Arama

Anlayana - Tek Mesaj #136

NihLe - avatarı
NihLe
Ziyaretçi
8 Haziran 2006       Mesaj #136
NihLe - avatarı
Ziyaretçi
Şarkıların Sustuğu An…

Ne çok gülerdim hatırlar mısın ve ne çok ağlardım? Ne çok soru sorardım yaşama dair ve nasıl usanmadan cevap arardım? O beynimin küçük erişilmez koylarında ne kasıp kavuran fırtınalar yaşardım?

Ne çok dinlerdim insanlari hatırlar mısın? Dokunulan her yürek, uzanılan her el, bilinmezlere açılan birer kapıydı adeta. Ve ne çok söyleyecek sözüm vardı onlara ? Her kişiye, her olaya, her paylaşılana, her hüzne, her sevince yüreğimden bir parça.

Ne çok incinirdim hatırlar mısın? Kalbimin kırıklarından kıran kalplere çerçeveler yapıp odamın duvarlarına aşardım. Ve sabaha uzayan ıssız gecelerde susturamazdım çığlıkları beynimde “ Neden? Neden? Neden Allahım?” diye. Ne boşalan şişeler, ne inleyen nağmeler, ne gecenin kara çarşafına döktüğüm gözyaşlarım yaralara merhem olurlardı. Küllerin üzerinde çiçek büyütmeye çalışmaktan yorgun düşmüş bir kalbim vardı.

Öfkelendiğimde kırılganlığımdan sıyrılıp nasıl patlayan bir volkana dönüşürdüm hatırlar mısın? Ne haksızlığa, ne saygısızlığa ne de acımasızlığa tahammülüm vardı. Bir de sessizliğe dayanamazdım, tıpkı gözlerine bakamadığım gibi. Sessizlikte susturamadığım çığlıklar, gözlerinde acı vardı. Kaçırırdım hemen gözlerimi gölge değmesin diye, umuda tutkun gözlerim vardı.

Sabrına hayranım derdim hatırlar mısın? Gözyaşlarıyla büyüdüğüm, acıyla ve yalnızlıkla terbiye edildiğim bu hayatta sabırla suladım umut çiçeğimi. Dalgalarla boğuşarak geçirdiğim her bir fırtınadan sonra en kötüsü bir kıyıya vururdu bedenim ve ben gırtlağımda yanık tuz kokusu yeni başlangıçlara uyanırdım. Ne yaparsan yap, başı yere değmeyen bir hacıyatmaz gibi aldığım her darbeden sonra er ya da geç dimdik ayağa fırlardım… Sonra yeniden başlardı apansız rüzgarlar esmeye, yeniden haksızlıklar, vefasızlıklar, yalnızlıklar, unutulmuşluklar, sorular, sorular ve bir turlü o cevapları bulunamayan sorular.. Ve ben tıpkı bir hacıyatmaz gibi sallanırdım bir sağa, bir sola, ve yeniden bir sağa , bir sola…

An geldi…

Sustu çığlıklarım…

Sustu içimde umudu çağıran feryatlar… Sözcükler yetersiz kaldı yüzüme yapışan gülümsemeyi anlatmaya. O hiç durmadan konuşan ağzım, gürültüsü kesilmeyen beynim, fırtınası bir türlü dinmeyen kalbim sustu. Hıçkırıklar kesildi artık, kanamalar durdu, içimdeki isyanlar dindi.

An geldi…

Sessizliğe susar oldum…

Hiç bir şey anlatma bana, kimseden bahsetme, sus, konusma. Duymak istemiyorum hiçbirşey. Neden? diye sorma, bildiğim hiç bir şey yok benim. Ne kelimelerin ve ne de gozyaşlarının anlatabileceği birşey kaldi içimde. Suskun gözlerimin içine bak, bakabilirsen, anla anlayabilirsen. Yeter ki, konuşma. Sessizliğin içindeki huzuru paylaşalim…

An geldi…

Yanıtını bulamadığım tek bir soru kalmadi yaşama dair.

Çünki sorulabilecek butun sorulara cevap, aldığım nefesti. Mana sını aradığım herşey mana sını yitirdi ve tek bir manada tekrar birleşti. Geçmiş; anılarımda günden güne solan eski bir fotoğraf, şu an; ciğerlerimi dolduran hava, gelecek ise bir sonraki soluğum. Hayatta gerçek olan tek şey varlığımdı. Geriye kalan herşey bir illuzyon…An geldi, Içimdeki, o hiçbir şeyden yılmayan asker barışı seçti…

Aylarca süren tedavilerden, umutlu bekleyişlerden sonra doktorun kanserli hastasının yakınlarına “ Yapacak bir şey kalmadı, alın eve götürün ve rahat ettirin” derken gözlerindeki yenilgiyi gördün mü sen hiç? Kalenin burcuna bayrağı dikip, kanlar içinde yere yığılan askerin o an aklından geçenleri bilir misin? Yaz sezonu bitip, tatilciler pılıyı pırtıyı toplayıp yazlıkları terkettiğinde, çöplerle dolu bomboş sahile vuran yorgun dalgaların sesini duydun mu hiç? Çölde kaybolmuş bir kazazedenin günlerce bir canlıya rastlama umuduyla kızgın güneş altında yol kadettikten sonra matarasındaki son bir damla suyu içtiğinde dudaklarındaki tadı bilir misin? Gemisi sulara gömülen kaptanın, bütün yolcuların gemiyi boşalttığından emin olduktan sonar, kendisini kurtarmak için çok geç olduğunu anladığında, çırpınmaktan vazgeçip okyanusu selamladığını bilir misin? Son şarkısını soyleyen bir assolistin perde inip, gösteri bitiğinde sahneden çıkarken attığı o sessiz adımlarla yurüdün mü hiç? Yedek paraşütünün de açılmadığını farkettiğinde, parasütçünün bütün vucudunu saran pismanlığı bilir misin?Yolda sakin sakin araba kullanırken, birden gaza basıp hız ibresini ikiyüz’e vurdurğunda kopup giden nedir, bilir misin?

Hayatta kazanmakta mümkün değil, kaybetmekte. O zaman kazanırım belki diye bu çaba, kaybettim diye döktüğümüz gözyaşları niye?


Ayşe Ozan