Arama

Animizm (Canlıcılık) - Tek Mesaj #2

Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
21 Ağustos 2008       Mesaj #2
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Animizm (Canlıcılık)

Canlı ve cansız bütün doğanın ruhlu olduğu ve ruhlarla yönetildiği inancı.. İngiliz Antropolog Edward Burnett Tylor (1832-1917 ) tarafından Primitive Culture adlı eserinde ileri sürüldü. Tylor, ruh anlanına gelen anima (Latince) sözcüğünden türettiği bu deyimle ilkeller’in çevrelerindeki hayvan, bitki, ağaç, taş vb. bütün doğa nesnelerini ve belirtilerini ruhlu saydıkları varsayımını dile getirir. Dilimize ruhçuluk deyimiyle de çevrilmiştir.
Günümüz Antropoloji ve Etnoloji’sinde geçerliliğini yitirmiş bulunan bu kurama göre can ya da ruh düşüncesi uyku ve uyanıklık hallerinin birbirine karıştırılmasından doğmuştur. İlkel, uykuda gördükleriyle uyanıkken algıladıklarını bir tutar. Örneğin düşünde bir şey yemişse uyandığında o şeyi gerçekten yemiş olduğuna inanır. Bunun gibi düşündeki gezip dolaşmaları da ilkelde bedenden çıkıp dolaşan bir ruh düşüncesini doğurmuştur. İnsanda varsayılan bu ikinci varlık, ruh varlığı, bedenle kıyaslanamayacak kadar akıcı ve yumuşaktır. Çünkü ağız ve burun gibi beden deliklerinden kolaylıkla çıkıp girebilmektedir. İlkeller’in, bedene yapılan etkinin ruhu da etkilediğine inandıkları saptanmıştır. Örneğin Avustralya İlkelleri düşmanlarını öldürdükten sonra sağ ellerini keserler ve onların ruhlarının ok atmasını önlemiş olduklarına inanırlardı. Tylor’a göre ruh düşüncesinin elde edilmesini sadece düşler değil, ateşli hastalıklar, esirme, delilik, baygınlık, inme, katalepsi vb. gibi Psiko-fizyolojik olgular da sağlamış olabilir.
Tylor’un bu varsayımına katılan İngiliz düşünürü Spencer de ruh düşüncesinin oluşması yolunda cadı kuramı (İng. Ghost theory) nı ileri sürdü. Tylor ve Spencer’e göre insanın ölümünden sonra bedenden büsbütün ayrılan ruhlar, ilkel inanca göre, bağımsızca insanlar arasında dolaşmaya başlamışlardır. Gezip dolaşmakla da yetinmemişler, yaşayan insanların bedenlerine girip çıkmışlardır, bundan ötürüdür ki yaşayan insanların başına gelen tüm iyilik ve kötülüklerin nedeni bu ruhlardır. Tylor ve Spencer, din düşüncesinin oluşmasını da bu inanca bağlamaktadırlar. Çünkü insanlar kötülüklerden korunmak ve iyiliklere kavuşmak için bu ruhlara dua’ya ve kurban kesip adak vaadetmeye başlamışlardır. Dua, kurban ve adak, dinin temel ögeleridir. Ruh bedenden kurtulunca tin‘e dönüşmüş, giderek put ve tanrı olmuştur. Ruh’u tin’e dönüştüren ölüm olduğu içindir ki ilk dinsel inançlar ata ruhları’nda gerçekleşmiştir. İlk kurban, ölüm yeri olan mezarlarda kesilmiş ve atalara tapılmaya başlanmıştır. Bu ruhlar ya da tinler, canlı insanlara girebildikleri gibi taşa, toprağa, ağaca, bitkiye de girmektedirler; demek ki her şey canlı’dır, ruhlu’dur. Atalar tapımı’ndan sonra doğa tapımı da böylelikle başlamıştır.
Spencer bu noktada Tylor’dan ayrılmış, hayvanların bile ayırdedebildikleri canlıyla cansızı insanların, ne kadar ilkel de olsalar kolaylıkla ayırdedebileceklerini ileri sürmüştür. Spencer’e göre Politeizm’in oluşumu, ilkellerin bütün cansızları da canlı sanmalarından değil, mecazlarla gerçekleri birbirine karıştırmalarındandır. Örneğin bir yıldıza boğa adını veren ilkel, o yıldızı gerçekten boğa sanmaya başlar, ya da kendisine meşe ağacı adını takan ilkel, meşe ağacını da kendisi sanır. Atalar tapımından hayvan, bitki, nesne vb. tapımlarına bu karıştırma yüzünden geçilmiştir.
Anim ve anime kelimesi, tahrik etmek, heyecana getirmek anlamınadır ve ruh kelimesindendir. Ruh veya Ruhperestlik bir çeşit ilkel dindir.... Ruhperestlik şu anlamdadır: İlkel kabileler görünmeyen özel ruhlar’ın varlığına inanıyorlardı. Bu ruhlar hangi özelliklere sahiptirler?
1. Özellik
İnsani bir şahsiyet sahibidirler, bilinç sahibidirler. Kinleri vardır, nefret, aşk ve sevgileri vardır. Hizmet ediyorlar veya ihanet ediyorlar. Uğursuzdurlar veya kutsaldırlar. Bu ruhlar hayırdır veya şerdir.. Bu özelliklerin hepsi, ruhlara verilmiş insan sıfatlarıdır. Bu ruhlar insani ruhlardır; insana hayat, yaşayış ve hareket bağışlıyorlar.
2. Özellik
Kalıcı oluşudur. Bedevi diyor ki, insan öldüğü zaman ruhu baki kalıyor. (Şeriati bunun altını çizer: Ruh’un baki oluşu beşeri felsefe’de var olan ilk kelimedir.) Ruh ölmez, kalır, gökyüzüne geri döner, karanlık yerlerde hayatını devam ettirir; ormanların derinliklerinde veya şehirlerin tekkelerinde. Veya o bedevi kabilelerin çoğunun tabiriyle, kendi cenazesinin yanında kalır, sürekli kendi cenazesini korur.
Bu yüzden ruh, kendi cenazesinin koruyucusu gibidir ve kendi bedeninin alın yazgısına, bedenine gönülden bağlı olduğu için, ihtiram kazanır. Cesedi hürmetsiz koruyucusu olmasını uygun görür. Eğer saygısızlık yapmışsa darbe yer; saygıya sahipse cenazeye yiyecek verir, elbise giydirir, ölünün süsünü ona geri getirir, şiddetli bir şekilde ona hürmet eder. (Cenazenin ruhu onlara saygı gösterir hatta onları korur. Ailenin bir nöbetçisi ve muhafızı gibidir, bu ailenin fertlerini korur ve onlara bereket sağlar.)
Bu ruhların bazıları, bedenleri öldükten sonra, ormanlara veya denizlere gidip, oralarda yaşarlar. Nerede hayatlarını devam ettiriyorlarsa -deniz, ormanın derinlikleri veya başka herhangi bir yer- bir tabiat kuvvetinin veya işaretinin ruhuna dönüşürler. Bu yüzden tufan, dalga veya denizdeki su ve yağmurun her biri bir ruh sahibidir. Bu ruh daha önce bir insanın ruhudur, bedenin ölümünden sonra tabiat alametlerinden birine dönüşmüştür. Bu şekilde her ağaç, her orman, her hastalık, her hayvan ve her şey bir ruha sahiptir.
Animizm’de temel görüş ve inanç, ruhun asaletidir. Ruhsal maksat, insanda ayrıca hayvanlarda var olan gizli bir kuvvettir.
Luis Browl şöyle açıklar:
Bu ruh, bizim ruh hakkında sahip olduğumuz tasavvur ve inançtan farklıdır. Animistler ‘ruh, eşyada ve insanlarda mevcut olan gizli kuvvetten ibarettir’ diyorlar. Halbuki biz maddi eşyanın ruha sahip olmadığına inanıyoruz, ruhu bedenimizin hayat, sıcaklık, hareket faili olarak biliyoruz. Ama o, cisim ve beden dışında üçüncü bir parçaya inanıyor.
Eskimolar da böylesi 3. bir parçaya inanırlar; insan ruhtan, cisimden, isimden meydana gelmiştir. Halk kitlesi bazı isimlere şiddetli bir şekilde inanmıştır: "Eğer bu işi yaparsam, ismimi bu cinse çeviririm."
Bunun için isim ferdin vucudunun üçlü parçalarından biridir. Ruhtan ve cisimden daha yukarıdır. Bu, Ruhperestlik Felsefesi’nde ruhun isim almasıdır. Can, bedenin hayati bir kuvveti olarak isimlendirilir. Bu yüzden ferdin ölümünden sonra, ruh kalır, sonra eşya ruhu -veya tabiat ruhu- şeklinde ortaya çıkar, tabiat kuvvetlerine girer. Hatta bazı şahsiyetler savaş sırasında ruhlarını bedenlerden bir başka yere alabilirler. Mesela savaşta zarar görmemesi için bir ağacın üzerine bırakıp, sonra savaşa başlayabilir.
O halde Ruh’un can anlamında olmadığı bellidir. Ruhperestlik insanın ilkel bir inancıdır. Kendisinin yegane oluşuna veya dünyanın ikili oluşuna olan bir inançtır: Maddi dünya (tabiattaki şeyler) Ruh’a sahiptir. İnsan Ruh isimli görümeyen gaybi bir unsurun sahibidir, ki bu unsur, insanın insani değeridir. İnsan bu Ruh’a inanmakla tabiatla arasında bir yakınlık hisseder. Tabiaattaki şeylerde ruh sahibidir ona göre. Böylece tabiat ile kendisi arasında bir birliğe ulaşır.
Diğer bir mesele ise diğer ilkel dinler gibi Animizm de tenasühe inanır. Beden ölmüş, ruh baki kalmıştır. Bir başka bedende devam etmektedir; belki de hayvan, bitki, taş bedeninde. Hint dinlerindeki tenasüh meşhurdur.


Ali Şeriati, Dinler Tarihi