Yar Molası.....
Küçük bir pencereden ciğerlerime doldurduğum, esaret kokan bir bahar havası...Hani olur ya, bazen tele takılır uçurtmalar...Çocuk işte, yeniden yapar, bir türlü geçmek bilmez hevesi...
Seni özlediğimi yazacaktım bugün, sensizliğimi yine karşı duvara asacaktım...
Koca bir şehirden saklı, biraz durgun, biraz yasaklı, saçlarına dokunacaktım...
Seni sevdiğimi...Seni sevdiğimi en çok...Kendime anlatacaktım...
Olmadı yine....
Önce Yusuf çaldı kapımı...O siyah paltosuna sardığı sıcak somun ekmeği koydu masanın üzerine, gülümseyerek baktı gözlerime,
-Adaş! dedi...Demle bakalım çayı, aç geldik yine, bu sabah da ortak olduk nevalene...
Yusuf, Yozgat'lı...Dağ gibi bir oğlan...Zıvanadan çıkmasın bir kere, önüne geleni yıkar da yere, girer kavganın tam ortasına...Deliliği kadar, akıllılığı da meşhurdur herifin...Namussuzu gözünden tanır, kibrit çakar dibine her ********in...İyi adamdır ama, yolda bırakmaz, başını verir de, kardaşını çakallara yem etmez...Bir anası var şu koca dünyada, bir de bacısı...Saklar ama anlarım hemen, dalıp gittiği zaman gözünde tüter yavuklusu...
-Yak bir cigara yokluğa kardaş! dedi...Gözleri nemlendi sonra, dudağının kenarında bir özlem birikti, yutkundu sessiz...Söyleyemedi...
-Akşam! dedi...Yolculuk bu akşam....
Sarıldık....
Sonra Aysel girdi kapıdan...Taze bahar kokusu geliyordu omzuna dağılmış saçlarından...İpinceydi kazağının altından görünen çıplak bileği...Nasıl becerirdi hiç bilmem, dünyanın en tatlı lisanıyla "merhabalar" demeyi...Yörük kızı Aysel...
Yoldaşım, kardeşim, arkadaşım...
-Eveeeet abiler...Size pasta börek getirmek isterdim ama, elimizde kalan
son parayı minibüse verdiğimden ve dergi satışları bir haftadan beri engellendiğinden, maalesef bu eşsiz ziyafeti başka zamana ertelemek zorunda kaldık!
Böyle mi güzel anlatılır yoksulluk...Bu kadar mı meydan okurcasına...Bu kadar mı onurlucasına...Bu kadar mı narin...Mahpus damında çürürken ciğerlerin
hep aynı mı baktı gözlerin?
Ya sen Yusuf!...Ya sen!...Hangi dağ yamacında vurdular seni...Hangi namluya sırtını döndün, hangi Eylül vakitli ayazda üşüdün, soğudu tenin...
Nasıl gömdün yar sineni mezara...
.........................
Doldum ulan yine...Doldum!!!
Boşaltın öfkenizi üstüme, destur çekin öyle gelin kastıma, küsüme yalaz değmiş, usuma deli tokmağı! Kim tanır ki benim gibi ahmağı, sürün gitsin....
..........................
Sürgün gitsin, uzasın yollar...Nasılsa memleket kokar bu esaret, bu zincir...
Demir parmaklık dediğin nedir?
Biraz Erdem...Biraz cesaret...
Ya beynimi deşen, şu yüreğimle didişen hasret?
............................
Yar molası...
Sana sustuğumu yazacaktım bugün...İçimde çığlık çığlık haykıracaktım!...
Küçük bir pencereden nasıl maviye çalar odam, ranzamda nasıl koşuşturur çocuklar....Sana bunu anlatacaktım....
Olmadı yine...
Gözlerine düş/tüm...
Bir Eylül görmüştüm...
Ben o gün gömülmüştüm...
Yar saklı sözlerine...........