Algı Yönetimi
MsXlabs.org
Algı Nedir? [1]
Algı, 'bireyler tarafından hisleri sayesinde edindikleri bilgileri anlamak ve içinde bulundukları dünyaya düzen vermek için, seçme, organize etme ve yorumlama işlemidir' biçiminde tanımlanmıştır.
1. Algının elemanları:
- Algılayan
- Algı hedefi
- Algı durumu
2. Algılayanı etkileyen faktörler:
- Şema: Bilginin daha önceki tecrübelere bağlı olarak organizasyonu ve yorumlaması.
- Motivasyonel durum: Algı zamanında algılayanın ihtiyaçları, değerleri ve arzuları.
- Ruh Hali: Algılayanın, algı zamanındaki duyguları.
3. Hedefi etkileyen faktörler:
- Anlaşılmazlık: Belirsizlik. Belirsizlik artıyorsa, algılayan için doğru algılama zorlaşır.
- Sosyal Statü: Bir kişinin, bir toplum ya da organizasyondaki gerçek ya da algılanan pozisyonudur.
- İzlenim Yönetimi: Başkalarının izlenimi ya da algılarını kontrol etme teşebbüsüdür. Hedefler, algılayanın onlardan fazla gücü olduğu durumlarda, etkilemek için etkileme taktikleri kullanırlar. Bazı izlenim yönetimi taktikleri, hedef algı ve algılayan arasındaki davranışsal esleşme, kendini destekleme, durumsal normlara uymak, diğerlerini takdir etmek ya da tutarlı olmaktır.
Algı ve Gerçeklik [2]
Sembollerin önemine değinen Freud sembollerin rüyalar yolu ile içsel dürtülerin yoğunlaştırılmış ve yer değiştirmiş hali olduğuna dikkat çekmektedir. Bu doğrultuda algılamanın gerçekleşmesi için bir uyarıcının belirli bir eşiği aşması gerekmektedir. Freud'un kuramlarına göre bireyin beklentileri ve istekleri algılanan uyarıcı ile ilgili olması gerekmektedir. Kısacası, neyin nasıl algılandığı bireyin ihtiyaç ve beklentileri ile doğru orantılıdır. Algılar aynı zamanda bireylerin ve büyük grupların kullandığı semboller, tarih, yaşanılan hayat ve bunlarla bağlantılı duyguların etkisi altında kalır. Semboller kimi zaman elle tutulur nesneler olabildiği gibi, bir obje, anlam ifade eden bir kelime, yaşayan bir kimse veya tarihsel anlam ifade eden bir kişi de olabilir. Örneğin, hilal sembolü Müslümanlar için olumlu anılar ve duyguları canlandırırken, aynı sembol kendini Hıristiyanlık veya başka bir din ile özdeşleştiren kişiler arasında tam tersi duygular doğurabilir. Bir başka örnek de Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk olarak gösterilebilir. Türk toplumu için olumlu duygu ve düşünceleri çağrıştıran ve Türk toplumu ile özdeşleştirilen Atatürk, tarihsel geçmiş dikkate alındığında o dönem Türkiye'nin karşısında savaşan uluslara olumsuz çağrışımlar yapabilmektedir.
Tarih öncesi kabilelerden beri semboller dost ve düşman arasındaki farkı göstermektedir. Aynı bölgede avlanan düşman kabileler farklı giyim kuşam gibi dış görünüm farklarına bakarak "öteki"ni tanımakta zorluk çekmemekteydi. Kabile liderleri kurumsallaşmış din öğretisi benzeri liderin otoritesini güçlendirici ideolojilere sahiplerdi. Kabile lideri kimi zaman din görevlisi ile siyasi liderin yönetimlerini birleştirebilmekte, kimi zaman da kendisinin ideolojik düşüncelerini onaylayacak ayrı bir din adamı grubuna destek verebilmekteydi. Bu nedenle de kabile liderleri güçlerinin açıkca görülebildiği semboller olan tapınak veya din merkezleri inşa etmiştir.
İnanç sembolleri inancın kendisini güçlendirebildiği gibi devamını da sağlamaktadır. Semboller grup içi ayrışmaya etki edebilen bir faktör de olabilmektedir. Paylaşılan değerler ve tarih aracılığı ile bireyler belirli sembollere aynı veya benzeri anlamlar yüklerler. Örneğin dini semboller büyük gruplar arasında paylaşılmış anlamlar ifade etmektedir. Hilal, haç ve Hz. Davud'un yıldızı farklı gruplar için farklı anlamları sembolize etmektedir. Bir birey hilal sembolüne olumlu anlam ve duygular yüklerken diğerleri aynı sembole olumsuz duygu ve düşünceler yükleyebilirler. Bu farklı anlamlandırma geçmişte yaşanan travmatik deneyimlere ve kültürel kodlamalara bağlanabilir. Tüm bunlar bireylerin mesaj, sembol, diğer insanlar ve diğer ülkeleri nasıl farklı algılayabildiklerini göstermektedir. İlerleyen bölümlerde ifade edileceği gibi algılarımız içinde bulunduğumuz sosyal ortam, kültür, gelenek, yetiştiriliş tarzı ve kimlik yani kendimizi nasıl tanımladığımız ile şekillenir.
Günümüzde çevremiz algılarımıza yönelik birçok bilgi kaynağı ile doludur. Modern dünya enformasyon yüzyılı olarak da tanımlanmaktadır. İnternet, kablolu televizyon, uydu ve bilgi teknolojisindeki diğer gelişmeler bir yandan hayatı kolaylaştırmakta ancak öte yandan da gerçek ve ilüzyon arasındaki farkın ayrılmasında zorluk yaratmaktadır. Medya bilgiyi depolayan ve aktaran araçlar olarak tanımlanmaktadır. Algı yönetimi çerçevesinde ele alındığında medya bilginin üretildiği, abartıldığı ve çarpıtıldığı bir araç olarak tanımlanmaktadır. Şekil değiştiren bilgi ise gerçeklik olmaktan çıkar ve bir simulasyon haline gelir. Gerçekliğin maskelenmiş yanlızca bir yansıması olan bu imgenin artık hakikat ile hiçbir ilgisi kalmaz, dezenformasyon halini alır. Walter Lippman'a göre algı ve gerçeklik arasındaki uçurum modern dünya ile daha da genişleyerek, sosyal, siyasal ve ekonomik hayatın içerisindeki karmaşıklık kitle iletişim araçlarının zihnimizdeki imgeleri değiştirmesi ile hız kazanmıştır. Lippman, kitlelere sunulan söz ve imgelerin bir çeşit sanal gerçeklik yarattığını ve istenilen şekilde davranış geliştirmede etkili olduğunu söylemektedir. Bu açıdan algı yönetimi kavramının bir çeşit yumuşak güç olarak kullanıldığını ve hedefinin gönülleri ve zihinleri fethetmek olduğunu söyleyebiliriz.
İnsan psikolojisinin dış etkenlere son derece açık bir doğası vardır. Bu nedenle büyük şirketler, devletler, hükümetler, medya ve özellikle de illegal örgütler kendi çıkarları için gerçekleri maniple ederek bizlere sunarlar. Gerçek bilginin maniple edilerek algıların yönlendirilmesinde tutumlarının değiştirilmesi arzulanan birey, grup veya toplum için anlam ifade eden sembollere sıklıkla başvurulmaktadır.
Gerçekliğin sözlük anlamı "gerçek bir olay, durum veya gerçek olayların bütünü" olarak tanımlanmaktadır. Öte yandan algı "algılamanın sonucu, zihinsel bir imge; duyu organları ile çevredeki etmenlerin algılanması; sezgisel bilinç" olarak tanımlanmaktadır. Psikolojik bir pencereden bakıldığında algı nesnelerin, durum veya olayların duyu organlarına iletilen uyarıcılar neticesinde farkında olma halidir. Bu durum bellekten gelen farkındalığın dışındadır. Algı alımlamadan sonra gelir. Bu nedenle de algı bellek ile bağlantılır. Freedman, Kaplan ve Sadock'a göre algı karmaşık bir psikolojik ve sosyal etmenler ile gerçekleşmektedir. Algı önce kişisel değeler ile belirlenen dikkat ile başlar. Birey kendi değerleri doğrultusundaki olay, kişi veya durumlara ilgi gösterir. Bu nedenle algı ile sonuçlanan kişinin dikkatini çekmek için bir uyarıcıya ihtiyaç vardır. Beş duyu organı ile farkedilen uyaranların belleğe işlendiği, oradan da daha önceden zihinde kodlanmış mesajlara dönüştürüldüğü söylenebilir. Değer yargılarımız, grup normlarımız ve grubumuzun ritüelleri bize ulaşan verileri anlamlı mesajlara dönüştürmede büyük rol oynarlar.
Bize ulaşan verileri kodlamak ve anlamlı bilgiye dönüştürmek olayları ve çevremizi algılamamız ile sonuçlanır. Ancak medya ve grup dinamikleri gibi dışsal yapay faktörler bu sürece etki ederek gerçekliği farklı bir şekilde algılamamıza yol açabilmektedir. Algı iki basamaklı bir süreçtir. Birinci basamak kişinin ihtiyaç ve ilgi alanına bağlı olan seçici dikkattir. İkinci basamak ise, kişilerin duyu organları ile elde ettikleri verilere belirli anlamlar yükledikleri organizasyon basamağıdır.
Algı Yönetimi [2, 3]
Algı yönetimi, psikolojik harekatla aynı anlamda kullanılan bir kavramdır ve hedef kitlenin görüşlerini etkilemek için yapılan aktivitelerin tamamını içerir. Amerikan ordusu tarafından ortaya konmuş bir tanımdır. Amerikan Savunma Bakanlığı tarafından kavramlaştırılmış ve şu şekilde açıklanmıştır:
"İstihbarat sistemlerinin ve liderlerin resmi tahminleri, dış ilişkileri ve resmi eylemlerini etkilemenin yanında, toplumların duygularını, motivasyonlarını, etkilemek amacıyla yapılan yayınlar ya da seçilen bilgileri ve göstergeleri inkar etme eylemidir."
Algı yönetimi, insaların tutumlarını ve tarafsız düşünme yeteneklerini etkilemek için girişilen her türlü eylemi kapsar ve kamu diplomasisi, psikolojik operasyonlar, kamu bilgilendirme, aldatma ve gizli eylem faaliyetlerinden oluşur. Bu kavram günümüzde halkla ilişkilerin önemli bir enstrümanıdır. Hedef kitleyi en kolay etkileyecek yöntem tespit edilip yine hedef kitleye ulaşmanın en kolay yolu olan medya ile uygulanır. Etrafımızda olan pek çok önemli olayın öncesinde, sırasında ve sonrasında, ortaya çıkan pek çok olayda, iyi çalışılmış senaryolar dizisiyle gündem yönetimi, konu yönetimi ve algı yönetiminin tüm süreçleri en ince ayrıntılarıyla hazırlanıp uygulanmaktadır. Tek hedef daha kolay idare etmek ve daha çok para kazanmaktır. Ancak alternatif iletişim yöntemlerinin yaygın olarak kullanılması bu faaliyetlerin hızını kesmekte ve sürecin eskisi kadar kolay ilerlemesine engel olmaktadır.
Grupların tutum, davranış, mantık ve duyguları algı yönetimi tarafından etkilenmekte ve şekillenmektedir. Bu nedenle de algı yönetimi bir tür psikolojik operasyon olarak da adlandırılabilir. Algı yönetimi aynı zamanda stratejik iletişimin, kamu diplomasisinin, kısacası "spin" olarak bilinen halkla ilişkilerin de bir alt dalı olarak sınıflandırılabilir. İkna çabaları öncesinde ikna edilmek istenen kitlenin psikolojik olarak bu yeni duruma alıştırılması gerekmektedir. Örneğin halkı uzaylıların varlığına inandırmak için öncelikle ayda yaşamın var olduğu ile ilgili ikna çalışmaları gerçekleştirilmelidir. Belirli bir süre geçtikten sonra etkilenmek istenen kitle ikna olabilir. Böylesi inanılmaz örnekler de olsa güncel hayatta ikna yöntemlerine sıklıkla başvurularak toplumsal algılar istenilen yönde yönlendirilmiştir.
Algı yönetimi teknikleri pazarlama ve reklamcılık sektörlerinde de sıklıkla kullanılmaktadır. Örneğin televizyon reklamlarındaki çekici ve güzel görünümlü insanlar hedef kitlenin pazarlanan ürünü satın almasında etkilidir. Bu reklamlar yanlızca ürünü satmakla kalmazlar aynı zamanda da ürünün içeriğini yani ürünle birlikte gelen hayat tarzınıda satmaya çalışırlar. Bu mesajların altta yatan anlamı aslında bir ürünü satın aldığımızda o ürün ile kimliğimizin bütünleşecek olmasıdır. Yine pazarlanan ve satın almamız için ikna edildiğimiz ürünler hedef kitle için çoğu zaman bir ihtiyaç değildir. Bu bağlamda modayı da toplumsal algıların gündelik hayatta yönlendirilme şekli olarak tanımlayabiliriz.
Algılar bireyin değerleri, grup normları ve ritüelleri ile şekillenmektedir. Bu nedenle algılar çoğu zaman beklentilerimiz ve daha önceden kimliğimize kodlanmış enformasyondan etkilenmektedir. Bir başka deyişle görmek istediğimiz şeyi algılar, bir olayı ve bir nesneyi görmek istediğimiz gibi algılarız. İnsanlar gelecek algılarını etkileyen deneyimleri ve sosyal çevreleri sonucunda çeşitli beklentiler geliştirirler. Birey ve grupların sosyal beklentileri hayat süresince şekillenir. Bu bağlamda her kültürün farklı beklentileri, olayları ve "ötekileri" farklı bir algılayışları bulunmaktadır. Kültürümüz ve etnik kimliğimiz "öteki" ile ilgili algılarımızı geliştirir. Toplumların karşılıklı algılarının oluşmasını anlamak için milli, etnik, dini, ideolojik ve kültürel yani büyük grupları tanımlamak gerekmektedir. Büyük grup ortak duygusal davranışlar ile başkalarından ayrılan büyük insan toplulukları olarak tanımlanabilir. Her ne kadar büyük gruplar içerisinde yaşayan bireyler birbirleriyle hiç tanışmasalar da "aynılık" unsuru ve aynı gruba aidiyet ile birbirlerine bağlanmaktadır. Büyük grup kimlikleri çeşitli tutumlar, önyargılar, gelenekler ve değelere yatırımlar yaparlar. Bütün bu yatırımlar bireyin ait olduğu grup için olumlu ve pozitif olarak görülürken, diğer grupların sahip olduğu özellikler ve değerler daha aşağıda ve negatif olarak görülmektedir. Bu bağlamda, Volkan büyük grup kimliklerinin yedi temel özelliğini şu şekilde ifade etmektedir: olumlu duygularla bağlantılı imgelerle özdeşleştirilen paylaşılmış hazneler, paylaşılmış olumlu özdeşleştirmeler, ötekilerin olumsuz özelliklerin kimliğe dahil edilmesi, liderlerin özelliklerinin içselleştirilmesi, seçilmiş zaferler, seçilmiş travmalar ve grubu ifade eden semboller. Bütün bu büyük grup ile ilgili özellikler "öteki"ni nasıl algıladığımız ve "öteki"nin bizleri nasıl algıladığı ile bağlantılıdır. Çünkü algılar büyük gruplar içerisinde geliştirilen bir çeşit ritüellerdir. Grup kimliği bir nesilden ötekine aktarıldıkça liderler grubun öteki grupları algılayışlarını etkileyebilirler. Özellikle kriz dönemlerinde, ekonomik sıkıntılar ve kitlesel aşağılanmaların görüldüğü dönemlerde büyük grupların liderleri bireyleri örgütleyerek öteki olarak algılanan grupların günah keçisi ilan edilmesinde etkili olurlar. Bununla ilgili olarak da algı yönetimi Birinci Dünya Savaşı'nda ve Hitler döneminde yapılan propaganda gibi savaş dönemlerinde çoğunlukla kullanılmaktadır.
*****
Kaynak
1. Wikipedia.org-Algi Yönetimi
2. Psikolojik Operasyon, Algı Yönetimi ve Propaganda
3. Ekşi Sözlük - Algi Yönetimi
Belirtilen kaynaklardan derlenmiştir.