Arama

Padişah Nedir? - Tek Mesaj #2

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
27 Kasım 2015       Mesaj #2
Safi - avatarı
SMD MiSiM
PADİŞAH a. (fars. pâdişâh). OsmanlI imparatorluğu'nda hükümdara verilen ad; osmanlı hükümdarı. (Bk. ansikl. böl.)

—ikt. tar. Padişah dirliği, OsmanlIlar döneminde, devletin geçim aracı olarak verdiği maaş, ulufe, tımar gibi gelirlere verilen ad. (Eskiden devletin bütün mal ve ge lirleri padişaha ait kabui edildiği için bu tür geçim araçlarına da bu ad verilmiştir.)

—ANSİKL. Padişah, osmanlı hükümdarlarının resmi sıfatları arasında, yasal devlet başkanlığını tanımlayan başlıca unvan olarak kullanılmasına karşın, ilk osmanlı hükümdarlarından Orhan ve Murat I için bunun yanı sıra daha çok “bey" unvanı kullanıldı. XIV. yy.’da ve XV. yy.’ın ilk yarısında osmanlı hükümdarları, İslam devlet baştanlarının geleneksel resmi sıfatı olan "sultan" unvanıyla birlikte “bey" ve “han” payelerini kullanmayı yeğlediler. Murat II, Mehmet II ve Bayezit II bile hıristiyan devletlerle yapılan antlaşmalarda “sultan"dan çok "han” ya da “emir” unvanını kullandı. Osmanlı hükümdarları için XIV. yy.'dan XV. yy.'ın ilk yarısına kadar Murat l'den başlayarak "büyük sultan” anlamında "hüdavendigâr" ve "hünkâr” unvanları da kullanıma girdi. Özellikle İstanbul'un fethinden (1453) sonra Fatih Sultan Mehmet için "imparator” anlamında genel olarak “padişah" unvanı kullanılmaya başlandı. Öte yandan, İran'da Osmanlı- lar'a rakip olarak yükselen Safeviler, osmanlı hükümdarlarının “padişah” unvanına karşı “şehinşah” unvanını benimsediler. OsmanlIlarda padişahın yetkileri, uç beyliğinden başlayarak devletin gelişimi oranında arttı. Mehmet ll’ye kadar uç beyleri olarak hıristiyanlığa karşı İslam gazasının öncüleri gözüyle bakılan osmanlı hükümdarları, İstanbul’un fethinden sonra İslam dünyasının en büyük güç kaynağı sayıldılar İstanbul’u fetheden Fatih, dolayısıyla kendisini Roma imparatorlarının mirasçısı, Anadolu ve Rumeli’nin egemeni, özellikle de islamın en büyük cihat temsilcisi bildi. Bayezit II ile birlikte din öğesine önem verilmeye başlanınca devlet yönetimi, padişahın görüşleri doğrultusunda şeriat düzenine uygun bir biçimde gelişti. Mercidabık savaşı’ndan (1516) sonra "hadim-ül haremeyn ve'eş-şerifeyn” unvanını kullanan Yavuz Sultan Selim, İstanbul'a döndüğünde padişah unvanının yanına, son abbasi halifesinden aldığı "halife” unvanını da ekledi. Bunun doğal bir sonucu olarak ondan sonraki padişahlar kendilerini tüm İslam dünyasının tek hükümdarı ve yasal halifesi saydılar. Önceleri yazışmalarda osmanlı hükümdarları için “saadetlu padişahım", "devletlu padişahım" gibi kısa ve yalın seslenmeler kullanılırken, sonraları, özellikle XVIII. yy.'dan başlayarak "şevketlu, kerametlu, inayetlu padişahım", “şevketlu, mehabetlu, inayetlu, kudretlu, velinimeti bi-minnetim efendim padişahım" türünden uzun„şatafatlı kalıplar kullanıldı. XIX. yy. başlarında “padişahı güzin, halifeyi ruyi zemin” ya da "padişahı islampenah” diye anılan osmanlı hükümdarları, Tanzimat döneminde (1839-1876) müslüman olmayan türk uyrukluları (reaya) devlete bağlamak amacıyla yasal hükümdarlık niteliklerinin vurgulanmasına önem verdiklerinden, ayrıca 'bütün Osmanlılar'ın hükümdarı" unvanını da aldılar. Birinci meşrutiyet (1876) anayasası (Kanunuesasi) padişahın devlet hiyerarşisi içindeki geleneksel üstün durumunu ve kesin egemenliğini korurken, ikinci meşrutiyetin (1908) batı anayasaları etkisinde değiştirilen yeni anayasası, yetkilerini sınırlandırdığı padişahı, sıradan bir meşrutiyet hükümdarı durumuna indirgedi. 23 nisan 1920’de kurulan TBMM hükümetinin, saltanatın kaldırıldığını bildiren bir yasayla osmanlı hükümdarlarının tüm egemenlik yetkilerinin türk ulusuna geçtiğim açıklaması üzerine (1922) sona eren Osmanlı imparatorluğu ile birlikte padişah unvanı da tarihe karıştı.

Kaynak: Büyük Larousse