150 milyar dolarlık bir pazar: Spor Turizmi
Dünyanın önde gelen turizm ve spor örgütleri dünya turizm gelirinin yüzde 32’sinin spor turizminden kaynaklandığı görüşünde uzlaşıyorlar. Türkiye, yükselen bu pazardan ciddi bir pay alabilmek için spora uygun bir alt ve üst yapı geliştirmek zorunda.
Son yıllarda turizmle ilişkisi gittikçe artan sportif aktiviteler,Türkiye’nin turizmde gelişme potansiyeli olan alanlardan biri olarak ortaya çıkıyor.
Devlet İstatistik Enstitüsü’nün 2001 yılında gerçekleştirdiği Yabancı Ziyaretçiler Anketi’ne göre ‘Sportif aktiviteler/ilişkiler’ amacı ile gelen yabancı turist sayısı yaklaşık 150 bin kişi olarak tespit edilmişti. Bu rakam o yıl Türkiye’ye gelen toplam yabancıların yüzde 1,3’ünü oluşturuyordu.
Türkiye’de özellikle de doğa sporlarından kaynaklanan sportif turizm, son yıllarda baş döndürücü bir hızla gelişti. Bundan 15-20 yıl öncesine kadar isimleri büyük bir çoğunluk tarafından bilinmeyen ve turizm endüstrisince de henüz birer ürün olarak keşfedilmemiş rafting, paragliding, trekking, diving, gibi pek çok doğa sporu türü Türkiye’nin yapılabilir sporları envanterine girdi. Bu gelişmelerin turizm için önemi bu spor dallarının tümünün turizm ile birlikte ortaya çıkması ve gelişmesi oldu. Bu arada bölgelerinde sportif turizm olanakları ile turizmi geliştirme potansiyelini gören Alanya, Erzincan gibi bazı il ve ilçelerimiz kendilerini sportif turizmle özdeşleştirme çabasında büyük başarılar kaydettiler.
Tüm bu gelişmeler, 1997 yılında 1. Dünya Hava Oyunları’nın Türkiye’de gerçekleştirilmesi ve ardından 1999 yılında da Avrupa Yüzme Şampiyonası’nın ülkemizde yapılması ile zirveye ulaştı. Türkiye 2000, 2004 ve 2008 olimpiyatlarına talip olacak kadar bu alanda kendine güven hissetmeye başladı. Şimdiye kadar olimpiyatları elde etmede başarısız olsa dahi bu sayede İstanbul’a çok modern tesisler kazandırıldı.
Tüm bu gelişmelerin başlıca sürücüsünün turizm olduğunu söylemeye hacet yok elbette.
Sporun turizme tanıtım desteği de var
Galatasaray’ın önce UEFA kupasını daha sonra da süper kupayı alması Türkiye’nin özellikle de Avrupa’da farklı bir alanda sesinin duyulmasına imkan tanıdı. 1. Dünya Hava Oyunları’nın Türkiye’de yapılması bu spora gönül veren milyonlarca insanın gözünün Türkiye’ye çevrilmesini sağladı.
Görüldüğü gibi sporun turizme olası katkıları iki farklı alandan gelişiyor: Sportif faaliyetler popüler özellikler taşıması nedeniyle bir yandan tanıtım konusunda mükemmel bir araç olabilirken, diğer yandan kitlesel seyahat hareketlerine yol açarak doğrudan turizmin bir parçası olabiliyor.
Spor turizminde trendler
Dünya Turizm Örgütü’nün (WTO) sonuçlarını 1999 yılında yayınladığı Eğlence/Dinlence Zamanındaki Gelişmeler (Changes in Leisure Time) isimli araştırmasında, turizmde talebin daha aktif tatillere kayacağına ve geleneksel güneş-deniz-kum tatillerinin toplamdaki payının azalacağına işaret ediliyor.
Rapor, bu konuda şu saptamaları yapıyor:
“Araştırmaya konu olan ülkelerde tatil zamanı büyük değişkenlikler gösteriyor. Leisure zamanının ne kadarının turizme ayrılacağı büyük oranda endüstrinin tüketiciye sunacağı ürünlerin cazibesine bağlı olacak. Yaşam standartları yükselirken leisure zamanını tüketmede yeni yeni ve farklı seçenekler de ortaya çıkıyor. İnsanlar çok daha yoğun yaşayacak ve daha fazla hobi ve ilgi alanı sahibi olacaklar. Bu hobilerin büyük bölümü insanların yakın çevresinde gelişen eğlence ve dinlenme merkezlerinde ifa edilebilecek. Dünyanın her yerinde kentler ve kasabalar daha cazip yaşam merkezleri olabilmek için ağır yatırımlara girecekler. Alışveriş, kültürel faaliyetler, lokantalar, eğlence faaliyetleri tek merkezlerde toplanacak. İnsanlar böylece çok çeşitli aktiviteleri bir arada yapabileceği ve böylelikle zamandan tasarruf edebileceği alanları tercih edecekler.
Turizm ürünleri ise artık güneş, deniz, kum paketlerinin ötesine gitmiş bulunuyor. Ancak, geleceğin başarılı turizm ürünlerini yaratmak için iyi bir pazar araştırması ve pazarın segmentlerinin iyi tanınarak müşterilerin isteklerine göre düzenlenebilen modüler ürünlere geçilmelidir.”
Görüldüğü gibi çok daha kompakt tatiller ve seyahatler önümüzdeki yılların modası olacak. Bu modanın içinde çevresine ve sağlığına daha duyarlı, kendini daha mükemmel biçimde yeniden üretmek isteyen ve bunun en dolaysız aracı olarak da sportif faaliyetleri gören bir büyük tüketici kesimi gelişiyor. O halde şimdi bizim sormamız gereken soru Türkiye ve Türk turizm endüstrisi olarak bu gelişmelere hazır olup olmadığımızdır.
Kuşkusuz yukarıda aktarılan trendler sporu bir hobi olarak gören sıradan bireysel tüketicinin eğilimleri ile ilgili. Oysa, bu trendlerin yanında sporun gittikçe gelişen ve büyüyen bir sektör olarak profesyonel aktiviteler nedeni ile yarattığı bir seyahat pazarı olduğunu da unutmamak gerekir.
Uluslararası spor organizasyonlarının sayısı ve bu organizasyonlara katılan sporcu sayısı her geçen gün artarken, diğer yandan da profesyonel sporcuların antrenman ve eğitim gibi faaliyetleri için yaptıkları seyahatler de büyük bir hızla gelişen, olağanüstü fırsatlarla dolu bir pazarı turizm ve seyahat ürünü sunucularının önüne getiriyor.
Özellikle Antalya civarında, bu pazardaki gelişmelerin Türkiye’ye yansımalarını şimdiden görebiliyoruz. Avrupa’nın bir çok büyük futbol takımının Antalya’yı antrenman kampı olarak tercih etmeye başladığı görülüyor.
Türkiye, büyük bir profesyonel sporcu kitlesini nüfusu içinde barındıran Avrupa ve BDT ülkelerine yakınlığı ve uygun konaklama imkanlarının varlığı ile bu turizm türünün en önemli iki bileşenine sahip. Geriye bu takımların çalışmalarını rahatlıkla ve dünya standartlarına uygun bir şekilde yapabilecekleri spor tesislerinin bu olanaklara eklenmesi ve bu alanda gerekli özel tanıtım çalışmasının yapılması kalıyor.
Bu alanda nelerimiz var?
Bu yıl TÜRSAB’ın Türkiye’nin önemli turizm kaynaklarını bir araya getirmeyi hedeflediği bir çalışmanın ilk sonuçlarına göre Türkiye’de belli başlı doğa sporları yapılabilen 178 turizm kaynağı saptanmış bulunuyor. Bu turizm kaynaklarında TÜRSAB’ın saptadığı 15 çeşit sportif turizm türü ifa edilebiliyor. Bunlar arasında dağcılık yapılabilen 23, kar sporları yapılabilen 16, rafting yapılabilen 8, yamaç paraşütü yapılabilen 4, doğa yürüyüşü yapılabilen 31, kanyoning yapılabilen 10, diving yapılabilen 10 merkez saptanmış bulunuyor. Kuşkusuz bu rakam henüz bitmemiş ve detaya indikçe artacak bir çalışmadan alınmıştır. Ancak, bu rakamlar
bile, doğa sporu olanaklarının ne kadar bol olduğu bir ülkede yaşadığımızı göstermeye yetiyor.
Doğa sporlarındaki bu hızlı gelişmeye karşın Türkiye’nin yüzme, atletizm, voleybol, basketbol gibi salon sporları alanında alt ve üst yapısının yetirince gelişmiş olduğunu söylemek o kadar da kolay değil. Bu spor türlerinin turizm açısından büyük önemi var. Çünkü, popüler spor dalları uluslararası medya tarafından takip ediliyor ve uluslar arası organizasyonlar büyük kitleler halinde seyirci ve sporcu çekiyor. Türkiye’de son yıllarda Olimpiyat oyunlarına adaylığın da verdiği motivasyonla popüler salon sporlarına ilişkin alt ve üst yapı gelişimi konusunda yoğun bir çalışma başlatılmış bulunuyor. Milli Olimpiyat Komitesi’nin başarılı çalışmaları, İstanbul’un olimpiyat oyunlarına talip olması ve bunun paralelinde İstanbul’a kazandırılan tesisler bu yolda atılan önemli adımlar arasında. Bu çalışmaların meyvelerini şimdiden alıyoruz: Örneğin, 1999 yılında yapılan Avrupa Yüzme Şampiyonası aslında Olimpiyat hazırlığı kapsamında inşa edilen tesislerde gerçekleştirildi.
Sporun turizme katkısı
Spor Turizmi Uluslararası Konseyi’nin (STIC) yaptırdığı ve bu kuruluşun resmi yayın organı Journal of Sport Tourism’de yayınlanan bir araştırmaya göre spor turizminden elde edilen gelirler, dünyadaki toplam turizm aktivitesinin yüzde 32’sini oluşturuyor. Bu oran, dünyada elde edilen yaklaşık 476 milyar dolar tutarındaki turizm geliri üzerinden hesaplandığında 152 milyar dolara tekabül ediyor.
Spor turizmi öylesine kazançlı bir turizm kolu ki bazı kentler kendilerini spor kenti olarak tanıtmaya özel itina gösteriyorlar ve bu alanda alt ve üstyapı yatırımlarını geliştiriyorlar.
Bu alanda başarılı bazı kentlerden örnekler verelim:
1996 Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Seul’a o yıl gelen turist sayısı yüzde 10,4 oranında artmıştı. 2000 yılında Sydney Olimpiyatları’na ev sahipliği yapan Avustralya’ya da o yıl gelen turist sayısında yüzde 10’a yakın bir artış kaydedilmişti.
Avustralya’nın Perth kenti 1 yıl içinde 20 adet uluslararası spor organizasyonuna sahne olmayı başaran nadir kentlerden biri olarak tarihe geçti.
ABD’nin Lake Placid kenti iki kez dünya kış olimpiyatına ev sahipliği yapmış ve kent hala, girişindeki büyük bir pankartla bu özelliğini gelenlere yansıtıyor.
Olimpiyatların başkenti olarak kendini tanıtan Lozan, Uluslararası Olimpiyat Komitesi’ne ev sahipliği yapıyor ve spor turizmi açısından çok önemli bir cazibe merkezi konumundaki Modern Olimpiyat Müzesi’ni bünyesinde barındırıyor.
Commonwealth Oyunları’na ev sahipliği yapan Kuala Lumpur, bir spor turizmi fonu kurmuş ve geçen yıllardan birini ulusal spor ve rekreasyon yılı olarak ilan etmişti.
Spor turizmine ilişkin bazı saptamalar
STIC’in yaptığı bazı önemli saptamaları da burada aktarmakta yarar var;
spor turisti sporu icra eden de olabilir izlemeye gelen de.
Spor turizminden elde edilecek gelirler sadece o spor organizasyonunun getireceği gelirler olarak düşünülmemelidir. Dünyanın pek çok kenti ya da ülkesi, uluslar arası spor organizasyonlarını ülkesine çekerken, o spor olayının doğrudan getirisinin üzerinde yatırımlar yapmışlardır. Spor turizminde esas gelir o organizasyon için gelen turistin yapacağı harcamalardır.
Bu arada incentive turizmde de sportif turizm ürünlerinin hayli revaçta olduğunu hatırlatalım.
Spor turistinin profili
STIC’in yayın organı Journal of Sport Tourism Dergisi’nde sonuçları yayımlanan bir anket sonucuna göre, ankete yanıt verenlerin yüzde 22’sine yakını tatillerinde sportif aktivitelere yer vermeyi ortalamanın üzerinde bir yoğunlukta istiyor. Bu tür aktiviteleri tercih etmeyenlerin oranı ise yüzde 33,5’lar düzeyinde kalıyor.
- Yüzde 33,5 hiçbir şekilde tercih etmiyor.
- Yüzde 25,5 az tercih ediyor.
- Yüzde 19,5 ortalama tercih ediyor.
- Yüzde 14,0 çok tercih ediyor.
- Yüzde 7,5 en çok tercih ediyor.
Cinsiyetler ve yaş gruplarına göre ayrıldığında ise 17 yaştan 40 yaşına doğru yukarı çıktıkça erkeklerde de, kadınlarda da spor turizmine olan ilgi gittikçe azalıyor. 17-22 yaş grubunda yüzde 80-85 olan ilgi düzeyinin 22-40 yaş grubunda yüzde 50’lere düştüğü saptanıyor. Ancak 40-45 yaş grubunda erkeklerde ani bir tercih yükselişi (tercih oranı yüzde yüzlere çıkıyor), kadınlarda ise tersine ani bir tercih azalışı (tercih oranı yüzde 30’lara düşüyor) gözleniyor.
1. Yaşa göre spor turizmine ilgi düzeyi ....Kadın - Erkek
- 17-22 yaş grubu: % 78 - %86
- 23-27 yaş grubu: %59 - %76
- 28-33 yaş grubu: % 52 - %51
- 34-39 yaş grubu: % 50 - %50
- 40-45 yaş grubu: %25 - %100
Kaynak: STIC
Bu veriler, orta yaş ile üçüncü yaş grubunda kalan erkeklerin özellikle de golf, yatçılık gibi spor dallarına yönelişini ve kadınların da daha çok çocukları ve diğer aile bireyleri ile çıktıkları tatillerinde mass turizm karakterli, riski az tatilleri tercih ettiğini gösteriyor.
Araştırmaya yanıt verenlerin ırklarına (siyahî, beyaz, Asyalı, Latin, diğer) göre ise spor turizmine en çok ilgiyi yüzde 71,4 ile Latin ırkından, ikinci sırayı yüzde 70 oran ile beyaz ırktan, üçüncü sırayı yüzde 64,3 ile siyahî ırktan ve dördüncü sırayı da yüzde 54,1 oranı ile Asya toplumlarından gelen insanlar gösteriyorlar.
2. Irklara göre spor turizmine ilgi düzeyi
- Beyazlar % 70
- Siyahiler % 64,3
- Asyalılar % 54,1
- Latinler % 71,4
Kaynak: STIC
Araştırmanın genel sonuçları
Araştırmaya katılanların yüzde 66.5’u spor orijinli tatilleri tercih edeceklerini belirtiyorlar. Tüm ırkların büyük bir çoğunluğu sportif turizmi tercih ediyorlar. Bununla beraber ırklar arasında sportif turizmi en çok tercih edenler Latin ve beyaz kökenliler.
Araştırmaya göre daha fazla heyecan ve hareket arayanlar spor turizmini tercih ediyor. Kuşkusuz spor turizmi ürünlerinin satış ve pazarlamasında da ürünlerin niteliklerine göre pazar segmentlerini tercih etmek gerekiyor. Araştırmaya göre
dağcılık, skydiving gibi adrenalin seviyesi yüksek ürünler, 17-22 yaş grubu içinde daha kolay pazarlanabilecekken, golf, yaz sporları gibi daha az adrenalin yaratan ürünlerin daha ileri yaş segmentlerine sunulması gerekiyor.
Milyonlarca insan yaşamını doğrudan sportif faaliyetlere endekslemiş durumda. Böyle olunca da milyarlarca dolarlık bir endüstri ortaya çıkıyor. ABD, Japonya ve Almanya spor ürünleri satıcılarının en büyük pazarları durumunda. Küresel spor sponsorlukları 1998 yılı itibariyle 20 milyar dolara ulaşmış bulunuyor.
Hazırlayan: TÜRSAB Ar-Ge / Ocak 2002