Ziyaretçi
ÇİZGİFİLM
a. Sine. Bir hareketin art arda gelen evrelerini çözümleyen resimlerin tek tek filme alınmasıyla gerçekleştirilen film. (Bk. ansikl. böl.) Çizgifilm tekniği, desen (ya da kuklaları) resim resim filme alma ve saniyede 24 resim göstererek perdede oynatma tekniği.
Sponsorlu Bağlantılar
—ANSİKL. Sine. Çizgifilmin kökeni, Çin’ deki eski gölge oyunlarına ve büyülü fenerin XVII. ve XVIII. yy.'larda gelişmesine dek uzanır. Ancak, bilginlerin çizgifilm kuramlarını uygulamaya geçirmeleri, XIX, yy.’da ve fotoğrafçılığın gelişmesine koşut olarak yavaş yavaş gerçekleşebildi. Plateau (fenakistiskop) ve Horner'ın (zo- gtrope) buluşlarından yararlanan fransız Emile Reynaud, "optik tiyatro"suyla çizgifilmin gerçek öncüsü kabul edilir; 1892'de, Paris’teki Grövin müzesi’nde, elle çizilmiş ve guvaşla boyanmış desenleri perdeye yansıtarak ışıklı bir pantomim gösterisi düzenledi Unbonbock.Pauvre Pierrot. Bu gösteriler başlangıçta büyük ilgi gördü ama sinemanın bulunuşu, el becerisine dayanan bu araştırmaları çok geçmeden gölgede bıraktı.
Amerikalı J. Stuart Blackton, resim resim görüntüleme tekniğini bularak çizgifilme büyük bir atılım kazandırdı (The Haıgnted HoteL 1906). Aynı yöntemi fransız Emile Cohl da başarıyla uyguladı (Fanlasmagorie, 1908). ABD'de deneme niteliğindeki çizgifilmler, 1909'dan sonra Wİnsor McCay'ın çabalarıyla aşıldı (Gertie the Tralned Dinosaur). Sanatçı, dokuz yıl sonra ilk uzun metrajlı çizgifilmi gerçekleştirdi: The Sinking of the Lusitania. 1910’lu yıllar boyunca teknik deneyler ve geliştirme çalışmaları birbirini izledi (John R. Bray, Earl Hurd). ilk çizgifilm “kahramanları" 1919 (Pat Sullivan'ın Felix the Çat’ı) ve 1920'de doğdu (Max ve Dave Fleischer kardeşlerin Out of the inkvvell dizisinin kahramanı Koko the Clown).
Birkaç yıl sonra, ileri görüşlü bir yaratıcı olan Walt Disney, çok ilgi çeken bu yeni sanatın büyük olanaklarını kullandı, insan biçimli fare Miki'nin (Mickey) beyazperdede ilk kez görünmesiyle çocuklar ve yetişkinler için bir düş fabrikasının temelleri atılmış oldu (1926). 1930’dan başlayarak ses ve desenin, çok geçmeden de rengin buluşmasıyla çizgifilm tüm dünyada yayıldı.
Amerika'da, Walt Disney'in gerçekçi ve akıcı üslubu benimsendi. Uzun metrajlı yapıtı Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler (Snow White and the Seven Dwarfs, 1937) büyük bir başarıya ulaştı. Disney, eksiksiz hayvanlar dünyası ve gösterişli bitkiler evreniyle süslü, mutlu bir doğanın sözcüsü olmayı amaçladı. Walt Disney atölyeleri, yavaş yavaş dev bir kuruluş durumuna geldi ve sonraki yıllarda yadsınamaz bir başarı elde etti.
"imparator” Disney, Fleischer kardeşler ve onların gözde dizileri denizci Temel Reis (Popeye) dışında, çok az rakiple karşı karşıyaydı. Atölyesindeki kimi sanatçılar sonraları bağımsız çalışmaya başladı. Bunlardan Tex Avery, çizgifilm konularına şiddet, güldürü ve coşkunluk kattı, Stephen Bosustovv, çağdaş resim araştırmalarından esinlenen ve gülmeceye yönelen yeni biçimler geliştirdi. Amerikalı seyirciler, 1960’a değin, Tex Avery ve yandaşlarının yıkıcı çılgınlığını, Bosustow'un kurduğu United Productions of America'nın (UPA) zarif yapıtlarını ve Walt Disney'in büyük filmlerinin (Fanlasıa dan [1940] 101 Dalmaçyah'ya [101 Dalmatians], 1960) tükenmez sevimliliğini yaşadılar.
Çizgifilm tekniği başka alanlarda da kullanıldı. 1920'lerde Almanya'da Viking Eggeling, Hans Richter, Walter Ruttman ve Oskar Fischinger araştırmalarını soyut sanata yönelttiler. Aynı ülkede Lotte Reiniger, çin gölge oyunlarının canlandırılmasında uzmanlaştı. Yeni ZelandalI Len Lye, boş film üstüne desen çizme tekniğini buldu (1935). Fransa’da Berthold Bartosch (Ttdee, 1932) ve Alexandre Alexeieff (Üne nuit sur te mont Chauve, 1933) ilginç deneylere girişirlerken, kukla filmci Ladislav Stareviç on yılı aşkın bir çalışmanın ürünü olan te Roman de Renart (1928-1939) adlı uzun metrajlı yapıtı gerçekleştirdi.
Çizgifilmin çehresi
özellikle ikinci Dünya savaşı sonrasında büyük değişikliklere uğradı. Ulusal çizgifilm okulları gelişti ve yaygınlaştı. Kanada'da, Norman McLaren canlandırılmış pastel resim, doğrudan film üzerine desen çizimi, üç-boyutlu kabartma filmler, insan, eşya ve rakamların resim, resim canlandırılması, hileli filmler, geometrik soyutlamalar gibi teknikler denedi. Mamaia ve Annecy gibi uluslararası şenliklere Orta Avrupa ülkelerinden Çekoslovakya, Polonya, Yugoslavya, daha sonra da Macaristan, Bulgaristan ve Romanya, kendi evrenlerini yansıtan yapıtlarla katıldılar. Praglı iki kukla filmcisi Jir'ı Trnka ve Karel Zeman, peri masalı ve efsane öğelerinden yararlandılar.
Zagreb’de açılan çizgifilm okulu, tuhaf, sert ve alegorik uygulamalarıyla dikkati çekti. Her Avrupa ülkesinden yetişen sanatçılar önemli üretim güçlüklerini aşmak zorunda kaldılar. Çizgifilm deneysel filmden sanayi ya da reklam filmine dek çeşitlendiyse de, yaratıcılarının düşleri için sığınak olma durumunu korudu. Giderek, pop müzik, resimli roman ve bilim-kurgu tutkunlarına yöneldi (George Dunning The Yellow Submarine [1968]; Ralph Bakshi Fritz, the Cat [1972]; Renö Laloux ve Roland Topor la Planöte sauvage [1968-1973]). Çağdaş çizgifilmin dünyadaki en iyi temsilcileri arasında şu adlar sayılabilir: Saul Bass, Chuck Jones, Peter Foldes, Robert Godfrey, Richard [Dick] Williams, Paul Grimault, Robert Lapoujade, Jari Lenica, İon Popesco-Gopo, Dusan Vukotid, Zlatko Crgid, Vatroslav Mimica, Bruno Bozzetto, Helmut Herbst, Raoul Servais, Kuri Yoci. 1980’li yılların ortalarından beri, çizgifilmde bilgisayar hem bir hareketin ara desenlerinin kendi kendine çizilmesinde, hem de desenlerin tümüyle otomatik olarak üretilmesinde önemli bir işlev yüklendi.
Çizgifilm, günümüzde hiç şüphesiz, sanatçı kişiliği ve hayalinin en az engellendiği bir sanat dalıdır.
Çizgifilm tekniği.
Resimler, genellikle, mahmuzlarla tutturulmuş selüloit yapraklar üzerine çizilir. Selüloıtın saydamlığı, çizimi kolaylaştırır ve özellikle de tüm çekim için bir kez çizilen dip dekoru önünde kahramanın çeşitli hareketlerinin resmedilmesini sağlar. Kuramsal olarak film üzerindeki kare sayısı kadar değişik resim çizmek gerekir. Bu da gösterim saniyesi başına yirmi dört resimdir. Yine de pek çok hileyle, gerekli resim sayısını azaltmak mümkündür. Örneğin çevrimsel canlandırma böyle bir uygulamadır. Burada, yürüyüş ya da koşma gibi yinelemeli bir hareket içinde, çevrimin resimler dizisi arka arkaya birçok kez filme alınır. Televizyon için hazırlanan çizgifilmlerde yaygın olarak uyğulanan basitleştirilmiş canlandırma'da ise saniyede sekiz resme dek inilir; her resim art arda üç karede görüntülenir. Bu durum biraz kesikli hareketlere yol açar.
Kaynak: Büyük Larousse
Son düzenleyen Safi; 14 Şubat 2017 23:52