Atatürk ve Islam – Atatürk ateist mi? Kemal Atatürk müslüman mı? Atatürk tabiata mı tapıyor?
Atatürk ve din – Atatürk ve Islam – Atatürk ateist mi? Kemal Atatürk müslüman mı? Atatürk tabiata mı tapıyor?
Konuya girmeden evvel meselenin daha iyi anlaşılmasını sağlamak istiyorum. Bu yüzden uzunca bir giriş bölümü hazırladım, buyrun…
Müslümanım ama Atatürkçüyüm diyenler, M. Kemal Atatürk’ün 1925 yılından evvelki demeçlerini, onun müslümanlığına delil sayarlar… Halbuki o demeçler, halkın ve muhafazakarların desteğini almak için verilmişti. M. Kemal Atatürk’ün o dönem verdiği demeçlere itibar ettiğimiz takdirde, onun aynı zamanda padişahçı, saltanatçı, hilafetçi, şeriatçı olduğuna da hükmetmek lazım gelir. Zira o dönem padişahı, hilafeti övmüş ve o meşhur Balıkesir Zağanos Paşa Camii’nde yaptığı konuşmada Kur’an-ı Kerim’in Anayasa olduğunu beyan etmiştir. Lakin daha sonra tam aksi istikamette hareket ettiği herkesçe malumdur. M. Kemal Atatürk’ün o meşhur Balıkesir konuşmasını övenler, o halde gelin M. Kemal’in o konuşmada söylediklerini hayata geçirelim; Kur’an, “Anayasa olsun.” Var mısınız? Kabul ediyorsanız, bu durumda bizim gibi düşünenlere yardımcı olmanız gerekir. Eğer kabul etmiyorsanız, o halde M. Kemal’in o dönem yaptığı konuşmaları onun müslüman olduğuna delil göstermekten artık vazgeçin.
M. Kemal Atatürk’ün saltanat ve hilafeti övdüğüne ve dini kullandığına dair birkaç misal vermek istiyorum:
M. Kemal Atatürk TBMM’nin açılışının öncüsü ve en örgütlü son kongrede, Sivas Kongresi’nde, şöyle and içmiştir:
“Makam-ı Celil-i Hilâfet ve Saltanata, Islâmiyete, Devlete, millete ve memlekete manen ve maddeten hizmetten başka bir gaye takip etmeyerek… çalışacağıma… namusum ve bilcümle mukaddesatım namına vallah, billâh.”[1]
Üstelik, 24 Nisan 1920 tarihli Meclis konuşmalarında da Hilafet makamını ve Saltanatı koruyacağını söylemiştir (sadeleştirdik) :
Meclisimizde oluşan ve beliren milli kudretimiz, Hilâfet makamı ve saltanatı yabancı baskısından kurtaracak ve Osmanlı devletini dağılma ve tutsaklıktan kurtarma önlemleri alacaktır. Tam bağımsızlığa sahip, hilâfet makamına vicdani bağlılığı ile övünen, islâm dünyası içinde yaşama anlayışını kendinde gören bir milletin tutsak olamayacağı inancıyla, davranışlarımızı adım adım izleyen bütün medeni dünya ve insanlık sizlere yardımcı olacaktır. (Hararetli alkışlar)”[2]
Ayrıca aynı gün Meclis’te, Sultan Vahidüddin’e (rahmetullahi aleyh) “Üçüncü Ordu Müfettişi ve Padişahın Fahri Yaveri M. Kemal” imzasıyla şöyle bir telgraf çektiğini beyan etmiştir (sadeleştirdik) :
“Millet bağımsızlığına kavuşsun, saltanat makamı ile yüce ve büyük hilâfet yok olmaktan kurtulsun. Sonsuz bağlılığımın daima artmakta olduğunu bildirerek buna inanmanzı rica ederim.”[3]
M. Kemal Atatürk’ün o dönem yaptığı konuşmalar baz alınacaksa, bu durumda onu hilafetçi, saltanatçı, padişahçı, şeriatçı da göstermek icab eder ama bu tabii ki mümkün değil. Zira daha sonra o makamları kaldıran ve hatta söven bizzat kendisidir. Bundan da anlaşılıyor ki, M. Kemal’in o dönem yaptığı açıklamalar gerçek düşüncelerini yansıtmamaktadır. Hedefi milleti aldatmaktı…
Nitekim milleti aldatmak için bu tür açıklamalarda bulunduğunu kendisi Nutuk’ta itiraf ediyor:
“Gerçek, Osmanlı Saltanatının ve Hilâfetin yıkılmış ve ortadan kalkmış olduğunu düşünerek yeni temellere dayanan, yeni bir devlet kurmaktan ibaretti. Fakat durumu olduğu gibi dile getirmek amacın büsbütün kaybedilmesine yol açabilirdi…”[4]
Yani, amacının büsbütün kaybedilmemesi için durumu olduğu gibi dile getirmemiş. Açıkça yalan söylediğini itiraf ediyor.
Hedefine ulaşınca, Hilafet makamının gereksiz, anlamsız, yalnızca zarar ve yıkım getiren bir makam olduğunu[5] söylemekten çekinmemiştir.
Hatta şu sözlerle de, Fatih Sultan Mehmed (rahmetullahi aleyh) gibi ülkeler feth eden Sultanlara ve millete hakaret etmekten kendini alamayacak kadar ileri gitmiştir:
“Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de böyle **fatihlerin** arkasında **serserilik** etmiş…”[6]
Evvelce verdiği “namus” sözünü çabucak unutmuş olmalı…
Öte yandan, Mazhar Müfit Bey, M. Kemal Paşa’nın Erzurum Kongresi’ni açarken yaptığı konuşmanın sonunda şu sözlere yer verdiğini yazar:
“En son olarak niyazım şudur ki, Cenâb-ı Vacibü’l-Amal Hazretleri, Habib-i Ekrem’i hürmetine, bu mübarek vatanın sahip ve müdafii ve diyaneti celile-i Ahmediye’nin ilâyevnilkıyâme- haris-i estakı olan millet-i necibemizi ve makam-ı saltanat ve hilâfet-i kübrâyı masun ve mukaddesatımızı düşünmekle mükellef olan heyetimizi muvafık buyursun.”
Şu sözlere bakın, sanki ulemadan, evliyaullahtan birisi…
Uçtu uçacak…
Fakat gerçek böyle değil. Türk Tarih Kurumu tarafından yayınlanan bir kitapta M. Kemal’in başka bir itirafını görüyoruz:
“Mazhar Müfit, bu konuşmayı **yadırgayarak** Paşa’ya **niçin böyle bir konuşma** yaptığını sorar.
Kongre akşamı Paşa’ya:
– ‘Erzurum, nutkunuzun sonunu **müftü efendinin duası gibi** bitirdiniz’, dedim. Bu tarz konuşmamı hoş gördüğü için sadece güldü ve:
‘Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya **inandırmaktan** ibarettir.”[7]
Işte bu itiraf, gerçeğin ta kendisidir. Neticede Nutuk’ta, “müslümanlığı bir yana bırakmanın tatlı bir hayal olduğunu inkar edecek değiliz”[8] diyen de kendisidir.
Başka söze ne hacet?
Bu uzun girizgâhtan sonra gelelim asıl konumuza…
Atatürk tabiata mı tapıyor?
Altta sıraladığımız sözler bizzat M. Kemal Atatürk’e aittir:
(Ali Rıza Sağman’a) “…Evet, ben bilirim ki insan dinsiz olmaz. Fakat Türk’ün dini tabiattır. Bunu size münevversiniz (Aydınsınız) diye söylüyorum.”[9]
**
“Çobanlar, güneş, bulut ve yıldızlardan başka bir şey bilmezler. Yeryüzündeki köylüler de ancak bunu bilirler. Çünkü, ürün havaya bağlıdır. Türk yalnız doğayı kutsal sayar.”[10]
**
“Natür / Tabiat insanları türetti; onları kendine taptırdı da. Ancak; insanların dünyada yaşayabilmeleri için, onların tabiata egemenliğinide şart kıldı. Tabiata egemen olmasını bilemeyen yaratıklar varlıklarını koruyamamışlardır. Tabiat onları kendi unsurları içinde ezmekten, boğmaktan, yok etmekten ve ettirmekten çekinmemiştir.”[11]
**
“Hürriyet insanın düşündüğünü ve dilediğini mutlak olarak yapabilmesidir. Bu tarif Hürriyet kelimesinin en geniş manasıdır. İnsanlar bu manada hürriyete hiçbir zaman sahip olamamışlardır ve olamazlar. Çünkü malumdur ki insan, tabiatın mahlukudur.”[12]
**
“Yaşam, herhangi bir doğa dışı etkenin karışması olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimya ve fizik seyri sonucudur.”[13]
**
“…Türk yalnız tabiatı kutsal bilir.”[14]
**
“Tabiatın **herşeyden büyük** ve **her şey** olduğu anlaşıldıkça, tabiatın çocuğu olan insan, kendinin de büyüklüğünü ve haysiyetini anlamaya başladı.”[15]
***
Ayrıca M. Kemal Atatürk’ün inancıyla ilgili Osman Nuri Ergin’in vardığı sonuç da onun Determinist ve Tabiatçı olduğu yönündedir.[16]
Osman Nuri Ergin’in vardığı sonuca yakın bir yargıya Prof. Dr. Mete Tunçay da varmaktadır.[17]
Yakın yıllarda çıkan bir yabancı kitapta M. Kemal Atatürk’ün Tanrı-tanımazlığı hakkında; “Berkes gibi kimi uzmanlar Atatürk’ün Tanrı-tanımazlığını yadsıyor olsalar da, kendisinin **dinsizliğini** kabul eden hemen tek reformcu” olduğu yazmaktadır.[18]
***
M. Kemal Atatürk’ün inancı bizim için neden mi önemlidir?
Zira;
1 – Nisa Suresi’nde “sizden olan (yani müslüman olan) emir sahiplerine/ idarecilere itaat edin” buyuruluyor.
Nisa Suresi
59 – Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygambere de itaat edin ve sizden olan emir sahibine de itaat edin. Eğer herhangi bir şeyde anlaşmazlığa düşerseniz; Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resulüne arz edin. Bu, daha iyidir ve sonuç bakımından da daha güzeldir.
***
2 – Allah’ın “nimet verdiği mutlu kimselerin yoluna” uyulması gerekiyor. Bunlar şüphesiz, “müslüman olmayanlar” değildir.
Fatiha Suresi
6 – Hidayet eyle bizi doğru yola,
7 – O kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; o gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.
***
3 – Allahu Teala kafirlerin dost edinilmesini mü’minlere yasaklamış, hatta babaları veya kardeşleri olsalar bile onlardan beri olmalarını, onları yüceltmemelerini kendilerine farz kılmıştır.
Tevbe Suresi
23 – Ey iman edenler! Eğer babalarınız ve kardeşleriniz imana karşılık küfürden hoşlanıyorlarsa, onları dost edinmeyiniz. Sizden her kim onları dost edinirse işte onlar da zalimlerin ta kendileridir.
***
Son olarak bir Hadis-i Şerif zikredelim:
193 – ……Bize Cerir, el-A’meş’ten tahdîs etti ki, Ebû Vâil şöyle demiştir: Abdullah ibn Mes’ûd (radıyallahu anh) şöyle dedi: Rasûlullah’ın huzuruna bir adam geldi de:
— Yâ Rasûlallah! Henüz kendilerine katılmamış olduğu bir kavmi, bir zümreyi seven bir kimse hakkında nasıl bir hüküm söylersiniz? diye sordu.
Rasûlullah (sallallahu aleyhi vesellem) :
— “Kişi sevdiği ile beraberdir” buyurdu.
Hadis-i şerifin kaynağı: Buhârî, Edeb, 96. Ve daha başka kaynaklarda da mevcuttur.
**********
KAYNAKLAR:
[1] Sivas Kongresi Tutanakları, Haz: Uluğ Iğdemir, Ankara 1969, sayfa 5, 3.
[2] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 3, cild 1, sayfa 29, 30. (Meclis tutanakları) Fotoğrafa bakınız.
[3] TBMM Zabıt Ceridesi, Devre 1, Içtima senesi 1, Içtima 2, 24 Nisan 1920, celse 1, cild 1, sayfa 11. (Meclis tutanakları) Fotoğrafa bakınız.
[4] M. Kemal Atatürk, Nutuk, 6. Bölüm: Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Toplanması, 3. Konu: Hükümetin Kurulması.
[5] Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Yay. 1959, sayfa 173-182.
[6] Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, Atatürk’ün Söylev ve Demeçeri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak, Türkiye İktisat Kongresi’ni Açış Söylevi İzmir 17 Şubat 1923.
[7] Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, Türk Tarih Kurumu yay. 1986, cild 1, sayfa 85.
[8] M. Kemal Atatürk, Nutuk, Bölüm 14: Lozan Barış Konferansı ve Saltanatın Kaldırılmasına İlişkin Gelişmeler, Hilafet Meselesi, 24. Konu: Hilafet Konusunda Halkın Şüphe ve Endişesini Gidermek İçin Yaptığım Açıklamalar.
[9] Ali Rıza Sağman, Hatıralar, Osman Ergin, Türkiye Maarif Tarihi içerisinde, Istanbul 1943, cild 5, sayfa 1631, 1632.
[10] Ayın Tarihi: 1930, No.73, sayfa 6049-6055.
Ayrıca bakınız: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak.
[11] Mustafa Kemal Atatürk, Havacılık Hakkında Konuşma, 3 Mayıs 1935. 4 Mayıs 1935 tarihinde Ulus gazetesinde de yayınlanmıştır.
Ayrıca bakınız: Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri I-III, Bugünkü dille yayına hazırlayanlar: Prof.Dr. Ali Sevim, Prof.Dr. M.Akif Tural, Prof.Dr. İzzet Öztoprak.
[12] Medeni Bilgiler ve Atatürk’ün El Yazıları, Prof. Dr. A. Afetinan (Atatürk’ün manevi kızı), Atatürk Kültür, Dil Ve Tarih Yüksek Kurumu, Türk Tarih Kurumu Yayınları, sayfa 450.
[13] [1930]. Prof. Dr. A. Afetinan (Atatürk’ün manevi kızı), Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler, sayfa 267.
[14] 30 Kasım 1929, Vossische Zeitung (Alman gazetesi) Muhabirine Demeç. Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, Ankara 1989, cild 3, sayfa 124.
Ayrıca bakınız: Atatürkçü sitede yayınlanmıştır: Türk Kültürünü ve Tarihini Yaşatma Derneği, Daniel Dumoulin – Ali Kaman – Ece Develi – Hüseyin Develi.
[15] Atatürk’ün manevi kızı Prof. Dr. A. Afetinan, M. Kemal Atatürk’ün El Yazıları Medeni Bilgiler (Türk Tarih Kurumu) kitabından naklen; Atatürk ve Hukuk, Yargıtay, 130. Yıl Armağanı, Yargıtay Yayınları no: 27, Yargıtay Birinci Başkanlığı Yayın Işleri Müdürlüğü, Pan Matbaacılık, Ankara 1999, sayfa 312. Fotoğrafa bakınız.
[16] Osman Nuri Ergin, Türkiye Maarif Tarihi, cild 5, Istanbul 1943, sayfa 1673.
[17] Mete Tunçay, Türkiye Cumhuriyeti’nde Tek Parti Yönetiminin Kurulması (1923-1931) Yurt Yayınları, Ankara 1981, sayfa 219/dipnot 17.
[18] James A. Bill ve Carl Leiden, Politics in Middle East, Boston ve Toronto, Little, Brown and Co., 1979, sayfa 54, 55/dipnot 26.