Arama

Osmanlı Padişahları - Sultan İkinci (II) Bayezid

Güncelleme: 19 Haziran 2016 Gösterim: 25.850 Cevap: 6
kompetankedi - avatarı
kompetankedi
VIP Bir Dünyalı
17 Şubat 2007       Mesaj #1
kompetankedi - avatarı
VIP Bir Dünyalı

SULTAN İKİNCİ BAYEZİD


1481 - 1512
Sponsorlu Bağlantılar

Babası : Fatih Sultan Mehmed
Ad:  Sultan İkinci Bayezid1.jpg
Gösterim: 2141
Boyut:  74.0 KB

Annesi : Mükrime Hatun
Doğumu : 3 Aralık 1447
Ölümü : 26 Mayıs 1512
Saltanatı : 1481 - 1512
Devlet Sınırları : 2.375.000 km2

HAYATI


Sultan İkinci Bayezid 3 Aralık 1448'de Dimetoka'da doğdu. Babası cihan padişahı Fatih Sultan Mehmed Han, annesi Mükrime Hatun adında bir Türk kızıdır. Uzun boylu, geniş göğüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elaydı. Cesur ve atılgandı.

Aynı zamanda çok halim selim ve dinine bağlı bir padişahtı. Babası Fatih Sultan Mehmed ilme ilgi duyduğu için, oğlu Şehzade Bayezid'e iyi bir eğitim verdi. O devrin en meşhur alimlerinden ders okutturdu ve bütün İslam ilimlerini en iyi şekilde öğrenmesini sağladı.

Sultan İkinci Bayezid yedi yaşında iken, Hadım Ali Paşa nezaretinde Amasya valiliğine tayin edildi. Amasya, Selçuklular devrinden beri önemli bir ilim ve kültür merkeziydi. Padişah olacak şehzadelerin yetişmesi için, bu vilayette bütün şartlar vardı.

Sultan İkinci Bayezid, dinine çok bağlı olduğu için kendisine Bayezidi Veli denildi. Sultan İkinci Bayezid, şairleri saraya toplar, onlarla sohbet ederdi. Çok merhametli bir padişah olan Sultan İkinci Bayezid, sık sık fakirlere sadaka dağıtırdı.

Arapça ve Farsça'yı gayet iyi biliyordu. Çağatay lehçesi ve Uygur alfabesini de öğrendi. İslam ilimlerinin yanı sıra, matematik ve felsefe tahsili de yaptı. 24 Nisan 1512'de padişahlıktan ayrılmak zorunda kalan Sultan İkinci Bayezid, bir ay kadar daha yaşadı ve 26 Mayıs 1512'de vefat etti.

Erkek çocukları: Mahmud, Ahmed, Şehinşah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Alimşah
Kız çocukları: Aynişah, Gevher, Mülük Sultan, Hatice Sultan, Selçuk ve Hüma Hatun.

CEM SULTAN

Ad:  Cem sultan.jpg
Gösterim: 1822
Boyut:  31.5 KB

3 Mayıs 1481'de Fatih Sultan Mehmed'in ölümü üzerine Amasya'da bulunan Şehzade Bayezid ve Konya'da bulunan Cem Sultan'a sadrazam Karamani Mehmed Paşa tarafından ulaklar gönderildi. Ancak Cem Sultan'a gönderilen haberci, yolda Anadolu Beylerbeyi Sinan Paşa tarafından yakalandı.

Cem Sultan, babasının vefatını dört gün sonra öğrenebildi. Bu olayların yaşanması üzerine yeniçeriler ayaklanıp Karamani Mehmed Paşa'yı öldürdüler (4 Mayıs 1481). Şehzade Bayezid'in, İstanbul'da bulunan oğlu Korkut'u saltanat naibi ilan ederek onu tahta çıkardılar.

Şehzade Bayezid, 21 Mayıs 1481 günü İstanbul'a varır varmaz devlet idaresini eline aldı. Cem Sultan ise 4000 kadar askeriyle birlikte 27 Mayıs 1481'de İnegöl önlerine geldi. Sultan İkinci Bayezid, Ayas Paşa idaresindeki bir orduyu Cem Sultan'ın üzerine gönderdi.

28 Mayıs'ta yapılan savaşı kazanan Cem Sultan Bursa'da padişahlığını ilan etti. Kendi adına hutbe okutarak para bastırdı. Çok geçmeden Sultan İkinci Bayezid'e bir mektup gönderen Cem Sultan, Osmanlı topraklarını eşit olarak paylaşmayı teklif etti. Kabul edilemeyecek bu teklif karşısında harekete geçen Sultan İkinci Bayezid, ordusuyla birlikte Cem Sultan'ın üzerine yürüdü. Yenişehir Ovası'nda yapılan savaşı kaybeden Cem Sultan, Konya'ya geldi. Burada da kalamayacağını anlayan Cem Sultan, yanına ailesini de alarak Kahire'ye doğru yola çıktı. Kahire'de iken Hac mevsiminde Hicaz'a gitti.

Hac'dan sonra tekrar Kahire'ye gelen Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid'den bir mektup aldı. Bu mektupta, padişahlıktan vazgeçtiği takdirde kendisine bir milyon akçe ödeneceği belirtiliyordu. Ancak Cem Sultan bunu kabul etmedi. İkinci bir teklifi de geri çeviren Cem Sultan, tekrar ülkesine döndü.

27 Mayıs 1482'de Konya'yı kuşatan Cem Sultan, Sultan İkinci Bayezid'in yaklaşması üzerine kuşatmayı kaldırarak Ankara'ya gitti. Oradan da tekrar Mısır'a gidecekti, ancak yollar tutulmuştu. Bu sırada Rodos şövalyelerinden Pierre d'Aubusson onu Rodos'a davet etti.

29 Temmuz 1482'de Rodos'a giden Cem Sultan, yapılan antlaşma gereğince istediği zaman adadan ayrılacağını düşünüyordu. Ancak sahtekar şövalyeler buna hiçbir zaman izin vermediler ve Cem Sultan esir hayatı yaşamaya başladı. Cem Sultan'ın Rodos şövalyelerinin eline düşmesi, hem kendisi hem de Osmanlı tarihi için talihsiz bir olay olmuştur.

Cem Sultan daha sonra, Fransa'ya gönderildi. Cem Sultan'ın Fransa'dan başka bir ülkenin eline geçmesini Osmanlı Devleti açısından sakıncalı gören Sultan İkinci Bayezid, Fransa'ya bir elçi gönderek Cem Sultan'ın Fransa'da tutulmasını istedi.

Cem Sultan'ı kullanmak isteyenlerden birisi de Papa VIII. Innocent'di. Papa, Cem Sultan'ı bahane ederek Osmanlılara karşı bir haçlı seferi düzenlenmesini istiyordu. Ancak bunda başarılı olamayınca Cem Sultan'a Hıristiyan olma teklifinde bulundu. Buna karşılık Cem Sultan ona şöyle cevap verdi:
"Değil Osmanlı Saltanatı, hatta bütün dünyanın padişahlığını verseniz dinimi değiştirmem".

Cem Sultan, ağabeyi Sultan İkinci Bayezid'e yazdığı bir şiirinde ona şöyle seslenir:
"Sen bisteri gülde yatasın şevk ile handan, Ben kül döşenem külhanı mihnette sebeb ne"
(Sen gül döşenmiş yatakta neşeyle gülerek yatarken, ben zahmet ve eziyet içinde küle batayım, neden)

Sultan İkinci Bayezid ise ona şöyle cevap verir:
"Çün rüz-i ezel kısmet olunmuş bize devlet, Takdire rıza vermeyesin böyle sebeb ne, Haccacü'l-Haremeynüm deyüben da'va kılarsun, Ya saltanat-i dünyeviye bunca taleb ne"
(Bize ezelden saltanat kısmet imiş, sen ise kadere rıza göstermedin buna sebep ne, Hacca gittin kendini temizlemek davasına düştün, peki dünya saltanatı için bunca hırs niye"

Cem Sultan vakası Osmanlı tarihinde Yıldırm Bayezid'in Timur'un elinde esir düşüp, demir kafese hapsedilmesinden sonra ikinci büyük trajik hadisedir. Rumeli'den tekrar Osmanlı topraklarına gelmek isteyen Cem Sultan, 13 yıl esir hayatı yaşadı. En son Papa'nın elinden Fransız Kralı tarafından kurtarılmış, ancak büyük bir ihtimalle zehirlendiği için bir hafta içinde yolda vefat etmiştir.

Papa'nın bir haçlı seferine kumanda ederek Osmanlı devleti ile savaşma teklifini reddettiğinde Papa, dilini anlamadığını zannettiği Cem Sultan'a:
"Öyleyse burada it gibi sürün" demesine karşılık olarak Cem Sultan, Papa'ya şöyle demiştir:

"Sizin elinize düşen itten beter olmayacağızdı da, ya nice olacağızdı" ve Papa'yı utandırmıştır.

Cem Sultan'ın bakım masrafları için Papa, Sultan İkinci Bayezid'den yılda 40.000 altından fazla para kopartmayı başarmış, Cem Sultan'ı serbest bırakma tehditleriyle de Osmanlı fetihlerini durdurmuştu. Bu olay ileride Şehzade katli için de önemli bir mesnet teşkil etmiştir.

Cem Sultan, bunca olaydan sonra 25 Şubat 1495'de vefat etti. Sultan İkinci Bayezid bu olaya çok üzüldü ve üç gün yas ilan etti ve Cem Sultan'ın gıyabında cenaze namazı kıldırdı. Sultan İkinci Bayezid Cem Sultan'ın naaşını alabilmek için çok uğraştı.

Vefatından 4 yıl sonra 1499 yılının Ocak ayında Cem Sultan'ın cenazesi Osmanlı topraklarına getirilerek Bursa'da kardeşi Şehzade Mustafa'nın yanına gömüldü. Böylece yıllar süren macerası sona erdi ve en azından cenazesi kendi topraklarına defnedildi.

BALKANLARDA İLERLEME


Sultan İkinci Bayezid siyasi ve askeri faaliyetlerine Rumeli'de başladı. Bosna, Fatih Sultan Mehmed döneminde Osmanlı topraklarına katılmış, Hersek ise henüz alınamamıştı. 1483'de yapılan akınlar sonucu, bu bölge kesin olarak Osmanlı Devleti'ne katıldı.

Boğdan vergiye bağlandı. Boğdan Prensliği'ne bağlı Kilya (15 Temmuz 1484) ve Akkerman (9 ağustos 1484) kaleleri fethedildi. 1491 yılında Macaristan'a büyük akınlar düzenlendi. Sultan İkinci Bayezid 31 Mayıs 1499'da da Yunan seferine çıktı.

Memlük Devleti'nin, Cem Sultan'ı koruması ve Ramazanoğulları ile Dulkadiroğulları Beylikleri üzerinde etkili olarak, Anadolu'nun işlerine karışması, gergin olan Osmanlı-Memlük ilişkilerini iyice bozdu. 1485 yılında savaşlar yapıldı. Yapılan savaşlardan önemli bir sonuç elde edilemedi. Adana ve Tarsus gibi yerler, Mekke-Medine vakıflarına bağlı oldukları gerekçesiyle geri verildiler (1491).

SAFEVİLER VE ŞAH KULU

Sultan İkinci Bayezid döneminde İran'a Safeviler hakim oldu. 1501'de Tebriz'i alan Şah İsmail, giderek kuvvetleniyordu. Anadolu'da da kendisine ve mezhebine birçok yandaş buldu.

Bir çok Türkmen kitlesini yanına aldı. İran ve Azerbaycan'da etkisini gösteren Şah İsmail, Doğu Anadolu'da Osmanlı Devleti'ni ciddi derecede tehdit etmeye başlamıştı. Anadolu'ya bir çok Şii propagandacı yollayan Şah İsmail, bu sayede Anadolu'yu yönetimi altına almak istedi.

Propaganda faaliyetleri etkisini göstermeye başlamıştı. 9 Nisan 1511'de Hamideli ve Teke taraflarında Şah Kulu adında bir Şah İsmail taraftarı isyan çıkardı. Bu isyan güçlükle bastırıldı.

Şah Kulu yakalanarak idam edildi. Sultan İkinci Bayezid'in son dönemlerinde ortaya çıkan bu isyan ülkeyi bunalıma sürükledi. Şehzadeler arasında babalarına ve birbirlerine karşı bir mücadele başladı.

VENEDİKLE SAVAŞ


İstanbul'un alınmasıyla ekonomik alanda en çok zarar gören devlet Venedik olmuştu. Fatih Sultan Mehmed zamanında kendilerine kapitülasyonlar verilmiş ve bu sayede Haçlı birliğinden ayrılmışlardı. Fakat Venedik her zaman için Osmanlı aleyhtarı bir politika izleyerek, zaman zaman Mora halkını kışkırtıyordu. Sultan İkinci Bayezid bu sorunu kökünden çözmeye ve Venediklilerin ellerinde kalan yerleri de almaya karar verdi.

Karadan ve denizden yapılan kuşatmayla İnebahtı (1499), ardından Moron, Koron ve Navarin kaleleri ele geçirildi. Yunan adalarının da fethedilmesi üzerine, Osmanlılarla başa çıkamayacağını anlayan Venedikliler barış istediler. Yapılan barış antlaşmaları sonunda, Osmanlı'nın fethettiği yerler tekrar Venediklilere verildi.

ŞEHZADE SELİM

Sultan İkinci Bayezit'in sekiz oğlu olmuş, bunlardan Ahmet, Korkut ve Selim dışındakiler babalarının sağlığında ölmüşlerdi. Hayatta olanların en büyüğü Ahmet, ikincisi Korkut, en küçüğü ise Selim'di. Ahmet Amasya'da, Korkut Manisa'da, Selim ise Trabzon'da vali olarak bulunuyorlardı.

İkinci Bayezid Şah İsmail olayında gevşek davranmış devlet işleri bozulmaya başlamıştı. Babasının tahtan ayrılacağı haberini alan Selim harekete geçti. 3 Ağustos 1511 tarihinde Uğraş Deresi bölgesinde babasıyla savaşan Şehzade Selim yenildi.

Devlet erkanı Bayezid'in yerine, Şehzade Ahmed'in padişah olmasını istiyordu. Yeniçeriler ise Şehzade Ahmed'i desteklemiyordu. Ahmed'in başarılı olamaması üzerine Selim aleyhtarları bu sefer de Korkut'u davet ederek padişah olmasını istediler. Yeniçeri ocağına gelen Şehzade Korkut'a saygı gösterildi ise de, Selim'den başkasını padişah olarak görmek istemediklerini söylediler.

Sultan İkinci Bayezid baskılara daha fazla dayanamadı. 19 Nisan 1512'de Osmanlı tahtına davet edilen Trabzon Valisi Şehzade Selim, Yenibahçe'de kurulan otağa yerleşti. Tahta çıktığında 2.214.000 km.kare olan Osmanlı topraklarını 2.375.000 km.kareye çıkaran Sultan İkinci Bayezid, 24 Nisan 1512'de tahttan çekildi.

MİMARİ ESERLER


Sultan İkinci Bayezid İstanbul'da birbirinden güzel bir çok mimari eser ve kütüphaneler yaptırdı. 1505'de İstanbul Bayezid Camii ibadete açıldı. 14 Eylül 1509'da tarihinde "
Kıyameti Suğra - Küçük Kıyamet" adıyla anılan deprem meydana gelmişti. Bu deprem İstanbul'u harabe haline getirdi. 1510 yılında İstanbul yeniden inşa edilmeye başlandı.

Sultan İkinci Bayezid'in yaptırdığı eserlerden bazıları şunlardır;

  • İstanbul Davud Paşa Camii,
  • Tokat Hatuniye Camii,
  • Çemberlitaş Atik Ali Paşa Camii,
  • Amasya Sultan İkinci Bayezid Külliyesi,
  • Amasya Bayezid Medresesi,
  • Edirne Bayezid Camii ve Medresesi,
  • İstanbul Bayezid Medresesi,
  • İstanbul Şehzade Camii.

Ad:  tugra.jpg
Gösterim: 1155
Boyut:  8.5 KB
İKİNCİ BAYEZİD(Tuğrası)

Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 23:29
_KleopatrA_ - avatarı
_KleopatrA_
Ziyaretçi
12 Şubat 2010       Mesaj #2
_KleopatrA_ - avatarı
Ziyaretçi
Ad:  Sultan İkinci Bayezid2.jpg
Gösterim: 1658
Boyut:  61.0 KB

Sultan İkinci Bayezid


Babası Fatih Sultan Mehmet'in Kanunnamesi'ni uygulamayacak kardeşi Cem'i öldürmeyecek buda kendisine taht kavgası olarak dönecek
Sponsorlu Bağlantılar
  • Cem Sultan OLayı taht kavgasıdır.Tahtda hak iddaa eder.BAŞARILI OLAMAZ DİĞER GÜÇLERE SIĞINIR.Bu güçlerin beklediği fırsat olacak.İç sorun iken bu durum başka devletlerin karışmasıyla dış soruna dönüşmüştür.Dış politika açısından pasif dönemdir.
  • ATB' ye önemli katkıları vardır.Karamanoğullarına son verecek, Osmanlı denetimine alacak.
  • Safevilerle OSMANLI sorunları ilk 2.Bayezid döneminde başlıyor.Şah kulu İsyanı İran kökenli isyandır.İslam aleminin liderliği bu isyanın nedenidir.
  • Memlükler sınırlarını Güneydoğu Anadoluya kadar genişleten devlettir.Osmanlı'nında Güneydoğu Anadolu'daki beylikleri alma mücadelesi var.Hicaz su yolu sorunları var Osmanlıyla Memlükler arasında.Osmanlı Memlük sorunuçıkıyor ortaya.İlk savaş bu dönemde başlıyor.Bir sonuç alınamadı.
  • 2.Bayezıd'ın Son gelişmesi İspanya'da 1492'de 2 bölgenin yöneticileri siyasi evlilik gerçekleştiriliyor.Aragon Ferdinandla İzabel evlenir.Tüm ülke içindeki Müslüman- Yahudiler sınır dışı edilir.Hristiyanlığı seçmedikleri için Engizisyon mahkemelerinde yargılandılar.Osmanlı'dan yardım istediler.Bayezıd Cem sorunu nedeniyle sadece gemilerle yardım etmiştir, Müslümanlarla Yahudilere.Osmanlı'da kalabalık yahudi varlığı bu olay nedeniyle çıkmıştır.

Beyazid - Cem olayı ;

  • Fatih'in oğulları II.Beyazid ile Cem Sultan arasındaki iktidar mücadelesidir.
  • II. Beyazid kardeşini yenerek padişah olmuştur.
  • Bu olay ulusal nitelikli iken Karaman, Papa, Memlûk ve Avrupalıların araya girmesiyle uluslararası sorun haline gelmiştir.
  • II. Beyazid - Cem olayı Osmanlı İmparatorluğunun itibarını kay­betmesi yanısıra, Avrupalıların Osmanlıların iç işlerine karış­masına neden olmuştur.
Osmanlı - Venedik İlişkileri:
  • Fatih zamanında bozulan ilişkiler II. Beyazid döneminde yeniden başlar.
  • Arnavutluk ve Dalmaçyadaki Venedik kaleleri, İnebahtı, Koron, Modon ve Navarin limanları, Ayamavra ve Kefelonya adaları alındı.
  • 1502 yılında Venediklilerle anlaşma yapıldı.
  • ll. Beyazid döneminin sonlarına doğru ülkede iç asayiş ve düzenin bozulmasına Şahku-lu İsyanı etken olmuştur.
Osmanlı - Memlük İlişkileri:
(1491)
  • II. Beyazid döneminde Memlüklerle olan ilişkiler bozul­du.
  • Bozulma Nedeni:
1.Memlukluların, Fatih'in zamanın­da Hicaz su yollarıyla ilgili teklifini reddetmeleri
2.Memlukların Dulkadir beyliğine müdahale etmeleri ve Rama-zanoğlu beyliğine hakim olma isteği.
3. Memlukluların Cem Sultan ve Karamanoğullarını Osmanlılara karşı korumaları.
4. Osmanlı Devleti ile Memluklar arasında yapılan savaş Toros ve Çukurova bölgelerinde oldu.
  • Bu savaşta Memlüklüler başarılı oldu. Medine Adana ve Tarsus Memluklere kaldı. (Ramazan-oğullan yıkıldı)
  • Karamanoğulları Osmanlı Devle­tine bağlandı. (1487) (Osmanlı devletini en çok uğraştıran beylik Karamanoğullarıdır.)


Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 23:03
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
23 Mart 2010       Mesaj #3
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Modon fetihnâmesinde, "Emiru'l-Mü'minîn Sultanu'l-Guzat ve'l-Mücahidîn Nâsiru's-Seriat ve'l-Milleti ve'd-Din Giyâsu'l-Islâm ve Muinu'l-Müslimîn Sultan Bâyezid diye anilan Sultan II. Bâyezid, 85l (l447) yilinda Dimetoka'da dogdu. II. Bâyezid, Fâtih Sultan Mehmed'in, Gülbahar Hatun'dan dogan büyük ogludur. Yedi yasinda iken Amasya sancakbeyligine gönderildi. Sultan II. Bâyezid'in zamani, gerek Osmanli cografyasi, gerekse ekonomik hayati bakimindan istikrarli ve emniyetli bir devir idi. Gerek bu gerekse ve daha önceki dönemlerde yenilmeye degil, genellikle yenmeye alismis bir kütle psikolojisi için, hududlardan sadece zafer sesleri degil, refah ve bolluk da beraber girmekte bulunuyordu.
Osmanli medeniyetinin ahengini meydana getiren muhtelif unsurlarin her biri, hem federal ve müstakil hüviyetleri içinde kendi merkezlerine bagli, hem de müsterek ana merkezin mali ve mensubu olarak, hatta XVII. ve XVIII. asirlarda bile hâla, semâvî bir nükte gibi, latif, ince ve kemalli çehresiyle dünyaya yüz göstermekte devam etmekte idi.

Fâtih Sultan Mehmed vefat ettigi zaman, büyügü Bâyezid, küçügü de Cem olmak üzere iki oglu kalmisti. Bâyezid, o dönemde merkezi Amasya olan Rum Eyâleti, Cem de merkezi Konya olan Karaman Eyâleti'nin valisi idiler. Daha önce de belirtildigi gibi Fâtih'in, Mustafa adinda bir oglu daha vardi. Fakat bu sehzâde babasinin sagliginda vefat ettiginden, o sirada Kastamonu Sancakbeyi bulunan Sehzâde Cem, ölen kardesinin yerine Karaman valiligine tayin edilmisti.
Ad:  Sultan İkinci Bayezid3.jpg
Gösterim: 1656
Boyut:  52.8 KB

Kaynaklarin, uzun boylu, beyaz tenli, melek huylu, genis ve açik yüzlü, elâ gözlü, siyah çatik kasli, mutedil sakalli, yüzünde ben bulunan, genis omuzlu ve yüksek gösterisli olarak belirttikleri Bâyezid-i Veli, 85l (m. l447) yilinda iki bayram (Ramazan - Kurban) arasinda dogmustu. 886 Rebiülevvel'inin 13. (12 Mayis 1481) günü 35 aslarinda iken, babasinin yerine tahta geçer. Her ne kadar onun dogum tarihi ile ligili farkli yillar veriliyorsa da genellikle yukarida belirtilen tarih kabul edilmektedir.
Fâtih Sultan Mehmed'in ani ölümü, tabiî bir hâdise gibi karsilanmadi. Ülkede büyük bir siyasî buhranin çikmasina sebep oldu. Fâtih vefat eder etmez, Vezir-i Azam ve Mevlânâ'nin soyundan gelmis olan Karamanî Mehmed Pasa, bir taraftan Keklik Mustafa adinda bir çavusu, büyük sehzâde Bâyezid'i davet için Amasya'ya gönderirken, öbür taraftan da kendi adamlarindan birini Cem Sultan'a gönderip yolu uzak bulunan Bâyezid gelmeden önce onu Istanbul'a davet ile bir emr-i vaki yapmak istemisti. Fakat Cem'e bu mektubu götüren sahsi, Anadolu Beylerbeyi ve Bâyezid'in damadi olan Sinan Pasa yakalayarak öldürür. Vezir-i Azam'in, Konya'da bulunan Sehzâde Cem'e gönderdigi mektup ve bu vesile ile Fâti'in ölümünden haberdar olan yeniçeriler, ayaklanarak Pendik önlerine demir atmis bulunan birkaç gemiyi zapt ederek Üsküdar'a gelirler. Oradan da Istanbul'a geçerek Yahudiler ile zengin halkin evlerini yagmalarlar. Yeniçeriler, Fatih'in, bulunmayacagi siralarda Istanbul'da hükümet islerine bakmak üzere Silifke'den çagirmis oldugu Ishak Pasa'nin kiskirtmasi ile Vezir-i Azam Karamanî Mehmed Pasa'yi da öldürürler. Bu feci hadiseden sonra iktidar, bütünüyle Ishak Pasa'nin eline geçmis demekti. Zira Divan, devletin islerini tedvir etmekle onu görevlendirdi. Ishak Pasa da kendisine verilen bu genis yetkiyi iyi kullanarak asayis ve güvenligi sagladi. Yeniçeriler, Sehzâde Bâyezid'in tarafini tuttuklari için, babasi gelinceye kadar, o siralarda Fâtih'in yaninda ve henüz 11 yaslarinda bulunan Bâyezid'in oglu Korkut'u, 5 Rebiülevvel 886 (4 Mayis l48l) de Saltanat Kaymakami ilan ederler.
Öte yandan devlet büyüklerinden acele davet mektuplari alan Bâyezid, maiyetinde 4.000 kisi oldugu halde Amasya'dan yola çikip Üsküdar'a gelir.

Ertesi gün, oglu Korkut'tan saltanati resmen devr alip l2 Mayis l48l de Osmanli tahtina çikar.
Yeni padisahi, büyük bir tezahüratla karsilayan vüzera ve asker, Ishak Pasa'nin veziri azam olmasini, onun rakibi olup, terakkilerinin artirilmasina muhalefet ettigi söylenen Hamzabeyoglu Kara Mustafa Pasa'nin, azil ve nefy edilmesini ister. Yeni padisah, ilk hamlede mesele çikarmamak için, bu istekleri kabul eder. O, basinda siyah bir kavuk ve ayni renkte bir elbise giymis oldugu halde Istanbul'a girmisti. Topkapi Sarayi'na girerken, kapi önünde saf tutup, kendisini merasimle karsilayan Yeniçeriler, subaylari vâsitasiyle bir arzuhal takdim ederek, Karamanî Mehmed Pasa'nin öldürülmesi sebebiyle vâki olan kusurlarinin affini ve cülûs bahsisi verilmesinin kabul edilmesini taleb ederler. Yeniçerilerin bu istekleri, yeni sultan tarafindan kabul edilir.Bu, Osmanli tarihinde Yeniçerilere verilen cülûs bahsisinin ikincisi olmustu.(Ilki Fâtih Sultan Mehmed tarafindan verilmisti.) Cülûs bahsisinin ikinci örnegi olan bu uygulamadan sonra, her tahta çikista, cülûs bahsisi tekrarlanmisti. Bu usûl, zamanla devlet maliyesi için âdeta bir yikim halini alaacaktir. Bu bahsisler, ancak üçyüz yil sonra Sultan Birinci Abdülhamid tarafindan Rusya ile yapilan savas sirasinda ve birdenbire kaldirilabildi.

Bâyezid'in, tahta geçisinin ertesi günü, Fâtih Sultan Mehmed'in cenaze merasimi icra edilmisti.Namazdan sonra Fâtih'in naasi, kendisi tarafindan yaptirilmis olan camiin arkasindaki türbeye defnedilmisti. Tabutun altina önce Sultan Bâyezid ve vezirler girmislerdi. Cenaze namazini Seyh Ebu'l- Vefa adiyla söhret bulmus olan büyük âlim Konyali Muslihiddin Mustafa kildirmisti. Günümüz Istanbul'undaki Vefa semti hâla bu zatin ismi ile anilmaktadir. Cenaze defn edildikten sonra bey'at merasimi yapilarak Sultan Bâyezid, resmen Osmanli tahtina oturmus olur. Bundan sonra Ishak Pasa'ya sadaret tevcih olunur. Bu arada yeniçerilerin bütün isteklerinin kabul edilmesi mahzurlu görülerek daha önce Mustafa Pasa hakkinda verilen karardan dönülür. Böylece henüz Üsküdar'da bulunan Mustafa Pasa getirtilerek ikinci vezir olarak ilan ve tayin edilir.

II. BÂYEZID DÖNEMİNİN BAZİ İÇ OLAYLARİ


II. Bâyezid, babasi Fâtih Sultan Mehmed'in ölümünden sonra Osmanli tahtina oturur oturmaz içerde, bir kismi siyasî, bir kismi da dinî renge boyanmis gerçekte dis kaynakli olan siyasî bazi isyan hareketleri ile karsilasir. Bu olaylara temas etmeden ve onun sahsiyet ile karekterinin olusmasinda önemli rolü bulunan ve bir bakima onun bu özelliklerini canli birer levha gibi önümüze seren faaliyetleri görmeden disariya karsi olan
siyasetini anlayip takdir etmek mümkün olmazdi. Zira onun dis dünya ile olan münasebetlerinde, iç proplemlerin tesiri, sanildigindan daha büyük olmustur. Bu sebeple biz de önce iç olaylara temas etmeyi faydali bulduk.

Ad:  BeyazidVeCemSultan.jpg
Gösterim: 1053
Boyut:  79.7 KB

IÇ KARISIKLIKLAR VE CEM OLAYI


Ikinci Bâyezid tahta çiktigi zaman, Konya'da vali olarak bulunan kardesi Giyaseddin Cem Çelebi'nin muhalefeti ile karsilasir. Zira Cem, "mülk-i mevrûs"da hakki bulundugunu iddia ediyordu. O, bu iddiasini da bazi delillerle isbat etmeye çalisiyordu. Gerçekten, Cem Sultan'in, saltanat makamini elde etmek için giristigi tesebbüs, tedkik edilmesi lazim gelen sebeplere dayaniyordu. Daha Fâtih'in sagliginda devlet erkani arasinda her iki sehzâdenin taraftarlari bulundugu ve basta Karamanî Mehmed Pasa oldugu halde, bunlardan bir kisminin, Bâyezid'den daha meziyetli, daha cesur ve faal bir zat olan Cem'i saltanata layik gördügü anlasilmaktadir. Karaman eyaletinde beraber bulunduklari zamandan beri, Cem'i takdir eden Gedik Ahmed Pasa'nin, hiç sevmedigi Bâyezid'i padisah olarak görmek istememesi gibi, sehzâde Mustafa'nin ölümünden sonra, Fâtih Sultan Mehmed'in de Cem'i Bâyezid'e tercih ettigini gösteren delillere tesadüf edilmektedir. Nitekim Kanunnâme-i Âl-i Osman (Istanbul l330, s. 32 )'da sehzâdelere yazilacak hükümlerin elkabi bahsinde yalniz Cem isminin zikredilmesi ve yazilarda ona "...vârisi mülki Süleymanî...oglum Cem edâmellahu bekahu" diye hitab edilerek örnek gösterilmis olmasi, herhalde bir tesadüf eseri olmasa gerekir.Gerçi buna dayanarak Fâtih tarafindan Cem'in veliahd ilan edildigini iddia etmek mümkün degilse de, ibâreyi büsbütün manasiz saymak da dogru degildir. Böyle bir ibârenin isaret olarak kabul edilmesi herhalde daha dogru bir kanaat olacaktir. Bütün bunlara ilaveten, Cem Sultan'in bizzat kendisi de babasinin erine geçme hakkina sahip olduguna kani idi. Zira kendisine göre o, babasinin padisahligi zamaninda dogmus ve bu yüzden Uzun Hasan seferi esnasinda babasina vekalet etmisti. Bu da tahtin asil vârisinin kendisi oldugunu gösteriyordu. Buna dayanarak o, kendisinin tahta geçmesi icab ettigini söylüyordu. Bu âmillerin tesirinde kalan Cem, maiyyetindeki müsavirlerin, özellikle Karamanoglu Kasim Bey'in telkinleri ile harekete geçmeye karar verir. Gedik Nasuh Bey'i, maiyetinde Karaman, Varsak ve Turgutlu boylarina mensub kuvvetler oldugu halde Inegöl üzerinden Bursa'ya gönderir. Gedik Nasuh Bey, 28 Mayis'ta, Ikinci Bâyezid tarafindan Ayaz Pasa komutasi altinda gönderilen iki bin yeniçeriyi maglub etmeye muvaffak olur. Bu basarida Bursa halkinin da büyük bir payi oldugu belirtilmektedir. Zira halk, yeniçerilerin daha önce yaptiklarini unutmamisti.

Kaplica savasindan üç gün sonra ordugâha gelip, Haziran'in basinda Bursa'ya giren Cem, saltanat alameti olarak nâmina hutbe okutmus ve ismine sikke bastirmistir. l8 gün kadar da hükümdarlik eden Cem, civardaki sehir ve kasabalara saltanatini kabul ettirip, etrafina kalabalik sayida insan toplamak suretiyle kendisini Anadolu hakimi saymis ve bu son durumu agabeyine kabul ettirmek üzere ona halalari ve Çelebi Sultan Mehmed'in kizi Selçuk Hatun ile devrin ulemasindan Mevlânâ Ayas ve Sükrüllahoglu Ahmed Çelebi'den meydana gelen bir elçilik heyeti göndermisti. Ancak, Selçuk Hatun'un iki kardes arasinda kan dökülmesine mani olmak üzere giristigi tesebbüsler, basarisizlikla sonuçlanir. Zira kendisine Rumeli ile yetinip Anadolu'yu Cem'e birakmasi, böylece daha önceki hükümdarlarin birlestirmeye çalistiklari Osmanli Devleti'nin yeniden ikiye bölünmesi teklif edilen Bâyezid, bunu kabul etmez. Bu durum, Osmanlilardaki "Tek Ülke Tek Sultan" ilkesinin ne kadar köklestigini göstermektedir.

Bâyezid'in, teklifini redetmesi üzerine kuvvetlerini ikiye ayirip, Gedik Nasuh Bey emrindekileri Iznik'e gönderen Cem, kendisi de Bâyezid ile karsilasmak üzere Yenisehir'e hareket eder. Ancak, Anadolu Beylerbeyi Sinan Pasa'nin faaliyeti, Otranto seferinden dönen Gedik Ahmed Pasa'nin Bâyezid kuvvetlerine iltihaki, nihayet yakin dostu Afsinoglu Yakub Bey'in ihaneti sonucu Cem, Yenisehir'de yapilan savasta maglub olur. Sehzâde Cem'in maglubiyetini hazirlayan sebeplerin basinda, onun dostu ve lalasi bulunan Yakub Bey'in ihanetinin geldigi anlasilmaktadir. Gerçekten Bâyezid, Bursa üzerine yürürken Cem'in lalasi Yakub Bey'e bir mektup yazarak, sehzâdenin Karaman'a kaçmasini önlemesini, kendisine iltihak etmesini, bu takdirde Anadolu Beylerbeyligi'ni uhdesine tevcih edecegini ve bosuna Müslüman kaninin dökülmemesini bildirecektir.
Maglub olan sehzâde önce Eskisehir'e, sonra da Konya'ya çekilmek zorunda kalir. Kendisini burada da güvende hissetmeyen Cem, annesi Çiçek Hatun ile ailesini alip Tarsus'a gider. Onun, Konya'dan ayrilisi esnasinda halkin göz yaslari ile kendisini ugurlamasina bakilacak olursa, Konya'lilarin Cem Sultan'i çok sevdiklerini söyleyebiliriz. Öyle anlasiliyor ki, Cem, vali olarak bulundugu bu bölgede böyle bir sevgiye layik olacak isler yapmisti. Gerçekten o, Larende ( Karaman )'de saray, bedesten ve çarsi yaptirmak suretiyle imar faaliyetlerinde bulunmus ve "zulmü ref' edip adalet" gösterdiginden halk da yurtlarina dönmüstü. Sehzâde Cem, daha sonra Memlûk Sultani Kayitbay'in müsaadesini alinca Antakya yolu ile l0 Temmuz'da Haleb'e, oradan da Sam (Dimask)'a gider. Merasimle karsilandigi bu sehirde yedi haftalik bir istirahati müteakip l5 Agustos'ta Gazze yolu ile Misir'a gidip hükümdarlara mahsus bir törenle Kahire'ye giren Cem, Kostantiniyye Fâtihi'nin oglu olarak halk tarafindan büyük bir tezahüratla karsilanir. Onu karsilamaya hazirlanan Kahire sokaklari, bastanbasa donanmisti. Memlûk Sultani Kayitbay dahi kendisini sarayinda karsilayip kucaklar ve "Sen oglumsun, kederlenme" diyerek onu teselli eder. Divitdâr Sarayi, Cem'in emir ve istirahatina verilir.
Bu istirahat günlerinden istifade eden Cem, Mekke'ye giderek hac farizasini ifa eder. Bilindigi kadari ile Osmanli hanedanindan fiilen hacca giden tek sehzâdenin Cem Sultan oldugu rivayet edilir. Burada "fiilen" ifadesini kullandik, çünkü hanedanin ve sultanlarin büyük bir ekseriyeti "Hacci bedel" yolu ile haci ifa etmislerdir.

Bu sirada Cem'i elinden kaçiran Sultan Bâyezid, Konya'ya kadar gelip, oglu Abdullah'i Karaman valiligine tayin eder. Bu arada Italya'dan (Otranto) dönen ve Yenisehir Ovasi'nda kendisine iltihak eden Gedik Ahmet Pasa'yi takibe yollar. Kendisi de Bursa yolu ile Istanbul'a döner. Bursa'dan geçildigi esnada yeniçeriler, Cem'in tarafini tuttugu için bu sehri yagmalamak isterler. Ancak padisahin bunlara izin vermemesi üzerine sehir yagmalanmaktan kurtulmus olur.
Cem Sultan'in Kahire'de bulundugu siralarda, Karamanoglu Kasim Bey bos durmuyor, Ankara (Engürü) Beyi Trabzonlu Mehmed Bey ile birlikte sehzâdeyi Anadolu'da yeni bir maceraya sürüklemek üzere tesvik ediyorlardi. Hatta rivayete göre Karamanoglu, Larende (Karaman)'de bulunan Gedik Ahmed Pasa'nin agzindan mektup yazmak suretiyle Cem'i ikna etmeye çalisiyordu. Misir'da bos durmak (âtil) suretiyle yasamayi nefsine yediremeyen ve böyle bir hayata tahammül edemeyen Cem, Anadolu'daki taraftarlarinin yardimi ile saltanati ele geçirmeye muvaffak olacagi zannina kapilmisti. Bu sebeple vatanina dönmek için Sultan Kayitbay'dan müsaade istedigi zaman Misir hükümdari, devletin ileri gelenlerini toplayarak Cem'in de hazir bulundugu bir meclis akdeder. Uzun münakasalar esnasinda, sehzâdenin Anadolu'ya gönderilmesini dogru bulmayan Emîr Özbek ile Cem arasinda sert tartismalar olur. Meclis dagildiktan sonra Sultan Kayitbay, sehzâdeye vatanina dönme müsaadesi verir. Cem, ailesini Misir'da birakarak 27 Mart l482 Sali günü Kahire'den hareketle, 6 Mayis günü Haleb'e girer. Bu sehirde, yaninda züemadan ve subasilarindan meydana gelen bir topluluk ile Gedik Ahmed Pasa'dan kaçan Ankara Beyi, Trabzon'lu Mehmed Bey, sehzâdenin yanina gelir. Bunlar, Anadolu hakkinda Cem Sultan'a bilgi verirler. Cem Sultan, Adana'da Karamanoglu Kasim Bey ile bulusarak, ikisi arasinda muvafakat hasil olunca, Karaman ülkesinin Kasim Bey'e birakilacagi ve onun da ömrü oldukça Cem Sultan'a itaat üzre bulunacagi esasina göre bir anlasma yapilmisti.

Sultan Bâyezid, Cem'in Anadolu'ya geçmesini, ötedenberi süphelendigi Gedik Ahmed Pasa'ya atf ederek onu yanina çagirmis, kendisi de Bursa taraflarina geçerek hazirliklara baslamisti. Yapilan mücadeleler sonucunda birlikleri dagilmis olan Sultan Cem, daglara siginmak zorunda kalmisti. Bu arada Sultan Bâyezid ile Cem arasinda barisi saglamak ve Cem'i bu davadan vazgeçirmek için haberciler gönderilmisse de bir netice alinamamisti. Bâyezid, Cem'e ailesi ile birlikte Kudüs'te oturmasini ve senelik vâridatini (l milyon akça) almakta devam etmesini buna karsilik taht ve tacdan feragatini yeminle teyid ve ilan etmesini teklif etmisti. Feridun Bey'in Münseâti'nda bu konuda söyle denilmektedir: " Sen ki, akrabalarin en yakinisin. Seni baska kapilara muhtaç edip onlardan yardim istemen padisahlik mürüvvetine yakismaz. Sayet huzur ve tahttan feragati seçersen, sana nakden l0 kerre yüzbin bin (1 milyon) akça salyâne tayin ettim. Ber vechi takaud mutasarrif olup iki nimetin sükrünü eda edesin". Bu teklife karsilik "Kadimî resmdir, sehzâdeler davay-i taht eyler"diyen Cem Sultan, Bâyezid'in bu arzusunu reddeder. Çünkü onlar için kader, ya saltanata geçmek veya ölmekti. Cem Sultan bu anlayisini agabeyine su siirle bildirmisti:
"Sen, bisteri gülde yatasun sevk ile handân Ben, kül dösenem külhani mihnette sebep ne?" diyen Cem, "mülk-i mevrustan hisse talebinde musirr" olarak Anadolu'da kendisine istiklâl ve bagimsizlik üzere hakim olacagi bir yer ayrilmasini istemek suretiyle, eski iddialarina nazaran daha mütevazi bir saltanata riza gösteriyordu. Küçük te olsa bir saltanat hissesi koparamayan ve bütün muvaffakiyetsizliklerine ragmen, hala bir köseye çekilmeyi nefsine yediremeyen Cem, güneye çekilmek istediyse de Karamanoglu Kasim Bey, Yildirim Bâyezid'in oglunu örnek göstererek Rumeli'ye geçerse orada muvaffak olabilecegini söyler. Cem, Rodos sövalyelerinin kendisine yardim edebileceklerini düsünerek, önce reisleri Pierre d'Aubusson (Grand Maître)'a bir elçi gönderir. Bundan bir cevap alamayinca Frenk Süleyman ile Dogan'i gönderdikten sonra kendisi de Kasim Bey'in delâleti ile sahile Korycos (Kerküs) limanina iner. Bir müddet sonra Cem, 30 kadar adami ile Kerküs limanindan bir gemiye binerek (l5 Temmuz l482), Anamur'a gider. Bu sirada sövalyeler de, onun Rodos'a serbestçe girip çikmak üzere, istedigi ruhsatn<meyi hazirlamis ve Don Alvaro de Zuniga komutasinda üç gemiden meydana gelen bir filoyu, Anadolu sahiline göndermislerdi. Cem, Süleyman Bey'in Rodos'a iltica etmemesi tavsiyesine karsilik, Frenklerin "ahidlerinde müstakim" (sözlerinde dogru, ahidlerine bagli) olduklarini söyleyerek l8 Temmuz'da bir Rodos gemisine biner. Fâtih'in oglunun Rodos'a gelisi esnasinda çok parlak bir tören yapilir. Geçecegi yollar çiçekler ve bayraklarla donatilir. Gemiden ati ile inmesi için tertibat alinir. O, sokaklara dökülen halkin arasindan, d'Aubusson ile yan yana at üzerinde geçerek satoya girer. Cem Sultan, gördügü bütün bu hürmet ve saygiya ragmen, artik St. Jean sövalyelerinin menfaatine alet olarak kullanilacak kiymetli bir esirdi. D'Aubusson, verdigi ruhsatnâmeye önem vermiyor ve Cem'i ele geçirdigini Papa Sixte IV ile Avrupa hükümdarlarina bildiriyordu. Papa, açiktan açiga memnuniyetini ilan ederken, Macar Krali Corvin Matyas, d'Aubbusson'a her türlü yardim vaadinde bulunarak bütün Hiristiyan devltelerinin Osmanlilar aleyhine bir sefer açmasini istiyordu. Zaten Sövalyelerin reisi de papaya yazdigi mektupta, Cem'den istifade edilerek Hiristiyan devletlerinin tamaninin birlikte Islâmiyet aleyhine harekete geçirilebilecegini ve Türklerin Avrupa'dan atilma zamaninin geldigini belirtiyordu. Cem Sultan, d'Aubusson ile konusmasinda, Osmanli saltanatinin varisi sifati ile yardim istemis ve onlardan alinan adalar ile diger topraklari iade edecegi vâdinde bulunmustu.

Cem'in nerede ve hangi memlekette muhafaza edilecegi hususunda tereddüde düsen sövalyeler, kendi aralarinda uzun müzakerelerden sonra nihayet onu, Fransa'ya nakl etmeye karar verirler. Bu gelismeler karsisinda sehzâde, ugradigi felaketin vehametini anlamis bir kimse olarak, Bâyezid'e yazdigi mektupta kendisinin küffâr elinde esir oldugunu, bunun da ( ) diyen bir Müslüman için çok büyük bir haksizlik oldugunu, binaenaleyh kendisini "küffar elinde" birakmamasini rica etmisti.
Gerçi Cem, Fransa Krali XI. Louis ve kendisine taraftar oldugu bilinen Macar Krali Matyas Corvin'in yardimlarini temin etmek suretiyle Rumeli'ye geçecegini ümid ediyordu. Maiyetinde 50 kisi oldugu halde Fransa'ya dogru yola çikarilan Cem Sultan, önce Istanköy'e, oradan da Siracuza (Sicilya)'ya ve sonunda Mesina'ya ugrayarak yoluna devam eder. O, l6 Ekimde Fransa'nin güney sahilindeki Villefrache'a varir. Ancak bu sehirde veba hastaliginin bulunmasindan dolayi Savoie Dükaligina ait Nice'e götürülerek burada uzun müddet alikonur.

Bâyezid, Cem'in, Rodos'a gitmesinden son derece endiselendiginden, Gedik Ahmed Pasa'yi sövalyelerle anlasmak üzere oraya gönderir. Pierre d'Aubbusson, Gedik Ahmed Pasa'nin talebi ve Papa'nin müsaadesiyle Bâyezid'e iki elçi göndererek onunla bir anlasma yapmisti. Anlasma geregince Bâyezid, sövalyelere Cem'i muhafaza etmeleri sartiyla her sene Agustos basinda 45.000 düka vermeyi kabul ediyordu. Bununla beraber Bâyezid, Venedik'e de müracaat etmis, Cem sövalyelerden alinarak muhafaza edildigi takdirde onlara Mora'yi verecegini vaad etmisti. Fakat tecrübeli ve ihtiatkâr Venedik siyaseti, olaylarin gelismesini beklemeyi menfaatine daha uygun bulmustu.
Sultan Bâyezid, memleket dahilinde de Cem taraftarligini ortadan kaldirmaya azm etmisti. Kardesine olan sevgi ve bagliligini bildigi Gedik Ahmet Pasa'yi siyaset (öldürme) ettikten sonra, Iskender Pasa'ya gönderdigi mahrem emirde, Cem'in oglu olan Oguz Han'i öldürmesini emretmisti..

Osmanli Devleti'ne karsi bir tehdid vâsitasi olarak kullanilan Cem Sultan, hemen hemen bütün Avrupa devletlerinin ele geçirmek istedikleri bir rehine idi. Papa Innocent VIII, Napoli Krali Ferrand, Macar Krali Corvin Matyas onu d'Aubusson'dan isterlerken, sövalyelerin reisi Bâyezid'den aldigi paradan baska, Cem'in agzindan sahte mektuplar yazdirarak, annesinden de para çekmenin yolunu bulmus ve Rodos'un emniyeti bakimindan sehzâdeyi elde tutmayi faydali ve vazgeçilmez bir firsat olarak görmüstü. Sayet Bâyezid, Rodos'a karsi tesebbüse geçecek olursa, basta Papa olmak üzere diger Hiristiyan devletlere müracaat edecek, Cem'i bahane ederek onlari, Osmanlilarin aleyhine tesvik edip hucum etmelerini teklif edecekti. Bu arada Bâyezid, Cem'in, Misir'daki annesi ve zevcesi ile mektuplasmasindan süphelenerek, Kayitbay'dan, Cem'in ailesini ister. Fakat red cevabini alir. Bunun üzerine, esasen çesitli sebeplerden dolayi ihtilaf halinde bulundugu Misir Devleti'ne savas açar.
Bu arada Venedik, bir taraftan Papa'ya Cem'i sövalyelerden almasini tavsiye ederken, bir taraftan da, Avrupa'da meydana gelen hadiseleri günü gününe Bâyezid'e bildiriyordu. Bir müddet sonra bizzat VIII. Charles de bu meseleye karistigindan, Paris büyük bir siyasî faaliyete sahne olur. Bu diplomatik pazarliklar esnasinda, Macar elçisinin Cem'i elde etmek üzere tesebbüse geçtigi bir sirada, Venedik elçisi bu tesebbüsü sonuçsuz birakmak maksadiyle Floransa'yi da ise karistirir. Cem'e gelince o, muhafizlarini aldatmak için her çareye bas vuruyordu. Nitekim, Sofu Hüseyin Bey'e Frenk kiyafeti giydirmek (kâfir kisvetine koyup) suretiyle onu Anne de Beaujeu'nun aleyhtari olmasindan dolayi satosu muhaliflerin toplanma yerine dönen Duc de Bourbon'un nezdine gönderdigi gibi, Bourg - Neuf satosunda kalan Celal Bey'in dönüsünde de onunla birlikte firar hazirligina baslar. Ancak sövalyeler bunu sezerek, Cem'i adi geçen satoda yeniden insa etmis olduklari Tour de Zizim (Cem Kulesi) denilen, yedi katli bir kuleye nakl ederler.Bu arada, bizzat Cem'in adamlarindan Ayas, Celal, Sinan ve Sofu Sadi Bey'lerin, sabah gezintisi esnasinda muhafizlarini öldürüp, onu kaçirmak tesebbüsleri de basarisizlikla sonuçlanir. Bunun üzerine Cem, siki bir sekilde göz hapsine alinir.

Bütün bu gelismelerden sonra Papa'nin, Cem'i Macarlara birakmasindan endise eden VIII. Charles, verilen talimat üzerine, Cem'in Italya'ya gitmesine razi olur. Sövalyeler de bunu kabul ettiklerinden bu hususta 5 Ekim l488'de bir anlasma yapilir. Bu anlasma geregince ll Ekim l488'de Bourg - Neuf'ten hareket edip Toulon'a varan Cem, Bâyezid'in, Fransa Krali nezdine gönderdigi elçinin vaadleri üzerine durdurulmak istenir. Zira tam selahiyetle Fransa'ya gelen Osmanli elçisi, Cem Fransa'da kaldigi takdirde, Kamame Kilisesinin Hiristiyanlara birakilacagini, ayrica mukaddes esyalarin krala gönderilecegini bildirmisti. Kralin durdurma emrine ragmen, acele ile Toulon'dan gemiye bindirilen Cem, adeta Fransa'dan kaçirilir. Bu suretle l3 Mart'ta sahili takib ederek önce Ostinya'ya, Tiber nehri yolu ile de Roma'ya ulasan Cem, Vatikan'da kendisine tahsis edilen yere gelir. l4 Mart'ta VIII. Innocent tarafindan resmen kabul edilir. Papa ile görüsmelerinde Avrupa'ya hangi maksatla geldigini anlatarak artik Misir'a gidip ailesine kavusmaktan baska bir düsünce ve arzusunun kalmadigini açiklar. Bu konuda onun yardim ve araciligini ister. Ancak, Cem'in teessürüne istirak edip onunla birlikte göz yasi döken Papa, gerçekte onu alet ederek, Osmanli üzerine bir Haçli seferi açmak emelinde oldugundan, kendisine Macaristan'a gitme tavsiyesinde bulunur. Onun bu teklifine karsi Cem, böyle bir hareketin bütün Islâm âleminde büyük bir nefretle karsilasacagini belirterek cevap vermis olur.
Görüldügü gibi, sehzâdenin bir bakima esâret hayati diyebilecegimiz Bati'daki serüveni, gerçek bir felâketzedenin hayatidir. Vatandan uzak kalmis ve onun hasretiyle yanip tutusan Cem, çektigi elemleri siirlerinde dile getirir. Bulundugu çevrede, sahsiyeti ile ilgili olarak büyük menfaat temini ve siyasî spekülasyonlar icra ediliyordu. Böyle kiymetli bir esire sahip olmakla politik kozlar elde edilecegine inaniliyordu. Sehzâdeye sahip olmak için hükümdarlar birbirleri ile yarisiyor ve bunun için çesitli tesebbüslerde bulunuyorlardi. Bahtsiz sehzâde, Rodos Sövalyelerinin dolandiricilik aleti haline gelmis bulunuyordu. Nihayet, yedi sene kadar devam edecek bir esâret döneminden sonra Papalik makaminin sikistirmasi sonucunda, sövalyeler tarafindan Katolik dünyasinin reisine satilir. Daha önce de görüldügü gibi bu müddet zarfinda kuleden kuleye ve kaleden kaleye nakl edilerek, sehir sehir dolastirildi. Buralarda "devlet bana yar olmadi ah" misralari ile elem ve izdirabini dile getirdigi gibi, hac farizasini ifa edip dinî vecibelerini yerine getirdigi için de "Olsan sehinsah-i Rum, olmazdi hac nasibin Bin sükür oldu rûzi bu devlet-i muazzam" misralariyla da kendini teselli ediyordu. Cenab u Allah'a ve Resûlüne olan iman ve muhabbeti o kadar büyük idi ki: "Ka'betullah'a varup bir kez tavaf eyledigin Bin Karaman,bin Acem, bin memleket-i Osman'dur" misralari ile de bunu dile getiriyordu. Böylece o, Islâm'a olan bagliligi ile kendisini teselli ediyordu.

Islâm'a olan bagliligi ile taninan Sultan Cem, Papaya satilip Italya'ya getirildikten sonra Vatikan'a yerlestirilir. Tesrifat memurunun bütün israrlarina ragmen Papanin huzurunda diz çöküp ondan bagislama dilememisti. Hatta o: "Onlar, Papa'dan magfiret umarlarmis, ben magfireti Allah u Taâla'dan umarim. Bu hususta Papa'ya ihtiyacim yok. Ölümüme razi olurum, dinime zarar olacak is islemezem" diyerek basindaki Osmanli sarigini da çikarmadan Papa ile konusur. Içinde bulundugu durumu, vakarli bir sekilde Papa'ya anlatarak Misir'da bulunan ailesinin yanina gitmek istedigini ve bu konuda kendisine yardimci olmasini istemisti. Papa ise, tahti ele geçirebilmesi için, Rumeli sinirinda bulunmasi gerektigini, Macar Krali'nin kendisini orada bekledigini ve Hiristiyan fakirlere sadaka vermesinden dolayi da Hiristiyanliga olan sevgisini anladigini, sayet
Hiristiyan olursa, büyük bir Haçli ordusu toplayarak emrine verebilecegini söylemisti. Cem Sultan böyle bir teklif karsisinda hüngür hüngür aglayarak " öyle günlere kaldik ki bizi dine davet ediyorsunuz. Ben sizden Misir yolunu istedim, siz bana bâtil yol mu gösterirsiz. Itikadimca Muhammed dini hak iken siz hiç dininizden dönüp Muhammed dinine girebilirmisiz? Herkese kendi dininden baskasi bâtildidir." diye bu teklifi siddetle reddederek" Ben dinimi, kardinallik ve papalik degil, Osmanli Sultanligi degil, bütün bir dünya padisahligina degismem. Böyle sözler bize ezadir" cevabini vermisti. Bundan sonra o, sözlerine söyle devam eder: " Eger bu sû-i zan, bizim Nasara (Hiristiyan) fukarasina merhametimizden vaki olduysa, bizim dinimizde sadakat-i fukara vardir. Gerek Müslüman, gerek kâfir olsun" der. Bütün bu sözler, talihsiz Cem Sultan'in Islâm'a ne kadar bagli oldugunu göstermektedir.

Cem, üç sene kadar Papa'nin yaninda kaldi.Bu arada Fransa Krali VIII. Charles, l494 senesi Eylül ayinda büyük bir ordu ile Italya'ya yürüyüp Napoli Kralligi'ni elde etme ve yanina Cem Sultan'i aldiktan sonra Kudüs'e dogru bir Haçli seferi yapma arzusunda idi. Cem'in, kralin eline geçegini anlayan Papa, tesiri zamanla görülecek sekilde onu zehirledikten sonra Napoli'ye gönderir. Sehzâde, kendisinin bütün varligi ile inandigi Islâmiyet aleyhinde kullanildigi ihtimali ile titreyerek böyle bir durumda Islâm ve Müslümanlara zarar vermemek için Allah'in, onu "Dergah-i izzetine almasi için" dua ediyordu. Etrafindaki adamlarina da son vasiyetini yaparak "Benim mevtim haberini intisar ediniz (yayiniz) ki, kâfirlerin Müslümanlar üzerindeki oyunlari dursun. Bundan sonra karindasim Hüdâvendigâr Sultan Bâyezid Hazretlerine varasiz. Diyesiz ki beni reddetmesin. Ne vechle olursa olsun benim tabutumu kâfir memleketinde komasin. Islâm memleketine çikarsin ve cemi-i borçlarimi eda eylesin. Ve benim anami ve kizimi vesair taallukatimi ve üstümde hizmette sabikasi olan (bana hizmeti geçen) hüddamimi unutmayip hallü haline göre riayet eylesin" dedi. Nihayet l3 senelik aci ve elemlerle dolu bir esâret hayatindan sonra 36 yasinda iken 25 Subat l495 (25 Cemaziyelevvel 900) Çarsamba günü sabaha karsi vefat eder.

Sultan Bâyezid, Cem'in vefatini duyunca bütün memlekette üç gün yas ilan ettirdigi gibi onun irâdesiyle de bütün câmilerde giyabî cenaze namazi kildirilmisti. Cem Sultan'in cenazesi, daha sonra Sultan Bâyezid tarafindan memlekete getirtilerek, Bursa'da, Fâtih Sultan Mehmed'in oglu ve Cem'in agabeyi olan Sultan Mustafa'nin türbesine defnedilir. Sultan Bâyezid, kardesi için yüzbin akça sadaka dagitmis, onun anne ve kizlarina her türlü riayeti göstermisti. Bâyezid, onun hizmetinde bulunanlari da takdir ve iltifatlarla karsilayarak onlari çesitli memuriyetlere tayin eder. Böylece o, an'ane geregince hareket ediyor ve kardesi ile aralarindaki çekismenin, memleket adina siyasî sebeplerle oldugunu anlatmaya çalisiyordu.
Türkçe ve Farsça siirleri bulunan Sultan Cem, iyi yetismisti. Saltanat hirsi yüzünden hem kendisini felakete sürüklemis, hem de sövalyeler ile Papa'nin elinde Osmanli Devleti aleyhine bir alet olarak kullanilmisti. O, uzun süre, gerek devletine, gerekse hânedanina karsi, Hiristiyanlarin elinde bir alet oldugunun farkina varamamisti.

MsXLabs.org & OT
Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 23:13
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
25 Mart 2010       Mesaj #4
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Cem Sultan


olayi ve bu olay yüzünden Avrupa'da Istanbul'u geri alma yolunda dogan umutlar, Bâyezid'i çok dikkatli ve barisçi bir siyaset takip etmeye zorladi. Her ne kadar bazi müelliflerce Bâyezid'in bu tutumu, Cem Sultan korkusuna haml edilirse de, gerçekte is sadece bir taht kavgasi degil, bir devlet meselesiydi. Nitekim, devletin durgun ve hareketsiz bir çagi olarak nitelendirilen Bâyezid devrinin siyasî ve askerî olaylarina baktigimiz zaman, (özelikle Cem Sultan'in vefatindan sonra ) insani sasirtacak bir faaliyetin ortaya çiktigi görülür. Zira Bâyezid, gerektigi zaman faal bir rol alarak savastan da çekinmiyordu. Böylece Osmanli topraklarina yeni yerler katmak suretiyle fetihlerde bile bulunmustu.

Dönemin olaylarina baktigimiz zaman bu olaylarin sebep olduklari degisik karekterdeki çizgilerle karsilasiriz. Nitekim Batida Fransa Krali VIII. Charles'in, Cem Sultan'i bir koz gibi kullanarak Osmanli Devleti'ni parçalayip dagitmak, bu suretle de Bizans'i yeniden kurdurup ihya etme hülyasi ile Kudüs'ü Müslümanlarin elinden alma emeline dayanan gayreti; Doguda ise, Iran Sahi'nin Sîîligi bir ileri karakol olarak vazifelendirip Osmanli ülkesini istila tasavvuru; Güneyde Memlûk Devleti ile Dülkadirogullarinin Osmanlilar aleyhindeki müsterek faaliyetleri; Içte ise Sah -Kulu isyani gibi genis ölçüde yari siyasî, yari ictimaî hurûc olarak göze çarpar.

Bütün bu hareketlerin seyir ve neticesi üstünde duruldugu zaman, Bâyezid devrine menfi bir not verilemez. Zira bu dönemde Osmanli cografyasi Draç, Hersek, Karadag, Kili, Akkirman, Inebahti, Mora, Modon gibi sehir ve kaleleri kazanmis, Macarlara karsi Belgrad seferi açilmis, Osmanli Türk akincilari, Transilvanya, Karinyola, Karintiya ve Polonya'ya akinlarda bulunmuslardir. Bu arada Midilli'ye hücum eden kuvvetli bir Fransiz donanmasinin hücumu püskürtülerek, Venedik ve Fransiz sövalyeleri bozguna ugratilmislardir. Burak Reis'in sehâdetiyle sonuçlanan Osmanli Venedik deniz muharebesi, Endülüs'te son Müslüman Devleti olan Girnata Sultanligi'nin Bâyezid'e müracaati ve Kemal Reis'in komutasinda giden Osmanli donanmasinin Ispanya sahillerinden Müslümanlari alip Afrika kitasina geçirmesi de Türk denizcilik tarihinde parlak bir sayfa açmisti.

Kaynaklarin verdigi bilgiye göre, Osmanli Rus münasebetlerinin baslangiç tarihi de Ikinci Bâyezid dönemine rastlamaktadir. Devletin nüfuz ve itibari öyle bir mertebeye ulasmistir ki, Kirim Hani Mengli Giray'in tavassutu ile Moskova Prensligi'nin gönderdigi elçi, protokoldan anlmayan, yol yordam bilmez bir adam oldugu için geri gönderilmis, bir müddet sonra gelen ikinci elçi ise, Rus tacirlerine ticaret müsaadesi almisti. Hammer ( IV, 34 ) 'de bu konuya temas edilir. Ona göre Kirim Hani Mengli Giray araciligi ile yapilan görüsmelerden sonra Çar III. Ivan, 3l Agustos l492'de Bâyezid'e bir mektup yazarak Azak ve Kefe pasalarinin, Rus tüccarlarina zorluk çikarmalarindan yakinmistir. Ticaret serbestilgi saglamak amaciyla l495'te bir Rus elçisi daha Istanbul'a gelmis, bunu da l499'da yeni bir elçilik heyeti takip etmisti.
MsXLabs.org & OT
Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 23:14
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
23 Eylül 2010       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Sultan Bâyezid


sehzâdeliginden beri etrafina ünlü bilginleri toplayip kendisini yetistirmeye gayret etmisti. Ayni zamanda sair olan ve siirlerinde Adlî mahlasini kullandigini daha önce gördügümüz Bâyezid'in bu siirlerinin büyük bir kismini (l25 kadar) gazellerin meydana getirdigi küçük hacimli divani Istanbul'da l308'de basilmistir. O, hat san'atinda da oldukça yetenekliydi. Uygur yazisini okumayi ögrendigi ve biraz da Italyanca bildigi belirtilir.
II. Bâyezid, babasi Fâtih Sultan Mehmed'den sonra bütün Osmanogullari'nin en bilgini olarak kabul edilmektedir. O, mükemmel bir tahsil görmüstü. Türkçe, Farsça ve Arapça'yi edebiyatlari ile ögrenmis, Islâmî ilimler, felsefe, matematik ve mûsiki tahsil etmisti. Türkçe'nin Çagatay lehçesi ile Uygur alfabesini ögrenmisti. Bestekâr, hattat ve sairdi. Besteledigi eserlerden yalniz bazilarinin notasi zamanimiza kadar gelebilmistir.
Ad:  Sultan İkinci Bayezid4.jpg
Gösterim: 1277
Boyut:  17.3 KB

Bilginler ve sanatkârlar için ayrilmis özel bir bütçesi vardi. Kendisine takdim edilen eserlerden degerli bulduklarini tesvik ederdi. Merhametli, vefakâr ve kadirsinasti. Bu meziyetlerinden dolayi ölümü, Islâm âleminde büyük bir teessürle karsilandi. Dünyanin en büyük devletinin faziletli hükümdari olarak, hayatinda büyük hürmet görmüstür. Ölüm haberi alindigi zaman Kahire'de basta Sultan Kansu Gavri oldugu halde bütün halk, onun giyabinda cenaze namazi kildi.
Dinî emirlere bagli bir hükümdardi. Bunun için o, ilim ve ilim adamlarini seviyor, ilmî gelismeye vesile olabilecek bütün çarelere basvuruyordu. Bu sebeple o, dinî ve ilmî kurumlarin meydana gelmesi için çalisiyordu. Onun bu sekildeki çalismasi, döneminin ileri gelen devlet adamlari ile zenginler için de itici bir güç oluyordu. Nitekim, padisahin bu uygulamasini örnek alan birçok vezir, imâret ve bunlara gerekli olan tahsisatlari temin ediyorlardi. Bu bakimdan Ali ve Mustafa Pasa'larin isimleri zikredilmeye deger. Daha önce de temas edildigi gibi ibâdetle çokça mesgul oldugundan olsa gerek ki bu sebepten kendisine "Sofu" deniyordu. Saltanati müddetince ilim adamlarini, sair ve sanatkârlari himaye etmisti. O, bu himayenin karsiligini da nâmina yazilan birçok eserle almisti. Kendisine takdim edilen eserleri okumak onun en büyük özelligi idi. Amasya'da maiyyetinde bulunan Müeyyedzâde Abdurrahman Efendi'nin tavsiyesi ile Ibn Kemal diye söhret bulan Ahmed Semseddin'e meshur tarihini yazdirmistir. Daha önce Akkoyunlularin hizmetinde bulunan ve Safevîlerin galebesi üzerine, Osmanliara iltica etmis olan Idris-i Bitlisî'yi de himaye ederek ona meshur "Hest Behist" isimli tarihini kaleme aldirmisti.

Saltanati müddetince ilim ve ilim adamlarini himaye eden II. Bâyezid'in hattatlikta da mahir oldugu bilinmektedir. Nitekim, Amasya'daki valiligi sirasinda, Seyh Hamdullah'tan hat dersleri almisti. Seyh Hamdullah ile aralarinda siki bir münasebet bulunan II. Bâyezid, Seyh'in mânevî dünyasinda kendini bulurken, ayni zamanda dizinin dibinde hokkasini tutarak yazi mesketmistir. Böylece Sultan II. Bâyezid'in tesvik ve himayesiyle Amasya'da Seyh'in etrafinda bir hat mektebi (ekol) dogmustu. Ikinci Bâyezid, saltanata geçince Seyh, Istanbul'a davet edilerek , saray-i hümayun'a hat hocasi olarak tayin edilir. Seyh Hamdullah hakkinda ciddi arastirmalarda bulunan ve onun eserlerini arastiran Muhittin Serin, Seyh Hamdullah ile II. Bâyezid arasindaki hocalik talebelik münasebetlerini su ifadelerle dile getirir: " II. Bâyezid, Seyh Hamdullah'i kendisine hat hocasi tâyin etmis, mesk almis ve mezun olmustur. Bir zaman sonra Osmanli tahtinin sahibi olacak Bâyezid-i Veli'nin, iç bünyesinin tesekkülü, zararli duygulardan arinarak sahsiyetini bulmasi, Seyh ile Sultan arasindaki bu muhabbet ve teslimiyetin mahsûlüdür. Seyh'e ekseriya "Biraderim" diye hitab eden Bâyezid-i Veli, yazi yazarken hokkasini tutar, arkasini yastiklarla besleyip rahatini temin ederdi. Annesine dahi selam gönderip duasini ister, hürmet ve muhabbet gösterirdi. Hatta sik sik beraber sürek avina da çikarlardi. Bu suretle aralarinda bir manevî râbita ve dostluk meydana gelmisti. Bâyezid'in saltanat tahtina cülûsundan kisa bir müddet sonra Seyh Hamdullah davet edilmis, o da ailesi ve damadi ile birlikte Istanbul'a gelmisti. Seyh Hamdullah, saraya kâtip ve saray hüddamina muallim tayin edilir. Kendisine, günlük 30 akçaya ilaveten Üsküdar'da iki köyün bütün gelirleri arpalik olarak verilir. Ayrica, bir köyün gelirleri de mührezenlerine tahsis edilir.

Surasi bir gerçektir ki, onun döneminde ilim ve ilim adamlarina gösterilen himaye, ilmin ilerlemesinde etkili olmustur. Özellikle "Fikih" denilen Islâm Hukuk ilmi, sür'atle gelismis ve muhterem Islâm hukukçulari onun devrinde müstesna bir sekilde itibar görmüslerdir. Bunlardan Sari Gürz (öl. 929/l522), Bâyezid ile Selim arasinda bir anlasma zemini bulmakla görevlendirilmisti. Imam Ali (öl. 927/l520) elçilikle Misir Sultani Kayitbay katina, daha sonra da Sehzâde Korkut'a gönderilmistir. Niksarî ve Yusuf Cüneyd ( Sadru's-Seria adli esere çesitli hasiyeler yazan Tokatli Ahi Yusuf b. Cüneyd), câmilerde tesis olunan kütüphanelerin idareleri (hâfiz-i kütüb) ile görevlendirilmislerdi. Fukahadan bir kismi, isgal ettikleri yüksek mevkilerde çok zengin olmuslardi. Bunlar da sahip bulunduklari bu servetleri ile özel kütüphaneler tesis etmislerdi.

II. Bâyezid dönemi alimlerinden bahseden Âsik Pasazâde, bize su isimleri vermektedir: "Hocazâde, Mevlana Alaeddin Arabi, Seyyidzâde Seyyid Hamiduddin, Mevlana Kestelli, Hatipzâde, Manisazâde. Bunlara benzer azizler dahi çok vaki oldu."
Siirleri ile söhret kazanmis olan Mihrî Hatun ile aralarinda temiz ask iliskileri bulunan Müeyyedü'd-Din, taninmis bilim adamlarindandir. Ölümünde biraktigi kütüphanede yedi bin cild kitap vardi. Bâyezid devrinde söhreti kadar, hayatinin felaketle sonuçlanmasi bakimindan Sinan Pasa'nin talebelerinden Molla Lütfi'yi de hatirlamak yerinde olacaktir.
Hammer'in ifadesiyle " Bâyezid asrina seref veren altmis fakih arasinda ikisi diger bir sube-i malumatta yüksek söhret kazanmislardir." Buna göre Ikinci Bâyezid çaginda tipta Hekimsah, ve matematikte Mirim Çelebi çok büyük söhret kazanmislardir.Yine bu zamanlarda, Taci Bey'in iki oglu Cafer ve Sa'di'nin eserleri ile Osmanli yazisma (diplomatik, insa, protokol) modelleri iki iyi örnek olarak taninmistir. Osmanli tarihçiligi bakimindan önemli bir dönem olan II. Bâyezid devrindeki Nesrî ile Idris-i Bitlisî'yi burada kayd etmek gerekir. Bunlar, hükümdarin buyrugu üzerine, kurulusundan kendi zamaninin sonlarina kadar devletin tarihini yazmislardi. Nesrî, eserini Osmanlica ve sade bir uslupla yazdigi halde Bitlis'li Idris, Farsça'yi tercih ederek Arap tarihçisi Yemînî ile Iran tarihçisi Vassaf'in agdali ve tumturakli tarzini seçmistir.

Bâyezid'in, edebiyat sahasinda gösterdigi koruma ve himaye, yabanci ülkelere, hatta Horasan ile Iran'in diger vilayetlerine kadar genislemistir. O, büyük sair ve mutasavvif Abdurrahman Câmi ile büyük bilgin Fakih Devvanî'ye her yil para gönderiyordu ki bu, ilki için bin, ikincisi için de besyüz altin idi. Bu arada Iran Müftüsü Mevlânâ Seyfeddin Ahmed ile Hadis âlimi Cemaleddin Ataullah da Pâdisah'in ihsanlarindan pay alip faydalaniyorlardi. Bu dönemin en büyük seyhi Iskilip'li Yavusî'dir. Bâyezid, Amasya valisi iken, Hac'tan döndügü zaman, onun sultanlik tahtina kavusacagini kesfetmis ve bunu Sehzâdeye de açiklamisti. Yavusî'nin söhreti, kendisine "Seyhu's-Selâtin" ve "Sultanu'l-Mesayih" gibi ünvanlarin verilmesine sebep olmustu. Onun zâviyesi, devletin ileri gelen görevlileri ve taninmis bilginlerle dolup tasardi. Bâyezid, daha birçok seyh ve tasavvuf ileri gelenleri ile sohbetlerde bulunacaktir ki, bu da siirlerine mistik bir hava ve renk katmistir.

Sultan Bâyezid, ilme ve zamanindaki teknik gelismelere önem veren bir hükümdardi. Âlimler için özel bütçesi bulunan Bâyezid Han, onlari, eser vermeye tesvik ederdi. Okçuluga çok merakli idi. Hiç kimsenin, onun kadar güzel ok ve yay yapamadigi rivayet edilir. Bu sanat için kitap yazdirdigi gibi, kendi elinden çikmis bir yay da Topkapi Sarayi Müzesi'nde teshir edilmektedir. Bâyezid, ne ilk pâdisahlar gibi üsküf, ne de Ikinci Murad gibi ulema kisvesi giymistir. O, mahrutî ve etrafina tülbent sarili bir kavuk seçmistir ki, sonralari "Mücevveze" ismiyle tesrifat serpusu olarak kullanilmistir. Sicill-i Osmanî'de onun kiyafeti ile ilgili olarak su bilgi verilmektedir: " Tenhalarda salih insanlarin elbiselerini giyer, disarda da babasinin elbisesini giyerdi."
Bâyezid Han dönemi, iç ve dis gailelerin bulundugu bir dönem olmasina ragmen, yine de devlet gelirleri bir hayli artis kayd etmislerdi. Onun döneminde Anadolu'da 24, Rumeli'de 34 sancak vardi. Kendisi sulha meyyal olmakla birlikte gazâ ve cihad sevabini kaçirmak istemedigi için, bizzat seferlere çikardi.

O, denizcilige de ehemmiyet vermis, Fâtih devrinde olmayan ve "Güge" denilen, hem kürek, hem de yelkenle hareket eden ve manevra kabiliyeti yüksek olan gemiler yaptirdigi gibi kalyonlar da insa ettirmisti. Ayrica Venedik gemileri tarzinda kirk kadar top mavnasi da tezgahlatmistir. Onun devrinde donanmadaki degisiklikler sadece bunlardan ibaret degildir. Bilhassa muharebe gemilerini uzun menzilli toplarla techiz ettirip gelistirmistir. Bunda, Türk bahriyesinin en büyük üstadlarindan biri olan Kemal Reis'in emegi büyüktür. O, kara ordusunu da yeni bir nizam ve disiplin altina almistir.

Sultan Bâyezid dönemi, imar faaliyetleri ile de dikkat çeken bir devirdir. O, Istanbul'un yedi tepesinin üçüncüsünde bugün kendi adi ile anilan bir cami, imâret, kervansaray, mektep ve medrese yaptirmistir. Medresenin müderrisligini, müftü, yani seyhülislâm olanlara sart kilmistir. Yaptirdigi bu eserlerle bir külliye (kampüs) meydana getirmistir. Câmi, 906 Zilhicce'sinin sonunda baslayip 9ll' (Miladi l50l - l505) de bittigine göre (Hadikatu'l- Cevami' ve mevcud kitâbesi), insaat bes sene sürmüstür. Bununla beraber bütün külliyeyi meydana getiren kompleks (kampüs), dokuz senede tamamlanmistir. Edirne'de Tunca Nehri kenarinda 889 - 893 (l484 - l488) yillari arasinda, Istanbul'dakine benzeyen bir câmi, medrese, imâret, hamam ve mükemmel bir hastahane (dârussifa) yaptirmistir ki bu külliye( II. Bâyezid Külliyesi) Osmanli külliyelerinin en büyük ve önemlilerinden biridir. Mimarinin kimligi tartismali olan bu yapi toplulugunun insa sebebi tarihî bir olaya baglanir. Buna göre II. Bâyezid, Tunca Nehri'nin kenarinda yer alan Kili ve Akkirman kalelerinin fethi için l484 yili baharinda Istanbul'dan hareket etmis, Ordunun, Rumeli'deki önemli durak ve ikmal merkezi olan Edirne'de bir süre konaklamisti. Bu sirada sehir halki Sultan'dan, yoklugundan dolayi büyük sikintisi çekilen bir Dârussifa (hastahane) yaptirmasini istemis, hayirseverligi ile taninan Pâdisah da, halkin bu istegini kirmayarak basta dârussifa olmak üzere, çesitli ihtiyaçlara cevap verecek yapilardan olusan külliyesine ilk harci bizzat kendisi koymustur. Böylece Tunca Irmagi'nin sag kenarinda Eski ve Orta Imâret adiyla taninan mevkiler ile Yeni Saray'in yer aldigi Sarayiçi semti arasinda, sehir merkezinden nisbeten uzakta ve daha önce iskân görmemis olan, önemli sayilabilecek bir bölgede câmi, tabhâne, medrese, dârussifa, mutfak, firin, depo, yemek salonu, ahir, köprü, çifte hamam, su degirmeni ve dolaplar, tuvaletler, dükkânlar ve meskenlerden olusan büyük bir külliyenin temeli atilmis olur.

Külliyenin kurulusu ile birlikte, yogun iskân görmemis olan bölgenin etrafi hareketlenmisti. Böylece külliyenin kurulus amaçlarindan biri olan mahalle dokusu kendiliginden tesekkül etmis olur. Yeni kurulan bu mahalle de Yeni Imâret adiyla taninmaya baslamistir. Insaat için sarf edilen paranin miktari simdilik tam olarak bilinemezse de bunun kaynaginin fetihlerden (Basarabya) elde edilen ganimetlerden saglandigi bilinmektedir. O, buradaki hayir eserlerine vakiflar tahsis etmek suretiyle faaiyetlerinin devamini saglamistir. Yine onun emri ile Amasya'da bir câmi, bir tekke, bir mektep, bir imâret ve bir medrese yaptirilmak suretiyle sehir adeta süslenmistir. Bu medresenin idaresi ile görevlendirilen sahsa da günde (yevmiye) seksen akça tahsis etmistir. O, bütün bu hayir isleri için genis vakiflar kurmak suretiyle bu eserlerin kiyamete kadar devam etmesini saglamaya çalismistir. O, bütün bunlarin yaninda Mekke ve Medine fukarasina dagitilmak üzere külliyetli miktarda "Sürre" göndermisti. O, saraya alinacak iç oglanlarina mahrec olmak üzere Galatasarayi'ni bina ile orada ilk defa bir mektep açtirmistir. Sultan Bâyezid'in, imar ve yapi isleri sadece bunlardan ibaret degildir. Babasinin, Seyh Ebu'l-Vefa için yaptirdigi gibi kendisi de Seyh Semseddin Buharî için bir tekke ve bir medrese insa ettirmistir. Keza o, Ergene Nehri üzerinde bir köprü yaptirmis olan büyükbabasina uyarak Osmancik'ta Kizil Irmak üzerinde dokuz, Sakarya üzerinde ondört,Gediz üzerinde de ondokuz kemerli birer köprü kurdurmak suretiyle ulasim ve yolculugun daha kolay ve rahat yapilmasini saglamaya çalismistir. Hicrî 9l5 (m. l509) senesinde Istanbul'da meydana gelen ve "Küçük Kiyamet" denilen zelzelede (deprem) Istanbul'un birçok evi, kale surlari, câmi, medrese vs. gibi binalari yikildigi için sehir harabe haline gelmisti.Sultan Bâyezid, hasarlarin tamamen izalesi için büyük gayretler sarfetmistir. Bu esnada padisah, bir müddet, tahtadan yapilmis bir evde oturmaya mecbur olmustu. Istanbul'da ahsab insaatin bu tarihten sonra yayildigi rivayet edilir. Bu büyük harabeyi yeniden sehir haline sokmak için o, 3000 bina ustasi ve dülgerden baska 77 bin isçi çalistirmak suretiyle kisa bir müddet içinde Istanbul'u âdeta yeniden insa etmistir. Onun, yapi isleri ile sadakalara verdigi ve kabarik bir yekun tutan paradan baska, (Hoca Saadeddin'in , II, 2l0) ifadesine göre 909 (m. l503) senesinde bu miktar 86.000 akçadir. Her yil, fakihlere, müftülere, müderrislere, kadiasker ve seyhlere külliyetli miktarda paraya balig olan hediyeler verdigi de bilinmektedir.

Bütün bunlar gösteriyor ki, II. Bâyezid dönemi, ilim, kültür ve hayir müesseselerinin insa edildigi, ilmî inkisâfin yüksek bir gelisme gösterdigi ve Islâm hukuku denilen fikhin bir bakima tedvin ve terakki ettigi bir devirdir. O dönem, askerî bakimdan deniz ve kara kuvvetlerinin emsalsiz bir kudrete ulastigi, insa ve imar islerinin büyük bir hiz kazandigi, güzel sanatlarda da büyük bir gelismenin kaydedildigi, bir toparlanma ve ilerleme devridir. Onun döneminde tipta bir Hekimsah, matematikte bir Mirim Çelebi, insa san'atinda (yazi, diplomatik ilmi, protokol) Tâci Beyzâde Cafer ve Sâdi Çelebiler, tarihçilikte bir Idris-i Bitlîsî ve Nesrî, hat san'atinda bir Seyh Hamdullah yetismistir. Bizzat kendisi, astronomi ve ser'î ilimlere merakli olup bu konularda genis bir bilgiye sahipti. Ilmî müesseseleri çogaltip ilim adamlarini etrafina toplamisti. Kendi döneminden itibaren Istanbul, Islâm âleminin ilim merkezi olmus ve bu serefi uzun müddet muhafaza etmistir. Onun, bazi tarihçiler tarafindan sönük kabul edilen devri, sadece parlak askerî zaferler isteyenlerce belki hakli görülebilir. Bununla beraber askerî basarilarin saglanmasi ve devaminin, ilmî, iktisadî ve idarî gelismelerin bir sonucu oldugu dikkate alinirsa, Bâyezid'in vücud verdigi tekâmülün, oglu ve torunu zamanindaki fetihlerin meydana gelmesinde önemli ve büyük bir rol oynadigi gözden kaçmayacaktir. Bu yüzden onun, Yavuz ve Kanunî dönemlerinin hazirlayicisi olarak düsünmek mümkündür.
MsXLabs.org & OT
Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 23:16
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
5 Ekim 2010       Mesaj #6
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın

Ikinci Bayezid,

Ad:  Sultan İkinci Bayezid osmanlı imparatorluğu sinirleri.jpg
Gösterim: 2036
Boyut:  79.4 KB

uzun boylu, genis gögüslü ve kuvvetli bir vücuda sahipti. Yüzü yuvarlak ve gözleri elâ idi. Cesur ve atilgandi. Ayni zamanda Cok halim, selim ve dinine bagli bir padisahti. Babasi Fatih Sultan Mehmed Han ilme karsi büyük bir sevgi besledigi için, oglu Bayezid'e her seyden evvel kuvvetli bir tahsil vermeyi düsünmüstü. O devrin en meshur âlimlerinde ders okutturmus, bütün Islâmi ilimleri en iyi sekilde ögretmisti. Ikinci Bayezid, dinine çok bagli oldugu için kendisine (Bayezid Veli) denildi. Bayezid Veli, sâirleri saraya toplar onlarla sohbet ederdi. Kendisi bir divan meydana getirecek kadar siir yazmistir. Cok merhametli idi. Fakirlere sik sik sadaka dagitirdi. ikinci Bayezid, Cok imarci bir padisahti. Ìstanbul'da birbirinden güzel bircok mimâri eser ve kütüphaneler yaptirmistir.

Bayezid Veli cok âlim bir zat idi. Arapca ve Fàrscayi gayet iyi bilirdi. Ìslâmi ilimlerin yani sira matematik ve felsefe tahsili de yapmistir. Cagatay lehçesi ve Uygur alfabesini de ëgrenmisti. Hattat ve bestekãrdi. Avni mahlasiyla siirler yazardi. Ulemã ve sanatkârlar için ayrica bir para fonu ayirmisti.

Bayezid Veli padisah olduktan sonra, kardesi Cern Sultan ile 14 sene mücadele etti. Kilye ve Akkerman'i fethetti. 1484 - 1485'de Misir Memlükleri ile harbe girdi. Devrinde Belgrad üçüncü defa kusatildi ve tarihte ender görülen Abdina Zaferi elde edildi. Denizden ispanya'ya sefer acildi. Endülüs Müslüman Devletinin yardimina gönderilen bu donanma kiyi sehirlerine baskinlar düzenledi. Karsisina cikacak bir devlet olmadi. Osmanli Devleti tarihinde, akincilarin Avrupa'nin iclerine kadar akinlar düzenledigi devir bu devirdir. Venedik'i dahi bu akincilar istila edip, ta Varsova'ya kadar gittiler. 1483'de tarihin sayili deniz savaslarindan olan Sapienza Deniz Zaferi kazanildi. 1500'de inabahti fethedildi. Koron, Modon ve Navarin kaleleri alindi.

Anadolu'da basgösteren Sahkulu isyani bastirildi. Ogullarinin en kudretlisi olarak kabul ettigi sehzade Selim'in israrli hareketleri karsisinda tahtindan ferâgat etti. Dimetoka Sarayinda oturmak istedi ve bu maksatla yola cikti. Cok rahatsizdi. Dimetoka'ya varamadan Havsa kasabasinin Abalar köyünde vefat etti. Cenazesi kendi yaptirdigi Bayezid Camii türbesine defnedildi. 62 yasinda idi. Vefati duyulunca, en çok harp yaptigi Misir'da bile cenaze namazi kilindi. Tahta ciktiginda 2.214.000 km. kare olan Osmanli topraklarini 2.375.000 km. kareye Cikardi.

Veziri Azamlari (Basbakanlari) :
Koca Davut Pasa. Hadim Ali Pasa, Hersekzade Ahmed Pasa, ikinci ibrahim Pasa, Ìshak Pasa ve bir yanginda ölen Mesih Pasa.

Seyhülislâmlari : Molla Gürani, Molla Abdülkerim ve Zembilli Ali Efendi.

Kaptan-i Deryalari :
Kücük Davud Pasa, Hersekzade Ahmed Pasa, Ìskender Bey, Haci Mesih Pasa, Güvegi Sinan Pasa ve Karanisanci Vezir Davud Pasa.

Silsile-i Saâdât-i Naksibendiyye'den Hâce Ubeydullah Ahrar (k.s.) Mimar ibrahim Tennuri Kayseri, Seyh Abdullah ilâhi, Mevlânâ Abdurrahman Câmi, Seyh Ebu'I - Vefa, Kesteli, Seyh Seyyid Ahmed Neccâri, Seyh Niyazi, (Haci Halife) ve Abdullah Esref izniki ikinci Bayezid devrinde vefat etmis büyüklerdir.

Erkek Cocuklan : Mahmud, Ahmed, Sehin Sah, Yavuz Sultan Selim, Mehmed, Korkud, Abdullah, Alihsah.

Kiz cocuklari :
Aynisah, Gevher, Muluk Sultan, Hatice Sultan, Selcuk ve Huma Hatun.

MsXLabs.org & Osmanlı Tarihi
Son düzenleyen Safi; 19 Haziran 2016 22:55
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
19 Haziran 2016       Mesaj #7
Safi - avatarı
SMD MiSiM

BAYEZİT II


(Dimetoka 1447 - Havsa yakınında 1512),
türk padişah (1481-1512)

Fatih Sultan Mehmet’in oğlu. Küçük yaşta sancakbeyi atandığı Amasya'da bilim ve sanat adamları arasında yetişti. Şehzade olarak, babasının yanında Akkoyun- lu Uzun Hasan’a karşı yapılan Otlukbeli savaşı’na katıldı (1473). Babasının ölümü üzerine devlet erkânınca İstanbul’a çağrıldı. 21 mayıs 1481’de tahta çıktı. Saltanatının ilk yıllarında taht kavgasına girişen kardeşi Konya valisi Cem ile mücadele etmek zorunda kaldı. Bursa’da tahta çıkan Cem'i Yenişehir’de yendi. Mısır'daki Memluk sultanına sığınan Cem, yeni bir girişimde bulunduysa da yine başarılı olamadı. Bu kez Rodos şövalyelerine sığınmak zorunda kaldı ve 1495’te Napoli'de zehirlenerek öldürülene kadar Avrupa'da tutsak yaşadı. Bayezit II, Cem Avrupa'da yaşadığı sûrece tam bir huzur içinde olamadı. Cem yanlısı olduğundan kuşkulandığı ünlü vezir Gedik Ahmet Paşa'yı ve Cem'in İstanbul'da bulunan oğlu Oğuz'u boğdurttu. Hıristiyan Avrupa'ya karşı dikkatli bir politika izleyerek büyük seferlerden kaçındı. Ancak bazı askeri etkinliklere girişmekten de geri kalmadı. Hersek onun padişahlığı döneminde kesin olarak osmanlı topraklarına katıldı; Boğdan'daki Kili ve Akkerman kaleleri zapt edilerek Osmanlı devletinin Kırım hanlığı ile bağlantısı kuruldu ve Karadeniz'de türk egemenliği tamamlandı (1483).
Ad:  II. BAYEZİD.jpg
Gösterim: 1044
Boyut:  26.2 KB

Memluk sultanı Kayıtbay’ın, şehzade Cem'i bir hükümdar gibi karşılaması, tahtsız ve ülkesiz Karamanoğlu Kasım Bey’i Osmanlılar’a karşı desteklemesi, osmanlı himayesindeki Ramazanoğulları beyliği topraklarına akınlar yaptırması, iki ülke arasında altı yıl süren (1485-1491) bir savaşa yol açtı. Uzayıp giden bu savaş kesin bir sonuca ulaşmaksızın düğümlendi ve Tunus sultanının arabuluculuğuyla yapılan barışla Çukurova'da üç kasaba Memluklar'a verilirken, Ramazanoğulları ülkesi Osmanlılar’da kaldı.

1492-1495 arasında türk akıncıları Tuna ırmağı ve Bosna ötesindeki Hırvatistan'a, Venedik topraklarının K. kesimlerine birbiri ardına akınlar düzenleyerek hıristiyan Avrupa’ya dehşet saldılar. 1495’te Macarlar ile yapılan bir antlaşmadan sonra akınlar Venedik topraklarında sürdü. Kili ve Akkerman kalelerini yitirdikten sonra Karedeniz ile bağlantısı kesilen Polonya, Boğdan’ı ele geçirmeye kalkıştı. Boğdan - beyliğinin, Tuna boyundaki osmanlı sancakbeylerinin yardımıyla karşı koyması; İstanbul türk akıncılarının kırımlı tatar süvarileriyle birlikte Galiçya ve Podolya'da düzenledikleri akınlar, bu girişimi sonuçsuz bıraktı (1498). Ertesi yıl Polonya önce Boğdan, ardından da OsmanlIlar ile barış antlaşmaları imzalamak zorunda kaldı. Venediklilerin Mora, Arnavutluk ve Dalmaçya kıyılarında giriştikleri düşmanca hareketler üzerine Bayezit II bu ülkeye savaş açtı. Karadan ve denizden girişilen harekât sonunda inebahtı (Lepanto) [1499]; ertesi yıl Modon (Methone), Koron ve Navarin (Pylos); 1501'de de Adriya denizi kıyısındaki Draç ele geçirildi. Aynı yıl Midilli adasını kuşatan bir haçlı donanması, Saruhan valisi şehzade Korkut’un ve güçlü bir donanmayla yardıma gelen Hersekzade Ahmet Paşa’nın çabaları sonucu püskürtüldü. Venedik'in isteği üzerine barış yapıldı (1503).

Bu arada, Osmanlı devleti doğuda gittikçe büyüyen bir tehlikeyle karşılaştı: 1499’da şii Safeviler, Şah İsmail'in önderliğinde İran’da güçlü bir devlet kurmuşlardı. Şiilik adına yapılan propagandalar Anadolu’daki göçebe türkmen aşiretleri arasında büyük ölçüde etkili olunca, Sünni müslümanlığın temsilcisi Osmanlı devleti bu tehlike karşısında önlem almak zorunluğunu duydu. Padişah, Anadolu’da Şah İsmail yandaşlığını engellemek amacıyla, alevilerin İran'a gitmelerini yasakladığı gibi, bir bölümünü de Rumeli’ye yerleştirdi (1502). Ancak, Şah İsmail'in Şahkulu adındaki halifesi 1511 'de Teke bölgesinde kimi türkmen aşiretlerini Osmanlılar'a karşı ayaklandırdı. Kütahya'yı yağmalayan ayaklanmacılar, Bursa’ya doğru ilerledilerse de sadrazam Hadım Ali Paşa komutasındaki orduya yenik düştüler; Şahkulu savaş alanında öldürüldü, başsız kalan Şahkulu'nun yandaşları İran'a kaçtılar, ayaklanma da böylece bastırılmış oldu.

Bu arada, yaşlandığı için devlet yönetimini vezirlerine bırakıp Edirne'de köşesine çekilen padişahın oğulları arasında taht kavgası başlamıştı. Oğullarından Ahmet Amasya'da, Selim Trabzon’da, Korkut Antalya'da, Şehinşah Karaman’ da vali olarak bulunuyorlardı. 1511'de Kefe'ye giden Se'im, Kırım hanının yardımını sağladıktan sonra Tuna'dan geçerek Balkanlar’a indi ve kendisine Rumeli'de bir sancak verilmesini istedi. Oğlu ile çarpışmaktan çekinen Bayezit, onu Semendere sancağına atadıysa da. Selim babasının oturmakta olduğu Edirne üzerine yürüdü. İstanbul'a doğru çekilen Bayezit, Çorl.u yakınında konakladı. 3 ağustos 1511'de Selim, Uğraş deresi çevresinde yapılan savaşta yenilerek Kırım'a kaçtı. Bu arada, şehzade Ahmet, İstanbul üstüne yürüyerek tahta geçme girişiminde bulunduysa da Maltepe yakınlarına gelince yeniçerilerin ayaklanarak başlarında Selim'i görmek istediklerini bildirmeleri üzerine Anadolu’ya geri dönmek zorunda kaldı. Bayezit II, yeniçerilerin baskısı karşısında, tahtı Kırım' dan çağırdığı Selim'e bırakmak zorunda kaldı (24 nisan 1512). Bir ay sonra Dimetoka'ya giderken yolda hastalanarak öldü (10 haziran 1512).

“Veli” lakabıyla anılan Bayezit II, dinine son derece bağlı, iyiliksever bir kişiydi. İstanbul’da cami, imaret, hamam, kütüphaneden oluşan yapılar topluluğunu (Bayezit külliyesi); Edirne'de benzeri bir külliye ve hastane; Amasya'da cami, imaret-medrese yaptırdı. Bilginleri ve sanatçıları korudu. Hat sanatına büyük ilgi duyan Bayezit ll’nin “Adlî” mahlasıyla yazdığı şiirleri bir divanda toplanmıştır. Ayrıca, besteci olduğu da söylenir. İstanbul’ da, adıyla anılan caminin bahçesindeki türbede gömülüdür.

Kaynak: Büyük Larousse
Osmanlı Padişahları - Sultan İkinci (II) Bayezid

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 23 Eylül 2016 23:13
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

11 Ocak 2017 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
15 Ocak 2017 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
23 Eylül 2016 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
11 Haziran 2013 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu
3 Temmuz 2015 / kompetankedi Osmanlı İmparatorluğu