konutların aranılan mimarı konumundadır.
Kendine herhangi bir mimari manifestoyu baz almaması ya da kişisel mimari kimliğini baskın bir biçimde öne çıkarmayışı, Siza’nın bölgesel değerler ve evrensel bütünlük arasındaki bağı, en büyük verisini topografyadan alarak rahatlıkla kurabilmesini sağlar. Bunun paralelinde, herhangi bir mimarlık yapıtının tasarım ya da inşaat aşamasında tam olarak bitirilemeyeceğini savunarak, belki de bilerek net olarak tanımlamadığı bazı mekanlarında ve binalarında son sözü kullanıcıya bırakır. Bu tavrı ile form-fonksiyonun lineer ilişkisini de reddederek, sadece ergonominin dominant unsur olarak değerlendirilişini, mimaride “karanlık dönemler” olarak nitelendirir.

Portekiz Porto’daki Carlos Ramos Pavyonu, mimarın tüm bu yöndeki prensiplerinin izlerini taşır. Mimarlık Fakültesi’nin bir bölümünü oluşturan duvarlarla çevrili bir bahçenin üç yapısından biri olan pavyon, alanın uzak bir köşesinde mevcut binalarla uyumlu ve eşitlikçi bir tavır içinde, öne çıkmamayı tercih ederek yer alır. Alvaro Siza, eğimsiz bir topografik yapısı olan arazide bulunan binada üç sergi salonunu açılı olarak bir araya getirerek bahçeyle bütünleşmeyi sağlamış, bir yandan da sergi salonlarının duruşlarıyla ortada sürprizli, bir yanı açık ve asimetrik bir avlu yaratarak saklı bir bahçe oluşturmuştur. Aynı zamanda binanın beyaz ve pürüzsüz yüzeyleri, kapı ve pencerelerin daha çok saçak gerilerine alınması ve kütle oyunları dışında başka yüzey süslemelerinden kaçınılması, Akdeniz mimarisinden esinlendiğini de düşündürür ki, bu da Siza’nın bölgesel değerlere olan bakış açısı göz önüne alınırsa olasıdır.

Ezici olmayan ölçekleriyle, her yüzeyin özenle ayrı kompozisyonlar yaratması ve dolayısıyla farklı algılamalar sağlanması, malzeme ve rengin tekdüze kullanımlarının yarattığı monotonluğu kırarak kendi içinde bir denge yaratmaktadır. Diğer yapılarında da aynı yaklaşımları tutarlı bir biçimde sürdürmesi, Siza’nın mimarlığını çoğu sınırlandırmalardan ve tartışmalardan uzaklaştırmakta. Bu çerçeve içinde, ilk bakışta belirli ve çok tanımlı, “otonom” denebilecek bir mimari dilinin olmayışı, aslında onun ustalığının kilit taşı olarak kabul edilebilir.

Carlos Ramos Pavyonu
Porto, Portekiz, 1985-1986
Ad:  Carlos_Ramos_Pavyonu.gif
Gösterim: 1140
Boyut:  28.7 KB
Siza’nın bu projesi, eski bir villanın yenilenmesiyle oluşan bir mimarlık okulu ve ek yapıların bulunduğu, Duono Irmağı’na yönelen bir bahçe içinde yer alıyor. Pavyonun her katında birbirine bağlı olan üç stüdyo yer alıyor ve bu stüdyolar dış avlu ve bahçeye açılıyorlar. Bu stüdyolar arasında kurulan görsel ilişki, pavyonun iç mekanında bir bütünlük yaratılmasını sağlamış.
Bahçedeki mevcut binalar ve diğer mimari elemanlar arasındaki ilişkiyi tamamlayan bir biçime sahip olan bu pavyonun, iç avluya açılan pencereleri, çelik doğramalar ve paslanmaz çelik cıvatalarla tasarlanmış. Bahçede zengin bitki örtüsüne sahip olan bu yapının içe dönük tasarım anlayışı, mekanları çevrenin yan etkilerine karşı koruma görevi görüyor.



Biyografi Konusu: Alvaro Siza nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!

Benzer Konular

29 Temmuz 2009 / Kral_Aslan Spor ww
21 Eylül 2015 / Safi Asker ww