Yeryüzünde yaşayan bütün hayvanlar içinde en kalabalık grubu böcekler oluşturur. Bu omurgasız hayvanlar Kuzey Kutbu'ndan Antarktika'ya, dağ doruklarından çöllere, ormanlardan akarsu ve göllere kadar her yere dağılmıştır. Buna karşılık içlerinden pek azının deniz yaşamına uyum sağlamayı başarabilmiş olması şaşırtıcıdır.
Bilinen böcek türlerinin sayısı 1 milyonu bulur; bu sayı dünyadaki bütün öbür hayvan türlerinin en azından üç katıdır. Bu canlıların üstelik hızla ürediği düşünülürse, toplam birey sayısı olağanüstü boyutlara ulaşır. Hatta bazı araştırmacılar, böceklerin öbür hayvanlardan çok daha küçük oldukları halde yeryüzündeki toplam ağırlıklarının bütün öbür hayvanları geride bıraktığını öne sürerler. Ama denizlerdeki balıklarla birlikte bütün hayvanlar hesaba katıldığında herhalde bu sav doğru olamaz.
İnsanlar genellikle örümcek, akrep, tespih-böceği, kırkayak gibi bütün eklembacaklı hayvanlara böcek derler. Oysa böcekler konusunda uzmanlaşmış bir doğa bilimci (entomolog) için böcek sözcüğünün anlamı daha dar ve belirlidir. Bu uzmanların yaptığı sınıflandırmada örümcek ve akrepler ayrı, böcekler ayrı bir sınıftır. Tespihböceği de gerçek böceklerle değil ıstakoz, karides, yengeç gibi kabuklu deniz hayvanlarıyla aynı sınıftandır. Kırkayaklar da öbürlerinden ayrı bir sınıf oluşturur. Kısacası böcekler ile bütün bu hayvanların tek ortak noktası hepsinin eklembacaklı olmasıdır.
Kelebek, güve, karınca, sinek, çekirge, arı ya da bit gibi değişik gruplar oluştursalar da, bütün böceklerin bazı ortak özellikleri vardır. Bunlardan en önemlisi de bacak sayısının hiçbir zaman altıyı geçmemesidir. Bu özellik böcekleri bütün öbür eklembacaklılardan ayıran temel farklardan biridir. Gerçekten de erişkin bir böceğin dört bacağı olabilir; hatta bazılarının hiç bacağı olmayabilir. Ama larva evresindeki geçici bacakları, örneğin kelebek tırtıllarının sonradan kaybolan ek bacaklarını saymazsak, erişkin bir böceğin en çok altı (üç çift) bacağı olabilir. Oysa eklembacaklıların öbür sınıflarında bacak sayısı en az sekizdir.
Gelişmesini tamamlamış bir böceğin gövdesi baş, göğüs ve karın olmak üzere üç bölümden oluşur.
Bacaklar göğüs bölümünden çıkar; kalp, mide gibi iç organlar ise karın bölümündedir. Arı ya da kelebekte bu üç bölüm birbirinden kolayca ayırt edilebilir. Ama böceklerin çoğunda göğüs ile karın tek bir parça gibi görünür ve gövdenin altını çevirip bakmadıkça bu iki bölüm arasındaki sınırı belirlemek güçtür.
Böceğin başının yapısı oldukça karmaşıktır; bu yüzden başın önemli bölümlerini inceleyebilmek için bir büyüteçle bakmak gerekir. İri bir çekirgede ya da sinekte anten gibi uzanan bir çift duyargayı ve her biri çok sayıda küçük gözden oluşmuş iri bileşik gözleri görebilirsiniz. Petekgöz denen bu bileşik gözlerden başka böceklerin üç basit ya da yalın gözü daha vardır. Hafifçe parıldayan bu küçük gözler birbirinden uzakta yer alır. Hayvan petekgözlerinin her peteğiyle, baktığı alanın küçük bir bölümünü görür ve bu görüntülerin birleşmesiyle mozaik gibi bir görüntü oluşur. Bu görüntü insandaki gibi ters değil düzdür. Üstelik böcekler renkleri, hatta insan gözünün algılayamadığı morötesi (ültraviyole) ışınları da algılayabilirler.
Gözlerin altında çene ve dudaklarla birlikte ağız parçaları yer alır. Böceklerin alt ve üstçeneleri bizimki gibi aşağı-yukarı değil, iki yana doğru hareket eder. Ama bütün böceklerin çene ve ağız yapısı yiyeceklerini çiğnemeye değil, çoğununki emmeye uyarlanmıştır. Örneğin ağustosböcekleri bitki özsularını, sivrisinekler ise insan ve hayvanların kanını emerek beslenir. Hatta bazı böcekler larva evresinden sonra hiçbir şey yemeden yaşadıkları için, bunların erişkinlerinde ağız bile yoktur. Örneğin karıncaaslanı larva evresin-deyken bol bol beslenir, ama gelişmesini tamamladıktan sonra bilindiği kadarıyla hiçbir şey yemez.
Erişkin bir böceğin hareketlerini denetleyen bütün organlar göğsünde toplanmıştır. Göğüs bölümü birbirine eklemlenmiş üç bölütten oluşur; ama bütün böceklerde bu bö-lütlü yapıyı görmek pek kolay değildir. Göğüs bölütlerinin her birinde bir çift bacak bulunur. Kanatlar ise hiçbir zaman ön bölüte değil, mutlaka orta ve arka bölütlere bağlanmıştır. Göğsün içinde bacakları ve kanatlan hareket ettiren güçlü kaslar geniş bir yer kaplar. Böceklerde omurgalılarınki gibi bir iç iskelet olmadığı için, bu kaslar gövdeyi örten dış kabuğun iç yüzeyine bağlanır. Kütikül adı verilen bu gövde örtüsü kitin denen sert bir maddeden yapılmıştır ve hem iç organlan korur, hem de gövdeye biçimini veren bir dış iskelet ödevi görür.
Böceğin gövdesinin içinde bir uçtan öbür uca uzanan iki sinir kordonu hayvanın bütün hareketlerini denetler ve baş bölümünde birleşerek küçük bir beyin oluşturur. Kuşkusuz böceklerin de dokunma, görme, işitme, koku ve tat alma duyuları vardır; ama daha gelişmiş canlılar gibi ağrı duyup duymadıkları yanıtlanması güç bir sorudur.
Böceğin kalbi sırtında, bütün karın bölgesi boyunca uzanan bir boru biçimindedir. Kanı arkadan öne doğru pompalayan bu borunun üzerinde kanın geri dönmesini engelleyen kapakçıklar bulunur. Aynı boru göğüs ve baş bölümünde de devam eder; ama burada kan pompalanmadan aktığı için adı artık kalp değil aorttur. Böceklerde, kalp ve aorttan oluşan bu uzun boru ya da sırt damarı dışında başka hiç damar bulunmadığı için açık kan dolaşımı görülür. Renksiz bir sıvı olan kan, sırt damarının açık ucundan akarak bütün iç organların çevresinde serbestçe dolaşır. Derisi ince ve yumuşak olan tırtılın kalp atışlarını çıplak gözle bile görebilirsiniz.
Böceklerin gövdesinin içinde dallanarak bütün dokulara ulaşan incecik soluk boruları vardır. Trake denen bu borular gövdenin yanlarında dışarıya açılan ve hayvanın soluk alıp vermesini sağlayan soluk deliklerine bağlanır.
Hemen hemen bütün böceklerde eşeyli üreme görülür. Yani dişiler bir erkekle çiftleş-medikçe, yavruların çıkacağı döllenmiş yumurtaları yumurtlayamaz. Yalnız balardan, yaprakbitleri ve yaprakarıları gibi bazı böcekler erkeğin katkısı olmadan da döllenmiş yumurta yumurtlayabilir. Hatta bazı türlerde tekeşeylilik görülür; bu böcekler de döllenmeden üreyebildikleri için, o türün bütün bireyleri dişidir ve aralarında hiç erkek bulunmaz.
Böcek henüz larva evresindeyken kanatlan da ancak mikroskopla görülebilecek kadar küçük, katlanmış birer torbacık biçimindedir. Çekirgelerde olduğu gibi dıştan ya da tırtıllar-daki gibi içten göğüs duvarına yapışık olan kanat torbacıkları her deri değişiminde biraz daha büyür. Ama bu torbalann açılarak gelişmiş kanatların ortaya çıkması için böceğin en son deriyi değiştirmesi, örneğin kelebeklerin kozadan çıkması gerekir. Kanatlar zar gibi incecik iki katmandan oluşur; bu katmanların arasında da yoğun bir damar ağı vardır.
Böceklerin bir bölümü tümüyle kanatsızdır ya da kanatlar körelmiş, yalnızca kalıntılan kalmıştır. Bazılarında da iki çift yerine yalnızca bir çift kanat bulunur. Çoğu kez bunun nedeni kınkanatlılarda olduğu gibi, ön kanat çiftinin sertleşerek arka kanatları koruyan bir kına dönüşmesidir.
En üstte: Sığırsineklerinin çok iri gözleri ve ısırıcı ağız parçaları vardır.
İkinci: Arısineği yumurtalarını arıların yuvalarına bırakır.
Üçüncü: Bir yarımkanatlının yavrusu attığı son derinin içinden tam gelişmiş bir erişkin halinde çıkıyor.
Dördüncü: Bir avcısinek güçlü ayaklarıyla tuttuğu bir çekirgenin derisini delici çeneleriyle parçalayarak avını yemeye hazırlanıyor.
En altta: Peru'nun yağmur ormanlarından garip görünümlü bir tırtıl (kelebek larvası).
Bütün böcekler larva evresinden erişkin duruma gelinceye kadar birkaç kez deri değiştirir. Çünkü önceleri çok yumuşak olan ve larvanın büyümesini engellemeyen kitinli kabuk sertleştikten sonra böceğe dar gelmeye başlar. Böceğin büyüyebilmesi için, gövdesini bir zırh gibi saran bu sert ve dar kabuğu atıp kendisine yeni ve daha geniş bir kabuk yapması gerekir.
Böceklerin bir bölümü yumurtadan çıktığı anda nasılsa, son derisini değiştirdiğinde de aynıdır. Oysa birçoğunda, atılan her kabuğun altından tanınmayacak kadar değişik bir böcek çıkar. Yalnız böceklere özgü olmayan, amfibyumlar, derisidikenliler, kabuklular ve yumuşakçalar gibi başka hayvan gruplarında da görülen bu köklü değişiklik sürecine başkalaşma (metamorfoz) denir.
Böceklerin geçirdiği başkalaşmanın derecesi sınıflandırmanın da temel dayanak noktalarından biridir. Nitekim bilim adamları, büyüme sırasında geçirdikleri değişikliklere dayanarak böcekleri üç büyük gruba ayınrlar: Başkalaşmasız, yarıbaşkalaşmalı ve tümbaş-kalaşmalı böcekler.
Başkalaşmasız böcekler az sayıda örneği kapsayan en küçük ve en ilkel gruptur. Bunların larvaları yumurtadan çıktığı anda erişkinin küçük bir kopyası gibidir; ana-babasının bütün yapısal özelliklerini taşır, aynı beslenme ve davranış özelliklerini gösterir. Deri değiştirirken de bu özelliklerini koruduğu için, cinsel olgunluğa eriştiğinde, yani üreyebilecek duruma geldiğinde yapısında hemen hiçbir değişiklik olmamış, yalnızca boyutları büyümüştür. Gümüşçün ve yaykuyruk gibi ilkel, kanatsız böcekler bu gruptandır.
Daha kalabalık bir grup olan yarıbaşkalaşmalı böceklerim yavruları da yumurtadan çıktığında ana-babasına benzer, yalnız kanatları yoktur. Ama bir süre sonra deri değiştirerek nemf evresine girdiğinde sırtında küçük kanat torbacıkları belirir ve her deri değişikliğinde biraz daha gelişerek, son derisini attığı anda uçabilen tam bir erişkin görünümünü alır.
Hamamböcekleri, çekirgeler, termitler, gün-sinekleri, kızböcekleri, yaprakbitleri, ağus-tosböcekleri ve tahtakuruları bu gruptandır.
Tümbaşkalaşmalı böceklerde, ise yumurtadan çıkan larva erişkine neredeyse hiç benzemez; kanatlan da vücudun dışında değil içinde gelişir. Yaşamlarının ilk evresini tırtıl olarak geçiren kelebek, ipekböceği ve güveler, kurtçuk dediğimiz larvalardan gelişen sinekler, aynca karınca, arı ve yabanarısı gibi zarkanatlılar ile ateşböceği, uğurböceği gibi kınkanatlılar bu grupta yer alır.
Bu böceklerde larva evresi ife erişkinlik arasında, öbür böceklerin hiçbirinde olmayan bir gelişme evresi daha vardır. Böceğin pupa ya da krizalit adıyla bilindiği bu evre bir dinlenme dönemidir; hayvan pupa halindeyken hiç beslenmez, hareket etmez ve örneğin güvelerde olduğu gibi, çevresine ördüğü kozadan erişkin bir böcek olarak çıkar.
Böceklerin Sınıflandırılması
Bilimsel adı Insecta olan böcekler sınıfı, kanatsız böcekler ve kanatlı böcekler olarak iki altsınıfa ayrılır. Kanatsız böcekler altsınıfı yalnızca başkalaşmasız böcekleri, kanatlı böcekler ise yarıbaşkalaşmalı ve tümbaşkalaşmalı böcekleri içerir. Bu altsınıflardan her biri takım denen daha küçük gruplara, takımlar familyalara, familyalar cinslere, cinsler de rür'lere ayrılır. Kuşkusuz 1 milyona yakın türün sınıflandırılması hiç kolay değildir. Nitekim uzmanların hepsi sınıflandırmada aynı özellikleri temel almadıkları ya da türler arasında aynı akrabalık ilişkilerini kuramadıkları için, takım düzeyine geldiği anda birbirinden ayrılan değişik sınıflandırmalar vardır. Ama genel olarak bütün böcekler 30 takımda toplanır. Bunların dördü kanatsızlar, geri kalanların hepsi kanatlılar altsınıfındandır. Bu kalabalık altsınıf da 16 yarıbaşkalaşmalı ve 10 tümbaşkalaşmalı takımı kapsar.
Kanatsız böceklerin en tanınmış iki üyesi, Thysanura takımından gümüşçün ile Collem-bola takımından yaykuyruktur. 1 santimetreden daha kısa olan gövdesi gümüş gibi parlayan gümüşçün evlerde bannır. Nişastayla beslendiği için duvar kâğıtlarını ve kitap ciltlerini yiyen zararlı bir böcektir. Gene küçük bir böcek olan yaykuyruk da bu adı, gövdesinin altında bir kilit mekanizmasıyla yay gibi kıvrık duran kuyruğundan alır. Bu kilit boşaldığında serbest kalan kuyruk yere çarpar ve böceği havaya savurur.
Kanatlı böceklerin yarıbaşkalaşmalı grubundan düzkanatlılar (Orthoptera) takımı çekirgeleri ve cırcırböceklerini kapsar. Hamamböcekleri ile peygamberdeveleri Dictyoptera, değnekçekirgeleri Phasmida takımındandır. Dermaptera takımını oluşturan kulağakaçanlar, düzgünce katlanmış kanatlarını çok seyrek kullanırlar. Termitler (Isoptera) tıpkı karıncalar gibi koloni halinde yaşar ve onlara benzeyen davranış biçimleri gösterir ama karıncalarla hiçbir akrabalıkları yoktur İnsanın ve bazı memelilerin asalağı olan emici bitler ile kuşların vücudunda yaşayan ısırıcı bitler Phtiraptera takımını oluşturur. Bunlar kanatlı böcekler arasında sınırlandırıldıkları halde kanatları körelmiştir. Çok zarif görünümlü böcekler olan günsineklerinin (Ephemeropte-ra) ömrü genellikle birkaç saati geçmez. Yiyeceğe gerek duymayacak kadar az yaşadıkları için ağızları ve sindirim sistemleri körelmiştir. Odonata takımını oluşturan kızböceklerinin ya da yusufçukların dar ve uzun kanatları bazı türlerde göğse kısa bir sapla bağlanır.
Eşkanatlılar (Homoptera) ile yarımkanatlılar (Hemiptera) çoğu kez birlikte sınıflandırılacak kadar birbirine benzeyen iki takımdır. Her iki takımın bütün üyelerinde ısırıcı ağız parçaları,' bitkilerden özsu emmeye yarayan bir hortuma ya da gagaya dönüşmüştür. Nitekim ağustosböcekleri, şeytantükürükleri (sal-yalıbitler), yaprakbitleri ve kabuklubitler yalnızca bitki özsularıyla beslenen birer eşka-natlıdır. Dolayısıyla, "bit" adını taşıyan üyelerinin de gerçek bitlerle bir akrabalığı yoktur. Eşkanatlılar bitki sağlığı açısından büyük önem taşır. Çünkü bu böceklerin çoğu yalnızca bitki özsularını emerek ürüne zarar vermekle kalmaz, daha ağır sonuçlar doğuran birçok bitki hastalığını da taşır. Yarımkanatlılar da bitki özsuları ve kan emerek beslendikleri için bitki, hayvan ve insan sağlığına çok zararlı olan hortumlu böcekleri içerir. Örneğin yatak tahtakuruları insan kanı emerek, süne ve kımıl gibi ağaç tahtakuruları ise tarım bitkilerinin özsuyunu emerek beslenir. Bu takımda, karada yaşayan tarım zararlılarının yanı sıra, suda yüzen çok ilginç böcekler de vardır. Su tahtakuruları denen bu grubun bazı üyeleri, uzun arka bacaklarıyla "kürek çekerek" suların derinliklerinde sırtüstü ya da ka-rınüstü yüzerler. Hatta tuzlu suda yaşamaya uyarlanmış tek böcek cinsi de bu takımda yer alır.
Kanatlı böceklerin tümbaşkalaşmalı grubu en yakından tanıdığımız böcekleri ve çok kalabalık takımları içerir. Örneğin kınkanatlılar (Coleoptera) yaklaşık 250 bin türüyle en kalabalık böcek takımıdır. Uğurböceği, ateşböceği, bokböceği ve karafatma birer kınkanatlıdır. Bu büyük takımı, karıncaları arıları ve yabanarılarını içeren zarkanatlılar (Hyme-noptera) ile güveleri, ipekböceklerini ve kelebekleri içeren pulkanatlılar (Lepidoptera) izler. Bu böceklerin iki çift kanadı genellikle çok güzel renkli, incecik yassı pullarla süslüdür. Karasinek, sığırsineği, atsineği, tatarcık ve sivrisinek gibi iki kanatlı böceklerin çoğu çiftkanatlılar (Diptera) takımını, pireler de Siphonaptera takımını oluşturur.
Bugün yaşayan böceklerin çoğu küçük hayvanlardır. Oysa bundan milyonlarca yıl önce yaşayan bazı kızböcekleri kanatlarını açtıklarında genişliği bir uçtan öbür uca 76 santimetreyi buluyordu. Fosillerinden anlaşıldığına göre bu böcekler bugün yaşayan herhangi bir türün en az üç katı büyüklüğündeydi. Bugünkü hamamböcekleri, kelebekler, güveler, karıncalar, yabanarıları ve sinekler de ataları kadar iri değildir. Ama Afrika'da 12 cm uzunluğunda, yani küçük bir fareden biraz daha büyük dev kınkanatlılar yaşar
Böceklerin Yaşamdaki Yeri
Yeryüzünde bütün canlılara yararı dokunan pek çok böcek vardır; ama daha yakın çevremizdeki böcekler ya bizi rahatsız ettikleri ya da yiyeceklerimize ve eşyalarımıza zarar verdikleri için böcekleri bu yönleriyle pek tanımayız. Doğrudan insana zarar veren böceklerin başında sıtma ve sarıhumma hastalığını taşıyan sivrisinek, uyku hastalığını taşıyan çeçe sineği, tifüs salgınlarına yol açan bit, vebanın yayılmasında rol oynayan pire ve tatarcık humması, şark çıbanı, kalaazar gibi hastalıkların taşıyıcısı olan tatarcık gelir. Ayrıca evcil hayvanlara öldürücü hastalıkları bulaştıran ve tarladaki ya da depolardaki ekinlere zarar veren pek çok böcek vardır. Tahtakurusu, hamamböceği, karınca ve daha birçokları da hastalık taşımadıkları halde insanın huzurunu kaçıran hayvanlardır.
Bu zararlı ya da yararsız böcekler bir yana, birçok böcek de doğada dengenin sağlanmasında çok önemli rol oynar. Örneğin çiçektozları erkek çiçekten dişi çiçeğe taşınmadıkça, tohumlu bitkiler hiçbir zaman çoğalamaz. Bu görevi bir yandan rüzgâr, bir yandan da böcekler yerine getirir. Özellikle bal yapmak için çiçeklerin içinde balözü arayan arılar, bazı kınkanatlılar ve sinekler çiçeklerin tozlaşmasına çok yardımcı olur. Yaşamak için birbirlerine gereksinim duyan böcekler ve çiçekler milyonlarca yıl boyunca birlikte evrim geçirmiştir. Örneğin Madagaskar'daki bir orkidenin balözü 30 cm derinliğindeki bir borunun dibindedir. Hortumu aynı uzunlukta olan bir güve balözü alırken çiçektozlarını da taşımasaydı bu bitkinin soyu çoktan tükenmişti. Dünyanın en büyük çiçeklerini açan Malezya'daki Rafflesia arnoldi bitkisi de çürümüş et gibi koktuğu için leş yiyen böceklerin yardımıyla tozlaşır.
Böcekler aracılığıyla tozlaşan bütün bitkilerin belki insana doğrudan yararı yoktur; ama hepsi yaşadığımız dünyaya renk verir. Üstelik yalnız bu ilginç tropik bitkiler değil, elma, armut, erik, şeftali, çilek gibi severek yediğimiz birçok meyve de böcekler olmadan kolay kolay tozlaşamaz. Çok önemli bir hayvan yemi olan üçgül ise döllenmesini yalnızca arılara borçludur.
Süprüntü sineklerinin larvaları ile uğurbö-cekleri de özellikle yaprakbiti, kabuklubit, tırtıl gibi tarım zararlılarını yiyerek insanlara yardımcı olur. İpek ve bal gibi çok değerli iki ürün ipekböceği ile arının insanlara armağanıdır. Ayrıca mobilyacılıkta çok kullanılan doğal laka boyalar bir kabuklubitin salgısından, boyarmadde olarak kullanılan kırmız da bazı böceklerin ölüsünden elde edilir. Bunlardan başka, dünyanın birçok yerinde tırtıllar, kınkanatlıların larvaları ve termitler, Arabistan ile Afrika'nın bazı bölgelerinde göçmen çekirgeler insanların en sevdiği yiyeceklerdendir. Doğu Afrika'daki göllerin çevresinde yaşayanlar da sürü sineklerinin oluşturduğu oğulları ezip pelte haline getirerek bir tür kek yaparlar.
Kaynak: MsXLabs.org & Temel Britannica