Eşyaların fiziki bir etki olmaksızın havalandırılmasına levitasyon denir. Levitasyonu başarmış insanların alet kullanmadan ve hile yapmadan havaya yükselmelerinin nasıl gerçekleştiği, nasıl yerçekimine karşı koydukları bir türlü anlaşılamamıştır. Bir iddiaya göre; her insan havaya yükselebilir. Çünkü insan doğadan ayrı bir varlıktır.İçinde doğaya ters düşen güçler vardır. Dünya yaşamı bu gücü geriletmiş, ancak bütünüyle ortadan kaldıramamıştır. Havaya yükselmeyi ya da havada durmayı gerçekleştiren insanların çok eski zamanlardan bu yana var olduğu biliniyor ancak, bunların çoğu yazılı kaynaklara geçmiş değil. Dünyada havaya yükselme ve havada durma denince, akla hemen Daniel Dunglas Home gelir. Daniel Dunglas Home, 1883 yılında İskoçya’da doğmuştur. 13 yaşındayken bir gece rüyasında, halasının oturduğu yerde tanımış olduğu Edwin adlı arkadaşının öldüğünü gördü.Annesi, Daniel’in halasına mektup yazarak, Edwin’in ölüp ölmediğini sordu. Gelen yanıt çok çarpıcıydı, çünkü Edwin gerçekten de ölmüştü. Daniel, yaşı ilerledikçe ruhsal olaylara ilgisini arttırdı. Ruh çağırma seanslarına katılmaya başladı. 1852 yılında davetli olduğu bir ruh çağırma ve eşyaları yerinden oynatma seansında, eşyaları havaya kaldırmaya çalışırken birden kendini havada buldu. Başı tavana değecek kadar yükseldi ve sonra yeniden indi. Konukları arasında Hartford Times gazetesinin yazı işleri müdürü F. L. Burr de vardı. Gazetesinde Home’un havaya yükselişiyle ilgili olarak şunları yazdı: “Home’un ansızın havaya yükselişini ben de yaşadım.. O sırada Home’un tam yanındaydım. Önce ayakları yerden 30 cm yükseldi. Baştan aşağı sapır sapır titriyordu. Birkaç kez yerden ayakları kesildi. Son yükselişinde odanın tavanına kadar çıktı. Yere indiğinde hepimiz donakalmıştık. Uzun süre hiçbirşey konuşamadık…” Home nereye gitse, orada olağanüstü bir olay oluyor, bulunduğu odada, rüzgar uğultusu sesi duyuluyor, ya da tavandan ansızın çiçek demetleri dökülüyordu. Kapılar kendiliğinden açılıp kapanıyor, odanın içinde ateş topları dolaşıyordu. Home, ona inananların ve inanmayanların önünde pek çok kez havaya yükseldi. 1868’de Home, Londra’da, Adare Kontu’nun malikanesinde, Kaptan Wynne ve Lindsay Lordu ile birlikte iken, birden kendinden geçer gibi oldu ve ansızın yerinden fırlayıp tavana yakın duran bir pencereye kadar yükseldi. Pencereyi açtı ve dışarı çıktı. Öbür üç kişi bir an onun aşağıya atlayacağını sandılar. Oysa o pencereden dışarı uçtu. Hiçbir yere tutunmadan ve değmeden havada hareket ederek dışarıdan aynı odanın açık olan öbür penceresinden odaya girdi. Home dışarıda pencerenin önünde havada bulunduğu sırada, 24 m. yükseklikteydi. Tanıklardan olan Lindsay Lordu’nun söyledikleri şunlardır: “Bay Home, Adare Kontu ve onun kuzeni Kaptan Wynne, birlikteydik. Bir an Home bizimle konuşmayı kesti. Bana o anda bizi duymuyor ve görmüyor gibi geldi. Hepimiz ona bakıyorduk. Titreyerek yerden yükseldi.Bulunduğumuz köşkte odaların tavanları epeyce yüksekti. Biz onun tavana yükselip ineceğini sandık. Ama o öyle yapmadı. Yüksekteki pencereye kadar uçtu. Pencereyi açıp dışarı çıktı. Bir süre sonra, açık olan bir başka pencereden içeri girdi. Pencereler arasındaki uzaklık 2.30 m. kadardı. İkisi arasında tutunacak bir çıkıntı yoktu. Üçümüz de Home’u dışarıda, pencerenin önünde ve havada gördük. Pencereden içeri girerken, ayakları öndeydi. Ömrümde ilk kez bir adamın uçtuğunu gördüm…” Home, onu havaya yükselten ve havada tutan gücün ruhlar olduğunu söylüyordu: “Havaya her yükselişimde görünmeyen bir güç tarafından yukarıya çekiliyormuşum gibi duygu yaşadım. Bu güç ruhlardan geliyor. Ben bu gücün varlığına her zaman inandım ve ona güvendim….” 16. yy’da yaşamış olan İspanyol rahibesi Aziz Teresa çok sayıda ve değişik tanıkların önünde havaya yükselmiştir.Eski ve yeni birçok kitapta ondan söz edilmektedir. Teresa, kendi isteği dışında havaya yükselmektedir. Hatta birçok kez havalanacağını sezdiğinde, öbür rahibelerden kendisini tutmalarını istemiştir. İşte Aziz Teresa’nin anlattıkları: “Havaya yükselme duygusu geldiğinde, ne yapacağımı şaşırıyorum. Karşı koymaya çalıştığımda ayaklarımın altından gelen büyük bir güçle havaya itiliyor ya da kaldırılıyordum…İtiraf etmeliyim ki, korkuyordum. İnsan havaya yükselirken çok tuhaf bir duyguya kendini kaptırıyor. Bedeninin değil de ruhunun varlığını hissediyor. Çok garip bir duygu bu… Havada olduğum sırada, hiçbir zaman kendimden geçmedim. Yükselmenin ilk anında çok heyecanlanıyordum. Ama sonra rahatlıyordum. Bedenimi su üstünde yüzen ağırlıksız bir şamandıra gibi hissediyordum. Yere indikten sonra bile, bir süre, bana ağırlığım kaybolmuş gibi geliyordu…” Aziz Joseph, 17. yy’da yaşamış bir İtalyan din adamıydı. Bu dünyanın, çile doldurma yeri olduğuna inanıyordu. Birçok kez kendini kırbaçlattı. Rahip olduğunda 22 yaşındaydı. Ama rahipliği sırasında üstleri için büyük sorun oldu. Bir pazar ayininde ansızın havaya yükseldi, mumların yandığı kutsal bölmeye doğru uçtu. Yanan mumların içine düştü. Her yanı çok kötü bir biçimde yandı. Aynı zamanda ayinin yarıda kesilmesine neden oldu. Joseph’in havaya uçuşları sürüp gitti. Duygulandığı ya da heyecanlandığı zamanlarda, ansızın balon gibi havaya yükseliyordu. Onun uçtuğunu gören insanların sayısı gün geçtikçe artıyordu. Kilise yönetimi bu durumdan rahatsız olunca, ona bir manastırda görev verdiler. Manastırda kaldığı süre içinde de havaya uçmaları sürdü. Son düzenleyen _Yağmur_; 20 Temmuz 2013 10:14
Sebep: sayfa düzeni