Arama

Ergenekon Operasyonu - Tek Mesaj #5

ThinkerBeLL - avatarı
ThinkerBeLL
VIP VIP Üye
21 Haziran 2009       Mesaj #5
ThinkerBeLL - avatarı
VIP VIP Üye
Ergenekon Operasyonu
Vikipedi, özgür ansiklopedi


Tartışmalar


Medya
Medyanın Ergenekon haberciliği konusundaki tavrı sık sık tartışma konusu olmuştur. Binlerce sayfa ve yüzlerce ek klasörden oluşan ve gazeteler için dev bir kaynak niteliği taşıyan iddianamede yeterince temellendirilmemiş bilgilerin, spekülatif içerikli ihbar mektuplarının ayıklamadan kamuoyuna sunulması ve bir enformasyon bombardımanı yaratılması eleştirilmiştir.
Zaman, Yeni Şafak, Vakit, Star ve Taraf gazeteleri ile Atv, Samanyolu Televizyonları hedef göstererek yayın yapmakla suçlanmış Hükümet ve Gülen hareketi tarafından yönlendirildiği iddia edilmiştir. Soruşturma sırasında bir çok sanık ve sanık yakınlarının ses kayıtları medyaya düşmüş bu ortam dinlemelerinin Emniyet İstihbarat Daire Başkanı Ramazan Akyürek eliyle yapıldığı iddia edilmiştir. Yine adı geçen medya kuruluşlarında pekçok insanın usulsüz dinleme kayıtlarının yer alması, ancak bunların resmi dinleme kayıtları olmaması yani devletin kolluk kuvvetlerinde varolan cihazlar ile yapılmadığı, Başbakan Erdoğan'ın özel olarak kurdurduğu bir birime bu dinlemeleri yaptırdığı iddia edilmektedir. 18 Eylül 2008 tarihinde VERSO Başkanı Erhan Göksel, uzaktan dinleme yapan üstün teknolojik cihazlardan 2005'te 17 adet satın alındığını ancak İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bunu bilmediğini iddia etmişti. Göksel, düzenlediği basın toplantısında, Türkiye’nin 2005’te ABD’den 17 adet “A1-5” olarak adlandırılan dinleme cihazı satın aldığını, bunlardan 15’inin bir devlet kurumunda, 2 tanesinin de emniyet istihbaratında bulunduğunu savunmuştu.
Meclis Telekulak Alt Komisyonu üyesi CHP'li Ahmet Ersin de, son dönemde servis edilen kaynağı belirsiz ortam dinlemelerinin, yurtdışından ithal, son teknoloji ürünü lazer güdümlü 11 mobil dinleme aracıyla yapıldığını ileri sürdü. Bu cihazların Kanada ve İsrail’den ithal edildiği bilgisini aldığını söyleyen Ersin ortam dinlemesini Başbakan’ın 2005’te müfettişlerden ve emniyet mensuplarından kurduğu özel istihbarat örgütünün yaptığını ve bu ekibin MİT’teki cemaat kadrolarından da yararlanarak özel istihbarat örgütü olarak bu faaliyetlerini sürdürdüğünü öne sürmüştür.
Dava sürecinde bir takım medya kuruluşları da davayı sulandırmakla suçlanmıştır. Tuncay Güney'in ifadesinin Adil Serdar Saçan'ın işkencesi sonucu alındığı ortaya çıkınca davanın temel dayanağının Güney olduğu ve davanın kanıtsız kaldığı yorumları yapılmıştır. Bu çevrelerin, Güney’in dengesiz ruh halini, sahnede olmaktan mutluluk duyan kişiliğini ve doğru ve yalanı harmanlayıp sunma özelliğini öne çıkararak davayı sulandırmaya çabaladığı iddia edimiştir.

Kapatma Davası
14 Mart 2008'de Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'nın tek başına iktidarda bulunan Adalet ve Kalınma Partisi'ne laiklik karşıtı fiillerin odağı haline geldiği iddiasıyla kapatma davası açması ve 22 Mart 2008'de birçok ulusalcı ismin gözaltına alındığı Ergenekon operasyonunun zaman olarak yakınlığı bazı kesimlerce Ergenekon'un AK Parti davasının bir rövanşı olduğu şeklinde yorumlanırken bunun tam tersini iddia edenler de mevcuttu.
Kültür ve Turizm bakanı Ertuğrul Günay NTV canlı yayınında AK Parti davası ile asıl önemli tartışmaların önünün kesildiğini belirtip;
"Bundan kastım Ergenekon soruşturmasıdır. Olaylar öyle gelişti ve geliştirildi ki, sayın Başsavcı dava açmaya zorlandı."
diyerek Adalet ve Kalkınma Partisi hakkındaki kapatma davası ile Ergenekon soruşturmasını ilişkilendirdi." Günay dava ile ilgili "Türkiye’nin iyiye ve ileri gitmesini istemeyen kişiler çok önemli yerlere sızmış" şeklinde bir yorumda da bulunmuştu. Kapatma davasının açılmasından bir hafta sonraki gözaltıların ardından ana muhalefet lideri Deniz Baykal AKP'nin kadrolaşma aşamasını geride bırakarak kendi derin devletini inşa etme aşamasına geldiğini öne sürdü.
Bu konudaki tartışmaların derinleşmesi üzerine İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Aykut Cengiz Engin bir basın açıklaması yapmak zorunda kaldı. Operasyonun başlatıldığı tarih ve saatten itibaren basın ve yayın organlarında yapılan yayınlarda son günlerde Türkiye'nin gündeminde yer alan önemli başka davalarla Ergenekon soruşturması arasında paralellik kurulmaya çalışıldığı ve bu doğrultuda yanlış ve gerçek dışı yorum ve değerlendirmeler yapıldığının görüldüğüne" işaret eden Engin, açıklamasında Ergenekon adı verilen soruşturmanın, 2007 yılı Haziran ayında başlatılmış olup gerek 21 Mart 2008 tarihinde, gerekse daha önce bu kapsamda yapılan operasyon ve işlemlerin kamuoyu gündeminde yer alan diğer davalarla hiçbir ilişkisi bulunmadığını belirtti.

İddianame
Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti'ndeki en uzun iddianeme olan ve 2455 sayfadan oluşan savcılık iddianamesi, hukukçular tarafından ağır şekilde eleştiriye tutulmuştur. Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk "Ben hayatımda böyle iddianame görmedim" diyerek sürekli tekrarlarda bulunulan, soruşturma ile ilgisi olmayan insanların konuşma kayıtlarını içeren, delil sayılamayacak nitelikteki belgelerin koyulduğu iddianameyi hukuk diline hakim olmadığını belitmiştir.
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç önemli davalarda medya ve siyaset dünyasının verdikleri demeçlerle hakimleri etki altına aldıklarını dile getirdi. Haşim Kılıç "Yargı kararı olmadan suçlu ilan edilen kişilere karşı işlenen suç insanlık suçudur." dedi.
"Hukuk devleti hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, kişilerin her türlü korku ve endişeden arındırılarak sağlandığı devlettir. Devlet güç ve kuvvet demektir. Güçlü bir yargı, laikliğin güvencesidir. Yargıç vicdan mahkemesinde, tarafsızlığına ve öfkesine yenilmemelidir. Hakimin verdiği ya da vereceği hoşa gitmeyen kararlar nedeniyle, sosyal çevreden dışlanma korkusu yaşamaktadır."
Ergenekon Savcısı Zekeriya Öz, soruşturma kapsamında 3 Nisan 2008'de şüphelilerin ev ve işyerlerinde yapılan aramalarında ele geçirilen "çok gizli" bilgi ve belgelerin doğru olup olmadığını, gizlilik hükmünün kalkıp kalmadığını, şahısların MİT ile ilişkisinin olup olmadığını sorması üzerine MİT Müsteşarı Emre Taner imzasıyla 9 Mayıs 2008 tarihinde savcılığa gönderilen cevap yazısı Ergenekon iddianamesinin eklerinde yer aldı. Müsteşarlıktan savcılığa verilen üç sayfalık cevap yazısında;
"3 Temmuz 2002 tarihinde müsteşarlığa posta kanalıyla intikal edilen, ancak kaynağı tespit edilemeyen iki sayfalık bir mektup ile altı adet CD'nin incelenerek Ergenekon örgütüne ilişkin basında yer alan haberlere paralel bilgiler tespit edildiği kaydedildi."
Teşkilâtın, kendisine ulaşan ve Tuncay Güney´in emniyette verdiği ifade ile belgeleri içeren mektup ve CD´leri bir kitapçığa dönüştürerek, 10 Temmuz 2003´te Genelkurmay Başkanlığı´na göndermesi; 19 Kasım 2003´te de Başbakanlığı bilgilendirmesi, kısaca Bülent Ecevit başbakanlığındaki hükümete değil seçimlerden sonra AKP tarafından Abdullah Gül başbakanlığında kurulan hükümete vermesi tartışma konusu olmuştur.
MİT Müsteşarı Taner yine aynı cevap yazısında, Ergenekon yapılanmasını ilk olarak, Ergenekon sanıklarından Doğu Perinçek’e ait Aydınlık dergisinin yazdığını belirtiyor. Raporda, 1 Nisan 2001’de Aydınlık’ta ve 12 Mayıs 2001’de Aksiyon’da yayınlanan haberlerin yanısıra, Yeni Şafak gazetesi yazarı Fehmi Koru’nun da 30 Nisan ve 1 Mayıs 2001 tarihli köşe yazılarında ‘Ergenekon’ isimli bir oluşum hakkında dikkati çeker mahiyette haberlere yer verildiğini kaydediyor. Ancak buna rağmen savcılık, Doğu Perinçek, İşçi Partisi ve Aydınlık dergilerinde elde ettiği bu belgeleri gizli belgeler ve suç örgütün varlığına kanıt olarak iddianamede yer vermiştir.
  • Erdal Sarızeybek:"Ergenekon operasyonunun arkasında ABD ve İsrail var. Ergenekon, Türkiye'nin başına geçirilmek istenen üçüncü çuvaldır. Kamuoyunu ve TSK'yı ran operasyonundan önce sindirmek istiyorlar. Amaçları, soruşturmayı muvazzaf askerlere yöneltmek."
  • Sami Selçuk:Yargıtay Onursal Başkanı Sami Selçuk, Ergenekon davasının A'dan Z'ye siyasallaştığını da sözlerine ekledi. Yargıçların işlerinin zorlaştığını söyleyen Selçuk, savcılık soruşturmasıyla ilgili şüpheleri olduğunu da söyledi. Selçuk şüphelerinin savcılığın ceza yasası hükümlerini tam anlamıyla uygulayıp, uygulamadığı üzerinde yoğunlaştığını söyledi.
İddianamede sanık ya da tanık olarak yer almayan, CMUK'na göre belirli bir süre içinde yokedilmesi veya taraf olmayanların ayıklanması gerekirken yüzlerce insanın görüşme tutanakları iddianamede yer almıştır.
  • Sanık Halis Yavuz Işıklar'ın gazeteci Yılmaz Özdil ve Uğur Dündar'ın ile Turgut Özakman'ın evine geldiğini söyleyen tape çözümü; Yılmaz Özdil Turgut Özakman'ı tanımadığını bildirmiştir.
Soruşturma ve Savcılar
"Ergenekon Davası tutuklu sanıklarından" Doğu Perinçek'in çıkarttığı Aydınlık Dergisi savcı Öz hakkında bazı iddialar ortaya atmıştır. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi 1991 mezunu Zekeriya Öz 1997 yılında savcı olmuştur. Ancak aylarca kamuoyunda ilk görev yeri Mutki olarak tanıtılmasına rağmen Aydınlık Dergisi'nin ve Ulusal Kanal televizyonunun verdiği habere göre ilk görev yerinin Çine olduğu ortaya çıkmıştır. Aydınlık Dergisi, kapağından "Ergenekon Savcısının Gizlenen 4 Yılı" başlıklı haberde Zekeriya Öz'ün, görev yaptığı Çine'de esnaftan haraç aldığı, adliyede yolsuzluk yaptığı, bir iş adamının Öz'ün kafasına silah dayadığı, Öz'ün eşinin çarşaflı olduğu ve evinde haremlik-selamlık oturulduğu duyuruldu. Ancak daha sonra Zaman Çine'de yaşayan, adliyede çalışan kişilerin verdiği ifadelere göre hazırladığı haberde Aydınlık'ın haberinin yalan olduğunu; haraç, sürülme, yolsuzluk gibi iddiaların tamamen asılsız olduğunu savundu.
Tutuklu sanıklardan Doğu Perinçek'in çıkarttığı Aydınlık Dergisi'nin verdiği habere göre Savcı Zekeriya Öz döner sermaye parasının aralarında paylaşılması isteğini redden kıdemli savcı Ayhan Uğur'dan tarafından Hakimler ve Savcılar Kuruluna şikayet edilmiş ve Mutkiye sürüldüğü söylemişse de hakimlerin önce batı görevi, sonra da şark görevi yaptığı bilinmektedir. Bu iddiaya halen Adalet Bakanlığı ya da kendisi tarafından tekzip edilmemiştir. Soruşturmayı yürüten savcılar kıdem sırasına göre; Ercan Şafak, Mehmet Ali Pekgüzel, Murat Yönder, Fikret Seçen, Zekeriya Öz, Nihat Taşkın'dır. İlk 4 savcı birinci sınıf savcıdır. Soruşturmayı Zekeriya Öz yönetmektedir, diğer savcılardan Mehmet Ali Pekgüzel ve Nihat Taşkın ise duruşma savcısı olarak görev yapmaktadırlar.
Ergenekon savcıları hakkında; sanıklar Muzaffer Tekin, Ergün Poyraz, Kemal Kerinçsiz ve Doğu Perinçek’in yanısıra emekli kıdemli albay Erdal Sarızeybek, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine inceleme başlatıldı. Ancak soruşturma talebi reddedildi.Gazeteci Can Dündar, Savcı tarafından illegal olarak davet edilip sorgulandığını ancak bunun ifade tutanağına geçmediğini bildirmiştir.
Ergenekon soruşturması hakkında operasyonların yapılış biçimine yönelik eleştiriler getirilmiştir. Zanlıların ifadelerinin çağrı yolu ile alınması yerine sabahın erken saatlerinde gözaltına alınmaları, teknik takip adıyla yeni bir kanıt sisteminin oluşturulması ve iddianamelerin çok geç hazırlanması nedeniyle bir tedbir olan "tutuklama" olayının fiilen cezaya dönüştürülmesi bir çok kişi tarafından eleştirlmiştir.
Soruşturma kapsamında tutuklu bulunan birçok sanık sağlık durumu nedeniyle tahliye edilmiştir. Bu kişiler arasında Hurşit Tolon, Şener Erugur ve Ferid İlsever de bulunmktadır. Levent Ersöz de firari iken prostat ameliyatı olmak için sahte kimlikle geldiği hastanede tutuklanmıştır. Daha sonra GATA'ya nakledilen Ersöz'ün GATA'ya sevkinde usulsüzlük olduğu tespit edilmiştir.
20 Haziran 2007'de Ergenekon soruşturması kapsamında sağlıklı bir biçimde tutuklanan Kuddusi Okkır'ın, cezaevinde kaldığı dönemde sağlığı bozuldu. 10 Mayıs 2008'de Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'ne yatırıldı ve yapılan tetkiklerde "akciğer kanseri, beyin ve kemik metastası" teşhisi kondu. Kuddusi Okkır, sağlık sorunları nedeniyle savcılığın talebiyle nöbetçi mahkeme tarafından 1 Temmuz 2008 tarihinde serbest bırakıldı. Okkır, tahliyesinden beş gün sonra Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde hayatını kaybetti. Kuddusi Okkır'ın hakkındakı suçlamaları öğrenemeden kanserden ölmesi büyük tepkiyle karşılandı. Kuddusi Okkır'ın ölümü ile ilgi olarak CHP grup başkanvekillerinin hazırladığı araştırma önergesinin gerekçesinde hangi suçla suçlandığını bile bilmeyen bir kişinin, tutukluluk sürecinin, infaz edilen bir cezaya dönüşmesinin, en temel insan hakkı olan yaşam hakkının ihlali olduğu belirtildi. Kuddusi Okkır'ın eşi Sabriye Okkır'la görüşen TBMM İnsan Hakları Komisyonu başkanı Zafer Üskül Okkır’ın ölümü insan haklarına aykırı olduğunu söyledi.esi Başkanvekili Osman Paksüt, eşi Ferda Paksüt için alınan dileme kararlarından dolayı kendisin de gayrinizami olarak dinlendiğini, eşinin 2 katı dinleme çözümlerinin kanuna aykırı olarak Anayasa Mahkemesine gönderildiğini belirtmiştir. CMK gereği, Anayasa Mahkemesi üyeleri savcılar tarafından takibata uğrayamazlar, dinlenemezler ve haklarında işlem yapamazlar. Ancak İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma ile görevlendirilen savcılar bu yasağa uymamış, yetkileri dahilinde olmayan işlem yaparak; Anayasa Mahkemesi olduğu anlaşılan kişinin dahil olduğu dinlemeler kesilmemiş ve o an değil 8 ay sonra Anayasa Mahkemesine evrak göndermişlerdir. Ergenekon sürecinde 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra hastanede ölen Kuddusi Okkır’ın eşi adil yargılanma ve yaşama hakkının ihlal edildiği gerekçesiyle AİHM’ye başvurdu. Mahkeme 1 ay sonra başvuruyu kabul etti. Okkır'ın başvurusunun kabulü, davanın usul yönünden eksiği olmadığı, iddia konusu suçlamaların sözleşme maddeleri kapsamında değerlendirildiği ve esasa girileceği anlamına geliyor. AİHM davayı kısa sürede bitirmek için taraflara "dostane çözüm" önerecek ve tazminat miktarında anlaşmalarını isteyecek. Sonuç alamazsa kendisi belli bir tazminata hükmedecek.

Siyasi Partilerin Tepkileri
  • Adalet ve Kalkınma Partisi: CHP'den sık sık operasyona müdahale ettiği yönünde eleştiriler alan iktidar partisinin yöneticileri operasyonun partisinin değil savcıların işi olduğunu, hakimler ve savcıların ne yasama, ne yürütme organından talimat almadığını vurgulayan açıklamalar yapmış, Ergenekon operasyonunun Türkiye'yi soğuk savaş döneminden kalma hukuk dışı yapılanmalardan kurtaracağını savunmuştur. CHP'nin operasyon konusundaki tavrı hakkında ise partinin lideri Erdoğan ve grup başkanvekili Nihat Ergün; Ergenekon zanlıları ile olan karanlık ilişkilerinin Baykal'a tedirginlik verdiğini önesürmüştür.
  • Cumhuriyet Halk Partisi: Ergenekon operasyonuna İşçi Partisi dışındaki en sert tepkiler CHP'den geldi. Genel başkan Deniz Baykal partisinin grup toplantılarında operasyonlar hakkında AKP'nin kadrolaşma aşamasını geride bırakarak kendi derin devletini inşa ettiğini korku toplumu yaratılmak istediğini, Cumhuriyet ile hesaplaşılmakta olduğunu Ergenekon'un intikam operasyonu olduğunu öne sürmüş hatta NTV'ye verdiği bir röportajda “Soruşturmanın savcısı Başbakan ise Deniz Baykal da avukatı olur” diyerek Erdoğan'a yanıt vermiştir. Bunların yanısıra CHP milletvekilleri gözaltına alınan ve tutuklanan zanlılara ziyarette bulunmuş ve TSK'yi tutuklu bulunan orgenerallere yeterince destek olmadığı için eleştirmiştir.
  • Demokratik Sol Parti: Genel Başkan Zeki Sezer açıklanan iddianamede "organize terör örgütü" denilebilecek bir yapılanmanın görülemediğini ve hükümetin korku imparatorluğu kurmaya çalıştığını iddia etmiştir.
  • Demokrat Parti: DP genel başkanı Süleyman Soylu Zaman gazetesine verdiği bir röportajda "Eğer bu dava sulandırılır ve fiyaskoyla sonuçlandırılırsa Ergenekon, ideolojisi ve kadrolarıyla iktidar olur. Türkiye, totaliter devlet haline gelir, ne özgürlük kalır ne zenginlik." sözleriyle operasyona destek verdi.
  • Özgürlük ve Dayanışma Partisi: Partinin eski genel başkanı Ufuk Uras, kendilerini ulusal solcu olarak nitelendiren, milliyetçi ve demokrasiden uzak çevrelerin solu anlamsızlaştırdığını ve Ergenekon Operasyonu ile solun içerisindeki faşistlerin ayıklandığını söyledi.
  • Saadet Partisi: Partinin lideri Ergenekon davası sonuçlandığı zaman Türkiye'nin, Temiz Eller Operasyonunun yapıldığı İtalya gibi karanlık çetelerin su yüzüne çıkarıldığı siyasal sistemini temizlemiş bir ülke olacağını ümit ettiğini ve sonuçları nereye, kime giderse gitsin, ucu nereye uzanırsa uzansın çeteler temizlenmesi gerektiğini belirtmiştir.
  • Türkiye Komünist Partisi: Partinin yaptığı yazılı bir açıklamada operasyonlarda gözaltına alınan kişilerin işledikleri suçlardan değil, AKP’ye muhalefet ettiklerinden dolayı Ergenekoncu olarak nitelendirldiği savunuldu.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!