Âşık Edebiyatı Âşık, saz şairi, halk şairi, halk ozanı gibi adlarla anılan sanatçıların oluşturduğu âşık edebiyatının yaklaşık 500 yıllık bir geçmişi vardır. Âşık edebiyatının belli başlı ilk örnekleri ise 16. yüzyıldan kalmadır. 17. yüzyılda altın devrini yaşayan ve daha sonraki yüzyıllarda canlılığını koruyarak yaygınlaşan âşık edebiyatı 20. yüzyılda değişik boyutlar kazanarak varlığını sürdürmektedir. Âşık edebiyatında da ortak halk edebiyatı türlerinde olduğu gibi hece vezniyle ve dörtlükler kullanılarak şiir söylenir. 16. yüzyılın ikinci yarısından sonra aruzun bazı kalıplarıyla şiirler söyleyen âşıklar da yetişmiştir. Medrese kültürünün etkisinde kalan bu âşıkların çoğu aruz vezni ile söyledikleri şiirlerde başarılı olamadı. Bu etki bazı âşıkların Arapça ve Farsça sözcük ve tamlamalar kullanmasına da yol açtı. Bunun sonucu olarak halk dilinden uzaklaşmalar görüldü. Âşık edebiyatının hece vezniyle söylenen en yaygın şiir türü koşmadır. Destan ve semai de âşıklarca kullanılan şiir türleri arasındadır. Âşıkların aruz vezniyle söylediği şiirler ise divan, kalenderi, semai, selis, satranç gibi adlar alır. Âşıklara yaşadıkları ve yetiştikleri ortamlara göre köy kasaba âşıkları, göçebe Türkmen boylarından olan âşıklar, denizci ya da Yeniçeri Ocağı'na bağlı âşıklar, büyük kentlerin âşık kahvelerine devam eden âşıklar, medrese kültürünün etkisiyle şiirler söyleyen kalem şairleri gibi adlar verilir. Bunların ürünleri arasında da dil ve konu bakımından birtakım farklılıklar vardır. 16.-20. yüzyıl arasında yaşamış ünlü âşıklar arasında Kul Mehmed, Öksüz Dede, Hayali, Köroğlu (16. yüzyıl); Temeşvarlı Gazi Âşık Hasan, Kâtibi, Kayıkçı Kul Mustafa, Kuloğ-lu, Gevheri, Âşık Ömer, Karacaoğlan (17. yüzyıl); Levni, Şermi, Mecnuni, Âşık Halil, Kara Hamza (18. yüzyıl); Bayburtlu Zihni, Seyrani, Tokatlı Nuri, Erzurumlu Emrah, Gedayi, Sümmani, Şem'i, Şenlik, Ruhsati, Serdari, Dadaloğlu (19. yüzyıl); Huzuri, Ef-kâri, Âşık Veysel, Ali İzzet, Âşık İhsani (20. yüzyıl) özellikle anılabilir. Tekke Edebiyatı Halk edebiyatının bu kolu dinsel kurumlar olan tekkeler ve bunlara bağlı topluluklar içinde gelişti. Her tarikatın tekkesi vardı ve şairler bağlı bulundukları tekkenin tasavvuf anlayışı doğrultusunda şiirler söylerlerdi. Bu şairler hece vezni yanında aruz veznini de kullanırlardı. Tekke edebiyatı çerçevesi içinde ele alınan şiir ve düzyazı türünde öğreticilik ve tasavvufu kavratma amacı ağır basar. Anadolu'da 13. yüzyıldan itibaren örneklerini veren bu edebiyat Yunus Emre ile ilk büyük sanatçısını yetiştirdi. Yunus Emre'yi izleyen tekke şairleri arasında Hacı Bayram Veli, Eşrefoğlu Rumi (15. yüzyıl), Ümmi Sinan (16. yüzyıl), Nizamoğlu Seyfullah, Niyazi-i Mısri, Aziz Mahmud Hüdai (17. yüzyıl) özellikle anılabilir. Bu şairlerin birçok şiiri ilahi olarak bestelenmiştir. Anadolu tekke edebiyatının önemli bir kolu olan Alevi-Bektaşi edebiyatının öncüsü olarak kabul edilen Kaygusuz Abdal'dan (18. yüzyıl) sonra 16. yüzyılda Hatayi, Pir Sultan Abdal, Kul Himmet bu edebiyatın doruk noktaları olmuşlardır. Daha sonraki yüzyıllarda da geleneksel konuları işleyen birçok Alevi-Bektaşi şairi yetişmiş, söyledikleri nefes ve deyişler tekkelerde okunagelmiştir.
MsxLabs & TemelBritannica