Ölüme yalnızca tıbbi değil, hukuksal, ekonomik, antropolojik, dini, sosyal ve diğer açılardan yaklaşmak mümkündür. Doktorların, ölümün yalnızca tıbbi yönüyle ilgilenmeleri onları eksik ve yetersiz kılar. Çünkü, hasta-doktor ilişkisi bir teknisyen-makine ilişkisine indirgenemez; doktorlar, hastalarının bir insan olarak gereksinmelerini dikkate almak zorundadırlar. Daha ileri giderek, bunu dikkate almadan doktorluk yapılamayacağı bile söylenebilir. Doktor-hasta ilişkisinin son yarım asırdır gittikçe artan biçimde mekanikleşmesinde; doktorların eğitilmelerindeki yanlışlar kadar, toplumların yaşama bakışlarında maddeciliğin egemen olması da önemli bir etkendir. Karşılıksız veya karşılığı maddi olmayan bir iyi eylem, düş ürünü olmak zorunda değildir. Doktorluk; ne kadar gelişmiş teknolojiler kullanılırsa kullanılsın, özde, iki insan arasındaki özel ve çok yakın bir ilişki olma konumunu sürdürmelidir.