Guillermo del Toro
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi
Guillermo del Toro Gómez (d. 9 Ekim, 1964), Meksika'lı film yönetmeni.
Erken dönem
Del Toro Meksika’da, Jalisco Eyaletinin başkenti olan Guadalajara’da doğmuştur. Katolik anneannesi tarafından yetiştirilen Del Toro, Instituto de Ciencas’da öğrenim görmüştür. İlk film prodüksiyonunu 1986’da, henüz 21 yaşındayken yapmıştır. Öncesinde yaklaşık 10 yıl makyaj dizaynı konusunda çalışmış, ve 80lerin başında Necropia isimli kendi firmasını kurmuştur. Del Toro aynı zamanda Guadalajara’da gerçekleştirilen film festivalinin de ortak kurucularındandır. Yönetmenlik kariyeri sırasında “The Tequila gang” isimli kendi prodüksiyon firmasını kurmuştur.
1998’de babasının Meksika’da kaçırılması üzerine, Del Toro yurtdışında hayatını sürdürmeye karar vermiştir. Şu anda Kaliforniya'da (ABD) yaşamaktadır.
Profesyonel kariyer
Del Toro henüz üçüncü filmini yapmadan Time dergisi tarafından “yeni milenyum’un 50 genç liderinden biri” olarak gösterilmiştir.
Korku ustaları James Whale, Mario Bava, George A. Romero, Alfred Hitchcock ve İngiltere’nin “Hammer Films” in hayranı olan Del Toro, “The Exorcist”in makyaj uzmanı Dick Smith’ten makyaj ve efekt konularında eğitim almıştır. Bunun yanı sıra senaryo yazımı eğitimi de almış ve Super-8, 16 mm, and 35 mm kısa filmler yapmıştır. 21 yaşında ilk filmi “Doña Herlinda ve Kızı”(1986) nin yapımcılığını üstlenmesine rağmen, Del Toro neredeyse 10 yıl makyaj dalında uzman olarak çalışmış ve 80’lerin başında kendi firması olan Necropia’yı kurmuştur. Film workshopları’nda eğitim vermenin yanı sıra Meksika Televizyonu için yapımcı ve yönetmen olarak pek çok program yapmaya da vakit bulmuştur. Doğduğu şehri bir Meksika Film Merkezine dönüştürmek için elinden geleni yapmış, şehirde bir Sinema Eğitim Merkezi’nin açılmasına ve Guadaljara’da bir film festivalinin düzenlenmesine öncülük etmiştir.
Del Toro’nun ilk önemli yönetmenliği “Cronos” (1993), onun Meksika sinemasının yükselen yıldızlarından biri olarak ün kazanmasını sağlamıştır. Gösterişten uzak, çok iyi bir oyunculuğun sergilendiği bu korku filminde, Cronos’un vampiri parazit olarak betimlemesi türün zekice bir revizyonu olmakla birlikte aynı zamanda Meksika ile ABD’nin üstü örtülü bir alegorisi idi. Cannes Film Festivali’nde Eleştirmen Ödülü’nü alan Cronos, Del Toro’yu dünya sineması ve Amerikan bağımsız sineması haritasına soktu. Sundance Film Festivali ve Independent Spirit Awards’ta jüri üyeliği yapmanın yapan Del Toro, Cronos’un ardından Hollywood’a “Mimic” (1997) filmi ile giriş yaptı. Mira Sorvino (rolü o dönemki erkek arkadaşı ve del Toro hayranı olan Quentin Tarantino’nun tavsiyesi üzerine kabul etti) nun baş rolünü üstlendiği “Mimic”, New York’a dehşet saçan mutant ve şekil değiştiren böceklerle büyük korku yarattı. Ancak Hollywood stüdyolarının taleplerini kabul etmek sorunda kalan Del Toro bu deneyimden mutsuz ayrıldı.
Meksika’ya dönmesinin ardından, del Toro kendi yapım şirketi olan “The Tequila Gang”i kurdu ve daha kişisel bir korku filmi yapmak için kolları sıvadı. Yapımcılığını Pedro Almadovar ve kardeşi Agustín Almodóvar’ın üstlendiği ve İspanya’da çekilen filmi “The Devil's Backbone” (2001) İspanyol İç Savaşı’nda geçen çok daha tutkulu bir hayalet hikâyesi idi. Filtreler ve mobil bir kamera kullanan del Toro, sepia tonlarında bir görsellik yaratarak Cumhuriyetçi Ordu’nun terk edilmiş, perili yetimhanesinde geçen trajik ve politik metaforlar taşıyan olaylara hayaletimsi bir anlatım kazandırdı. Ürpertici atmosferi, zekice yaratılmış karmaşıklığı ve okulun sol kanattan liderlerini canlandıran Federico Lupi ve Marisa Paredes’in mükemmel oyunculukları ile alkış toplayan “The Devil's Backbone”, del Toro’nun sanatsal yeteneğini bir kez daha ispatladı.
“The Devil's Backbone” da kazandığı tecrübeden memnun kalan ve Hollywood’un sunabilecekleri hakkında artık fikir sahibi olan del Toro, bu kişisel filminin ardından Wesley Snipes’ın rol aldığı ve büyük bütçeli bir vampir / korku çizgi roman uyarlaması olan Blade 2 (2002) yi çekti. Del Toro aynı zamanda aralarında Hollywood’un önemli aykırı yönetmenleri James Cameron ve Francis Ford Coppola ‘nın da dahil olduğu bir çok Amerikan projesi geliştirmeye başladı. Del Toro’nun H.P.Lovecraft’ın tüyler ürperten hikâyesi “At the Mountains of Madness”i sinemaya adapte edeceği beklentisi yazarın hikâyelerinin ne zaman beyaz perdeye doğru bir şekilde aktarılacağını merak eden Lovecraft hayranlarına ümit verse de, del Toro’nun bir sonraki projesi eninde sonunda daha çağdaş doğaüstü bir hikâye olacaktı. Çizgi roman yazarı/çizeri Mike Mignola’dan adapte edilen ve yapımını yine Mike Mignola’nın üstlendiği Hellboy, 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından çağırılan ve sonunda şeytani güçlere karşı savaşanların tarafına geçen bir şeytanın hikâyesini anlatmaktaydı.
Filmin ardından Hollywood’dan bir süre geri çekilmeyi ve The Devil's Backbone tarzında düşük bütçeli karanlık bir peri masalı çekmeyi tercih eden del Toro, dikkatini Pan’ın Labirenti filminin yapımına verdi. Panı’ın Labirenti geleneksel anlamda The Devil's Backbone’un direkt bir devamı olmasa da, mitik bir Faun tarafından bir efsanenin kayıp prensesi olduğuna ikna edilen genç bir kızın arayışını anlatan bu huzursuz edici fantezi, çocukluğun masumiyetini, acımasızlık ve zulüm temalarını araştırmaya devam etti. Yine İspanyol İç Savaşı sırasında geçen Pan’ın Labirenti, gerçek dünyanın kabusları ile diğer dünyanın mucizelerini günümüz fantastik filmlerinde nadiren görülen bir akıcılıkla birleştirdi. Eleştirmenler tematik olarak karmaşık olan bu filmi ustalıkla yöneten del Toro’yu alkış yağmuruna tuttular. Pan’ın Labirenti Akademi üyelerinin de takdirini kazandı ve Oscar ödülleri ile taçlandırıldı.
The Devil's Backbone ve Panı’ın Labirenti, 1973’de çekilen ve 1970’lerin en iyi İspanyol filmi olarak gösterilen “The Spirit of Beehive” (Arıkovanının Ruhu) ile benzer ortamlara, baş kahramanlara ve temalara sahiptir.
Del Toro, WNYC kanalındaki Leonard Lopate Show’daki röportajında, kendisini cezbeden ve filmlerinde sıklıkla kullandığı unsurlardan bahsetmiştir:” Böcekler, kurgulu düzenekler, canavarlar, karanlık yerler ve doğmamış canlılar…” Del Toro’nun filmlerinde dikkati çekecek derecede sıklıkta canavarlar görülmektedir. Son dönem röportajlarında “daima canavarları çok sevdiğini“ söylemiştir: “ Canavarlara olan hayranlığım neredeyse antropolojiktir. Onları inceliyorum, pek çok filmimde onları inceden inceye tahlil ediyorum. Nasıl olduklarını, içlerinin neye benzediğini ve sosyolojilerini öğrenmek istiyorum.” Aynı zamanda Arthur Machen, Lord Dunsany, Clark Ashton Smith, H.P. Lovecraft ve Borges’ten de etkilendiğini belirtmiştir.
Del Toro aynı zamanda eleştirmenlerin övgüsünü kazanan iki ünlü yönetmen, Alfonso Cuarón ve Alejandro González Iñárritu ile yakın arkadaştır. Bu üç yönetmen sıklıkla birbirlerinin film rejilerini etkilemektedirler. Cuarón, Del Toro’nun “Pan’ın Labirenti” filminin yapımcıları arasındadır. Üçü de 2007 yılında çeşitli dallarda Oscar Ödülleri’ne aday gösterilmiştir: Del Toro “Pan’ın Labirenti” filmi ile en iyi orijinal senaryo dalında ( film En İyi Yabancı Film Oscar’ı da dahil olmak üzere altı dalda Oscar ödülüne aday olup 3 ödül almıştır); Cuarón “Children of Men” filmi ile kurgu ve en iyi uyarlama senaryo dalında; Iñárritu ise “Babel” filmi ile en iyi film ve en iyi yönetmen dallarında Oscar Ödülleri’ne aday gösterilmişlerdir. Del Toro, “Hellboy 2: The Golden Army” filmini yönetmek için “I am Legend”, “One Missed Call” (2008) ve “Halo” filmleri için gelen yönetmenlik tekliflerini geri çevirmiştir.
Guillermo, gelecekteki projelerinden bir tanesinin hikâyesini Phil Hester’in yazdığı ve Mike Huddleston’ın resimlediği The Coffin isimli çizgi romanı beyaz perdeye aktarmak olduğunu söyledi. Yönetmenin yakın zamanda yapacağı filmler: “Deadman”, Roald Dahl’ın bir hikâye adaptasyonu olan “The Witches”, bir İngiliz televizyon dizisi olan “The Champions” ve “At the Mountains of Madness” olacak.
Del Toro ayrıca “Frankenstein” filmini aslına sadık bir “Milton trajedisi” olarak adapte etmek istediğini belirtmişti. Frank Darabont ‘un yazdığı taslağı okuyan ve “neredeyse mükemmel” olarak nitelendiren del Toro, projeyle ilgili olarak:“Yapmaya çalıştığım şey efsaneyi almak ve onunla bir şeyler yapmak…”Frankenstein” ve “Frankenstein’in Gelini”ndeki unsurları, bir canavarın klasik efsanesine dönüştürmeden birleştirmek… “ yorumunu yaptı.
Hellboy hayranları ise başarılı Mike Mignola adaptasyonunun devamının çekilip çekilmeyeceğini merak etmeye başladılar. 2006 yılında Universal Studios, Sony’nin Revolution Studios’u desteklemekten vazgeçmesi üzerine filmin haklarını aldıklarını ve sevilen BPRD ajanının hikâyelerini yazar Mignola ile işbirliği yapan del Toro’nun yönetmenliğinde, Ron Perlman ve Selma Blair’in oyunculukları ile devam ettireceklerini duyurdu.
Filmografisi
MsXLabs.org & Vikipedi, özgür ansiklopedi
Sponsorlu Bağlantılar
Guillermo del Toro Gómez (d. 9 Ekim, 1964), Meksika'lı film yönetmeni.
- Doğum: 9 Ekim 1964, Guadalajara, Jalisco, Meksika
- Meslek: Sinema yönetmeni ve senarist
Erken dönem
Del Toro Meksika’da, Jalisco Eyaletinin başkenti olan Guadalajara’da doğmuştur. Katolik anneannesi tarafından yetiştirilen Del Toro, Instituto de Ciencas’da öğrenim görmüştür. İlk film prodüksiyonunu 1986’da, henüz 21 yaşındayken yapmıştır. Öncesinde yaklaşık 10 yıl makyaj dizaynı konusunda çalışmış, ve 80lerin başında Necropia isimli kendi firmasını kurmuştur. Del Toro aynı zamanda Guadalajara’da gerçekleştirilen film festivalinin de ortak kurucularındandır. Yönetmenlik kariyeri sırasında “The Tequila gang” isimli kendi prodüksiyon firmasını kurmuştur.
1998’de babasının Meksika’da kaçırılması üzerine, Del Toro yurtdışında hayatını sürdürmeye karar vermiştir. Şu anda Kaliforniya'da (ABD) yaşamaktadır.
Profesyonel kariyer
Del Toro henüz üçüncü filmini yapmadan Time dergisi tarafından “yeni milenyum’un 50 genç liderinden biri” olarak gösterilmiştir.
Korku ustaları James Whale, Mario Bava, George A. Romero, Alfred Hitchcock ve İngiltere’nin “Hammer Films” in hayranı olan Del Toro, “The Exorcist”in makyaj uzmanı Dick Smith’ten makyaj ve efekt konularında eğitim almıştır. Bunun yanı sıra senaryo yazımı eğitimi de almış ve Super-8, 16 mm, and 35 mm kısa filmler yapmıştır. 21 yaşında ilk filmi “Doña Herlinda ve Kızı”(1986) nin yapımcılığını üstlenmesine rağmen, Del Toro neredeyse 10 yıl makyaj dalında uzman olarak çalışmış ve 80’lerin başında kendi firması olan Necropia’yı kurmuştur. Film workshopları’nda eğitim vermenin yanı sıra Meksika Televizyonu için yapımcı ve yönetmen olarak pek çok program yapmaya da vakit bulmuştur. Doğduğu şehri bir Meksika Film Merkezine dönüştürmek için elinden geleni yapmış, şehirde bir Sinema Eğitim Merkezi’nin açılmasına ve Guadaljara’da bir film festivalinin düzenlenmesine öncülük etmiştir.
Del Toro’nun ilk önemli yönetmenliği “Cronos” (1993), onun Meksika sinemasının yükselen yıldızlarından biri olarak ün kazanmasını sağlamıştır. Gösterişten uzak, çok iyi bir oyunculuğun sergilendiği bu korku filminde, Cronos’un vampiri parazit olarak betimlemesi türün zekice bir revizyonu olmakla birlikte aynı zamanda Meksika ile ABD’nin üstü örtülü bir alegorisi idi. Cannes Film Festivali’nde Eleştirmen Ödülü’nü alan Cronos, Del Toro’yu dünya sineması ve Amerikan bağımsız sineması haritasına soktu. Sundance Film Festivali ve Independent Spirit Awards’ta jüri üyeliği yapmanın yapan Del Toro, Cronos’un ardından Hollywood’a “Mimic” (1997) filmi ile giriş yaptı. Mira Sorvino (rolü o dönemki erkek arkadaşı ve del Toro hayranı olan Quentin Tarantino’nun tavsiyesi üzerine kabul etti) nun baş rolünü üstlendiği “Mimic”, New York’a dehşet saçan mutant ve şekil değiştiren böceklerle büyük korku yarattı. Ancak Hollywood stüdyolarının taleplerini kabul etmek sorunda kalan Del Toro bu deneyimden mutsuz ayrıldı.
Meksika’ya dönmesinin ardından, del Toro kendi yapım şirketi olan “The Tequila Gang”i kurdu ve daha kişisel bir korku filmi yapmak için kolları sıvadı. Yapımcılığını Pedro Almadovar ve kardeşi Agustín Almodóvar’ın üstlendiği ve İspanya’da çekilen filmi “The Devil's Backbone” (2001) İspanyol İç Savaşı’nda geçen çok daha tutkulu bir hayalet hikâyesi idi. Filtreler ve mobil bir kamera kullanan del Toro, sepia tonlarında bir görsellik yaratarak Cumhuriyetçi Ordu’nun terk edilmiş, perili yetimhanesinde geçen trajik ve politik metaforlar taşıyan olaylara hayaletimsi bir anlatım kazandırdı. Ürpertici atmosferi, zekice yaratılmış karmaşıklığı ve okulun sol kanattan liderlerini canlandıran Federico Lupi ve Marisa Paredes’in mükemmel oyunculukları ile alkış toplayan “The Devil's Backbone”, del Toro’nun sanatsal yeteneğini bir kez daha ispatladı.
“The Devil's Backbone” da kazandığı tecrübeden memnun kalan ve Hollywood’un sunabilecekleri hakkında artık fikir sahibi olan del Toro, bu kişisel filminin ardından Wesley Snipes’ın rol aldığı ve büyük bütçeli bir vampir / korku çizgi roman uyarlaması olan Blade 2 (2002) yi çekti. Del Toro aynı zamanda aralarında Hollywood’un önemli aykırı yönetmenleri James Cameron ve Francis Ford Coppola ‘nın da dahil olduğu bir çok Amerikan projesi geliştirmeye başladı. Del Toro’nun H.P.Lovecraft’ın tüyler ürperten hikâyesi “At the Mountains of Madness”i sinemaya adapte edeceği beklentisi yazarın hikâyelerinin ne zaman beyaz perdeye doğru bir şekilde aktarılacağını merak eden Lovecraft hayranlarına ümit verse de, del Toro’nun bir sonraki projesi eninde sonunda daha çağdaş doğaüstü bir hikâye olacaktı. Çizgi roman yazarı/çizeri Mike Mignola’dan adapte edilen ve yapımını yine Mike Mignola’nın üstlendiği Hellboy, 2. Dünya Savaşı sırasında Naziler tarafından çağırılan ve sonunda şeytani güçlere karşı savaşanların tarafına geçen bir şeytanın hikâyesini anlatmaktaydı.
Filmin ardından Hollywood’dan bir süre geri çekilmeyi ve The Devil's Backbone tarzında düşük bütçeli karanlık bir peri masalı çekmeyi tercih eden del Toro, dikkatini Pan’ın Labirenti filminin yapımına verdi. Panı’ın Labirenti geleneksel anlamda The Devil's Backbone’un direkt bir devamı olmasa da, mitik bir Faun tarafından bir efsanenin kayıp prensesi olduğuna ikna edilen genç bir kızın arayışını anlatan bu huzursuz edici fantezi, çocukluğun masumiyetini, acımasızlık ve zulüm temalarını araştırmaya devam etti. Yine İspanyol İç Savaşı sırasında geçen Pan’ın Labirenti, gerçek dünyanın kabusları ile diğer dünyanın mucizelerini günümüz fantastik filmlerinde nadiren görülen bir akıcılıkla birleştirdi. Eleştirmenler tematik olarak karmaşık olan bu filmi ustalıkla yöneten del Toro’yu alkış yağmuruna tuttular. Pan’ın Labirenti Akademi üyelerinin de takdirini kazandı ve Oscar ödülleri ile taçlandırıldı.
The Devil's Backbone ve Panı’ın Labirenti, 1973’de çekilen ve 1970’lerin en iyi İspanyol filmi olarak gösterilen “The Spirit of Beehive” (Arıkovanının Ruhu) ile benzer ortamlara, baş kahramanlara ve temalara sahiptir.
Del Toro, WNYC kanalındaki Leonard Lopate Show’daki röportajında, kendisini cezbeden ve filmlerinde sıklıkla kullandığı unsurlardan bahsetmiştir:” Böcekler, kurgulu düzenekler, canavarlar, karanlık yerler ve doğmamış canlılar…” Del Toro’nun filmlerinde dikkati çekecek derecede sıklıkta canavarlar görülmektedir. Son dönem röportajlarında “daima canavarları çok sevdiğini“ söylemiştir: “ Canavarlara olan hayranlığım neredeyse antropolojiktir. Onları inceliyorum, pek çok filmimde onları inceden inceye tahlil ediyorum. Nasıl olduklarını, içlerinin neye benzediğini ve sosyolojilerini öğrenmek istiyorum.” Aynı zamanda Arthur Machen, Lord Dunsany, Clark Ashton Smith, H.P. Lovecraft ve Borges’ten de etkilendiğini belirtmiştir.
Del Toro aynı zamanda eleştirmenlerin övgüsünü kazanan iki ünlü yönetmen, Alfonso Cuarón ve Alejandro González Iñárritu ile yakın arkadaştır. Bu üç yönetmen sıklıkla birbirlerinin film rejilerini etkilemektedirler. Cuarón, Del Toro’nun “Pan’ın Labirenti” filminin yapımcıları arasındadır. Üçü de 2007 yılında çeşitli dallarda Oscar Ödülleri’ne aday gösterilmiştir: Del Toro “Pan’ın Labirenti” filmi ile en iyi orijinal senaryo dalında ( film En İyi Yabancı Film Oscar’ı da dahil olmak üzere altı dalda Oscar ödülüne aday olup 3 ödül almıştır); Cuarón “Children of Men” filmi ile kurgu ve en iyi uyarlama senaryo dalında; Iñárritu ise “Babel” filmi ile en iyi film ve en iyi yönetmen dallarında Oscar Ödülleri’ne aday gösterilmişlerdir. Del Toro, “Hellboy 2: The Golden Army” filmini yönetmek için “I am Legend”, “One Missed Call” (2008) ve “Halo” filmleri için gelen yönetmenlik tekliflerini geri çevirmiştir.
Guillermo, gelecekteki projelerinden bir tanesinin hikâyesini Phil Hester’in yazdığı ve Mike Huddleston’ın resimlediği The Coffin isimli çizgi romanı beyaz perdeye aktarmak olduğunu söyledi. Yönetmenin yakın zamanda yapacağı filmler: “Deadman”, Roald Dahl’ın bir hikâye adaptasyonu olan “The Witches”, bir İngiliz televizyon dizisi olan “The Champions” ve “At the Mountains of Madness” olacak.
Del Toro ayrıca “Frankenstein” filmini aslına sadık bir “Milton trajedisi” olarak adapte etmek istediğini belirtmişti. Frank Darabont ‘un yazdığı taslağı okuyan ve “neredeyse mükemmel” olarak nitelendiren del Toro, projeyle ilgili olarak:“Yapmaya çalıştığım şey efsaneyi almak ve onunla bir şeyler yapmak…”Frankenstein” ve “Frankenstein’in Gelini”ndeki unsurları, bir canavarın klasik efsanesine dönüştürmeden birleştirmek… “ yorumunu yaptı.
Hellboy hayranları ise başarılı Mike Mignola adaptasyonunun devamının çekilip çekilmeyeceğini merak etmeye başladılar. 2006 yılında Universal Studios, Sony’nin Revolution Studios’u desteklemekten vazgeçmesi üzerine filmin haklarını aldıklarını ve sevilen BPRD ajanının hikâyelerini yazar Mignola ile işbirliği yapan del Toro’nun yönetmenliğinde, Ron Perlman ve Selma Blair’in oyunculukları ile devam ettireceklerini duyurdu.
Filmografisi
Son düzenleyen Safi; 16 Aralık 2015 01:30
Biyografi Konusu: Guillermo del Toro nereli hayatı kimdir.
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!