Ziyaretçi
Helsinki Nihai Senedi
Helsinki Nihai Senedi, 1975 yılının Ağustos ayında Finlandiya'nın başkenti Helsinki'de düzenlenen Avrupa'da Güvenlik ve İşbirliği Konferansı'nın sonunda Avrupa ülkeleri (Arnavutluk ve Andora hariç), SSCB, ABD, ve Kanada arasında imzalanan konferansın sonuç bildirgesidir.
Uluslararası ilişkilerde büyük savaşlardan veya siyasi gelişmelerden (Fransız ihtilali gibi) sonra değişen kuvvet dengelerini yeniden kurmak için ilgili devletler arasında anlaşmalar yapılması usuldendir. Oysa II. Dünya Savaşı sonunda, değişen kuvvet ilişkilerini yansıtacak bir anlaşmanın yapılamamış olması, özellikle Avrupa'daki siyasi düzeni istikrarsızlığa mahkum eden en önemli etkenlerden biri sayılmıştır. Batı Almanya'nın Doğu Almanya'yı tanıyan SSCB dışındaki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini kesmesi, ayrıca II. Dünya Savaşı sonrasında Polonya ve Çekoslovakya ile arasında ortaya çıkan sınırları tanımaması, Avrupa'daki istikrarsızlığın iki önemli unsurunu teşkil ediyordu.
İki bloklu bir uluslararası düzende Avrupa'da güvenliği ve istikrarı sağlayacak bir andlaşma akdetmek çabaları 1950 ortalarına kadar gider. Avrupa'da güvenlik ve istikrar fikri, esas itibariyle Doğu Bloku'ndan kaynaklanan bir fikirdir. Temelinde Almanya'nın bölünmüşlüğü ve Berlin sorunlarının yer aldığı soğuk savaş döneminde Avrupa'daki sınırları meşrulaştırma isteği yatmaktadır. Bu çerçevede, 1955'lerde Varşova Paktı tarafından yapılan Avrupa güvenliği anlaşması önerisi, dönemin soğuk savaş koşullarında Batılılar tarafından uzun süre kabul edilmemiştir. Hatta bu öneri, Batı Almanya'nın NATO'ya girmesini önlemeye yönelik bir manevra olarak değerlendirilmiştir.
Doğu Bloku'nun Avrupa güvenliğine ilişkin önerileri 1960'ların sonlarına kadar devam etmiş, ancak Batı, bunları da dikkate almamıştır. 1960'lar sonunda ve 70'ler başında, ABD ve SSCB arasında stratejik silahların sınırlandırılmasına ilişkin Anlaşması'nın imzalanması ve 1969'da Bonn'da iktidara gelen Willy Brandt başkanlığındaki SDP-FDP hükümetinin Batı Almanya'nın Polonya ve Çekoslavakya ile olan Doğu sınırlarını tanıması ve Doğu Almanya ile ilişkiye girmeyi kabul etmesi sonucu meydana gelen yumuşama ortamı, Avrupa'da güvenlik ve istikrar yönünde olumlu bir adım oluşturmuştur.
Bu koşullarda Batı, Avrupa güvenliği konusunda görüşmelere girişmeyi kabul etmiş, ancak buna paralel olarak "Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri" müzakerelerine de başlanması önerisinde bulunmuştur. Doğu Bloku'nun da bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde Helsinki'de çalışmalarına başlamıştır. Hazırlık çalışmaları iki yılı aşkın bir süre devam eden konferans, 1 Ağustos 1975'de Helsinki Nihai Senedi'nin (Sonuç Belgesi olarak da anılmaktadır) 33 Avrupa ülkesi (Arnavutluk hariç tüm Avrupa ülkeleri) ile ABD ve Kanada tarafından Devlet veya Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla hayata geçmiştir.
Helsinki Nihai Senedi, II.Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da oluşan sınırların ihlal edilmezliğini, dolayısıyla meşruluğunu tanımış, Batı Almanya'nın ısrarıyla, sınırların barışçı yoldan değiştirilebileceği anlayışının Sonuç Belgesinde yer alması ilke itibariyle kabul edilmiştir.
Helsinki Nihai Senedi'nin en dikkat çekici yönü, 35 imzacı devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 temel ilkenin ortaya konmasıdır. AGİK'in anayasası sayılan 10 ilke şunlardır:
Helsinki Nihai Senedi 3 temel bölüme ayrılmıştır:
AGİK, iki Blok üyesi devletlerin bir araya gelerek aralarındaki anlaşmazlık noktalarını tartıştıkları, bunlara çözüm aradıkları bir müzakere forumu ve bir "konferanslar diplomasisi" olarak doğmuş ve bir teşkilata dönüştüğü 1994 Budapeşte Zirvesine kadar bu özelliğini korumuştur. Bu çerçevede belirli aralıklarla yapılan toplantılarda Nihai Senet'te yer verilen yükümlülüklerin uygulanma durumunun gözden geçirilmesi ve özellikle insani temaslar alanında yükümlülüklere uygun hareket edilmemesi keyfiyetinin dünya kamuoyunun dikkatine getirilmesi olanağı yaratılmıştır. Helsinki Nihai Senedi'nin kabulü ile başlayan ve Helsinki Süreci olarak da anılan konferanslar dizisi, Belgrad (1977- 78), Madrid (1980-83) Viyana (1986-89), Helsinki (1992) ve Budapeşte olmak üzere şimdiye değin yapılan beş izleme (Follow-up) toplantısından oluşmaktadır. Daha sonra Gözden Geçirme (review) toplantısı adını alan toplantıların 1996'dan beri Viyana'da yapılması kararlaştırılmıştır.
Nihai Senet, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir belge olmayıp siyasi bağlayıcılığa sahip bulunmaktadır. Buna göre, AGİT belgelerinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmekten kaçınılması veya ihlal edilmesi Devletlere hukuken bir sorumluluk getirmemekte, ancak Devletler gerek diğer Devletler, gerek kamuoylarında doğabilecek tepkiler nedeniyle yükümlülüklere aykırı hareket etmekten kaçınmaktadırlar.
Sponsorlu Bağlantılar
Uluslararası ilişkilerde büyük savaşlardan veya siyasi gelişmelerden (Fransız ihtilali gibi) sonra değişen kuvvet dengelerini yeniden kurmak için ilgili devletler arasında anlaşmalar yapılması usuldendir. Oysa II. Dünya Savaşı sonunda, değişen kuvvet ilişkilerini yansıtacak bir anlaşmanın yapılamamış olması, özellikle Avrupa'daki siyasi düzeni istikrarsızlığa mahkum eden en önemli etkenlerden biri sayılmıştır. Batı Almanya'nın Doğu Almanya'yı tanıyan SSCB dışındaki Doğu Avrupa ülkeleriyle ilişkilerini kesmesi, ayrıca II. Dünya Savaşı sonrasında Polonya ve Çekoslovakya ile arasında ortaya çıkan sınırları tanımaması, Avrupa'daki istikrarsızlığın iki önemli unsurunu teşkil ediyordu.
İki bloklu bir uluslararası düzende Avrupa'da güvenliği ve istikrarı sağlayacak bir andlaşma akdetmek çabaları 1950 ortalarına kadar gider. Avrupa'da güvenlik ve istikrar fikri, esas itibariyle Doğu Bloku'ndan kaynaklanan bir fikirdir. Temelinde Almanya'nın bölünmüşlüğü ve Berlin sorunlarının yer aldığı soğuk savaş döneminde Avrupa'daki sınırları meşrulaştırma isteği yatmaktadır. Bu çerçevede, 1955'lerde Varşova Paktı tarafından yapılan Avrupa güvenliği anlaşması önerisi, dönemin soğuk savaş koşullarında Batılılar tarafından uzun süre kabul edilmemiştir. Hatta bu öneri, Batı Almanya'nın NATO'ya girmesini önlemeye yönelik bir manevra olarak değerlendirilmiştir.
Doğu Bloku'nun Avrupa güvenliğine ilişkin önerileri 1960'ların sonlarına kadar devam etmiş, ancak Batı, bunları da dikkate almamıştır. 1960'lar sonunda ve 70'ler başında, ABD ve SSCB arasında stratejik silahların sınırlandırılmasına ilişkin Anlaşması'nın imzalanması ve 1969'da Bonn'da iktidara gelen Willy Brandt başkanlığındaki SDP-FDP hükümetinin Batı Almanya'nın Polonya ve Çekoslavakya ile olan Doğu sınırlarını tanıması ve Doğu Almanya ile ilişkiye girmeyi kabul etmesi sonucu meydana gelen yumuşama ortamı, Avrupa'da güvenlik ve istikrar yönünde olumlu bir adım oluşturmuştur.
Bu koşullarda Batı, Avrupa güvenliği konusunda görüşmelere girişmeyi kabul etmiş, ancak buna paralel olarak "Karşılıklı ve Dengeli Kuvvet İndirimleri" müzakerelerine de başlanması önerisinde bulunmuştur. Doğu Bloku'nun da bu öneriyi kabul etmesi üzerine, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Konferansı, 15 Ocak 1973 tarihinde Helsinki'de çalışmalarına başlamıştır. Hazırlık çalışmaları iki yılı aşkın bir süre devam eden konferans, 1 Ağustos 1975'de Helsinki Nihai Senedi'nin (Sonuç Belgesi olarak da anılmaktadır) 33 Avrupa ülkesi (Arnavutluk hariç tüm Avrupa ülkeleri) ile ABD ve Kanada tarafından Devlet veya Hükümet Başkanları düzeyinde imzalanmasıyla hayata geçmiştir.
Helsinki Nihai Senedi, II.Dünya Savaşı sonunda Avrupa'da oluşan sınırların ihlal edilmezliğini, dolayısıyla meşruluğunu tanımış, Batı Almanya'nın ısrarıyla, sınırların barışçı yoldan değiştirilebileceği anlayışının Sonuç Belgesinde yer alması ilke itibariyle kabul edilmiştir.
Helsinki Nihai Senedi'nin en dikkat çekici yönü, 35 imzacı devlet arasındaki ilişkilere rehberlik edecek 10 temel ilkenin ortaya konmasıdır. AGİK'in anayasası sayılan 10 ilke şunlardır:
- Egemen eşitlik ve egemenliğe saygı,
- Kuvvet kullanmaktan veya kuvvet kullanma tehdidinden kaçınma,
- Sınırların ihlal edilmezliği,
- Devletlerin toprak bütünlüğünün korunması,
- Anlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü,
- İçişlerine karışmama,
- İnsan hakları ve temel özgürlüklere saygı,
- Halkların eşit haklardan ve kendi kaderlerini tayin hakkından yararlanması,
- Devletler arasında işbirliği,
- Uluslararası Hukuk'tan doğan yükümlülüklerin iyi niyetle yerine getirilmesi.
Helsinki Nihai Senedi 3 temel bölüme ayrılmıştır:
- Avrupa güvenliği ile ilgili sorunlar
- Çevre, teknoloji, bilim ve ekonomi alanlarında işbirliği
- İnsani boyut ve diğerlerinde işbirliği
AGİK, iki Blok üyesi devletlerin bir araya gelerek aralarındaki anlaşmazlık noktalarını tartıştıkları, bunlara çözüm aradıkları bir müzakere forumu ve bir "konferanslar diplomasisi" olarak doğmuş ve bir teşkilata dönüştüğü 1994 Budapeşte Zirvesine kadar bu özelliğini korumuştur. Bu çerçevede belirli aralıklarla yapılan toplantılarda Nihai Senet'te yer verilen yükümlülüklerin uygulanma durumunun gözden geçirilmesi ve özellikle insani temaslar alanında yükümlülüklere uygun hareket edilmemesi keyfiyetinin dünya kamuoyunun dikkatine getirilmesi olanağı yaratılmıştır. Helsinki Nihai Senedi'nin kabulü ile başlayan ve Helsinki Süreci olarak da anılan konferanslar dizisi, Belgrad (1977- 78), Madrid (1980-83) Viyana (1986-89), Helsinki (1992) ve Budapeşte olmak üzere şimdiye değin yapılan beş izleme (Follow-up) toplantısından oluşmaktadır. Daha sonra Gözden Geçirme (review) toplantısı adını alan toplantıların 1996'dan beri Viyana'da yapılması kararlaştırılmıştır.
Nihai Senet, uluslararası hukuk açısından bağlayıcı bir belge olmayıp siyasi bağlayıcılığa sahip bulunmaktadır. Buna göre, AGİT belgelerinde yer alan yükümlülüklerin yerine getirilmekten kaçınılması veya ihlal edilmesi Devletlere hukuken bir sorumluluk getirmemekte, ancak Devletler gerek diğer Devletler, gerek kamuoylarında doğabilecek tepkiler nedeniyle yükümlülüklere aykırı hareket etmekten kaçınmaktadırlar.