Arama

Enver Paşa

Güncelleme: 26 Eylül 2016 Gösterim: 29.945 Cevap: 8
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
2 Ekim 2006       Mesaj #1
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!

Enver Paşa

Ad:  enver paşa1.jpg
Gösterim: 4086
Boyut:  48.2 KB

(d, 22 Kasım 1881, İstanbul - ö. 4 Ağustos 1922, Belcivan yakınları, Türkistan)
Sponsorlu Bağlantılar
Osmanlı asker ve siyaset adamı; İttihat ve Terakki’nin önderlerinden.

II. Meşrutiyet’in ilanında (1908) ve Osmanlı Devleti’nin Almanya’nın yanında I. Dünya Savaşı’na girmesinde etkili olmuştur. OsmanlIların savaştan yenilgiyle çıktığı 1918’ den sonra Orta Asya’daki Türkleri Sovyetler’e karşı örgütlemeye çalışmıştır.
Fen memuru Ahmed Bey’in oğludur. 1894’te Manastır Askeri Rüştiyesi’ni, 1899’da da Mekteb-i Harbiye’yi bitirdi. 1902’de Erkân-ı Harbiye (Kurmay) Mektebinden kurmay yüzbaşı rütbesiyle çıkarak merkezi Selanik’te olan 3. Ordu’ya atandı.

Makedonya’da Balkan komitacılarına karşı düzenlenen askeri harekâtlara katıldı. 1904’te kolağası (önyüzbaşı) ve 1906’da binbaşı oldu. Bu sırada Selanik’teki gizli Osmanlı Hürriyet Cemiyeti’ne girdi ve bu örgütün İttihat ve Terakkiye katılmasında önemli rol oynadı. Aynı dönemde Talât Bey (Paşa) ile tanıştı.

1908’de, Reval’de (bugün Tallinn, Estonya) buluşan İngiltere kralı VII. Edward ile Rus çan II. Nikolay’ın Makedonya sorunuyla da ilgili karar alması, Rumeli’nin paylaşılacağı ve padişahın buna sessiz kalacağı biçiminde yorumlandı. Bunun üzerine harekete geçen İttihatçılar, Selanik’te hükümet konağını basarak kendilerine muhalif olan merkez komutanı Albay Nâzım Bey’i öldürdüler. Baskını düzenlediği ileri sürüldüğü için Tikveş’e giden Enver Bey, arkadaşı Yüzbaşı Resneli Niyazi ile birlikte, padişaha baskı yaparak meşrutiyetin ilanını sağlamak amacıyla dağa çıktı. Ardından Makedonya’da Köprülü kasabasını işgal ederek 23 Temmuz 1908’de meşrutiyetin ilan edildiğini açıkladı. Ayaklanmanın yaygınlaşmasından korkan II. Abdülhamid de aynı gün Kanun-ı Esasi’yi yeniden yürürlüğe koydu; ertesi gün II. Meşrutiyet ilan edildi. Geniş yankılar uyandıran bu olayın ardından İstanbul’a giden ve “hürriyet kahramanı” olarak karşılanan Enver Bey, 1909’un başlarında Berlin askeri ataşeliğine atandı.

31 Mart Olayı’nın patlak vermesi (13 Nisan 1909) üzerine İstanbul’a hareket eden Mahmud Şevket Paşa komutasındaki Hareket Ordusu’na katıldı. Hareket Ordusu’nun ayaklanmayı bastırmasından ve II. Abdülhamid’in ayaklanmayla ilişkisi olduğu gerekçesiyle tahttan indirilmesinden sonra, İstanbul’da kalarak İttihat ve Terakki’nin ordu içinde güçlenmesi için çalıştı. 1911’de İtalyanlar Libya’ya saldırınca, Bingazi mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak görevlendirildi. Trablusgarp Savaşı’nda (1911-12) İtalyanlara karşı yaptığı başarılı savunma nedeniyle rütbesi kaymakamlığa (yarbay) yükseltildi.

1912 ortalarında, Trablusgarp’ta uğranan sürekli kayıplar ve içerdeki baskı politikası nedeniyle İttihatçıların karşısında geniş bir muhalefet cephesi oluştu. Bu cepheye önderlik eden ve kendilerine “Halaskâr Zabitan” (Kurtarıcı Subaylar) adını veren grup, bir muhtırayla meclisin dağıtılması, İttihatçı olmayan yeni bir hükümetin kurulması için harekete geçti. İttihat ve Terakki bir süre için iktidarı kaybetti. Bu iç çekişmelere son vermek için Gazi Ahmed Muhtar Paşa başkanlığında “Büyük Kabine” kuruldu.
Aynı dönemde, başarılı bir komutan olarak Bingazi’den dönen Enver Bey, I. Balkan Savaşı’nda uğranan yenilginin ardından düşmanın Çatalca’da durdurulmasında etkili oldu.

23 Ocak 1913’te, İttihat ve Terakki’ nin yeniden güçlenmesini sağlayan Bâbıâli Baskım’na öncülük etti. Baskın sonrasında İttihat ve Terakki’nin desteğiyle Mahmud Şevket Paşa sadrazamlığa getirildi. II. Balkan Savaşı’nda Osmanlı ordusuna Enver Bey komuta etti. Gösterdiği kararlı tutum nedeniyle, Edirne’nin 22 Temmuz 1913’te Bulgarlardan geri alınmasındaki başarı ona mal edildi. Bu sayede, kısa sürede miralay (albay) ve mirliva (tuğgeneral) oldu. Ocak 1914’te harbiye nazırlığına ve erkân-ı harbiye-i umumiye reisliğine (genelkurmay başkanlığı) getirildi. Bu tarihten 1918’e değin Osmanlı Devleti, Enver, Talât, ve Cemal paşalardan oluşan “Üç Paşalar lktidarı”yla yönetildi.

Enver Paşa, 1914’te Sultan V. Mehmed’in (Reşad) yeğeni Naciye Sultan ile evlendi. Harbiye nazırı olarak orduda yeni düzenlemelere girişti. Bazı yaşlı ve alaylı subayları ordudan uzaklaştırırken, bazılarının rütbelerini indirdi. Başkumandan vekilliğine de getirilen Enver Paşa 2 Ağustos 1914’te, Rusya’ya karşı Almanya ile bir ortak savunma antlaşması imzaladı. Osmanlı Devleti’ nin Kasım 1914’te İttifak Devletleri’nin yanında I. Dünya Savaşı’na girmesinden sonra Osmanlı ordusu içinde hizmet veren Alman subaylarla yakın bir işbirliği kurdu. Enver Paşa’nm askeri planları, Osmanlı Türkleri ile Orta Asya’daki Türkleri birleştirmeyi amaçlayan “Turancı” yaklaşımları da içeriyordu. Bu planın bir parçası olan Sarıkamış Harekâtı, Aralık 1914’te, 3. Ordu’nun önemli bir bölümünün kaybedilmesine neden olan büyük bir felaketle sonuçlandı.

I. Dünya Savaşı bütün hızıyla sürerken Enver Paşa, 1915’te ferik (korgeneral), 1917’de birinci ferik (orgeneral) oldu. 1917 Devrimi’nin ardından Rusların savaştan çekilmesi üzerine 1918’de Bakû işgal edildi. Ama bu son girişim de başarısızlığa uğradı ve Filistin, Suriye, Irak ve Trakya’da çözülmeler birbirini izledi. Talât Paşa kabinesi iktidardan çekildi. Mondros Mütarekesi’nin (30 Ekim 1918) imzalanmasından sonra, 1-2 Kasım 1918 gecesi öbür İttihat ve Terakki önderleri ile birlikte bir Alman gemisine binerek yurtdışına kaçan Enver Paşa, önce Odessa’ya, oradan da Berlin’e gitti. Kaçışının ardından İstanbul’da Divan-ı Harb kararı ile rütbeleri alındı, kalebentliğe ve “medeni haklardan mahrumiyete” mahkûm edildi.
Ad:  enver paşa2.jpg
Gösterim: 2682
Boyut:  57.9 KB

Enver Paşa, 1920’de Berlin’de Bolşevik önder Kari Radek’le görüştü ve Moskova’ya gitti. Anadolu’da Mustafa Kemal’in kurduğu rejimi Sovyet yardımıyla devirme planı, Moskova tarafından desteklenmedi. Aynı yıl Bakû’da toplanan Doğu Halkları Kurul- tayı’na katıldı ve burada yaptığı konuşmada emperyalistlere ağır eleştiriler yöneltti. Moskova’da dokuz ay kalan Enver Paşa, Talât Paşa’mn öldürülmesi üzerine 1921’de Berlin’e gitti. Burada İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı Kongresi’ni topladı ve bu kongrede “emperyalizme karşı mücadele kararı”nı çıkarttı.

Önceleri Türkiye Halk Şûraları Fırkası’m destekleyen Sovyet Rusya, bağımsız bir Türkistan kurma çabaları nedeniyle Enver Paşa’ya yardımı kesti. Batum’da II. İslam Konferansının toplanmasını sağlayan Enver Paşa, 1921 sonlarında Türkistan’a geçti ve Buhara’da Sovyet rejimine karşı daha önce ayaklanan Basmacı çetelerini yeniden örgütleyerek Buhara ve Fergana’da bağımsızlık savaşı başlattı. Sovyet birliklerini yenerek denetimi eline alan Enver Paşa, 1922 başlarında Moskova’ya bir nota göndererek hükümetinin tanınmasını istedi. Bunun üzerine harekete geçen Kızıl Ordu birlikleri, kısa bir süre içinde Horasan, Buhara ve Türkistan’ı işgal etti. Enver Paşa Kızıl Ordu birlikleriyle çarpışırken Türkistan’da Belcivan (Belh-i Cevan) yakınlarında öldü ve Çegan Tepesi eteğine gömüldü.

kaynak: Ana Britannica

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:34
Biyografi Konusu: Enver Paşa nereli hayatı kimdir.
Gerçekçi ol imkansızı iste...
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
25 Kasım 2006       Mesaj #2
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Ad:  enver paşa3.jpg
Gösterim: 2007
Boyut:  52.8 KB

ENVER PAŞA


türk asker ve devlet adamı
Sponsorlu Bağlantılar
(İstanbul 1881 - Balcuvan, Tacikistan, 1922).

Sürre emini Ahmet Bey ile eşi Ayşe Hanım'ın altı çocuğundan biri. Manastırlı olan aile, Enver'in doğumundan bir süre sonra yeniden Makedonya'ya göçtü. Enver Manastır Askeri rüştiyesi'ni (1894), İstanbul Soğukçeşme askeri idadisi'ni (1897), Harp okulu'nu (1899) ve sınıf İkincisi olarak Harp akademisi’ni (1902) bitirdi. Kurmay yüzbaşı rütbesiyle Makedonya'nın çeşitli bölgelerinde eşkıya ve komitacı takibi işlerinde başarılı etkinliklerde bulundu. Binbaşı rütbesiyle 3. Ordu' nun Manastır'daki genel karargâhına atandı (1906).

Merkezi Paris'teki Jön Türkler hareketinin bir kolu olarak Selânik'te kurulan OsmanlI hürriyet cemiyeti’ne (sonra ittihat ve Terakki) 12. üye olarak katıldı ve bu gizli örgütün yaygınlaşması için çaba gösterdi. Selânik merkez komutanı ve eniştesi albay Nazım Bey’in öldürülmesi girişiminden cemiyet üyeleri, özellikle Enver Bey sorumlu tutulunca, kendine bağlı birliklerle Makedonya dağlarına çıkarak Abdülhamit H’ye karşı bir ayaklanmayı başlattı (1908). Çok geçmeden ön-yüzbaşı (kolağası) Resneli Niyazi ve Ohrili Eyüp Sabri (Akgöl) beyler de onu izlediler. Abdülhamit II, Meşrutiyeti yeniden ilan zorunda kaldı. Enver Meşrutiyetin ilanından sonra Makedonya genel müfettişliğine atandı, devrim ve özgürlüğün başlıca kahramanlarından biri olarak yüceltildi.

"Kahramanı hürriyet" ilan edildi, Berlin askeri ataşeliğine atandı (1909). Meşrutiyet karşıtı 31 Mart vakası (13 nisan 1909) üzerine Türkiye’ye dönerek Yeşilköy’de Hareket ordusu saflarına katıldı. Bu harekâtın kurmaybaşkanlığtnı üstlendi, italyanlar’ın Trablusgarp’a saldırmaları üzerine (eylül 1911) Berlin'deki görevinden ayrılarak Arnavutluk üzerinden Bingazi' ye geçti; Bingazi mutasarrıflığına ve cephe komutanlığına atandı. Italyan kuvvetlerine karşı başarılı bir savunma savaşı vermesi sonucu yarbaylığa yükseldi (1912). Balkan savaşı başlayınca (8 ekim 1912), öteki gönüllü türk subaylarıyla bir likte (Fethi [Okyar], Mustafa Kemal [Ata türk], Nuri [Conker] vb...) Türkiye’ye döndü ve düşman kuvvetlerinin Çatalca'da durdurulmasında önemli rol oynadı. Ancak düzenlenmesinde öncülük ettiği bir karşı saldırı başarısızlıkla sonuçlandı.

İttihat ve Terakki cemiyeti’nin büyük kongresine katılarak arkadaşı Talat Bey'in genel sekreterliğe (kâtibi umumi) getirilmesini sağladı (1913). OsmanlI devletinin Balkanlardaki egemenliğine son veren Londra konferansından sonra bir grup subayın başında "Babıâli baskım" adıylsfanılan hükümet darbesini gerçekleştirdi. Harbiye nazırı Nazım Paşa’nın ittihatçı Yakup Cemil tarafından öldürüldüğü, sadrazam Kâmil Paşa'nın zorla görevden alındığı ve İttihat ve Terakki yanlısı Mahmut Şevket Paşa nın sadrazamlığa getirildiği bu baskın (23 ocak 1913) sonunda ittihat ve Terakki partisi iktidarda söz sahibi oldu. Balkan savaşı'nın ikinci evresinde, başka cephelerde savaşan bulgar ordusunun hiçbir direnişi ile karşılaşmadan başında bulunduğu birlikle Edirne’ye girmesi üzerine (23 temmuz 1913) “Kahramanı hürriyet" lakabına bir de “Edirne fatihi" unvanını ekleyen Enver Bey, askerlik alanında olduğu kadar siyasal alanda da hızla tırmanışa geçti. Rütbesi albaylığa (18 aralık 1913), kısa bir süre sonra generalliğe (mirliva) [5 ocak 1914] yükseltildi ve istifa etmek zorunda kalan Ahmet izzet Paşa' nın yerine Harbiye nazırlığına getirildi.

Bu arada, Mehmet V’in (Sultan Reşat) yeğeni Emine Naciye Sultan ile evlenerek "damadı şehriyari” oldu (5 mart 1914). Böylece konumu iyice güçlenen Enver Paşa, Harbiye nazırı olarak ordunun gençleştirilmesi işlemini gerçekleştirdi; alaylı subayların çoğunun görevine son verdi ve bir bölüm subay ve generalin hak edilmeden yükseltilmiş rütbesini indirdi. Silahlı kuvvetlerin siyasetten uzak durması için özen gösterdi, ordunun kilit noktalarına kendi görüşlerini paylaşan ve yakın arkadaşları olan genç subayları getirdi, askerin üniformasını yeniden düzenledi, okur yazarlığın yaygınlaşması için eski türkçe harflerin basitleştirilmiş bir şekli olan ve “enveriye yazısı" adıyla anılan bir abeceyi uygulamaya çalıştı.

Ayrıca, birçok alman subayını türk ordusunda danışman olarak görevlendirdi. Siyaset alanındaysa, Paris'te Cemal Paşa ve Bükreş'te Talat Bey tarafından itilaf devletleri delegeleriyle yapılan sonuçsuz görüşmelerden sonra, Almanya ile işbirliği siyaseti doğrultusunda, Rusya’ya karşı gizli bir türk-alman ittifak antlaşması imzalanmasında başrolü oynadı (2 ağustos 1914). Ağustos ortalarında Goben ve Breslau adlı savaş gemileriyle türk sularına sığınan alman amirali Souchon ile görüştü; gemilerin Karadeniz’e çıkması ve Rusya’ya karşı saldırıya geçmesi üzerine Çarlık Rusyası savaş ilan etti ve OsmanlI devleti, Almanya yanında Birinci Dünya savaşı'na girdi (14 kasım 1914).

Tasarladığı doğrultuda gelişmemesi üzerine savaşın yazgısını giderek Almanya'nın yazgısına bağladığı gibi, türk ordusunu da, savaşı yalnız kendi ülkelerinin çıkarları açısından değerlendiren alman komutanlarının yönetimine bıraktı. Harbiye nazırı olarak komutanlığını üstlendiği 3. Ordu'nun Doğu cephesinde rus kuvvetlerine karşı giriştiği Sarıkamış kış harekâtı (ocak 1915), tam bir bozgun ve türk birliklerinin yenilgisi, adeta yok olmasıyla sonuçlanınca, savaş gücünü iyice yitirmiş 3. Ordu’nun komutanlığını Hafız Hakkı Paşa’ya devrederek İstanbul'a döndü. Bundan böyle hiçbir cephede komutanlık üstlenmedi. Harbiye nazırlığı yanında padişah adına baştomutan vekili olduktan (26 nisan 1915) sonra, alman genelkurmayının isteği doğrultusunda Süveyş kanalına karşı başlatılan Cemal Paşa komutasında ve alman güdümündeki saldırı da başarısızlığa uğradı. Aynı yıl korgeneralliğe (ferik) yükseldi. Türk ordusunun Çanakkale savaşları'nda (nisan 1915 - ocak 1916) kazandığı büyük zafer sarsılan durumunu yeniden güçlendirdi.

Ardından Kut ül-Amare'de İngiliz generali Tavvnshend’in tutsak alınması ve Kafkasya cephesinde Ruslar’a karşı elde edilen başarılar üzerine rütbesi orgeneralliğe (birinci ferik) yükseltildi (1917). Ancak, gerekli donanımdan yoksun ve yedi cephede çarpışmaktan yorgun türk kuvvetleri Filistin, Irak ve Suriye'de 1917 baharından başlayan İngiliz saldırıları karşısında sürekli yenilgiye uğrayınca, 1918 güzünde askeri durum kurtarılamaz boyutlara ulaştı. Sadrazam Talat Paşa ve kabinesi kaçınılmaz olan ateşkes görüşmelerinin başlamasını kolaylaştırmak için görevden ayrıldı (14 ekim 1918). ittihatçıların önde gelenleri başta Enver, Talat, Cemal paşalar bir alman denizaltı gemisine binerek (2 kasım 1918) önce Odesa’ya, oradan da Berlin'e (aralık 1918) kaçtılar. İstanbul'da ise, ittihatçılara karşı başlatılan kovuşturma ve tutuklamalar sonucu divanı harp (26 aralık 1918) Enver, Talat, Cemal paşaların rütbelerini geri aldı ve gıyaplarında ölüm cezasına çarptırdı (5 temmuz 1919).

Bu arada, Enver Paşa, öteki ittihatçılar gibi kimliğim gizleyerek, Ali Bey adı altında 1918-1919 kışlarını Berlin’de geçirdi. Arkadaşlarıyla ittihat ve Terakki'yi yeniden örgütleme çalışmalarına girişti. Gizlice Moskova'ya gitmek için bir pilotla anlaştıysa da havada bozulan uçağın zorunlu iniş yaptığı Litvanya’da tutuklanarak hapse atıldı ve ancak kimliği kanıtlandıktan sonra salıverildi. Berlin'e dönünce, hapiste bulunan bolşevik önderlerden Kari Radek'i hücresinde ziyaret ederek (ağustos 1919) onun aracılığıyla bu kez Moskova'ya gitmeyi başardı (1920). Orada Sovyet dışişleri bakanı Çiçerin'le, Lenin’le ve Bekir Sami Bey başkanlığındaki Ankara hükümeti'nin Moskova'ya gönderdiği türk delegeleriyle görüştü; böylece Mustafa Kemal Paşa ile resmen ilk bağlantısını kurdu. Sovyet yöneticilerin desteğinde İslam ihtilal cemiyetleri ittihadı'nın kurulduğunu açıkladı ve bunun yönetici kurulu olarak Halk şûraları ftrkası'nı oluşturdu. Bunlardan birincisi uluslararası bir müslüman devrim hareketi olacak, İkincisi de örgütün Türkiye'ye özgü kolunu temsil edecekti. Bakü'de düzenlenen Doğu halkları kurultayı'na, İslam ihtilal cemiyetleri ittihadı adına katıldı. Burada yeterince destek bulamayınca Sovyetler'in Türkiye ve başka müslüman ülkelerdeki milliyetçi hareketleri gerçekten desteklemeyip sadece bir oyalama taktiği uyguladıkları düşüncesini edinmiş olarak Berlin’e döndü (ekim 1920).

Bu görüş ışığında, amcası Halil Paşa’yı (Kut), sovyet dışişleri bakanıyla görüşerek ellerindeki türk savaş tutsaklarıyla Kafkasya'nın müslüman halkından kuracağı bir ordunun başında Anadolu'daki direniş hareketine katılmasını sağlamakla görevlendirdi. Kendini de Anadolu'da yürütülen Kurtuluş savaşı'nın başkomutanı gibi görerek Berlin’de silah satın almaya başladı. Ancak, Sovyetler’ce benimsenen bu öneri, Mustafa Kemal Paşa tarafından reddedilerek sonuçsuz kaldı. Talat Paşa'nın öldürülmesi üzerine (15 mart 1921), ittihat ve Terakki cemiyeti'nin başlıca önderi durumuna yükseldi. Yeniden Moskova'ya gitti (26 şubat 1921). Moskova'daki Ankara hükümetinin büyükelçisi Ali Fuat'ı (Cebesoy) kendi komutasında bir orduyla Kurtuluş savaşı'na katılmak için iknaya uğraştı, ayrıca bu konuya ilişkin olarak Mustafa Kemal Paşa’ya uzun bir mektup yazdı, red cevabı aldı. Yunanlılar'ın Ankara üzerine başlattıkları genel saldırının gelişmesi üzerine (30 temmuz 1921) TBMM'de yer alan bir grup eski ittihatçı, Mustafa Kemal Paşa’nın yerini Enver'in alması için yoğun çalışmalara giriştiler.
Ad:  enver paşa4.jpg
Gösterim: 1877
Boyut:  51.9 KB

Temmuz 1921'de Batum’a giden Enver, burada bir ittihat ve Terakki kongresi topladı. Bu arada Sakarya zaferi (2-13 eylül 1921) onun Anadolu’ya bir kurtarıcı gibi girme umudunu boşa çıkarınca, Orta Asya müslümanlarını sömürgeci ingilizler'e karşı birleştirme ve bir Turan devleti kurma niyetiyle Batum'dan Buhara'ya gitti (ekim 1921). Ancak, sovyet devrimi yanlısı Osman Hoca önderliğindeki Genç Buharalılar partisi ona karşı çıkınca, sovyet karşıtı Özbek partisinin sürgündeki önderi Ahmet Zeki Velidi (Togan) ile bağlantı kurdu. Silahlı otuz adamıyla birlikte Buhara'dan ayrılarak Afganistan sınırı güneyinde bolşeviklere karşı savaşan Basmacılar’a katıldı (8 kasım 1921). Basmacı reislerinden İbrahim Lakay'ın ve ishan Sultan’ın birliklerini, Tacikler ve Kırgızlar’dan meydana getirdiği kuvvetleri komutası altında toplayarak Duşanbe'yi ele geçirdi ve oradaki sovyet garnizonunu tutsak aldı (14 şubat 1922).

Ardından "Buhara emiri ve halife vekili Seyit Enver" imzasıyla dağıttığı bildirilerle çevresine topladığı yaklaşık 30 000 kişilik düzensiz bir orduyla Horasan üzerine yürüdü. "Türkistan, Hive ve Buhara milliyetçi orduları başkomutanı” unvanıyla Sovyetler'e verdiği bir ültimatomla Kızılordu birliklerinin Buhara ve Horasan'dan çekilmelerini istedi (15 mayıs 1922). Ancak, iki taraf için de bir dönüm noktası olan Kafiran savaşı'nı yitirmesi sonucu (28 haziran 1922) basmacı reislerinden Devletment Bek komutasındaki kuvvetler dağılınca Kızılordu birlikleri Düşenbe ile Balcuvan'ı ele geçirdiler Dağlara çekilen ve savaştan vazgeçmeyen Enver, yeniden düzenlediği kuvvetlerle sayıca çok üstün rus birliklerine karşı Balcuvan üzerine giriştiği bir süvari hücumu sırasında vurularak öldü (4 temmuz 1922).Vurulduğu yere yakın Çeken köyünde bir çınar altına gömüldü. Türk-sovyet hükümetlerinin işbirliği sonucu orada kendisine özel bir mezar yaptırıldı.

Yazısı (enveriye yazısı), kalpağı (enveriye kalpak), bıyığı (enveriye bıyık) osmanlı aydın ve asker çevrelerinde uzun süre moda olan Enver Paşa Almanlaröa Enverland diye anılmaya başlanan imparatorluğun yazgısını beş yıl (1913-1918) elinde tuttu. Kimilerince Osmanlı devletini Birinci Dünya savaşı'na sokarak parçalanmasına yol açtığı gerekçesiyle suçlanırken, kimilerince de bir yurtsever ve hiçbir engelden yılmayan gözüpek bir asker olarak yüceltilir.

Kaynak: Büyük Larousse

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:36
Gerçekçi ol imkansızı iste...
KisukE UraharA - avatarı
KisukE UraharA
VIP !..............!
15 Şubat 2007       Mesaj #3
KisukE UraharA - avatarı
VIP !..............!
Ad:  enver paşa5.jpg
Gösterim: 2008
Boyut:  38.6 KB
Osmanlı Devletinin son yıllarında devlet kademelerine hâkim olan İttihat ve Terakki Partisinin ileri gelenlerinden. 1881 yılında doğdu. İlk tahsiline İstanbulda başladıktan sonra, babasının Manastıra tâyin olması ile orada tamamladı. 1894te Manastır Askerî Rüşdiyesini 1897de Soğukçeşme Askerî İdâdisini ve 1899da Harp Okulunu bitirdi. Harp Akademisini de yüzbaşı rütbesiyle 1902de tamamlarak merkezi Selânikte olan Üçüncü Orduya tâyin edildi. Balkanlarda komite ve eşkıyânın çoğalmasından dolayı bunların tâkibi işlerinde görev aldı. 1905te kolağası, 1906da binbaşı oldu. Asker olmasına rağmen, o zaman merkezi Pariste olan Terakki ve İttihat Cemiyetine katıldı (1907). Daha sonra İttihat ve Terakki adını alan bu cemiyette Talât Bey ile tanışarak faal rol oynamaya başladı. Siyâsetle uğraşması, Selânik Merkez Komutanı Albay Nâzıma suikasttaki rolü, onun Selânikten kaçarak dağlara çıkmasının önemli sebepleriydi.

Sultan İkinci Abdülhamîd Hanın tahttan indirilmesi ve meşrûtiyetin tekrar ilânı için İttihat ve Terakki Cemiyetinin çıkardığı karışıklık ve mücâdelelere kolağası Resneli Niyâzi Bey ve diğer bâzı subaylarla birlikte katıldı. Makedonyanın Köprülü kazâsında tek başına meşrûtiyetini ilân etti (10 Temmuz 1908). Aynı gece Birinci Meşrûtiyette uygulanan anayasa yürürlüğe konuldu. Böylece Sultan İkinci Abdülhamîd Han tarafından İkinci Meşrûtiyet resmen îlân edilmiş oldu. Eşkıyâlıktan İstanbula dönen Enver Paşa hürriyet kahramanı olarak karşılandı.

Makedonyada bir müddet müfettişlik yaptıktan sonra Berlin Askerî Ataşeliğine tâyin oldu (1909). Alman hayranlığı burada başlayan Enver Paşa, 31 Mart Vakası üzerine İstanbula dönerek, Harekat Ordusuna katıldı. Trablusa İtalyanların saldırması üzerine oraya gitti ve cephe komutanlığı yaptı. Burada yarbay oldu. 1912de Balkan Harbi çıkınca yurda döndü. Fakat Balkan cephesindeki savaşlara iştirak etmeyerek, İstanbulda politik hâdiselerle meşgul olmayı tercih etti. Etrafına topladığı çoğu sokak kabadayısı sınıfından kimselerle birlikte Bâbıâli Baskınını düzenledi (23 Ocak 1913). Bu baskın esnâsında zamânın harbiye nâzırı Nâzım Paşa, Enver Paşanın teşvikiyle vurularak öldürüldü. Sadrâzam Kâmil Paşa istifâ ettirilerek yerine Mahmûd Şevket Paşa başkanlığında İttihatçı bir kabîne kuruldu. Balkan Harplerine bizzat iştirak edip, muhârebe etmediği halde Balkan Savaşlarında başarılı olduğu söylenerek üst seviyeli idârî kademelerde yer tutmuş İttihat ve Terakki mensuplarınca üç sene kıdem verilip, rütbesi albaylığa, sonra da paşalığa (generalliğe) yükseltildi. Bu arada Şehzâde Süleymân Efendinin kızı Nâciye Sultanla evlenerek saraya dâmât oldu. Albaylıktan üstün rütbeye yükseltmek hakkı sâdece pâdişâha âit olduğu halde, Sultan Reşaddan habersiz paşa yapıldı. Aynı gün Harbiye Nâzırlığı da verilerek el çabukluğu ile ordunun başına getirildi. Arkasından Cemal Paşanın Bahriye Nâzırı olması ile berâberce orduyu gençleştirme arzularından hareketle tecrübeli ve yüksek rütbeli 1200 Erkân-ı harp ve zâbitanı (subay) emekliye ayırdı.

Otuz devletin iştirâki ile yeryüzüne felâket getiren Birinci Dünyâ Harbine Osmanlı Devletinin girmesine hiçbir sebep yokken yanlış, aceleci ve çoğunlukla tek başına yaptığı değerlendirmelerle devleti harbe sokarak yıkılışa ve büyük maddî ve mânevî zararlar getiren çılgınca harp mâcerâlarına sebep olduğu bilinmektedir. Osmanlı Devletinde bütün muhârebeler sarayda toplanan fevkalâde meclislerin karârıyla ilân edilmesine rağmen, Birinci Dünyâ Harbine girişin ana sebebi olan Türk-Alman ittifakı sarayın ve kabînedeki bâzı bakanların haberi olmadan İttihatçı ileri gelenleri tarafından imzâlandı. Bunların başında Enver Paşa vardı.

Mason olan Enver Paşanın askerî idâresinin çok zayıf olduğu harp târihçileri tarafından söylenmektedir. Sâdece Kafkas cephesindeki harekâtı ile koca bir ordunun boşu boşuna kırdırılması buna bir örnektir. Kafkas cephesinin komutanı Hasan İzzet Paşa tarafından Ruslara taarruz emrine îtirazda bulunulmuş, mevsimin şiddetli kış, havanın çok soğuk olması, yapılacak taarruzun aleyhimize netîce vereceğinin anlatılmasına rağmen kararında ısrarı ve aksi görüş söyleyenleri görevlerinden azletmesi en büyük gafletlerinden biri olarak kaydedilir. Kumandayı bizzat Enver Paşanın ele aldığı meşhur Sarıkamış Harekâtı 20 Aralık 1914te böylece başlatıldı. Bu çılgınlık 90.000e yakın vatan evlâdının canına mal oldu. Kanal Harekâtı ve diğer cephedeki başarısızlıkları da aleyhine değerlendirilen hususlardandır.

Birinci Cihan Harbi sonunda Enver Paşa diğer İttihatçılar gibi vatandan kaçarak önce Odesaya, Berline sonra da Moskovaya gitti. Türkistana geçip oradaki mücâdeleye katıldı. Hazırlık yapmadan kendisini destekleyen Türk beylerinin kuvvetlerini toplarak yaptığı savaşı kaybetti. Kızılorduların bir koluyla yaptığı savaşta öldürüldü (Tacikistan, 1922).
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:39
Gerçekçi ol imkansızı iste...
Misafir - avatarı
Misafir
Ziyaretçi
31 Mayıs 2008       Mesaj #4
Misafir - avatarı
Ziyaretçi

Enver Paşa

Ad:  enver paşa7.jpg
Gösterim: 3776
Boyut:  47.4 KB

(1881-1922)

Talat Paşa ve Cemal Paşa ile birlikte II. Meşrutiyet döne­minde (1908-18) Osmanlı Devleti'nin siyasal ve askeri yaşamında etkili olmuştur. İstanbul'da doğan Enver Paşa askeri okullarda öğrenim gördü. 1902'de kurmay yüzbaşı rütbesiyle orduya katıldı. Görev yeri olan Selanik'te o sırada gizli durumdaki İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne girdi. Bölgedeki birçok subayın da cemi­yete girmesine ön ayak oldu. İttihat ve Terakki'nin önde gelen liderlerinden biri durumuna geldi. İngiltere kralı ile Rus çarının Reval'de (bugün Estonya'da Tallinn) yaptıkları görüş­mede Osmanlı Devleti'nin parçalanmasını ön­gören bir karar aldıklarının duyulması İttihat ve Terakki'nin tepkisine yol açtı. Düzenlenen çeşitli protesto gösterilerinin ardından Enver Bey arkadaşı Yüzbaşı Resneli Niyazi Bey ile birlikte hükümete başkaldırarak dağa çıktı. Devletin, içine düştüğü durumdan, ancak meşrutiyet yönetimiyle kurtulabileceğini açık­larak Makedonya'daki Köprülü kasabasını işgal etti ve 23 Temmuz 1908'de burada Meşrutiyet ilan ettiğini açıkladı. Makedonya' daki karışıklıklardan iyice ürken II. Abdülhamid aynı gün bütün ülkede Meşrutiyet'i ilan etmek zorunda kaldı.

İstanbul'a gelişinde "hürriyet kahramanı" olarak karşılanan Enver Bey, Makedonya genel müfettişliğine atandı. 1909'da Berlin'de askeri ataşeyken 31 Mart Olayı'nın çıkması üzerine İstanbul'a geldi. 1911'e kadar burada kalarak İttihat ve Terakki'yi güçlendirmeyi hedefleyen siyasal çalışmalar yaptı. 1911'de İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırması üzerine başlayan Trablusgarp Savaşı'na gönüllü ola­rak katıldı ve Bingazi cephe komutanlığını üstlendi. Ama 1912'de Balkan Savaşı'nın çıkması ve iç siyasal çekişmelerin yoğunlaş­ması üzerine İstanbul'a döndü. Osmanlı Devleti'nin Balkan Savaşı'nda yenilgiye uğraması, hükümetin de bu yenilgiyi belgeleyen Londra Konferansı kararlarını benimsemesi o sırada muhalefette bulunan İttihat ve Terakki'nin sert tepkisine yol açtı. Enver Bey'in önderli­ğinde harekete geçen bir grup Babıâli'yi basarak hükümetin zorla istifa etmesini sağla­dı. İktidar yeniden İttihat ve Terakki'nin eline geçti. Bu arada Enver Bey'in öbür Balkan ülkelerinin kendi aralarında yeniden savaşa tutuşmalarından yararlanarak Edirne'yi geri alması ülkede büyük sevinç yarattı. Bundan sonra İttihat ve Terakki iktidarını iyice pekiştirdi.

1914 başında mirlivalığa (tuğgeneral) yük­selerek harbiye nazırı (savaş bakanı) olan Enver Paşa bundan sonraki dört yıl boyunca Osmanlı Devleti'nin askeri alanda yazgısını belirleyen kararların alınmasında başrolü oy­nadı. Orduda yeni düzenlemelere gitti. 1915'te "başkomutan vekili" olarak bütün or­dunun yönetimini üstlendi. Osmanlı Devleti Enver Paşa'nın baskısıyla Almanya'nın ya­nında yer alarak katıldığı I. Dünya Sava­şfndan yenik olarak çıktı (bak birinci Dünya Savaşi). İttihat ve Terakki hükümetinin istifa etmesi ve Osmanlı Devleti'nin yenilgi­sini belgeleyen Mondros Mütarekesi'nin (30 Ekim 1918) imzalanmasından sonra Enver Paşa bir denizaltıyla Karadeniz üzerinden Almanya'ya kaçtı. Almanya'da ve Rusya'da kaldığı dört yıl boyunca önce siyasal, ardından da yeniden askeri mücadeleye girişerek bu kez Asya'daki Türkler'i örgütlemeye uğraştı.
Bir ara Kafkasya'da bir ordu toplayıp Anado­lu'daki Kurtuluş Savaşı'nın başına geçmek gibi hayallere de kapıldı. Sonunda yalnız ve umutsuz bir durumda çekildiği Tacikistan'da SSCB birliklerine karşı çarpışırken öldü.

Msxlabs & Temel Britannica
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:37
asla_asla_deme - avatarı
asla_asla_deme
VIP Never Say Never Agaın
10 Ekim 2008       Mesaj #5
asla_asla_deme - avatarı
VIP Never Say Never Agaın
Ad:  enver paşa8.jpg
Gösterim: 2634
Boyut:  64.1 KB

Enver Paşa


Doğum: 1881 İstanbul
Ölüm : 1922 Belcivan/Tacikistan
Türk generali ve devlet adamı.

20. yüzyılın başında yetişen Türk devlet adamları arasında kişiliği, faaliyeti ve hizmetleri konusunda birbirine uymayan birtakım görüşlerin ileri sürüldüğü ünlü kişilerden biridir. Onu bir kahraman, bir kurtarıcı olarak değerlendirenler olduğu gibi, imparatorluğun yıkılmasının nedenlerini ve I. Dünya Savaşı'nın tüm sorumluluğunu onun omuzlarına yükleyenler de vardır. Enver, ilköğrenimine İstanbul'da başladı, Manastır'da tamamladı. Manastır Askerî Rüştiyesi'ni (1894), Soğukçeşme Askerî İdadisi'ni (1897), Harp Okulu'nu (1899) ve Harp Akademisi'ni piyade kurmay yüzbaşı olarak bitirdi (1903). Merkezi Selânik'te bulunan III. Ordu emrine verildi. 1905'te kolağası ve bir yıl sonra da binbaşı oldu.

Bu sırada gizli bir ihtilâl derneği olan "Vatan ve Hürriyet Cemiyeti"ne (1906), daha sonra, merkezi Paris'te olan "İttihat ve Terakki Cemiyeti"ne girdi (1907). Bu cemiyette etkin bir rol oynadı. Selânik Merkez Komutanı Albay Nâzım Bey'in öldürülmesi olayı cemiyet mensuplarına yüklenince, Selânik'ten kaçarak bir süre izini kaybettirdi. II. Meşrutiyet'in ilânı için padişahı zorlamak üzere başkaldıran III. Ordu subayları arasında Enver Bey de vardı ve 10 Temmuz 1908'de Köprülü ilçesinde tek başına Meşrutiyeti ilân etti. Aynı gece II. Abdülhamit, II. Meşrutiyet'i ilân etmek zorunda kaldı. Enver Bey, İstanbul'a dönüşünde "Hürriyet Kahramanı" olarak karşılandı.

Bir süre Makedonya genel müfettişliği yaptıktan sonra Berlin Askerî Ataşeliği'ne atandı (1909). Alman İmparatoru II. Wilhelm'den yakın ilgi ve iltifat gördü. Alman milliyetçilik akımının etkisi altında kalarak "güçlü bir Türkçülük şuurunu" savundu. 31 Mart Olayı (13 Nisan 1909) üzerine İstanbul'a dönerek Hareket Ordusu'na katıldı. İtalyanların Trablusgarp'a saldırmaları üzerine Bingazi'ye gelerek buranın mutasarrıflığını ve cephe komutanlığını aldı. İtalyanlara karşı başarılı bir savunma yaptı. 1912'de yarbaylığa yükseldi. Balkan Savaşı patlak verince Türkiye'ye döndü. Osmanlı Devleti aleyhine gelişen savaşta, bütün Rumeli kaybedildi. Enver Bey, Talat Bey (Paşa) ve bir grup İttihatçı ile birlikte Babıali baskınını düzenledi.

Kâmil Paşa istifaya zorlandı (23 Ocak 1913); yerine Mahmut Şevket Paşa başkanlığında İttihatçı bir kabine geçti. Balkan devletleri arasında, Osmanlı Devleti'nden alınan toprakların paylaşılması yüzünden, savaş çıkınca, Türk ordusu Edirne'yi geri aldı. Ordunun ön saflarında Enver Bey de bulunuyordu. Edirne'nin geri alınışı Enver Bey'in ününü bir kat daha artırdı. Rütbeleri hızla yükseldi. 18 Aralık 1913'te albay, 1 Ocak 1914'te paşa oldu ve Harbiye Nazırı olarak Osmanlı ordularının komutasını eline aldı. Şehzade Süleyman Efendi'nin kızı Naciye Sultan ile evlendi (Mart 1914). Harbiye Nezareti'nde ilk iş olarak başarısız komutanları ve alaydan yetişme 1.100 subayı tasfiye etti. Orduda Fransız sistemi yerine Alman sistemi benimsendi. I. Dünya Savaşı'na Almanların yanında giren Osmanlı Devleti savaştan yenik çıkınca, Harbiye nazırlığı ve başkomutan vekilliği yapan Enver Paşa ağır biçimde suçlandı. Enver Paşa, öteki İttihatçı ilerigelenleri gibi savaş sonunda Türkiye'yi terk ederek Odessa'ya, sonra Berlin'e, oradan da Moskova'ya gitti.

Yeni Rus yöneticileriyle işbirliği yapmak istedi. Bu arada Anadolu'da Mustafa Kemal'in yönetiminde başlayan Millî Mücadele Hareketi'ne katılmak için girişimlerde bulundu. Rus yöneticileri ile yaptığı görüşmeler olumlu sonuç vermedi. Bu arada Eylül 1920'de Bakû'da toplanan "Doğu Halkları Kurultayı"na katıldı. Yeniden Moskova'ya giderek Lenin ile görüştü. Sovyet devlet adamlarının memnun olmadıkları Batum Kurultayı kararlarını düzeltmek üzere Bakû'da ikinci bir İslâm Kongresi toplamak üzere Lenin ile anlaştı. Batum-Bakû yolu üzerinden Aşkabad'a (Türkistan) geldiğinde bölgede Moğolistan'dan Gürcistan'a kadar bağımsızlık hareketleri yaygın bir hâl almıştı.

Hazırlık yapmadan kendisini destekleyen Türk beylerinin kuvvetlerini toplayıp harekâta girişti. Buhara emirinin adamları ve baskın müfrezelerini de kendi kuvvetlerine kattı. Düşenbe'yi aldı. Moskova'ya bir nota vererek kurduğu devleti tanımasını, Kızılordu birliklerinin Horasan ve Buhara'dan çekilmesini istedi. Bunun üzerine Sovyet kuvvetleri 8 Mayıs 1922'de Belcivan doğrultusunda iki koldan saldırıya geçtiler. 30.000'i geçen, ama dağınık durumda bulunan Enver Paşa kuvvetlerini yendiler. Enver Paşa da, Tacikistan'da Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldürüldü ve Çeğen köyünde gömüldü.

Morpa Genel Kültür Ansiklopedisi & MsXLabs.org
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:38
Şeytan Yaşamak İçin Her Şeyi Yapar....
ener - avatarı
ener
Ziyaretçi
19 Ağustos 2011       Mesaj #6
ener - avatarı
Ziyaretçi

TURAN ORDUSU KUMANDANI ENVER PAŞA ...

Ad:  enver paşa9.jpg
Gösterim: 2077
Boyut:  59.4 KB

Asıl adı İsmail Enver'dir. İstanbul Divanyolu'nda doğdu, Doğumu ile ilgili olarak Türkçe ve Almanca otobiyografilerinde farklı tarihler verilmektedir (23 Kasım 1881 Çarşamba, 6 Aralık 1882 Çarşamba). Ailesi Manastırlı olup babası, önceleri Nâfıa Nezâreti fen memurluğu yapan, daha sonra surre emini olan sivil paşalık rütbesine yükselen Ahmed Bey, annesi Ayşe Hanım'dır. Küçük yaşta gösterdiği aşın İstek sebebiyle henüz üç yaşında iken ibtidâi mektebine kaydedildi. Ardından Fâtih Mekteb-i İbtidâisi'ne girdi. Bu okulun ikinci sınıfında iken babasının Manastır vilâyeti Nâfia fen memurluğuna tayini üzerine öğrenimine bu şehirde devam ettikten sonra yine aynı yerde askeri rüşdiye ve askerî idadi tahsilini tamamlayarak Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'ye girdi. Daha o sıralarda, yüksek okullarda yaygın olan II. Abdülhamid aleyhten propagandadan etkilendiği otobiyografisinden anlaşılan Enver Bey, Mekteb-i Harbiyye-i Şâhâne'yi dokuzuncu olarak bitirip erkânı harp sınıfı için ayrılan kırk beş kişilik kontenjan içerisine girmeyi başardı.

Erkânıharp eğitimi sırasında bir defa Yıldız Sarayına götürülerek sorgulandıysa da hüküm giymedi. Ancak bu dönemdeki
enverpasa İttihat ve Terakki Cemiyeti faaliyetlerine katılmadığı kesindir. Sınıf ikincisi olarak okuldan mezun olduktan sonra 1903 yılı Ocak ayında erkânıharp yüzbaşısı rütbesiyle Manastır'daki 13. Seyyar Topçu Alayı'na tayin edildi. Bu esnada Bulgar çetelerinin takip ve tenkili için yapılan harekâta katıldı, 1903 yılı Eylülünde Koçana'da bulunan 20. Piyade Alayı'nın birinci bölüğüne nakledildi. Nisan 1904 tarihinde Üsküp'teki 16, Süvari Alayı'nda görevlendirildi. Aynı yılın Ekim ayında İştip'teki alaya giren Enver Bey iki ay sona "sunûf-i muhtelife" hizmetini tamamlayarak Manastır'daki karargâhına geri döndü. Burada erkânıharp dairesinin birinci ve ikinci şubelerinde yirmi sekiz gün çalıştı.

Ardından Manastır Mıntıka-i Askeriyyesİ Ohri ve Kırçova mıntıkaları müfettişliğine tayin edildi. 7 Mart 1905'te kolağası oldu. Bu görev sırasında Bulgar, Rum ve Arnavut çetelerine karşı girişilen askerî harekâtta üstün başarılar gösterdiğinden dördüncü ve üçüncü Mecidi, dördüncü Osmani nişanlan ve altın liyakat madalyası ile ödüllendirildi: 13 Eylül 1906 tarihinde binbaşılığa yükseltildi. Bulgar çeteleri-ne karşı yürüttüğü faaliyet onun üzerinde Milliyetçilik fikirlerinin etkili olmasında rol oynadı. Bu ay içinde Selanik'te kurulan Osmanlı Hürriyet Cemiyeti'ne on ikinci üye olarak katıldı. Manastır'a dönüşünde cemiyetin buradaki teşkilatım kurma faaliyetinde bulundu. Bu faaliyetleri, Osmanlı Hürriyet Cemiyeti ile merkezi Paris'te olan Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti'nin birleşmesi ve ilk örgütün Osmanlı Terakki ve İttihat Cemiyeti Dahili Merkez-i Umumisi adını almasından sonra daha yoğun olarak sürdürdü. Terakki ve İttihat Cemiyeti tarafından başlatılan ihtilal girişimlerine katıldı. Faaliyetinin ihbar edilmesi üzerine İstanbul'a davet edildi. Ancak 24 Haziran 1908 akşamı dağa çıkarak ihtilalde öncü rol oynadı.

Tikveş'teki örgütlenme faaliyetinden sonra 21 Temmuz 1908'de Köprülü'ye geçen Enver Bey, 23 Temmuz 1908 tarihinde II Abdülhamid'in Meclis-i Mebusan'ı yeniden toplantıya çağıran iradesi sonrasında Selanik'e giderek bu şehirdeki kutlamalara katıldı. Dağa çıkan subaylar arasında en kıdemlisi olduğundan ve Kolağası Niyazi Bey ile beraber en önemli faaliyeti gerçekleştirdiğinden bir anda "kahraman-ı hürriyet" haline geldi ve bu tarihten itibaren yeniden Osmanlı İttihat ve Terakki Cemiyeti adını kullanmaya başlayan örgüt içindeki askeri kanadın önde gelen isimlerinden biri oldu. 23 Ağustos 1908'de Rumeli Vilayeti Müfettişliği refakatine verilen Enver Bey, 5 Mart 1909'da 5000 kuruş maaşla Berlin askeri ataşesi olarak görevlendirildi.

31 Mart Vak'ası üzerine geçici olarak yurda dönen Enver Bey İstanbul'da Hareket Ordu'-suna katıldıktan sonra tekrar Berlin'e gitti. 12 Ekim 1910 tarihinde Birinci ve İkinci Ordu manevralarında hakem olarak görev yapmak üzere yeniden İstanbul'a geldi ve kısa bir şiire sonra geri döndü. Mart 1911'de İstanbul'a gelen Enver Bey, 19 Mart 1911'de Makedonya'daki çete faaliyetlerine karşı alınacak tedbirleri denetlemek ve bu alanda rapor hazırlamak üzere bölgeye gitti. Enver Bey dolaştığı Selanik, Üsküp, Manastır, Köprülü ve Tikveş'te bir yandan çetelere karşı alınacak tedbirler üzerinde çalışırken öte yandan İttihat ve Terakki Cemiyeti ileri gelenleriyle görüştü. 11 Mayıs 1911 tarihinde İstanbul'a döndü. 15 Mayıs 1911'de Sultan Mehmed Reşad'ın yeğenlerinden Naciye Sultan ile nişanlandı. 27 Temmuz 1911'de Malisör isyanı sebebiyle İşkodra'da toplanan İkinci Kolordu'nun erkânıharp reisi olarak Trieste üzerinden İşkodra'ya gitmek üzere İstanbul'dan ayrıldı. 29 Temmuz'da ulaştığı İşkodra'da Malisör isyanının bastırılması, İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin Arnavut üyeleriyle olan meselelerinin hallinde önemli rol oynadı. Daha sonra Berlin'e geçtiyse de İtalyanlar'ın Trablusgarp'a saldırmaları üzerine yurda döndü.

3 Eylül 1911 tarihinde Selanik'te yapılan İttihat ve Terakki Cemiyeti merkez-i umumi toplantısında İtalyanlar'a karşı bir gerilla savaşı yürütmesi fikrini savunan Enver Bey bu görüşünü diğer örgüt üyelerine de kabul ettirdi. 8 Ekim 1911'de padişah ve hükümet yetkilileriyle görüştükten sonra İskenderiye'ye gitmek üzere 10 Ekim 1911'de İstanbul'dan ayrıldı. Mısır'da ileri gelen Arap liderleriyle çeşitli temaslar kurup 22 Ekim'de Bingazi'ye hareket etti. Çölü geçerek 8 Kasımda Tobruk'a ulaştı, l Aralık 1911'de Aynülmansûr'da askeri karargahını kurdu. İtalyanlar'a karşı yapılan muharebe ve gerilla harekatında büyük başarılar elde etti. 24 Ocak 1912 tarihinde bu görevine ilaveten Bingazi mutaasarrıflığına tayin edildi. 10 Haziran 1912'de kaymakam oldu. Kasım 1912 sonlarında Balkan Savaşı'na katılmak üzere Bingazi'yi terkederek tebdili kıyafetle İskenderiye'ye, oradan de bir İtalyan gemisiyle Brindisi'ye gitti. Viyana üzerinden İstanbul'a dönen Enver Bey, l Ocak 1913'te Nazım Paşa ile görüştü. Harbiye nazırı ile Kamil Paşa'nın istifaya zorlanması ve yerine savaşa devam edecek bir hükümetin kurulması konusunda anlaşmaya vardı. Daha sonda bu fikri, Kamil Paşa'nın görevde kalmasını isteyen Sultan Mehmed Reşad'a da kabul ettirmeye çalıştı.

Enver Bey ile İttihat ve Terakki Cemiyeti'nin ileri gelenleri 23 Ocak 1913 tarihinde Bâ-biâli Baskını'nı gerçekleştirdiler. Enver Bey öncü rol oynadığı bu hükümet darbesinde Kamil Paşa'ya İstifanamesini imzalattı. Ardından padişahı ziyaret ederek Mahmud Şevket Paşa'nın sadarete getirilmesini sağladı. 12 Haziran 1913'de Mahmud Şevket Paşa'nın hallinden sonra ülke yönetimine fiilen el koyan İttihat ve Terakki içindeki askeri kadronun da lideri haline gelen Enver Bey, hayati kararların alınmasında etkili oldu. II Balkan Savaşı sırasında 22 Temmuz 1913'te Edirne'ye girişi toplum nezdindeki prestijini daha da artırdı. 15 Aralık 1913'de Miralay, 3 Ocak 1914'te Mirliva, aynı tarihte Ahmed İzzet Paşa'nın yerine Harbiye nazırı oldu.

8 Ocak 1914 tarihinde aynı zamanda Erkan-i Harbiye-i Umumiyye reisliği görevini üstlenen Enver Paşa yeni görevinde büyük bir gayretle, I. Balkan Savaş'nda bozguna uğrayan Osmanlı ordusunun yeniden düzenlenmesine çalıştı. II. Abdülhamid dönemin yaşlı paşalarının tamamına yakın bir kısmı emekli edildi ve genç subaylar orduda önemli göreve getirildi. Enver Paşa'nın mahiyetinde çalışmış olan İsmet İnönü ve Kazım Karabekir gibi subaylar onun bu çabalarının başarılı olduğunu kabul ederler. Enver Paşa'nın bu düzenlemesi bir anlamda Cumhuriyet'in kuruluşunda önemli rol oynayan a kadronun da Osmanlı ordu teşkilatında yükselmesini sağladı. Enver Paşa, Harbiye n sırasında "enverîye" adı verilen askeri ve aynı adla anılan, sesli, sessiz harflerin her harfinin ayrı yazılması ile uygulanan bir yazı gibi yenilikler yaptı. 5 Mart 1914 tarihim Naciye Sultan ile evlenen Enver Paşa, İttihat i Terakki Cemiyeti tarafından Almanya ile ittifak anlaşması sağlamak İçin girişimlerde bulunmak üzere görevlendirildi. Enver Paşa'nın ilk girişim ve teklifleri Alman İmparatorluğu'nun İstanbul Büyükelçisi Hans von Wangenheim tarafından reddedildi. Daha sonra Avusturya-Maceristan yetkililerin de baskıları ile Wangenheim'ın Şansölye Betmann Hollweg'in itirazlarına neden olan Kayser II. Wilhelm'in şahsi emriyle Ağustos 1914 tarihli ittifak anlaşması ile Genel kanaatin aksine, ittifak anlaşması Almanlar'dan gelmediği gibi bu alanda yanaşmamakta uzun süre direnen de Alman İmparatorluğu olmuştur. Dolayısıyla Enver Paşa'nın Osmanlı Devleti'ni bir oldu bitti sı cunda Almanlar'la ittifak anlaşması imzalat zorladığı tezi doğru değildir; ayrıca hiç bir büyük Avrupa devleti tarafından ittifaka ne dahil edilmeyen Osmanlı Devleti'nin Alman ittifakını sağlaması gerektiği konusunda İttihat ve Terakki liderlerinin tamamı aynı kaanati taşıyordu.

10 Ağustos 1914 günü Çanakkale önüne gelen Goeben ve Breslau buharlı Alman savaş gemileri peşlerindeki İngiliz gemilerinden kaçabilmek için giriş izni isteyince kendisiyle görüşen Kress von Kressenstein'in talebiyle Enver Paşa re'sen verdiği bir emirle gemilerin içeri alınmasını ve eğer takip etmek isterlerse İngiliz gemilerine ateş açılmasını emretti. Olayları yaşayan bazı subaylar, 22 Ekim 1914'de Enver Paşa'nın Amiral Souchon'a Karadeniz'deki Rus donanmasına saldırması için şifahi emir verdiğini iddia etmektedirler. Ancak bu konuda yazılı bir emir 25 Ekim 1914'te Enver Paşa tarafından amirale gönderilmişti. 29 Ekim 1914 günü Karadeniz'e manevra gerekçesiyle çıkan Osmanlı donanmasının Rus Çarlığı liman ve gemilerine saldırısı sonrasında Enver Paşa, müttefiklerine tazminat ödeyerek tarafsızlığın korunması fikrini savunan hükümet üyelerine karşı savaşa giriş tezinin en hararetli savunucusu oldu.

Savaşa girilmesinden sonra Enver Paşa Harbiye nazırı olarak askeri harekatın yönetimini de ele aldı. Ancak kendisinin tamamen bir Alman kuklası olup onların isteklerini yerine getirmeye çalıştığı şeklindeki görüşler doğru değildir. Bizzat Alman belgeleri, Enver Paşa'nın çeşitli hususlarda Alman askeri yetkilileriyle çatıştığını göstermektedir. Enver Paşa'nın I. Dünya savaşı sırasındaki fiili tek kumandası Kafkas cephesinde olmuştur. 14 Ekim 1918 tarihinde Talat Paşa kabinesinin istifası ile Enver Paşa'nın da Harbiye nazırlığı sona erdi ve 1-2 Kasım 1918'de İttihat ve Terakki'nin diğer yedi lideriyle birlikte Ülkeden ayrıldı.
Enver Paşa ülkeden ayrılmadan önce Sadrazam Ahmed İzzet Paşa'ya yazdığı mektupta kullandığı ifadeler, onun Azerbaycan'da müstakil bir Türk hükümeti kurmaya çalışacağı intibasını uyandırmaktaydı. Nitekim Kırım'da Berlin'e giden arkadaşlarından ayrılarak amcası Halil Paşa ve kardeşi Nuri Bey'in denetiminde bulunan Kafkasya'daki ordu birliklerine ulaşmak üzere oraya hareket etti. Ancak kayalara bindiren takanın batması sonucunda bunu gerçekleştiremediği gibi bölgedeki birliklerin etkisiz hale getirilerek kumanda heyetinin tutuklandığım öğrenince de Berlin'e gitmeye karar verdi.

Nisan 1919'da Berlin'e gidip Babelsberg semtine yerleşti ve Almanya'da yeniden teşkilatlanmaya çalışan İttihat ve Terakki'nin faaliyetinde rol oynadı; ayrıca İngilizler'le de çeşitli pazarlıklarda bulundu, fakat bu alanda bir anlaşma sağlanamadı. Enver Paşa Talat Paşa ile birlikte 1919 Ağustos ayı sonunda Bolşevik liderlerinden Kari Radek'i tutuklu bulunduğu hücresinde ziyaret etti. Radek İttihat ve Terakki'nin bu iki liderini Moskova'ya davet etti. 10 Ekim 1919 tarihinde Mehmet Ali Sami takma adı ve Rusya'daki Türk Hilal'i Ahmar temsilcisi bir doktor kimliğiyle uçakla Berlin'den Moskova'ya hareket eden Enver Paşa, 13 Ekimde Königsberg'e ve 15 Ekim'de Shiaulai'ye (Litvanya) vardı. Daha sonra Abe-li'ye iniş yapan uçak yolcuları Litvanya yetkilileri tarafından göz altına alındılar ve Kaunas'sa gönderildiler. Enver Paşa Kaunas'taki hapishanede iki ay geçirdikten sonra tekrar Berlin'e döndü.

Bu sırada hapisten çıkan Radek'in talebi üzerine bazı İttihat ve Terakki liderleri Moskova'ya hareket ettiler ve 27 Mayıs 1920 tarihinde burada buluştular. Berlin'de kalan Enver Paşa'da çeşitli temaslardan sonra Altman adına düzenlenmiş sahte belgelerle yola çıktı. Ancak bu uçağı yine zorunlu iniş yapınca tekrar yakalandı ve Riga hapishanesine götürüldü. Burada bir komünist, bir Alman yahudisi olarak muamele gören Enver Paşa tekrar serbest bırakıldı. 1920 Ağustos ayının başında üçüncü defa Berlin'i terk eden Enver Paşa Stettin, Königsberg, Mingskve Somalengk üzerinden 16 Ağustos tarihinde Moskova'ya ulaştı. Burada gayet iyi karşılandı ve Kremlin'in büyük duvarına bakan Sopiskaia Naberezhnaya semtindeki bir konuk evine yerleştirildi.

Enver Paşa eski ittihatçı arkadaşları ve Orta Asya'dan gelen temsilcilerle görüştü. Ayrıca Çiçerin, Radek, Zinoiev ve Lenİn ile görüşmeler yaptı ve Sovyet-Alman temaslarında arabuluculuk görevini üstlendi. Berlin'den Moskova'ya gelmesinde yardımcı olan eski arkadaşı Hans von Seect'e yazdığı 25 ve 26 Ağustos tarihli iki mektuba göre, Troçki ve temsilcisi E.M. Skliansky'le yaptığı görüşmelerde Anadolu hareketine silah yardımında bulunulmasını istedi ve söz dahi aldı. îslâm İhtilal Cemiyetleri İttihadı adında bir örgüt kurdu. Enver Paşa 1-8 Eylül 1920 tarihinde Bakü'de gerçekleşen Doğu Halkları Kongresi'ne Libya, Tunus, Cezayir ve Fas'ı temsilen katıldı. Ankara hükümeti de kongrede İbrahim Tali (Öngören) tarafından temsil edildi. Ancak bu kongre önemli sonuçlar doğurmadı. Sovyetlerin ihtilalci grupları değil, Mustafa Kemal, Rıza Şah, Çang-Kay-Şek Emanullah Han gibi tarafsız liderlerin yönetimlerini destekleme kararları Enver Paşa'nın işini zorlaştırdı. Ekim 1920 başlarında yeniden Berlin'e döndü ve Lüksgrunewald semtine yerleşti.

Daha sonra İsviçre'ye giden Enver Paşa burada Hakkı Paşa ile görüşerek Rusya'dan Anadolu'ya askerî yardım göndermek üzere bir gizli teşkilat kurmaya karar verdi. Komitede H. Von Seect'in eski yaveri binbaşı Fischer ve Alman harb bakanlığında askeri teçhizat sorumlusu yüzbaşı Kress'de bulunmaktaydı. Ancak Moskova'dan gerekli maddi yardım sağlanamadı. Halil Paşa'mn Enver Paşa'ya yazdığı 4 Kasım 1920 tarihli mektuba göre bu alandaki yeni taleplerde Karahan tarafından reddedildi. Enver Paşa 1921 Şubat! ı sonunda yeniden Moskovaya gitti ve burada Çiçerin ve yeni Ankara hükümeti temsilcisi Bekir Sami Bey'le çeşitli görüşmeler yaptı. 16 Temmuz 1921'de Mustafa Kemal Paşa'ya uzun bir mektup yazarak kendisinin faaliyetleri hakkındaki şikayetleri ve Anadolu Hareketine el koyma iddialarına karşı çıktı. 30 Temmuz'da Ankara'ya yönelik Yunan saldırısı başladığında Enver Paşa diğer İttihatçı liderlerle birlikte Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a gitti. Bu sırada Trabzon'daki Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'de onu destekliyordu. 5 Eylül'de burada yapılan ve Halk Şuralar Fırkası Toplantısı olarak ilan edilen İttihatçı toplantısında Ankara'daki T.B.M.M.'ne İttihatçı sürgünlerle soğuk ilişkilerin sona erdirilmesi içinde başvuruda bulunması kararlaştırıldı. Ancak Sakarya zaferi Enver Paşa'nın planlarının bir defa daha bütünüyle değişmesine yo! açtı. Baku'yu terk eden Enver Paşa Tiflis. Aşkabat ve Merv'e uğradıktan sonda Ekim 1921 tarihinde kendisine refakat eden Teşkilat-ı Mahsusa eski liderlerinden Kuşçubaşı Hacı Sami ve diğer bazı İttihattçılarla birlikte Buhara'ya gitti.

8 Kasımda Türk subaylarla birlikte tekrar yola çıktı ve 19 Kasım'da Akbulağ, 21 Kasım'da Başçardak kışlağında ve 24 Kasım'da Gurgantepe'ye ulaştı. Burada Cedidci Alehytarı Lakay İsmalil Bey'in esiri durumuna geldi. Şubat 1922 sonunda buradan kurtulan Enver Paşa Ruslara karşı savaşan Basmacıları örgütlemek için tekrar Duşanbe ilerisindeki kışlaklara gitti. 24 Temmuz'da Rusların Duşanbe'yi alması üzerine geri çekilerek Satılmış Kışlağına vardı. Buradan Belcuvan bölgesindeki Âbıderyâ köyüne geçti ve son karartı; burada kurdu. 4 Ağustos 1922'de karargahta düzenlenen Kurban Bayramı töreninde mahiyetinde kalan askerlerle bayramlaşırken ani bir Rus baskınına uğradı; yanındaki otuza yakın atlıyla yöneldiği Çegan tepesi mevkiinde giriştiği çarpışmada ön safta vuruşurken öldürüldü.

Enver Paşa'nın eşyaları müfreze kumandanı Kulikof tarafından Taşkent'e gönderildi. Buradan daha sonra Moskova'daki askeri müzeye nakledildi. Cenazesi Âbıderyâ köyünde toprağa verildi.

Enver Paşa'nın siyasi ve askeri kariyeri hakkında değişik ve birbiriyle çelişen yorumlar yapılmıştır. 1908 ihtilalinde oynadığı rol, Trablusgarp Harb'indeki başarıları sebebiyle kamuoyunda büyük prestij kazanan Enver Bey'in aleyhine Mondros Mütearekesi'nin ardından bir kampanya başlatılmış, 1922 sonrasında ise yeni rejim Enver Paşa ve arkadaşlarını gereksiz yere l. Dünya Savaşı'na girilmesinden sorumlu tutmuş, mütareke dönemi faaliyetleride bir maceracı olarak yorumlanmıştır. Belirli dönemlerde leyhine ve aleyhine yoğun yayın yapılmalısı, Enver Paşa hakkında ojektif bir değerlendirilme yapılmasını güçleştiren temel sebep olmuştur.

Yetiştirdiği dönemin Osmanlı zabitanı içinde kendini geliştiren Enver Paşa Makedonya'daki çete savaşlarında gösterdiği başarılarla sivrilmiştir. 1908 hareketinde öncü rolü onu halk kahramanı mertebesine getirdiği gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti içindeki durumunu da güçlendirmiş, 1913 Babıali Baskınından itibaren gerek bu örgütün askeri kanadının gerekse Teşkilat-ı Mahsusa'nın lideri haline gelmiştir. ş Bu dönemde kendi kaleminden çıkan mektuplar, Enver Paşa'nın Fransızca ve Almancayı iyi düzeyde kullanabilen ve batı düşünürlerin kitaplarını okuyan bir kişi olduğunu göstermektedir. Enver Paşa'nın l. Dünya savaşına girilme-sindeki sorumluğu ve rolü ise son dönemlerinde yayımlanan Alman ve Avusturya belgelerinden anlaşıldığına göre daha ziyade Goeben ve Bresleu zırhlılarının boğazlardan geçirilmesi ve Rus limanlarının bombardımanı emrinin verilmesi çevresinde şekillenmektedir. Onun Mütareke sırasındaki faaliyetleri ise özellikle son dönemlerde yayımlanan belgelerin ışığı altında şahsi girişimler olmaktan ziyade İttihat ve Terakki kadrosunun faaliyetleri olarak değerlendirilmelidir. Ancak Enver Paşa'nın maceracılık boyutlarına varan hareketleri konusunda yorumda bulunulurken içinde yaşadığı çağın da bir macera çağı olduğu hesaba katılmalıdır.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 1 üye beğendi.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:38
Gazi - avatarı
Gazi
Kayıtlı Üye
8 Nisan 2014       Mesaj #7
Gazi - avatarı
Kayıtlı Üye

ENVER PAŞA


İsmail Enver, 1881'de İstanbul'da Divanyolu'nda dünyaya geldi. Sonraları oğlunun etkisiyle Paşa ve Surre Emini olan Ahmet Bey'in oğludur. Annesi Ayşe Hanım da, babası Ahmet Paşa da İstanbulludurlar.

Soğuk çeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulu'nu 1899 yılında piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu.

Kurmay Yüzbaşı Enver, o zamanki Üçüncü Orduya tayin edildi. Manastır, Selanik ve Üsküp'ün çeşitli bölgelerinde eşkıya çeteleriyle çarpışmalarda bulundu. Merkezi Selanik'te bulunan İttihat ve Terakki Komitesi, ordunun genç subaylarının arasından onu da elde etmişti.Enver Bey, 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına yeraldı.Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi.
Ad:  enver paşa6.jpg
Gösterim: 1920
Boyut:  36.7 KB

İttihat ve Terakki Cemiyetine katıldıktan sonra da, meşrutiyeti ilan ettirebilmek için girişilen harekette en önemli rollerden birini oynamıştı.

1908 Meşrutiyetinin ilan edildiği günlerde Rumenlideki bazı subaylar. Devlete karşı ayaklanan Bulgar ve Makedon çetelerine karşı kendi birlikleri ile dağlarda tıpkı çete nizamında dövüşüyorlardı. Bunlardan biride Kurmay Binbaşı Enver'di. Rumenlindeki Devlete karşı olan isyanları bastırmak için bu subayların adlarıyla birlikte hayatları da ortaya konmuş oluyordu. Bu durum, Kurmay Binbaşı Enver Beyin memleketi uğruna neler yapabileceğini ve nelerini gözden çıkarabileceğini göstermesi bakımından önemlidir. 1908 İnkılabından sonra Enver Beyin adının yıllarca Hürriyet Kahramanı diye dillerde dolaşması boşuna değildir.

Enver Bey Makedonya Genel Müfettişliği, 1909 yılında da Berlin Ataşemiliteri olmuştu. 1911'de İtalyanlar Trablusgarb'a asker çıkardıkları zaman memleketi seven bir çok genç Türk subayları gibi Enver Bey de oraya gitti ve onu hürriyet kahramanı olarak zaten alkışlayan halk Trablus'a koşmuş olmasından dolayı da ayrıca beğenmiş ve sevmişti.

İşkodra Mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu.

23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı.
Bu başarısından sonra Enver Bey'in hızlı yükselişi devam etti. 1913'te yarbay iken yine aynı yılın sonlarında albaylığa, 19 gün sonra ise 1 Ocak 1914'te tuğgeneralliğe yükseldi.

Genelkurmay Başkanlığı'ndan bir süre sonra da Başkumandan Vekilliği yetkilerini de elinde topladı.

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa'nın bir suikasta kurban gitmesiyle 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.
Naciye Sultanla evlenip saraya, padişaha damat oluşu da bu döneme rastlar. Şehzade Süleyman Efendi'nin kızı Naciye Sultan ile evlenerek saraya damat olan Harbiye Nazırı Enver Paşa'nın durumu bir kat daha güçlenmişti. Enver Paşa, kendini zirveye ulaştıran basamakları yine kendi elleriyle döşemişti.

Enver Paşa, 1914 yılında Osmanlı Devletini I. Dünya Harbi'ne sokan kişi olarak haksız olarak itham edildiği gibi Sarıkamış mağlubiyetinin sorumluluğu da onun üzerine yıkılmıştır.

Ciddi ve tarafsız tarihçiler Osmanlı İmparatorluğunun Birinci dünya savaşına girmemesinin söz konusu olmadığını; Düvel-i Muazzama denilen (İngiltere, Fransa, Almanya ve Rusya ) tarafından daha savaş başlamadan Osmanlı İmparatorluğunun mutlaka bu savaşa sokulacağının kararlaştırıldığını yazarlar. Enver Paşa'nın Bu kararı tersine çevirmek için çok uğraştığı bilinmektedir. Ama bunda muvaffak olamaz. O zaman Enver Paşa bu seferde en karlı çıkacak tarafta yer almayı planlar. Nitekim bu düşüncesini gerçekleştirir o dönem en kuvvetli gözüken Alman Pakt ında Osmanlı Devleti Yerini alır.

Enver Paşa, Harbiye Nazırı olduktan sonra, ilk olarak mevcut üç orduya bir dördüncüsünü ekleyerek, uzun zamandır tasarladığı planın ilk bölümünü ortaya koymuştur. Gerek harp okulu yılları, gerekse subaylık yıllarında olsun, kendi kadrosunu oluşturabilme mücadelesi veren Enver Paşa, elindeki adamlarla sistematik bir çalışma programına girdi. Büyük Kafkasya İdeali için kolları sıvadı. Kısa süre içinde kendi kurduğu orduya başkumandanlık etmeye başlayan Enver Paşa, arkadaşı Talat Paşa ile birlikte Türk ve İslam dünyasını kucaklayan, hatta Turani soydan bütün Milletleri kapsayan Pan Turanizim kampanyasını yürürlüğe koydu.

Enver Paşa'nın burda yatan bir gayesi de, Türk olmayan ama Türklere akraba millet ve unsurlarıda kadrosuna katarak güçlü bir ordu kurmak ve Kafkasya'yı Türkleştirmekti.

Şüphesiz ki, Enver Paşa'nın niyeti, Türkiye'nin bu savaş sonunda mağlup ve yıkılmış bir hale gelmesi değildi. O dönemde Almanların askeri gücüne inanmış olan Enver Paşa, Almanların zaferine kesin gözüyle baktığı için, bu savaşta onlarla müttefik olmakla Türkiye'nin de büyük istifadesi olacağına inanıyordu. Böylelikle son zamanlarda kaybedilen birçok toprakların yeniden Osmanlı imparatorluğu sınırları içine alınacağı düşüncesinde idi.

Enver Paşa'nın bir emeli de Rusya'nın mağlup edilmesiyle Kafkasya ve Türkistan'daki Türkleri de Osmanlı toplumuna katmaktı.
Belli bir süre ön hazırlıklar yapıldıktan sonra, Ahmet Cemal Paşa'nın da desteğiyle III. Ordunun başına geçen Enver Paşa, ele aldığı orduda bazı önemli değişiklikler yaptı. Eski komutanların yerini yeni ve yaratıcı subaylara devrettikten sonra Erzurum'a geçerek Kafkasya savaşını başlatan Paşa, Rusları Allahuekber Dağlarında durdurmuş Sarıkamışta onların Anadolu'yu istilasını önlemişti. Tabi şartların çok ağır olması hesabiyle Türk ordusunundu kayıpları çok büyüktü. Bu kayıplar daha sonraları Enver Paşanın aleyhine sıkça kullanılmıştır.

Yirmi gün süren çatışmaların sonunda ortaya çıkan tablo Türkler için hiç de iç açıcı değildi. Savaş boyunca genelde savunma yapılmış, hücum kanatlarında ise ağır darbeler yenmişti. Ancak her iki ordu da sanki yüzyıllar süren bir hıncı kesin olarak bitirmeye niyetlenmişçesine savaşı sürdürmek istiyorlardı. Savaş, soğuğa, hastalığa ve savaş araç-gereçlerindeki inanılmaz yetersizliğe rağmen on dört gün kadar devam etti.

Enver Paşa'nın hayallerini süsleyen İran, Hindistan, Turan ve Kafkasya'ya hakim olma düşünceleri o günün şartlarında gerçekleşemedi.

Almanlar safında Türkiye'yi harbe sokarken düşündüklerinin ilk kısmını, ağır yenilgi yüzünden gerçekleştirememişti. Kaybedilen toprakların değil yeniden geri alınması, aksine elden pek çok vatan parçası kopup gitmişti.

Ancak Enver Paşa, İstanbul'a döndükten sonra gücünden bir şey kaybetmedi. Tam tersine, bu olaylardan sonra ona güvenenlerin güvenleri hiç eksilmedi.

Rusya'nın Kafkas savaşının hemen arkasından Tebriz'i işgal etmesiyle, bir süre için askıya alınan dar anlamda Pan-Türkizm esas anlamında Turan ideali yeniden canlandı. Üstelik bu sefer halktan da büyük bir destek buldu. Buna bağlı olarak Tebriz, Türk gönüllülerince savunulmaya çalışıldı.

Artık Enver Paşa, Dış Türklerin manevi lideri ve yetkili kurtarıcısı konumundadır. Dünya Türklüğü Paşaya mektuplar göndermekte ve kendisinden haklarının geri alınmasını istemektedirler.

1917 yılında patlak veren Bolşevik İhtilali, Pan-Türkizm emellerine davetiye çıkartacak ve Enver Paşa'ya bir kez daha mücadelenin yolu görünecektir. Kendisine, zamana göre en malik Türk cumhuriyeti olan Azerbaycan'ı üs olarak seçen Paşa, Turan Orduları Başkumandanı adı altında yardım toplamaya muktedir olmuştu. Yeniden kurduğu 28.000 kişilik Kurtuluş Ordusu'nun başına kardeşi Nuri Paşa'yı getirdi. İlk olarak silahlanma tamamlanacak, daha sonra ise başkent Bakü kızılların zulümden kurtarılacaktı.

Enver Paşa, bu kez planlarını iyi yapıyor zamanlama hatasınyapmamak ve hissi davranmamak için Kafkaslara gitmeyerek, planlarını İstanbul'da hazırlamaya özen göstermiştir.

Enver Paşa, Bakü'yü dört, altı hafta içinde, Kafkasya'yı ise iki yıl zarfında ele geçirmeyi hesaplıyordu. Ayrıca bütün Kafkas Hinterlandını ele geçirme planları kuruyordu. Denebilir'ki Tarihin en cüretkar Turan çıkarmasını düşünüyordu.

Ancak tam bütün hazırlıklar tamamlanıp iş Bakü'nün alınmasına geldiğinde, Enver Paşa büyük bir sürprizle karşılaştı. Alman İmparatorluğu, Bakü petrol rezervlerinin İngiltere'nin eline geçmemesi için Rusya ile anlaşma yapmış ve Türklere ihanet etmişti.

Mondros Antlaşması'nın imzalanmasının ardından Almanya'ya geçen Enver Paşa ve arkadaşları, içlerinde bir ukde olarak kalan Büyük Turan Düşüncesinden vazgeçmeyerek çalışmalarını Almanya topraklarında yürütme kararını aldılar.

1918-1920 yıllarını, hazırlıklarını tamamlayabilmek için harcayan Enver Paşa, 1920 yılında harekatına kaldığı yerden devam etmek üzere Rusya'ya gitmek isterken yakalanıp bir süre hapis yatacak, ancak sonunda arkadaşı Ahmet Cemal Paşa'nın yanına gelmeye muvaffak olacaktır.

İşte tam bu noktada Enver Paşa'nın düşünce yapısında bir değişiklik görülecek ve ünlü komutan, Rusya ile sıcak ilişkiler içine girecektir. Pek tabii ki Enver Paşa'nın amacı komünist sisteme entegre olmak ve bu yeni düzen uğruna çalışmak değildir. Onun amacı, Osmanlı Devleti'ni yok eden ve başkent İstanbul'u işgal eden İngilizlere hadlerini bildirmektir. Uğruna bir ömür harcadığı devletini yıkmaya çalışan İngilizlere karşı Sovyet sınırları içinde mücadeleye girişmektir.

1917 Bolşevik Devrimi ile devrim yılları içinde Enver Paşa'nın eylemleriyle ve fikirleriyle Ruslarla İngilizlere karşı mutabakata vararark Büyük turan devletini kurmak düşüncesi, şehit olduğu 1922 yılına kadar devam eden bir süreci kapsamaktadır.
Enver Paşa'nın bu yola girişi pek çok insanın kaderine hükmeden tarihi şartların zorunluluğundandır. Bu nedenledir ki, Enver Paşa için birinci derecede önemli olan husus, İngiliz emperyalizmine topyekün savaş açan Sovyetlerle bir Turan ittifakına girişerek, Büyük Turan hareketin tutunmasını sağlamaktı.

Nitekim genç Sovyet Devrimi, doğunun siyasi ufkunda çok ciddi şekilde değişikliğe uğrayarak, Bolşeviklerle Türkleri yan yana getirmiştir. Enver Paşa için bu durum Orta Doğu ve Türkistan'daki Müslüman topraklarda gerçekleştirmeyi düşündüğü hedeflere ulaşma yolunda yardımcı olabilecek bir konum demekti.

Ancak Enver Paşa'nın düşünce formasyonundaki köklü değişiklik Bakü Doğu Halkları Kongresi'nden sonra olur. 1920 Bakü Kongresinde dünya güç dengelerini, bu dengeler arasında Osmanlı İmparatorluğunun durumuyla, Osmanlı-Alman ittifakının ve İttihat ve Terakki'nin siyasal tavrının köklü bir tahlilini yapan Enver Paşa, kongre sonrası, Sovyetlerin üç hedefi geliştirmiş olduğuna dikkat çekecektir.

Bunlardan birincisi, Müslüman ve doğu ülkelerindeki anti-İngiliz hareketin özerk karakterine itibar etmek ve desteklemek, ikincisi, ihtilalin Müslüman ve Doğu ülkelerine zorla ihracı ve oralardaki demokratik unsurlarla işbirliği, üçüncüsü ise, İslam dünyasında Müslümanlar dışında faaliyet gösteren herhangi bir hükümet modelinin kabul edilmemesidir.
Kısa zamanda Sovyet Devriminin yapısıyla, dünya siyaseti içinde sömürülen halkların kimler olduğunu tespit eden Enver Paşa, Bakü Kurultayı'nda bu tespiti şöyle ortaya koyar:
"Arkadaşlar... Bugün Bakü şehrinde Dünya emperyalizm ve kapitalizmine karşı harbeden Şarkın ihtilalci alemi vekilleri olan bizlerin burada toplanmasına vesile olan Üçüncü Enternasyonal'e ve bunun azimkar reislerine umum ve arkadaşlar adına teşekkür ederim. Bugün bizi asırlardan beri ezen ve çırılçıplak soymakla kalmayarak kanımızı emen, öldüren dünya emperyalist ve kapitalistlerine karşı mücadelemizde elini tutacak ve Avrupa politikacılarının yalancılığının büyüklüğü nispetinde hak yolunda doğru ve sözüne inanılır ve milletlerin hukuk ve hürriyetini tanımayı programına yazmış olan Üçüncü Enternasyonal gibi bir müttefikin yanında mevki almakla mübağı olduğumuzdan birbirimizi tebrik edelim..."

Kongre tebliğinin devamında Trablus ve Çanakkale savunmasıyla birlikte asıl savaşın Batılı emperyalist güçlerle, bu güçler karşısında yer alan Sovyetler ve Doğunun ezilen bütün halkları olduğunu belirten Enver Paşa'nın zihninde bir tek ideoloji ve ideal vardır oda Büyük Turan Devletini kurmaktır.

Özellikle Bakü Kurultayı'nda dünya siyaseti ve bu siyaset içinde İttihat Terakki ile Doğu halklarının yerinin ne olduğuna dair yaptığı değerlendirme; Turancılığın ne olduğu, daha sonraki politik faaliyetlerindeki milliyetçiliğin ne olduğu ve nasıl olması gerektiğine dair fevkalade bir dönüm noktasıdır.

Enver Paşa, ülkenin en yüksek askeri mercii konumunda yer alması sıfatıyla ve kurduğu ilişkilerle İslam-Doğu dünyasının bu yolda yeniden yapılanmasını sağlayarak katıldığı kongrede yeni açılan mücadele safhasında, kendilerini kongrede temsil etme yetkisini veren Cezayir, Tunus, Trablusgarp, Mısır, Arabistan ve Hindistan İhtilal Cemiyetleri İttihadı'nın ortak fikir birliği içinde olduğunu açıklayacaktır. Enver Paşa bu tahlili mazlum milletlerin kurtuluş yolunun açılması ve dünya mazlumları için bir zafer yolu olarak görüyordu.

Ancak genç Sovyet devletinin kısa zaman içinde Rus egemenliğine dayanan bir rejime dayanmasının ardından Moskova ile ittifak yolları ayrılan Enver Paşa için yeni bir strateji oluşmuştur ki bunun adı bilindiği gibi Büyük Turan Devletidir.
Bu düşüncesini 1922 yılında Afganistan Kralı Emanullah Han'a yazdığı mektupta şöyle dile getirecektir:

"Rus idaresine son vererek, bizim gözetimimiz altında, Doğu Müslüman-Türk hükümetlerinin konfederasyonu gerçekleşecektir. Majestelerinin yardımına çok teşekkür ederiz. Bu bağlamda, dünyada tek başına ayakta duracak ve Alman federasyonuna benzeyecek bu devlet, kısa bir süre içinde ortaya çıkacaktır."

Bu projenin altındaki gerçek hedef ise, eski gücüne ulaşmış Türkiye sınırlarından Hindistan sınırlarına dayanan yeni Türk-Turan İmparatorluğu'nun çekirdeğini oluşturmaktı. Buna bağlı olarak Enver Paşa, Doğu Türkistan ve dahası Afganistan'daki Müslümanları kapsayıp böylesi bir Pan-İslamist ve Pan-Türkist devlet içinde önemli bir rol oynamak istiyordu. Böylece, Türkistan''n geniş topraklarında yaşayan Türklerin alsancak altında birleşmelerini ve kendi liderliği altında yeni doğmuş Sovyet devletinin yanı sıra İngiliz emperyalizmine karşı da cephe alabilecekti.

Enver Paşa, bu projenin gerçekleşmesi yolunda Sovyet devletiyle ittifaka girdiği dönemden başlamak üzere, projenin politik zeminini oluşturmak amacıyla daha başlangıçta Mesai Halk Fırkası adıyla bir teşkilat kurmuştu.
Programı olabildiğince radikal olan Mesai, o zamana kadar alışılmışın dışında idi. Sosyalist birlikçi, İslam ve milliyetçilik fikirlerinden oluşan bu programı Enver Paşa daha sonra, Mesai'nin ruhunun toplumculuk olduğu şeklinde yorumlayacaktır.

Ancak bu programda daha da ilginç olan taraf, Enver Paşa'nın Federe Milliyetçiliği'nin teorik zeminini oluşturmaya yönelik ilk ciddi çabaya da girmiş olmasıdır.

Bu nedenle Enver Paşa, halkın Mustafa Kemal idaresinden daha radikal ve daha yenilikçi olduğunu unutmaması için devamlı olarak siyasi planının taslaklarını yaymaktaydı.
Enver Paşa, milliyetçiliği ilk kez politik boyutun yanında sosyo-ekonomik boyutuyla ele alır. Teorik zemininin de sosoyal temalara yer vermesi, toplumcu çizgilerini taşıması onu, Batıcı milliyetçilerin tek boyutluluğundan olduğu kadar, dayatmacı bir fikir yapısından da kurtarmaktadır.

Ona göre, her şeyden önce savaşın özü, kapitalizm ve kapitalizmin ürünleri olan tekelci, tefeci ve çalışmadan kazananlardır ki, bunun dünya ölçeğindeki temsilcisi Doğu milletlerine topyekün taarruza geçen batı emperyalizmidir. Batı emperyalizmi, bütün Doğuyu sömürebilmek için halkları birbirine düşürerek pek çok bahaneler uydurmaktadır.
Bu nedenle Enver Paşa: "Müslüman milletlerin bağımsızlık davasının Pan-İslamizm şartlarından çok, Büyük Turan içinde yer alarak başarıya ulaşacağını düşünmektedir. Düşüncelerindeki bu değişiklik, Komünist Enternasyonal'in Temmuz 1920'deki İkinci Kongresinden sonra oluşmuştur.

Enver Paşa, 4 Ekim 1921 günü yanında bir kaç güvendiği arkadaşı olduğu halde Buhara'ya giden Enver Paşa, orada Bolşevik Rusya'ya karşı ayaklanan Türkistanlıların arasına katıldı. Daha doğrusu başlarına geçti. Yeni Turan yolunda Ruslar ile amansız bir mücadeleye giriştiler hep birlikte.

Tam on ay sürdü bu yaman mücadele. Bir bayram sabahı olan 4 Ağustos 1922 Cuma günü Tacikistan'da, Belcivan yakınlarındaki Abdere mevkiinde, Çegen Tepesi'nde, Ruslarla yapılan bir çete harbi sırasında Derviş isimli atının üzerinde yalın kılıç dövüşerek ve kalbinden vurularak şehit düştü.
Son düzenleyen Safi; 26 Eylül 2016 02:40
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Eylül 2016       Mesaj #8
Safi - avatarı
SMD MiSiM

Enver Paşa


1881 yılında İstanbul'da doğdu. Soğukçeşme Askeri Rüştiyesinde öğrenim gördü. Harp Okulunu 1899'da piyade teğmeni olarak bitirdikten sonra, 1903'te kurmay yüzbaşı olarak Harp Akademisinden mezun oldu. Selanik'teki üçüncü ordunun emrine girdi. 1906'da binbaşı oldu. İttihat ve Terakki Cemiyeti kurucuları arasına katıldı. Bu topluluk içinde tutunup, kendini sevdirdi.II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Makedonya Genel Müfettişliği ve Berlin Ateşemiliterliği gibi görevlerde bulundu. 31 Mart olayında Hareket ordusuna katıldı. İşkodra mutasarrıfı ve cephe komutanı olarak İtalyan saldırısına başarıyla karşı koyan Enver Paşa, 1912'de yarbay oldu. 23 Ocak 1913'te İttihat ve Terakki tarafından düzenlenen Babıali baskınına katıldı. Sadrazam Kamil Paşanın istifasını sağladı. Böylece İttihat ve Terakki Cemiyetinin iktidarı ele geçirmesinden sonra, Edirne'nin kurtarılmasında önemli rol oynadı. Bu başarısından sonra albaylığa ardından da tuğgeneralliğe yükselen Enver Paşa, 1914'te de Sait Halim Paşa hükümetinde Harbiye Nazırı oldu. Şehzade Süleyman'ın kızı ile evlendi. Orduda bazı düzenlemeler yapan Enver Paşa, Fransız modeli yerine Alman stilini uyguladı.

Birinci Dünya Savaşına Almanların yanında katılmamızda etkin rol oynayanlar arasındaydı. Dünya Savaşının Osmanlı İmparatorluğunun yenilgisi ile sonuçlanmasından sonra İttihat ve Terakki partili arkadaşlarıyla birlikte, önce Odessa'ya, oradan da Berlin'e gitti; daha sonra Rusya'ya geçti. Anadolu'daki Milli Mücadele hareketine katılmak istediyse de kabul edilmedi. 1920 Eylülünde Bakü'de Doğu Ulusları toplantısına katıldı ve Batum'da Türkiye Şuraları Partisini kurarak Türkistan'ı kurtarma hareketini başlattı. Ancak Rus kuvvetleri karşısında başarılı olamadı. 4 Ağustos 1922'de Tacikistan'da, Belcivan yakınlarında bir çarpışmada öldü ve Çeğen köyüne defnedildi.

HAKKINDA YAZILANLAR


1.Enver Paşa


Cilt: 2 1908-1914
Makedonya'dan Ortaasya'ya
Şevket Süreyya Aydemir
Remzi Kitabevi / Tarih Anı İnceleme Dizisi

2.Enver Paşa'nın Özel Mektupları


Arı İnan
İmge Kitabevi Yayınları

İttihat ve Terakki'nin ünlü liderlerinden Enver Paşa, Osmanlı İmparatorluğu'nun son beş yılına damgasını vurdu. "Enveriye yazısı", "Enveriye bıyığı", "Enveriye kalpağı" moda oldu. Almanlar imparatorluğu "Enverland" diye anmaya başladı. Kimilerince Osmanlı İmparatorluğu'nu gereksiz yere Birinci Dünya Savaşı'na sokup parçalanmasına yolaçmakla suçlanan Enver Paşa, kimilerince de katıksız bir yurtsever, büyük bir asker ve devlet adamı olarak görüldü. 1922 yılında, "Turan" devleti kurma düşlerinin peşinde Tacikistan'da Ruslarla çarpışırken ölen bu siyaset adamının aynı zamanda ateşli bir sevgili olduğunu biliyor muydunuz? Elinizdeki kitap Enver Paşa'nın çalkantılı özel yaşamının birinci elden tanıklığıdır.
Büyük bölümü ilk kez basılan bu mektuplar yalnızca tarihçiler için paha biçilmez bir belge hazinesi değil, bütün okurlar için sürükleyici bir serüven niteliğinde.

3.Kendi Mektuplarında Enver Paşa


Şükrü Hanioğlu
Der Yayınları / Araştırma Dizisi

4.İstiklal Harbimizde Enver Paşa ve İttihat Terakki Erkanı


Kazım Karabekir
Tekin Yayınevi

Kurtuluş Savaşımızın başlıca kahramanlarından biri olan rahmetli General Kazım Karabekir'in (1882-1948) bu eseri, 1. Dünya Savaşında Osmanlı ordularının başkomutanı olarak yenilgiye düşüp Avrupa'ya kaçmış olan Enver Paşa ile Cemal ve Talat Paşalar gibi İttihat ve Terakki Cemiyeti (Fırkası) kurucuları ve erkanının özellikle Ulusal Kurtuluş Savaşı yıllarında yaptıklarını -belgelere dayanarak- anlatır. Önemli belgeler arasında Halk Şuralar Fırkası programı ile İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi de vardır. 1920-23 yıllarını kapsayan bu değerli anılar, Enver Paşa'nın Kafkaslar'dan Orta Asya'daki feci öldürülüşüne kadar geçen bütün yaşamını anlattığı gibi, Onun ve yandaşlarının Kurtuluş Savaşındaki olumsuz etkinliklerini de belirtmektedir.

5.Şehitler Ölmez


4 Ağustos 1922: Enver Paşanın Şahadeti
Yeni Avrasya Ağustos 2001

Ağustos ayı, Türk Milleti’nin zaferler ayı. Ama aynı zamanda büyük Türk kahramanlarının da şehit oldukları bir ay. 4 Ağustos 2001 tarihinden itibaren Türk Dünyası Kültür Merkezi’ni süsleyen büyük Türk kahramanı Enver Paşa’nın resimleri de işte böyle büyük bir kahramanın anısını yaşatmaya çalışıyordu.

Genç Türkler Hareketi’nin hürriyet kahramanı İsmail Enver, 1880’de İstanbul’da doğdu. Genç bir subayken, Temmuz 1908’de ihtilalin muzaffer bayrağı ile Makedonya dağlarından iniyordu. O artık ordunun ve milletin yıldızı idi. Bu yıldız, onun başkomutan olarak girdiği Birinci Cihan Harbine dek parladı. Savaşın bilinen seyri ve ülkenin içine düştüğü acılar, onun da kaderini belirledi. Kısa ve yoğun bir hayata sığdırılamayacak kadar zafer ve yenilgiyi bir arada yaşadı. Enver Paşa’nın yaşamını sonlandıran, Orta Asya’daki ümitsiz mücadelesi bile, tarihimizde benzeri çok olan bütün arayışların, bir başka büyük örneği olarak yer aldı. Bu hareketi her ne kadar gerçeklerle çelişse de, Türk insanının ruhuyla çelişmeyen bir çıkış, bir atılış olarak hatıralarımızda anıtlaştı.

Enver Paşa, Orta Asya’ya koşarken, ona nice övgülerle, "Hakanların Hakanı, Padişahların en büyüğü" diye hitap edilmişti. Onun rüyalarını süsleyen; Gazneli Mahmut’ların, Babür Şah’ların, Timurların bile karşılaşmadıkları jeopolitik kanunlar, yaşanılan çağın ideolojik akımları, silahlı düşmanlardan daha tehlikeli ve güçlü olarak karşısına dikildiler. Üstelik; "Gökkubbe sağırdı. Buhara, Semerkant, Taşkent ufuklarında artık başka rüzgarlar esiyordu. Onun mihnetli günler yaşadığı Duşanbe çevresiyle, Kurgan-Tube, Baysun ve nihayet toprağa düştüğü Balcıvan illeri, geçmişe karşı hafızasızdı. Pamir dağları ise, haşmetli olmaktan ziyade, soğuk ve cesaret kırıcıydı..."

Enver Paşa canı gibi sevdiği Türkistan’da sürdürdüğü özgürlük mücadelesinde son ümitlerini de yitirmişti. Önünde Rus ordularınca gerçekler, ardında Pamir dağlarının doruklarınca temiz idealler arasında kuşatılmıştı. İdeal ile gerçeğin, artık aşılması mümkün olmayan sınırına varmış, yol bitmişti.

Şevket Süreyya Aydemir, Enver Paşa isimli eserinde, onun unutulmaz şahadet anını şöyle anlatır:
"Şimdi 4 Ağustos 1922 tarihindeyiz. Kurban Bayramı’nın birinci günüdür... Enver Paşa, maiyetinde kalanların, evin önünde toplanmasını ve onların bayramını kutlayacağını söyler. Toplanılır. Kalan askerlerine dualarını, tebriklerini bildirecek ve kendilerine bir miktar para verecektir. Asker başlarına ise, kendilerinin de bildikleri gibi, onlara sunacak bir şeyi olmadığını söyleyecek ve bu müşterek mücadelelerin hatırası olarak kendilerine, kendi mühür ve imzasıyla birer belge, hatta rütbeler verecektir.
Balcevan Beyi Devletment Bey de Enver Paşa’ya , altın ve gümüş işlemeli bir çapan, yahut ipekli cübbe ile bir sarık hediye etmiştir. Hulasa herkes bu hüzünlü Kurban Bayramının havası içindedir. Çünkü bilinir ki bu günler, artık son beraberlik günleridir. Arkadan ve çevreden ise düşman ilerler. Doğudaki Pamirler yol vermez karlı dağlardır. Kesilen kurbanların toprağa akan kanları, hala tazedir.

İşte tam bu tören sırasındadır ki doğuda, vadinin dere-i Hakiyan kısmı ile Çeğan tepesi istikametinden silah sesleri gelir. Bu bir baskındır ve tören yerindeki kalabalık, baskıncıların makineli tüfek ateşleri altında eriyebilir.

İşte o anda Enver Paşa, hemen atına atlar. Dört beşi Osmanlı Türklerinden olmak üzere 25 kadar atlı, hemen onu takip ederler. Doğru Çeğan Tepesi’ne yönelinir. Çegan, Abıderya suyunun kuzey sırtlarına düşer. Altta, Dere-i Hakiyan vadisi uzanır. Çeğan, Balcevan’a (yahut Belh-i Cevan) 15 kilometre kadar doğudadır. Tepede mevzilenmiş ve makineli tüfekleri bulunan bir düşman müfrezesine karşı aşağıdan, vadiden ve ancak atlar üstünde çekilmiş kılıçlarla, azlık bir nevi fedai süvari grubunun saldırıya geçişinin sonu bellidir. Ama Enver Paşa en öndedir. Atını yıldırım gibi sürer. Kılıcıyla havayı yararak koşar. Yanındakiler de ondan geri kalmazlar.

Bir Kumandanın, bir Başkumandanın, bir baskın müfrezesine karşı en önde ve atla, kılıçla karşı çıkışı, askeri savaş usullerine sığmaz. Ama burada artık askerlik değil, yolun sonu, son hamle ve beklenen sonu arayış konuşacaktır. Bu son ise, ölüm ve şahadettir...

Şimdi bütün yollar kapalıdır ve 1908’de Makedonya dağlarında başlayan serüven artık Himalaya dağlarının kuzey silsilelerini teşkil eden Pamir eteklerinde, yiğitçe sona erecektir.

Öyle de olur. Ceğan tepesinde ve Kulikov kumandasında ateş saçan mitralyözlerin üzerine, yalın kılıçlarla hücum eden bu 25 kadar süvarinin akıl almaz saldırısı, karşı tarafta, hatta şaşkınlık da yaratır. Bu kılıçların altında yaralananlar, teslim olanlar bile olur. Öndeki mitralyöz susturulmuştur bile, ama ateş kesilmez ki. Daha arkadaki ikinci mitralyöz, ateşini, huzmesini, en önde ilerleyenlerin üzerinde yoğunlaştırır. Bunların en önünde de, Enver Paşa vardır. Böylece, çağdaş Mitralyöz, ortaçağın ünlü silahı olan kılıcı yener. Enver Paşa vurulur. Atından düşer. Onunla beraber diğerleri de yerlere serilirler. Paşanın kır atı Derviş, bütün bu tür sahnelerde olduğu gibi, efendisinin baş ucundadır. Ama mitralyözün şeritleri ateşlerini kusmaya devam ederler. Derviş de önce ön iki ayağı üzerine çöker. Sonra yana devrilir. O da son nefesini vermiştir.

Çeğan tepesine arkadan kalabalık yardımcılar gelemez. Abıderya panik içindedir. Ama Doğu Buhara Beylerinin en vasıflısı, en sadık olanı ve en yiğidi olan Balcevan Beyi Devletment, köye biraz geç yetişmiştir. Paşasının Çeğan’a saldırdığını öğrenince, hemen atına atlar. Son sahneye yetişir. Ve Devletment Beyin de cesedi, bu tepede Paşasının biraz berisinde toprağa serilir."

Bu büyük kahraman asker, 42 yaşında, Türklük ideali uğrunda şehit düştüğü Türkistan topraklarında, diğer şehitlerle birlikte, Abıderya Suyu kenarında ve vadisindeki Abıderya köyünde, bir pınarın başındaki ceviz ağacının altına gömülür ve Türkistan, yeniden özgürlüğüne kavuşuncaya dek burada inatla bekler. İdeallerinin gerçekleştiğini görünce de, ebedi istirahatgâhına çekilmek üzere, İstanbul’a getirilir. Tören sırasında onu yeniden toprağa vermek üzere mezarına inen Ayvaz Gökdemir; bu büyük kahramana ait naaşın 70 yıldır hiç bozulmadan kaldığını görür. Şehitlerle ilgili olarak söylenen bir mucize daha gerçekleşmiş, Şehid Enver Paşa’nın naaşı da bozulmadan doğduğu yere dönmüştür...
(1),(2) Makedonya’dan orta Asya’ya ENVER PAŞA, Şevket Süreyya Aydemir, 3.cilt, 1972 İstanbul

6.İstiklal Harbimizde İttihat Terakki ve Enver Paşa


2 Cilt Takım
Kazım Karabekir
Emre Yayınları / Cumhuriyet Tarihi Dizisi
Hazırlayan: Orhan Hülagü
İstanbul Haziran 2001

Enver Paşa, Harb-i Umumi'den mağlup çıkılması üzerine Berlin'e kaçmak zorunda kalmıştı. Buradan Rusya'ya geçen Paşa Moskova'da İngiliz emperyalizmine karşı birlikte mücadele etmek için Sovyet devlet adamları ile görüşerek onlardan anadolu hareketine silah yardımı yapmalarını istedi. Ve Rusya'nın desteğiyle kurulan İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı adlı cemiyetin başına geçerek Anadolu'da şubeler açmak istedi ve 1920 Eylül'ünde gerçekleşen Doğu Halkları
Kongresi'ne katıldı.

Bir ara Berlin'e döndüyse de fazla kalmayarak yine Moskova'ya geldi. Ve Ankara hükümetinin temsilcisi ile görüşmeler yaptı. Mustafa Kemal Paşa'ya bir mektup yazarak hakkındaki söylentileri ve anadolu hareketinin başına geçeceği iddialarını yalanladı; fakat Yunan saldırısının başlaması ile Anadolu'ya geçme fikriyle Batum'a geldi.

Bütün bu gelişmeler olurken beride Anadolu'da gözle görülecek bazı faaliyetler belirdi: Trabzon'da Enver Paşa'ya taraftarlığı ile bilinen Yahya Kahya, mahkum ve kaçaklardan oluşan bir tabur meydana getirerek başına buyruk bazı işler yapmaya ve Enver'in yakında döneceğini açıkça telaffuz etmeye başladı. Diğer taraftan, gelişmeler Büyük Millet Meclisi'nde bulunan kırk civarındaki İttihatçı mebuslarda da yankısını buldu. Bu gelişmelerden rahatsızlık duyan Mustafa Kemal Paşa, Rus hükümetiyle anlaşarak, Enver Paşa'yı devre dışı bıraktı.

Rusların desteklerini kaybettiğini ve Anadolu'da da birşey yapamayacağını anlayan Enver Paşa bu kez, Türkistan'a yönelerek, buradaki Türkleri Ruslara karşı istiklal mücadelesi vermek üzere örgütlemek istedi ve bu yolda da can verdi.

İlk baskısını 1967'de yapan bu eser; o sırada Şark'ta bulunan Kazım Karabekir'in kendi gözlem, hatıra ve bilgileriyle birlikte, bu maceranın kahramanlarının 1920-23 arasındaki resmi-özel yazışma ve mektuplarının suretlerinden oluşan birinci elden bir kaynak
niteliğindedir. Ayrıca, aynı hadiselerle bağlantılı olan Yahya Kahya ile Mustafa Subhi'nin öldürülmesi olayları ve bunlarla ilgili belgeler de, eserde ele alınan konulardandır.

Enver Paşa ve İttihat ve Terakki erkanının Milli Mücadeledeki faaliyetlerine dair ilk elden bilgi, belge ve anılar veren eser, İslam İhtilal Cemiyetleri İttihadı nizamnamesi, Halk Şuralar Fırkası Programı ve Meclis tarafından Kahya Yahya olayını incelemek üzere Bursa mebusu Mustafa Fehmi Efendi başkanlığında oluşturulan tahkik heyetinin raporu gibi çok önemli belgeri de içermektedir.

7.Enver Paşa


Abdullah Recep Baysun
Erol Cihangir
TURAN KÜLTÜR VAKFI

"İdeallerinizi gerçekleştiremiyorsanız, gerçeklerinizi idealleştirin" diyerek "Turan Barışı" için yola çıkan Enver Paşa Hazretleri -Paşam başaramazsanız ne olur? Serzenişine karşılık O'nun, "-başaramazsam öleceğimi biliyorum hiç olmazsa ölümümle Batı Türklüğü ile Doğu Türklüğü arasında manevi bir bağ olurum" dediği üzere gerçekten Enver Paşa Turan yolunda şehit olarak Batı ile Türkistan (Asya) Türklüğü arasında muhkem ama bir o kadar da narin ve nezih bir bağ olmuştur.
BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 3 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM
Safi - avatarı
Safi
SMD MiSiM
26 Eylül 2016       Mesaj #9
Safi - avatarı
SMD MiSiM

ENVER PAŞA'NIN GERÇEK ÖLÜMÜ


Enver Paşa 4 Ağustos 1922’de çok da çarpıcı bir biçimde yaşamını yitirdi. Enver Paşa’yla ilgili tüm yayınlarda onun Pamir Dağı eteklerinde, Belcuvan’ın Çeğen yöresinde, Kızıl Ordu birliklerine karşı savaşırken öldürüldüğü yazılır. Ama kimin öldürdüğü bilinmezdi; ta ki 4 Şubat 1985 tarihinde Hayk Hayrebetyan’ın anılarına dayanarak, araştırmacı Kevork Pamukcıyan’ın Kanada’da yayınlanan Horizon adlı dergisinde çıkan yazısına kadar. Bu yazı, doğruysa eğer, Enver Paşa’yı, Kızıl Ordu’nun önde gelen komutanlarından Hagop Melkumov’un öldürdüğünü belirtti. Ölümün üzerindeki sis perdesi az biraz yırtıldıysa da, tam anlamıyla kalkmadı.

Olay bu yazıya göre şöyle oluştu: Enver Paşa’nın Doğu Buhara’daki karargahı Kofrun Kışlasındaydı. Emrindeki güçlerin sayısı tam olarak bilinmiyor. Şevket Süreyya Aydemir bu sayının 25 olduğunu öne sürerken kimileri sayının 200 binlere tırmandığını anlatıyor! O dönemde Kızıl Ordu’ya karşı bir tür gerilla savaşı yürüttüğü ve de hayli başarılı olduğundan “asker sayısı 25 civarındaydı” saptaması biraz tuhaf geliyor insana. Ama 17-20 bin arasında olduğunu birçok kaynak belirtir. Her neyse biz Horizon dergisindeki yazıya dönelim. Bu yazıda şöyle bir bölüm var: “Melkumov’un bin 500 süvari ve 800 piyadeden oluşan küçük bir birliği vardı ve sayısal açıdan çok zayıf olduğu için saldırıyı şafak sökerken yapmayı tasarlamıştı.” O gece vadiyi sis bastığından Kızıl Ordu birlikleri Kofrun Kışlası’na görünmeden yaklaşabildi. Kışla büyük bir bağın içindeydi.

Melkumov, ortasında altın rengi bir hilal olan yeşil bayrağın başında nöbet tutan kırmızı sarıklı nöbetçileri (Basmacıları) görünce pek sevindi çünkü bu nöbetçiler Enver Paşa’nın kışlada olduğunun kanıtıydı. Baskın basanındır hesabı Melkumov saldırıya geçti, zaman yitirmeksizin.

Bundan sonrası resmen tufandı. Önce Melkumov’un birliği kışlayı topa tuttu, ardından süngü takarak saldırıya geçti. Enver Paşa yatağından fırlayarak, gene kimilerine göre elbisesiz ve yalınayak, kimilerine göre giyinik, atına atlayarak dağlara doğru gitmeye başladı. Melkumov’a göre 20-25 kilometre süren bir kovalamacadan sonra Çeğen bölgesinde kıstırıldı ve kanlı bir süngü savaşından sonra, elinde kılıcıyla şehit düştü.

Enver Paşa’nın üzerinden çıkan,“İslam Orduları Başkomutanı, Halife’nin damadı ve Hazreti Muhammed’in Vekili” yazılı büyük bir gümüş mühür, Melkumov’a armağan olarak verildi, kişisel Kur’anı ve tezhipli hilatı yörenin resmi makamlarına teslim edildi. Melkumov’a gelince, Kızıl Ordu’dan 1937’de emekliye ayrıldı ve 1960’da Türkistanlılar adlı bir kitapta anılarını yayınladı, iki yıl sonra da öldü.

Bu, rahmetli Enver Paşa’nın nasıl öldürüldüğü konusunda ele geçen ilginç bir belge. Ancak 1896 Aşkabad doğumlu, eski adı ÇEKA, 1922’de adı GPU olarak değişen Sovyet Gizli Servisi’nin adamı Grigoriy Sergieviç Agabekov anılarında Enver Paşa’nın ölümünü başka türlü anlatır. Enver Paşa’nın kaldığı köye/kışlaya Agabekov pazarcı kılığında yaklaşır, yörenin haritasını çıkarır ayrıntılarıyla ve Kızıl Ordu komutanlığına teslim eder. Kızıl Ordu şafakla birlikte saldırıya geçer. Enver Paşa yiğitçe çarpışırsa da Kızıl Ordu’nun çağdaş silahlarına karşı dayanamaz, bir avuç adamıyla, elinde kılıcı, gene Agabekov’un demesiyle “ölünceye kadar bir aslan gibi savaşır.” Ölüm raporunu da Agabekov yazar. Cesedi hemen şehit düştüğü yerde, Çeğen yöresinde, ulu bir ağacın altına gömülür.

Enver Paşa’nın naaşı 1996’da İstanbul’a getirilerek Abide-i Hürriyet Meydanı’na, Hürriyet Anıtı’nın hemen yanına defnedilmiştir. Allah rahmet eylesin.

(Meraklısına Not: Bu konuda sayısız, birbiriyle çelişkili kitap vardır. Enver Paşa kimine göre havan topu mermisiyle, kimine göre süngülenerek, kimine göre keskin nişancı kurşunuyla öldürülür. Sahaflarda hemen hepsini bulabilirsiniz.)

ENVER PAŞA

BEĞEN Paylaş Paylaş
Bu mesajı 2 üye beğendi.
SİLENTİUM EST AURUM

Benzer Konular

18 Eylül 2012 / KisukE UraharA Sinema tr
7 Eylül 2011 / KisukE UraharA Edebiyat tr
9 Şubat 2016 / Daisy-BT Siyaset ww
25 Şubat 2013 / Mira Basın/Magazin tr
26 Temmuz 2012 / buz perisi Bilim tr