Arama

Roman Polanski

Güncelleme: 12 Temmuz 2012 Gösterim: 4.994 Cevap: 2
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
14 Nisan 2007       Mesaj #1
Misafir - avatarı
Ziyaretçi
Roman Polanski

Sponsorlu Bağlantılar
250px Roman Polanski

Roman Polanski, 18 Ağustos 1933’de Polonyalı bir Yahudi ile bir Rus göçmeninin oğlu olarak Paris’te dünyaya geldi. Üç yaşında ailesi ile birlikte Krakov’a taşındı. 1940’da şehrin Almanlar tarafından işgal edilmesi ardından ailesi bir toplama kampına gönderildi.
Naziler tarafından götürülmesinden hemen önce babasının sayesinde kaçmayı başaran Polanski, iyiliksever Katolik ailelerin yardımı sayesinde hayatta kalmayı başarır. Annesi Auschwitz’de ölür. Kamptan sağ olarak kurtulmayı başaran babası, oğluyla birlikte Krakov’a döner. Babasının tekrar evlenmesi üzerine, artık bir yetişkin olan Polanski, evden ayrılır. Babası, Polanski’yi bir teknik okula gönderir. 1950’de bir sinema okuluna devam etmek üzere okulu terk eder. Aynı zamanda Krakov tiyatrosunda aktör olarak işe başlar. İlk sahneye çıkışı, 1954’de Andrezj Wajda’nın “Pokolenie / Bir kuşak”ı ile olur.
1954’te Lodz’un ünlü Devlet Film Okulu’nda yönetmenlik bölümüne girer, üç yıl sonra öğrencilik döneminin ilk filmi olan “Rozbijemy Zabawe/ Break Up The Party” yi çeker.
İlk tanınan filmi 1962’de çektiği “ Knife in The Water - Sudaki bıçak” olur. Bu filmde senaryo üzerinde kendisi çalışmıştır. Sonraki iki filmini çekmek üzere İngiltere’ye giden yönetmenin İngiltere’de yaptığı ilk film olan “ Repulsion - Tiksinti”, parlak bir başarı elde edemez. Filmin, yönetmenin en çok sevdiği filmi olduğu söylenir. Polanski’nin Hollywood’a ayak basışı, 1968’de çektiği korku filmi “Rosemary’s Baby- Rosemary'nin bebeği ” ile olur. Önceki eserlerinde olduğu gibi bu filmde de yönetmen, uğursuzluklara işaret eden bir dehşet havası yaratır.
Bir sonraki filmi “Macbeth”, bir Shakespeare uyarlamasıdır. İkinci karısı Sharon Tate’in Manson Ailesi tarafından canice öldürülmesinin hemen ardından çekilmesi, yönetmenin hissettiği acı ve şiddetin filme yansımasına sebep olmuştur.
Bu filmin ardından kılık değiştiren yönetmen, İtalya’ya gidip bir seks komedisi çeker. Ardından, en iyi filmlerinden biri sayılan “Chinatown”u çekmek üzere tekrar Hollywood’a döner (1974). Film, Polanski’ye bir Oskar, bir de İngiliz Akademi Ödülü getirir. 1976 yılında çektiği heyecan verici ve gerçeküstü “ The Tenant- Kiracı” ile başarıları devam eder. Uğursuz, paranoyak bir delilik, suistimal ve intikam hikayesini anlatan filmin Polanski’nin Paris’e geldiği ilk yıllarda yaşadığı mahallede çekildiği söylenir.
Bir yıl sonra, yönetmenin adı çok farklı bir sebeple gazete sayfalarında yer almaya başlayacaktır: Polanski, 13 yaşında bir kıza tecavüzden suçlu bulunur. Bu olayın ardından çalışmalarına Hollywood’da devam etmesi imkansızlaşınca, Paris’e yerleşir ve Fransız vatandaşlığına geçer. 1979 yılına kadar da film yapmaz. Thomas Hardy’nin bir romanından uyarlanan üç saat uzunluğundaki “Tess” (17 yaşındaki Nastassja Kinski filmde rol alacaktır.), Fransa’da o zamana kadar çekilen en pahalı film olur. Bunun karşılığını, Polanski’ye bir Oskar ödülü ve Cesar’da en iyi yönetmen ödülüyle ödeyecektir.
Bir sonraki filmi olan “Pirates- Korsanlar” (1986) ise tam bir hayal kırıklığı yaratır. 1987’de çektiği ve Harrison Ford’un rol aldığı gerilim filmi “Frantic”, de ne eleştirmenlerden, ne de işin ticari kısmıyla ilgilenenlerden olumlu puan alamamıştır. 1992’deki “ Bitter Moon - Acı Ay” u çeker ama beğenilmez. Polanski eleştirmenlerin övgüsünü ancak 1994’te çektiği “ Death and the Maiden” ile kazanabildi. Ariel Dorfman’ın oyunundan uyarlanan filmde Ben Kingsley ve Sigourney Weaver başrol oyunculuğu yaptılar. İki yıl sonra deneysel bir çalışma olan “ Gli Angeli”ye imza atan yönetmen, 1999’da “The Ninth Gate- Dokuzuncu Kapı” ile esrarlı gerilim filmlerine dönüş yaptı.
Yönetmen, 2002 yılında, kendi yaşam öyküsünün aynası niteliğindeki “The Pianist- Piyanist”i çekti. İkinci Dünya Savaşı sırasında, Varşova'nın varoş sokaklarında yaşam savaşı veren bir adamın hikayesini konu alan film, 55. Cannes Film Festivali'nde Altın Palmiye Ödülü'ne layık görüldü.
2005 yılında ise Charles Dickens'in Oliver Twist romanını filme çekmiştir. Hikaye, 19 yüzyılda, yetim bir çocuğun, Londra sokaklarında yaşamak zorunda kaldığı sefilliği anlatır.

Filmografi
  • Zaczarowany rower (aka Magical Bicycle) (1955)
  • Uśmiech zębiczny (aka A Toothful Smile) (1957)
  • Rozbijemy zabawę (aka Break Up the Dance) (1957)
  • Morderstwo (aka A Murderer) (1957)
  • Dwaj ludzie z szafą (aka Two Men and a Wardrobe) — a short film (1958)
  • Lampa (aka The Lamp) (1959)
  • Gdy spadają anioly (aka When Angels Fall Down) (1959)
  • Gros et le maigre, Le (aka The Fat and the Lean) (1961)
  • Ssaki (aka Mammals) (1962)
  • Nóż w wodzie (aka Knife in the Water) (1962)
  • Plus belles escroqueries du monde, Les (aka The Beautiful Swindlers) (1964)
  • Repulsion (1965)
  • Cul-de-Sac (1966)
  • The Fearless Vampire Killers (aka Dance of the Vampires) (1967)
  • Rosemary's Baby (1968)
  • Macbeth (1971)
  • What? (aka Diary of Forbidden Dreams) (1973)
  • Chinatown (1974)
  • Le Locataire (aka The Tenant) (1976)
  • Tess (1979)
  • Pirates (1986)
  • Frantic (1988)
  • Bitter Moon (1992)
  • Death and the Maiden (1994)
  • The Ninth Gate (1999)
  • The Pianist (2002)
  • Oliver Twist (2005)

Biyografi Konusu: Roman Polanski nereli hayatı kimdir.
Mira - avatarı
Mira
VIP VIP Üye
11 Haziran 2012       Mesaj #2
Mira - avatarı
VIP VIP Üye
Roman Polanski
MsXLabs.org & MORPA Genel Kültür Ansiklopedisi
Sponsorlu Bağlantılar

Polonya asıllı Fransız sinema yönetmeni ve oyuncusudur. 1936 yılında Polonya Yahudisi olan ailesiyle birlikte Polonya'ya döndü. Çocukluğu II. Dünya Savaşı'nın yarattığı dehşet ortamı içinde geçti. Sekiz yaşındayken ailesi toplama kamplarına götürüldü. Annesi Auschwitz toplama kampında öldü. Alman işgali sırasında Krakov'dan kaçarak kırsal kesimdeki Katolik ailelerin yanında saklandı. Savaşın sonlarına doğru kente geri döndü. Çeşitli işlerde çalıştı. Bu dönemde sinemaya karşı ilgisi gelişmeye başladı. Savaş bittiğinde babasıyla bir araya geldi. On dört yaşında sahneye çıktı. Daha sonra Lodz Sinema Okulu'nda öğrenim gördü (1954-1959). Bu dönemde aralarında Andrej Wajda'nın ilk filmleri de olmak üzere birçok filmde rol aldı ve kısa belgesel filmler çekti. 1959'da çektiği "Dwaj ludzie z szafa" (İki Kişi ve Bir Gardrop) adlı on beş dakikalık kısa filmiyle beş uluslararası ödül kazandı. Okulu bitirdikten sonra Fransa'ya giderek iki yıl Paris'te kaldı. Burada "Grost et le maigre" (Şişman İle Sıska, 1961) adlı filmini gerçekleştirdi ve büyük ilgi gördü. Aynı yıl Polonya'ya dönerek sinema tarihinin ve Polonya'nın en önemli filmlerinden biri olan "Noz w Wodzei"yi (Sudaki Bıçak, 1962) çekti. Daha sonra bir süre İngiltere'de çalıştı. Burada yaptığı filmlerde insanlar arasındaki ilişkileri bir karabasan ve fanteziler atmosferi içinde sergiledi. 1968'den sonra ABD'ye giderek çalışmalarını burada sürdürdü. "Rosemary's Baby" (Rosemary'nin Bebeği, 1968) adlı filmiyle ticari yönden büyük bir başarı kazandı. Bu arada 1968'de evlendiği karısı Sharon Tate, Manson çetesi tarafından korkunç bir biçimde öldürüldü. Bu olayın etkisiyle bir süre sinemadan uzak kaldı. 1971'de İngiltere'de çektiği "Macbeth"le (Kanlı Saltanat) sinemaya geri döndü. Roman Polanski daha çok insanların korkularını, şiddet ve alışılmadık cinsel davranışlarla kaynaştırarak sinemaya yansıtmıştır.

Başlıca Filmleri
  • "Noz w Wodzei" (Sudaki Bıçak, 1962),
  • "Repulsion" (Tiksinti, 1965),
  • "Dance of the Wampires" (Vampirlerin Dansı, 1967),
  • "Rosemary's Baby" (Rosemary'nin Bebeği, 1968),
  • "Macbeth" (Kanlı Saltanat, 1971),
  • "What?" (Ne?, 1972),
  • "Chinatown" (Çin Mahallesi, 1974),
  • "Le locataire" (Kiracı, 1976),
  • "Tess" (Tess, 1979),
  • "Pirates" (Korsanlar, 1983),
  • "Frantic" (1988),
  • "Bitter Moon" (Acı Ay, 1992),
  • "Ninth Gate" (Dokuzuncu Kapı, 1999).

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
theMira
büşra_sarah - avatarı
büşra_sarah
Ziyaretçi
12 Temmuz 2012       Mesaj #3
büşra_sarah - avatarı
Ziyaretçi
Roman Polanski (1933 - .... )


Yahudi bir ailenin çocuğu olan Roman Polanski, 18 Ağustos 1933’te Paris’de dünyaya geldi. Gerçek adı Roman Liebling olan yönetmen II. Dünya Savaşı patlak vermeden iki yıl önce ailesiyle birlikte anayurtları olan Polonya’ya döndü. Nazi işgali sırasında yaşamının bir kısmı kamplarda geçti. Rus asıllı yarı Yahudi olan annesi Bula sekiz aylık hamileyken Auschwitz kampında öldü.

Bu olaydan sonra kamptan kaçan Polanski, bir süre Polonya’nın küçük kasabalarında katolik ailelerin yanında kaldı. Katı kurallara ve sinemalarda yanlızca Alman filmleri gösterilmesine rağmen milliyetçilik duygularını bir tarafa atarak sık sık sinemaya giden Polanski, 1945 yılında başka bir kampta tutulan babasını buldu ve tekrar biraraya geldiler.

Ressam bir Polonya Yahudisi olan Ryzszard Polanski (Ryzszard Liebling) oğlunun teknik okula gitmesinin istiyordu ama Roman Polanski seçimini yapmıştı. 1950’li yıllarda çeşitli oyunculuk deneyimleri edinmeye başladı. Lodz Film Okulu’ndaki eğitimine başlamadan önce aralarında Andrej Wajda’nın ‘A Generation-Bir Nesil’ adlı filmi de bulunan birkaç yapımda ufak roller aldı.

İlk Deneyim

Sinema eğitimi aldığı dönemde ‘Knife in the Water / Sudaki Bıçak’ adıyla ilk uzun metrajlı filmini çekti. Bu filmi farklı kılan nokta Polonya’da savaş sonrası çekilen filmler arasında savaş konusunu işlemeyen tek film oluşuydu. Bundan önce çektiği ‘Two Men and a Wardrobe / İki Adam ve Gardrob ‘, ‘Mammals / Memeliler’ ve ‘The Fat and the Lean / Şişko ve Sıska’ gibi kısa filmlerse yönetmenin kara mizah tarzına olan yeteneğini ve tuhaf insanlara olan ilgisini yansıtmak adına önemli yapıtlardır.

Bu dönemden sonra sinema alanındaki başarılara yenilerinin eklemek için Fransa’ya giden Polanski, senarist Gerard Brach ile tanışana kadar inişli çıkışlı günler geçirdi. Ardından uzun süre birlikte çalışacağı iş arkadaşı ve dostu Brach ile birlikte İngiltere’de çektikleri ‘Repulsion’ ve ‘Cul-De-Sac / Çıkmaz Sokak’ adlı filmlerinin senaryosunu hazırladı. Bu filmlerle Berlin Film Festivali’ne katılan yönetmen ‘Repulsion’ filmi ile Gümüş Ayı, ‘Çıkmaz Sokak’ ile de Altın Ayı ödüllerini kazandı.

Polanski, 1967’de çektiği ‘Korkusuz Vampir Avcıları - Afedersiniz Ama Dişleriniz Boynumda’ adlı komedi filminde kendisi de başrollerden birisini oynadı ve bu filmde tanıştığı Sharon Tate ile bir yıl sonra evlendi.

Rosemary'nin Bebeği , Sharon'ın Ölümü

Berlinde kazandığı prestijli ödüllerin ardından 1968 yılında Hollywood’a kapağı atan yönetmen açılışı zekice bir gerilim filmiyle yaptı. Amerika’da çektiği ‘Rosemary’s Baby / Rosemary’nin Bebeği’ adlı filmle adını tüm dünyaya duyuran yönetmenin yaşamı yeni bir trajediyle altüst oldu. 1967 yılında yaptığı ‘Korkusuz Vampir Avcıları’ndaki bir bölüm, Charles Manson’ın liderlik yaptığı ünlü Manson Çetesi’ni harekete geçirdi ve 1969 yılında 8 aylık hamile olan eşi Sharon Tate öldürüldü.

O sırada şehir dışında olan yönetmen bu olaydan sonra Avrupa’ya geri döndü. 1974 yılında ‘Chinatown / Çin Mahallesi’ı çekene kadar da geriye dönmedi. bu filmle de benzer bir başarı yakaladı ancak usta yönetmenin hayatı trajedilerle sarsılmaya devam edecekti. Yönetmen bu kez de 13 yaşında bir kızla cinsel ilişkiye girmekten suçlandı. Kızın annesi de görgü tanığı olarak ifade verdi ve Polanski’nin suçlu olduğuna karar verildi. Psikiyatrik testten geçirilmeyi talep eden yönetmen, 50 yıla kadar hapis istemiyle yargılanabilecekti.

Avrupa'ya Kaçış
Hapse girmek istemeyen Polanski, ABD’den ayrıldı ve 1978 yılına kadar da dönmedi. Fransız vatandaşı olan yönetmenin burada çektiği ‘Tess’ adlı film, Oscar ve Cesar ödülleri de dahil olmak üzere birçok ödül aldı.

Bundan sonra da belli aralıklarla ‘Pirates / Korsanlar’, ‘Frantic / Çılgın’ ve ‘Bitter Moon / Acı Ay’ gibi dikkat çeken filmler çekmeye devam etti. Bu arada Emanuelle Siegner ile bir evlilik yaptı ve iki çocuk sahibi oldu. Tiyatrodan ve oyunculuktan halâ kopmayan sanatçı, 1999 yapımı Johnny Depp ve eşi Emanuelle Siegner’in rol aldığı ‘The Ninth Gate / 9. Kapı’ filmiyle gündeme gelmişti.

Polanski, 2002 yapımı ‘The Pianist / Piyanist’ ile 55. Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye Ödülü’ne layık görüldü. 68 yaşındaki yönetmenin kendi yaşam öyküsüyle benzerlikler taşıyan “The Pianist”te, İkinci Dünya Savaşı sırasında, Varşova’nın varoş sokaklarında yaşam savaşı veren bir adamın hikayesini konu alıyor.

Kaynak=>Kim Kimdir?

Benzer Konular

5 Ağustos 2012 / Misafir Edebiyat
24 Eylül 2006 / Misafir Edebiyat
19 Mayıs 2009 / ThinkerBeLL Edebiyat
8 Ağustos 2015 / nötrino Edebiyat
19 Mart 2009 / Harry Kewell Spor ww