Arama


tokiohotel - avatarı
tokiohotel
VIP ''Ölü Gelin''
26 Şubat 2016       Mesaj #8
tokiohotel - avatarı
VIP ''Ölü Gelin''
Atatürk’ün insan ve toplum anlayışı O’nun yeni Türkiye’yi kurarken tüm uygulamalarına yansımıştır.
Atatürk için gerekli gerçek potansiyel, insan potansiyelidir. Bu nedenle insana önem vermiş ve kalkınmanın temeline insanı ve sosyal yapının temel taşları olan insan ilişkilerini yerleştirmiştir7.Atatürk, toplumun yapısı, düşünüşü, hukuk düzeni değişmedikçe uygarlık yoluna adım atılamayacağı kanısındadır. Bu inancını şöyle dile getirir; “Bir ulusun yıkımlara uğraması demek, o ulusun güçsüz, bakımsız, hasta olması demektir. Bunun için asıl kurtuluş, sosyal yapıdaki hastalığı bulmak, iyileştirme yollarını aramakla elde edilir ve ancak bilimsel yol tutulmuş olursa sağlık gerçekleşir”.
Görüldüğü gibi Atatürk, toplum yapısını çok iyi incelemiş, insan ve toplumla ilgili bütün düşünce ve uygulamalarında rasyonelliği temel hareket noktası ve zorunlu şart olarak almıştır. Toplumsal olayları bir matematikçi gibi sistematik olarak incelemiştir ve bütün uygulamalarında objektif hareket etmiştir.Otoritesinde güçlü karizmatik unsurlara rağmen, Atatürk karizmasından yararlanmak istememiş ve başlangıçtan itibaren otoritesini akılcı-hukuksal kalıplar içerisinde kurumsallaştırmaya çalışmıştır. Tarihte pek az karizmatik lider otoritesini kurumsallaştırmayı başarabilmiştir.Gene Rustow “Kurum Kurucusu Olarak Atatürk” isimli makalesinde şöyle diyor; “Her şeyden önce Atatürk, organik bakımdan geçmişin mirası üzerine inşa edilen, bugünün ihtiyaçlarına etkin biçimde cevap veren ve belirsiz bir geleceğin tehditlerine karşı da halkını koruyan bir dizi kurum yaratmıştır”.(T.B.M.M Müdafaa-i Hukuk Teşkilâtı, Halk Fırkası gibi).
Atatürk otoritesini milletin iradesinden almıştır. Atatürk, Türk ulusunu bağımsızlığa kavuşturduktan sonra, çok iyi incelediği ve problemlerini yakından bildiği sosyal yapıyla ilgili değişmelere, devlete yeni bir şekil vererek başladı10.Çünkü onun kullandığı değer ölçüsüne göre önce devlet gelir, sonra ekonomi ve sonra da sosyal yapı.
Atatürk’e göre, devlet toplum kültürünün ürünüdür. “Her toplum kendi kültürünün gereği bir devlet yapısı oluşturur.” Devlet güçlü olmalı, meşruiyetini halktan almalı ve toplumdan ileride olmalı ki toplumu bu yönde etkileyerek onu daha ileriye, daha iyiye götürebilsin diyerek, devlet ve toplumun bir etkileşim süreci içinde olduğunu, kaynağını, gücünü milletten almayan, bir devletin devamlı ve etkin olamayacağını ifade eder. Bunların yanında Atatürk düşüncesinde devlet ve millet birbiriyle bütünleşmelidir. Ancak bu şekilde güçlü bir devletten söz edilebilir. Zaten Atatürk her vesile ile sosyal yapının bütün unsurlarının bütünleşmesinden söz eder.Atatürk, devlet düşüncesinde kuvvetlerin ayrımından yana değildir. Ona göre, tek bir kuvvet, tek bir irade vardır: Halk. Her şey halktan kaynaklanır halkın iradesi bölünemez, başkasına devredilemez.
Bu iradeyi Atatürk kendi şahsında yaşatmıştır.Çünkü, Atatürk devletin güçlü ve sürekli olmasının 1 – Tam bağımsızlık 2 – Millî egemenlik gibi iki önemli temele dayanarak gerçekleşeceğine inanır. Bu iki unsurdan millî egemenlik devletin sürekliliğini sağlar.Bunlara ek olarak millî birliğin devlet yapısı için ne kadar önemli olduğunu şu sözleriyle dile getirir: “Efendiler, bu vaziyet karşısında bir tek karar vardır. O da millî egemenliğe dayanan, kayıtsız şartsız yeni bir Türk Devleti tesis etmek”13.Hatta i Aralık 1921’de Ankara’da yaptığı bir konuşmasında özetle şöyle demektedir: “İlm-i içtimaî noktasından bizim hükümetimizi ifade etmek lâzım gelirse Halk Hükümeti deriz” 14.O halde, çağdaş ve güçlü bir devlet yaratmak zorunda olan Atatürk’ün düşünce sisteminin temelinde devletçilik yer alır.Atatürk düşüncesinde devletçilik, özel teşebbüs özgürlüğünün kısıtlanması veya piyasa ekonomisinin reddedilmesi demek değildir15. Çünkü Atatürk, devlet ve toplum ilişkisini açıklarken devleti toplumun özelliklerinden bağımsız bir yapı olarak almamış tam tersine devlet ve toplumun fertlerinin birbirlerinin zıddı değil, tamamlayıcısı olarak görmüştür. Güçlü ve çağdaş bir ekonomiye ulaşmak için devletin gerektiğinde üretici, yatırımcı veya üretim ve yatırımı teşvik ve yardım edici olarak ekonomik yaşama çeşitli şekillerden müdahale etmesinin zorunluluğuna inanır.Sosyal yapıda kurumların yapısı ve fonksiyonlarını iyi bilen Atatürk, ekonomi kurumuna önemli bir yer vererek Türkiye Devleti’ni ekonomik bir devlet olarak tanımlar ve devletin ilerlemesi ve güçlenmesinde ekonomi ve bilimin yardımlarına başvurur. Bu konudaki düşüncelerini şöyle ifade eder: “Siyasî, askerî zaferler ne kadar büyük olurlarsa olsunlar, ekonomik zaferlerle taçlandırılmazlarsa husule gelen zaferler sürekli olmaz, az zamanda söner.” “Ekonomik kalkınma, Türkiye’nin hür, müstakil, daima kuvvetli, daima daha refahlı Türkiye idealinin belkemiğidir” diyerek ekonominin toplum kalkınmasındaki önemli fonksiyonunu vurgular16.Atatürk’ün devlet görüşü ile ilişkili olarak, düşünce sisteminde yer alan bir başka önemli kavram da halkçılık kavramıdır. Atatürk, Millî Mücadele’nin başından beri halkçılığı savunmuştur. Bu kavram sadece halk yönetimi siyasî demokrasi anlamında değil, Türk toplumunun yeni sosyal ve ekonomik düzenini belirtmek için kullanılmıştır.
Halkçılık, Atatürk düşüncesinde milliyetçilik fikrinin bir sonucu ve aynı zamanda da onun sosyo-politik yönden bir gerekçesidir. Böylece halkçılık milliyetçilik idealleri etrafında toplum bütünlüğünün sağlanmasında bir araçtır18.Atatürk, halktan seçkinlere doğru oluşacak bir siyasal organizasyon modelini ideal olarak ele almıştır. Bu organizasyonun her aşaması halkın katılımı ile gerçekleşir19.Bu anlayış temelde sosyal adalete, sosyal güvenliğe, toplumun ekonomik yönden zayıf kesimlerinin korunmasına ve güçlendirilmesine ve adaletli gelir dağılımına büyük önem verir.
Görüldüğü gibi Atatürk, toplumun bir bütün olarak her sektörüyle kalkınmasına önem verir.Halkçılık halkın halk tarafından, halk için idaresidir. Halkçılıkta devletin siyasal rejimi halk tarafından ve halkın yararı doğrultusunda kullanılır. Çünkü, Atatürk düşüncesinde toplumun bütün fertleri, ayrıcalık gözetmeksizin eşittir. Hiç kimseye, hiçbir aileye, hiçbir cemaate ayrıcalık tanınmamıştır. Bu ilkenin uygulanması konulan yasalarla da güvence altına alınmıştır. Görülüyor ki, halkçılık Cumhuriyet kavramı ile özdeştir. Atatürk daha sonra Demokrasi kavramına geçer ve bu münasebetle ekonomiye büyük önem verir. Demokrasi halka bağlı olacaktır. İdare milletin bütününe aittir. Böylece Atatürk düşünce sisteminde Cumhuriyet-Demokrasi-Halk çember şeklinde bir bütün oluşturmaktadır.

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
''Boşver''