Ziyaretçi
SİNEMA
1895 kasımında, Filoteo Alberini, kinematograf adını verdiği aygıtın beratını aldıysa da bu aygıt bir tasarı olarak kaldı. Lumiere sinematografı’nın ilk gösterisinin 29 mart 1896’da, Milano’da, Fotoğrafçılar derneği nde gerçekleşmesi, fotoğrafçı Vittorio Calcina'nın girişimiyle oldu, ilk Lumiere filmleri, Lyon'dan gelen Louis Promio ve Calcina tarafından çevrildi. Bu arada italo Pacchioni, Lumiere aygıtının bir benzerini yaptı ve çektiği filmleri 1896 Milano fuarında gösterdi.
Sponsorlu Bağlantılar
Sinema, kısa süre içinde, panayırlarda kurulan barakalarda ya da şarkılı kafelerde daha geniş hır seyirci topladı. 1898'de Fregoli, kendi numaralarını filme aldı ve bunları sahnedeki gösterilerinin parçası olarak Fregoligraf adıyla sundu. 1896 -1905 arasında, film yapımı, neredeyse yalnızca gündelik haber görüntülerinden meydana geliyordu 1905'te Alberini'nin çektiği Roma'nın alınışı (La presa di Roma), Italyan stüdyolarında yapılmış ilk öykülü film olarak bir dönüm noktası oluşturdu. Film yapımı, 1918'e dek sürecek bir atılım evresine girdi. Roma ve Torino'da pek çok film yapımevi kuruldu. Roma’da, Alberini ve Santoni (1905'te kuruldu) yapımevleri, 1906 nisanında Banco di Roma'nın desteğiyle birleşti ve la Cines adını aldı. Yapımevi hızla gelişti ve 1907'de New York’ta bir şube açtı. Torino'da Arturo Ambrosio, 1905 sonlarında Ambrosio e C'e yapımevini kurdu. Bu işletme Banca Commerciale dı Torıno'nun desteğiyle nisan 1907’de anonim şirkete dönüştü. Yine Torino’da Carlo Rossi, Rossi e Cıe şirketini kurdu: 1907 de bu yapımevi otuz kadar film gerçekleştirdi, ancak parasal güçlükler sonucu tasfiye edildi. Mühendis Scıamengo ile Giovanni Pastrone bu şirketi satın aldılar ve adını itala Film olarak değiştirdiler. Aynı dönemde başka film yapımevlerı de kuruldu: Milano Film (Milano, 1909), Film d'Arte italıana (Roma, 1909), Lombardo Film (Napoli, 1910), Cielo Film (Roma, 1912), Napoli Film (Napoli, 1914), Morgana Film (Palermo, 1914). İtalya’da Birinci Dünya savaşı arifesinde elli kadar film yapımevi vardı.
1907'de 100-250 metre uzunluğunda 105 film, 1910’da 150-300 m arasında 561 film, 1912de 150-1 000 m arasında 717 film gerçekleştirildi. Yarımadada, 1910 yılında sinema salonu sayısı 500’dü. Ama İtalyan sinema sanayisinin gücünü belirleyen etmen daha çok uluslararası başarılar oldu. Yapımcılar her yerde coşkuyla karşılanan tarihsel film türünde uzmanlaştılar: Neron (Maggi, 1909, Ambrosio yapımevi), La Caduta di Troia (Pastrone, 1910, itala yapımevi), La Gerusalemme Liberata (Guazzoni, 1911, Cines yapımevi). Amerikan pazarının ele geçirilmesi, en şaşırtıcı olguydu: amerikalı dağıtımcıların kabul ettikleri, gelir üzerinden ön ödemeler, gitgide daha pahalı İtalyan filmlerinin yapılabilmesini sağladı: Ouo Vadıs? (Guazzoni, 1912), Gli Ullimi Giornı di Pompei (Caserini, 1913 ve Vidali, 1913), Cabiria (Pastrone, 1913). İtalyan sineması 1913'te doruk noktasına ulaştı: artık filmleri tüm dünyaya satılıyordu.
Cabiria'dan sonra, İtalyan stüdyoları başka tarihsel filmler de yaptılar: Julius Caesar (Guazzoni, 1914); Christus (Anta- moro, 1914); Madame Tallien (Guazzoni, 1916); Fedora (De Liguoro, 1916), Fabiola (Guazzoni, 1917); Attila (Mari, 1917); Theodora (Carlucci, 1919). Lyda Borelli’nin 1913'te, Caserini’nin Ma l'amor mio non muore filminde elde ettiği başarı, diva'lar modasını yarattı. Francesca Bertıni, Soava Gallone, Diana Karenne, Leda Gys, Hesperia, Maria Jacobini, Pina Menichellı ve Lyda Borelli, ağır aksak hareketleri ve doymak bilmez tutkularıyla seyircileri derinden etkilediler. Üretimin yoğun olduğu bu yıllarda, İtalyan sineması gitgide değişik türlere el attı; sahnelerin büyük oyuncularından (1916’da Febo Mari’nin Cenere’sinde başrol oynayan Eleonora Duse gibi) bürlesk filmlerin başkahramanları haline getirilen eski palyaçolara dek (Andre Deed'in oynadığı Cretınetti dizisi ya da Ferdinand Guillaume'un oynadığı Polidor dizisi) pek çok yenilik denedi. Serüven filmi ve 'seriyal' ler de, Masist (Bartolomeo Pagano) ya da Zalamort (Emilio Ghione) gibi kahramanlarla gelişme gösterdi.
Oyuncu-yönetmen Ghione, 1915 te la Banda delle cifre ile başlattığı polisiye modasını 1918'de sekiz filmlik utopi grigi "seriyaT’iyle doruk noktasına çıkaracaktı. Gerçekçi filmler ise bu dönemde birçok örnekle sınırlı kalmakla birlikte, 1945'ten başlayarak İtalyan sinemasını üne kavuşturacak akımın ilk ürünleri olma özelliğini taşıdılar. Bu türde, Roberto Bracco'nun romanından uyarlanan Sperduti nel buio (Martoglio, 1914) ya da Salvatore Di Giacomo’dan uyarlanan Assunla Spina (Serena, 1915), başkışiliklere ve doğal mekânlara (Napoli'nin yoksul mahalleleri) belli bir özen göstererek halkın derin ruh dünyasını dile getiren örnekler oldular.
1923'te (1919’dan beri başlıca yapımevlerini bünyesinde toplayan) İtalya Sinema birliği’nin dağılması, İtalyan sineması altın çağının sonu oldu. Sanayinin örgütsüz yapısı, dış pazarların yitirilmesi, amerikan sinemasının rekabeti, banka kredilerinin dondurulması, devletin yardıma yanaş maması, gerilemenin başlıca nedenleriydi. Ekonomik bunalıma bir de filmlerin birbirine benzemesinin yarattığı bunalım eklendi. Geleneksel türler güçlükle varlığını sürdürdü. Yalnızca tarihsel film türü, kimi örneklerle başarılı oldu: il sacco di Roma el Messalina (Guazzoni, 1923), Ouo Va- dis? (Gabriellino D'Annunzio ve G. Jacoby, 1924), Gli ullimi giorni di Pompei (Palermi ve Gallone, 1926).
30'lu yıllarda film yapımı, yavaş yavaş bir canlanma dönemine girdi ve doruk noktasına 120 filmle 1942'de ulaştı (Avru pa'daki en yüksek rakam). Bu dönem az sayıdaki propaganda filmi kadar (Vecchıa guardia [Blasetti], 1934) "oyalayıcı” filmlerle de belirginleşti: yapmacıklı güldürüler, burjuva melodramları, müzikal filmler, serüven filmleri, tarihsel filmler. Özellikle 1938'den başlayarak etkili devlet yardımı yasalarıyla yüreklendirilen sinema, faşist İtalya'dan kusursuz görüntüler sergileyerek faşist ideolojinin üstü örtülü savunusunu yaptılar. Film öykülerinde çatışmalara rastlanmaması, kişinin mutluluğa ve gereksindiği dozda düşe kavuştuğu homojen bir evren ortaya koyuyordu.
Bu kendi içine dönük, kapalı evren içinden Alessandrini (Seconda B. 1934; Cavallerıa, 1936; Luciano Serra, il pilota. 1938), tarihsel filmleri için 1937’de kurulmuş olan Cinecıttâ stüdyolarından yarar lanan Blasetti (Eltore Fıeramosca, 1938; Un avventura di Salvator Rosa. 1940; La corona dı lerro, 1941) ve özellikle de Camerini ön plana çıktılar (Gli uomini. ehe mascalzonii. 1932; Darö un milione. 1935; il signor Max, 1937; Grandi magazzini, 1938; Un romantıca avventura, 1940).
1940’ların başında yeni akımlar doğdu. Bunlar, ya dönemin gerçeklerini yadsıyan bir biçimciliğe kaçış bunun örneği “çizimsel" akımdı; Soldati, Poggioli, Castellani, Lattuada, Chıarini gibi yönetmenler bu anlayışta filmlerle tanındılarya da tersine somut gerçekliğe dönüş isteği olarak ortaya çıkıyorlardı. Yenigerçekçiliğin öncüsü olan yapıtlar bu ikinci potada biçimlendiler: Bulutlarda dört adım (Ouattro passi fra le nuvole) [Blasetti, 1942], Sissignora (Poggioli, 1942), Evladıma kıymayın (i Bambini ci guardano) [De Sica, 1943] ve özellikle de yeni bir sanatın gerçek bildirge-filmi Ossessione (L. Visconti, 1942). Böylece, daha faşist rejim sona ermeden, İtalyan sinemasında bir karşı hareket başlamış oldu. Bu girişim Cinema, Bianco e Nero, Corrente gibi dergilerde de eleştiri yazılarıyla kendini duyurdu.
Kuramsal denemeler ve adı geçen filmlerle hazırlanan yenigerçekçilik akımı, 1945’te Rossellini'nin Roma açık şehir1 iyle (Roma, cittâ aperta) ilk ürününü verdi. Gelişme, çok hızlı oldu. Dönemin hemen hemen tüm büyük yönetmenleri toplumsal gerçekler üstüne ciddi araştırmalara girdiler. Savaş sonrasının İtalyan filmleri, her şeyden önce güncel durum, yakın geçmiş, savaş, Direniş hareketi ve toplumun yeniden kuruluşunun güçlükleri gibi konulan işlediler. Bu yenilikçi akım kısa ömürlü oldu. Yapımcıların, yönetici kadroların düşmanlığı ve seyircinin ilgisizliği karşısında sinemacılar yavaş yavaş yenilikçi akımın kurallarından uzaklaştılar: 1951'de Acı lokma (Roma Ore II) [De Santis] ya da Amore in cittâ (Zavattini’nin düzenlediği skeçlerden oluşma film, 1953) gibi filmler bir döneme son verdiler.
"Kurtuluş"la doğan bu önemli sinema akımına dört yönetmen imzasını attı: Rossellini, De Sica, Visconti ve De Santis. Rossellini, savaş üçlemesiyle (Roma açık şehir [Roma, cittâ aperta]; Paisa. 1946; Germania, anno zero, 1948) faşist-nazi zulmüne karşı koyan bir İtalya’yı gösterdi ve III. Reich’ın yenilgisinin yarattığı maddi ve manevi çöküntü içinde yıkıma uğrayan bir Almanya’yı anlattı. Sürekli olarak, senaryo yazarı Zavattini ile çalışan De Sica. ardı ardına verdiği Kaldırım çocukları (Sciuscia) [1946], Bisiklet hırsızları (Ladri di biciclette) [1948], Milano mucizesi (Miracolo a Milano) [1950], Umberto D. (1951) gibi dört filminde, suça yönelen gençleri, işsizleri, alt proleterleri ve geçim sıkıntısı içindeki emeklileriyle savaş sonrası İtalya’sının eksiksiz bir görünümünü yansıttı. Visconti tam olarak yenigerçekçi sayılabilecek tek film verdi; ama bu çalışması akımın başyapıtlarından biri sayıldı: La terra trema (1948). Siyasal tercihini özenle filmlerine yansıtan yenigerçekçi yönetmen ise De Santis oldu. Sanatçı, Caccia tragica (1947), Acı pirinç (Rizo amaro) [1949], Zeytinlerin altında sükûn yok (Nonc’e pace tra gli ulivi) [1950] ve Acı lokma (Roma Ore II) [1951] gibi yapıtlarında, haklarını devrimci bir kararlılıkla savunan ya da egemen ideolojiye boyun eğen halk kesimlerini betimledi. Lattuada (Haydut ıstırabı [İl Bandito], 1946; Senza pietâ, 1948), Vergano (il sole sorge ancora, 1946), Çastellani (Sotto il sole di Ro ma, 1948; Primavera, 1949; iki kuruşluk umut [Due soldi di speranza], 1952), Germi (il testimone, 1946; Gioventü perduta, 1947; il cammino delta speranza, 1950), Zampa (Vivere in pace, 1946; L'Onorevole Angelina, 1947; Anni difficili, 1950) gibi yönetmenler de etkisi dünyanın hemen her yerinde görülecek bu akımın zenginlik ve çeşitliliğine üsluplarıyla katkıda bulundular.
Yenigerçekçilik, İtalyan sinemasının tarihinde temel bir sayfa oluşturdu. Akımın, 1950’lerin başlarında son bulduğu bile düşünülebilir; bunun nedeni ise akımın sinemacıları toplumsal gerçeklikle ilişkiye geçirme işlevini tamamlamış olmasıdır. Gerçekten de 1950’lerde melodram (özellikle Amedeo Nazzari ve Yvonne Sanson’un Matarazzo yönetiminde çevirdikleri filmler dizisi ya da Cottafavi’nin kimi yapıtları) ve töre güldürüsü gibi halkın tuttuğu türlerin gelişmesi (Domenica d'agosto [Emmer, 1950]; Guardie e ladri [Steno ve Monicelli, 1951]; il capotto [Lattuada, 1952]; Aşk ve hayal [Pane, amore e fantasia] ve Aşk ve kıskançlık [Pane, amore e gelosia], Comencini, 1953-54; Poveri ma belli [Risi, 1956]; Toto gangster [i soliti ignoti], Monicelli, 1958) gerçekliğin yok oluşundan çok, onunla kurulan bağın değişimini belirledi. Öte yandan 1960’h yılların başında İtalyan sinemasının yeniden güçlenmesi, ancak 1945’ten başlayarak gerçekleştirilen kararlı deneyin etkisiyle açıklanabilir.
Yine 1950’lerde, dönemlerini en derinden etkilemiş olan iki sinemacı ilk ürünlerini verdi: Antonioni (Cronache di un amore'den [1950] il grido'ya [1956]) ve Fellini (Luci del varietâ’dan [Lattuada ile, 1951] Le notti di Cabiriaya [1957]).
1960’ın birkaç yıl öncesi ve sonrasında, 1945 atılımı kadar önemli yeni bir canlanma dönemi yer aldı. Bir tür yaratıcı rahatlığıyla, güçlü yönetmenler en anlamlı yapıtlarını verirlerken, yeni bir yönetmen kuşağı da İtalyan sinemasının toplumsal ve siyasal yaklaşım geleneğini devraldılar. Böylece birkaç yıl içinde II Generale Delta Rovere (Rossellini, 1959), Tatlı hayat (La dölce vita) [Fellini, 1960], L’Awentura (Antonioni, 1959), Düşman kardeşler (Rocco e i suoi fratelli) [Visconti, 1960], Cronaca familiare (Zurlini, 1962), La ragazza di Bube (Comencini, 1963) gibi önemli filmler gösterime çıktı. Güldürü alanında, ağırbaşlılıkla mizah arasında bir orta yol tutturan filmler dikkati çekti: La grande guerra (Monicelli, 1959), Vatana dönüş (Tutti a Casa) [Comencini, 1960], Una vita difficile (Risi, 1961), A cavallo della tigre (Comencini, 1962), il sorpasso (Risi, 1962), La marda su Roma (Risi, 1962), Mafioso (Lattuada, 1962), i compagni (Monicelli, 1963). Aynı yıllarda yeni yönetmenler de başarılı başlangıçlar yaptılar: Rosi (La sfida, 1958; Salvatore Giuliano, 1961), Olmi (il tempo si e fermato, 1959; il Posto, 1961), Petri (L'assassino, 1961; i giorni contati, 1962), Pasolini (Accattone, 1961; Mamma Roma, 1962), Bertolucci (la Commare secca, 1962; Prima della Rivoluzione, 1964), Taviani kardeşler (Un uomo da bruciare, 1962), Ferreri (ispanyada çektiği üç filmden sonra, Una storia moderna: l'Ape Regına, 1962). Bu listeye yönetmenliğe 1964'te başlayan Scola ile 1965'te başlayan (İ pugni in tasça) Marco Bellocchio'yu da katarak, Italyan sinemasının o dönemde Avrupa’nın, hatta dünyanın en canlı ulusal sinemalarından biri olduğunu söyleyebiliriz. Güçlü bir sanayi altyapısına sahip İtalyan sineması (1976'ya kadar her yıl 200'ü aşkın film), 1970’lerin sonuna dek, yoğun bir kültürel parlaklık dönemi yaşadı.
Bu dönemde önemli yapıtlar veren ünlü yönetmenler arasında Visconti (Venedik'te ölüm [Morte a Venezia], 1970; Ludwig, 1972; Gruppo di famiglia in un interno, 1974), Fellini (Roma, 1972; Amarcord, 1973; Casanova, 1976; Kadınlar kenti [La cittâ delle donne], 1979; Ve gemi gidiyor [E la nave va], 1983; Ginger et Fred, 1986; La voce de İla tuna [Ayın sesi], 1990), Antonioni (Yolcu İl reporter], 1974), Rosi (Uomini contro, 1970; İl caso Mattei, 1971; Cadaveri eccellenti, 1976; İsa Ebolide durdu [Cristo si e fermato e Eboli], 1979), Pasolini (Dekameron'un aşk hikâyeleri [İl Decameron], 1971; Salö o le centoventi giornate di Sodoma, 1975), Paolo ve Vittorio Taviani (Altonsanfân, 1974; Babam ve ustam [Padre padrone], 1977), Olmi (LAlbero degli zoccoli, 1978), Bertolucci (1900. 1975; La luna, 1979; Son imparator [The last emperor], 1987; The Sheltering sky [Koruyan gökyüzü], 1990), Comencini (Lo scopone scientifico, 1972), Risi (Kadın kokusu [Profuma di donna], 1974) ve Scola (Özel bir gün [Una giornate particolare], 1977) sayılabilir. Bunlara şu adları eklemek doğru olur: Mario Monicelli, Marco Bellocchio, Mauro Bolognini, Francesco Maselli, Franco Brusati, Marco Ferreri, Gillo Pontecorvo, Valerio Zurlini ve Liliana Cavani.
Ülkedeki yaşama sıkı sıkıya bağlı olan sinema, İtalya'dan dürüst gözlemler sundu; aydın ve sanatçı çevrelerinin, büyük güçlükler içinde dengesini bulmaya çalışan bir toplumun çelişkilerini azaltma girişimlerinin bir parçası oldu. Bununla birlikte Antonioni (Bir kadının tanımlanması [identificazione di una donna], 1982) ve Taviani kardeşler (La notte di San Lorenzo. 1982; Kaos. 1984) gibi yönetmenlerin birkaç parlak çalışmasına karşın, İtalyan sineması çözümü bulunamayan bir üretim ve yaratıcılık bunalımına girdi. Televizyonun parasal desteği ancak geçici bir önlem olarak kaldı.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 14 Şubat 2017 17:12