Arama

Kalmak Nedir? - Tek Mesaj #1

Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
14 Şubat 2016       Mesaj #1
Safi - avatarı
SMD MiSiM
KALMAK gçz. t. 1.
1 Bir yerde, bir kimsede, bir kimsenin yanında kalmak, bir yerde ya da bir kimsenin yanında bulunmaya, oturmaya devam etmek, oradan ayrılmamak, orayı terk etmemek ya da bir süre orada oyalanmak, eğlenmek: Bütün yaz burada kaldı. Orada ne kadar kalacaksınız? Evde kal, beni bekle. Kimde kalıyorsun? Nerede kaldın, bütün gün seni bekledik.
2. Bir yerde kalmak, o yerde oturmak, ikametgâhı orası olmak: Aynı evde kalıyorlar.
3. Belli bir durumda, konumda kalmak, bulunduğu durumu ya da konumu korumak, onu değiştirmeden sürdürmek: Her zaman dostun olarak kalacağım. Yaşamı boyunca ilkelerine bağlı kaldı. Olduğunuz yerde kalın, kımıldamayın.
4. Bir yerde, bir kimsede kalmak, sözkonusu bir şeyse, bir yerde ya da kimsede bırakılmak; unutulmak: Cüzdanım evde kalmış. Kalemim Ahmet'te kaldı.
5. (Bir şeyden, bir kimseden, bir gruptan) kalmak, bir şeyin, bir kimsenin, bir grubun yok olmasından sonra da yaşamını, varlığını sürdürmek: Bu eski metinlerden geriye ancak birkaç parça kalmış. Koskoca aileden bir o çocuk kaldı.
6. Tümleç + kalmak (tümleç +) kalmamak, bir şey sözkonusuysa, harcandıktan sonra belirtilen ölçüde artmak; bitmek, tükenmek: Depoda çok az suyumuz kaldı. On- ca paradan birkaç yüz lira kaldı. Evde (hiç) şeker kalmadı.
7. Bir şeye, bir yere, bir zamana tümleç + kalmak, belli bir zamana, belli bir yere ulaşmak, bir eylemi gerçekleştirmek için belirtilen kadar süre, uzaklık vb. bulunmak: Gündoğumuna bir saat kaldı. İzmir'e elli kilometre kaldı. Dönmesine bir ay kaldı.
8. Bir iz, bir leke sözkonusuysa, çıkmamak, tümüyle kaybolmamak: O kadar yıkadığım halde lekesi kalmış.
9. Bir şey sözkonusuysa, varlığını sürdürmek, var olmaya devam etmek (genellikle olumsuz ya da soru biçiminde kullanılır): Artık hiç cerasetim kalmadı. Eski dostluklar kaldı mı? Hiç umut kalmadı mı?
10. Bir çıkarma işleminin sonucu olmak: Ondan beş çıkarılırsa beş kalır.
11. Sınıfta kalmak, bir dersten kalmak, bir üst sınıfa geçememek ya da bir derste başarısız olmak: iki yıldır sınıfta kalıyor. İngilizceden kalmak.
12. Bir iş, bir etkinlik sözkonusuysa, tamamlayıp gerçekleştirilmemek, geri kalmak: Doktora işi kaldı. Misafirler geldi, sinemadan da kaldık.
13. Bir taşıt sözkonusuysa, işlemez duruma gelmek, bozulmak: Otobüs dağ başında kaldı. Arabamız yolda kaldı.
14. Bir şey sözkonusuysa, bir kimsenin sorumluluğu, yetki alanı içine girmek, ona düşmek: Bunu söylemek size mi kalmıştı? İş sizin onayınıza kaldı.
15. Bir şey içinde kalmak, bir yer, bir şey sözkonusuysa, onunla kaplanmak, dolmak, ona bulanmak: Her taraf toz duman içinde kal
mış. Elbisen is içinde kalmış.
16. Bir noktada kalmak, bir iş vb. sözkonusuysa, onu daha sonra sürdürmek üzere belli bir noktada bırakmak; ara vermek: Hangi konuda kalmıştık?
17. Bir kimseden (bir kimseye) kalmak, ona miras yoluyla geçmek: Ailesinden epey mal mülk kalmış. Bu daktilo bana babamdan kaldı.
18. Bir kimse sözkonusuysa sınırlı bir gelirle geçinmek zorunda olmak: Bir emekli maaşına kaldık, geçinemiyoruz.
19. Bir şeyle, bir şey yapmakla kalmak, sözkonusu bir eylem, bir olay ise, olumsuz yönde gelişmek; bir kimse, bir topluluk ise, olumsuz bir eylemle yetinmeyip daha ileri gitmek (genellikle olumsuz ve koşul kipinde kullanılır): Olaylar bu kadarla kalmadı, giderek büyüdü. Borcunu ödememekle kalmadı, bir de hakaret etti, işler böyle kalsa gene iyi, ama daha da kötüye gidecek.
20. Sözkonusu bir iş, bir etkinlikse, geriye bırakılmak, ertelenmek: Duruşma iki ay sonraya kaldı. Toplantı salı gününe kaldı.
21. Kala kala, topu topu, olacağı, tümü... gibi azlık bildirir: Kal kala üç kişi kalmıştık koca salonda. || Kaldı ki, bundan başka, bununla birlikte: Boşta kimse yok, kaldı ki olsa da adam tutacak paramız yok. || (Şundan ya da bundan) kalır yeri yok, bir şeyi, bir kimseyi bir başka şey ya da kimseyle karşılaştırma durumunda ondan farksız olduğunu belirtmek için söylenir. || (Şuna, buna) kalsa, kalırsa, tanışınca, kanısına göre, onun açısından: Ona kalırsa, işler çok kötü gidiyor; yetkisinde olsa, elinden gelse: Bana kalsa, iki günde bitiririm. II.
1. Yardımcı fiil olarak, herhangi bir olumsuz duruma düşmek, böyle bir durumda bulunmak: Aç açık kalmak. Parasız kalmak. Kimsesiz kalmak.
2. Fiil kökleri ya da gövdeleri sonuna -e (-a) alan eylemsilerle birleşerek sürerlik belirten bileşik fiiller oluşturur: Donakalmak. Şaşakalmak.
3. Kimiıp eki almış eylemsilerden sonra gelerek sürerlik belirtir: Donup kalmak. Şaşırıp kalmak.

—Denize. Açıkta kalmak, bir gemiden söz ederken, herhangi bir nedenle limana girmeyerek açıkta demirlemek.

kalınmak edilg. f. Bir yerde oyalanılmak, bulunulmak, oturulmak: Burada kalınmaz, temiz bir yer değil. Eylül sonuna dek yazlıkta kalındı.


Kaynak: Büyük Larousse
SİLENTİUM EST AURUM