Arama

Soyut Sanat Nedir?

Bu Konuya Puan Verin:
Güncelleme: 7 Mart 2017 Gösterim: 57.531 Cevap: 5
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

soyut sanat

Ad:  soyut sanat1.jpg
Gösterim: 7650
Boyut:  86.7 KB

ABSTRE SANAT olarak da bilinir, görsel çevreye ait nesne betimlemelerinin hiçbir rol oynamadığı resim, heykel ya da grafik sanat ürünleri.
Sponsorlu Bağlantılar

Tüm sanatlar büyük ölçüde soyut olarak nitelendirilebilecek öğelerden (biçim, renk, çizgi, ton ve doku öğeleri) oluşur. 20. yüzyıl öncesinde, bu soyut öğeler doğanın ve insan uygarlığının tanımlanması, betimlenmesi ve taklit edilmesinde kullanılıyor ve sergileme amacı anlatımcı işleve göre öncelik taşıyordu.

Tarihsel açıdan, soyut sanat 19. yüzyılın bir ürünüdür. Yalnızca kısa öykülerin resimlenmesi amacıyla çok sayıda ayrıntılı betimsel sanat yapıtlarının üretildiği bu dönemde, bir yandan da, işledikleri konunun ve yaptıkları resmin görsel gerçeklerini yakından inceleyerek, devralınan doğalcılık geleneklerini sorgulayan ressamlar ortaya çıktı. Sanatta, klasikçiliğin taklit ve yüceleştirmeye ağırlık veren anlayışını yadsıyan düşünceler ortaya koyan romantizm, yaratıcılığın temel öğeleri arasında düş gücü ve bilinçaltının rolünü vurgulamıştı. Giderek ressamlar, bu yaklaşımların oluşturduğu ortamın getirdiği yeni özgürlük ve sorumluluklara sahip çıktılar. 1890’da, “Unutulmamalıdır ki resim, bir savaş atı, bir çıplak ya da bir tür anekdot olmadan önce, yalnızca renklerin belirli bir düzenlemeyle birleştirildiği düz bir yüzeydir”, diyen Maurice Deniş, o dönemin simgeci ve ard izlenimcilerinin duygularını özetlemiş oluyordu.

20. yüzyılın ilk 20 yılında, fovizm, dışavurumculuk, kübizm ve gelecekçilik hareketlerinin de içinde bulunduğu temel sanat akımlarının tümü, bir biçimde, resim ile doğal görünüm arasındaki ayrılığı vurguladı.
Ad:  soyut sanat9.jpg
Gösterim: 7300
Boyut:  118.4 KB

Ama, tanınamazlık derecesinde bile olsa, dış görünüşlerden yola çıkılarak yapılan soyutlamalarla, görsel çevreden kaynaklanmayan biçimlerden sanat yapıtı üretmek arasında büyük bir ayrım vardır. I. Dünya Savaşı’ndan önceki dört-beş yıl içinde, Robert Delaunay, Wassily Kandinsky, Kazimir Maleviç ve Vladimir Tatlin gibi sanatçılar tam anlamıyla soyut sanata yöneldiler. (Genel olarak Kandinsky, 1910- ll'de yaptığı resimlerle salt soyut resmin yaratıcısı olarak kabul edilir.) Ama ilerici sanatçıların büyük bölümü bile, ne ölçüde olursa olsun, betimlemeden vazgeçilmesini hoşnutsuzlukla karşılıyordu. I. Dünya Savaşı sırasında, Hollanda’da De Stijl ve Zürich'te dada gruplarının (bak. dadacılık) ortaya çıkması soyut sanat dağarını daha da genişletti.

I. ve II. Dünya savaşları arasında soyut sanatta bir gelişme olmadı. Bir yandan totaliter rejimlerin baskısıyla karşılaştı; öte yandan gerçeküstücülük ve toplumsal konulara yönelen eleştirel gerçekçilik gibi, betimlemeye yeniden ağırlık veren sanat akımlarının gölgesinde kaldı. Ama II. Dünya Savaşı sonrasında, soyut dışavurumculuk) adını alan coşkulu bir Amerikan soyut resim akımı ortaya çıktı ve dünya çapında etkili oldu. 1950’lerden başlayarak, soyut sanat Avrupa ve ABD’de resim ve heykel sanatları içinde benimsenerek yaygın biçimde uygulanmaya başladı.


BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2017 04:56
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
6 Ekim 2006       Mesaj #2
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  soyut sanat2.jpg
Gösterim: 13021
Boyut:  64.1 KB
Soyut Sanat

MsXLabs.org
Sponsorlu Bağlantılar

Bilim olarak estetiğin konusu üzerinde herkesin oybirliğine vardığı bir tanım hiçbir zaman olmamıştır. Toplum yaşamında, sanatın artan önemi ve rolü, gerçeğin estetik özümsenme alanının alabildiğine genişleyip yayılması, estetik alanındaki eğitim gereksinimleri ve dolayısıyla, bütün bu sorunlara dair kuramsal çalışmalar göz önünde tutulunca, estetik biliminin konusunu ve onun bilgiyle bitişik alanlarla ilişkilerini iyice belirlemek zorunluluğu kendiliğinden ortaya çıkar.

Estetik, Yunanca hassasiyet ve duygu anlamında (Esthesis- Aeshetikos) kelimesinden alınarak bütün Avrupa dillerine girmiş bir kavramdır.
Duygu bilimi anlamını ifade eder. Ancak özellikle Sanattaki güzelliğin içeriğinden söz eden bilim anlamında algılanmaktadır. Bu kelimeyi bugünkü anlamda ilk defa kullanan kişi, Alman Filozofu Alexandre Baumgarten‘dir. Bu kişi yazmış olduğu kitaba “Aesthetica” ismini vermiştir. Fakat bu bilim öteden beri antik ulusların felsefelerinde var olan bir alandır. Bu da gösteriyor ki; Bilim olarak estetiği kuran Baumgarten değildir. Osmanlıca da bu bilimin adına “bediiyat” adı verilir.

Estetik Kavramının bir anlamı da “güzel”dir. Bu bilim, Metafizik estetik, psikolojik estetik, sosyal estetik, filozofik estetik gibi alanlara ayrılır. Estetik bilimini öğrenmekle insan sanatçı olmaz ancak sanatçının güzellik anlayışını kavrayabilir.


Estetik bilimi ilk kez eski Yunanistan’da ortaya çıkmışsa da belli başlı bir bilim dalı olarak devam etmemiştir. Sokrat, yazılarında sanatın idealist ve spiritüalist (ruhsal) bir doktrini yapmıştır. Platon da bazı eserlerinde bu meseleyi tekrarlamış ve bir filozofun, bir hükümet adamının düşüncelerinde ve milletin terbiyesinde güzel’ in alacağı yeri göstermeye çalışmıştır. Aristo da güzellik nazariyelerini tahlil ederek sanatın esasını tabiatı taklitte bulmuştur. Fakat tabiat ’tan maksadı tabiatın özündeki ideal güzelliktir.


Estetik, Sanatsal tasarım sürecinde önemli etkenlerden biridir. Sanat alanında “temel” olarak alınan estetik, felsefi ve kuramsal çözümleme ilkelerini özümsemek isteyen sanatçı, sanat eğitimcisi ve sanat öğrencisi için, bilimsel öğreti niteliğindedir. Sanat sorunlarını ele alırken, sanatçının bireysel yanını ve sanatsal etkinliğinin özel çizgilerini, bilimsel öğreti bazında, estetik ele alır.


Estetik; Sanatta kimi olayların eleştirel çözümlemesi yanında, sanatsal tasarımın genel yasalarını temellendirmek, sanatsal kavramları ve kategorileriyle tanımlamak amacı ile, somuttan soyuta devam eden bir sanatsal serüvenin kuramsal yorumunu kendi alanı içine alır.


Sanatsal etkinliğin, çeşitli yollarla dışa vurumlarını çözümlemede ve değerlendirmede, bilimsel öğreti ölçütlerinin oluşturulmasına estetik, önemli oranda katkıda bulunur. Buna göre estetiğin konusu üzerine iki farklı görüşü ileri sürenler vardır. Birinci görüşe göre; Estetiğin bir tek konusu vardır o da, sanatın evrim yasaları ve sanatsal yaratımın özüdür. İkinci görüşe göre; Estetik ile genel sanat kuramı birbirinden büsbütün ayrı iki bilimdir. Genel sanat kuramı, sanattaki evrim yasalarını ve sanatsal yaratının özünü inceler; buna karşılık Estetik de, sanatta ve gerçeklikte güzel ‘in bilimidir.


Bu iki görüş, Estetiğin tanımını yaparken pek çok şeyi dışarıda bıraktıkları için, her iki bakış açısı da, kuşkusuz aynı derecede kabule değer bulunmaktan uzaktır. Çünkü estetik, sanatın özünü ve evriminin yasalarını olduğu kadar, güzel ’ in çeşitli dışa vurumlarını da inceler.


Bilimsel öğretide estetik, dünyanın estetik özümsenmesinin bağlı olduğu yasaları genelleştirir. Bu yasalar sanatta daha tam, daha çeşitli ve doğrudan bir yolla ortaya çıktıkları için, estetik de, her şeyden önce, sanatın özünü ve genel yasalarını, sanatsal yaratıyı inceleyen bir bilim olarak kendini gösterir.


Dünyanın estetik özümsemesinin, sanatın sınırlarını aşacağını, sanatsal yaratıyı kapsamına aldığı gibi, gerçeklik karşısında insanın koyduğu estetik tavrın daha başka yönlerini içereceğini kabul eden görüşler de vardır. Her durumda; sanat, tarih boyunca estetiğin başta gelen konusu olmuştur. Bilimsel öğretide estetiğin temel ilkelerinin her şeyden önce, sanatsal pratiğin genelleştirilmesine dayanmasının nedeni de budur. Estetiğin asli görevi, modern sanatın kuramsal yorumuna girişmek, ama bunun yanı sıra da modern sanatın üzerinde belli bir etkide bulunmaktadır.


Sovyet estetikçisi V. Sokolov; “Sanat estetiğin en başta gelen konusudur. Ama, sadece sanatı kendi boyutlarıyla değil; estetik araştırmalarının genel yönsemesini de büyük ölçüde sanat belirler. Bununla beraber, estetik anlayışlarının çoğu, başlangıçta olduğu gibi, hemen hemen günümüzde de sanat kuramına bağlı kalıyor, estetikle ilgili olan daha başka olayların “parametrelerini” belirlemek yolunda, en genel ve iyi düzeyde bir model fonksiyonunu yerine getirmektedir. Estetik biliminin konusu durmaksızın genişlemektedir. Ama daha başka olayları tanımlamaya yarayan şey, hep yine sanat olmuştur.


Rus eleştirmeni Çernişevski’nin de, estetik biliminin her şeyden önce genel sanat kuramıyla özdeşleştirilmesi gerektiğini düşünenlerden olduğunu kabul etmek gerekir. Buna rağmen Çernişevski’yi fikir bağlamında olduğundan farklı yorumlayarak, genel sanat kuramı ile güzel ’in bilimi olarak estetiğin sınırlarını iyice ayırıp belirlenmesi gerektiğini savunanlar da vardır. Hegel, estetik adlı kitabında bu bilimi, tamamen sanat kuramına indirgemiştir. Moskova’da1965 yılında yayınlanan Estetik ve Sanatsal olay adlı kitapta, Rus yazar Pospelov; Sanat kuramını, kesin sınırlandırmalarla Estetikten ayırıyor. Ancak o zaman da Pospelov ’un bu yanlış değil ama, eksik yaklaşımı ile Estetiğin konusun yoksullaştırmaktadır diyenlerin görüşü dikkati çekiyor ve özerk bir bilim olan “ sanatın kuramsal incelemesinin yersiz olarak estetik diye adlandırıldığı görüşünü savunuyor. Avner Ziss, Pospelov ’un bu görüşüne katılmadığını şu soru ile ortaya koyuyor; peki ama, genel sanat kuramı estetikten ayrılırsa, estetiğe ne kalacak, konusu ne olacak o zaman?


Pospelov kimi zaman Baumgarten ile ortak görüşleri doğrultusunda;” estetik, gerçeğin güzelliğini kavramakta yardımcı olan duyulur bilgi sorunlarını inceler” şeklindeki bir tanım öneriyor. Yine Pospelov ’a göre,; “ estetik, güzelin nesnel özelliklerini, güzel ile gerçeklikteki benzer olayların daha başka özellikleri arasındaki ilişkililiği ve bunların insan tarafından algılanmasını inceleyen bir bilimdir. Ancak Avner Ziss, Pospelov ’un bu çözümlemesinde, estetiğin özel konusunun içsel yasalardan yoksun olduğunu kabul ettiğini öne sürerek, bu tezin çürüdüğünü iddia etmekte ve şöyle bir öneride bulunmaktadır. “Adına yaraşır her bilim, gerçekten daha işin başında, konusunun özel yasalarla belirlenmiş olmasını ister.

Ad:  soyut sanat8.jpg
Gösterim: 4984
Boyut:  85.7 KB

Toplumsal gelişim ile beraber, Estetiğin konusunda da gelişim kendini göstermektedir. Estetiğin konusunun tarih içinde değişikliğe uğraması, bilimsel ve felsefi evrimleşmede genel bir yasadır. Örnek; Tarım kültüründen endüstri kültürüne geçiş ile, bir “endüstri estetiği”nden de söz edilir olmuştur. Ya da çevre kirliliği ile gündeme gelen, çevre kirliliğini önleme çalışmaları, yönetim bağlamında organizasyonlar, çevre estetiğini de beraberinde getirmiştir. Uluslararası estetik incelemeleri Komitesi Başkanı İsviçreli estetikçi ve sanat kuramcısı Joseph Gantner, 20.yüzyılda estetiğin evriminin dört evreden geçtiğini söyler. Birinci evre; Klasik estetiğin ortadan silinmesi, İkinci evre; Deyişler estetiği (üsluplar estetiği) Üçüncü evre; Yaratıcı fantezi estetiği, Dördüncü evre; Çevre estetiğidir. Bu sınıflandırma estetiğin yargılanması için değil, sanatın çerçevesini aşıp, insan hayatını ilgilendiren tüm alanları kendi konusu içerisine alabildiğini vurgulamak içindir.


Estetik biliminin konusunun gelişme nedeni, estetik etkinlikte yeni biçimlerin, yeni sanat alanlarının ortaya çıkışı ve bu alanların gelişim ve değişime uğramasıdır. Pospelov;” Estetik, özel bir bilim olamaz;çünkü, özgül bir çalışma alanı yoktur ve gerçeklikle ilintili kesinleşmiş yasaları da incelemez. Estetik, genel felsefi disiplinlerden biridir” diyerek konu üzerinde görüş ortaya koymuştur. Ancak, felsefe ve estetik; bilginin bütün dallarını kuşatan evrensel bir bilim olmaktan çıkalı çok uzun zaman olduğunu savunanlar da vardır. Diyalektik materyalizmin felsefe alanında gerçekleştirdiği köklü devrim ile, bilgi kuramı, diyalektik, bilimsel bilgi edinme yöntembilimi ve mantığı ile sınırlanmış bulunmaktadır. Estetik, felsefe ile sıkı bağını korumakla beraber, felsefenin bütünleyici bir parçası olmaktan çok kendi özel konumunu belirlemiştir. Estetik, felsefi nitelik gösterir; ama, felsefe ile özdeşleştirilemez; estetiğin kendine özgü özellikleri, görevleri ve bir konusu vardır; Bunlar özel yasalarla, gerçeğin estetik, ama önce sanatsal özümsenme yasalarıyla belirlenmiştir.


Estetiğin temel sorunlarından biri, sanatta biçim ile içerik ilişkisi sorunudur. Biçimle içeriğin birliği, içeriğin önceliği ve biçimin etkin rolü gibi etkenler estetiğin sorunları arasında yer alır. Ancak estetik bağlamda sadece bu ilkelerle yetinmek yeterli olmaz. Estetik, biçim ve içerik dahil diğer güzel ilişkilerini konusu içerisine alır.

Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2017 04:55
Blue BooL - avatarı
Blue BooL
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #3
Blue BooL - avatarı
Ziyaretçi
Soyut Sanat
Ad:  soyut sanat3.jpg
Gösterim: 3525
Boyut:  86.8 KB

MsXLabs.org

Temsili olmayan sanat aslında bir 20.yy icadı değildir. İslam ve Musevi gelenklerinde insanların resmedilmesinin yasak olması nedeniyle bu kültürlerde süsleme sanatları önemli derecede gelişmiştir. Bunlara örnek olarak gösterilebilecek
kaligrafi ve hat sanatı da nonfigüratif sanatlardır. Batı kültüründe de soyut tasarımların kökü eskilere dayanır. Bunlara rağmen, soyut sanat süsleme sanatlarından farklı olarak, dekoratif değil güzel sanatlar adı altında incelenir. Bunun nedeni soyut sanat eserinin kendi başına, sanatçının sadece eserin kendisine yoğunlaşmasıyla ortaya çıkmasıdır.

Wassily Kandinsky, doğadaki dinamik kuvvetlerle uğraşarak madde hakkında bilgimizi artıran bilimin yanında, sanatın görsel dünyanın ardındaki spiritüel güçleri göstermesi gerektiğine inanıyordu. Kandinsky ile Kasimir Malevich ilk defa tamamen soyut olarak nitelendirilebilecek resimler yapmışlardır.

Temsili olmayan sanat aslında bir 20.yy icadı değildir. İslam ve Musevi gelenklerinde insanların resmedilmesinin yasak olması nedeniyle bu kültürlerde süsleme sanatları önemli derecede gelişmiştir. Bunlara örnek olarak gösterilebilecek
kaligrafi ve hat sanatı da nonfigüratif sanatlardır. Batı kültüründe de soyut tasarımların kökü eskilere dayanır. Bunlara rağmen, soyut sanat süsleme sanatlarından farklı olarak, dekoratif değil güzel sanatlar adı altında incelenir. Bunun nedeni soyut sanat eserinin kendi başına, sanatçının sadece eserin kendisine yoğunlaşmasıyla ortaya çıkmasıdır.

Wassily Kandinsky, doğadaki dinamik kuvvetlerle uğraşarak madde hakkında bilgimizi artıran bilimin yanında, sanatın görsel dünyanın ardındaki spiritüel güçleri göstermesi gerektiğine inanıyordu. Kandinsky ile Kasimir Malevich ilk defa tamamen soyut olarak nitelendirilebilecek resimler yapmışlardır.

Konstrüktivizm (1915) ve
De Stijl (1917) soyutlamayı heykel ve mimarinin üçüncü boyutuna taşımış paralel akımlardır. 1940'lardan 60'lara süregelen Soyut dışavurumculuk ve 1960'larda yaygın olan Op-art, Minimalizm akımları da soyut sanat akımlarıdır. Günümüzde ise sanat eserlerinin genel olarak akımlardan bağımsız olarak incelenmesi yaygındır. Buna örnek olarak Gerhard Richter'in aynı dönemlerde yapıp bir arada sergilediği tamamen nonfigüratif resimler ile fotogerçekçi resimler gösterilebilir.

Konstrüktivizm (1915) ve
De Stijl (1917) soyutlamayı heykel ve mimarinin üçüncü boyutuna taşımış paralel akımlardır. 1940'lardan 60'lara süregelen Soyut dışavurumculuk ve 1960'larda yaygın olan Op-art, Minimalizm akımları da soyut sanat akımlarıdır. Günümüzde ise sanat eserlerinin genel olarak akımlardan bağımsız olarak incelenmesi yaygındır. Buna örnek olarak Gerhard Richter'in aynı dönemlerde yapıp bir arada sergilediği tamamen nonfigüratif resimler ile fotogerçekçi resimler gösterilebilir.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2017 04:52
Mystic@L - avatarı
Mystic@L
Ziyaretçi
7 Ekim 2006       Mesaj #4
Mystic@L - avatarı
Ziyaretçi
Soyut Sanat
MsXLabs.org

Doğa görüntülerine bağlı olmayan bu sanat akımı, 20. yyın resim ve heykel anlayışında yeni bir dünya görüşüdür. Soyut sanat, eşya, doğa ve canlıların görünüşlerinden faydalanmayı reddedip, resimde renk, çizgi ve düzlemleri düzenleyerek bunlarla heyecan verici kompozisyonlara ulaşmayı amaçlar. Soyut sanatı ilk ortaya atan 1910 yılında ilk eserini veren Kandinsky olmuştur. Soyut sanat ile nonfigüratif sanatı birbirinden ayrı tutmak sorun olmuştur. Bu sanatın başlangıcı doğadandır, sonu ise doğadan tamamen uzaklaşmıştır. Oysa nonfigüratifte, başlangıçtan itibaren, doğaya bağlı olmadan bir çalışma söz konusudur. Öncü sanatçıları; Kandinsky ve Mondriandır.
Ad:  soyut sanat6.jpg
Gösterim: 4433
Boyut:  112.1 KB
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2017 04:53
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
7 Ocak 2012       Mesaj #5
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Ad:  soyut sanat4.jpg
Gösterim: 3912
Boyut:  95.5 KB
Soyut Sanat (Abstre Sanat
)
20. yy'da resim, heykel ve grafik sanat anlayışında ortaya çıktı. Çevredeki somut eşya ve canlıların görünüşlerinden yararlanmak yerine renk, çizgi gibi öğelerle kompozisyon yaratılmaya çalışıldı. Soyut resim, yüzyıllarca değişmeyen “betimleme” anlayışından vazgeçmek demekti. Dönemin en çağdaş sanatçıları bile soyut resme karşı memnuniyetsizlik duyuyordu.

Sanat tarihçileri, soyut resmin Rusya’da doğduğu ve yaratıcısının Kandinsky olduğu konusunda birleşiyor. Kısa zamanda dünyanın çeşitli yerlerinde uygulanmaya başlandı. Ekim devriminden sonra, daha anlatımlı bir sanat anlayışının benimsenmesi nedeniyle soyut resim ressamları bir süre sessiz kaldılar. Kandinsky Almanya’ya göç etmek zorunda kaldı. Hitler’in iktidara gelmesinden sonra soyut resimde estetiği yakalayan ressamlar dünyanın çeşitli yerlerine dağıldılar.

II. Dünya savaşının başlamasıyla her alanda olduğu gibi resim alanında da suskun bir dönem yaşandı. Savaş sonrasında soyut resim Paris’te yeni bir patlama yaşadı. Amerika’da Soyut Dışavurumculuk akımı ortaya çıktı. Bu akım dünya çapında etkili oldu ve New York’u dünyanın en önemli sanat merkezlerinden biri konumuna getirdi.

Önemli Temsilcileri
Robert Delaunay, Wassily Kandinsky, Kazimir Maleviç, Vladimir Tatlin
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 7 Mart 2017 04:53
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
7 Mart 2017       Mesaj #6
Safi - avatarı
SMD MiSiM
Ad:  soyut sanat5.jpg
Gösterim: 6855
Boyut:  101.4 KB
Güz. sant. 1910'da, Kandinsky’nin ünlü bir suluboya yapıtıyla başlayan soyut sanat olgusu, biçimlerin yaşamında gerçek bir kopmayı temsil eder. Yapıtın büyük bir hızla gerçekleştirilmesine bağlı olarak kendiliğindenliğe yer veren bir tekniğin benimsenmesiyle, renge yalnızca "iç zorunluluğu" ifade etme görevini bırakacak olan adım atıldı. Kandinsky’nin deyişiyle, transız izlenimcilerinin 1895’te Moskova’da açılan sergisinde gördükleri, sanatçının böyle bir yol izlemesinin başlıca nedenlerinden biri oldu: "Birden ilk kez olarak, kendimi, katalogda sözü edilen, ancak benim tanıyamadığım bir saman yığınını gösteren bir resmin karşısında buldum... Resim bana masalsı bir güce sahipmiş gibi geldi."

Kübizm, nesnenin çözümlenmesini kural olarak benimserken, Kandinsky, “nesnenin yerine neyi koymalı?" sorusuna bir yanıt aramaktaydı. 1914'e doğru Mondrian da, etik ile estetiğin uzlaşması olarak düşündüğü soyutlamaya ulaştı. Yaşamı aynı şeyin sürekli derinleştirilmesinden başka bir şey olarak görmeyen bu teozof ressamın kuralları arılık ve kesinlik olacaktı. Böylece Mondrian, tüm resim mirasını ve tüm öznellikleri bir yana iterek, bilinçli bir şekilde, dikgenlerin egemen olduğu bir düzenlemeyi ve ana renkleri düz yüzeyler halinde kullanmayı benimsedi. 1918’de Maleviç, Moskova'da süprematiz- min temel yapıtı olan Beyaz zemin üzerine beyaz kare adlı ünlü çalışmasını sergiledi; bu yapıtla resim, uygulandığı yüzeyin ve her türlü gösterge ve rengin getirdiği sınırları reddediyordu. Ressam için, resim sanatının en yüksek katına, her şeyin yeni baştan yaratılabileceği uçsuz bucaksız bir uzama ulaşmak sözkonusuydu.

Aynı zamanda birer kuramcı olan bu üç ressam, soyut sanata giden üç yolu, hem de bu akımın daha ilk ortaya çıktığı sırada gösterdiler: anlatımcılık, biçimcilik ve nihilizmin etkisinde bir köktencilik. Ancak bu sanatçıların üçü de aynı tinsellikten ve yalnızca içten gelene yer verme konusunda aynı kararlılıktan yola çıkarak, resim sanatını, "özne” ya da ressam ve “nesne" ya’da resim arasındaki ilişkiyle sınırlamaya, böylece de, XIX. yy.'da uç veren resmin bağımsızlığı olgusunu tümüyle gerçekleştirmeye yöneldiler.

Soyut sanat, daha ilk baştan uluslararası bir olguydu. Birkaç yıllık bir süre içinde (1910-1920 arası) Almanya’da, Hollanda'da, Rusya’da ve Paris'te ortaya çıktı. Bu son kentte Kupka, 1912'den başlayarak, müzikle ilgili adlar verdiği bir dizi soyut çalışma yaptı; Fernand Löger 1913-1914 yıllarındaki “biçim karşıtlıkları" ile nesneyi parçaladı; Robert Delaunay ise; 1911’den sonra yaptığı kurslar, yuvarlak biçimlerle dolu dinamik tuvallerinde, “eşzamanlı karşıtlıklar" yasasını uygulayarak, resim sanatını Mavili sarılı kompozisyon(1925) fizikçi Chevreul’ün renkler konusundaki Piet Mondrian'ın yapıtı araştırmalarıyla açtığı yola soktu.
Kunsthaus, Zürich Bunlardan başka, dadacı Picabia'nın Kauçuk'u (1909), amerikalı Arthur Dove'un küçük boyutlu suluboya çalışmaları, vorticism yanlısı İngiliz VVyndham Lewis'in 1913 tarihli Kompozisyon'u, Larionov ve Gonçarova'nın luçizm’i (1913) isviçreli Augusto Giacometti ile İtalyan Magnelli'nin uç denemeleri (1915) ve İtalyan fütüristlerinin kimi yapıtları da (Balla, 1914) sayılabilir.

Kökeni Picasso'nun elle tutulur gerçekliğe sıkıca bağlı kolajlarına ve kübist kabartmalarına dayanmakla birlikte, soyut heykel, bağımsızlığına, 1914’ten başlayarak Rusya’da Tatlin’in yapıtlarıyla kavuştu. Uzam içinde asılı "karşı kabartmalar”, "heykeli kaidesinden bağımsız kıldı"; boşluğun yapısal bir değer kazandığı "gerçek bir uzamda gerçek gereçler" kullanmayı zorunlu kılarak, heykeli mimarlığa yaklaştırdı ve onu geleneksel gereçlerinden kurtardı. Tatlin, eksiksiz yapıtlar ortaya koymak istiyordu; bunların ilki, 1919 -20'de tasarladığı III. Enternasyonal anıtı olacaktı. Gerçekleştirilmesi olanaksız olan bu isteğe yanıt, konstrüktivizmin önerilerinden geldi: 1920'de Pevsner ve Gabo, “hacmin, uzamın biri ifadesi olduğunu" reasaetmekie başlayan ve “dinamik ritimler”in gerekliliğini ortaya koyarak sona eren bir manifesto yayımladılar. Daha 1920’de, Gabo’nun "kinetik yapılarında, bir metal parçasının hareketi, sanal hacimler oluşturuyordu; sanatçı, daha sonra bu “mekanikçi” eğilimden vazgeçti ve saydam, hafif gereçleri benimseyerek, bir güneş ışınının devinimi kadar soyut hareketleri yansıtma yolunu seçti.

Birkaç yıl boyunca devrimin coşkusuyla desteklenen ve Rodçenko, El Lisitskiy gibi sanatçılarla pratik uygulamalara (fotoğrafçılık, tipo baskı vb) yönelen rus öncü sanatı dışında, o güne dek dağınık bir görünüm sunan soyut sanat, De Stijl grubu ve dergisi ve Bauhaus ile, bir senteze ulaşmaya ve yaygınlaşmaya çalıştı (1919). Her iki durumda da önemli olan, soyut sanatı, gündelik yaşamı oluşturan öğelerden biri haline getirmek, onu toplum yaşamına, savaşın yıkımından sonra belini doğrultan sanayi toplumlarının teknik ve ekonomik olanakları içine katmaktı. Bu, büyük ölçüde, daha 30'lu yıllarda faşizmin yükselişi karşısında yıkılan bir düş, bir ölçüde de, sonunda bir tür akademiciliğe yol açacak bir salgın haline geldi. Yukarda adı geçen önemli sanatçıların yanı sıra Herbin, Hölion, Sonia Delaunay, alman Baumeister ve Freundlich, heykeli katı matematik kurallara bağlayan isviçreli Max Bili, özellikle de dada'dan gelen Arp ve Schwitters gibi kişisel bir anlatım tarzına ulaşan kimi sanatçılar bundan sıyrılmasını bildiler Büyük ölçüde geometrik nitelikli bir sistemleşmenin mümkün olabileceği düşünün yaygınlaştığı 30'lu yılların soyut sanat modası, uluslararası boyutlarda büyük gösterilere yol açtı (ancak, bunlara karşı halk ilgisizdi), ilk sergi Paris’te 1930’da (Michel Seuphor ve Torres Garcıa önderliğindeki) Çerde et Carre grubu tarafından düzenlendi. Bu grubun yerini çok geçmeden, Arp, H6Iİ- on, Herbin, Kupka, Vantongerloo vb’nin kurduğu ve daha sonra, Mondrian, İngiliz Ben Nicholson, amerikalı Calder gibi oldukça değişik sanatçıların da katıldığı Soyutlama-Yaratma grubu aldı.

İkinci Dünya savaşı sonrası, ABD’nin soyut sanat alanında kendini göstermesiyle ayırt edilir. O güne dek daha çok Avrupa’ya özgü bir olgu gibi görünen soyut sanat, amerikalı ressamlar ve en başta Pollock ile evrensel boyutlara ulaştı. Bir ölçüde Picasso'nun Guernica'yı yaptığı dönemdeki sanatından kaynaklanan Pollock'un actiorı painting’ı, tüm anlatım yoğunluğunu içinde yaşanan ana yükleyen ve birtakım özel tekniklerle resme yepyeni ufuklar açacak doymaz bir resim yap ma isteğinin kanıtıdır. 1947-1952 arasında gerçekleştirdiği tuvallerde Pollock, savaş öncesinin geometrik akademizmini bir yana iterek, soyut sanata yeni bir soluk getirdi. Ortaya koyduğu tuvaller öncü bir sanatçının yapıtlarıdır. O günlerde ABD'de (zaten savaştan ve faşizmden kaçan birçok avrupalı sanatçı bu ülkeye sığınmıştı) iki eğilim kendini gösterdi: gerçeküstücü otomatizmin kazandırdıklarından yararlanan ve De Kooning, Kline ya da Gorky'nin güçlü yapıtlarıyla ortaya çıkan soyut anlatımcılık; Ad Reinhardt, Rothko ve Newman ile kendini gösteren ve Matisse’in çok sevdiği renkli yüzeylerden yararlanan renk soyutlaması. 60’lı yılların başında, öznellikten sıyrılmış bir yeni soyutlama'ya yol açan ve belli bir amerikan precisionism geleneğine bağlı hardedge ile birleşen ikinci eğilim daha ağır bastı: sonsuzlukla boy ölçüşmeye kalkışan Morris Louis, Noland, Kelly, Jules Olitski, Frank Stella’nın uçsuz bucaksız resimleri ile heykelde minimal' sanatın (Tony Smith, Don Judd) "temel yapılar”ı. Fransa’da yaşamayı seçen ya da yaşamlarını ABD ile Avrupa arasında paylaştıran kimi amerikalı ressamların yaşlı kıta üzerinde özel bir etkisi oldu: Motherweli, Sam Frarıcis, James Bişhop, Joan Mitchell.

ikinci Dünya savaşı ertesinde Avrupa'da geometrik soyutlamada benzer bir gerileme görüldü. Soyutlama, anlatımcılık ve halk geleneklerinin sınırındaki Cobra hareketi (Jorn, Appel, Alechinsky) böylece gelişti. İtalya, tıraş bıçağı darbeleriyle tekrenkli tuvallerinde kesikler oluşturan Fontana ya da kolajlara o güne kadar görülmemiş lirik vurgular kazandıran Burri gibi çok farklı sanatçılara sahiptir, ispanya'da Tâpies, soyut sanatı dokunaklı bir varoluşçuluğun ardına taktı. Fransa'da, görülebilir olanın bir süzgeçten geçirildiği soyut peyzajcılık gelişti: Vieira da Silva, Bissiöre, Nicolas de Staei, Estöve, Bazaine, Manessier, Singier, Messagier, kanadalı Riopelle, o günlerde tablo satıcılarının "Paris okulu" olarak adlandırdıkları sanatçılar topluluğunun en büyük bölümünü oluşturan bu karmaşık grubun içinde yer aldılar. Ama 45-65 yıllan arasında Fransa’ da soyut sanata karşı azımsanmayacak bir ilgi vardı (tabii burada da belli bir ake- demicilik eksik değildi) ve çok çeşitli eğilimler kendini gösterdi: kimi ressamlar gerece (Wols, Fautrier, Atlan, hatta Dubuffet ile informel sanat), kimileri el hareketine (Hartung, Soulages, Zao Wouki, Degottex...; lekeci ya da hat ustası olarak nitelenen Mathieu), kimileri de iç gerilime (Bram Van Velde) önem verdi
Heykelde Stahly ve Etienne-Martin'in temsil ettikleri bu "lirik” akımlann karşısında, 60'lı yılların Parisi'nde şaşırtıcı bir biçimde, geometrik akım (bunu Vasarely ve Dewasne gibi sanatçılar sürdürmüşlerdi) kinetik' sanat ya da optik sanat (op art) biçiminde yeniden canlandı. Güney Amerika'dan gelen birçok sanatçı (Soto, Le Pare, Carlos Cruz-Diez), belçikalı Pol Bury, yunanlı Takis ya da sanatla kenti bağdaştırmaya ve konstrüktivizmin mirasını yaşatmaya çalışan Schöffer ve Ağam gibi sanatçılar bu tarzda çalıştılar.
Ad:  soyut sanat7.jpg
Gösterim: 4300
Boyut:  73.7 KB

Aynı dönemde, Moore örneğinden yola çıkarak oldukça zengin bir çeşitliliğe ulaşmış olan İngiliz heykelciliği, bir Anthony Caro’nun hem “minimal” hem de baraka yakın heykelleriyle ilginç bir değişim geçirdi. Daha yakın tarihlerde, Fransa’da (1970’te Sup port/Surfaee grubu’nun ortaya çıkışı), bazı sanatçılar çalışmalarında, gerek gereç, gerekse alet ve bunların kullanım biçimi açısından, her sanat ürününün maddi olmasının yarattığı sorunları irdelediler (Daniel Dezeuze, Claude Viallat, Pierre Buraglio, Christian Jaccard, Toni Grand). Böylece, Hantaî ya da Martin Barre gibi kimi öncülerin yapıtı gerçek boyutlarıyla yeniden ortaya çıkmış oldu.

Çağdaş sanatın dada, happening, Fluxus ve minimal sanatın mirasçısı olan diğer yenilikçi akımları soyutlamanın sınırında yer alır: yoksul" sanat ve process art, land" art, davranış. Bu arada, 60'lı yılların sonundan başlayarak, “kurumsal öncü sanat" adı verilebilecek bir yaklaşım içinde figüratif sanata duyulan ilgi giderek arttı; bu da, soyutlama ile figürasyon arasındaki karşıtlığın yumuşamasına ve çeşitli bireşim çözümlerinin ortaya atılmasına yol açtı.

—Koregr. Soyut bale için müzik şart değildir (örn. J. Robbins’in Moves balesi). Bununla birlikte, soyut balenin yaratıcısı G. Balanchine (Concerto barocco, Agon), bir dansçının zorunlu olarak bulunmasıyla her türlü soyutlama fikrinin de yok olduğunu ileri sürerek bu terime karşı çıkmıştır. Modern dans terimcesinde soyut dans terimi, bir konuya dayanmayan ve yalnızca bir müzik parçasını görüntüleyen bir yapıt için kullanılır Bauhaus'da sürdürdüğü deneysel araştırmalar çerçevesinde Oskar Schlemmer bir soyut-dans deneme si gerçekleştirmişti (Triadic Ballet, Stuttgart, 1922). Dansçıların gövdelerini birer çalgı gibi kullanan, onları soyutlayan, mekânın bir parçası durumuna getiren Alwin, Nikolais, çalışmalarında çoğu zaman hareketi, biçimleri ve renkleri soyut olarak işlemeyi başarmaktadır.

Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

8 Mart 2009 / Ziyaretçi Cevaplanmış
8 Mart 2014 / Ziyaretçi Cevaplanmış
7 Mart 2017 / ThinkerBeLL Sanat
27 Ocak 2016 / Misafir X-Sözlük
9 Ekim 2012 / Misafir Cevaplanmış