Diane Arbus
(1923 - 1971)
Sponsorlu Bağlantılar
Diane Arbus, içine doğduğu sofistike, ultra-lüks ve zengin aile yapısına, Allan Arbus'tan öğrendiği fotoğraf sanatının ilk eserlerini verdiği moda fotoğrafçılığına arkasını dönme cesareti göstermiş, fotoğraflarını çektiği kişiler ile reel yaşamında da arkadaşlık etmiştir. Mesleğe moda fotoğrafçısı olarak başlayıp daha sonra genelde "acayip" denebilecek insanları konu alan Arbus, ilk bakışta sıradan gibi görünen ancak olağanüstü etkileyici kareler ortaya çıkarmıştır. Fotoğrafladığı bu "grotesk dünya" zamanla kendisini içine çekmiş ve bu da intiharla sonuçlanmıştır.
Objektifini hep cücelere, çirkinlere, şişmanlara, yaralılara, travestilere, saçlarını taramayan, rujunu aynaya bakmadan sürenlere çeviren Amerikalı fotoğrafçı Diane Arbus, 1971’de, henüz 48 yaşındayken intihar ederek hayatına son vermiştir.
Diane Arbus, yirminci yüzyılın en büyük fotoğrafçılarındandır.
1923 yılında Diane Nemerov adıyla Manhattan, New York’ta doğan Diane Arbus, meşhur Russek Kürkleri Dükkânı’nın sahibi olan zengin bir Musevi ailenin kızıdır. Babası David Nemerov Rusya göçmeni, annesi Gertrude Nemerov ise soylu bir ailenin kızıdır. Kendinden küçük bir kız kardeşi ve kendinden büyük bir erkek kardeşi vardır. Ünlü bir şair olan erkek kardeşi Howard Nemerov, ailede kendini en yakın hissettiği kişidir. Kürkçünün kızıyla evlendikten sonra dükkânı çok kâr eden bir mağaza haline çeviren babası David Nemerov biraz sert mizaçlı, çocuklarının dışarı çıkmasına izin vermeyen bir adamdır. Diane’i intihara da sürükleyen ve hayatı boyunca yakasını bırakmayan depresyonun kökenine bakıldığında da ailesi görülür:
“Her türlü zorlayıcı koşuldan muaf olarak büyüdüm.Acı çektiğim şeylerden biri de hiçbir zaman güç koşulları hissetmemiş olmak ve gerçek dışı gelen bir ortamda yetişmiş olmaktı.”diyen Arbus, çocukluğunu şöyle anlatır:
“Ailemin serveti bana hep bir kusur gibi göründü, bundan utandım. Hayatım Transilvanya civarında garip bir Avrupa ülkesinin film setini andıran ortamındaki yapayalnız bir prensesinkini andırıyordu.”Diane, ailesinin dev mağazalarından birinin reklam bölümünde çalışan fotoğrafçı Allan Arbus’la kaçarak evlenir. Diane 18, Allan ise 19 yaşındadır. Diane’nin bu evlilikten, Doon ve Amy adında iki kızı olur. Doon yazar, Amy ise kendisi gibi fotoğrafçı olacaktır.
2. Dünya Savaşı sırasında Allan, orduda eğitimini almaya başladığı fotoğrafçılıkla ilgili öğrendiklerini karısına da öğretmeye başlar. Bir süre sonra Allan, savaşa gider. Döndüğünde de birlikte bir fotoğraf stüdyosu açarlar. Zamanla bu evliliği kabullenen Diane’nin anne ve babası da, Allan Arbus’u şirketlerine resmi fotoğrafçı seçerler ve Diane’le kocası birlikte, moda fotoğrafçılığında kariyer yapmaya başlarlar. Daha çok teknik işlerle ilgilenen Alan, karısının keşfedilmemiş bir dahi olduğuna inanır, kendine güvenmeyen Diane ise fotoğraf konusunda yeteneğinden asla emin değildir.
Yaklaşık 10 yıl sonra Diane, kocasından boşanmaya ve Vogue, Harper’s Bazaar, Esquire gibi dergilere çekim yapmak yerine mesleki hayallerinin peşinden gitmeye karar verir. Zira o moda fotoğraflarının gerçekte var olmayan bir dünyaya ait olduğunu düşünmektedir:
“Modeller hep aynı tornadan çıkmış gibi. Bakışlar aynı, duruşlar aynı, gülüşler aynı...”Çiftin boşanmalarının ardından, Diane tamamen kendi çizgisine yönelir. Fotoğraf öğrenimi için ilk profesyonel desteklerden birini Berenice Abbott'tan görse de, stilinin ve metodunun oluşmasına olanak sunan ve etkilendiği/kabullendiği kişi, dönemin ünlü fotoğrafçısı Lisette Model’dir ve kendisinden ders alır. Bağımsız ruhlu bir kadındır Model, yani Diane’in tam tersidir. Onunla çalışmak genç fotoğrafçının özgüvenini kazanmasını sağlar. İlk olarak da meşhur “Hubert’s Freak Museum” yani Hilkat Garibeleri Müzesi’ne gider. Sokağın insanlarını, uyumsuzları; eşcinselleri, travestileri, sakatları, ucubeleri, delileri çekmeye başlar. Sirkler, çıplaklar kampı, parklar, akıl hastaneleri, ucuz otel odaları Diane'in meskeni olur. Fotoğrafını çekeceği insanlarla uzun zamanlar geçirir, kimi zaman günler, kimi zaman haftalar... Hepsi çoğu zaman tek bir kare için.
4x4 boyutta ve flaş kullanarak çektiği fotoğraflar insanın içini acıtan grotesk ve keskin eserlerdir. Fotoğraflarındaki teknik beceriksizlik, en büyük becerisidir, fotoğraflarının gücüdür. Ona göre bazen sadece göstermek yeterlidir, neyin ne niyetle gösterildiği önemlidir. Eski kocası şöyle anlatır:
“Onu aslında boşanmamız fotoğrafçı yaptı. Evli kalsaydık, o yerlere onu asla göndermezdim. Ha bire döküntü barlara, acayip insanların evlerine gidiyordu. Onu arkadaşça da olsa hâlâ seviyor, o yüzden yaptıklarını korkutucu buluyordum.”Sonradan sevgili olduğu Marvin Israel’e göre ise Diane’e heyecan veren şey, fotoğraf yahut sanat falan değildir; o, bir fotoğrafı çekene kadar yaşadığı deneyimi heyecan verici bulmaktadır.
İlk sergisini açtığında kimileri hayranlıkla alkışlar Diane Arbus’u. İnsanların çirkinliğini vurgulamanın etik olmadığına inananlarsa onu yerden yere vururlar. Susan Sontag, saldırgan bir makale kaleme alarak Arbus’un modellerinin tuzağa düşürüldüğünü, fotoğraflarda nasıl gülünç ve trajik göründüklerini bir an olsun fark etmediklerini yazar. Tartışmaları umursamayan Arbus ise sokaklarda tanımadığı insanlarla arkadaş olup onları görüntülemeyi sürdürür. Aslında başkalarının “hilkat garibesi” deyip geçtiği insanlara kelimenin tam anlamıyla hayrandır. Onlara büyük bir hassasiyetle, saygıyla yaklaşır. Bunu bir röportajında,
“Göstermeye çalıştığım şey tam olarak şu: Hiç kimse derisinden kurtulup başka biri haline gelemez. Nihayetinde hepimiz dünyaya kendi trajedilerimizi yaşamak üzere doğuyoruz.”diye anlatır.
“Hepimiz günün birinde travmatik bir deneyim yaşayacağımızdan korkarız. Benim ‘hilkat garibelerim’se dünyaya zaten bir travmayla gelmiş, yani hayat imtihanından geçmiştir. O yüzden hepsi birer aristokrattır.”
Derlemedir.
Son düzenleyen Safi; 19 Mayıs 2016 01:08
Biyografi Konusu: Diane Arbus nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!