Ziyaretçi
Türkler için at, mukaddes ve vazgeçilmez bir unsurdur. At sırtında doğar, at sırtında büyür, at sırtında savaşır, at sırtında ölürlerdi. At sütü kımız Türklerin yegâne içkisi idi.
Türkler, tarih sahnesinde at üstünde bir ulus olarak tanınmıştır. Çinliler Orta Asya Türkleri için “Hayatları atlarına bağlıdır” demişlerdi. Gerçektende Türk'lerin antik çağlarda at yetiştiriciliği ile uğraştığı ve yetiştirdikleri atları komşu ülkelere satarak geçimlerini kazandıkları anlatılır. Türkler atlarını soğuk ve temiz kuzey iklimlerinde yayar, suyun bol olduğu zengin otlaklara sahip orta Asya platolarına sürerlerdi. Yarışmalar düzenlerler,(kaşgarca=özüşmek) at üzerinde çeşitli oyunlar oynarlardı.(çavgen,bandal) Türk okçuları hiçbir ulusun savaşçılarında görülmedik şekilde at üstünde hem ileri hem geriye ok atarlardı.
Kişi kahramanlık payesini atıyla karşılaştırılması ile alabilirdi. Türk prenslerinin ve Alp’leri nin (kahramanları) atları günlük refakatçileri olarak yer alırdı. Orkun bölgesinin taş yazıtlarında sürekli olarak ata binmekten ve at Don’larının (tüylerinin) renklerinden bahsedilmektedir. Yine bu yazıtlarda Hükümdarlık törenlerinde atla ilgili törenden bahsedilir. Oğuz destanlarında kahramanların at ile kardeşliğinden bahsedilir. “at dimezen sana kartaş direm kartaşumdan yiğ” “Ben bir atı değil, kardeşimden de yakın birini çağırdım”.
Düğün törenlerinden cenaze törenlerine, avlanmakta,savaşlarda ve oyunlarında at ile birlikte yaşamı paylaşmış olan Türkleri Hintliler, “asvapati” atın efendisi olarak adlandırmışlardı. Daha sonraları İslam kültürü altında benzer şekilde Farsça “şahsuvar” olarak adlandırılmışlardır. At, orta çağda saltanat gücünün sembolü olmuştur.
At ülkesini korumak için savaşan askerle eşit derecede saygı görmekteydi. “yaya erin umudu olamaz” sözü de atın saygınlığını ifade etmektedir.
Tarihi boyunca her uğraşısını at ile paylaşmış, ona hükmetmiş ve onu baş tacı etmiş bir ulus olan Türklere, o dönem için gerçektende “Asvapati” Atın efendisi çok uygun bir unvan.
"At, Türkün kanadıdır."
Kaşgarlı Mahmud
"Köpek insanların en yakın dostudur.fakat insane tarihi atlar ile birlikte yazdı"
Anonim
Eski Grek mitolojisinde kanatlı at Pegasos ile ozanlar arasında doğrudan bir bağlantı var. Söylenceye göre, ozanların esin kaynağı olan Musa'ların yaşadığı Helikon dağındaki ünlü pınar, Pegasos'un çiftesini vurduğu yerden fışkırmış. Çiftesi o kadar güçlüymüş ki, sular patlayıp akmaya başlamış.
Türkler'de ise atla ilgili söylenceler, işin içine kırat ve kanatlı at karışarak çok eskilere gidiyor. Örneğin Köroğlu Destanı'nı alalım. Köroğlu'nun ünlü kır atı "denizden çıkma bir aygır"ın soyundan geliyor.
Bu söylencede yer alan "denizden çıkan aygır" ve kanatlı kır at öyküleri Orta Asya'ya samanlık dönemlerine kadar gidiyor. O dönemin inançlarına göre atlar o kadar kutlu yaratıklar ki, insanlar öldüğünde onları öbür dünyaya götürmek için yol gösteriyor ya da öbür dünyadan alıp bu tarafa getiriyorlar.
Homeros'un yazdığı İlyada Destam'nın önemli bir parçasında "Troya atı" yer alıyor.
Doğu'ya geçersek Zal oğlu Rüstem'in atı Rahş, Battal Gazi'nin atı Aksar akla geliyor. Düldül de İslam geleneklerinde yer alıyor. Düldül'ün at değil katır olduğu öne sürülüyor. Önce Peygamber Muhammed'e armağan ediyorlar. Çok yararlı işler yaptıktan sonra, Peygamber onu Hazreti Ali'ye veriyor. Hz. Ali Düldül'le pek çok savaşa katılıyor.
İnsanlar atı, çağlar ve yüzyıllar boyunca binek, yük ve çeki hayvanı olarak kullandı. Etinden, sütünden, derisinden, kıllarından, tırnağından ve bağırsaklarından bile yararlandı.
Atın ilk önce nerede evcilleştirildiği tam olarak bilinmiyor, ama büyük bir olasılıkla Orta Asya bozkırlarında evcilleştirildiği sanılıyor. Bir zamanlar Orta Asya, Hazar Denizi'nin kuzeyi ve Balkanlar'a kadar bölgeyi egemenlikleri altına alan İskitlerin krallarının öldüklerinde atlarıyla birlikte gömüldükleri biliniyor. Hunlarm neredeyse at üzerinde yaşadığı, kadınların çocuklarını bile at sırtında taşıdığı Bizans tarihçilerinin kayıtlarından biliniyor.
Aynı bölgelerde yaşamış, sonra bir bölümü Anadolu'ya gelmiş Türkler de kendileriyle birlikte zengin bir at kültürü getirdiler. Bunu Orhun yazıtlarından, Çin ve Bizans kaynaklarından, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divanü Lugati-t Türk'ten anlıyoruz. Bu sözlükte atlarla ilgili 115 sözcük bulunuyor.
Eski Türklerin tarihinde ata verilen önemle ilgili pek çok gösterge var. 12 hayvanlı Türk takviminde "At Yılı" da yer alıyor. Türkler bir çeşit bayrak ve erk simgesi olarak at kuyruğundan yapılma tuğlar kullandılar. Tuğlar Osmanlı döneminde de sürdü. Padişahın tuğları yanında devletin önemli yöneticilerine de önemleri ölçüsünde tuğ verildi.
Anadolu Selçuklu paralarının bir bölümünde elinde kargısı olan bir atlı kabartması görüyoruz. Osmanlılar da ata önem verdiler. İmparatorluğun çeşitli yerlerinde kurdukları "at ocaklan"nda seçkin atlar yetiştirilirdi. Sonradan bunları haraya çevirdiler. Cumhuriyet döneminde de kullanılan Karacabey ve Çifteler haraları Osmanlt döneminden kalmadır. Osmanlı padişahları törenlerde kır ata, savaşlarda yağız atlara binerlerdi- Sultan Genç Osman çok sevdiği Sisli Kır adlı atı ölünce Saray bahçesinde ona bir mezar yaptırdı. Lala Şahin Paşa Karacaahmet'te kendi mezarının yanına atları için mezar kazdırdı. Atlar için mezar geleneği bugün de sürüyor. Karacabey harasında, soyundan değerli atlar türeyen Baba Kuruş adlı saf kan Arap atının mezarı var.
Osmanlılar'da büyük görevlere getirilenlere at armağan edilirdi. IV. Mehmed'in, sadrazam atadığı Kara Mustafa Paşa'ya altın ve gümüş eyerli eşsiz iki at armağan ettiği biliniyor. Osmanlı şairleri ünlü atlar, özellikle padişahların atları için övgü şiirleri yazdılar. Bunlara Rahşiye deniyor. Bunların içinde en ünlüsü Nefi'nin IV. Murad'ın atı için yazdığı rahşiyedir.
Sponsorlu Bağlantılar
Türkler, tarih sahnesinde at üstünde bir ulus olarak tanınmıştır. Çinliler Orta Asya Türkleri için “Hayatları atlarına bağlıdır” demişlerdi. Gerçektende Türk'lerin antik çağlarda at yetiştiriciliği ile uğraştığı ve yetiştirdikleri atları komşu ülkelere satarak geçimlerini kazandıkları anlatılır. Türkler atlarını soğuk ve temiz kuzey iklimlerinde yayar, suyun bol olduğu zengin otlaklara sahip orta Asya platolarına sürerlerdi. Yarışmalar düzenlerler,(kaşgarca=özüşmek) at üzerinde çeşitli oyunlar oynarlardı.(çavgen,bandal) Türk okçuları hiçbir ulusun savaşçılarında görülmedik şekilde at üstünde hem ileri hem geriye ok atarlardı.
Kişi kahramanlık payesini atıyla karşılaştırılması ile alabilirdi. Türk prenslerinin ve Alp’leri nin (kahramanları) atları günlük refakatçileri olarak yer alırdı. Orkun bölgesinin taş yazıtlarında sürekli olarak ata binmekten ve at Don’larının (tüylerinin) renklerinden bahsedilmektedir. Yine bu yazıtlarda Hükümdarlık törenlerinde atla ilgili törenden bahsedilir. Oğuz destanlarında kahramanların at ile kardeşliğinden bahsedilir. “at dimezen sana kartaş direm kartaşumdan yiğ” “Ben bir atı değil, kardeşimden de yakın birini çağırdım”.
Düğün törenlerinden cenaze törenlerine, avlanmakta,savaşlarda ve oyunlarında at ile birlikte yaşamı paylaşmış olan Türkleri Hintliler, “asvapati” atın efendisi olarak adlandırmışlardı. Daha sonraları İslam kültürü altında benzer şekilde Farsça “şahsuvar” olarak adlandırılmışlardır. At, orta çağda saltanat gücünün sembolü olmuştur.
At ülkesini korumak için savaşan askerle eşit derecede saygı görmekteydi. “yaya erin umudu olamaz” sözü de atın saygınlığını ifade etmektedir.
Tarihi boyunca her uğraşısını at ile paylaşmış, ona hükmetmiş ve onu baş tacı etmiş bir ulus olan Türklere, o dönem için gerçektende “Asvapati” Atın efendisi çok uygun bir unvan.
Türkler ve At
"At, Türkün kanadıdır."
Kaşgarlı Mahmud
"Köpek insanların en yakın dostudur.fakat insane tarihi atlar ile birlikte yazdı"
Anonim
Eski Grek mitolojisinde kanatlı at Pegasos ile ozanlar arasında doğrudan bir bağlantı var. Söylenceye göre, ozanların esin kaynağı olan Musa'ların yaşadığı Helikon dağındaki ünlü pınar, Pegasos'un çiftesini vurduğu yerden fışkırmış. Çiftesi o kadar güçlüymüş ki, sular patlayıp akmaya başlamış.
Türkler'de ise atla ilgili söylenceler, işin içine kırat ve kanatlı at karışarak çok eskilere gidiyor. Örneğin Köroğlu Destanı'nı alalım. Köroğlu'nun ünlü kır atı "denizden çıkma bir aygır"ın soyundan geliyor.
Bu söylencede yer alan "denizden çıkan aygır" ve kanatlı kır at öyküleri Orta Asya'ya samanlık dönemlerine kadar gidiyor. O dönemin inançlarına göre atlar o kadar kutlu yaratıklar ki, insanlar öldüğünde onları öbür dünyaya götürmek için yol gösteriyor ya da öbür dünyadan alıp bu tarafa getiriyorlar.
Homeros'un yazdığı İlyada Destam'nın önemli bir parçasında "Troya atı" yer alıyor.
Eski öyküleri ve söylenceleri
karıştırdığımızda ünlü kişileri, ünlü yiğitleri hep atlarıyla birlikte görüyoruz. Büyük İskender'in ünlü atı Bucephalus'u sayabiliriz en başta. Roma imparatorları Julius Ceasar ile Marcus Aurelius'un atlara ilgisi büyük. İkisinin de at üzerinde heykelleri var.İSLAM GELENEĞİNDE
Doğu'ya geçersek Zal oğlu Rüstem'in atı Rahş, Battal Gazi'nin atı Aksar akla geliyor. Düldül de İslam geleneklerinde yer alıyor. Düldül'ün at değil katır olduğu öne sürülüyor. Önce Peygamber Muhammed'e armağan ediyorlar. Çok yararlı işler yaptıktan sonra, Peygamber onu Hazreti Ali'ye veriyor. Hz. Ali Düldül'le pek çok savaşa katılıyor.
İnsanlar atı, çağlar ve yüzyıllar boyunca binek, yük ve çeki hayvanı olarak kullandı. Etinden, sütünden, derisinden, kıllarından, tırnağından ve bağırsaklarından bile yararlandı.
Atın ilk önce nerede evcilleştirildiği tam olarak bilinmiyor, ama büyük bir olasılıkla Orta Asya bozkırlarında evcilleştirildiği sanılıyor. Bir zamanlar Orta Asya, Hazar Denizi'nin kuzeyi ve Balkanlar'a kadar bölgeyi egemenlikleri altına alan İskitlerin krallarının öldüklerinde atlarıyla birlikte gömüldükleri biliniyor. Hunlarm neredeyse at üzerinde yaşadığı, kadınların çocuklarını bile at sırtında taşıdığı Bizans tarihçilerinin kayıtlarından biliniyor.
Aynı bölgelerde yaşamış, sonra bir bölümü Anadolu'ya gelmiş Türkler de kendileriyle birlikte zengin bir at kültürü getirdiler. Bunu Orhun yazıtlarından, Çin ve Bizans kaynaklarından, Kaşgarlı Mahmud'un 11. yüzyılda kaleme aldığı Divanü Lugati-t Türk'ten anlıyoruz. Bu sözlükte atlarla ilgili 115 sözcük bulunuyor.
Eski Türklerin tarihinde ata verilen önemle ilgili pek çok gösterge var. 12 hayvanlı Türk takviminde "At Yılı" da yer alıyor. Türkler bir çeşit bayrak ve erk simgesi olarak at kuyruğundan yapılma tuğlar kullandılar. Tuğlar Osmanlı döneminde de sürdü. Padişahın tuğları yanında devletin önemli yöneticilerine de önemleri ölçüsünde tuğ verildi.
Anadolu Selçuklu paralarının bir bölümünde elinde kargısı olan bir atlı kabartması görüyoruz. Osmanlılar da ata önem verdiler. İmparatorluğun çeşitli yerlerinde kurdukları "at ocaklan"nda seçkin atlar yetiştirilirdi. Sonradan bunları haraya çevirdiler. Cumhuriyet döneminde de kullanılan Karacabey ve Çifteler haraları Osmanlt döneminden kalmadır. Osmanlı padişahları törenlerde kır ata, savaşlarda yağız atlara binerlerdi- Sultan Genç Osman çok sevdiği Sisli Kır adlı atı ölünce Saray bahçesinde ona bir mezar yaptırdı. Lala Şahin Paşa Karacaahmet'te kendi mezarının yanına atları için mezar kazdırdı. Atlar için mezar geleneği bugün de sürüyor. Karacabey harasında, soyundan değerli atlar türeyen Baba Kuruş adlı saf kan Arap atının mezarı var.
Osmanlılar'da büyük görevlere getirilenlere at armağan edilirdi. IV. Mehmed'in, sadrazam atadığı Kara Mustafa Paşa'ya altın ve gümüş eyerli eşsiz iki at armağan ettiği biliniyor. Osmanlı şairleri ünlü atlar, özellikle padişahların atları için övgü şiirleri yazdılar. Bunlara Rahşiye deniyor. Bunların içinde en ünlüsü Nefi'nin IV. Murad'ın atı için yazdığı rahşiyedir.
Son düzenleyen perlina; 18 Şubat 2017 23:40