İhlas, halis ve katışıksız yapmak, samimi olmak, gösterişi terk etmek gibi anlamlara gelir. Terim anlamı ise şudur: "Her türlü ibadet ve iyiliği yalnız Allah için yapmak, başka hiçbir niyet ve maksat karıştırmamaktır." Ihlas, dini kavramların çok büyük önem ve incelik taşıyanlarından biridir. İyilik (hayır) ve ibaretin en makbul olanı, ihlas derecesine ulaşmış olanıdır. Biz burada ihlası üç maddede özetlemeye çalışacağız. 1- İyilikte ihlas: İyiliği Allah için yapmanın çok büyük ayrıcalığı vardır. Bir iyilik başka hangi niyet ve maksatla yapılırsa yapılsın Allah için yapılmış olanın seviyesine ve derecesine ulaşamaz. Bir iyilik insandan insana da yapılsa maksat ve niyet yine Allah rızası olmalıdır. Allah için yapılan iyilikten pişman olunmaz. Allah rızası için iyilik yapılmış biri bu iyiliğe nankörlük etse bunun hiç önemi yoktur. İyilikte bulunanın müteessir olması gerekmez. Çünkü yapılan iyilik Allah tarafından değerlendirilmiş ve o kişinin sevap hanesine yazılmıştır. Allah nzası dışında bir niyette hayır ve yardımda bulunmuş olan biri nankörlük görürse yaptığı iyilik daha dünyada boşa gitmiş demektir. Allah rızası göz önüne alınmadan, gösterişi ön plana alarak, veya ayıplanmaktan korkarak işlenen bir hayır, din bakımından bir değer taşımadığı gibi, yerine göre günahı da vardır. Is-lami anlayışa göre iyi şeyler, dünyevi maksat ve menfaatlerden uzak, gösteriş, şöhret düşünülmeyen, karşılık beklenmeyen, yalnız Hakkın rızasını isteyerek yapılan işlerdir. Kur'an-ı Ke-rim'de ancak bu anlayışa uyarak yapılan iyiliğin kabule layık olacağını belirten âyet-i kerimeler gerçekten dikkat çekici. "Yaptığım Allah için yapanlar hariç hiç kimsenin Allah katında sevap verilecek bir nimeti yoktur." Kur'an, Leyi süresi, 19-20). "Onlar kendi canlan çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedilirler. "Biz size Allah nzası için yemek yediriyoruz, dolayısıyla sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz. Biz sert ve belalı bir günde Rabbimizden (Onun azabına uğramaktan) korkarız" derler), tşte bu yüzden Allah onlan o günün fenalığından esirgiyor/[1] "Kur'an, İnsan sûresi, 8-11). Bu iki âyet dahi İhlasın önemi, yaptığını Allah için yapmanın şart olduğu hakkında çok açık bir fikir vermektedir. 2- İbadetlerde ihlas: Bezlere mü'-min olarak emredilmiş ibadetleri sırf Allah için yapmak, başka bir amaç karıştırmamaktır. İbadette İhlasın en yüksek derecesi şudur: Yapılan ibadet ve itaat o derece Allah'a has kılınacak, o derece ona tahsis edilecek ki, en küçük başka gaye taşımayacak. Kınaca cennet ümidi, cehennem korkusunun bile ihlaslı ibadette rolü olmayacak. Din ölçüsüyle cennet ümidi ve cehennem korkusuyla ibadet etmenin sakıncası olmadığı halde ideal ibadet bunları bile dışlayıp yalnız Allah'a yönelen ibadettir. 3- Dünya işlerinde ihlas: İhlas yalnız dini ve uhrevi işlerimizde gereklidir sanılmasın. Dünya işlerimizde de ihlasa, yani samimi olarak inanrnış-lığa ihtiyaç vardır. Davasına inanmamış bir adam muvaffak olamaz. Teşebbüs ettiği bir işe dört elle sarılmayan kimse sonuca ulaşamaz. İşinde, uğraşında azimli olmak, başaracağına inanmak bir ihlastır. Dünya işlerinde yerine göre çalışmak, alın teri dökmek, yerine göre sabır ve sebat göstermek bir ihlastır. Bunlara kim sahipse dünyada gemisini o yüzdürür. Hedefine o ulaşır. Gayri-müslim bile olsa bu kural geçerlidir. Müslüman dinamizmden yoksunsa, davasına inanmamışsa, amacına ulaşmak için gerekli çaba ve gayreti göstermiyorsa kısaca ihlası yoksa hedefine varamaz. İyilik ve ibadette İhlasın tersi riyadır. Riya, iyilik ve ibadeti Allah için değil de gösteriş için yapmaktır. Amacı gösteriş olan hiçbir hayır ve ibadeti Allah kabul etmez. Riya yapana riyakâr veya mürai denir. Riyakârlar dinde ağır tehditlere muhatap kılınmıştır. Bir kimse bir işi Allah için yapmakla beraber bunun insanlar tarafından da bilinmesini, görülmesini istiyorsa Allah'a şirk koşmuş, yaptığı hayrın karşılığını Allah yerine kuldan beklemiş olur. Bir iyilik sırf başkaları görsün diye ve dünya menfaati uğruna yapıldıysa yalnızca günah işlenmiş olur. Denebilir ki, "İbadet ve iyiliklerimizi kimse görmesin diye gizli mi yapacağız?" Hayır. Maksat gizlilik değil, önemli olan niyettir. Bizim ibadet ve hayrımızı halkın görmesini arzu edip etmediğimiz, içimizde bu niyetin bulunup bulunmaması önemlidir. Bazen herkesin ortasında yapılan bir hayır riyadan uzak olabilir. Bazen de kimse görmeden, duymadan yaptığınız bir hayıra, içimizden onun görülüp bilinmesi arzusu geçirmemiz yüzünden riya karşılayabilir. Bu konuda ölçü ve ışık Peygamberimizin "Ameller niyetlere göredir" hadisidir. Demek ki, kimse görmeden yapılmış bir ibadet bir iyilik, niyetin halis olmaması yüzünden riyadan kurtulamaz. Veya kimse bilmeden bir iyilik yaptın, sonra onu sağda solda konuştun, onunla övündün... İşte güzel işe böyle riya bulaştırmış olursun. Birine bir iyilik yaptın, memnun ettin, ama sonradan başına kaktın... O iyiliği böylece ziyan ettin demektir. Cenab-ı Hak şöyle buyuruyor: "Ey iman edenler! Malını gösteriş için hayra sarfeden, gerçekte Allah'a ve ahiret gününe inanmayan kimseler gibi başa kakmak ve eziyet etmek suretiyle yaptığınız hayırları iptal etmeyin." Büyük islam bilginleri iyilik yapmaktan çok, onu korumanın önemli olduğunu söylemişlerdir. thlas, anlatılması kolay, uygulaması zor bir fazilettir, imam Gazâlî bunu belirtmek için "Ömrümüzde Hak'ka yaraşıp iki rekat namaz kılamadık" demiştir. Büyük velî Habib A'cemi de, "Hesap gününde Allah Teâlâ bana, 'Bir gün olsun şeytanın vesvesesinden uzak olarak namaz kıldın, oruç tuttun mu?' diye soracak olsa buna 'evet' demeye gücüm yetmez" diyor. Son söz Peygamberimizin: "Muhakkak Allah Teâlâ yapılan işten, edilen ibadetten ancak halis olanı, ancak kendi rızası için yapılanı kabul eder." İHLAS SÛRESİ Kur'an-ı Kerim'in 112. süresidir. En kısa sürelerdendir. Kur'an'ın Tev-hid akidesini (Allah'ın birliği inancını) formüle eden süresidir. Allah (C.c)'yi en iyi tanıtan sûredir. Bu sûrenin ihlastan başka Tevhid Tefrit, Tecrid, Marifet gibi adları da vardır ve bu isimlerin hepsi Allah'ın varlığına, birliğine ilişkin açıklamalarla ilgilidir. Bu süre Kur'an'ın özetini teşkil eder. Anlamı şöyledir: "De ki: O Allah mutlak bir kesinlikle tektir. Her şey ona muhtaçtır. O hiçbir şeye muhtaç değildir. Doğmadı ve doğurmadı (bir şeyden oluşmadı, varlıkları da parçası halinde kendinden eksilterek yaratmadı). Ona bir eş ve benzer olmadığı gibi, onun bir zıddı da yoktur."
[1] A.Turhan Oflazoğlu, IV. Murat, s. 98.
İslam Ansiklopedisi