Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
17 Mayıs 2006       Mesaj #50
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mutluluk sizce nedir?


Bir arabatas235B15Dsahibi olmak mı? Ya da bir ev ? Yoksa evlenince mi mutlu olacağınızı düşünüyorsunuz? İyi bir işe ne dersiniz?

Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları;



Düşünün o çok istediğiniz, uğruna gecenizi gündüzünüze katarak elde ettiğiniz ve "o benim olursa en mutlu ben olurum" dediğiniz hedeflerinizi...



O çok istediğimiz elbiseyialdınız sırtınızdan düşmedi.insgif195B15DBir gün, iki gün , üç gün... Ya sonra? Bitti! Artık vitrinde gördüğümüz o deri ayakkabı var aklımızda... Bir alabilsek başka ne isteriz ki? Ama onun da sonu aynı son, o bitecek. Bu sefer bir başkası..

Nefsimiz arsız bir çocuk gibi önce birşey istiyor, ona istediğini verene kadar onun için çıldırıyor ama elde edince tüm arzusu hevesi bir süre sonra sönüveriyor. Artık yeni bir şey istiyor. "Onunla mutlu olacakmış!???"
kus25B15DHayat böyle değil mi "Mutluluk Yolculuğu"nun değerli yolcuları? Önce bir liseyi bitireyim diplomayı alayım diyoruz, sonra bir de üniversite sınavını kazanayım, 4 yıllık bölüme kapağı atayım istiyoruz. Uğraşıyoruz didiniyoruz. Güç bela giriyoruz üniversiteye.





Şu vizeler bir bitse rahatlayacağız. Vizeler biter. Bu sefer de finaller. Vizeydi finaldi derken bir mezun olsak..



Mezun da olduk; Ah bir işe girsem benden mutlusu yok!

İşe girdik ; "Bi terfi edemedik yahu mesgif95B15Dşu patron bir zam verse daha ne isterim ki?"

O da oldu. Güzel, hayat tıkırında gidiyor. Evlenince mix185B15Dmutlu olacağım; Evlendik.
Bir çocuğumbebgif45B15D olursa mutlu olacağım; kızımız oldu. (Allah bağışlasın...)
Ama, bir oğlum olsun bak! Dünyalar benim olacak.
Var ya! Şu bizim oğlan bir Anadolu lisesi sınavlarını kazansın, çok MUTLU olacağım.
Varımızla yoğumuzla gece gündüz demeden daha rahat, daha lüx bir hayat için çırpındık. Evladımız üniversiteyi hayırlısıyla bir bitirsin, eli ekmek tutsun gayri rahatım sonrası.
Tamam o da oldu.
Ah! Evladımın bir mürrüvetini görsem; Allah'tan başka ne isterim ki?insgif75B15D"torun" ?
....seneler geçer. klbk25B15D
Hayat, kadın için çamaşır, bulaşık, yemek, temizlik, iş çemberinde dönerken adam sabah 8:00 akşam 5:00 mesaisinde. Gelince yemek, biraz televizyon ve uyku. Bu kısır döngüde, mutluluk seraplarının peşinde koşarken zaman avuçlarımızdan apansızca kayıp gitmiş. Ve bir de bakmışız ki son istasyondayız...
Ne gençliğimizden ne dinçliğimizden eser kalmamış. Arkamıza dönüp baktığımızda, geride kalmış 70 yıl... Ama elde avuçta, ulaşılamamış bir "mutluluk" adresi...
Hayatınızın gidişatı böyleyse, son istasyona vardığınızda ben aslında "MUTLULUĞU" arıyordum demek için çok geç olmadan, mutluluk seraplarının peşinden koşmayı 031krs5B15Dbırakıp mutluluğu gerçekten olduğu yerde aramanın ve bu koşuşturmada içerisinde her gün bizim için doğan güneşin ışıltılarının klbk85B15Dartık farkına varmanın zamanı gelmedi mi sizce de? Ne dersiniz?


mis8

Bir doktor olsa , Mutluluk Reçetesi yazsa !
Mutluluk nedir? Zevklerle mutluluk arasında fark var mıdır?
Yaradılış Sebebimiz...
Allah'ın bizden istediği tek şey...
Mutluluk için atılması gereken İlk Adım

Allah'ın göndermiş olduğu bunca emirlerinin hikmeti nedir?

mis8



kus



Haydi sizinle beraber kaçalım, çoook uzaklara gidelim. Öyle bir yerde olalım ki; orada sadece mutlu olunsun. İşte orası cennet!... Ama biliyor musunuz mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, eğer dilerseniz siz bu dünyayı da kendinize cennet yapabilirsiniz. Allahû Tealâ bu imkânları insanlara teslim etmiş. "Kim mutlu olmak isterse mutlu olur" diyor Allahû Tealâ. "Biz onu mutlu kılarız" buyuruyor.



Mutluluk iki ayrı bölümden oluşur: Cennet saadeti ve dünya saadeti. Ben sizlere dünya saadetinden bahsetmek istiyorum.




Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, etrafınıza ara sıra bir göz atıyor musunuz? Hep insanlar mutsuz…Asık suratlar, huzursuz insanlar, birbiriyle devamlı kavga eden insanlar… Küfürler... Bağırmalar... Öfkenin her an taştığı bir dünya hayatı... Herkes mutsuz. Ama sizler mutsuz değilsiniz, öyle değil mi? Allahû Tealâ'nın reçetesini kullanan hiç kimse, mutsuz olmaya devam edemez. Peki ya kullanmazsa…? O zaman sorarım size, o zaman kabahat Allah'ın mı? Hem sizlere reçeteyi vermiş. İşte demiş, bu reçeteyi kullanın. Şu anda bu yazımızı kimler okuyorsa, onlar için muhteşem bir dizayn yok mu? Mutluluğu nasıl yaşayacaksınız? Nasıl elde edeceksiniz? İşte onun standartlarını size veriyorum!





Mutluluk Reçetesini!!



Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk davetiyesidir.

Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk reçetesidir, rehberidir.
Kur'ân-ı Kerim, bir mutluluk garantisidir.




Öyleyse Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın insanlarda en çok görmek istediği şeyi, bütün safhalarda garanti eden Allah'ın Kitab'ıdır. Mutluluk rehberi, bir öğüt...Mutluluğa açılan bir öğüt...





Mutluluk, bir uyum halidir. Sulh ve sukûn halidir. Kavganın bittiği bir ortamı ifade eder. Mutluluk, 3 âleminizde birden yaşanması lâzım gelen bir vetiredir.



1. İç dünyanızda mutlu olacaksınız.




2. Dış dünyanızda mutlu olacaksınız.




3. Allah ile olan ilişkilerinizde mutlu olacaksınız.




Hem emirler cephesinde mutlu olacaksınız, hem de nehiyler (yasaklar) cephesinde mutlu olacaksınız. Mutluluk, devamlı olmalıdır. Devamlı olmadığı taktirde mutlu değilsiniz, geçici zevkleri yaşıyorsunuzdur sadece.



Öyleyse zevkle mutluluk arasında çok büyük bir uçurum vardır. Zevk, hayatınızın belki birkaç dakikasında, belki birkaç saatinde yaşadığınız bir güzelliktir. Ama hangi olaysa sizi o zevke ulaştıran, o olay bittiği zaman zevkiniz de biter. Ondan sonra dünyanın çıplak karanlıklarına geri dönersiniz. Ama mutluluk öyle değildir. Mutlulukta "çıplak karanlık" diye bir şey söz konusu değildir. Gece olabilir, her taraf karanlık olabilir ama sizin öyle bir içiniz olur ki; o hep aydınlıktır, orada bir mum hep yanar, hep kalbinizi ışıtır, aydınlatır.





Mutluluk yolculuğunun muhterem yolcuları, böyle bir dizaynda mutluluğa dikkatle bakın. Mutluluk sizin içindir. Allahû Tealâ, sizi mutlu olasınız diye yarattı. O içinizdeki mumun (daha biraz açıklığa kavuşturalım), içinizdeki güneşin hep parlaması için, hep zikir yapacaksınız. Batmayan bir güneşin sahibi olmak mı istiyorsunuz? Daimî zikrin sahibi olmak mecburiyetindesiniz. Öyleyse sizleri şu dünya adı verilen gezegenle bütün kainata bağlayacak olan mutluluğunuz, Allah ile olan ilişkileriniz çerçevesinde "zikir'' adı verilen bir müessese ile ihata edilmiştir, doldurulmuştur, kuşatılmıştır, kaplanmıştır.


Unutmayın! Allahû Tealâ, hepinizden sadece ve sadece sizlerin mutlu olmasını ister; saadet içinde bir dünya hayatı ve kıyâmetten sonra sonsuz bir cennet hayatı... İşte Allahû Tealâ'nın hepinizden istediği şey, sadece bu kadar. Geri kalan mı? Namazlar, oruçlar, zekatlar, haclar... vs. Hepsi mutluluğunuz için birer vasıta. Allah'ın sizden istediği yegâne şey, dört başı mamur bir mutluluğa sizi sahip kılmaktır; hepinizi hem dünya saadetinin, hem cennet saadetinin sahibi kılmaktır.





Mutluluk yolculuğunun değerli yolcuları, Allahû Tealâ'nın hepinizden istediği şey bu kadar. Sizin mutlu olmanız. Sizin mutluluğunuz Allah'ı memnun eder, Allah sizden razı olur. Mutsuzluğunuz Allah'ı memnun etmez, şeytanı memnun eder.




Öyleyse her şeyden evvel şunu yerli yerine oturtmak mecburiyetindeyiz sevgili okuyucular. Evvelâ kendi kendinize soracaksınız:



-Ben bir yaratık mıyım?



Kesin cevap:

-Yaratığız, bütün insanlar hepimiz, sadece Allah'ın bir yaratığıyız, mahlûkuyuz, o kadar. O ise Yaratıcı...
-Allahû Tealâ, bizi hanif fıtratıyla mı yarattı?
-Kesin, bütün insanları Allahû Tealâ, hanif fıtratıyla yani hanif dînini yaşayabilecek olan özelliklerle yarattı.
-Allahû Tealâ, bizden hanif dînini, Arapça adıyla İslâm dînini yaşamamızı mı istiyor?
-Kesin.



Sevgili okuyucular, böyle bir dizaynda "mutluluk" adı verilen şu müesseseyi ait olduğu yere yerleştirelim. İnsanoğlunun bir Allah ile olan ilişkileri var, bir de başka insanlarla ilişkileri var. Allah ile ilişkileriniz, özel bir biçimde dizayn edilmiştir. Bu ilişkilerde bütün insanlar Allah'ın sevgi yelpazesi içinde bir yere sahiptir. Bu spektrumun her noktası bir insana aittir, sonsuz basamaklı bir merdiven gibi. Her an insanlar, bu merdivenin basamaklarında yer değiştirirler. Çünkü her an, herkes ya bir miktar derecat kaybeder ya da bir miktar derecat kazanır. Öyleyse muhtevayı yerli yerine oturtmak lâzımdır.


Başka insanların mutluluğu için yapılan gayretler, çalışmalar; bu da diğer insanlarla aranızdaki ilişkiyi temsil eder. Her ikisi de ayrı iki muhtevayı ifade eder. Dikkat edin, Allahû Tealâ'nın bütün emirleri sizi mutluluğa ulaştırmak içindir. Allahû Tealâ bu mutluluk kademelerini beş safhaya ayırıyor: Allah'a ulaşmayı dilemek, birinci safha. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse o kişi mutlaka cennet saadetini hak eder.



Allah ile olan ilişkilerde unutmamanız lâzım gelen en önemli faktör, Allah'ın sizden ne istediğidir. Allah sizden sadece bir tek şey ister sevgili okuyucular, sadece bir tek şey: Sizin mutluluğunuz. Sizin sadece mutlu olmanız. Dünya saadetini yaşamanız ve cennet saadetini yaşamanız, Allahû Tealâ'nın sizden istediği yegâne şeydir. Saadeti yakalamanız, yaşamanız. Onun dışında hiçbir talebi yok. Verdiği bütün emirler sadece bu mutluluğu yaşayabilmenizi sağlamak için.





Allahû Tealâ'nın 5 safhada oluşan mutluluk reçetesi, Allah'a ulaşmayı dilemekle başlar. Sonra mürşide ulaşmakla devam eder, sonra ruhunuzun Allah'a teslimini esas alır. Sonra fizik vücudunuzun, sonra da nefsinizin Allah'a teslimini esas alır.


İşte böyle bir dizayn söz konusu. Bunların hepsi safhalardır. Her biri sizi (daha Allah'a ulaşmayı dilediğiniz an, elde ettiğiniz cennet saadetinin ötesinde) daha üstün cennet saadetlerine ulaştırmaya ve bir de yeni hedefe; adım adım dünya saadetini elde etmenize yöneliktir. Öyleyse hepiniz için söz konusu olan şey, Allah'ın sizden ne istediğini yerli yerine oturtmaktır.






İnsanlar, Allah ile olan ilişkilerinin ne manaya geldiğinin farkında değiller. Allahû Tealâ'nın onları hep zora koştuğu iddiasındalar. Allahû Tealâ onların namaz kılmasını emrediyor, Allahû Tealâ onların oruç tutmasını emrediyor, Allahû Tealâ onların Allah için birçok şey yapmasını emrediyor ve bu anlayış standardı içerisinde insanlar mutsuz. Allahû Tealâ'yı, kendilerine gereksiz şeyler emretmekle suçluyor insanlar. Sevgili okuyucular, Allah'ın emirlerinin her zerresi, yalnız sizin mutluluğunuzu sağlamak için devreye konmuştur.


Öyleyse Allahû Tealâ Kur'ân-ı Kerim'i hepiniz için bir mutluluk davetiyesi, bir mutluluk reçetesi ve bir mutluluk garantisi olarak indirmiştir. Mutluluk ve Kur'ân-ı Kerim eş anlamlıdır. Allahû Tealâ kainatta en çok sevdiği, bütün kainatı uğruna yarattığı "insan" adı verilen mahlûkunun, yani sizlerin sevgili okuyucular, sadece mutlu olmanızı istiyor.





Ve sizi yaratan Allah, bu mutluluğu sağlayabilecek olan bütün gerekli sistemleri size hediye etmiş: Akıl vermiş, idrak vermiş, irade vermiş, fizik vücut vermiş, nefs vermiş, ruh vermiş, bir bütüne ulaştırmış sizi. Allah'ın kâinattaki temsilcisi, Allah'ın kâinattaki vekili, Allah'ın *kâinattaki halifesi... Siz bunlarsınız sevgili okuyucularım, sevgili kardeşlerim. Mutlu olmanın bütün vasıflarına hepiniz sahipsiniz. Kim olursanız olun, nerede olursanız olun, eğer mutsuzsanız bilin ki Allah'ın mesajını anlayamamışsınız, reçeteyi tatbik edemiyorsunuz ve şeytan nefsinizi bir vasıta olarak kullanıp, sizi mutsuz ve huzursuz etmeyi başarıyor.




Her şeyden evvel Allah'ın reçetesine dikkatle bakın. Mutlu olmanızı istiyor, ibadetlerin her biri o mutluluğa ulaşmanızın birer vasıtasıdır. Bir yere gitmek istiyorsunuz, bunun için Allahû Tealâ kapınızın önüne en güzel arabayı koymuş; son model, yepyeni, benzini, her şeyi içinde, siz sadece ehliyetinizi alacak ve o arabayı kullanacaksınız.




Mutluluk yoluna, Allah'a ulaşmayı dileyerek çıkılır. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse mutlaka o, mürşidine ulaştırılacaktır. Çünkü, bir insan Allah'a ulaşmayı dilediği an, Allah o kişinin kalbindeki bu talebi işitir, bilir ve görür. Unutmayın "ALLAH SİZİN İÇİN GÜÇLÜK DİLEMEZ, ALLAH SİZİN İÇİN KOLAYLIK DİLER."



Hepiniz, bu sonsuz saadete ehil olduğunuzu, bilin istiyorum. Hepiniz böyle bir dizaynın sahibi olmaya hem lâyıksınız, hem de Allahû Tealâ sizi ona davet ediyor, hem de size bu hedefe ulaşana kadar sonsuz yardımlar yapacağına söz veriyor ve bunu garanti ediyor.




kus25B15D





Mutsuzluğumun destekçisi












Allahû Tealâ, bizlerden bizim mutlu olmamızdan başka bir şey istemiyorsa, biz de mutlu olmayı istiyorsak, o zaman sorun kendi kendinize: NEDEN MUTLU DEĞİLSİNİZ?



Eğer mutlu değilseniz bilin ki, bir tek sebeptendir bu: Allah'ın Kur'ân-ı Kerim'le size verdiği mutluluk reçetesini tatbik etmiyorsunuz ve bu reçete, Allah'ın bu dizaynı, sizlere sonsuz güzellikleri sağlayabilecek olan her şeyi teslim etmeye hazırdır. Ne zaman? Siz onları birer birer teslim almaya ehil olduğunuz zaman.

Allahû Tealâ, muhakkak ki her açıdan sizi sadece ve sadece mutlu etmek ister. O'nun sizinle olan ilişkilerinin bütününde bir mutluluk hedefi vardır, saadet hedefi vardır ve bu saadet bizim mutluluğumuz için dizayn edilmiştir. İşte Allahû Tealâ için söz konusu olan şey, bizleri mutlaka saadete ulaştırmak.



Öyleyse, her açıdan bizi mutluluğa ulaştıracak olan şey, Allahû Tealâ ile insan arasındaki bir dengenin sağlanmış olmasından kaynaklanır. O, Allah'tır. Hepimizi yaratandır ve her açıdan bizi en güzele ulaştırmak, O'nun görevidir. O bizleri mutlaka saadete ulaştırmak ister. Öyleyse insanla Allah arasındaki ilişkilerde biz insanlar bize düşeni yaptığımız takdirde, herşey en güzel standartlarda gerçekleşecektir. Allahû Tealâ, her zaman sizin mutluluğunuzu ister. Öyleyse burada söz sahibi olan, mutluluğundan veya mutsuzluğundan sorumlu olan, sadece biziz. Sizler Allah ile olan ilişkilerinizde en güzele ulaşabilecek olan her şeyin sahibisiniz. Böylece dizaynı Allahû Tealâ'nın yaptığı bir güzelliğe hepimiz yürümeliyiz. Bu istikamette bir güzelliğe ulaşmak hepiniz için söz konusu. Allahû Tealâ'nın sizlerden istediği tek şey sizin mutluluğunuz, sizin saadetinizdir.



Allahû Tealâ, insanı kainattaki en üstün mahlûk olarak yaratmış; çünkü kainatta canlı ve cansız ne varsa hepsini, yarattığı her şeyi insan için yarattığını söylüyor. Eğer Allah'ın katında insandan daha değerli bir mahlûk olsaydı, Allahû Tealâ biz insanları da o mahlûku için yarattığını söyleyecekti. Ama durum öyle değil. Allahû Tealâ, bütün insanları en güzel standart içinde yarattığını ifade ediyor. İnsanoğlunun kesin hedefi var: Herkes mutlu olmak istiyor. Fakat neticede şunu görüyoruz ki, mutlu olmayı isteyen insanların bir kısmı mutlu değil.




Herkes mutlu olmayı diliyor ama büyük kısım insanlar mutlu değil. Arkasında mutlak olarak bir başka faktör var: İblis.

İblis hiçbirinizin mutlu olmasını, huzur içinde bir dünya hayatı yaşamanızı istemez ve sadece kendisiyle beraber cehenneme gitmesini ister. İşte insanoğlunun Allah ile olan ilişkilerinde, insanoğlunun şeytanla olan ilişkilerinde bir muhteva var. Nefs, daima şeytanla işbirliği eder. Ruh da daima Allah'la işbirliği eder. Öyleyse, kim hangi anda mutluluğu yaşıyorsa, o yaşadığı an, o kişinin ruhuyla Allah arasında bir ilişki kurulmuş ve o kişi, ruhuna tâbî bir olaylar dizisi içerisinde mutluluğu yaşamaktadır. Ne zaman da bir insan nefsiyle davranıyorsa, arkasında şeytanın ve nefsinin oluşturduğu bir mutsuzluk dizaynı oluşturmuş. Öyleyse her hâlükârda mutsuzluk veya mutluluğu sağlayan şey gene kendisidir.



Siz insanlar mutlu olmak konusunda kendinize düşeni yaptığınız zaman, dünya üzerindeki hiçbir şey sizleri mutsuz edemez. Öyleyse, siz yaptığınız davranışlarla, Allah'ın size verdiklerini, insanların mutluluğunda kullanıyorsanız, onlara bir nebze mutluluk vermek üzere kullanıyorsanız; o zaman insanlar için yeterli olan bir mutluluk var demektir.


Bütün insanlar için geçerli olan mutluluk dizaynı, kişiyle Allah arasında gerçekleşir. Ne zaman? Ne zaman siz kendinizden yana değil de, başkasından yanaysanız, o zaman Allah'tan y*******z demektir. İşte Allahû Tealâ, insanı mutlu etmek için, bütün insanların bu formülü kullanmalarını istiyor; Allah'tan yana olmak. Öyleyse saadet dediğimiz, mutluluk dediğimiz şey, bütün insanlar için başkalarından yana olmaktır. Öyleyse eğer siz kendinize düşeni yaparsanız, herşey en güzel standartlarda cereyan edecektir.

Şunu bilmenizi istiyorum. Kim mutsuz hissediyorsa kendisini, o kendi nefsindeki kendinden yana olmak talebi yüzünden mutsuzdur. Yoksa Allahû Tealâ'nın indinde O'nun mutlu etmek istemediği hiçbir kimse yoktur.



İnsanlar cemaat halinde yaşayan mahlûklar olarak yaratılmış. Herkes cemaatin bir parçası ve herkesin, herkese ihtiyacı var. Hepimiz başkalarının yaptıklarına muhtacız. Öyleyse herkes, başkalarıyla olan ilişkilerinde her şeyin en güzeline ulaşmak üzere harekete geçtiği zaman, yani kendini başkalarının mutluluğuna adadığı zaman, vakfettiği zaman hem mutlu edecek hem mutlu olacaktır. Sadece bir tek hedef olabilir. Bu hedefe dikkatle bakınız: Hedef, Allah için yaşamak. Kim böyle bir hedefin sahibiyse, o hedefin sahibi olan kişi kendisini Allah'a vakfetmiş kişidir.



Öyleyse hep nefsiniz başka insanları hedef gösterir. "İşte ben mutsuzum ama falanca bana şöyle şöyle davrandığı için. O kişi bana bir iyi davransa, ben derhal mutlu olacağım." Hep böyle düşünür insanlar. Aslında mutlu olamazlar. Mutlu olmaları ne yazık ki; mümkün değil. Ne zaman hatayı kendinizde değil de başkalarında arıyorsanız, bunu aradığınız andan itibaren, Allah'ın size sunduğu bir güzelliği reddetmiş, geriye çevirmiş oluyorsunuz. Hep kendinize bakmak mecburiyetindesiniz. Her şeyin merkezinde sizler varsınız. Herkes kendi dünyasının sahibi, kainatının sahibidir. Herkes kendi âleminin merkezindedir.



Allahû Tealâ için bakınız İbrâhîm Hakkı Hazretleri ne söylüyor:


Hakk şerleri hayreyler,


Zannetme ki gayreyler,

Görelim Mevlâm neyler,
Neylerse güzel eyler.



Allahû Tealâ'nın dizaynı, işte böyle bir dizayn. Biz insanlar için söz konusu olan şey, bu güzellikleri yaşamaktır. Öyleyse Allahû Tealâ bütünüyle en güzeli yapıyor demektir. O hiç kimsenin mutsuz olmasını istemez. Ama insanlar adeta "kör kör parmağım gözüne" diyerek kendisine düşen muhtevayı gerçekleştirmezler ve ondan sonra da başkalarına bağlı olarak bir mutsuzluk mesajı verirler. Görüşleri odur ki; kendilerinde hiç hata yoktur. Bütün hatalar, etraflarındaki başka insanlara aittir ve başkaları yüzünden de onlar mutsuz olmaktadırlar. Aslında bu muhtevaya baktığımız zaman şunu görüyoruz ki; hiç kimse aslında kendisinin dışında başka bir mihraktan mutsuz olmaz.



Öyleyse dizaynın her noktasında, hayatınızın her saniyesinde mutluluğun veya mutsuzluğun mimarı olan hareketler vardır. Sadece kendimiz varız. Gerçekten başkalarının vücuda getireceği kötü davranışlar, size bir an tesir edecektir. Ama biz başkalarının davranışlarına, hatalarına en güzel davranışlarla cevap verdiğimiz zaman, o zaman kesin görürüz ki orada bir bütün oluşur. Biz başkalarının kötü davranışlarından etkilenmeyen bir dizaynı gerçekleştirmek mecburiyetindeyiz. Herkes yanlış davranışta bulunabilir. İşte o davranışları mutluluk sağlayacak olan temeller olarak kabul ettiğimiz zaman, mutluluğa ulaşabiliriz. O Allah'a değil de, başka insanlara dayalı bir mutluluk sembolüdür. Arkasında başka bir insan yok, bize kötü davranan insan yok. Biz varız. Allahû Tealâ buyuruyor ki; "Olaylar önemli değildir, önemli olan olaylardan aldığınız etkidir. Olayların sizin üzerinizdeki tesiridir."




Öyleyse böyle bir dizaynı, mutsuzluk dizaynını mutluluğa dönüştürmek elinizdedir.



Size kötü davranana iyi davranmayı başarabiliyor muyuz? Bunu hiç deniyor muyuz? Yoksa "Ben bu yükü taşıyamam." mı diyoruz? Yani eşler anlaşamıyor ve bir de bakıyorsunuz "Ayrılmak istiyorum." diye bitiriyor konuyu. Ama biraz sabretmek ve kendisini mutsuz eden karşı tarafa, bir süre en iyi davranışlarda bulunarak bir beraberliğin devamı imkânını sağlamak söz konusu olmalıdır. Etrafımızdaki herkes bize karşı hatalı da sadece biz mi hatasızız? İnsanlar belli bir dizayn içerisinde yaşarlar, etraflarında hep başka insanlar vardır. Ama insanların büyük kısmı mutsuz.




Hiç kimse başkaları sebebiyle mutsuz olamaz. Kim mutsuzsa bilin ki o, hayatını başkaları için harcamak istemeyen, başkalarından bir şeyler bekleyen bir insan. Yoksa hanginiz başkalarına mutluluk vermek üzere harekete geçerseniz, o noktadan itibaren mutsuz olmanız mümkün değildir. Dikkat edin ki; sizi mutsuz kılacak olan şey, sizin başkalarının davranışlarından negatif etkilenmenizdir. Her şeyin en güzel olduğu bir dizaynda insan, "Rabbena, hep bana" diyorsa, nefsini ön plana çıkarmak istiyorsa ve arkasından da mutsuz oluyorsa bu, eşyanın tabiatına son derece uygun bir sonuçtur. O kişi, kendi mutluluğunun mimarı olmamıştır. O kişi, hep başkalarından bir şeyler bekler. Başkaları, kendisine iyi davranmadıkça mutsuz olan ve de mutsuzluğun arkasında hep başkalarını arayan biri var.


Biz insanlar genellikle neden başkalarının bize kötü davrandığını anlayamayız. Bize göre hiçbir kabahatimiz yoktur. Herkes hatalıdır ama biz asla hatalı değilizdir. Ve mutsuz olduğumuz zaman da, "Bizim hatalarımızdan kaynaklanan bir mutsuzluk değildir bu." diye düşünürüz. Herkes size kötü davranıyor. Eğer etrafınızdaki insanlar size kötü davranıyorsa, bunda hiç mi sizin rolünüz yok? Hiç kimse %100 haklı ve hiç kimse %100 haksız değildir.



Bütün insanlar bir etkileşim alanı içindedirler. Karşılıklı münasebetlerinde devamlı bir etkileşim söz konusudur. Siz başkalarına nasıl davranıyorsanız, onlardan da o istikamette bir cevap alırsınız. Eğer kötü davranıyorsanız, onlar da size kötü cevap verecektir. Bir insanın bir davranışından üzüntü duydunuz, etkilendiniz ve o kişiye iyi davranmamaya başladınız. Peki siz iyi davranmadığınız halde karşı taraf size iyi davranmak mecburiyetinde mi?



Öyleyse dizaynı bütün insanlar için başka bir açıdan, Allah açısından değerlendirmek mecburiyetindeyiz. Biz hayatımızı başkalarına vakfettiğimiz zaman, başkaları için yaşadığımız zaman, bize mutluluğu verecek olan o insanlar değildir; Allah'tır. "Eğer inanıyorsanız, Bana güvenin. Bana güveniyorsanız en kuvvetli sizsiniz"; böyle söylüyor Allahû Tealâ. Öyleyse şunu deneyip hemen yakalamak lâzım: Eğer biz başkalarından yana olursak, eğer biz hayatımızı her gün, zamanın bütün parçalarında, başkalarının mutluluğu için harcıyorsak, bu istikamette tüketiyorsak hayatımızı, o zaman Allah'ın bize devamlı mutluluk sağladığını göreceğiz.



O zaman kesin olarak emin olunuz ki; hayır, Allahû Tealâ ile olan ilişkilerinizde, mutluluğu başkalarına mutsuzluk vererek yaşamanız mümkün değildir. Kendimizden yana olduğumuz sürece hep mutsuz bir insan olmak mecburiyetindeyiz. Ne zaman başkalarından yana olabilirsek, o zaman her şeyin en güzele dönüşeceğini görürüz. İşte, böyle bir dizayn söz konusu. Herkes için güzellikler, hayatının her saniyesinde yaşanabilir. Allahû Tealâ'nın vücuda getirdiği herşey, sizin mutluluğunuzun bir parçasıdır. Onun için vücuda getirilmiştir.



Allahû Tealâ herkesin mutlu olmasını ister. Bunu sağlamak üzere insanları yaratmıştır. Hepimiz koskoca bir kâinat makinesinin bir dişlisiyiz. Bu muhteşem makinaya paralel bir uyum içerisinde, hayatımızı idame ettirmek mecburiyetindeyiz. Böyle bir hedefe varmanınsa, yegane dizaynı; kişinin başkalarına bir şeyler vermek üzere, (bunun için) yaşamasıdır. Bunu yaptığınız an, Allahû Tealâ'dan size mutlaka saadet ulaşır ve böyle devam ettiğiniz sürece, hiç kimse mutluluğunuzu bozamaz. Çünkü siz kendinizi başkalarına adadıkça, başka insanların size yaptığı kötülükler, sizin gözünüze görünmez. Siz onlarla, kötülük yapanlarla meşgul değilsiniz. Biz birilerine, belki de bizatihi o kötülük yapanlara iyilik etmeyi, kendimize hedef ittihaz etmişsek, onların mutluluğu için yaşamaya başlamışsak, onların bize davranışları bizi negatif etkileyemez. Biz onun tamamen dışında kalırız.



Öyleyse herşey, bizim öyle bir davranış biçimi sergilememize bağlı ki, burada kendimiz için yaşamamak var. Dışımızdaki herkes için yaşamak var. Etrafınızdaki insanların her birisi, sizin mutluluğunuzun bir vesilesidir, bir kapısıdır. Onlara ulaştırabileceğiniz mutluluk kadar siz mutlu olursunuz. Bu öyle bir yüce perspektiftir ki; başlangıcından sonuna kadar başkalarına hizmet etmek için yaşadığınız bütün zaman parçalarında siz mutlu bir insansınız. Başkalarının size kötü davranması umurunuzda bile olmaz. Onları görmezsiniz bile, farkına bile varmazsınız. Yeter ki siz kendinizi başka insanlara mutluluk vermeye adayın.



Başkalarına hizmet etmek için yaşayanlar, mutluluğu sadece onlar yaşarlar. Çok mu zor? Başkalarına bir nebzecik mutluluk ulaştırmak çok mu zor bir şey? Etrafınızdaki insanlarla birazcık meşgul olsanız, onların gönlünü alsanız, hoşlanacakları birkaç söz söyleseniz ve sizinle beraber oldukları zaman, onların mutluluğu yaşadığını görseniz. Çok mu zor bir şey? Her şey, Allah'ın size verdikleri, onları kullandığınız zaman, diğer insanların lehine kullandığınız zaman, onları mutlu edecek olan bütün özelliklerin sahibi olduğunuzu göreceksiniz. Ama çoğunuz bunu yapmıyorsunuz. Şeytan ve nefs size "Ben niçin onlara hizmet edecekmişim, onlar bana hizmet etsinler." tarzında bir düşünceyi empoze ediyor. Belki farkına bile varmıyoruz ama eğer mutsuzsak, yaptığımız şey sadece budur.



Başkalarına mutluluk vermeyi öğrenmedikçe, kendimizi başka insanlar için yaşayan bir Allah dostu haline getirmedikçe, mutluluğu yaşayamayız, hep hayatımızın bir parçası karanlık geçecektir. Arkasında sakın ha başkalarının hatalarını aramayın! Arkasında sadece siz varsınız. Öyleyse, güzellikleri yaşamak, mutlu olmak varken, yanlış bir dizaynı gerçekleştirmek ve hem etrafımızdakileri, hem de kendimizi mutsuz kılmak niye?



Görüyorsunuz ki; mutluluğumuz başkalarının elinde değil, bizim elimizde. Çünkü, mutluluk insanla başkaları arasında yaşanan bir olay değildir. Mutluluk, insanla Allah arasında yaşanan bir olaydır ve başka insanlar sadece mutsuzluğun veya mutluluğun vasıtasıdır. Vasıtadırlar ve sonuca ulaşamazlar. Bizim davranışlarımız asıldır. Biz başka insanların hayrına bir davranışın içine girdiğimiz andan itibaren mutlu bir insanız. O mutluluğu bize veren, o hayrına çalıştığımız insanlar değil; o mutluluğu bize veren ALLAH.



Düşünce platformunuzda başkalarına mutluluk ulaştırmak, onları memnun etmek tomurcukları açtığı zaman, bunun çiçek olması çok kısa bir zaman parçası içinde gerçekleşir. O bir tomurcukken de biz mutluyuz, yani başka insanlara mutluluğu ulaştırmayı düşündüğümüz süre içinde biz mutluyuz. Ulaştırdığımız zaman daha çok mutluyuz. Ama dikkat edin. Ulaştırmaya çalıştığımız süre içinde Allah ile ilişkideyiz ve dünyadaki en mutlu insanlardan biriyiz. Bize verilen her şeyi başka bir insanın, kim olursa olsun o insan, ona bir nebze mutluluk vermek için, başka bir insanın mutluluğu için kullanıyoruz.



Şeytanla insan arasındaki ilişkiler ile Allah'la insan arasındaki ilişkiler aynı değildir. Allahû Tealâ bize bütün güzellikleri güzel gösterir. Bütün çirkinlikleri de çirkin. Şeytan size bütün güzellikleri çirkin, bütün çirkinlikleri de güzel gösterir. Öyleyse Allahû Tealâ neyi emretmişse, o bir güzelliktir, mutluluk vesilesidir. Ama şeytan, Allah'ın o emirlerini bize yapılması çok güç olan angaryalar olarak gösterir. Allah neyi yasak etmişse o muhakkak bizi mutsuz edecek bir şeydir. Onun için Allahû Tealâ yasak ediyor. İblis de onları güzel göstermek üzere adeta seferberlik ilan etmiş durumda. Öyleyse, görüyorsunuz ki, Allah'ın aynası her şeyi doğru gösteriyor. Şeytanın aynası her şeyi ters gösteriyor. Allah'ın aynası; mutluluğa dönük, şeytanın aynası; mutsuzluğa dönük.



Etrafınızdaki herkes, mutluluğunuz veya mutsuzluğunuzun bir anahtarı olabilir. Onları siz, etrafınızdaki insanları siz, sizin mutluluğunuzun bir vesilesi olarak kullanabilirsiniz. Onlara mutluluğu ulaştırdığınız zaman, ulaştırana kadar geçen devre içerisinde mutluluğu yaşamış olacaksınız ve onları memnun ettiğiniz anda bu mutluluğunuz bir kat daha artacak. Öyleyse böyle bir zaman parçası içinde, hiç kimse sizi mutsuz edemez. Böyle bir imkânın hiç kimse sahibi değildir. Allah yolunda hizmet etmek isteyen, her şeyiyle kendisini buna adamış olan bir insan, mutluluğu başkalarına ulaştırmayı planladığı zaman parçası içerisinde, dünyadaki en mutlu insanlardan bir tanesidir. Etrafınızdaki herkes mutluluğunuzun bir parçası olabilir. Şu anda kimlerle beraberseniz, etrafınızdaki insanlara bir bakın. Onların her birisine bir güzel şey söyleyebilirsiniz. Onların her birisine bir güzellik ulaştırabilirsiniz. Ve böyle yaptığınız zaman, siz mutlu olacaksınız ve ayrıca bir güzelliği daha yaşayacaksınız; onlar da mutlu olacaklar. Siz onlara verdiğiniz mutluluğun kat kat fazlasını yaşarsınız.

Öyleyse hepiniz Allahû Tealâ'nın indinde, sadece güzelliklerin olduğu, çiçekler arasında bir bahar güzelliğini yaşamak istemez misiniz? Eğer istiyorsanız, o zaman başka noktaları; hayatınızın, mutluluğun bir parçası olarak kabul edeceksiniz. Şu veya bu şekilde, ama herkese, etrafınızdaki herkese bir gülüşünüzle, birkaç sözünüzle, bir küçücük hediyeyle mutluluk ulaştırabilirsiniz. Onlara o mutluluğu ulaştırdığınız zaman, göreceksiniz ki mutluluğun anahtarı sizdeymiş. Çünkü siz onlardan daha fazla mutlu olacaksınız. Öyleyse bütün güzellikleri yaşamak üzere hazır olmalısınız. Herşey sizin için.


Allahû Tealâ bu kainatı; bütün insanlar için yaratmış. Her vücuda getirdiği 24 saat, her yeni gün, yalnız sizin için değil, hepiniz için güzel doğuyor. 24 saatlik bir zaman parçası içinde, herkese mutluluk dağıtmak imkânının sahibisiniz. Yani, siz mutlu olmak imkânının sahibisiniz ve zannetmeyin ki; sizin elinizde bulunmayan şeyleri elde ettiğiniz gün başkalarını mutlu edeceksiniz. Hayır, hani düşündüğünüz "Benim hazinelerim olsa da, herkese dağıtsam, herkesi mutlu etsem." Hayır, bu bir hayal. Ona ulaşmak mecburiyetinde değilsiniz. Şu anda Allahû Tealâ size ne vermişse, size şu anda verdiği herşey, başkalarını mutlu etmek için yeterli bir kaynak oluşturur. Başka insanların mutlaka parayla mı mutlu olacağını zannediyorsunuz? Etrafınızdaki insanlara sert davranın, onlara hakaret edin, onların kalbini kırın, arkasından o hüznü yaşayın. Sonra da o insanlara güzellerin en güzeli bir davranışla davranın. Bakalım sonuçta ne hissedeceksiniz. Birindeki korkunç mutsuzluğa karşılık, ikincisinde saadet sizi bekliyor.



Vermeden almak, sadece Allah'a mahsustur. Siz ise, bir insansınız. Öyleyse siz başkalarına mutluluk vereceksiniz ki, Allahû Tealâ da size mutluluk versin. Her şeyin bir karşılığı vardır. Eğer sizden etrafınıza nur yayılıyorsa, Allahû Tealâ, sizin nurunuzu artıracaktır. Etrafınıza nur yayılıyorsa, etrafınızdaki insanlardan da ikinci etapta size nur gelmeye başlayacaktır. Öyleyse bütün insanlar, sadece bir kapı değildir, aynı zamanda insanlar bir aynadır. Sizin güzel davranışlarınız, onlarda bu güzel davranışın size döndürülmesi isteğini oluşturur. Sizin bir çirkin davranışınız, onlarda da size aynı istikamette bir davranış biçimi sergilemek arzusu doğurur. Öyleyse, etraflarına karanlık saçan insanlar, etraflarından karanlık geri döndürmek için tohumları ekmişlerdir. Ne zaman siz, başkalarına huzursuzluk veriyorsanız, o başkalarından da size mutlaka huzursuzluk geri döner, siz mutsuz olursunuz.



Bir insan düşünün. Etrafındaki herkesi her gün haşlıyor, öfkeleniyor, kalplerini kırıyor. Ondan sonra da onların her birisi de ona aynı şekilde davranıyor. Hem onların kalplerini kırdığı süre içerisinde o kişi mutsuz, hem de onlardan kendisine dönen, onun kalbini kıracak vasıfta olan şeyler sebebiyle ikinci defa mutsuz. Bir başka insan düşünün. Etrafındaki herkesle ayrı ayrı ilişkili, herkesi değerli bir insan olarak görüyor. Onun işaretlerini veriyor etrafındaki insanlara. Onları sevdiğinin, onları saydığının, onları mutlu etmeye çalıştığının en güzel işaretlerini veriyor. Onun için yaşıyor. Ve herkes onun bütün davranışlarından hoşnut kalıyor. O insanların ona karşı davranışı ne olacak dersiniz? Onu üzecek davranışlar mı? Hayır, onlardan da ona geri dönecek olan şey, davranışların en güzeli olacaktır. Etrafına mutluluk tohumları saçan bir insan onun meyvesini alacaktır. O tohumlar mutluluk meyvelerini verecektir. Etrafınızdaki herkes o açıdan bir tarladır. Sizin onlara verdiğiniz şey ısırgan otuysa, topraktan ısırgan otu çıkacak ve elinizi dalayacaktır. Ondan huzursuzluk duyacak olan sizsiniz. Ama eğer bir gül bahçesi vücuda getirmişseniz, güller kâinattaki en güzel kokuyu sizin için vereceklerdir.



Öyleyse her davranışınız, sadece iki tane sonuca yol açar: Ya sizi çevresine mutluluk ulaştıran bir insan hüviyetine getirir, ya da çevresine mutsuzluk ulaştıran bir insan. Bütün davranışlarınız, karşınızdaki tarafından sadece iki şekilde yorumlanabilir: Siz onlara mutluluk veren bir insansınız, huzur veriyorsunuz; birinci alternatif. Siz onlara mutsuzluk veren bir insansınız, onları huzursuz ediyorsunuz; ikinci alternatif. Birinci alternatif geçerli ise, siz onlara o mutluluğu ulaştırdığınız için zaten kendiniz mutlusunuz. Yetmez, o kişinin de size karşı davranışı size mutluluk vermek istikametinde oluşacaktır. Yaptığınız hizmetin karşılığını, Allah'tan mutluluk olarak aldıktan başka, o kişiden de size mutluluk rüzgarlarının esmesini sağlamış olursunuz. Öyleyse güzellikler birbirinin arkasından, hep sizleri mutlu etmek istikametinde geliyor. İşte böyle bir dizayn söz konusu.



Her güzel şey, yeni bir güzelliğin doğması için bir vesiledir. Ve bu vesile başkalarının elinde değil, her birinizin elinde. Bunun için zengin olmak mecburiyetinde değilsiniz. Sahip olduğunuz şeyler, beş kuruşunuz olmasa dahi, başkalarını mutlu etmek için yeterlidir. Yeter ki; kendinizi onların hizmetinde hissedin. Onlara mutluluk ulaştırmak için bir vasıta olduğunuzu düşünün. Ve bunun gayreti içerisinde olun. O zaman en güzele ulaşacaksınız. Göreceksiniz ki; Allahû Tealâ etrafınızda kimi oluşturmuşsa, her birisi sizin daha çok mutlu olmanız için bir vesiledir. Herkes, etrafınızdaki herkes, onlara sizlerin ulaştırdığı saadet sebebiyle, mutlu insanlar olacaktır. Yetmez, onları mutlu ettiğiniz sürece onlardan da size geri dönen şey, sizin mutluluğunuzu oluşturacak olan davranış biçimleridir.



Çevrenizde hep en güzel davranışları sergileyen bir insan olmaya çalışmalısınız. O insanlar sizi gördükleri zaman yüzleri gülmeli; "Hah, geliyor!" demeliler. "Gene bir güzellik sergileyecek, gene bizi mutlu edecek olan birkaç söz, birkaç kelime bu kardeşimizden bize ulaşacak." diye düşünecekler. Ve onlar da sizi nasıl mutlu edeceklerini düşünecekler. Size hangi güzellikleri ulaştıracakları konusunda bir yarışın içinde olacaklar. Her biriniz için bu bir vakıadır. Etrafınızdaki herkes bir değerdir. Onlara ait oldukları değeri vermeye çalışın. Biraraya geldiğiniz zaman, hepiniz birbirinizle selâmlaştınız mı? Hepiniz herkesin hatırını sordunuz mu? Bir düşünün. Düne gitmenizi istemiyorum, bir saat evvele dönmenizi istemiyorum. Sadece bulunduğunuz yerde, o süre boyunca acaba başkaları, sizin için bir değer ifade etti mi?



Herkes Allah'ın katında bir değerdir. Allahû Tealâ o insanları sevmeseydi, yaratmazdı. Acaba sizin için başka insanlar, sizin onlara değer vermediğiniz insanlar mı? Yüzlerine bakmak gereğini duymadığınız insanlar mı? Yoksa "Onlar için canımı veririm" mi diyorsunuz? Öyleyse, bırakınız başka günleri, sadece şu güne bir bakın. Geldiniz, orada başkaları var. Genel olarak biz insanlar, herkesle ilgilenmek gereğini duymayız. Ama İslâm'ın temel prensibi, herkese karşı ilgi göstermektir. Hepiniz, hepinizle yakın bir ilişkinin içinde olmalısınız. Her davranışınızla etrafınızdaki bir, iki kişiye değil, etrafınızdaki herkese değer verdiğinizi onlara göstermek mecburiyetindesiniz.



Sevgi, bir alışveriş, bir mutluluk toplayıcı, bir güzelliktir. Yalnız sevenler birbirlerini mutlu edebilirler. Öyleyse hepiniz Allah'ın bütün size verdiklerini başkalarına ulaştırmakla görevlisiniz. Birkaç kelimeyle etrafınızdaki herkesin hatırını sormak, onların gönlünü almanız demektir. Herkesle ilgilenin. Hepiniz, hepinizle ayrı ayrı ilgilenin. Hepiniz bir kıymetsiniz. Öyleyse insanları mutlu etmekle vazifeli olduğunuzu, onun için yaşadığınızı, Allah'ın sizi bunun için yarattığını hiç unutmayın. Bunu yaptığınız zaman mutluluğu yaşadığınızı göreceksiniz. O zaman Allah'ın sizi niçin yarattığının farkına varacaksınız. Başka insanların saadetini sağlayan bir vasıta olmaya çalışın. Bu vasıta oluş, sizin mutluluğunuzun vasıtasıdır. Bir insan başkalarına ne kadar mutluluk ulaştırabilirse, sadece o kadar mutludur. Öyleyse, Allah'ın bu kanununu unutmayın. İşte, göreceksiniz ki, ne kadar mutluluk dağıtıyorsanız, o kadar mutluluğun sahibisiniz. Öyleyse bütün güzellikler sizler için...



Sizler, Allah yolunda Allah'ın size verdiği her şeyi başkalarının mutluluğu için kullanmalısınız. Ve o zaman göreceksiniz ki, asıl mutlu olan, onlardan daha çok siz olacaksınız. Bunun, Allah'ın size verdiği imkânları kullanarak, her an gerçekleşmesi hepiniz için mümkündür. Söylediğim gibi, etrafınızdaki herkes sizin mutluluğunuzun bir vasıtasıdır, bir vesilesidir. Öyleyse o mutluluğu yaşamak imkânının hepiniz sahibisiniz. İşte böyle bir saadet hepiniz için geçerli. Bütün insanlar bu mutluluğun dizaynı içerisinde. Öyleyse hep, "veren el" olun. O zaman aynı zamanda şunu göreceksiniz ki, "veren el" aslında "alan el" olmanın temelidir. Siz, başkalarına mutluluğu verdiğiniz zaman, onlardan size geri gelen şey, mutlaka gene size mutluluk verecek olan bir davranış biçimidir. İnsanlara iyilik etmek için, onları mutlu etmek için kendini adayan bir insan mutluluğu bütün boyutlarıyla, vazgeçilmez bir şekilde yaşayandır. Öyleyse hepiniz için mutluluk, hepiniz için saadet, bütün boyutlarda geçerli olan bir olaydır ve bunun kanununu hep sizlere öğretmeye çalışıyorum. Kanun; başkaları içinsiniz.



Mutluluğun yegane kanunu; başkaları için yaşamaktır. Allah'ın size verdiği her şeyi başkaları için kullanacaksınız. Onları mutlu etmek için. Bunun tatbikatına başladığınız zaman bakacaksınız ki, başka insanlara mutluluk ulaştırmak hiç de zor bir şey değilmiş. Bunu gerçekleştirdiğiniz zaman birinci etabı kazanmış olacaksınız, onlara mutluluğu ulaştırmayı düşündüğünüz süre içinde mutlu olduğunuz için. Ayrıca onlara mutluluğu ulaştırdığınız an bir defa daha mutlu olacaksınız. Önünüzdeki geri kalan zamanda da başka birine, başka birine, başka birine hep saadet ulaştırmak için yaşayın. Madem ki cemaat halinde yaşıyoruz, başka insanlarla birlikte yaşamak için yaratılmışız, öyleyse etrafınızdaki herkesi mutlu etmek gayretinde olunuz. Bu, başkalarından çok daha fazla, mutluluk verdiklerinizden kat kat daha fazla, sizi mutlu edecektir.



Etrafınızdaki herkese, on kişi var diyelim, on kişinin her birine siz mutluluk ulaştırdığınız zaman, onların her biri sebebiyle siz mutluluğu yaşayacaksınız. Öyleyse her bir insana ulaştırdığınız mutluluğun yirmi katını siz yaşayacaksınız. Herşey, en güzel bir dizayn içerisinde Allahû Tealâ tarafından gerçekleştiriliyor ve bize kanunları veriyor. O kanunları uyguladığınız takdirde, siz mutlu olacaksınız ama şunu göreceksiniz ki, uygulamaya daha başlarken şeytan ve nefsiniz size derhal karşı çıkacaktır. Bu söylediklerimi gerçekleştirmemeniz için her şeyi yapacaktır. Bugün evinize döndüğünüz zaman düşünün: Benden bu tavsiyeleri aldıktan sonra ne yaptınız? Eğer bu kadar açıklamaya rağmen, etrafınızda bulunan insanlara hiçbir mutluluk ulaştıramadan evinize dönerseniz hepiniz kendinize yazık ettiniz demektir.



Öyleyse, işte mutluluk, burnunuzun dibinde. Hepiniz birbirinizin yanında oturuyorsunuz. Her biriniz, diğeri için bir mutluluk vesilesisiniz. Birbirinize söyleyeceğiniz, şu anda söyleyeceğiniz bir güzel söz, bir cümle hepinizi en güzele ulaştıracaktır. Öyleyse evinize ulaştığınız zaman söylediğimi düşünün. "Ben bu emri aldıktan sonra ne yaptım?" diye sorun kendi kendinize. Eğer her gece "ben bugün Allah için ne yaptım, ben bugün kimi mutlu ettim" diye sorarsanız Allahû Tealâ'ya, bu vicdan muhasebesini yaptığınız zaman, "Falancaya da bu güzelliği ulaştırdım, feşmekana da şunu yaptım, onun da gönlünü aldım, ona bir hediye götürdüm, falancaya şöyle bir yardım yaptım, feşmekanın şöyle bir problemi vardı onu çözdüm." bunu diyebiliyor musunuz? Siz mutlu bir insansınız. Öyleyse şu andan tezi yok hemen harekete geçin!



Herkes sizin için bir mutluluk vesilesidir. Herkes mutluluğunuzun bir kapısıdır. Siz onlara bütün güzelliklerle ulaşmaya çalışın, onları mutlu etmeye çalışın. O zaman en güzeli yaşayacağınıza gönülden inanıyorum.

Son düzenleyen Blue Blood; 17 Mayıs 2006 14:42 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi