Arama

Diyarbakır - Tek Mesaj #27

DrAm3vLH - avatarı
DrAm3vLH
Ziyaretçi
20 Haziran 2007       Mesaj #27
DrAm3vLH - avatarı
Ziyaretçi
Müzeler
Arkeoloji Müzesi

Diyarbakır'da ilk müze 1934 yılında Ulu Cami'nin devamı olan Zinciriye Madresesi'nde açılmıştır.1985 yılında ise Elazığ caddesi üzerinde bulunan Dedeman Oteli arkasında bulunan yeni yapısına taşınmıştır.Müzede Diyarbakır yöresinden kazılar,satın alma ve müsadere yoluyla edinilen eserler,Neolitik Çağ'dan itibaren Eski Tunç, Asur, Urartu, Helenistik, Roma, Bizans, Artuklu, Selçuklu, Akkoyunlu ve Osmanlı devirlerine ait eserler kronolojik olarak sergilenmektedir.

Cahit Sıtkı Tarancı Müzesi
Şair Cahit Sıtkı Tarancı'nın doğduğu bu ev geleneksel Diyarbakır evlerine güzel bir örnek teşkil etmektedir. 1973 yılında Kültür Bakanlığı tarafından satın alınıp müze haline getirtilmiştir. Müzede Cahit Sıtkı Tarancı'nın eşyaları. mektupları ve kitapları sergilenmektedir.

Ziya Gökalp Müzesi
Ziya Gökalp'in doğduğu b-ev 1956 yılında müze haline getirtilmiştir. Gökalp'in eşyaları. mektupları ve kitapları sergilenmektedir.

Ünlüler


Süleyman Nazif

Suleyman nazif
Süleyman Nazif

Süleyman Nazif (1869-1927). Şair,yazar. Gördügü özel ögrenimle Farsça,Arapça ve Fransizca ögrendi. Diyarbakir Vilayet Matbaasi Müdürlügü ve Diyarbakir Gazetesininbas yazarligini yapti. II. Abdulhamit yönetiminden kaçti. Paris'e gitti ve orada Mesveret gazetesini çikardi. Yurda dönüsünde 12 yil Bursa'da zorunlu oturma cezasina çaptirildi. Mesrutiyet'ten sonra Basra, Kastamonu, Musul, Trabzon ve Bagdat valiliklerinde bulundu. 1915'te Istanbul'a yerleserek Halk, Ileri, Hadisat gazetelerinde yazdi; Halk'in bas yazarligini yapti. İstanbul'un isgalini protesto amaciyla yazdigi "Kara Bir Gün" yazisi ve ayni yönde verdigi konferanslar nedeniyle Malta'ya sürüldü. 1922 de yeniden Istanbul'a yerlesti. Yasaminin sonuna degin burada kaldi. Resimli Gazetede çalisti. Süleyman Nazif'in hayati 1894-1895'de Diyarbekir Vilayeti Salnamesi'ni hazirlamasiIle baslar. 1898 de Servet'i Fünun'da siirleri yayinlandi. Mesrutiyet Döneminde yazdigi tarih, elestiri, ani türündeki yazilariyla basari kazandi.

Cahit Sıtkı Tarancı
Cahit Sıtkı Tarancı (1910-1956): Şair. Ilkokulu Diyarbakir'da okudu. Daha sonra Saint Joseph ve Galatasaray Liselerinde ögrenim gördü. Ögrenimine Mülkiye Mektebive Paris Siyasal Bilgiler Fakültesinde devam etti. 1940’da II. Dünya Savasi nedeniyle yurda döndü ve asker oldu. Anadolu Ajansi ve Çalisma Bakanligi’nda çevirmen olarak çalisti. Tedavi için gittigi Viyana’da öldü. Taranci’nin ilk siirleri 1930’larda Muhit ve Servet-i Fünun dergilerinde yayinlandi. Ilk yillarda, A. Hamdi Tanpinar ve Necip Fazil’dan, sonraki yillarda ise Baudlaire’den etkilendi. Varlık, Yaratılış, İstanbul gibi dergilerde siirleri yayimlandi. Taranci’nin baslica eserleri: Ömründe Süküt, Otuzbeş Yaş, Düşten Güzel, Sonrasi.

Sezai Karakoç
Sezai Karakoç (d. 1933): İlk öğrenimini Ergani’de, orta ögrenimini Maraş Ortaokulu ve Gaziantep Lisesinde parasız yatılı olarak tamamladı(1950). Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’ni bitirdikten sonra Maliye Bakanlıgı Mülkiye Müfettiş Muavinliği (1956-59), Gelirler Genel Müdürlüğü Kontrolörlüğü (1959-65). 1965’de görevinden ayrılarak Babıali’de Sabah gazetesinde (1965-68) fikra yazarlığı yaptı. 1960’da kurduğu Diriliş Dergisini, verdiği aradan sonra 1966’da yeniden çıkarmaya başladı. 76-78 döneminde gazete boyutunda 60 sayi çikardi. Ekim 79’dan itibaren yayını aralıklı olarak sürdürdü. Diriliş 1988’den itibaren haftalık dergi olarak çıktı.İkinci yeni akım şairleri ile biçimsel benzerlikler taşısa da şiirlerinin kaynakları itibari ile bağımsız bir çizgi tutturduğu kabul edilen Sezai Karakoç, yaşayan en büyük şairlerimizdendir. Hikayeler kitabı ile 1982’de Hikaye Ödülünü kazandığı Türkiye Yazarlar Birliği’nin 1988’de Üstün hizmet ödülünü aldı. Kendisinin kurduğu Diriliş Partisi’nin (DIRIP) Genel Başkanlığını sürdürüyor. Başlıca eserleri: Körfez(1959), Şahdamar(1962), Hızırla Kırk Saat(1967), Sesler(1968),Taha’nın Kitabi(1968), Gül Mustusu(1969), Siirler I‘den Siirler VIII’e kadar kitap serisi, Bati Şiirlerinden(1976),Hikayeler I ve Hikayeler II adlarında hikaye kitapları, Çağ ve İslam kitap serileri, Düşünceler kitapları, Diriliş Muştusu

Mıgırdıç Margosyan
Mıgırdıç Margosyan (d. 1938): Diyarbakır’ın Hançepek Mahallesinde doğan Margosyan, ortaokuldan sonra öğrenimine İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümünde devam etti. 1966-72 yılları arasında Üsküdar Surp Haç Tibrevank Lisesi’nde felsefe, psikoloji, ermeni dili ve edebiyat öğretmenliği ve okul müdürlüğü yaptı. Daha sonra öğretmenliği bırakarak ticarete atıldı. Edebi çalışmalarını aralıksız sürdürdü. Öyküleri Marmara Gazetesi’nde yayımlandı. 1988 yılında ermenice yazan yazarlara verilen Eliz Kavukçuyan Vakfı Edebiyat Ödülünü aldı. Ermeni yazınında taşra edebiyatının son temsilcisi olarak bilinmektedir

Ahmed Arif
Ahmed Arif (1927-1991): Şair, orta öğretimini Diyarbakır'da tamamladı. DTFC Felsefe Bölümü'nde okudu.1950'li yıllarda gazetelerde düzeltmenlik, sayfa sekreterliği gibi çeşitli görevler yapmıştır. 1968'de yayınlanan "Hasretinden Prangalar Eskittim" adli kitabı 38. baskıya ulaştı.

Ahmed Mürşidi
Ahmed Mürşidi (1689-1761) : Âlim, medrese öğreniminden sonra, Birecikli Şeyh Ebubekir'in tarikatına girdi. Ahmediye adlı pendamesiyle ünlendi. Mürşidin öbür eserleri: Yusuf ve Züleyha, Mevlud'i Nebi, Viladedi Hümayun Risalet penahi dir.

Ali Emiri
Ali Emiri (1857-1924): Araştırmacı, tezkire yazarı. Ömrü kitap okumak, yazmak ve toplamakla geçen Ali Emiri'nin zengin bir kütüphanesi vardı. Vefatından sonra bu kitapları Fatih Millet Kütüphanesine konulmuştur. Tezkirei Suara'yi Amid, Osmanlı Vilayet-i Şarkiyesi, Osmanlı Şehirleri, Diyarbakır'lı Bazı Zevatın Tercüme-i Halleri gibi eserleri bulunan Emiri, 32 sayı yayınlanan Osmanlı Tarih ve Edebiyatı dergisini ve 6 sayılık Amid-i Sevde dergisini çıkardı.

Ebülkasım Amidi
Ebülkasım Amidi: Hasan b. Birs b. Yahya, Basra'da doğmuş olmakla birlikte aslen Diyarbakır'lıdır. Doğum tarihi bilinmeyen Amidi m.981'de vefat etmiştir. İyi bir şiir eleştirmeni olan Amidi ,aynı zamanda hattad idi.

Ebülhasan Seyf-üd-din el Amid Amidi
Ebülhasan Seyf-üd-din el Amid Amidi: 1156 da Diyarbakır'da doğdu. 12.yy'ın ünlü alimlerden olan Amidi, fıkıh, hadis, felsefe, tıp ilimleri tahsil etti. Özellikle fıkıh ve felsefede devrinin en önemli otoritesiydi. Otuza yakın eseri vardır.

İzzet Altınmeşe
İzzet Altınmeşe (d. 1945): Halk müziği sanatçısı. 1977'de TRT sanatçısı oldu. Halk müziğine kendine özgü bir yorum getiren Altınmeşe kendi yöresinden derlediği türkülerle tanındı.

Orhan Asena
Orhan Asena (d. 1922): Oyun yazarı. 1954-55 tiyatro mevsiminde Ankara Devlet Tiyatrosu'nda sahneye konan "Tanrılar ve İnsanlarla oyun yazarlığına başladı. Tarihsel konuların eserlerinde önemli bir yer tuttuğu gözlenen Asena'nın kimi eserleri: Hürrem Sultan, Simavnalı Şeyh Bedrettin, Atçalı Kel Mehmet, Tohum ve Toprak, Yalan, Korku.

Hamid Aytaç
Hamid Aytaç (1891-1982): Hattat. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesinde öğrenime başladıktan bir yıl sonra okulu bırakıp hat dersleri almaya başladı. Eserleri birçok İslam ülkesinde geniş ilgi gördü. Sisli Camisi Yazıları, Sögütlü çesme Camii Kuşak Fetih süresi, Tarabya Camii Kubbe yazıları önemli eserleridir.

Şevket Beysanoğlu
Şevket Beysanoğlu (d. 1920): Araştırmacı, yazar. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu; avukat. Çesitli dergi ve gazetelerde siir, araştırma, deneme yazıları yayınlayan Beysanoglu'nun Diyarbakır Kültür ve Tarihi'nin günyüzüne çıkartılmasında önemli çabaları oldu. Bazı kitapları: Diyarbakır Folkloru, Ziya Gökalp, Diyar bakır’lı Fikir ve Sanat Adamları, Bütün Cepheleriyle Diyarbakır, Kısaltılmış Diyarbakır Tarihi ve Abideleri, Anıtları ve Kitabeleriyle Diyarbakır Tarihi.

Adnan Binyazar
Adnan Binyazar (d. 1934): Eleştirmen. 1960 lardan bu yana Varlık, Papirüs, Türk Dili, Milliyet Sanat gibi dergilerde eleştirileri yaptı. Bazı kitapları: Toplum ve Edebiyat ,Dedem Korkut'tan Öyküler,,Agit Toplumu.

Cemili
Cemili (1465-1543): Şair, Diyarbakır'in Şah İsmail'in eline geçmesinden sonra İstanbul'a gitti. Şiirlerinin büyük bir bölümünü çağatay lehçesi ile yazdi. Topkapı Sarayı kitaplığında bulunan divanı daha çokAli Şir Nevai'ni siirlerine nazirelerden olusmaktadir.

Ziya Gökalp
Ziya Gökalp (1876-1924): Yazar, Abdulhamid'e karsi gizli örgüt çalismalarina katildigindan dolayi hapsedildi ve sürüldü.Sürgün yeri olan Diyarbakir'da Ittihat ve Terakki Partisini örgütlemeye çalisti,gazete çikardi. 1923'de Diyarbakır Milletvekili seçildi. 1924 Ekim'inde İstanbul'da öldü. Kitaplarından bazılari : Türkçülügün Esaslari, Saki Ibrahim Destanı, Altın Işık.

Hikmet Çetin
Hikmet Çetin (d. 1937): Politikaci, 1960 da Siyasal Bilgiler Fakültesini bitirdi. DTP de çalisti. 1974 de politikaya atildi. Devlet Bakanligi, Disisleri Bakaligi, Basbakan Yardimciligi görevlerinde bulundu.

İbrahim Gülşeni
İbrahim Gülşeni (1452-1533): Halveti'ligin bir kolu olan Gülşeni Tarikatı'nın kurucusu. İki yaşında öksüz kaldı. İlk öğretimini amcasının yanında tamamladı. Maveraünnehir ve Tebrize gitti. Şah Ismail'in baskısından dolayı tekrar Diyarbakır'a geldi. Daha sonra Mısır'a gitti. Ömrünün sonlarına dogru İstanbul'a çağrıldı. Birçok mürşid edindi. Mısır'a döndükten sonra bir veba salgınında vefat etti.

Celal Güzelses
Celal Güzelses (1900-1959): Folklorcu. Diyarbakir yöresi folkloru üstüne arastirmalar yapti. 1943'de Diyarbakır Halk Musiki Cemiyeti'ni kurdu. Döneminin en ünlü ses sanatçıları arasında yer aldı.

İbn-ül Ezrak
İbn-ül Ezrak (1116-1176): Tarihçi Silvan'da dogdu. Tarihi Meyyafarikin adlı eseriyle tanındı.

Molla Çelebi
Molla Çelebi (?-1655): Sultan IV. Murat Bagdat seferinden dönüsünde Diyarbakir'da Molla Çelebi'yle görüstü. Kendisini Istanbula götürdü. Burada Es ile adli kitap hazirladi. Daha sonra Red ve Kabul,Dogunun Serhi ve Fevibe adli kitablari yazdi.

H. Ragip Müderris
H. Ragip Müderris (1786-184): Alim. Medrese ögretiminden sonra çesitli memurluklarda bulundu. Hüsrev Pasa medresesindeki müderrisliginden sonrakendi medresesinde ögretime basladi. Çesitli dinsel konularda 30'u askin eseri vardir.

Tuncer Necmioğlu
Tuncer Necmioğlu (d. 1936): Sinema ve tiyatro sanatçısıdır. Tip Fakültesinde ve İTÜ Makine Bölümünde ögrenim gördü. Ögrenim yillarinda tiyatro çalismalari basladi. Filmlerinden kimileri: Kizilirmak Karakoyun,Kuma,Pir Sultan Abdal.

Nesimi
Nesimi (?-1404): Divan şairi. Hayatina dair kesin bir bilgi yoktur. Asil adi Imadeddin'dir. Ölüm tarihi kimi kaynaklarda 1417 kimilerinde 1418 olarak da belirtilmektedir. Siirleri dönemin bir çok sairini etkilemistir. Kendisinin de Mevlanadanetkilendigiileri sürülmektedir. Çesitli nazireler yazmistir. Esterabadli Fazlullah'in yaymaga çalistigi Hurufiligi benimsedi. Bu mezhebin önde gelen savunuculari arasinda yer aldi. Ülkenin çesitli yerlerinde dolasarak siirleriyle yaymaya çalisti. Bu, yöneticileri rahatsiz etti. Misir Çerkez Kölemenleri hükümdari El-Müeyyed Seyhin emriyle Sam'da derisi yüzülerek öldürüldü. Cesedi bir hafta halka gösterildi. Eserleri arasinda Türkçe ve Farsça divan en önemlileridir.

Özer Ozankaya
Özer Ozankaya (1937): Bilim adamı yazar. Kulp'ta dogdu.1959 da Siyasal Bilgiler Fakultesini bitirdi. Ayni yıl Sosyoloji Asistanı oldu. "Üniversite Ögrencilerinin Siyasal Yönelmeleri" konulu doktora tezi 1966 da yayınlandı.

Faik Ali Ozansoy
Faik Ali Ozansoy (1875-1950): Sair. 1901'de Mülkiye Mektebi'ni bitirerek ,kaymakamlik,mutasarriflik ve çesitli memurluklarda bulundu. Daha sonra mülkiyedeFransizca ögretmenligi yapti. Ögretim yillarinda "Kehkesana Karsi" siiriyle Servet'i Fünu anlayisiyla,özellikle Abdülhak Hamid ve Tevfik Fikret'in etkisiyle siirler yazdi.1908 sonrasinda daha bagimsiz siire yöneldi.

Ferit Öngören
Ferit Öngören (d. 1932): Yazar, karikatürcü. 1958'de İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi ve Avukatliga basladi. Daha sonra karikatüre yöneldi. Ressamlik yapti. 1966 da Lastik-is Sendikasinin yayin organi Lastik-Is i çikardi. Filiz, a, Yelken, Köprü, Ataç, Degisim, Siir Sanati, Yeni a gibi dergilerde yazdi. Ayrica, ilk çaglardan günümüze degin Anadolu siirinin evrimini inceleyen arastirmasinin bir bölümü de soyut dergisinde yayinlandi.

Kaya Özsezgin
Kaya Özsezgin (d. 1938): Eleştirmen. İlk ve orta öğretimini Diyarbakır'da tamamladıktan sonra DTC Fakültesi Sanat Tarihi Bölümünde ögrenim gördü. Çesitli okullarda sanat tarihi ögretmenliği yaptı. Sanat yaşami resimle basliyan Özsezgin, üç sergi açtiktan sonra elestirmenlige yöneldi. Vatan ve ulus gazetelerinde Pazar Postasi, Sanat ve Sanatçilar, Papirüs, Milliyet Sanat gibi dergilerde ressamlar, sergiler üstüne deneme, elestiri yazilari yayinlandi. Çesitli jürilerde ve Ankara Radyosunun Sanat Dünyasi programinda görev yapti, "Prometheus'un Dönüsü"adli deneme-elestiri adli eseri 1965'te yayinladi.

Veysel Öngören
Veysel Öngören (d. 1931): Şair Afyon lisesini bitirdi. Bir süre Istanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesinde okudu. Ögrenimini yarim birakti. Diyarbakir'in Hacikan Köyü'ne yerlesti. Daha sonra Ankara'da DTC Fakültesi Felsefe Bölümüne girdi. TRT Dis Haberler Servisinde, Vatan gazetesinde çalisti. Dost, Ankara Birligi, Türk Dili, Türkiye yazilari gibi dergilerde yayinlanan siirleriyle yazin çevrelerinde ilgi uyandirdi. Siirlerinde yöresel deyisten kaynaklanan özgün bir söylem gelistirdi. Ilk eseri Remo ve Salo'dur (1980).


Kültür ve Sanat

El Sanatları
Diyarbakır'ın el sanatları içerisinde kuyumculuk, ipekçilik, bakırcılık önde gelmektedir. Diyarbakır el sanatları, 1.Dünya Savaşı'na kadar çok ilşeri bir düzeydeydi. Örneğin Konya'daki Mevlana türbesinin ikinci kapısı, Bağdat'taki İmam-ı Azam türbesinin altın ve gümüş işlemeli kapısı ile avize, şamdan ve kandilleri Diyarbakır'da yapılmıştır.
Eskisi kadar olmamakla birlikte günümüzde önemini koruyan bu el sanatlarında hasır bilezik,kişmiş gerdanlık,güöüş işlemeli nalın ve çekmeceler Diyarbakır'ın kuyumcularının beğenilen ürünleri arasındadır. Köylerde el dokumacılığı ve halı, kilim üretimi de yapılmaktadır.

Halk Oyunları
Diyarbakır yöresi halay türüne giren oyunları kendi bünyesinde barındırır. Yörede oyunlar genelde coşkuyu, sevgiyi, ahengi, hüznü, yiğitliği, mertliği ve günlük doğa olaylarını içerir. Oyunların çok eski kökeni olmasına rağmen bugünlere kadar gelmişlerdir. Bütün oyunlar yörenin yaşayış biçimi, sosyal ve kültürel ilişkilerinden etkilenmiştir. Yöre oyunlarda işler adım hemen hemen bütün oyunlarda sağa doğrudur. Aynı oyunlar farklı ilçe veya farklı köyde aynı biçimde veya küçük nüanslarla oynanmaktadır. Bununda en büyük nedeni ise aşiretlerin bölünüp değişik bölgelere yerleşmesidir.
Diyarbakır’da halk oyunları; kına geceleri, düğün, bayram ve özel zamanlarda oynanır. Bazen sohbet ve eğlenme amaçlı gidilen yerlerde halk oyunları da oynanır. Bazen de yöreye özgü eyvanlı evlerde eğlence amaçlı bir araya gelinir ve bu muhabbetlerin açılışı halk oyunlarıyla yapılır ve ardından müzik ile devam eder, hatta bu güzel sohbetler için özel davul zurna bile temin edilir. Yörede oyunlar genelde ağırdan başlayıp hızlanarak devam eder. Oyun formları genellikle;
  • Düz çizgi,
  • Karşılıklı iki düz çizgi,
  • Yarım daire,
  • Daire formundadır.
Bazı kırsal kesimlerde ise çeşitli biçimde diziler oluşturulur ve sözlü sözsüz ezgiler eşliğinde oynanır. Oyunlar serçe parmaklar, kollar, omuz ve avuç içlerinin birleşmesiyle oynanmaktadır. Bazı oyunlarda kollar serbest bir halde seyir gösterir;
Örneğin Çepik oyunu gibi. Yörede bazı oyunlar belli araçlar eşliğinde oynanır. Bu araçlar genelde;
  • Teşi,Bakraç,Tüfek,Sopa, Tırpan,Kepenek ‘tir.
Seyirlik oyunları geçmişte gerçekleşen olaylar, doğadan etkileşim, dini inançlar ve hikâyelerden derlenip belli bir formda ve uygun müzikle sahneleme olayıdır. Bu oyunlar yörede halen eski canlılığını koruyarak oynanmaktadır.

Bazı Halk Oyunları
  • Keşe-o
  • Delile (Delilo)
  • Govend (Halay)
  • Harrani (Esmerim)
  • Şuşane (Tek Ayak)
  • Du-nıg (Çift Ayak)
  • Çaçan
  • Çepik
  • Meryemo
  • Papure
  • Düzo
  • Kadın Delilosu
  • Kadın Halayı
  • Teşi
  • Beri
  • Teşi (Erkek)
  • Gur-u Pez (Kurt Kuzu)
  • Hasat
  • Kelek
  • Şur-u Mertal (Kılıç Kalkan)
  • Çömçe Gelin
KEŞE-O
Bu oyunun en büyük özelliği Diyarbakır iline ve sadece erkeklere özgü olmasıdır. Çok eski dönemlerde yörede birçok dine mensup insanların yaşadığını gerek yazılı kaynaklardan gerekse büyüklerimizle yaptığımız sohbetlerden biliyoruz. İşte bu oyunumuzda yörede yaşayan ve bir başka dine ait bir din adamıyla ilgilidir. Bu oyun Delile (Delilo) oyununu oynayan sarhoş bir Hıristiyan din adamının taklit edilişidir. Zaten yörede Hıristiyan dinine mensup din adamlarına yani papazlara, keşe adı verilmektedir. Bu oyun çok eski dönemlerde kollar aşağıda olacak şekilde oynanmış olup, son dönemlerde ise bu oyunda kollar baş hizasında olacak şekilde icra edilmiştir. Çok ağır bir tempoda olup sağ ayakla önce yere topuk daha sonra sol dize vurup sağ ön vereve atılmasıyla başlanır. Eller serçe parmaklarda birleşik kollar baş seviyesindedir. Sağ ayak topuğu sol diz altına vurup sağ ön vereve atılmasından sonra, sol, sağ ve sol topuk öne vurulup adımlar bu defa geri atılır. Bu arada kollar ayakla uyumlu bir şekilde aşağı yukarı iniş-çıkışlar gösterir. Önden geriye gelirken ayaklar önce sol, sağ, sol geri atılacak şekildedir. Oyun tekrar sağ ayakla öne ve diz altına topuk vurulup icra edilir.

DELİLE (DELİLO)
Bu oyun kentte yaşam süren tüm uygarlıkların özelliklerini kendine özgü bir biçimde yansıtmıştır. Bu oyunda sevgi, saygı, hoşgörü, coşku ve birlik beraberliği görebilmekteyiz. Yörede insanlarına göre bu oyunun birkaç farklı içeriği mevcuttur. Bu oyun kimine göre tarlada bereketli olan bir dönem sonrası sevinç oyunu, kimine göre ise kına, düğün, bayramlarda karşılıklı maniler şeklinde atışılarak ortama neşe katma amaçlı bir oyun şeklidir. Çeşitli görüşler olması aslında ayrı varyantlardır çünkü sonuç olarak aynı noktaya varıyoruz.
Yani bu oyun oynandığı mekana göre sözlü ya da sözsüz olup, kentte yaş** süren tüm uygarlıkların izlerini yansıttığı gibi, bulunan ortama birlik, beraberlik ve mutluluk katar.
Yörede bu oyuna Gırani, Aslanvari, Şervani ve Koçeri gibi isimlerde verilmektedir.
Oyun sağ ayağın sağ ön vereve atılmasıyla başlar. Öne giderken sağ, sol, sağ ve sol ayağın topuğunun yere vurulup atılması, geriye dönüş sol, sağ, sol ve sağ ayağın taban vurulmasıyla devam eder.
Oyun esnasında ekip başındaki oyuncu soloya çıkarak kendi yeteneğini sergiler ama solo sırasında önemli olan oyuncunun hem müzik hem de ritimle uyumlu olmasıdır. Türkülü bir oyun olduğundan, grup sayısı fazla olursa karşılıklı türküler söylenerek de oyun icra edilebilir.

GOVEND (HALAY)
Bu oyunda yörede karşılıklı yaşanılan sevgiler anlatılmıştır, hatta bu sevgiler için oyuna birçok türkü yakıldığı söylenilmektedir. Yörede insanların birbirine karşı duydukları sevgileri hem oyunla hem de oyun içerisinde söylenen türküyle icra etmesi, çok yaygın olan halay oyununa ayrı bir güzellik katmıştır. Halayı ekibin başındaki oyuncu elindeki mendil ve ses komutuyla yönetir. Bu oyunda ekip başı soloya çıkarak, müzik ve ritm eşliğinde kendi maharetini sergiler. Halaylarda coşku, mutluluk ve canlılık ön plandadır.
Erkek ve kadın halayı olmak üzere ikiye ayrılır. Erkek halayında, sağ ayağın tabanının yere vurulup, sol ayağın öne çıkması, sol taban vurup sağ ayağın öne çıkmasıyla oyuna giriş yapılır. Ardından dört diz kırıp, üç diz çekmeyle oyun seyir gösterir. Sağ ayağın tabanının yere vurulup, sol ayağın öne çıkması, sol taban vurup sağ ayağın öne çıkmasından sonra, sağ ayak topuğuyla yere üç defa vurulur.
Daha sonra sol ayağın sağ tarafa savrulup öne atılmasıyla devam eder. Bu adım cümlesi ekip başının vereceği komuta kadar devam eder. Komut geldikten sonra aynı adım cümlesi üçüncü komuta kadar tekerrür eder.
Üçüncü komuttan sonra geriye sol, sağ, sol ayak atılır ardından sağ taban basıp sol ayağın, sol taban basıp sağ ayağın öne çıkmasıyla icra edilir. Eller gözükmeyecek şekilde parmakların iç içe geçirilmesiyle oyuncuların arkasında tutulur.
Yörenin en çok oynanan ve en çok sevilen oyunlarındandır. Kadın halayı ise ilerde Kadın Halayı adlı oyun kısmında anlatılmıştır.

HARRANİ (ESMERİM)
Yine bu oyunla ilgilide yöredeki mahalli kişiler tarafından ortaya çıkan esmer kızlara duyulan sevginin türkü eşliğinde anlatımıdır. Eski zamanlarda yörede bir erkek ve bayanın görüşmesi bugünkü kadar rahat değilmiş, yani birbirine sevgi besleyen insanlar bunu çok rahat dile getiremezmiş. Bu yüzden birbirlerine karşı duyulan bu sevgiyi nişan ve düğün gibi eğlence ortamlarında esmerim oyunu oynarken söylenen manilerle dile getirmişlerdir. Oyunun kendine ait türküsü ve bu türkünün birkaç değişik varyantı mevcuttur. Bazı mekanlarda türkü söyleyerek de oynanan bir oyundur. Yöre oyunları içerisinde farklı bir yeri bulunan Harrani oyununun bir başka adı ise Esmerimdir.
Sol ayağın öne topuk vurup, geri çekilmesiyle başlar. Ardından sağ, sol, sağ ayak geriye çekilir ve sonra en son geriye çekilen sağ ayağın yerine gelmesiyle iki diz birden kırılır. Bu adım cümlesi oyunun yerinde olan adımıdır. Öne iki değişik çıkışı ve geri gelişleri mevcuttur. Birinci çıkış sol ayak topuğu öne vurulup öne atılır. Ardından sağ, sol adım atılıp durulur, yanına sağ gelince iki diz birden kırılır. İkinci çıkış ise sol topuk öne vurulup öne adım atılır, yanına gelen sağ ayak yerinde, topukla önce öne sonra yana vurulup yerine gelince de iki diz birden kırılır. Geri gelişler ikisinde de aynı olup sol topuk öne vurulur ve geriye sol, sağ, sol adım atılır, sağ ayak sol ayağın yanına gelince iki diz tekrar kırılır. Kol tutuşları Govend (Halay) oyunundaki gibidir.

ŞUŞANE (TEK AYAK)
Bu oyunumuz genelde kırsal kesimde gruplar tarafından karşılıklı atışma şeklinde oynanan bir oyundur. Halay oyunuyla benzerlik gösteren adım cümleleri olsa dahi, kendine ait figürler olup, bu figürlerde en büyük özellik ise figürlerin kesik kesik olmasıdır.
Bu oyunumuz tek bir ekip şeklinde oynanılabildiği gibi, bir gurubun öne çıkarken diğerinin geriye adım atması daha sonra bu işlemin tersi uygulanarak devam etmesi de yörede mevcuttur.
Sol topukla öne topuk vurulup geriye taban çekmesiyle başlayıp yerimizde sağ, sol ayak hareket ettirilir. Daha sonra sağ diz önden yerine çekilerek oyun seyir eder. Komutla sol topuk öne vurulur, sağ topukla ise yere iki defa yarım daire çizilecek şekilde vurulur ve halay savurması yapılıp öne çıkılır. İkinci bir komut gelene kadar hamle yapılır. Geri geliş sol topuk öne vurulur ve geri atılırken sağ, sol, sağ diz çekilir. Kollar Govend (Halay) tutuşunun aynısıdır.

DU-NIG (ÇİFT AYAK)
Yörede bu oyun hakkında fazla teorik bilgi bulunmamakla beraber bu oyunumuz arada küçük nüanslar dışında hemen hemen tek ayak oyunuyla aynı seyri gösterir. Yine bu oyunumuzda tek bir ekip şeklinde oynanılabildiği gibi, bir gurubun öne çıkarken diğerinin geriye adım atması daha sonra bu işlemin tersi uygulanarak devam etmesi de yörede mevcuttur.
Oyunda sol topukla öne iki defa topuk vurulup geriye taban çekmesiyle başlayıp yerimizde sağ, sol ayak hareket ettirilir. Daha sonra sağ diz önden yerine çekilerek oyun seyir eder. Öne Komutla sol topuk iki defa yere vurulur, yerinde sağ ayak üç topukla yarım daire çizer. Sol ayak sağa iki defa halay savurması yapar ve ikinci komuta kadar öne gidilir. Geri geliş ise sol ayak topuğu öne iki defa vurulup geri çekilir, ardından sağ, sol, sağ diz çekilir. Bu oyunda da kollar Govend (Halay) tutuşundaki gibidir.

ÇAÇAN
Bu oyunda ise bir kıza aşık olan erkeğin sevgisini oyunla anlatması görülmektedir. Oyun, adını erkeğin aşık olduğu kızdan alır. Çaçan adındaki bayan köyde kuyuya gidip kuyudan su çekerken bir ara kuyuya düşer gibi oluyor ve bunu gören erkek koşarak Çaçanı kurtarmaya çalışmıştır. Oyun içerisinde yapılan hızlı çapraz adım cümleleri kuyuya düşmek üzere olan Çaçanı kurtarmaya doğru koşmayı anlatıyor.
Daha önceki zamanlarda oyunun çökme adım cümlesi var iken değişik sebeplerden bugün oyunda çökme adım cümlesi görülmemektedir. Yörede bu oyunun türküsü de mevcuttur, birçok yerde türkü eşliğinde oyun icra edilmektedir. Govend (Halay) oyununa benzerlik göstermekle beraber kendine özgü değişik adım cümleleri de göze çarpmaktadır.
Halay oyunundaki gibi sağ ayağın tabanının yere vurulup, sol ayağın öne çıkması, sol taban vurup sağ ayağın öne çıkmasıyla oyuna giriş yapılır. Sonra yerimizde dört diz kırıp, dört diz çekme işlemi seyir gösterir, komutla sağ taban basılıp sol adımın, sol taban basılıp sağ adımın öne çıkmasıyla başlar. Sağ ayak yerinde üç defa topuk vurarak yarım daire yaptıktan sonra öne taban basar. Yerinde üç defa tabanla ayaklar yer değiştirecek şekilde çapraz adım yapılır. Sonra komut gelene kadar öne çıkılır. Geri geliş ve kol pozisyonları Govend (Halay) oyununun aynısıdır.

ÇEPİK
Oyun adını iki elin birbirine vurmasından alır. Oyunda yöredeki kişiler ya da topluluklar arasında çıkan kavgaların taklit edilişi anlatılmıştır. Bu çıkan kavgalarda herkes kendisini ve ailesini korumak için var olan el ve bilek gücünü ortaya koyar. Oyunda birbirine yakın figürlerle üç ayrı adım cümlesi görülür. Birinci adım cümlesinde yürüyerek kavgaya davet etme, ikinci adım cümlesinde eşleşme, üçüncü adım cümlesinde ise eşlere arasında çarpışma seyir gösterir. Erkeklerin daha çok oynadığı tatlı-sert bir oyun olup bayanlar oynadığı takdirde bayan bayana eşleşme söz konusudur. Eski zamanlarda ise bayanlar çepik oyunu oynamaz, bu oyunu erkekler icra ederken erkeklerin arkasında bulunan bayanlar kavganın bitmesi için feryat eder, hatta kavganın bitmesi için yörede namus sayılan bayan tülbendini kavganın ortasına atar ve kavga sona erer. Yöre oyunları içerisinde eller serbest şekilde oynanan oyunlardan biridir. Erkeklerin ve bayanların tavırları birbirinden net bir şekilde farklılık göstermektedir.
Oyunda eller serbest şekilde ayak ise öne önce sağ sonra, sol adım atılıp ardında sağ topuk sol parmak ucunun yanına sol topuk ise sağ parmak ucunun yanına topuk vurup ayak öne adım atar. Sağ topuk vurulduğunda bileklerde güç toplanır. Sol topuk vurulduğu anda ise alkış yapılır. Böyle oyun devam ederken kişiler eşleşir oyun karşılıklı el vurulup, dönülerek icra edilir. Eller serbest, oyun alanı geniştir.

MERYEMO
Bu oyun kimine göre insanlar arası ilişkiler, sevda, mutluluk ve coşkudan ortaya çıkmış, kimine göre isminden de anlaşılacağı gibi bir bayana olan sevgiden ortaya çıkmış bir oyundur. Meryem adındaki bir bayana duyulan sevgi anlatılmıştır. Yine sonuç olarak şu kanıya varıyoruz ki bu oyunumuzda yörede sevinç, mutluluk ve sevdalardan ortaya çıkıp bugünlerimize kadar gelmiştir.
Oyunda önce sağ ayağın sağ ön vereve atılması ardından sol ve sağ ayaklar sağ ön vereve atılır. Sağ ayak yere taban bastığında sol sağa doğru savrulur hemen ardından sol yerine taban bastığında ise sağ sola doğru savrulur. Oyun böyle devam eder. Eller avuç içlerinden tutulup yarım veya tam daire formunda oynanır.

PAPURE
Bu oyun insanlar arası ilişkiler, sevda, mutluluk ve coşkudan ortaya çıkmıştır. Bu oyun Meryemo oyununun bir başka varyantı olup içinde halay oyunun adımlarını da görmek mümkündür. Bu oyunda ciddi anlamda bir sürat ve sert adım figürler görmek mümkündür. Yine bu oyunumuzda geçmişten günümüze kadar gelmiştir.
Oyunda önce sağ ayağın sağ ön vereve atılması ardından sol ve sağ ayaklar sağ ön vereve atılır. Sağ ayak yere taban bastığında sol sağa doğru savrulur hemen ardından sol yerine taban bastığında ise sağ sola doğru savrulur. Oyun böyle devam seyir gösterirken daire içine önce sağ sonra sol adımla hamle yapılır, yerinde dört diz kırma, dört diz çekme ile seyir gösterir. Komutla sol ayak öne çıkarılır, sol yerine çekilirken sağ ayakla öne çift düşülür. Yerinde çapraz adım cümlesi yapılarak sağ vereve önce sağ sonra sol ayak atılarak sağ ayak yere taban bastığında sol sağa doğru savrulur hemen ardından sol yerine taban bastığında ise sağ sola doğru savrulur oyun böyle devam eder.
Eller omuz başlarından tutulur yarım ya da tam daire formunda oynanılır.

DÜZO
Bu oyun yörede insanlar arasındaki sevgiyi anlatmaktadır. Bir erkeğin bir bayana olan sevgisi ana tema olup, kendine ait başta ağır daha sonra hızlı olacak şekilde iki ayrı adım cümlesi görülmektedir. Yörede bu oyunun türküsü de mevcuttur, birçok yerde türkü eşliğinde oyun icra edilmektedir. Bölge civarında, halk oyunlarının sınır tanımamız’lığından ötürüdür ki yakın çevre ilerde bu oyun görülmüştür.
Yerinde önce sağ sonra sol ayak şekilde sekme figürleri yapılarak başlanır. Daha sonra öne doğru önce sağ ayak ardından sol ayak atılacak şekilde oyun ekip başından gelecek komuta kadar devam eder. Ön tarafta ise oyun bir anda hem adım cümlesi hem müzik ve ritim olmak üzere hızlanır. Aynı adım cümlesinin hızlısı seyir gösterir, diğer komut geldikten sonra oyun ilk baştaki yavaş olan adım cümlesiyle geriye doğru devem eder. Bu oyunda yine eller Govend (Halay) oyunundaki tutuşla aynıdır.

KADIN DELİLOSU
İsminden de anlaşılacağı gibi bu oyun sadece bayanlara özgü bir oyun olup, erkek Delilosuyla ciddi farklılıklar gösterir. Hem merkezde hem de birçok kırsal kesimde icra edilmektedir. Yine bu oyunumuzda yörede sevinç, mutluluk ve coşkulardan çıkmış olup, bugünlerimize kadar gelmiştir. Bu oyunda ciddi anlamda bayana yakışacak bir zariflik mevcuttur. Bu oyun erkek Delilosuna göre daha ağır oynanır.
Bu oyun sağ ayağın sağ ön vereve atılmasıyla başlar. Ardından sol ayak atılır ve sağ ayak yere sürterek geri çekilir. Öne ise sol topuk vurup geriye atılır hemen ardından geriye sol, sağ, sol ayaklar atılır ve son olarak sağ taban vurup tekrar sağ ön vereve hamle yaparak oyun başa döner. Eller serçe parmaklardan tutulup, yarım daire formunda oynanır.

KADIN HALAYI
Bu oyunumuzda yörede sevinç, mutluluk ve coşkulardan çıkmış olup, bugünlerimize kadar gelmiştir. Kendine has tavırları, diz kırması, omuz sallamasıyla maharet gerektiren bir oyundur. Oyun içerisinde belirgin bir şekilde, sürat ve canlılık göze çarpmaktadır. Yine bu oyunumuzda sadece bayanlara özgü bir oyun olup, merkez ve kırsalda oynanmaktadır.
Bu oyunda sağ ön vereve sağ ile adım atılır. Ardından sağ, sol sonra sağ basılıp sol diz, sol basılıp sağ diz çıkarılır. Komutla aynı şekilde öne ve geriye hamle yapılır. Eller bellerden saracak şekilde tutulup önce düz daha sonra sol ayak vuruşuyla yarım daire formunu alarak oynanır. Bu oyunumuzda yine kadınlara özgü olup erkekler tarafından da icra edilir.

TEŞİ (KADIN)
Eski zamanlarda şimdiki kadar gelişmiş alet ve makineler olmadığından, teşi aleti ciddi anlamda iş gören bir aletmiş. Bu oyunda kırsal kesimdeki kadınların keçi ve koyun kıllarını teşi denilen aletle yün haline getirmesi anlatılmıştır. Bayan oyunu olup erkeklerde bayanları taklit etmişlerdir, erkeklerin de oynadığı bir teşi oyunu mevcuttur, ilerde anlatılmıştır.
Bu oyun sağ ayağın yürüme adımı gibi öne atmasıyla başlar, arkasından sol, sağ, sol... Şeklinde yapılacak sahne çizgilerine göre devam eder.
Ayaklar böyle hareket halindeyken elle ise sol el yukarda teşi ipini tutar sağ el ise teşi’yi çevirir, bu arda sağ el teşi’yi çevirdikten sonra sol elin altından keçi kıllarını yün haline getirmeye çalışır.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

BERİ
Bu oyunumuzda kırsal kesimdeki bayanlarımızın süt sağması olayıdır. Oyunda süt sağmaya gidiş, süt sağma ve bu olaydan dönüş hareketlerle ifade edilmiştir. Tamamıyla bayanlara özgüdür. Oyun içerisinde oyuncunun kendine has tavır ve mimikleri mevcut olup, oyuncunun kendi mahareti ön plandadır.
Oyun sağ ayağın yürüme adımı gibi öne atmasıyla başlar, arkasından sol, sağ, sol... Şeklinde yapılacak sahne çizgilerine göre devam eder. Bu arada sağ kolumuzda bakraç (süt ya da yoğurt koymak için yapılmış küçük kova) bulunmaktadır. Gidiş işleminden sonra sağ ayak geriye atılacak şekilde olduğumuz yere ister ayaküstüne isterse diz üstüne çökülür ardından süt sağma, el silme ve ter silme hareketleri yapılır. Daha sonra yine yürüme adımıyla oyuna son verilir.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

TEŞİ (ERKEK)
Aslında bayanların teşi oyununun kırsal kesimde erkekler tarafından taklit edilerek bir nevi eğlenceye dökmeleriyle oluşmuş bir oyundur. Adım cümlesi olarak Şur-u Mertal (Kılıç Kalkan) oyunundaki adım cümlesi örnek alınmış ve bayan hareketlerini erkekler yaparak bulundukları ortama neşe katmışlardır.
İki ayrı gurup ve her grubun başında gurubu yönlendiren ekip başları bulunmaktadır. Oyuna giriş çepik oyunundaki ayak figürleriyle aynıdır. Kollar ise bir gurupta sol, diğerinde ise sağ kol serbesttir, öteki kol ise öndeki oyuncunun yeleğini arkadan tutacak şekildedir. Sahneye yerleşinceye kadar oyun böyle devam eder. Sonra isteğe bağlı olacak şekilde bir gurup yere diz üstüne çöktürülür, diğer gurup ayakta kalacak şekilde oyun seyir eder.
Sahneye yerleştikten sonra bir ekip başı bir bayanın süslenmesini diğer ekip başı ise bir bayanın kırsal kesimde mevcut aletlerle yağ yapmasını taklit ederken, ekibin diğer oyuncuları ise ekip başlarını el ve küçük tokatlarla rahatsız eder. Ekip başları ise bu el ve tokatlara sinirlenerek elindeki sopayla (Haziran Ağacı) diğer oyunculara sert olmayacak şekilde vurur oyun bu şekilde icra edilir.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

GUR-U PEZ (KURT-KUZU)
Yöre halkının büyük geçim kaynaklarından biride hiç şüphesiz hayvancılıktır. İşte bu seyirlik oyunumuzda yöre halkının yaptığı günlük işleriyle ilgilidir. Yöre halkından çoban günlük hayatta koyun, kuzu otlatmak ve bunları dışardan gelebilecek tehlikelere karşı korumakla yükümlüdür. Bu oyunda kırsal kesimde çobanın koyunları otlatmak üzere yaylaya götürmesi ve yaylada karşılaşılan tehlikeler anlatılmıştır.

Oyunda oyuncular ayaklarının üzerine çökecek şekilde sahneye çoban tarafından getirilir. Çobanın hemen yanında sürüyü koruyacak köpekte bulunmaktadır. Çoban koyunlara yemlerini verir, kendiside bir köşeye çekilip yemeğini yer ve ardından sigarasını içerek uyur. Daha sonra sürüye kurt saldırır, kurt bir koyunu yer ve gider çoban uyandığında kurt kaçmıştır. Çoban kaybedilen koyun için köpeği suçlar ve köpeğini tekmeler. Daha sonra kurdun tekrar geleceğini düşünen çoban sürünün içine girerek kurdu beklemeye başlar, gelen kurdu tüfeğiyle yaralar ve hemen köpek kurdun üzerine atılarak kurtla boğuşur ve kurdu tamamen cansız hale getirir. Oyunun bitiminde yani kurdun vurulmasından sonra çoban kurdun ayağından tutup hem kurdu hem de ekibi dışarıya alır.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

HASAT
Bu oyunda insan, doğa ilişkileri ve kırsal kesimdeki günlük yaşantı anlatılmıştır. Oyun içerisinde oyuna dışardan tarla sahibinin gelmesi ve ürüne bakıp bereketli gelen ürün için sevinmesi ve bu arada tarlada çalışanlarla yemek yemesi oyuna ayrı bir güzellik katmıştır.
Oyuncuların ellerinde tırpan bulunup, bir hasat olayı canlandırılmıştır. Sol elde tırpanın sapı, sağ elde ise bıçak bölümü tutulup ekin biçimi ifade edilmiştir. Önce sağ ön vereve sağ ayak atılması ardından sol ön vereve sol ayağın atılmasıyla seyir eder. Bu arada sağ kolla tırpan sağ tarafa açılır sol kolla ürün biçilir. Bu figürlerin bitiminde tarla sahibinin gelmesi ve birlikte yemek yenmesiyle oyun son bulur.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

KELEK
Kelek nehirde taşımacılık için kullanılan bir araç adıdır. Yöre halkı kırsal kesimde odun toplayarak hem kışın yakacağını temin etmiş, aynı zamanda odunları satarak bir iş imkanı sağlamıştır. Bu oyunda ciddi anlamda bir duygusallık mevcut olup oyun esnasında ışıkların kapalı olması, ekibin içeriye ellerde fanuslarla gelmesi, oyuna ayrı bir güzellik katmıştır.
Bir aile toplanıp kelek ile nehrin karşı kıyısına odun toplamaya giderken aileden birinin azgın Dicle nehrinin sularına düşüp boğulması ve ardından yakılan ağıtlar ve bu afete karşı dile getirilen sitemler dile getirilmiştir. Eski zamanlarda yine odun kesmek için Dicle’nin karşı tarafına geçen halk, odunu keserken, o bölgede bulunan oduncular kelekçilere (odun kesmeye gelenlere) odun kestirmez ve bazen de karşı tarafa geçmelerine müsaade etmezlermiş. Hatta bu olay bazen uzun sürdüğünden merkezdeki halk belli bir süre odunsuz kalırmış.
Ekip başı ve ekip sonunun elinde kelek küreklerini anımsatacak biçimde iki sopa diğer oyunculara ise etrafı aydınlatacak fanuslar bulunur. Ekip başı ekipten önde kürek çekmeyi canlandırarak önce sağ ön vereve sağ adım, sonra sol ön vereve sol adım atarak oyuna başlar. Arkasında oyuncular belden eğilerek herkes bir öndekinin sağ omzuna elini koyacak şekilde ekip başıyla aynı adımları atarak oyun seyir gösterir.
Daha sonra sahneye yerleşildiğinde ekip başı ve ekip sonu dışardan gelecek tehlikelere karşı etrafı gözlerler, oyuncular ise etrafı aydınlatacak fanusları yerlere bırakıp odun kırmaya başlarlar odunlar kırılıp toplanır. Sonra hep birlikte oyunu giriş şeklindeki gibi oyuna devam edilirken ekipten biri düşer ve bütün ekip düşen oyuncuyu arar, belli bir süre sonra oyuncunun cansız bedenini bulurlar. Bu sırada oyuncular tarafından feryatlar yakılıp, Dicle nehrinin azgın sularına sitem dile getirilir. Daha sonra oyuncular boğulan oyuncuyu alıp sahneden çıkarlar.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

ŞUR-U MERTAL (KILIÇ-KALKAN)
Bu oyunumuzda yörede aşiretler arasında çıkan kavgaları ve bu kavgalarda insanların kendilerini ve yakınlarını korumak istemesi anlatılmıştır. Yörede çıkan tartışmaları, kavgaları tatlı ve sert bir biçimde oyuna dökmüşlerdir. Yörede çok yaygın bir oyun olup ekip başlarının kendine özgü maharetiyle daha anlamlı ve güzel bir hal almıştır. Ciddi anlamda maharet gerektiren bir oyundur.
İki grup oluşur, grup başlarının ellerinde sopalar diğer oyuncularda ise ayakkabıların sol teki ele giyilir. Ekip başlarından gelecek darbelere karşı ayakkabılar kalkan, sopalar (Haziran Ağacı) ise kılıç vazifesi görür. Genelde darbeler baş tarafadır. Oyun adımları çepik oyununun adımıyla aynıdır fakat el vuruşu yoktur. Oyuncular birbirinin arkasında tek sıra halinde dizilirler. Oyuna ekip başları önde olacak şekilde diğer oyuncular ise sırayla herkes önündekinin yeleğinden tutacak şekilde sıralanır. Ekip başlarıyla önce sol, sağ, sol ayak öne atılır daha sonra sağ topuk sol ayağın yanına sonra sol topuk sağ ayağın yanına gelip topuk vurulur ve öne atılır. Oyun gurup başlarının birbirine ve diğer oyunculara vurmasıyla seyir gösterir. Başlığı düşen mağlup sayılır ve diğer tarafa geçer aynı zamanda diğer gurup galip sayılır.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.

ÇÖMÇE GELİN
Yörede kuraklık döneminde, yağmurun yağması için yapılmış bir oyundur. Bu oyun yörede genelde çocuklar tarafından icra edilir. Oyun içerisinde değişik ve yöresel maniler bulunur. Dini inançlar bu oyunda ağırlıklı olarak görülmüştür.

MANİSİ
Çömçe gelin ne ister

Allah’tan yağmur ister
Ekmek ister, su ister
Bulgur ister, yağ ister

Yağmur yağması için büyük tahta çömçenin (Kepçe) iki yanına kollar yapılıp, üzerine kumaş elbise giydirilir ve başına bezler sarılarak bebek şekli verilir. Kollarından birer çocuk tutar ve kapı kapı dolaşıp mani okurlar. Ev sahibi kadınlar bir çömçe bulgur, bir kaşık yağ verip bebeğin başından bir kova su dökerler. Kapı önünde gelecek malzemeyi beklerken kadın halayı oynanır. Eller parmaklardan kenetlenecek şekilde iç içe geçirilir ve sağ ayakla beraber sağ ön vereve adım atılır arkasından sol ayak atılır. Sonra yerinde önce sol diz iki defa sonra sağ diz iki defa öne çıkarılır.
Oyun alanı geniş olup, oyun formu ve sayılar istenildiği şekilde düzenlenebilir.
Son düzenleyen DrAm3vLH; 20 Haziran 2007 23:16 Sebep: Mesajlar Otomatik Olarak Birleştirildi