Her şeyi elde etme duygusuyla başlıyoruz yaşama...Sancılarla doğup büyüdüğümüz yollardaki ıslak asfaltardan bile tiksinerek ama temizlemeyi hiç düşünmeyerek devam ediyoruz sonra...Ve ölüm tınısını duydukça kulağımızda, anlıyoruz ki sona yaklaştık. Nasıl yaşadığımıza hiç bakmadan güzel, huzurlu, çok acıtmayan bir ölümle bitirmek istiyoruz yaşamı...Aslında " Ölümümüz nasıl yaşadığımızı gösteriyor! "
Yaşam...Hayatın hangi karesinde gerçekten yankılandı bu ses içimizde?
Duvarların arkasından mı dinledik yoksa hep o sesi..Ekonomi ekonomi diye gazeteler manşet basarken, taşralaşan halk bir tek bunları okuyabiliyordu.Sonra herkes kendince ekonomist oluyordu..Teknolojinin kullandığı telefon markaları gösterilirken küçük reklam köşelerinde, hiç farketmeden taksite bağlanmış heveslerinin kurbanı oluyordu insanlar. Ekonomi taşralaştırıyor, teknoloji ruh kirliliğine yol açıyordu.
Telefonlar insan yüzlerini unutturuyor, ruhlarımız taksite bağlandıkça makineleşiyorduk, kimse ses etmiyordu.. Şehirler, binalar, trafik, kirlilik, iş, gömlekler, kıravatlar, kumaş pantolonlar, hepsi bu yola doğru koşuyordu...Söz ve yazı bu noktada tüketiliyordu.
...Ve kalabalık bir cade önümüzde.Sokağın naif gözlerine bakıyoruz hepimiz.Melankolik sokak lambaları üstümüze parlarken, ceketimin cebindeki kalemi görüyorum.Haftalar öncesinden kanserden kurtarılması mümkün bir "can" için bir bayandan satın aldığım bir kalem..
Şimdi o kalemi alıp elime, gelin diyorum o kelimelere, gelin ve tamamlayalım birbirimizi, gelin ve tanımlayalım eksik olanı...
Hala biraz zaman var, sadece bir an, bir "merhaba" için...