Arama

Hac ve Umrenin Yapılışı - Tek Mesaj #10

asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
12 Nisan 2010       Mesaj #10
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  kabe_maketi.jpg
Gösterim: 3163
Boyut:  32.8 KB
  • A. İhrama giriş [İhrama 'Niyet' ve 'Telbiye' ile girilir. Erkekler iki parça örtüye bürünür, ayaklarına terlik giyerler].
  • B. Kâbe'yi tavaf [Hacer-i Esved köşesinin hizasın­dan başlayarak Kâbe'nin etrafında yedi defa dön­mek/ Not. Hacer-i Esved'in baktığı karşı duvarda yeşil renkli bir lamba vardır.]
  • C. Tavaf namazı [Tavaftan sonra iki rekât tavaf na­mazı kılmak. Sonra da kılınabilir.]
  • D. Safâ ile Merve arasında sa'y [Safâ'dan başlaya­rak Merve'ye dört gidiş ve Merve'den Safâ'ya üç dönüş/ Not: Safâ tepeciğinin olduğu yer, Kâbe'yi çevreleyen Mescid-i Haram'da tekli minarenin ol­duğu yerdir. Diğer minareler çifttir.
  • E. Sacları kısaltarak veya başı tıraş ederek İhramdan Cikiş [Erkekler saçlarının ucundan bir miktar en az bir cm. kadar keserek veya saçlarını dipten tıraş ederek, kadınlar da saçlarının ucundan bir miktar keserek ihramdan çıkarlar.]

İhram


İhrama girmek, en başta tüm dünyevî ayrıcalıklardan so­yunmayı ve bütün insanlarla eşitlenmeyi simgeler. İhrama giren kişi, bu hareketiyle makam-mevki, mal-mülk, sosyal ve ekonomik statü gibi tüm ayrıcalıkları bir kenara bıraktığını, dünyaya ait ne varsa hepsini terk etmeye hazır olduğunu gös­termektedir.
Allah katında herkesin eşit olduğunu sembolize eden iki basit giysiye bürünmüş olarak ihramlı, sanki öldükten sonra dirilişteki toplanma alanına yürümektedir. Artık orada ne malı vardır, ne mülkü, ne makamı vardır, ne mevkii. Yanın­da yalnızca o zamana kadar işledikleri kalmıştır. Kaçınılmaz olarak o zamana kadar işlediklerinin sonuçlarıyla karşılaşa­caktır. Kişi bu hâliyle, yalın ve yalnız bir şekilde tek başı­na sadece Rabbine kul olduğunu artık daha rahat görebilir. Böyle bir durumda onu değerli kılacak tek şeyin, Rabbine ve O'nun koyduğu değerlere bağlılık olduğunun bilincine varabilir.

O ana kadar kıymet ölçüsü olarak bildiği her şey; servet, makam, milliyet, cinsiyet, beşerî üstünlükler olarak ne varsa hepsi ihramın rengi içinde erir. Renksiz, dikişsiz, rozetsiz, bayraksız bu elbise, kişiyi dünyevî bütün güç ve imkânlar­dan soyutlar. İşte bilinçli bir kişi, bu diriliş senaryosunu ya­şamak suretiyle bundan sonraki hayatında gerçek dirilişe daha iyi hazırlanma sözünü verir kendi kendine ve ruhunda kalbî bir dirilişi gerçekleştirir.
Kâbe'de arzu edilen ruhî yenilenmeyi sağlayabilmek için, ihrama girerken yalnızca elbiseleri değil, kişi, içindeki her türlü manevî kir ve pası, ruhuna yük teşkil eden bütün ağır­lıkları da söküp atmalıdır. Tüm dünyalık kaygıları bir tarafa bırakıp ruhunu arındırmaya tam anlamıyla yoğunlaşmalıdır. Elbiselerini çıkarıp beyaz iki parça beze bürünürken o güne kadar içine sıkıntı veren, gönlünü rahatsız eden, kalbine ağır­lık veren ne varsa hepsinden soyunmalı ve kutsal iklime öyle girmelidir.

Aslında ihram, sadece zahirî bir kıyafet değişikliği değil, insanın yaşama ve davranış biçiminin köklü bir değişikliğe uğramasına yol açması gereken bir eylemdir. Nitekim ih- ramlı kişi, bu kıyafeti taşıdığı süre içinde başka zamanlar­da kendisine meşru olan bir dizi davranıştan uzak durmak zorundadır. Bu program dışı hayat, kişinin geçici kaygı, alışkanlık ve bağımlılıklarından kurtulmasına ve kendisiyle hesaplaşmasına imkân tanıyan önemli bir fırsattır.
İhram yasaklarındaki espriyi doğru anlamak gerekmekte­dir. Bu, sadece Müslümanlara veya insanlara karşı değil, canlı ve cansız hemen hiçbir şeye zarar vermeme bilinci vermeye yö­nelik bir uyarı eğitimidir. Hayvanlar, bitkiler ve hatta Allah'ın mü'minlere bahşettiği bütün tabiat ve çevre dokunulmaz bir sit alanıdır ihramlı için artık. Hiçbir kimseye, hiçbir şeye za­rar vermeyeceksiniz; bir otu, çiçeği bile koparamayacaksınız, kuşu dahi korkutmayacaksınız.
İhramın bu söylenenlere benzer pek çok hikmeti dile ge­tirilmektedir. Önemli olan böyle bir bilinçle ihrama girebil­mektir. Böyle bir bilince sahip olmadan veya bu doğrultuda bir bilince erişme amacı taşımadan ihrama girmek, ihramla hedeflenen gayelerin gerçekleşmesine yardımcı olmaz.

Tavaf


Tavaf, sözlükte bir şeyin etrafında dönmek ve dolanmak demektir. Kâbe etrafında dönerek gerçekleştirilen tavaf, kâi­natın ve yaratılışın özeti, teslimiyetin ve ilâhî takdire boyun eğişin sembolü sayılır. Evrende maddenin en küçük parçası olan atomdan, en büyük galaksilere varıncaya kadar her şey tavaf hâlindedir. Atomda elektronlar çekirdek etrafında baş döndürücü bir hızla dönerken, galaksiler de milyarlarca yıldız sistemleriyle galaksinin merkezi etrafında akıl almaz bir hızla dönmektedirler. Sanki hepsi kendilerini var eden ve yaratan Yaratıcıya ibadet etmektedirler. Kur'an'da ifade edildiği gibi, her biri bir yörüngede seyretmektedir (Yâsin sûresi, âyet: 40).

Kâbe'nin etrafında tavaf eden on binlerce Müslüman'ın oluşturduğu tablo, bir galaksinin, milyarlarca yıldızıyla dö­nüşünü andıran bir manzara gibidir. Bu bakımdan tavaftaki manevî hazzı tam anlamıyla elde edebilmek için kendini yö­rüngeye bırakmak gerekmektedir. Zaten Kâbe'nin çekim ala­nında yörüngeye girebilen bu manevî akışa kendini bırakır ve mü'minler denizinden bir damla olabilmenin zevkine erer.

Tavafa, Kâbe sola alınarak başlanır. Bunun da simgesel bir anlamı vardır. Nazargâh-ı ilâhî olan insanın kalbi, 'Beytullah' yani Allah'ın eviyle karşı karşıya gelir tavafta. Allah, insanın şekline, kalıbına, malına mülküne değil, kalbine bakar. Bu yö­nüyle Kâbe ile insan kalbi arasında dikkat çekici bir ilgi var­dır. Bu sebeple tavafta kişinin kalbi Kâbe tarafında yer alır. Bunda aynı zamanda tavafın ne kadar kalpten ve gönülden yapılması gerektiğine de bir işaret vardır.
Kâbe'nin etrafında mü'min olmanın zevki yaşanır. Allah'a yakın olmanın tattırdığı bu zevki bir başka yerde bu kadar canlı ve bu kadar coşkulu bir şekilde yaşamak çok zordur. Bu kutsal mekânda tanık olunan yakınlaşma duygusu, hacıya kendi evinde olduğu hissini verir. Burada hacı kendini sıla­ya kavuşmuş gibi hisseder. Çünkü Kâbe'nin yüzü kendisine öylesine tanıdık, kokusu öylesine bildik, sıcaklığı öylesine ku­şatıcı gelir ki mü'min için, başka hiçbir sevgi bu denli çekici olamaz.


Tıpkı namaz kılarken olduğu gibi, Kâbe'nin etrafında tavaf eden insanlar arasında hiçbir ayırım yoktur. Burada mü'minler eşitlenir. Kişiyi diğerlerinden ayıran hiçbir işaret veya alâmet yoktur artık. Orada tevhidin simgesi olan birlik vardır. Bu­rada mü'minler denizinde kaybolmak ve toplulukta erimek gerekmektedir.
Birisinin etrafında dönmek, âdeta onun etrafında pervane kesilmek, sembolik olarak yürekten bağlılığı ve onun için her şeyini feda edebileceğini gösteren bir harekettir. Bu bakım­dan Beyt-i Atîk'ı tavaf, yalnızca Yüce Yaratıcıya yönelmenin ve yalnızca onun huzurunda eğilmenin ve ondan başkasına ibadet etmemenin fiilî bir göstergesidir.

Kâbe bir semboldür. Bu sembole yaklaşırken Rabbimi ze yakınlığımızı ölçmeliyiz. Mesele, yalnızca fizikî planda Kâbe'nin yanında olmak değildir. Önemli olan, kişinin bu fizikî yakınlığı Rabbine olan manevî yakınlığını artırmaya vesile kılabilmesidir. Nerede olursa olsun yüzünü Kâbe'ye çevirirken gönlünü de Allah'tan başka her şeyden çevirme bi­lincine ulaşabilmesidir.
Kâbe'nin, bütün Müslümanları bir noktada toplayan, her birinin ortak istikameti olma gibi birleştirici, bütünleştirici sembolik bir anlamı da bulunmaktadır.
Yeryüzünün ilk mabedinin etrafında, ibadetlerin özü olan ihlâsın en güzel örneklerine tanık olunur. Burada içtendir ya­karışlar. Müslüman, af için Rabbine nihaî başvurusunu bura­da yapar. Burası, affedilmeden ayrılmama noktasıdır. Onun için daha ötesi düşünülemeyecek bir rahmet ortamında eller açılır rahmetin sahibine... Bu bakımdan kendisine Kâbe'yi ta­vaf nasip olan Müslüman bu rahmet ortamını olabildiğince iyi değerlendirmeye çalışmalıdır.

Sa'y


Hacda yapılmakta olan sa'yin aslı, Hz. Hacer'in henüz kendisini emmekte olan oğlu Hz. İsmail için su ararken, bu iki tepe arasında koşması hadisesine dayanır. Sa'y, Hz. Hacer'in bu hatırasının canlandırılmasıdır. Safâ ile Merve arasında ya­pılan bu sa'y, Allah'ın rahmetinin en büyük göstergelerinden biri olan anne sevgisi ve şefkatinin Hz. Hacer validemizde kendini gösteren şeklinin yâd edilmesidir. Kadına ve annelik şefkatine, sevgisine, bu yüce duyguya İslâm'ın verdiği değeri gösteren simgesel bir harekettir.

Koşmak, hızlı yürümek anlamına gelen "Sa'y", bir arayışı simgeler. İnsan sa'y alanındaki koşuşturmasıyla, Hz. Hacer'e somut bir şekilde uzanan ilâhî rahmetten bir şeyler elde ede­bilme arzusundadır.
Sa'y, müslümanların sırf hac fiil ve davranışlarından oldu­ğu için, ibadet amacıyla katıldıkları bir yürüyüştür. Müslü­man bu sayede kendisi gibi aynı yola girmiş, aynı niyet ve duyguları taşıyanlarla beraber koşmanın heyecanını yaşar.

Safâ ile Merve arasında sa'y ederken hacı, manen kurtu­luşu aramak için tıpkı Hz. Hacer validemiz gibi koşar. Beşerî olandan ilâhî rahmete koşar. Nefes nefese bütün uzaklıkları yakınlaştırarak, Yüce Yaratıcı'nın kendisine ne derece yakın olduğunu hissederek koşar.
Sa'y, tıpkı Hacer validemizin kızgın güneşin altında susuz­luktan kıvranan biricik İsmail'ine hayat verecek suyu arayı­şı gibi bir arayış iştiyakıyla yapılmalıdır. Hz. Hacer'in oğlu İsmail'i kurtarmak için koşuşturması gibi derin bir arzu ile... İlâhî rahmete olan ihtiyacını bütün iştiyakı ile ortaya koyma­nın bir simgesi olarak.

MsXLabs.org & DİB
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen perlina; 5 Ocak 2017 13:06
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....