Hz. Ali
Ali, Hz. Muhammed'in kuzeni ve damadıdır. İslam tarihinde Hz. Muhammed'in yakın bir sahabesidir ve Müslüman toplumunu Peygamberin vefat ettiği 632'den Ali'nin katledildiği 661 e kadar yöneten Hulefa-i Raşidin in dördüncüsü olarak önemli bir yere sahiptir. Şii Müslümanlar için Ali, ilk imamdır ve Hz. Muhammed'in dini otoritesini Ali'ye verdiğine inandıkları için onu Hz. Muhammed'in varisi olarak kabul ederler. Ali'nin yaşamı efsanelerle örtülüdür; onu eleştirenlerce bile geniş ölçüde zahid ve takva sahibi bir kişi olmasının yanı sıra adil ve iyi niyetli bir lider olduğu kabul edilir.
İkinci halife Ömer'in halifeliği döneminde, Mekkeliler ve Medine- liler bir bütün olarak savaş ganimetleriyle inanılmaz ölçüde zenginleşmişlerdir. Bu kentlerin dışındaki kabile liderlerinin de güç ve zenginlikleri artmış, kendilerini kendi bölgelerinden çok Mekke veya Medine'yle özdeşleştirmeye başlamıştır. Ömer kendine bir halef tayin etmemiş, bunun yerine bir halef seçmeleri için önde gelenlerden altı kişilik bir konsey tayin etmiştir. Onların seçimleri de iki kişiye kadar inmiştir: Osman bin Affan ve Ali bin Ebu Talib. Osman, Kureyş'in güçlü Emevi ailesinin üyesi olup Peygamberin iki kızının da eşidir.
Ali, Hz. Muhammed'den otuz yıl kadar sonra doğar. Babası Ebu Talib Peygamberin öz amcasıdır. Hz. Muhammed bir yetimken Ebu Talib ona bakar. Ebu Talib Ali'ye bakamayacak duruma geldiğinde, Hz. Mu¬hammed de Ali'yi evine alır ve ona öz oğlu gibi davranır (Peygamberin iki oğlu da daha çocukken ölmüşlerdir). Geleneğe göre o zamanlar 10 yaşında olan Ali, İslam'ı seçen belki de ilk erkektir ve daha sonra müşrikler Peygamberi öldürmek için evine saldırdıklarında onun yatağında, Peygamberin kendisiymiş gibi yatarak Peygamberin yaşamı için ken- disininkini riske atmıştır. Hz. Peygamber 622'de Medine'ye hicret eder. Daha sonra Ali de Medine'ye giderek Hz. Muhammed'in kızı Fatıma'yla evlenir. Müslümanlar'ın Mekkelilerle karşılaştığı ilk savaşta (Bedir), Ali çatal ağızlı bir kılıç (Zülfıkâr, şimdi İstanbul'daki Topkapı Müzesinde korunmaktadır) taşıyarak sadık ve cesur bir savaşçı olduğunu kanıtlar. Daha sonra Ali'ye Hz. Muhammed tarafından kimi önemli görevler verilmiş ve ayrıca Ali onun kâtiplerinden birisi olmuştur. Ali'nin diğer önemli bir katkısı da Hz. Muhammed Mekke'yi fethettiğinde, Kâbe'deki putların temizlenmesi olmuştur.
Ali'nin önemi ve sadakatine ilişkin çok az tartışma bulunurken Peygambere olan sevgisi ve yakınlığından bahsetmeye bile gerek yok Hz. Muhammed'in vefatından sonra onun halefi olma rolü üzerinde önemli tartışmalar bulunur. Arap geleneklerinde, o dönemde yalnızca otuzlu yaşlarında olan genç bir kişinin ümmetin yeni önderi olarak daha yaşlı sahabeye tercih edilmesi olası değildir ve göreneğe karşıdır. Sünni geleneğe göre, Hz. Muhammed bunu yapmak için elinde çokça fırsat olmasına karşın kendinden sonra kimin halife olacağı konusunda hiçbir açık talimat bırakmamıştır. İlk halife olarak Ebubekir seçilmiştir ancak Şii geleneğe göre Hz. Muhammed'in açık bir şekilde Ali'yi halefi olarak tayin ettiğine inanılır. Şia, kabile liderlerinin etkin biçimde bir komplo kurduklarına, öte yandan Ali'nin Hz. Peygamberin cenaze işleriyle meşgul olduğuna inanırlar. Bununla birlikte Ali ve taraftarları halifeye karşı koymamayı seçmişlerdir. Eğer böyle yaparlarsa, bunun, birliğin gerekli olduğu bir dönemde gereksiz hizipçilikle sonuçlanacağını düşünmüşlerdir.
Bunun yerine Ali, teolojik ve ilmi konulara yoğunlaşmayı tercih ederek politikada tereddütlü bir tavrı benimser. Kuran ve sünnet üzerine olan bilgisi, kendinden önceki üç halifeden fazladır ve kimi Şii gelenekler Ali'nin Kuran mushafının -günümüzde Şii Müslümanlar tarafından kullanılır- Osman tarafından derlenen mushaftan daha uzun ve farklı olduğunu ifade eder. Ali sonraki Ridde Savaşlarına katılmaz (bkz. Ebu¬bekir) ve elitleşmeye karşı olarak daha eşitlikçi bir ümmeti savunarak, halifelerden politik konularda desteğini çeker.
İkinci halife Ömer'in ölümünden sonra, konsey iki selefinin politikalarına devam etmesi koşuluyla görevi Ali'ye vermeyi önerir. Bu¬nunla birlikte Ali halife rolünün koşullu bir görev olmadığını belirterek bu koşulu reddeder. Sonuç olarak görev, söz konusu koşulları kabul eden Osman'a verilir. Bu yalnızca Ali'yi değil ayrıca Ali'yle İslam'ı Hz. Muhammed'in zamanındaki yönetime döndürme fırsatı gören Ali taraftarlarını gücendirir. Kimi Müslümanlar arasında dini yönün zaten arka plana atıldığı, insanların askeri ve fınansal başarıyla daha alakadar olduğu biçiminde bir his bulunmaktadır.
Öte yandan Osman, daha muhafazakâr bir görünüme sahip olduğu için, güvenli bir seçenek olarak görülmektedir. Bununla birlikte güçlü bir kabilenin üyesi olarak varlıklı biridir ve Hz. Muhammed'in idaresini en son benimseyenlerden olan Emevi kabilesinin bir üyesi olarak yaşamının büyük bir bölümünü Mekke'de geçirir. Diğer yandan Ali, Hz. Muhammed'in yakın bir dostu ve İslam'ı ilk benimseyenlerdendir. Hz. Muhammede Peygamberlik verildiğinde yalnızca 9 yaşında olan Ali, ilk yıllarını Hz. Muhammed'in ailesiyle Medine'de geçirmiştir. Konseyin tüm üyeleri Mekkeli'dir ve Osman'ı seçerlerse Medineliler'in ilgilerini yansıtmayacakları şeklinde alakalar söz konusudur.
Osman, 644'den 656'ya kadar halifelik yapar. Görevine sessizce ve başarılı bir şekilde başlar, başlangıçta vaat ettiği gibi seleflerinin politikalarını izler. Ancak zaman geçtikçe Müslüman bölgelerin artan bağımsızlığı üzerine daha büyük bir otorite kullanmayı zorunlu hisset¬miştir. Bu bölgelerde kendi akrabalarını vali olarak atayarak kontrolü elde tutar. Suriye'de Osman'ın akrabası Muaviye vali olmuştur. Ancak üvey kardeşini Mısır valisi, kuzenini Kufe valisi ve diğer bir kuzenini de Basra valisi tayin eder. Bir bütün olarak bakıldığında bunlar ehliyetli yöneticilerdir ancak yakınlarını kayırdığı suçlaması bununla birlikte ka¬çınılmaz olmuştur. Zaten cömert bir kişi olan Osman'ın malının büyük bir bölümünü bu akrabalara vermesi işleri kötüleştirir. Ancak Osman'ın pek tutulmayışında dini gerekçeler de vardır çünkü Kuranın resmi bir versiyonunu oluşturmaya karar vermiştir. Bu yeterince mantıklı görünebilir. Çünkü küçük farklılıklarla birkaç Kuran vardır. Ancak Osman, resmi bir Kur'an'ı onaylayarak, insanların halifenin taşımaması gerektiğine inandığı dini bir otorite elde eder.
Osman'ın kararlarından birçoğu iyi niyetli olsa da bu şekilde yorumlanmamış ve idaresine karşı muhalefet artmıştır. 656'da Irak'tan ve Mısır'dan birkaç yüz kişilik bir heyet, yapılan zulümler için tazminat talebiyle Medine'ye gelirler. Osman'ın evini kuşatırlar ve olay kontrolden çıkarak hiçbir Medineli'nin Osman'ı korumaya hazırlıklı olmadığı bir anda Osman, kızgın bir grup tarafından katledilir.
Üçüncü halifenin öldürülüşü bir şok yaratır. Ali kendi payına korkutucu koşulları göz önünde bulundurarak isteksizlik sergilese de doğal olarak halife adayıdır. Bununla birlikte yalnızca olası kaosu önlemek için bu görevi üstlenmeye ikna olur. Ancak özellikle Hz. Muhammed'in dul eşi Ayşe bu duruma karşı çıkar. Ayşe, ilk halife Ebubekir'in kızı olup diğer bazı karşı çıkanlar gibi halifenin rolünün Ebubekir'inkinden daha büyük olmamasını ve kesinlikle merhum eşinin (Hz. Muhammed) sa¬hip olduğu dini otoritenin aynısına sahip olmaması gerektiğini düşünmüştür. Ayşe, Osman'ı, seçen ilk konseyin iki üyesiyle birlikte askeri destek toplamış ve iki güç, 656'da Basra'da Cemel Savaşında karşılaşmışlardır. Ayşe'nin tarafı yenilmiş ve Ayşe Medine'ye dönmek durumunda kalmıştır.
Ali'nin asıl görevi halifenin otoritesini yeniden harekete geçirmektir. Cemel Savaşı bu doğrultudaki ilk adımdır. Daha sonra gücünü toplamak için Kufe'nin dışında kamp kurar. Ayrıca Osman'ın kuzeninin yerine Mısır'a yeni bir vali tayin eder. Ancak Suriye konusunda aynı başarıyı gösteremez. Osman'ın kuzeni olan Muaviye, Osman'ın ölümü soruşturulup intikamı alınana kadar Ali'ye biat etmeyi reddeder. Söylendiğine göre Ali 657'de 500 bin kadar askeri, Irak'ta ikamet ettiği yerde toplamış ve iki ordu -Iraklı ve Suriyeli Müslümanlar- Fırat'ın Batı havzasında yer alan Sıffin Ovasında karşı karşıya gelmiştir. Çarpışma haftalarca sürmüş ve binlerce kişi yaşamını yitirmiştir. Ali'nin savaşı kazanıyor göründüğü bir noktada Muaviye mızraklarının ucuna takmak için 500 Kuran Mushaf'ı getirtmiş ve tarafsız Müslümanları bu iki rakip arasında Allah kelamı üzerine hakemliğe çağırmıştır. Bu noktada yaşlı ve yorgun düşen Ali razı olur. Hakemlikte müzakere edilen konulara ilişkin olarak kaynaklardaki bilgiler belirsizdir ancak Ali'nin bazı anahtar konularda uzlaşı kararı -kuşkusuz Muaviye'nin önceden tahmin ettiği gibi- dördün¬cü halifeyi destekleyenlerin kanının dökülmesiyle sonuçlanır. Hayal kırıklığına uğrayanlar Hariciler (dışarıda olanlar) olarak bilinirler. Birçok kişi Ali'nin yalnızca zaferden feragat etmekle kalmadığını ayrıca kendisini küçük düşürdüğünü düşünmüşlerdir. Aslında hakemler bir yıldan daha fazla bir süre sonra toplanabilmişler ancak bu durumda bile bir karar çıkmamıştır. Artık kararın bir önemi de kalmamıştır: Ali desteğini kaybeder ve bir Harici Ali'yi 661'de Küfedeki bir camide şehit eder. Ali'nin bedeni saygısızlığa uğrayacağı korkusuyla belirsiz bir mezara gömülür. Daha sonra bu mezar Abbasi Halifesi Harun el-Reşid tarafından bulunur ve tamir ettirilir. Harun el-Reşid buraya bir türbe inşa etmiş ve türbenin etrafı genişleyerek Necef kenti oluşmuştur. Ali'nin büyük oğlu Hasan, onun yerine geçmiş ancak çok geçmeden o da uzaklaştırılmıştır. Tüm bunlardan sonra halifelik Muaviye ve Emeviler'e geçmiştir.
Ali'nin önemi yalnızca ölümünden sonra Nehcu'l Belaga adıyla bir araya getirilen, sözlerinden elbette daha önemlisi, onu takip edenlerce Ali'nin yaşamının yorumlanışında yatar.
Bu durum günümüze kadar Sünni ve Şiiler arasında olagelen teolojik bir bölünmeyle sonuçlanır. Ali'nin halife/imam şeklindeki pek de parlak olmayan kariyerine karşın mirası, mitler, metaforik ve teolojik önem açısından oldukça zengindir. Popüler tasavvurdaki konumu,Hz.Muhammed'den sonra gelir. Aşırı uçtaki Şiiler arasında onun konumu Peygamberden üstün veya onunla eşit kabul edilir. Kimi gruplar ona uluhiyyet bile atfederler. Ana akım Şii düşüncesinde ise Ali, Hz. Muhammed'in yasal halefidir ancak otoritesi gaspedilmiştir. Ali, Peygamberin yanılmaz ve saf ilmini muhafaza eder. Tanrı tarafından rehberlik edilen imamlar hattının ilkidir.
kaynak: İslamda 50 önemli isim