Arama


Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
5 Temmuz 2015       Mesaj #8
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Mustafa Kemal Atatürk Müslüman mıydı, Değil miydi?
Bu Yazıya kişisel hiçbir yorum ve düşüncemizi katmıyor. Sadece Kaynakların konuyu anlatmasını sağlıyoruz.
Kaynaklar;

Mustafa Kemal Atatürk askeri vesayetin kendini meşrulaştırdığı bir bedendi. Bu ikonu önce kendisi oluşturmaya başladı. Fakat zaman için devlet ve özellikle 12 Eylülcüler darbecileri Türk-İslam sentezcisi bir ”Atatürk” imal ettiler.(Doğu Perinçek Kemalist Devrim-2 Din ve Allah s.29)

Mustafa Kemal Atatürk’ün kendi kurduğu Türk Tarih Kurumu 1930 yıllarda özellikle İslam dini hakkındaki görüşlerinden dolayı sansürleme ihtiyacını hissetmiş ve Onu kendisinden koparmışdı. (Manevi kızı Prof. Dr. Afet İnan Medeni Bilgiler 1931)

Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetin sahipleri tarafından yüzde 99’u Müslüman olan Türk halkına kolay kolay açıklanamayacak bir özelliği vardı. Atatürk Müslüman değildi. Ve bunu pek çok metinde çok açıkça yazmıştı. (Afet İnan Medeni Bilgiler, Atatürk’ün El yazıları 1931)

Müslüman olmadığı gibi İslamın Arapların dini olduğunu ve Türklerin gerilemesinin sebebi olduğunu düşünüyordu.

Mustafa Kemal Atatürk’ün agnonstik mi, ateist mi olduğunu bilmiyoruz ama dinsiz olduğu ve bir yaratıcıya inanmadığını gösteren pek çok metin mevcut elimizde.

Kaynak ve belgeler ışığında Mustafa Kemal Atatürk önceden beri İslam inancının olmadığnı da görebiliyoruz.

Erzurum Kongresi (23 Temmuz – 7 Ağustos 1919) kapanışında en yakın arkadaşı Mazhar Müfit Kansu şöyle aktarıyor : “Erzurum, nutkunuzun sonunu müftü efendinin duası gibi bitirdiniz”, dedim. Bu tarz konuşmamı hoş gördüğü için sadece güldü ve: “Maksadını anlıyorum, anlıyorum amma şimdi vazifemiz halkı, vatanı ve esir padişahı kurtarmaya inandırmaktan ibarettir.”(Mazhar Müfit Kansu, Erzurum’dan Ölümüne Kadar Atatürk ile Beraber, TTK. 1988, cild 1, sayfa 85.)

Mustafa Kemal Atatürk İslam dini hakkında görüşleri ve beyanları iki dönem olarak değerlendirmek çok doğru olur.

1-) Kurtuluş Savaşının başlangıcı 1919 ile 3 MART 1924 Halifeliğin kaldırmasına kadar olumlu ve övücü sözleri ve görüşleri

2-) Halifeliği kaldırılması 3 Mart 1924 tarihinden yani iktidarı tam olarak eline alması ile 10 Kasım 1938 vefatına arasındaki olumsuz görüş ve beyanları.

29 Ekim 1923’de Cumhuriyetin İlanı oylamasında, TBMM’nin 334 Milletvekilinden % 47,3 katılmış , % 52,7’sı muhalif olduğu için katılmamıştır.

» Ve 15 dakika sonra Mustafa Kemal Paşa’nın tek aday olarak girdiği Cumhurbaşkanı seçiminde, TBMM’nin 334 Milletvekilinden 158 milletvekilin (kendi tarafındaki milletvekilleri) oyları ile Cumhurbaşkanı seçilmiştir. Geriye kalan 176 Milletvekili (muhalif) oylamayı katılmamıştır.
(Çankaya Savaşları, Y.Faruk Mangırcı,1999 baskı, s.34)

Bütün bu süreçleri göz önüne aldığımızda Mustafa Kemal Paşa 3 Mart 1924 Halifeliğin kaldırılmasından sonra iktidarı tam eline almıştır. Artık devrimin siyasal proğramını tamamlanmış, kültürel ve ideolojik hesaplaşma dönemine girilmiştir. (Doğu Perinçek Kemalist Devrim-2 Din ve Allah s.17)

İsterseniz bu noktadan sonra sözü ona bırakalım.

Mustafa Kemal Atatürk’ün yaratılış ve evrim üzerine görüşleri:

“İnsanlar, sürfeler (kurtçuklar) gibi sulardan çıktılar ilk önce… İlk ceddimiz balıktır. İşler daha ilerledikçe o insanlar, primat zümresinden türediler. Biz maymunlarız; düşüncelerimiz insandır.” (Ruşen Eşref Ünaydın Atatürk T. ve D.K.H, 1954, s.53)

“Hayat her hangi bir doğa dışı etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde doğal ve zorunlu bir kimyasal ve fiziksel olaylar dizisi sonucudur. Hayat sıcak, güneşli ve sığ bir bataklıkta başladı. Oradan sahillere ve denizlere yayıldı; denizlerden tekrar karalara geçti.” (Afet İnan Atatürk hakkında Hatıralar va Belgeler 1969)

“Hayat, her hangi bir tabiat harici etkenin müdahalesi olmaksızın dünya üzerinde tabii ve zaruri bir kimya ve fizik seyri neticesidir.” (Afet İnan Atatürk Hakkında 1930)

“İnsanları Allah değil “tabiat” üretti”
Natür (Tabiat) insanları üretti, onları kendisine taptırdı da… (Atatürkten Düşünceler, Prof. Enver Ziya KaralMayıs 1935, s.162, 1969 Baskı )

Mustafa Kemal Atatürk’ün din ve İslam üzerine görüşleri:

‘’İkra, Bismi, Rabbi Safsatasını esas tutmuş Araplar -Muhammed’in halifesi unvanını taşımak maskaralığında bulunanlar -Bir hırka ve bir hurma hikâyesi artık bir insanlık erdemi olarak gösterilmek felsefesi esas tutularak tarih yazılmamalıdır. (Atatürk’ün Sansürlenen Mektubu.16-17 Ağustos 1931 tarihli , Atilla Oral)

“Türk milleti birçok asırlar, (..) bir kelimesinin manasını bilmediği halde Kur’an’ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndü. (..)( Afet İnan, 1931 Meden Bilgiler s.366)

“… din hissi, dünyanın acısı duyulan tokadıyla derhal Türk milletinin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri, Türk düşmanları olan 

Arap çöllerine gitti. (..) Artık Türk, cenneti değil, (..) son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu. İşte dinin, din hissinin Türk milletinde bıraktığı hatıra…” (Mustafa Kemal Paşa’nın yazdığı manevi kızı Afet inan imzasıyla çıkan Medeni Bilgiler kitabı 1931)

“Arapların dini Türkleri mahvetti”
Türkler, Arapların dinini kabul etmeden evvel büyük bir milletti. Arap dinini kabul ettikten sonra Türk milletinin milli rabıtaları gevşedi; milli hisleri ve heyecanı uyuştu. Bu pek tabii idi. Çünkü Muhammed’in kurduğu dinin gayesi, bütün milliyetlerin fevkinde, bir arap milleti siyasetine müncer oluyordu. M. Kemal (Medeni bilgiler ve Atatürkün El Yazmaları, Afet İnan, 1931 yılı Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara 1969, s 364-365)

”Aziz Millet Vekilleri,
Dünyaca malum olmuştur ki, bizim devlet idaresindeki ana programımız, Cumhuriyet Halk Partisi programıdır. Bunun kapsadığı prensipler, idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardır. Fakat, bu prensipleri, gökten indiği sanılan kitapların doğmalarıyla asla bir tutmamalıdır. Biz, ilhamlarımızı, gökten ve gaipten değil, doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri / Cilt 1 / Syf. 389, 1 Kasım 1937)

“14 Ağustos 1923, Evet Karabekir, Arapoğlu’nun yavelerini (saçmalıklarını) Türk oğullarına öğretmek için Kuran’ı Türkçe’ye tercüme ettireceğim ve böylece de okutturacağım, ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler..” (Atatürk -Kazım Karabekir-Paşaların Kavgası Syf,159, kendi aralarında )

”10 Temmuz 1923′de Ankara İstasyon’undaki Kalem-i mahsus binasında fırka nizamnamesini müzakereden sonra Gazi ile yalnız kalarak hasbıhallere başlamıştık.
— ‘Dini ve ahlâkı olanlar aç kalmaya mahkûmdurlar..’ dediler.
— Dini ve namusu olanlar kazanamazlar, fakir kalmaya mahkûmdurlar.

Böyle kimselerle memleketi zenginleştirmek mümkün değildir. Onun için önce din ve namus telâkkisini kaldırmalıyız. Partiyi, bunu kabul edenlerle kuvvetlendirmeli ve bunları çabuk zengin etmeliyiz. Bu suretle kalkınma kolay ve çabuk olur..” (Kazım Karabekir anlatıyor, 1993, Uğur Mumcu, s. 83, 84, kendi aralarında)

”19 Ağustos 1923 günü … Hocaları toptan kaldırmadıkça hiçbir iş yapamayız. Bugünkü kudret ve prestijimizle bugün bu inkılâbı yapmazsak hiçbir zaman yapamayız.. ilk Fethi Bey grubundan işittiğim bu yeni inkılâp zihniyetini İsmet Paşa da bir çırpıda tamamlıyordu. Aradaki zaman fasılaları kendiliğinden ortadan kalkarak bu üç şahsiyetin üç maddelik programı kulaklarımda tekrarlandı:
1 — İslâmlık terakkiye manidir.
2 — Arap oğlunun yavelerini Türklere öğretmeli.
3 — Hocaları toptan kaldırmalı.”
(Kazım Karabekir Anlatıyor, Uğur Mumcu s97, 98, veya Kazım Karabekir, Paşaların Kavgası; 1991, s 165. Kazım Karabekir paşa, İsmet İnönü, Mustafa Kemal Paşa ve Ali Fethi Okyar kendi aralarında)

”İlk yapacağım icraat bu millet ve devletin bu hale gelmesinde en büyük sorumluluğu taşıyan yobazları, sarıklı softaları (bir inanışa körü körüne bağlanan kimse-ler yada yaşadığı çağın gerisinde kalmış, geri kafalı) sarıklarından yakalayıp ibareti alem için dizi dizi asmak olacaktır.’’ (Atatürk Ansiklopesi, 1971 , Cild 1,s 148, May yayınları, Türkiye Cumhuriyeti Siyasi Tarihi)

”Benim bir dinim yok ve bazen bütün dinlerin denizin dibini boylamasını istiyorum” (Andrew Mango, Atatürk Syf.447, 1926)

”Kimi yerlerde kadınlar görüyorum ki, başına bir bez, ya da bir peştemal ya da benzer bir şeyler atarak yüzünü, gözünü gizler ve yanından geçen erkeklere karşı ya arkasını çevirir, ya da yere oturarak yumulur. Bu durumun anlamı, gösterdiği nedir? Efendiler uygar bir ulus anası, ulus kızı bu şaşırtıcı biçime, bu vahşi duruma girer mi? Bu durum ulusu çok gülünç gösteren bir görünüştür. Hemen düzeltilmesi gerekir.” (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, C. II., s. 217.)

“Suçlu Allah’ın dinidir.”
Kralların ve padişahların istibdadına (baskılı yönetim), dinler mesnet olmuştur. (Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, s 30. 1931 yılı)

“Kuran’ın yasalarını Muhammed yazmıştır.”
Muhammed’in koyduğu esasların toplu olduğu kitaba Kur’an denir. (Atatürk’ün emriyle liselerde okutulan tarih kitabı (1931), 2. cilt)

“Din, körü körüne bağlanmaktır.”
Gerçekte dinleri konusunda halkın hiçbir fikri yoktur, din dediği şey, bilinmeyen inanç dizgelerine ve gizle karışık emellere kör bağlılıktan başka birşey değildir.(Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan 1931 yılı)

“Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar (!)”
Tarih bize öğretir ki, bütün dinler, milletlerin cehaletlerinin yardımıyla utanmaksızın Tanrı tarafından gönderildiğini söyleyen adamlar tarafından tesis olunmuştur.(Atatürkün El Yazmaları, Medeni Bilgiler, Afet İnan 1931 yılı)

İnsanlar ilk devirlerinde pek acizdi. Kendilerini koruyamıyorlar, hiçbir hadisenin de sebebini bilmiyorlardı. Kendilerini koruyacak bir kuvvet aradılar. Nihayet insanlık vicdanında bir kuvvet yarattı. O da işte Allah’tır. Herşeyi ondan beklediler, ondan istediler. Hastalıktan, felaketten korunmayı hep Allah’larından istediler. Fakat modern çağlarda insan herşeyi Allah’tan beklemedi. Ancak toplumdan bekledi. Her şeyin koruyucusu insan cemiyetidir. Bizi koruyan, refah içinde yaşatan toplumdur.
Enver Behnan Şapolyo, Atatürk ve Milli Mücadele Tarihi, 1932, s 305.)

Masum ve cahil insanları, yüzlerce Allah’a taptırmak veya Allah’ları muayyen gruplarda toplamak ve en nihayet bir Allah kabul ettirmek, siyasetin doğurduğu neticeleridir.(Türk Tarihinin Ana Hatları, 1930, Devlet Matbaası, s 220-221)

Muhammed’in peygamberliğinin başlangıcına dair birçok eski rivayetler vardır. Bunlar artık efsanelere karışmıştır. Hakikatte peygamberin ilk söylediği Kuran ayetinin ne olduğu malum ve belki de mazbut değildir. Kuran sureleri Muhammed’e açık semada peyda olmuş bir şimşek gibi günün birinde, birdenbire bir taraftan inmiş değillerdi. Muhammed’in söylediği sureler uzun bir devirde dini düşüncelerinin ürünü olmuştur. Muhammed, bu surelere birçok çalıştıktan ve incelemeler yaptıktan sonra edebi şeklini vermiştir. ( Afet İnan, Atatürkün El Yazmaları, 1931 yılı, 2000′e Doğru Dergisi, 8. Sayı, s 15-16.)

Alıntıdır, Düzenlenmiştir.