Despotizm
Despotizm, ister bireysel ister sıkıca birbirine bağlı bir grup tarafından olsun mutlak siyasi bir güç ile hükmeden tek bir idari otoriteye sahip hükümet biçimidir. Keyfi, tiranik devlet yönetim modelidir. Hukuk, teamül/adet veya etkili muhalefet tarafından sınırlanmayan, bu yüzden de devlet kudretinin/kuvvetinin ona sahip olanlarca istedikleri zaman diledikleri gibi kullanılabileceği yönetim tarzına denir. Despotizm (zorbalık), yönetimin kendi keyfine göre hareket eden bir tek kişinin elinde bulunduğu siyasal sistemdir. Bu sistemde devlet baştaki yöneticinin keyfi ve zorbalığa dayalı tasarrufları ile yönetilir.
Klasik biçiminde despotizm, bir şahsın idaresinin olduğu devlet, despot ise bütün siyasi gücü kullanan ve bütün devleti temsil eden diğer herkesin ikincil önemde olduğu otoritedir. Bu tip despotizm medeniyetin kurulmasında ilk aşamalarda görülen derebeylik ve benzeri yönetimlerde yaygındı. Tarihteki Mısır Firavunları klasik despotlara bir örnektir.
Despotizm, Mutlakiyetle karıştırılmamalıdır. Mutlakiyette devlet kudreti üzerinde ciddi sınırlamalar olabilir, fakat bu sınırlamalar bilhassa hukukta muhafaza edilmekte değildir. Despotizmde iktidarın sınırsız şekilde yoğunlaşması söz konusudur, mühim olan budur, yoğunlaşmanın bir bireyin mi, bir grubun mu, bir partinin mi elinde/etrafında olduğu ikinci derecede önemlidir.
Despotizm yalnızca iktidarın bir elde yoğunlaşmasını değil, aynı zamanda siyasi sistem içinde etkili bir muhalefetin olmamasını da gerektirir
Despotizm, iktidar sahibinin, en azından bir dereceye kadar, hukukun üstünde olması anlamında keyfidir. Ancak, tam bir keyfiliği çok güçlü bir muhalefet yaratmadan sürdürmek imkansızdır ve bu yüzden despot yönetimler fiilen, daima, ne kadar ilkel olursa olsun, bir hukuk sistemiyle birlikte var olurlar.
Bu hukuk sistemi iktidarı meşrulaştırır ve despot, hukuk sistemini, ancak üstünlüğünü muhafaza etmesi için gerekli olduğunda çiğner/aşar. Dolayısıyla, bir meşruluk daima muhafaza edilir.
Despotun ve onun atadığı yöneticilerin uymak zorunda oldukları ne bir anayasa, ne de bir hukuk sistemi vardır. Anayasaya, yasalara ve yerleşik siyasal geleneklere sahip bulunmaması en belirgin özelliği olup bu rejimde kişi hak ve özgürlüklerinin bir anlamı yoktur.
Tarihte despotluklar XIII. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bazı İmparatorluk ailelerine mensup prenslere verilen haslara ve Bizans İmparatorluğu'nda iç karışıklıkların devam ettiği dönemlerde kurulan bağımsız devletçiklere "despotluk" adı verilmiştir.
XVIII. yüzyıl da Aydınlanma Çağı'nın filozofları tarafından savunulan düşüncelerin bazı krallıklarca uygulanmasına da "aydın despotizmi" denmiştir. Aydın despotizminin esaslarını tarihte ilk kez Prusya Kralı II. Friedrich (1740-1786) uygulamıştır. Çarlık Rusya'sında II. Yekaterina (1762-1796), Avusturya'da Maria Theresia (1740-1780) ve IUoseph (1780-1790), İspanya'da III. Carlos (1759-1788) da aydın despotizmini uygulayan yöneticiler olmuştur. Fransız ihtilâlinden sonra krallar aydın despotizmi esaslarını terkedİp soylularla iş birliğine gitmişlerdir. XIX. yüzyılda demokrasi ve halk egemenliği düşüncesinin gelişmesi ve hukuk devleti ile anayasaya bağlı siyasal sistemlerin yerleşmesinde etkili olmasıyla despotizm giderek gerilemiştir. Anayasalarla kralların keyfiliklerine son verilirken yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler yasalarla düzenlenmiştir. Çağımızda ise despotizmin totalitarizm ve diktatörlükler şeklinde karşımıza çıktığını görürüz. Sözde anayasaya bağlı sistemler olan sosyalizm ile Nazizmde Stalin, Mao, Hitler ve Mussolini gibi çağdaş despotlar uzun yıllar toplumlara egemen olmuş, keyfilik ve zorbalıklarla devletlerini yönetmişlerdir. Ancak diktatörlükle despotizm arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.
- Derlemedir -
Sponsorlu Bağlantılar
Klasik biçiminde despotizm, bir şahsın idaresinin olduğu devlet, despot ise bütün siyasi gücü kullanan ve bütün devleti temsil eden diğer herkesin ikincil önemde olduğu otoritedir. Bu tip despotizm medeniyetin kurulmasında ilk aşamalarda görülen derebeylik ve benzeri yönetimlerde yaygındı. Tarihteki Mısır Firavunları klasik despotlara bir örnektir.
Despotizm, Mutlakiyetle karıştırılmamalıdır. Mutlakiyette devlet kudreti üzerinde ciddi sınırlamalar olabilir, fakat bu sınırlamalar bilhassa hukukta muhafaza edilmekte değildir. Despotizmde iktidarın sınırsız şekilde yoğunlaşması söz konusudur, mühim olan budur, yoğunlaşmanın bir bireyin mi, bir grubun mu, bir partinin mi elinde/etrafında olduğu ikinci derecede önemlidir.
Despotizm yalnızca iktidarın bir elde yoğunlaşmasını değil, aynı zamanda siyasi sistem içinde etkili bir muhalefetin olmamasını da gerektirir

Bu hukuk sistemi iktidarı meşrulaştırır ve despot, hukuk sistemini, ancak üstünlüğünü muhafaza etmesi için gerekli olduğunda çiğner/aşar. Dolayısıyla, bir meşruluk daima muhafaza edilir.
Despotun ve onun atadığı yöneticilerin uymak zorunda oldukları ne bir anayasa, ne de bir hukuk sistemi vardır. Anayasaya, yasalara ve yerleşik siyasal geleneklere sahip bulunmaması en belirgin özelliği olup bu rejimde kişi hak ve özgürlüklerinin bir anlamı yoktur.
Tarihte despotluklar XIII. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Bazı İmparatorluk ailelerine mensup prenslere verilen haslara ve Bizans İmparatorluğu'nda iç karışıklıkların devam ettiği dönemlerde kurulan bağımsız devletçiklere "despotluk" adı verilmiştir.
XVIII. yüzyıl da Aydınlanma Çağı'nın filozofları tarafından savunulan düşüncelerin bazı krallıklarca uygulanmasına da "aydın despotizmi" denmiştir. Aydın despotizminin esaslarını tarihte ilk kez Prusya Kralı II. Friedrich (1740-1786) uygulamıştır. Çarlık Rusya'sında II. Yekaterina (1762-1796), Avusturya'da Maria Theresia (1740-1780) ve IUoseph (1780-1790), İspanya'da III. Carlos (1759-1788) da aydın despotizmini uygulayan yöneticiler olmuştur. Fransız ihtilâlinden sonra krallar aydın despotizmi esaslarını terkedİp soylularla iş birliğine gitmişlerdir. XIX. yüzyılda demokrasi ve halk egemenliği düşüncesinin gelişmesi ve hukuk devleti ile anayasaya bağlı siyasal sistemlerin yerleşmesinde etkili olmasıyla despotizm giderek gerilemiştir. Anayasalarla kralların keyfiliklerine son verilirken yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkiler yasalarla düzenlenmiştir. Çağımızda ise despotizmin totalitarizm ve diktatörlükler şeklinde karşımıza çıktığını görürüz. Sözde anayasaya bağlı sistemler olan sosyalizm ile Nazizmde Stalin, Mao, Hitler ve Mussolini gibi çağdaş despotlar uzun yıllar toplumlara egemen olmuş, keyfilik ve zorbalıklarla devletlerini yönetmişlerdir. Ancak diktatörlükle despotizm arasında bazı farklılıklar bulunmaktadır.
- Derlemedir -
Tanrı varsa eğer, ruhumu kutsasın... Ruhum varsa eğer!