Arama

Felsefe Nedir? - Tek Mesaj #30

GusinapsE - avatarı
GusinapsE
Ziyaretçi
13 Mayıs 2006       Mesaj #30
GusinapsE - avatarı
Ziyaretçi
FELSEFE ve YAŞAM ANLAYIŞI

Din: - gerçeğe etraflı bir bakış sunma girişimi olarak - felsefenin ilkel bir biçimi olduğu için, efsanelerin çoğu, insan varlığının, bazı öğelerini doğru, anımsanması epeyce zor bazı gerçek görünüşleri üzerinde temellendirmiş, çarpık ve dramatize edilmiş simgelerdir.İnsanın özellikle korkutucu bulduğu bu simgelerden biri, kendisinden hiç bir şey saklanamayan doğaüstü kaydedicilerdir.İnsanın, iyi veya kötü, asil veya aşağılık, bütün hareketlerini listeler ve hüküm gününü insanla yüzleştirir

Bu efsane, varoluşşal olmasa da felsefi olarak doğrudur.Bu acımasız kaydedici, insan bilincinin bütünlük mekanizmasıdır, kaydedilen de yaşam anlayışıdır.

Yaşam anlayışı, duygusal, insana ve varlığına dair bilinçaltında bütünlüklü değer biçilmesi, metafiziğin ön-yargısal eşdeğeridir.İnsanın duygusal tepkilerini ve karakterinin özünü tayin eder.

İnsan, metafizik gibi bir kavramı kavrayacak kadar büyümeden önce, seçimler yapar, değer yargılarını oluşturur, duygularını deneyimler ve yaşama dair mutlak bir görüş tarzı sahibi olur.Her seçim ve değer yargısı, kendisi ve çevresindeki dünya hakkında bir fikir - özellikle bu sayede dünya ile başa çıkma kapasitesini - ima eder.Doğru veya yanlış da olsa, bilinçli sonuçlar çıkartabilir ve akıl açısından pasif duruma geçip olaylara sadece tepki verir (yani sadece hisseder).Hangi seçenek olursa olsun, bilinçaltı mekanizması, psikolojik etkinliklerini toplayarak, vardığı sonuç, verdiği tepki ve yaptığı kaçamakların, duygusal bir toplamını alır ve bunları, alışkanlık haline gelmiş bir düzen halinde oluşturarak, o kişinin çevresindeki dünyaya verdiği otomatik bir tepki haline getirebilir.Kişinin belli sorunlar karşısında vardığı (veya kaçındığı) bir seri tekil ve sağduyulu kararlar, daha sonra varlığa dair genelleştirilmiş bu duygu, sabit ve temel bir duygunun, zorlayıcı ve güdüsel gücü ile birlikte tam bir metafiziği haline gelir.Bu sabit ve temel duygu, bütün diğer duygularının bir parçasıdır ve bütün deneyimlerinin temelini oluşturur.Bu, yaşam anlayışıdır.

İnsan zeka olarak aktif olduğu, yani bilme, anlama arzusu ile motive olduğu- müddetçe, aklı duygusal bir bilgisayarın programlayıcısı olarak çalışır - yaşam anlayışı akılcı felsefenin aydınlık bir karşılığına doğru gelişir.İnsanın, kaçındığı müddetçe, duygusal bilgisayarının programlanması : rastlantısal etkilerle; tesadüfî izlenimler, birliktelikler, öykünmeler, çevrenin basmakalıp laflarını anlamadan - hazmetmeden kapmalar, kültürel geçişmelerle (=ozmoz) yapılır.Eğer kaçınma veya uyuşukluk insanın zihinsel işlevinin baskın yöntemi olursa, yaşam anlayışı korkunun hakimiyeti altına girer - her yöne giden ayak izleri ile damgalanmış şekilsiz bir kil parçasına benzeyen bir ruh.(Daha sonraki yıllarda da, böyle bir kişi ağlayarak kimlik anlayışını kaybettiğinden şikayet edecektir, gerçekte ona hiç bir zaman sahip olmamıştır)

Doğası gereği, insan, genellemeden kaçınamaz, anlık, genel durumun dışında, geçmiş veya geleceksiz yaşayamaz; bütünlüklü kapasitesini, yani kavrayış kapasitesini, yok edemez, ve bilincini bir hayvanın algısal menzili ile sınırlayamaz.Aynen bir hayvan bilincinin soyut kavramlarla uğraşmaya zorlanamayacağı gibi insan bilinci de anlık somut durumlar dışında bir şeyle uğraşmamaya zorlanamaz.İnsan bilincinin muazzam kuvvetli bütünlüklü mekanizması doğuştandır, insanın tek seçeneği ya onu yönetmesi ya da onun yönetimi altına girmesidir.Bir istem eylemi - bir düşünce süreci - kavrayışsal bir amaç için bu mekanizmayı kullanmayı gerektirdiği için, insan bu çabadan kaçınabilir.Eğer kaçınırsa, rastlantılar devreye girer, mekanizma kendi başına çalışır, sürücüsüz bir araç gibi, bütünlüğe gider, ancak bu bütünleme körlemesine, birbirine uymayan, rastlantılara bağlıdır - kavramanın bir aracı değil, çarpıtmanın, hayallerin, işin içine katmadığı işlemcisinin bilincini enkaz haline gelene kadar büken bir kabusun aracı olabilir.

Özsaygı sahibi bir insan için, örneklerin ilk bölümündeki şeyleri birbirine bağlayan duygu, hayranlık, heyecan, rekabet hissi; ikinci bölümdeki şeyleri birbirine bağlayan duygu ise tiksinme ve sıkıntıdır.
Özsaygısı olmayan biri için, birinci bölümdeki şeyleri birbirine bağlayan duygu, korku, suçluluk, küskünlük, ikinci bölümdeki şeyleri birbirine bağlayan şeyler ise: duygu korkudan kurtulma, rahatlama ve pasifliğin kendisinden birşey istenmeyen rahatlığıdır.


Bu tip duygusal soyutlamalar insanın metafiziksel bakışında büyüse de, kökeni o kişinin kendine ve kendi varlığına bakış açısındadır.Bu duygusal soyutlamayı şekillendiren seçimin kelimelere dökülemeyen bilinçaltı ölçütü şudur: “Benim için önemli olan” veya “Kendimi evimde hissettiğim, benim için doğru bir evren”.Bunun hemen arkasında da, insanın bilinçaltı metafizik gerçekliğinin olguları ile uygun veya çelişmeli ile olmasına bağlı olarak, psikolojik sonuçları takip edecektir.
Yaşam anlayışının oluşumunda temel kavram “önemli” terimidir.Önemli - kimin için? Sorusuna bir yanıt içerdiği için değerler dünyasına ait bir kavramdır.Ancak anlamı moral değerlerden farklıdır. “Önemli” aynı zamanda “iyi” anlamına gelmeyebilir. “İlgi ve önem hak eden kalite, karakter veya mevki” (American College Dictionary).Temel duygu anlamında birinin ilgi ve önemini hak eden nedir?Gerçek.

“Önemli”, daha sınırlı ve yarımyamalak kullanımından ayrıştırılmış olarak, temel anlamı ile, metafiziksel bir terimdir.Metafizik ile ahlak bilimi arasında bir köprü: insan doğasına temel bakış olarak kullanımı daha uygundur.Bu bakış, evrenin bilinebilir olup olmadığı, insanın seçim gücüne sahip olup olmadığı, hayattaki hedeflerine ulaşıp ulaşamayacağı sorularına yanıtları da içerir.Bu tip sorunların yanıtları, ahlak biliminin temelini oluşturduğu için, “metafiziksel değer yargıları”dır.

“ Sadece bilinçli insan bilinçaltında olan ve yaşam anlayışını şekillendiren, kendi mutlak gerçek bakış açısını temsil eden, değerleri “önemli” olarak itibar eder veya itibar etmeyi öğrenir

“Bunları anlamak önemlidir” - “Anne-babanın sözünü dinlemek önemlidir” - “Kendi başıma hareket etmek önemlidir” - “Diğer insanları mutlu etmek önemlidir” - “İstediğim şey için kavga etmek önemlidir” - “Düşman sahibi olmamak önemlidir” - “Benim hayatım önemlidir” - “Ben kim oluyorum da kendimi tehlikeye atıyorum?” İnsan kendi ruhunu kendi yaratır - ruhunu vardığı bu sonuçlar doldurur. (“ruh” derken “bilinç”i kastediyorum.) gibi…

İnsanın temel değerlerinin bütünlüklü toplamı onun yaşam anlayışıdır.

Yaşam anlayışı insanın, akışkan, plastik, kolayca şekil değiştiren, erken değer-bütünlemeleridir, bununla tam kavramsal kontrole ulaşabildiği bilgiyi toplar ve bu sayede iç mekanizmasını yürütür.Tam kavramsal kontrol, kavramsal bütünlük sürecini bilinçli olarak yönlendirme anlamına gelir, bunun da anlamı : yaşamın bilinçli bir felsefesidir.

Felsefe, kişinin değerler toplamı ile devam eden yaşam anlayışının yerini alamaz.Ama felsefe, tam tanımlanmış ve tutarlı bir gerçeğe bakış açısına yönelik duygusal bütünlüklerin ölçütlerini koyar (tabi eğer o felsefe akılcı olmasına ve nereye kadar akılcı olduğuna bağlı olarak).Bilinçaltıda, değer yargılarına kapalı bir metafizik türetmek yerine, artık, kavramsal olarak, açık metafizik türetmektedir.Duygular, tamamen ikna olduğu yargılarına göre hareket etmektedir.Akıl yol gösterir, duygular onu takip eder
Çoğu insan bu geçiş sürecini hiç bir zaman yaşayamaz: bilgilerini bütünleştirmek, bilinçli kanaat edinmek için hiç bir girişimde bulunamaz ve tek rehber olarak kendilerini: hiç de iyi ifade edemeyen yaşam anlayışlarının insafına terk eder…

İnsanların bir çoğu için bu geçiş zahmetli ve tamamen başarılı olamayan, temel bir iç çelişkiye yol açan - bilinçli kanaatleri ile bastırılmış, tanımlanmamış (veya bir parça tanımlanmış) yaşam anlayışı arasında bir çarpışma - bir süreçtir.Çoğu zaman, bu süreç hiç tamamlanmaz.Kanaatinin tam bütünlüklü bir felsefenin parçası değil de, rastgele, birbiri ile bağlantısız ve çoğunlukla birbiri ile çelişen ve bu yüzden de bilinçaltı metafiziğin gücüne karşı kendi aklına yatmayan fikirlere sahip bir insanda olduğu gibi.Bazı durumlarda insanın yaşam anlayışı kabul ettiği fikirlerden daha iyidir (gerçeğe daha yakındır).Diğer durumlarda yaşam anlayışı, kabul ettiğini iddia ettiği fikirlerden daha kötüdür ama bunu eyleme geçirmeye gücü yetmez.İşin komiği, böyle durumlarda, insanın zekayı görmezden gelen veya inkar eden intikamcıları gibi davrananlar da kendi duygularıdır

Yaşamak için insan eylem halinde olmalıdır, eylem halinde olmak için de seçim yapmak zorundadır, seçim yapmak için de değerler kuralı yaratmak zorundadır, değerler kuralı yaratmak için de ne olduğunu ve nerede olduğunu bilmek zorundadır - yani kendi doğasını (kendi bilgi araçları da dahil) ve içinde olduğu evrenin doğasını bilmek zorundadır - yani, metafizik, epistemoloji ve ahlak bilimine gereksinimi vardır, bunun da anlamı bir felsefeye gereksinimi vardır.Gereksinimlerinden kaçamaz, ona rehberlik edecek felsefe için tek alternatif ya bunu kendi seçecek ya da tesadüf eseri seçilecektir
Eğer aklı ona varlığı ile ilgili ayrıntılı bir bakış sunmazsa, yaşam anlayışı sunacaktır.Eğer akla yüzyıllardır yapılan ortak saldırılara - akıldışılığı sunan gaddar gelenekler veya felsefe kılığındaki bilinçsiz saçmalıklara - boyun eğerse, uyuşukluk veya şaşkınlıkla teslim olursa, temel sorunlardan kaçınır ve sadece gündelik varlığının somutları ile ilgilenirse, yaşam anlayışı görevi, iyi veya kötü olacak şekilde, devralır (ki genelde kötü olur) ve sonuçta bilmediği, hiç bir zaman kontrol etmediği, kabul ettiğinin farkında olmadığı bilinçaltı felsefesinin insafına terkedilir

Sonra bu korku, endişe ve belirsizlik yıllarla birlikte çoğaldıkça, kendini bilinemez, tanımlamaz bir yazgı, sanki nihaî hüküm günü beklentisi içinde bulur.Bilmediği şey, yaşamının her gününün- yaşam anlayışının bilinçaltındaki film rulolarında kaydettiği yanlışlarının, yalanlarının çelişkilerinin bedelini ödediği bir hüküm günü olduğudur.Ve bu tip bir psikolojik kayıtta boş kayıtlar en karanlık günahlardır.